Ağrı Tedavisi Nedir, Nasıl Yapılır?

Ağrı, vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan, organik bir nedene bağlı olan veya olmayan insanın geçmişteki tüm deneyimlerini kapsayan, hoş olmayan bir duyudur.

Ağrı Tedavisi Bilim Dalı’nın (Algoloji), özellikle son 20 yıl içerisinde kaydettiği gelişmeler sayesinde, günümüzde hiçbir hasta ağrıları ile yaşamaya mecbur değildir.

Ağrılar genel olarak; kas, eklem, kemik, sinir gibi vücut dokularının veya diğer organların, ani veya uzun süreli (kronik) zarar görmesiyle oluşur. Kronik ağrılar, zarar gören dokuların iyileşmesinden sonra da devam eden ağrılardır. Uzun süre ağrı çeken kişilerde; ev ve iş hayatının olumsuz yönde etkilenmesi, genel durumlarının bozulması, giderek artan sıkıntı hali, hareketsizlik ve kilo alma, isteksizlik sık olarak rastlanan şikayetlerdir.

Hekimlik mesleğinin ortaya çıkışından itibaren ağrının dindirilmesi hekimlerin temel amaçlarından biri olmuştur. Modern tıpta ağrı kesici ilaç kullanımı tedavide önemli bir yer tutar. Ancak burada önemli olan nokta ağrı kesici ilaçların kontrolsüz ve düzensiz bir şekilde kullanılmaması ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen Ağrı Kesici Kullanım İlkelerine uyulmasıdır. Bu ilkeler ağrı kesicilerin kullanım yolunu, dozunu, ağrı kesici ilaca başlama zamanını, ilaç kullanımı sırasında karşılaşılabilecek yan etkilerle başa çıkma yollarını belirler.

Yapılan araştırmalarda tüm ağrı tiplerinin %90’ından fazlasının doğru ağrı kesici ilaç tedavisiyle kesilebileceği ortaya çıkarılmıştır. Ağrı kesici ilaçların etkili ve yeterli olmadığı durumlarda ise ağrının kaynağına göre fizik tedavi yöntemleri, cerrahi operasyonlar veya girişimsel ağrı tedavisi yöntemleri uygulanır. Bu noktada doğru yaklaşım hastaya en uygun tedavi yönteminin belirlenmesi ve zaman kaybetmeden hastanın doğru tedaviye ulaşmasının sağlanmasıdır.

Ağrı kliniklerinde ağrı tedavisi için kullanılan başlıca yöntemler ilaç tedavileri ve girişimsel ağrı tedavisi yöntemleridir. Kronik ağrının ele alınması ve tedavisinin anesteziyoloji içindeki gelişiminin kaynağı girişimsel ağrı tedavisi yöntemleridir. Minimal invaziv yöntemler olarak tanımlanan bu girişimler tedavisi güç ağrılarda hastayı fazla bir zahmete sokmadan kolay ve etkin bir şekilde ağrının kesilmesini sağlamaya yöneliktir. Bu yöntemlerin başlıcaları sinir blokajlarıdır. Vücutta çeşitli tipte sinir lifleri bulunur. Bazı sinirler kasların hareketinden sorumluyken bazıları duyulardan bazıları ise ağrı iletiminden sorumludur.

Ağrı hekiminin ilgi alanı bu ağrı sinirleridir. Örneğin, yüzde çok şiddetli elektrik çakması tarzında ağrı şikayetiyle kendini gösteren trigeminal nevraljide trigeminal sinire uygulanan blok işlemleri ile ağrının uzun süreli olarak (3-8 sene arası) ortadan kalkması sağlanır. Benzer şekilde bel ve boyun kireçlenmesine bağlı ağrılarda kireçlenen eklemlerin sinirlerine uygulanan blokla ağrı giderilir. Toplumda sık görülen bel ve boyun fıtıklarında uygulanan çeşitli enjeksiyonlar veya omurlar arasındaki diske uygulanan yöntemlerle fıtığın gerilemesi ve ağrının ortadan kalkması sağlanabilir.

Bu girişimsel yöntemler yaklaşık 30’45 dakika sürer, lokal (bölgesel) anestezi altında ve hasta hafif uyutularak (sedasyon) uygulanır. Bu nedenle hastalar ağrı ya da başka bir rahatsızlık hissetmezler. Enfeksiyondan korunmak amacıyla tüm işlemler, steril ameliyathane koşullarında ve tek kullanımlık malzeme ile yapılır. Girişimsel ağrı tedavisinde uygulanan yöntemlerin tümü görüntüleme yöntemlerinin kılavuzluğunda gerçekleştirilir.

Paylaşın

99 Yılda Tamamlan saray: İshak Paşa Sarayı

Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinin 7 km. güney doğusunda, ovaya hakim yüksek bir tepenin üzerine kurulan İshak Paşa Sarayı, İstanbul Topkapı Sarayı’ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en ünlüsüdür.

Sarayın yapımı 1685 yılında Çıldır Atabeklerinden Çolak Abdi Paşa tarafından başlanılmış, aynı soydan gelen Küçük İshak Paşa zamanında 1784’ te (99 yılda) tamamlanmıştır. Mimarı, Ahıskalı ustalardır. 

Saray, Karaburun tepesi üzerine terası, iki avlu ile bu avluları çevreleyen çeşitli yapı topluluğundan meydana gelmektedir. Doğu-Batı yönünde yaklaşık 7.600 m. karelik bir alan üzerine oturtulmuştur. Bazı kısımları tek, bazı kısımları iki, bodrum dahil bazı kısımları üç katlı olarak yapılmıştır.

Bir saray için gerekli tüm bölümler (harem, harem odaları, aşevi, hamam, toplantı salonları, eğlence yerleri, mahkeme salonu, camii, çeşitli hizmet odaları, oturma odaları, uşak ve seyis odaları, muhafız koğuşları, cezaevi, erzak depoları, cephanelik, tavlalar, bodrum katlarında çeşitli hizmet odaları vb.) vardır. Her odada ocak, dolap yerleri vb. görülmektedir.

Sarayın girişi, savunması en zor olan doğu cephesindedir. Anıtsal taçkapı, avlulara çıkan diğer kapılar gibi, kabartma, süsleme ve zengin bitki motifleriyle Selçuklu sanatının özelliklerini taşır. Saray, tarih ve sanat tarihi yönünden essiz bir değere sahiptir. Bu bey kalesi, Avrupa’ daki şato tipi yapıların ülkemizde rastlanmayan en iyi örneğidir. 

Sarayın cami dışındaki bölümlerin çoğu yıkılmış, harap olmuş, tavanları sökülmüştür. Son yıllarda biraz onarılmış, restore edilmiştir. Camii, saray kompleksinin en sağlam kalan yeridir. Her halde burası, dini bir korkuyla tahrip edilmemiştir. Tek kubbeli camii, iki ayrı renk taşla örülmüş minaresiyle saraya ilginç bir görünüm kazandırmaktadır. Camiinin kıble duvarının dışındaki türbe geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiş olup, muhtemel Abdi Çolak Paşa ile İshak Paşa ve yakınları için yapılmıştır. 

Sarayın(Selamlık) kuzey cephesinde dışa sarkan dört ahşap konsolda üstte kanatlı ejder, onun altında aslan, en altta insan figürleri yer almaktadır ki, çok ilginç ve sanatkaranedir.

Sarayda klasik Osmanlı mimarisinden farklı üslup ve benzeme şekilleri dikkati çeker. Türk saray geleneği ve mimarisinin ana prensiplerine uyulmuştur. Yapı birkaç aşamalıdır ve güzellikle azameti yansıtır. Saray iştihamı, yaptıran paşanın çevreye ve Merkezi Devlet’e karşı gücünü göstermek istediği anlaşılmaktadır. 

Taş duvarların içinde görülen boşluktur, sarayın kalorifer tesisatı andıran merkezi ısıtma sistemiyle ısıtıldığını göstermektedir. 

Yapımı bir çok efsane ve hikayeye konu olan İshak paşa sarayı; Osmanlı döneminde Ağrı’ da yapılan en büyük ve en önemli mimari eserdir. İshak Paşa Sarayı, geleneksel Türk mimari karakterinde ve Selçuklu mimarisi biçiminde bir yapıdır. Bu yapılar topluluğunda Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin öğeleri yanında, Avrupa sanatının Barok üslubunun etkileri de görülmektedir. Zamanın en modern ve ileri anlayışı ile yapılmış olup, genel hatlarıyla Türk kültürünün özelliklerini taşır. Bir Osmanlı Dönemi Yapısı İshak Paşa Sarayı Görkemli özel mimarı yapısı, anıtsal taç kapıları, haremi, selamlığı, cami ve yüzlerce odası ile görülmeye değer bir şah eserdir… 

Sanki bir saray değil, tüm heybetiyle canlı bir tarih, her tarafı sır dolu bir efsanedir. Onu anlamak için yakından görmek, gezmek gerekir… 

Bu görkemli yapının mimarı meçhuldür, onun için halk, sarayın yapımı ve tarihi hakkında bir çok efsane anlatır. Sarayı gezerken, masal dünyasının saraylarını görmüş gibi hayal güçleriniz harekete geçer, güzellikler karşısında efsanelerde anlatılanlar bir bir gözlerinizin önünde canlanır… 

Bir kartal yuvasını andıran ve çevresiyle ahenk oluşturan bu muazzam yapıya hayran kalmamak elde değil…

Paylaşın