İstanbul: Fenerbahçe Müzesi

Fenerbahçe Müzesi: İstanbul’un Kadıköy İlçesi, Şükrü Saracoğlu Stadyumu içerisinde yer alır. Türk sporunun temel direği Fenerbahçe Spor Kulübü, tam 35 dalda 100 yıllık başarılarla dolu çalışmalarında çok değerli ödüller ve kupalara sahip olmuştur.

Fenerbahçe ilk kupasını 5 Haziran 1910’da İstanbul’un ünlü Rum kulübü Sturugglers’i 3 – 1 yenerek kazandı. Gümüş işlemeli bir kupa ile başlayan bu ilk ödül ile Fenerbahçe müzesinin temelleri de atılmış oldu. 1913 yılında Altıyol ağızındaki lokalde kupa ve heykellerin sayısı 10’a ulaşınca bunlar için küçük bir vitrin satın alındı.

1914 yılında Kuşdili’nde iki katlı ahşap Lokale geçildiğinde git gide zengin bir kimliğe bürünen müze için ikinci katta bir oda ayrıldı. Kazanılan ödülleri koymak için yeni vitrinler yaptırıldı. 1932 yılında ki yangına dek oturacağımız Kuşdili lokalinde ödüllere (kupalara) ayrılan bu küçük odanın da bir süre sonra yetmediği, ihtiyacı karşılamadığı göründü.

Kupa, şilt ve vazoların bir bölümü diğer odalara alt kattaki büyük salona konmaya başlandı. Fenerbahçe Spor Kulübünün kupa sayısı 1932 yazı başlarında 150’yi aşmıştı.

Ancak kulübün ilk 25 yıllık faaliyetlerinin kanıtı olan bu kupa, şilt v.b. ödüller 5/6 haziran 1932 gecesi çıkan yangında kulüp binası ile birlikte yandı. Sıfırlanan Fenerbahçe Müzesi yangından sonra hemen ve yeniden doğdu.

1932 yılından sonra çalışma dallarının çeşitlenmesi ile de her yıl kazanılan sayısız kupa, şilt, plaketler ile günümüze dek gelindi. Fenerbahçe burnundaki sosyal tesislerin açılmasından sonra uzun yıllar kazanılan kupa, şilt ve plaketler oradaki vitrinlerde sergilendi.

Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu stadının yeniden yapılması sırasında Aziz Yıldırım başkanlığındaki yönetim kurulumuz Avrupa standartlarının üzerinde modern bir müzenin stadımızın içinde kurulması kararını aldı. Bu karar kısa bir sürede hayata geçirildi.

Fenerbahçe Spor Kulübü Müze Tarih ve Arşiv Kurulu Başkanı sayın Sertaç Kayserilioğlu’nun önderliğinde yaklaşık bir yıl süren yoğun çalışmalardan sonra müzenin resmi açılışı 19 ekim 2005 tarihinde yapıldı.

Müzenin Yeri Ve Bölümleri:

1 – Dünya’da futbolıun doğuşu bölümü.

2 – Fenerbahçe Spor Kulübünün ilk kuruluş toplantısının, dönemin eşyaları ile mumyalarla canlandırıldığı bölüm.

3 – Mütareke ve İşgal dönemi sırasında Dereağzı’ndaki lokalimizden cepheye silah, cephane kaçırılma anının mumyalarla canlandırıldığı bölüm.

4 – Union Clup sahasından Şükrü Saracoğlu’na stadın evrelerini sunulduğu bölüm.

5 – Kuruluştan itibaren tüm branşlarda ki başarıları simgeleyen her türlü şilt, madalya berat fotoğraf, belge v.b. materiyallerin sergilendiği bölümler.

6 – Kuruluştan günümüze her dönemde ki bir kısmı orijinal forma, çorap v.b giysilerin sergilendiği bölümler.

7 – İlk tüzükler, eski üye kartları, eski lisanslar, eski maç biletleri, kulüp piyango biletleri v.b. belgelerin sunulduğu bölümler.

8 – Eski maçlardan filmlerin ve Fenerbahçe belgesellerinin oynatıldığı sinema odası.

9 – Atatürk’ün 3 Mayıs 1918 yılında ki kulübü ziyareti ve şeref defterini imzalama anının mumyalı olarak canlandırıldığı bölüm.

10 – Bütün bu bölümlerden başka yıllara göre sınıflandırılmış olarak Fenerbahçe Spor Kulübünün 100 yılda çeşitli branşlarda kazandığı 3000 (üç bin) kupa şilt ve plaket’in 426 tanesi de müzede sergilenmektedir.

İstanbul’un kısa tarihi

İstanbul’un tarihi, Yenikapı Theodosius Limanı kazılarıyla gün ışığına çıkan Neolitik çağ yerleşimiyle, 8500 yıl geriye uzanmış, bu süreçte kentin geçirdiği kültürel, sanatsal, jeolojik değişim ve kent arkeolojisi hakkında yeni bir dönem açılmıştır. Şüphesiz, İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu çok genişlemiş; İstanbul, stratejik konumundan dolayı, İmparator Büyük Konstantin tarafından Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle, kentin, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır.

Yakın çağın başladığı dönemde İkinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra “Byzantion” ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca “Polis” olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin’den sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin’den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle, İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.

Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261’de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent, eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştır.

İstanbul, 53 günlük bir kuşatma sonrası, 1453’te Türklerin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları, İstanbul surlarının aşılmasının önemli bir sebebidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanınarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fetihten yüzyıl sonra ise Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.

16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü, İstanbul tüm İslam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı, Boğaziçi’nin ve Haliç’in eşsiz manzarasına hakim kılınmıştır. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.

Kısa sürede inşa edilen birçok saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin de sembolleridir. 20. yüzyılın başında, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesine şahit olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken ve iç ve dış düşmanlar kendi payları için mücadele ederken; Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin desteğini alarak, silah arkadaşları ile birlikte, vatan toprağının kurtarılması için mücadeleye girişmiştir. Milletin iradesi ile kazanılan Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu süreçte, başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir, büyüleyici görünümü ile dünya üzerindeki en önemli kültür-turizm-sanat-finans ve ticaret başkentlerinden biri olmayı sürdürmektedir.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir