Kahramanmaraş Merkezli Depremlerin Maliyeti 58 Milyar Dolar

11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin ülke ekonomisine maliyetinin 58 milyar dolar olacağı öne sürüldü.

Ekonomist Ercan Türkan’ın afet bölgesi ilan edilen 11 ilin başlıca göstergelerini ele alarak yaptığı hesaplamaya göre, bu maliyetin 31 milyar dolarını kamu sektörü, 27 milyar dolarını hane halkı ve firmalar üstlenecek.

Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş, “Depremin maliyeti 58 milyar dolar” başlıklı yazısında, maliyetleri “akım maliyetleri” ve “birikim maliyetleri” olarak iki kalemde ele alan Türkan’ın hesaplamalarını şöyle aktardı:

“Akım maliyetler 10.8 milyar dolar düzeyinde. Bir de birikim kayıpları var, onun tutarı da 47.4 milyar dolar.

Böylece toplam maliyet 58.2 milyar dolara ulaşıyor. Ercan Türkan depremzedelere yapılan yardımları 1.2 milyar dolar olarak tahmin ediyor. Bu tutar düşüldükten sonra toplam maliyet 57 milyar dolar düzeyinde oluşuyor.

İktisatçı Türkan hangi kalemden ne kadar bir maliyet geleceğini hesaplarken kullandığı varsayımları da tek tek açıklıyor.

Akım maliyetler neler?

Ercan Türkan akım maliyetleri katma değer ve işgücü kayıpları ile birlikte, felaketin sonuçlarını hafifletmek ve acil ihtiyaçları gidermek amacıyla yapılan yardım ve alınan mali önlemlerin maliyeti olarak tanımlıyor.

Bu grup içinde en büyük maliyet kalemi yaklaşık 6 milyar dolarla beş aylık GSYH kaybı. Depremzedelere yapılmakta olan nakdi destek ödemeleri, taşınma yardımı, vefat edenlerin yakınlarına yapılan yardım, SGK’nın prim kaybı ile vergi ve vergi erteleme ve silinmesi de diğer akım maliyet kalemleri.

Birikim kaybı çok büyük

İktisatçı Ercan Türkan, sermaye birikimi kaybında bina stokunun, şehirlerin altyapısının ve kamusal binaların hasar görmesinden kaynaklanan kayıpların başta geldiğini vurguluyor.

Yapılarda oluşan orta ve az hasarların onarılarak bu yapıların tekrar kullanılabilir hale getirilmesi için yapılacak onarım giderlerini de bu kapsamda sınıflandıran Türkan, motorlu kara taşıtlarında, hayvan varlığında, beyaz eşya ve mobilyada yaşanan kayıpları da bu maliyet başlığı altında topluyor.

Birikim kayıpları başlığı altında yer alan bu kayıplar içinde en büyük tutar hiç kuşku yok ki yıkım ve ağır hasar nedeniyle yapı stokunda ortaya çıkan kayıp. Ercan Türkan bu kalemdeki kaybın büyüklüğünü 26.2 milyar dolar olarak hesaplıyor. Bu tutarın 2.1 milyar dolarının DASK tarafından karşılanacağı varsayılıyor.

Ercan Türkan, tamamen yenilenmesi gereken binaların altyapısının 6.5 milyar, şehir altyapısı ve kamusal binaların onarımının 2.8 milyar, az hasarlı binaların onarımının 2 milyar, otomobil hasarının da 4.2 milyar dolar kayba yol açacağını hesaplıyor.

Bu maliyeti kim üstlenecek?

İktisatçı Ercan Türkan, deprem felaketinin maliyetini ortaya koyan bu çalışmasında ayrıca bu maliyeti hangi kesimlerin ödeyeceği üzerinde de duruyor. Türkan çalışmasında bu konuda şu görüşleri dile getiriyor:

‘Maliyetlerin toplam boyutunu bilmek kadar, bu maliyetin hangi kesimler tarafından üstlenildiğini bilmek de önemlidir. Birincil dağılım esas alındığında kamunun 31 milyar dolar, hanehalkı ve firmaların ise 27 milyar dolarlık bir maliyetle karşı karşıya kaldığını ifade etmek mümkündür.’

(…)

Burada toplumun tamamı tarafından cevaplandırılması gereken soru, ‘Biz bu maliyeti bugün tek taksitte ödemek yerine, Marmara depreminden bu yana geçmiş yıllara yayarak bugüne kadar ödeyebilseydik, organizasyonel yapımızı dinamik ve kendiliğinden işleyen bir hale getirebilseydik, bu üzüntü ve hasarın ne kadarını telafi edebilirdik’ sorusu olmalıdır.”

Paylaşın

Hazine’nin İç Borç Faiz Yükü Tam 1.7 Trilyon Lira Arttı

Hazine’nin iç borç anapara yükü son bir yılda 524 milyar artarken, faiz yükü tam 1.7 trilyon lira arttı. Hazine ağustos başındaki duruma göre bundan sonra 100 lira anaparaya karşılık 143 lira faiz ödeyecek.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), faizi aylarca sabit tuttuktan sonra sürpriz bir kararla bir puan indirmişti.

Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, “İktidar geçen yıl eylülde bir tercihte bulundu. Kendince getirisi olan ve seçim kazandıracağı umulan bir tercih. Bu doğrultuda temelde bir karar alındı ve Merkez Bankası faizi indirilerek piyasa canlı tutulmaya çalışıldı. Ama çok maliyetli bir tercihti bu. Öyle birlerinin ezbere söylediği gibi Merkez Bankası faizi indirilince diğer faizler inmedi; hele hele kredi faizleri hiç inmedi” dedi.

Aktaş, yazısında özetle şu bilgileri aktardı:

“Bir yıl öncesi, ağustos ayı… Hazine’nin iç borç anapara stoku 1.2 trilyon, bu borç için ödenecek toplam faiz de 699 milyar lira. Anapara-faiz dengesi makul…

Bu yıl ağustos ayı… Hazine’nin iç borç anapara stoku 1.7 trilyon, bu borç için ödenecek toplam faiz ise 2.4 trilyon lira…

Anapara-faiz dengesi geçen yıl makul ise bu yılkinin tanımı yok. Eğer bu yılki makul ise geçen yıl şahane bir durumdaymışız da fark edememişiz.

İç borcun anaparası bir yılda yüzde 45 oranında 524 milyar lira artarken, bu borcun faiz yükünde ortaya çıkan yüzde 243 oranındaki 1.7 trilyonluk artışı nasıl izah edeceğiz?

Ya da bu artışı izah edebilecek biri var mı? Artışın niye bu boyutlara vardığı tabii ki belli de önemli olan bunu mantık çerçevesinde izah edebilmek…

Hazine’nin iç borç yükü anlamında nereden nereye geldiği, daha doğrusu savrulduğu ortada. Veriler Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ait. Hazinecilerin kendilerinin bile tahayyül edemeyecekleri bir duruma gelinmiş. Düşünsenize, hep borç harç idare etmek zorundasınız; son bir yılda borcunuz 500 lira civarında artmış ama bu borç için ödeyeceğiniz faiz 1.700 lira artış göstermiş. Hiç kendinizi sorgulamaz mısınız, benim borcum 500 lira artarken faiz yüküm niye 1.700 lira arttı, diye…

Paylaşın

KKM’de Asıl Kıyamet Uygulama Bitince Kopacak

Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, “Felaketin büyüğü bütçeden kur korumalıya şimdi ne kadar ödendiği değil. Şimdi sarsılıyoruz yalnızca, bütçe dengeleri bozuluyor; asıl felaketi bu uygulama bittiğinde yaşayacağız” dedi.

Alaattin Aktaş, kur korumalı mevduat (KKM) uygulamasına ilişkin olarak “KKM’de asıl kıyamet uygulama bitince kopacak” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Kur korumalı mevduata yılın ilk 6 ayında bütçeden 37 milyar lira aktarıldığını hatırlatan Aktaş, uygulamanın mevcut haliyle 2022’nin sonunda biteceğine ve KKM’yle dövizden dönen hesapların, uygulama bitiminde yeniden döviz alımına yöneleceğine işaret ederek şöyle yazdı:

Kur korumalı mevduat her ay yaklaşık yüzde 10 oranında artıyor. Oran her ay bu düzeyde oluşsa KKM yıl sonunda yaklaşık 1.8 trilyona ulaşacak. 1.8 trilyon liralık bakiyeyle yıl sonuna geldiğimizi ve süre uzatımına gidilmediğini düşünelim…

KKM hesaplarında ağırlıklı vade üç ay. Dolayısıyla 1.8 trilyonluk hesabın önemli bir kısmının, belki 1.5 trilyonunun vadesi 2023’ün mart ayında dolacak.

Serseri mayın gibi bir 1.5 trilyon lira! Bu paranın bir kısmı, diyelim yarısı zaten özünde döviz. Yani yaklaşık 750 milyar lira bir süreliğine ‘TL görünümlü döviz’ olarak durmuştu.

Bu 750 milyarın sahipleri vade bitip ellerine bu kadar TL geçince ne yapacaklar sanıyorsunuz? Tahmininiz doğru! Tabii ki koşa koşa döviz alacaklar. Hadi diyelim bu hesabın üçte biri dövize yüz vermedi; TL’de kaldı ve ister mevduata, ister konuta, ister hisse senedine, ister altına gitti…

Kaldı 1 trilyon lira. Düşünebiliyor musunuz 1 trilyon liranın döviz için piyasaya çıktığını… Düşünebiliyor musunuz 1 trilyon liranın piyasayı nasıl alt üst edeceğini…

Felaketin büyüğü bütçeden kur korumalıya şimdi ne kadar ödendiği değil. Şimdi sarsılıyoruz yalnızca, bütçe dengeleri bozuluyor; asıl felaketi bu uygulama bittiğinde yaşayacağız.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Doların Euro İle Eşitlenmesi 3 Alanda Sıkıntı Yaratacak

ABD Merkez Bankası’nın faiz artırım politikası nedeniyle euro/dolar paritesi neredeyse eşitlenmiş durumda. Yılbaşında 1,1370 olan euro/dolar kuru bugün 1.004’ten güne başladı.

İktisatçı Mahfi Eğilmez, ihracatı euro, borcu ise dolar ağırlıklı olan Türkiye’nin bu durumdan olumsuz etkileneceğini belirtirken, Dünya gazetesi ekonomi yazarı Alaattin Aktaş ise 3 alanda sıkıntı yaşanacağının altını çizdi.

Aktaş, Başımıza bir de parite belası çıktı!’ başlıklı yazısında, “Euro kazanıp dolar harcamak, abartılı bir benzetmeyle ‘Dolar kazanıp TL harcamak’ gibiydi. Şimdi durum değişti; artık ‘TL kazanıp dolar harcamak’ durumundayız” değerlendirmesinde bulundu.

Dolar ile euronun eşitlenmesinin özellikle dış ticaret ve turizm gelirleri ile dış borç ödemeleri açısından sıkıntı yaratacağını vurgulayan Aktaş’ın yazısı özetle şöyle:

“Döviz gelirimizin çoğu euro cinsinden ama giderimizde ağırlık dolar. Dolayısıyla giderek değer yitiren bir para cinsinden gelir elde ediyor, öte yandan değer kazanan bir parayla harcama yapmak durumunda kalıyoruz.

…Yıllardan beri euronun dolardan daha değerli olmasının avantajını kullanan, kullanması gereken Türkiye, şimdi tam tersi bir tabloyla karşı karşıya. Üstelik bu durumla yüz yüze geldiğimiz şu dönemde bir dizi sorunumuz zaten var.

Döviz açığımız, yani cari açığımız rekor kıra kıra artıyor. Bu kış enerji faturamız çok daha büyüyebilir ve bundan dolayı ithalat ve bağlı olarak cari açık daha da tırmanabilir. Bu açığı veriyorsak tabii ki öncesinde bir şekilde finanse etmiş oluyoruz ama bu finansmanın kalitesi giderek bozuluyor.

Ne doğrudan yatırım var, ne portföy yatırımı. Bulursak, çok pahalı borç buluyoruz ya da yama yapa yapa bir düzeyde tutmaya çalıştığımız Merkez Bankası rezervinden yiyoruz.”

Paylaşın

KDV İndiriminin Enflasyona Etkisi Yalnızca Yüzde 0.7

Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, gıda ürünlerinde KDV’nin düşürülmesine ilişkin, “KDV indiriminin TÜFE’ye etkisi yalnızca 0.71 puan. Eğer şubatta diğer mal ve hizmetlerin fiyatı sabit kalırsa bu indirim sayesinde TÜFE yüzde 0.71 gerileyecek, hepsi bu” dedi.

Geçtiğimiz Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, “yeni ekonomi paketi”ne ilişkin detayları açıklamıştı.

Erdoğan’ın duyurduğu gıda ürünlerinde KDV’nin yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesine ilişkin hesaplamalarda bulunan Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, gıda ürünlerinin enflasyon hesaplamasında bu sene yüzde 25,32 olduğunu ancak KDV indiriminin her üründe geçerli olmadığı için bu oranın yüzde 21,90’a gerilediğini belirtti.

Aktaş, yazısının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Gıda maddelerinin şubat ayı ortalamasında 21.19 olan fiyatı, ocaktaki 21.90’a göre yüzde 3.25; mart ayında 20.48 olan fiyat da şubattaki 21.19’a göre yüzde 3.34 gerileyecek.

KDV indiriminden yararlanan ürünlerin ağırlığı (ya da fiyatı) 21.90 düzeyinde. Yani TÜFE’nin kalan kısmı 78.10’luk bir ağırlığa sahip. 78.10’un hiç değişmediğini varsayıyoruz. Ne fiyat artışı var, ne ucuzlama, bu düzey sabit.

Şubata geldik; ocak ayında 21.90 olan KDV indirimine konu gıdanın payı, şubatta 21.19’a geriledi. 21.19 ile sabit varsaydığımız 78.10’u topluyoruz; bulduğumuz değer 99.29.

TÜFE ocak ayında 100 düzeyindeydi. Şubatta inilen düzey ise 99.29. Yani gıdadaki KDV indiriminden şubat ayı TÜFE oranına yansıma yalnızca 0.71 puan. (Bunu yüzde değişim olarak ifade etmek de yanlış olmaz.) Bir başka ifadeyle şubatta hiçbir mal ve hizmette fiyat değişimi olmazsa, gıdadaki bu KDV indiriminin etkisiyle TÜFE yüzde 0.71 düşecek.

Hepsi bu! ‘KDV yüzde 7 düştü (düşüş yüzde 7 değil, 7 puan, ikisi çok farklı), bu sayede fiyatlar da yüzde 7 gerileyecek’ beklentisine girmek güzel de, bu yapılırsa 3 Mart Perşembe günü şubat ayı oranları açıklandığında hayal kırıklığına uğramak kaçınılmaz olur.”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın