Ağrı: Eski Bayezid Camii

Eski Bayezid Camii; Ağrı’nın Doğubayazıt İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım sağlanabilmektedir.

Doğubayazıt Kalesi’nin hemen yanında, merkezi kubbeli ve tek minareli cami yapılmıştır. Caminin yer aldığı yamaç düzeltildikten sonra, duvar örülmek suretiyle düz bir teras oluşturulmuş ve üzerinde bu camii inşa edilmiştir.

Kesme taştan yapılan bu camii, 15–20×15-20 metre boyutlarında, kara planlı ve tek kubbelidir. Tarihi caminin giriş kapısı, beden duvarları, mihrabı, son cemaat yeri, mihrabiyeleri, duvar payeleri, kubbeye geçiş sistemleri, duvarlardaki kemerler, pencereler ve minarenin yapımında bir sadelik göze çarpar.

Paylaşın

Ağrı: Diyadin Kaplıcaları

Diyadin Kaplıcaları; Ağrı’nın güneydoğusunda bulunan Diyadin ilçe merkezine 5 kilometre mesafede yer almaktadır.

Kaplıca bölgesi birbirinden kopuk olarak bulunan Yılanlı, Davut, Tunca ve Köprü kaplıcaları olmak üzere geniş bir alana yayılmıştır.

Bu alanının içinden geçen Murat Nehri, görsel ve rekreatif açıdan kaplıca bölgesine önemli bir doğal değer kazandırmaktadır.

Diyadin Kaplıcaları’nın termal suları bikarbonat, klorür, sülfat, kalsiyum, karbondioksit gazı içermesi ve toplam mineralizasyonunun 1 gr/lt olması nedeniyle çeşitli hastalıklara şifa kaynağıdır.

Paylaşın

Ağrı: Hamur Kümbeti

Hamur Kümbeti; Ağrı’nın Hamur İlçe Merkezinin kuzeydoğusunda, mezarlığın ortasında yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım sağlanabilmektedir.

Kim tarafından ve ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber, ilçenin eski yerlilerinden Abdullah Aziz Kaya, Bayezid’deki sarayın banisi olan II. İshak Paşa’nın torunlarından Mir İbrahim Paşa’nın türbeyi çok sevdiği ölen çocukları için yaptırdığını belirtir.

Kümbetin yapım tarihi ile ilgili giriş kapısı üzerinde yer alan kartuşlar içine alınmış sekiz satırlık kitabe sonradan tahrip edilmiştir. Kitabenin alt kısmında sene ibaresi okunmakta üzerindeki tarihi belirten rakamlar tahrip edildiğinden okunamamaktadır. Ancak rakamların izlerine dikkatli bakıldığında Arapça 1227 tarihi belli olmaktadır. Bu tarih Miladi 1812-1813 yıllarına denk gelmektedir.

Hamur Kümbeti 11.50×4.70 metre boyutlarında dikdörtgen bir yapıya sahip olup giriş avlusu ve asıl mezar odasından oluşmaktadır. Güneybatı köşede yer alan sivri kemerli, eyvan türü bir taç kapı ile geçilen giriş avlusu düz atkı taşlı bir dikdörtgen kapı ile asıl mezar odasına bağlanmıştır. Giriş avlusunda bir, asıl mezar odasında dört adet mazgal pencere bulunmaktadır.

Her iki bölümün üzeri içten aynalı tonoz, dıştan balık sırtı biçiminde bir üst örtü ile örtülmüştür. Türk-İslam türbe mimarisinden farklı bir tarzdan inşa edilen yapı, uzaktan bakıldığında adeta bir sanduka görünümü vermektedir. Yapının tamamında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Dış duvarlarda, zemin kısmında ve üst örtüye geçişte dışa çıkıntı şeklinde iki, gövdede iki olmak üzere toplam dört siyah bazalt kuşak dışında tamamında kirli beyaz tüf taşı kullanılmıştır.

Beden duvarlarından üst örtüye geçişte dışa taşıntı yapan üst kuşak, giriş kapısı hizasında yukarıya doğru çıkıntı yaparak giriş kapısını belirlemektedir.Yapı Doğubayazıt İshak Paşa Sarayı ile bir malzeme birliği göstermektedir. Yöre halkı arasında anlatılan rivayetlerde bu taşların Yukarı Ağadeve Köyü’nden getirildiği anlatılmaktadır. Benzer rivayetler İshak Paşa Sarayı için de kullanılmaktadır.

Kümbetin içi de dışı gibi sade tutulmuştur. Giriş kapısının açıldığı avlu bölümünün güney duvarında sivri kemerli bir çıralık, doğu duvarında da bir mazgal pencere bulunmaktadır. Bu bölümdeki mezar tamamen tahrip edilmiş olup İbrahim Paşa’nın kardeşi Yusuf Bey’ e ait olduğu söylemektedir. Dikdörtgen bir yapıya sahip olan asıl mezar odasının doğu ve batı duvarlarında ikişer mazgal pencere, batı duvarında avludaki çıralığa benzer bir de çıralık bulunmaktadır.

İçeride yer alan dört mezar tamamen tahrip edilmiş olup, mezarlardan birkaç parça mezar taşı günümüze ulaşabilmiştir. Mimari kuruluş ve üst örtüde daha çok bölgesel etkilerin görüldüğü Hamur Kümbeti Türk-İslam anıt mezar mimarisinde örneğine rastlanmayan bir mimari özelliğe sahiptir. Plan bakımından iki bölümden meydana gelmesi açısından Kırşehir Aşık Paşa Türbesi (1322) ile benzerlik gösteren yapıda yer alan mezar taşı süslemeleri ise daha çok Selçuklu ve Osmanlı etkilerini taşımaktadır.

Paylaşın

Ağrı: Buz Mağarası

Buz Mağarası; Ağrı’nın Doğubayazıt İlçesine bağlı Hallaç Köyü sınırları içerisindedir. Köy merkezine 3 kilometre mesafededir. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım sağlanabilmektedir.

Doğal bir anıt mağarasıdır. Mağara uzun eksenli, elips biçiminde, yaklaşık 100 metre uzunluğunda, 50 metre genişliğinde ve 8 metre derinliğinde bir çukurdur. Mağaranın ağzı esas çukura göre biraz yukarıda kalmaktadır. İçinde bazalt lavlar, kayalar ve bu kayaların üzerinde saf ve temiz suların donmasıyla oluşmuş buz tabakalarını görmek mümkündür.

Kayaların üzerinde renk renk görünen temiz buz tabakaları, sarkıt ve dikitleri olan buz mağarası mevsimlere göre değişken bir havaya sahiptir. Kışın fazla soğuk olmayan buz mağarası hava akımının etkisiyle yukarıdan damlayan suları dondurarak buza çevirmektedir.

Doğubayazıt İlçesi’nin en sıcak bölgesinde böylesine geniş bir çukurda dışarıdaki zıtlık gösteren buzdan sarkıt ve dikitler, insanı şaşırtacak şekildedir. Mağaranın ağzından süzülen güneş ışığı, mağara içindeki buzlar üzerinde ışık oyunları yapmaktadır.

Doğubayazıt Ovası’nda çok sayıdaki bataklıktan anlaşılacağı üzere yer altı suyu tablası çok yüksektir. Bu durumda hava akımının mağaraya yakın yerlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Aşağı Sinek Köyü’nden başlayıp mağaraya doğru uzanan lav aracılığıyla mağaranın dip kısmından gelip, mağaranın iç kısmını soğutan ve mağara tavanı üzerindeki kaya kesimlerinden süzülerek damlayan suyun donmasına yol açan bu soğuk havanın özel bir bileşimi olduğu sanılmaktadır.

Mağara içinde kuşların yuva yapması, şimdiye kadar mağara içinde kimsenin etkilenmemesi ve devamlı buzlu su alınması, hava bileşiminin zehirsiz olduğunu göstermektedir. Yöre halkının buzluk olarak adlandırdığı mağara çevresindeki yerleşimlerin su ihtiyacını karşılamaktadır.

Işık tutulduğunda kristal gibi parlayan ve renkten renge giren buz parçaları insanları hayretler içinde bırakır. Mağaranın en önemli özelliklerinden biri de yazın soğuk, kışın sıcak olmasıdır. Kapısında sürekli sıcak ve soğuk hava akımı bulunur.

Paylaşın

Ağrı: Urartu Kalesi

Urartu Kalesi; Ağrı’nın Doğubeyazıt İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. İlçe merkezine 5 km. mesafedeki Belleburç Mevkii’ndedir.

Kaleye, şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım sağlanabilmektedir.

Kayalıklar üzerindeki bu kalenin yapım tarihi bilinmemektedir. Büyük olasılıkla kale Urartular Dönemi’nden kalmıştır.

Günümüze oldukça harap bir durumda gelen kalenin içerisinde Urartu mezarları ile Antik Çağ’lardan kalma mimari kalıntılar bulunmaktadır.

Üç bölümden meydana gelen kalenin orta bölümünde mağaralar ve bir mabet kalıntısı bulunmaktadır. Kalenin çevresini kuşatan surlar yıkılmıştır.

Paylaşın

Ağrı: Ahmed-i Hani Türbesi

Ahmed-i Hani Türbesi; Ağrı’nın Doğubayazit İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Türbenin bulunduğu yere her yarım saatte bir belediye servis hizmeti vardır.

1651 yılında doğan ve ölüm tarihi kesin olarak bilinmeyen Ahmedi Hani’ye ait bir türbedir. Türbenin yanında sonradan birde cami yapılmıştır.  İshak Paşa Sarayının üst kısmındadır. Bölgede en çok ziyaret edilen türbedir.

Ahmed-İ Hani Kimdir?

17. yüzyılda yaşayan ve Mem u Zin adlı eseriyle bilinen Kürt edebiyatçı, şair, astronom ve İslam âlimi olan Ahmed-i Hani, kendisi gibi âlim olan İlyas adlı şahsın oğludur. Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan ve Osmanlı dönemi şeyh, âlim ve şairlerinden olan Ahmed-i Hani’nin yapılan son araştırmalar neticesinde Hakkari’nin Hân köyünde doğduğu ve bu nedenle Hani adını aldığı bilinmektedir.

İlk tahsilini dönemin birçok âlimi gibi ailesinden aldığı eğitimle tamamlayan Hani, sonraki süreçlerde Bağdat, Şam, Halep ve İran medreselerinde uzun süre eğitim görmüş ve onu tarihe not kazıyan benliğini bu eğitimler vesilesiyle kazanmıştır. İyi bir İslami ilim, şiir ve tasavvuf eğitimi alan Hani’nin ayrıca, eserlerinden anlaşıldığı üzere Nakşibendi tarikatına da girdiği görülmektedir. Çevre halkına faydalı olabilmek amacıyla eserlerini umumiyetle ana dili olan Kürtçe ile kaleme almıştır. Kürtçe’nin yanında Arapça, Farsça ve Türkçe’yi de iyi bilmektedir.

Hayatı boyunca hiç evlenmeyen Ahmed-i Hani, kendini İslam ilim ve kültürüne adadı, büyük bir âlim ve mutasavvıf olma yolunda emek harcadı. Evlenmemiş olsa da yazdığı aşk şiir ve hikâyelerinden duygu yüklü bir insan olduğu görülmektedir. Bir dönem üst tabakaya mensup Selma adında bir kıza aşık olduğu ve bu vesileyle aşk şiirleri yazdığı rivayet edilir.

İshak Paşa Sarayı’nın temeli atılırken dua ettiği rivayet edilen Hani’nin bu sarayda kâtiplik yapıldığı bilinmektedir. Bunun yanında gençlik yıllarında Botan Beyi’nin meclislerinde uzun süre bulunduğu gibi diğer beyliklerle de yakın ilişki kurduğu bilinmektedir. Doğubayazıt’ta Muradiye Cami’inde imamlık yapan Ahmed-i Hani, Bayazıt Mir Mir Muhammed’in de divan kâtibi görevini yürüttü.

Hayatının son dönemlerine doğru kurduğu Hani Medresesi’nde İslam kültürüne dair dersler verdi ve bölge civarındaki gençlerin İslami terbiye ile yetişmesi için çaba gösterdi. Ahmed-i Hani bir süre dönem itibariyle bölgenin kültür merkezi olan bugünkü Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaşadı. Sonraki süreçlerde Doğubayazit’e yerleşti ve burada vefat etti.

Paylaşın

Ağrı: Balık Gölü

Balık Gölü; Ağrı’nın Taşlıçay İlçesi ile Doğubayazıt İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Taşlıçay’a 26 kilometre, Doğubayazıt’a 60 kilometre mesafededir.

Balık Gölü’nün denizden yüksekliği 2 bin 241 metre olup, Türkiye’nin en yüksek rakımlı göllerinden biridir. En derin yeri 37 metredir ve bir lav seti gölüdür.

Göl, içme suyu ve kullanma suyu koruma sahası statüsünde olup yakınındaki yerleşim birimleri için içme suyu sağlamaktadır. Çevresindeki dağlardan gelen küçük dereler, kıyısındaki pınarlar ve yer altı sularıyla beslendiği için akış durumu ve sürekliliği ile ilgili veriler tespit edilememiştir.

Yakın çevresinde tarım alanları ve otlaklar bulunur. Türkiye’nin önemli kuş alanlarından biridir. Gölün üzerindeki 0.15 hektar alana sahip bir adada kuluçkaya yatan kadife ördek popülasyonu ile önemli bir kuş alanı statüsü kazanmıştır.

Bölgedeki asıl ünü, yetiştirdiği kırmızı benekli alabalıktan kaynaklanır. Göl çevresinde yaşayan başlıca hayvan türleri kartal, şahin, keklik, yabani tavşan, tilki, kurt, yaban ördeği, martı, bıldırcın ve çulluktur.

Paylaşın

Ağrı: Meteor Çukuru

Meteor Çukuru; Ağrı’nın Doğubayazıt İlçe Merkezi’nin 35 kilometre doğusunda, Gürbulak Gümrük Kapısı’nın 2 kilometre kuzeydoğusunda yer almaktadır.

Meteor Çukuru, ikinci derece doğal sit alanıdır. Karstik çöküntü olup derinliği 60 metre, çapı ise 35 metredir.

Yöre halkı arasında 1892 yılında gece büyük bir göktaşının düştüğü, sarsıntı  meydana geldiğini ve Gülveren köyünün su kaynaklarının bulanık aktığı söylenmektedir.

Önemli bir turizm potansiyeline sahiptir. Her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilmektedir.

Paylaşın

Ağrı Tedavisi Nedir, Nasıl Yapılır?

Ağrı, vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan, organik bir nedene bağlı olan veya olmayan insanın geçmişteki tüm deneyimlerini kapsayan, hoş olmayan bir duyudur.

Ağrı Tedavisi Bilim Dalı’nın (Algoloji), özellikle son 20 yıl içerisinde kaydettiği gelişmeler sayesinde, günümüzde hiçbir hasta ağrıları ile yaşamaya mecbur değildir.

Ağrılar genel olarak; kas, eklem, kemik, sinir gibi vücut dokularının veya diğer organların, ani veya uzun süreli (kronik) zarar görmesiyle oluşur. Kronik ağrılar, zarar gören dokuların iyileşmesinden sonra da devam eden ağrılardır. Uzun süre ağrı çeken kişilerde; ev ve iş hayatının olumsuz yönde etkilenmesi, genel durumlarının bozulması, giderek artan sıkıntı hali, hareketsizlik ve kilo alma, isteksizlik sık olarak rastlanan şikayetlerdir.

Hekimlik mesleğinin ortaya çıkışından itibaren ağrının dindirilmesi hekimlerin temel amaçlarından biri olmuştur. Modern tıpta ağrı kesici ilaç kullanımı tedavide önemli bir yer tutar. Ancak burada önemli olan nokta ağrı kesici ilaçların kontrolsüz ve düzensiz bir şekilde kullanılmaması ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen Ağrı Kesici Kullanım İlkelerine uyulmasıdır. Bu ilkeler ağrı kesicilerin kullanım yolunu, dozunu, ağrı kesici ilaca başlama zamanını, ilaç kullanımı sırasında karşılaşılabilecek yan etkilerle başa çıkma yollarını belirler.

Yapılan araştırmalarda tüm ağrı tiplerinin %90’ından fazlasının doğru ağrı kesici ilaç tedavisiyle kesilebileceği ortaya çıkarılmıştır. Ağrı kesici ilaçların etkili ve yeterli olmadığı durumlarda ise ağrının kaynağına göre fizik tedavi yöntemleri, cerrahi operasyonlar veya girişimsel ağrı tedavisi yöntemleri uygulanır. Bu noktada doğru yaklaşım hastaya en uygun tedavi yönteminin belirlenmesi ve zaman kaybetmeden hastanın doğru tedaviye ulaşmasının sağlanmasıdır.

Ağrı kliniklerinde ağrı tedavisi için kullanılan başlıca yöntemler ilaç tedavileri ve girişimsel ağrı tedavisi yöntemleridir. Kronik ağrının ele alınması ve tedavisinin anesteziyoloji içindeki gelişiminin kaynağı girişimsel ağrı tedavisi yöntemleridir. Minimal invaziv yöntemler olarak tanımlanan bu girişimler tedavisi güç ağrılarda hastayı fazla bir zahmete sokmadan kolay ve etkin bir şekilde ağrının kesilmesini sağlamaya yöneliktir. Bu yöntemlerin başlıcaları sinir blokajlarıdır. Vücutta çeşitli tipte sinir lifleri bulunur. Bazı sinirler kasların hareketinden sorumluyken bazıları duyulardan bazıları ise ağrı iletiminden sorumludur.

Ağrı hekiminin ilgi alanı bu ağrı sinirleridir. Örneğin, yüzde çok şiddetli elektrik çakması tarzında ağrı şikayetiyle kendini gösteren trigeminal nevraljide trigeminal sinire uygulanan blok işlemleri ile ağrının uzun süreli olarak (3-8 sene arası) ortadan kalkması sağlanır. Benzer şekilde bel ve boyun kireçlenmesine bağlı ağrılarda kireçlenen eklemlerin sinirlerine uygulanan blokla ağrı giderilir. Toplumda sık görülen bel ve boyun fıtıklarında uygulanan çeşitli enjeksiyonlar veya omurlar arasındaki diske uygulanan yöntemlerle fıtığın gerilemesi ve ağrının ortadan kalkması sağlanabilir.

Bu girişimsel yöntemler yaklaşık 30’45 dakika sürer, lokal (bölgesel) anestezi altında ve hasta hafif uyutularak (sedasyon) uygulanır. Bu nedenle hastalar ağrı ya da başka bir rahatsızlık hissetmezler. Enfeksiyondan korunmak amacıyla tüm işlemler, steril ameliyathane koşullarında ve tek kullanımlık malzeme ile yapılır. Girişimsel ağrı tedavisinde uygulanan yöntemlerin tümü görüntüleme yöntemlerinin kılavuzluğunda gerçekleştirilir.

Paylaşın

99 Yılda Tamamlan saray: İshak Paşa Sarayı

Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinin 7 km. güney doğusunda, ovaya hakim yüksek bir tepenin üzerine kurulan İshak Paşa Sarayı, İstanbul Topkapı Sarayı’ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en ünlüsüdür.

Sarayın yapımı 1685 yılında Çıldır Atabeklerinden Çolak Abdi Paşa tarafından başlanılmış, aynı soydan gelen Küçük İshak Paşa zamanında 1784’ te (99 yılda) tamamlanmıştır. Mimarı, Ahıskalı ustalardır. 

Saray, Karaburun tepesi üzerine terası, iki avlu ile bu avluları çevreleyen çeşitli yapı topluluğundan meydana gelmektedir. Doğu-Batı yönünde yaklaşık 7.600 m. karelik bir alan üzerine oturtulmuştur. Bazı kısımları tek, bazı kısımları iki, bodrum dahil bazı kısımları üç katlı olarak yapılmıştır.

Bir saray için gerekli tüm bölümler (harem, harem odaları, aşevi, hamam, toplantı salonları, eğlence yerleri, mahkeme salonu, camii, çeşitli hizmet odaları, oturma odaları, uşak ve seyis odaları, muhafız koğuşları, cezaevi, erzak depoları, cephanelik, tavlalar, bodrum katlarında çeşitli hizmet odaları vb.) vardır. Her odada ocak, dolap yerleri vb. görülmektedir.

Sarayın girişi, savunması en zor olan doğu cephesindedir. Anıtsal taçkapı, avlulara çıkan diğer kapılar gibi, kabartma, süsleme ve zengin bitki motifleriyle Selçuklu sanatının özelliklerini taşır. Saray, tarih ve sanat tarihi yönünden essiz bir değere sahiptir. Bu bey kalesi, Avrupa’ daki şato tipi yapıların ülkemizde rastlanmayan en iyi örneğidir. 

Sarayın cami dışındaki bölümlerin çoğu yıkılmış, harap olmuş, tavanları sökülmüştür. Son yıllarda biraz onarılmış, restore edilmiştir. Camii, saray kompleksinin en sağlam kalan yeridir. Her halde burası, dini bir korkuyla tahrip edilmemiştir. Tek kubbeli camii, iki ayrı renk taşla örülmüş minaresiyle saraya ilginç bir görünüm kazandırmaktadır. Camiinin kıble duvarının dışındaki türbe geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiş olup, muhtemel Abdi Çolak Paşa ile İshak Paşa ve yakınları için yapılmıştır. 

Sarayın(Selamlık) kuzey cephesinde dışa sarkan dört ahşap konsolda üstte kanatlı ejder, onun altında aslan, en altta insan figürleri yer almaktadır ki, çok ilginç ve sanatkaranedir.

Sarayda klasik Osmanlı mimarisinden farklı üslup ve benzeme şekilleri dikkati çeker. Türk saray geleneği ve mimarisinin ana prensiplerine uyulmuştur. Yapı birkaç aşamalıdır ve güzellikle azameti yansıtır. Saray iştihamı, yaptıran paşanın çevreye ve Merkezi Devlet’e karşı gücünü göstermek istediği anlaşılmaktadır. 

Taş duvarların içinde görülen boşluktur, sarayın kalorifer tesisatı andıran merkezi ısıtma sistemiyle ısıtıldığını göstermektedir. 

Yapımı bir çok efsane ve hikayeye konu olan İshak paşa sarayı; Osmanlı döneminde Ağrı’ da yapılan en büyük ve en önemli mimari eserdir. İshak Paşa Sarayı, geleneksel Türk mimari karakterinde ve Selçuklu mimarisi biçiminde bir yapıdır. Bu yapılar topluluğunda Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin öğeleri yanında, Avrupa sanatının Barok üslubunun etkileri de görülmektedir. Zamanın en modern ve ileri anlayışı ile yapılmış olup, genel hatlarıyla Türk kültürünün özelliklerini taşır. Bir Osmanlı Dönemi Yapısı İshak Paşa Sarayı Görkemli özel mimarı yapısı, anıtsal taç kapıları, haremi, selamlığı, cami ve yüzlerce odası ile görülmeye değer bir şah eserdir… 

Sanki bir saray değil, tüm heybetiyle canlı bir tarih, her tarafı sır dolu bir efsanedir. Onu anlamak için yakından görmek, gezmek gerekir… 

Bu görkemli yapının mimarı meçhuldür, onun için halk, sarayın yapımı ve tarihi hakkında bir çok efsane anlatır. Sarayı gezerken, masal dünyasının saraylarını görmüş gibi hayal güçleriniz harekete geçer, güzellikler karşısında efsanelerde anlatılanlar bir bir gözlerinizin önünde canlanır… 

Bir kartal yuvasını andıran ve çevresiyle ahenk oluşturan bu muazzam yapıya hayran kalmamak elde değil…

Paylaşın