Türkiye’de Her Üç Kadından Biri Ne Eğitimde Ne İstihdamda

Türkiye’de her üç genç kadından birinin eğitim ya da iş hayatının dışında kaldığı tespit edildi. Düşük ücretler, iş deneyimi eksikliği ve güvencesiz çalışma koşulları, gençlerin iş gücüne katılımını zorlaştıran başlıca nedenler olarak öne çıkıyor.

İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) yayımladığı yeni rapor, Türkiye’deki gençlerin önemli bir bölümünün ne eğitimde ne de istihdamda yer aldığını ortaya koydu. Rapora göre, 15-29 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 28’i “NEET” (Ne Eğitimde Ne İstihdamda Olan Gençler) kategorisinde yer alıyor. Bu oran, OECD ortalaması olan yüzde 13’ün iki katından fazla. İstanbul özelinde ise oran yüzde 18,6 düzeyinde seyrediyor.

İTOSAM tarafından TÜİK verileri ve yüz yüze mülakatlara dayalı olarak hazırlanan çalışmada, NEET gençlerin çoğunluğunu resmi bir okuldan mezun olmamış bireylerin oluşturduğu belirtildi. Cinsiyet temelli analizlerde ise her üç genç kadından birinin eğitim ya da iş hayatının dışında kaldığı tespit edildi. Düşük ücretler, iş deneyimi eksikliği ve güvencesiz çalışma koşulları, gençlerin iş gücüne katılımını zorlaştıran başlıca nedenler olarak öne çıkıyor.

Dünya Gazetesi’nin haberine göre; İTO Başkanı Şekib Avdagiç, konuyla ilgili değerlendirmesinde, gençlerin sosyal yardımlarla desteklenmesinin yeterli olmadığını vurguladı. “Bu yardımların eğitim veya mesleki beceri kazandırma koşuluna bağlanması şart. Gençleri staj ve işbaşı eğitimlerle iş dünyasına hazırlayacak mekanizmaları yaygınlaştırmalıyız” dedi.

Avdagiç, genç istihdamını artırmaya yönelik olarak işverenlere vergi indirimi, sigorta prim muafiyeti ve maaş desteklerinin genişletilmesi çağrısında bulunurken, bireysel kariyer danışmanlığı hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının da önemine dikkat çekti.

Araştırma, NEET gençliğin yalnızca ekonomik değil, psikolojik ve sosyal sorunlara da işaret ettiğini ortaya koydu. Aşırı korumacı ebeveynlik anlayışı, sosyal beceri eksikliği ve bireysel özgüven yoksunluğu, gençlerin bağımsız karar alma ve toplumla bütünleşme süreçlerini zayıflatıyor. Raporda, “çalışmamayı tercih eden gençlerin artışı, devletin eğitim yatırımlarının etkinliği üzerine düşünülmesi gerektiğini” vurgulayan analizler de yer aldı.

Raporda görüşlerine yer verilen gençler, aile baskısı, çocuk bakımı sorumlulukları, ekonomik sıkıntılar ve iş piyasasında tecrübe beklentisi gibi engellerle karşılaştıklarını ifade etti. Bu durum, NEET sorununun yalnızca ekonomik değil, sosyal politikalarla da ele alınması gerektiğine işaret ediyor.

İTO’nun bulguları, Türkiye’nin genç nüfusu için uzun vadeli, kapsayıcı ve çok boyutlu bir istihdam politikasına duyulan ihtiyacı bir kez daha gündeme taşıyor. Eğitim-istihdam köprüsünün güçlendirilmesi, sosyal hizmetlerin daha entegre bir yaklaşımla yapılandırılması ve özel sektörle koordineli çözümler, sorunun çözümünde anahtar rol oynayacak.

Paylaşın

Mayıs Ayında 21 Kadın Öldürüldü

Mayıs ayında, 21 kadın öldürüldü, 20 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Öldürülen 21 kadının 5’i akrabası, 4’ü evli olduğu erkek, 4’ü eskiden evli olduğu erkek, 3’ü tanıdık biri, 2’si birlikte olduğu erkek, 1’i eskiden birlikte olduğu erkek, 1’i oğlu, 1’i tanımadığı biri tarafından öldürül

Haber Merkezi / Kadınların 13’ü evinde, 3’ü sokakta, 2’si işyerinde, 2’si kamusal alanda öldürüldü. 1 kadının öldürüldüğü yer tespit edilemedi. Kadınların yüzde 62’si  evlerinde öldürüldü. Kadınların 13’ü ateşli silahlarla, 5’i kesici aletle, 2’si boğularak, 1’i darp edilerek öldürüldü. Kadınların yüzde 62’si ateşli silah ile öldürüldü.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KDCH) 2025 Mayıs Raporu’nu açıkladı. Mayıs ayında, 21 kadın öldürüldü, 20 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu.

Öldürülen 21 kadından 7’si boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile, 5’i ekonomik bahanelerle öldürüldü. 9’unun ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemedi. 9 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilemedi.

Mayıs ayında öldürülen 21 kadının 5’i akraba’sı, 4’ü evli olduğu erkek, 4’ü eskiden evli olduğu erkek, 3’ü tanıdık biri, 2’si birlikte olduğu erkek, 1’i eskiden birlikte olduğu erkek, 1’i oğlu, 1’i tanımadığı biri tarafından öldürülmüştür. Bu ay kadınların yüzde 24’ü akrabaları tarafından öldürüldü.

Kadınların 13’ü evinde, 3’ü sokakta, 2’si işyerinde, 2’si kamusal alanda öldürülmüştür. 1 kadının öldürüldüğü yer tespit edilememiştir. Bu ay öldürülen kadınların %62’si evlerinde öldürüldü. Bu ay öldürülen kadınların 13’ü ateşli silahlarla, 5’i kesici aletle, 2’si boğularak, 1’i darp edilerek öldürüldü. Bu ay öldürülen kadınların yüzde 62’si ateşli silah ile öldürüldü.

Şubat ayında öldürülen 16 kadının yaşam mücadelesi hikayeleri: Yozgat’ta 60 yaşındaki Kudret Polat, kızının evli olduğu Yıldıray Okhan tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Fail tutuklandı. İzmir’de 20 yaşındaki Aysun Candan, eskiden birlikte olduğu iddia edilen erkek H.A. tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. H.A. tutuklanırken, yanında bulunan Ş.A.A. serbest bırakıldı.

Ankara’da 21 yaşındaki Hatice Çınar, saplantılı komşusu Murat Açıkgöz tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Fail, Hatice’yi öldürdükten bir gün sonra intihar etti. İstanbul’da 34 yaşındaki Bahar Aksu, eskiden evli olduğu Rüsten Elibol ve beraberindeki 3 kişi tarafından kaçırılmaya çalışıldı. Olay sırasında fail Bahar Aksu’yu ateşli silahla vurarak öldürdü. Bahar faili daha önce “tehdit” ve “kasten yaralama” nedeniyle şikayet etmişti ve önleyici tedbir kararları alınmıştı. Failler tutuklandı.

Adana’da 54 yaşındaki Neriman Onur eskiden evli olduğu Mehmet Ali Nayki tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Fail kaçmaya çalıştı ancak yakalanarak tutuklandı. Ankara’da 65 yaşındaki Adalet Mallı, evli olduğu Zekai Mallı tarafından ateşli silahla öldürüldü. Fail olayın ardından intihar etti.

Giresun’da 26 yaşındaki Rana Çavuş ve 30 yaşındaki Yonca Çavuş çalıştıkları okuldaki eski hükümlü olan Abdullah Turan tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Fail tutuklandı. Osmaniye’de 20 yaşındaki bir çocuk annesi Fatma Yılmaz evli olduğu Serkan Yılmaz tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Fail tutuklandı.

Kütahya’da bir yıldır kayıp olan 19 yaşındaki Nagihan Uyğur’un dayısı Yaşar T. tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Nagihan’ın cesedi, failin evinin yakınındaki bir kuyuda, üstüne beton dökülmüş bir şekilde bulundu.  Aynı zamanda Nagihan’ın öldürülmeden önce fail ile aynı evde yaşadığı ve fail tarafından cinsel istismara uğradığı öğrenildi.

Osmaniye’de 40 yaşındaki Nura Zemzem, 21 yaşındaki oğlu Ali M. tarafından darp edildi ve boğularak öldürüldü. Çanakkale’de yaşayan 25 yaşındaki Zeynep Zan, boşanma aşamasında olduğu Uğur Zan tarafından sokak ortasında ateşli silahla başından vurularak öldürüldü.

Tokat’ta 34 yaşındaki Safiye D., akrabası Serkan D. tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Evli olduğu Emrah D. ise olay sırasında yaralandı. Adana’da 23 yaşındaki Şevval Çiftçi, birlikte olduğu Engin Yüce tarafından 10 defa bıçaklanarak öldürüldü. Daha sonra fail yüksekten atlayarak intihar etti.

Kahramanmaraş’ta 42 yaşındaki Eser Karaca, çalıştığı hastanede eskiden evli olduğu Atilla Ayıntaplı tarafından pompalı tüfekle vurularak öldürüldü. Eser’in fail hakkında daha önce 3 kez uzaklaştırma kararı aldığı, öldürülmeden önceki gün ise 4’üncü uzaklaştırma kararı için başvuru yaptığı öğrenildi.

Balıkesir’de 23 yaşındaki Dilruba Elif Çetin, birlikte olduğu Burak İnci tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Fail tutuklandı. Dilruba’nın fail hakkında daha önce uzaklaştırma kararı aldırdığı öğrenildi.

Adana’da 48 yaşındaki 3 çocuk annesi Esengül Kaya, eskiden evli olduğu Recep Çürük tarafından barışma teklifini redetmesi bahanesi ile işyerinde başından vurularak öldürüldü. Fiziksel ve psikolojik şiddet sebebiyle boşandıkları, boşanma kararından sonra da failin tehditleri devam ettiği için Esengül’ün fail hakkında uzaklaştırma kararı aldırdığı öğrenildi.

Konya’da 41 yaşındaki Nurhan Öner, evli olduğu İzzet Öner tarafından koltuk takımı istemesi bahanesi ile bıçaklanarak öldürüldü. Balıkesir’de 59 yaşındaki Gülseren Kurtman, ev sahibi İrfan Çakar tarafından evden çıkmadığı ve gürültü yapması bahanesiyle kafasına balta ile vurularak öldürüldü.

Iğdır’da Mehmet Çakmakçı, yengeleri 59 yaşındaki Hatun Çakmakçı’yı ve 52 yaşındaki Elmas Çakmakçı’yı kendinden farklı görüşte olmaları sebebiyle ateşli silahla evlerinde öldürdü.

Paylaşın

Araştırma: Her 5 Kadından 1’i Çocukluğunda Cinsel Şiddete Uğruyor

Toplam 204 ülkeden veri içeren yeni bir araştırma, dünya genelinde neredeyse her beş kadından birinin 18 yaşından önce cinsel şiddete maruz kaldığını ortaya koydu.

Araştırmanın kıdemli yazarlarından Dr. Emmanuela Gakidou, “Çocuklara yönelik cinsel şiddet yaygın bir insan hakları ve halk sağlığı sorunudur ve dünya bunu sona erdirmekte açıkça başarısız” dedi.

Yeni bir küresel analiz, dünya genelinde neredeyse her beş kadından birinin ve her yedi erkekten birinin 18 yaşından önce cinsel şiddete maruz kaldığını ortaya koydu.

The Lancet tıp dergisinde Perşembe günü yayınlanan araştırmaya göre, çocukluk döneminde cinsel şiddet oranları kadınlar için Güney Asya’da, erkekler için ise Sahra altı Afrika’da en yüksek ancak hiçbir bölge bu “yaygın sağlık ve insan hakları sorunundan” muaf değil.

Gençliklerinde cinsel şiddete maruz kalan kişiler, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde depresyon, anksiyete, madde bağımlılığı, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar (CYBE) ve astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi kronik rahatsızlıklar gibi sağlık sorunları açısından daha yüksek risk altında.

Toplam 204 ülkeden veri içeren çalışma, çocukluk çağında cinsel şiddet konusunda bugüne kadar yapılmış en kapsamlı değerlendirmelerden biri.

Araştırmacılar çocukluk çağında cinsel şiddeti, 18 yaşından önce istenmeyen cinsel ilişkiye veya okşama ya da diğer cinsel dokunuşlar gibi cinsel temasa fiziksel olarak zorlanma veya zorlama olarak tanımladı.

Bu tanıma çevrimiçi istismar ya da sömürü dahil edilmezken, mağdur ile fail arasındaki ilişki de dikkate alınmadı.

Rapora göre, genel olarak, kadınların tahmini yüzde 18,9’u ve erkeklerin yüzde 14,8’i 18. yaş günlerinden önce cinsel şiddete maruz kaldı.

Araştırmanın kıdemli yazarlarından ve ABD merkezli Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü’nde (IHME) profesör olan Dr. Emmanuela Gakidou, “Çocuklara yönelik cinsel şiddet yaygın bir insan hakları ve halk sağlığı sorunudur ve dünya bunu sona erdirmekte açıkça başarısız,” dedi.

Avrupa’da kadınlar için çocukluk çağında cinsel şiddet oranları Karadağ’da yüzde 6,9 ile Hollanda’da yüzde 29,7 arasında değişiyor.

Tahminlere göre, erkekler için bu oranlar Belçika’da yüzde 9,7 ile Bosna Hersek’te yüzde 21 arasında değişiyor.

Ancak araştırmacılar, çocuk cinsel istismarının sıklıkla bildirilmemesi nedeniyle gerçek rakamların çok daha yüksek olabileceğini belirtiyor.

Avustralya’daki Curtin Üniversitesi’nde uluslararası sağlık profesörü olan ve çalışmaya katılmayan Jaya Dantas yaptığı açıklamada, bulguları “endişe verici” olarak nitelendirerek, “tüm ülkelerde sürveyansı destekleyen sağlık sistemlerinin geliştirilmesi için kaynak ve finansman” çağrısında bulundu.

Çalışma ayrıca, çocukların daha yüksek risk altında olabileceği zaman dilimine de ışık tutuyor.

Örneğin, çocukluğunda cinsel şiddete maruz kalmış 25 yaş ve altı kadınların yüzde 41,6’sı 16 yaşından önce, yüzde 7.7’si ise 12 yaşına gelmeden önce mağdur olmuştu.

Gakidou, “Bu kadar genç yaşta cinsel istismara maruz kalanların oranı son derece endişe verici ve tüm ülkelerin yasaları, politikaları ve uzmanların müdahale yöntemlerini iyileştirmek için acilen harekete geçmesi gerekiyor,” dedi.

Çalışma özellikle 1990’dan 2023’e kadar olan verileri inceledi ve yıllar boyunca cinsel şiddet oranlarında nispeten az değişiklik olduğunu tespit etti.

Ancak İspanya’daki La Laguna Üniversitesi’nde profesör olan ve çalışmaya katılmayan Maria Pilar Matud Aznar, bölgesel ve ülke düzeylerindeki farklılıkların “cinsel şiddet için risk ve koruyucu faktörler olduğunu” gösterdiğini söyledi.

Aznar yaptığı açıklamada, bu faktörlerin anlaşılmasının, insanların “bu tür şiddeti önlemek ve ortadan kaldırmak için programlar ve politikalar uygulamasına” yardımcı olabileceğini söyledi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Cinsiyetçi Ekonomi: Kadın Olmanın Maliyeti

Kapitalizm, yalnızca kadınların emeğini sömürmekle kalmaz, aynı zamanda kadınları finansal açıdan dezavantajlı tutmak için ekonomiyi ona göre aktif olarak yapılandırır.

Kurtuluş Aladağ / Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre, küresel çapta cinsiyetler arası ücret farkı hala ciddi bir sorun. Rapora göre, kadınlar erkeklerin kazandığı her 1 dolar için yaklaşık 0,77 dolar kazanıyor.

Bu oran, ülkelerin gelişmişlik düzeyine, iş gücüne katılım oranlarına ve sektörel dağılıma göre değişiklik gösteriyor. Gelişmiş ülkelerde bile cinsiyetler arası ücret farkı tamamen kapanmış değil; örneğin, ABD’de kadınlar tam zamanlı işlerde erkeklerin kazancının yaklaşık yüzde 82’sini elde ederken, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 87 civarında.

Türkiye’de ise cinsiyetler arası ücret farkı, resmi verilere göre (TÜİK ve ILO gibi) yaklaşık yüzde 15-20 seviyesinde, ancak bu oran informal sektörler ve kayıt dışı istihdam hesaba katıldığında daha da artabilir.

Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı erkeklere kıyasla oldukça düşük (Yüzde 34 civarında, erkeklerde ise yüzde 70’e yakın), bu da ücret farkını dolaylı olarak derinleştiriyor. Ayrıca, kadınlar genellikle daha düşük ücretli sektörlerde (eğitim, sağlık, hizmet), erkekler daha yüksek gelir getiren alanlarda (teknoloji, mühendislik, finans) yoğunlaşıyor.

Cinsiyetler arası ücret farkının temel nedenleri:

Mesleki ayrışma: Kadınlar ve erkekler farklı sektörlerde veya pozisyonlarda yoğunlaşıyor. Kadınlar genellikle daha az ücret ödenen işlere yöneliyor ya da yönlendiriliyor.
Eğitim ve deneyim farkı: Her ne kadar bu fark azalsa da, bazı bölgelerde kadınların eğitime erişimi hala çok sınırlı.
Bakım yükü: Kadınların ücretsiz ev ve bakım işlerine daha fazla zaman ayırması, kariyer ilerlemelerini ve tam zamanlı çalışmalarını büyük oranda engelliyor.
Ayrımcılık: İşverenlerin bilinçli veya bilinçsiz önyargıları, kadınların daha az ücret almasına veya terfi edememesine yol açıyor.
Toplumsal normlar: “Erkek geçindirir” gibi geleneksel roller, kadınların gelirine daha az önem verilmesine neden olabiliyor.

Cinsiyetler arası ücret farkını ortadan kaldırmak için önerilen çözümler:

Eşit işe eşit ücret: Yasal düzenlemelerle ücret şeffaflığı sağlanabilir.
Kadınların iş gücüne katılımı: Kreş desteği, esnek çalışma saatleri gibi uygulamalarla kadınların istihdamı teşvik edilebilir.
Eğitim ve farkındalık: Toplumsal cinsiyet eşitliği bilincinin artırılması, uzun vadede farkı azaltabilir.
Kota ve destek programları: Kadınların yönetim pozisyonlarına ve yüksek gelirli sektörlere erişimi teşvik edilebilir.

Cinsiyetler arası ücret farkı için öne sürülen gerekçeler ve bunların arkasındaki mantık:

Kadınların daha düşük ücretle çalıştırılması, işverenler veya toplum tarafından genellikle çeşitli bahanelerle meşrulaştırılmaya çalışılır.

Bu bahaneler, çoğu zaman toplumsal cinsiyet stereotiplerine, önyargılara veya ekonomik çıkarlara dayanır.

Kadınlar daha az deneyimli veya nitelikli: Kadınların iş tecrübesi veya eğitim seviyesi erkeklere göre daha düşük olduğu iddia edilir.

Bu genelleme, kadınların eğitime erişimdeki tarihsel dezavantajlarından kaynaklanabilir, ancak günümüzde kadınlar birçok alanda erkeklerle eşit veya daha yüksek eğitim seviyesine sahip. Yine de işverenler, bu eski algıyı kullanarak ücret farkını haklı çıkarmaya çalışabilir.

Kadınlar daha az süre çalışıyor: Kadınların hamilelik, annelik veya aile sorumlulukları nedeniyle işten ayrılma ihtimali daha yüksek görülür; bu da onları “geçici iş gücü” gibi algılatır.

Bu, kadınların biyolojik rollerine dayalı bir önyargıdır. Erkeklerin de ailevi sorumlulukları olabilir, ancak bu durum onların ücretlerini nadiren etkiler. Ayrıca, kadınların işten ayrılma olasılığı, destekleyici politikalar (örneğin kreş veya esnek saatler) eksik olduğunda artar.

Kadınlar daha az fiziksel güç gerektiren işlerde çalışıyor: Kadınların fiziksel olarak zorlayıcı işlerde daha az yer aldığı söylenir ve bu işler genelde daha düşük ücretlidir.

Fiziksel güç gerektiren işlerin daha değerli olduğu varsayımı, erkek egemen bir bakış açısıdır. Örneğin, hemşirelik veya öğretmenlik gibi “kadın işi” sayılan meslekler, yoğun emek gerektirmesine rağmen düşük ücretlendirilir.

Kadınlar ek gelir için çalışıyor, erkekler aileyi geçindiriyor: Kadınların çalışmasının “ekstra” bir gelir olduğu, erkeklerin ise ana sağlayıcı olduğu düşünülür.

Bu, geleneksel cinsiyet rollerine dayalı bir mittir. Günümüzde birçok kadın tek başına veya erkeklerle eşit şekilde aile geçimine katkıda bulunuyor. Ancak bu bahane, kadınların gelirine daha az önem verilmesini sağlıyor.

Kadınlar daha az hırslı veya rekabetçi: Kadınların terfi veya yüksek ücret talep etme konusunda çekingen olduğu öne sürülür.

Bu, kadınların sosyal olarak “uysal” olmaya yönlendirildiği bir stereotipten kaynaklanır. Araştırmalar, kadınların terfi istediğinde “agresif” bulunarak cezalandırıldığını, erkeklerin ise aynı davranışı sergilediğinde ödüllendirildiğini gösteriyor.

Piyasa böyle işliyor: İşverenler, ücretlerin piyasa koşullarına göre belirlendiğini ve kadınların “pazarlık gücünün” daha düşük olduğunu savunur.

Piyasa, tarafsız bir mekanizma değildir; toplumsal normlar ve ayrımcılıkla şekillenir. Kadınların pazarlık gücünün düşük olması, ayrımcılığın bir sonucu, nedeni değil.

Kadınlar daha az çalışıyor: Kadınların part-time işlerde daha fazla yer aldığı ve bu yüzden düşük ücret aldığı söylenir.

Kadınlar, bakım sorumlulukları nedeniyle tam zamanlı çalışmakta zorlanabilir, ancak bu durum işverenlerin değil, toplumsal yapının bir eksikliğidir. Ayrıca, aynı saatlik ücrette bile kadınlar erkeklerden az kazanabiliyor.

Paylaşın

Linda Nochlin, Feminizmi Sanat Tarihine Nasıl Getirdi?

Linda Nochlin (31 Ocak 1931 – 29 Ekim 2017), sanat tarihi alanında çığır açan çalışmalarıyla tanınır, özellikle feminist sanat tarihi perspektifini geliştirmesiyle bilinir.

Haber Merkezi / Nochlin, 1971 yılında yayımlanan “Why Have There Been No Great Women Artists?” (Neden Büyük Kadın Sanatçılar Yok?) başlıklı makalesiyle büyük yankı uyandırmıştır. Bu makalede, sanat tarihindeki cinsiyet eşitsizliğini ve kadın sanatçıların marjinalleşmesini, bireysel yetenek eksikliğiyle değil, toplumsal ve tarihsel yapılarla açıklamıştır.

Nochlin, feminizmi sanat tarihine şu yollarla entegre etmiştir:

Sorunun Yeniden Çerçevelendirilmesi: Nochlin, kadın sanatçıların “büyük” olarak kabul edilmemesini bireysel yetenek eksikliğine bağlamak yerine, toplumsal ve tarihsel koşulları sorgulamıştır. Sanat dünyasındaki erkek egemen yapının, kadınların eğitim olanaklarına erişimini kısıtladığını, profesyonel ağlardan dışlandığını ve yaratıcı fırsatlarının engellendiğini ortaya koymuştur. Bu, feminist bir perspektiften, sorunun bireyde değil sistemde olduğunu göstermesi açısından devrimci çıkıştı.

Patriyarkal Kurumların Eleştirisi: Nochlin, sanat akademileri, atölye sistemi ve sanat piyasası gibi kurumların erkek merkezli olduğunu vurgulamıştır. Örneğin, kadınların çıplak modelle çalışmasının yasak olduğu dönemlerde, erkek sanatçıların sahip olduğu anatomi eğitimi avantajına dikkat çekmiştir. Bu tür yapısal engellerin, kadınların sanat tarihinde “büyük” olarak anılmasını zorlaştırdığını savunmuştur.

Sanat Tarihinin Yeniden Okunması: Nochlin, sanat tarihini feminist bir mercekle yeniden değerlendirerek, kanonik anlatının ötesine geçmiştir. Kadın sanatçıların eserlerini ve katkılarını görünür kılmaya çalışmış; aynı zamanda, erkek sanatçıların eserlerindeki cinsiyet temsillerini eleştirel bir gözle incelemiştir. Örneğin, 19. yüzyıl Fransız sanatındaki kadın imgelerinin nasıl patriyarkal bir bakış açısını yansıttığını analiz etmiştir.

Feminist Teori ile Sanat Tarihini Birleştirme: Nochlin, feminizmin teorik araçlarını sanat tarihine uygulamıştır. Sanatın özerk bir estetik alan olmadığını, aksine toplumsal güç ilişkileriyle şekillendiğini öne sürmüştür. Bu yaklaşım, sanat tarihini sadece stil ve biçim analizinden çıkarıp, sosyo-kültürel bir bağlama oturtmuştur.

Provokatif ve Eleştirel Bir Dil: Nochlin’in yazıları, akademik çevreleri provoke ederek tartışma yaratmıştır. “Büyük sanatçı” kavramını sorgularken, bu tanımın erkek egemen bir değerler sistemi tarafından oluşturulduğunu göstermiştir. Bu, sanat tarihçilerini ve akademisyenleri, önyargılarını ve metodolojilerini yeniden gözden geçirmeye zorlamıştır.

Nochlin, sanat tarihinde feminist bir bilinç yaratmakla sınırlı kalmamış; aynı zamanda disiplinin daha kapsayıcı ve eleştirel bir alana evrilmesine öncülük etmiştir. Nochlin’in mirası, bugün hala sanat tarihindeki cinsiyet, sınıf ve güç dinamiklerini inceleyen çalışmalar için bir temel oluşturuyor.

Vassar College’da eğitim alan Linda Nochlin, New York Üniversitesi’nin Sanat Tarihi Enstitüsü’nde doktorasını tamamlamıştır. Nochlin, kariyeri boyunca Vassar College, Yale Üniversitesi ve New York Üniversitesi gibi prestijli kurumlarda ders vermiştir.

19. yüzyıl Fransız sanatı, özellikle Realizm ve Gustave Courbet üzerine uzmanlaşan Linda Nochlin, aynı zamanda modern sanat, feminist teori ve kültürel eleştiri üzerine de pek çok eser üretmiştir.

Paylaşın

Dorothy Day Kimdi? Katolik Bir Anarşistin Radikal Hayatı

8 Kasım 1897’de New York’ta orta sınıf bir ailede dünyaya gelen Dorothy Day, gençilk yıllarında ailesiyle birlikte Chicago’ya taşındı ve 1914’te Illinois Üniversitesi’nde eğitimine başladı.

Haber Merkezi / İki yıl sonra üniversiteden ayrılan Dorothy Day, aynı dönemde sosyalist fikirlerle tanıştı.

1916’da New York’a dönerek gazeteciliğe başlayan Dorothy Day, The Call ve The Masses gibi sol eğilimli yayınlarda yazdı ve Greenwich Village’da bohem bir çevrede yaşadı; sanatçılar, yazarlar ve radikallerle vakit geçirdi.

1917’de kadınların oy hakkı için Beyaz Saray önünde düzenlenen protestolara katılan Day, bu nedeniyle hapse girdi. Hapishane deneyimi, Day’in yoksulların ve ezilenlerin mücadelesini daha yakından tanımasını sağladı.

Dorothy Day’in özel hayatı da oldukça çalkantılıydı. Forster Batterham ile evlilik dışı ilişki yaşamaya başlayan Day, 1927’de kızı Tamar’ı dünyaya getirdi.

Day’in evlilik dışı çocuk sahibi olması, o dönemin toplumunda dikkat çekici bir durumdu. Forster Batterham ateistti ve evliliğe karşıydı, bu durum Dorothy Day’in manevi arayışını etkiledi.

Tamar’ı dünyaya gelişi ise, Dorothy Day’in hayatında köklü bir değişikliğe neden oldu ve 1927’de Katolikliğe geçiş yaptı. Day, o dönemde “Tanrı’ya inanıyordum ama Kilise’ye değil” diyerek bu iç çatışmasını özetlemiştir.

Dorothy Day, aynı dönemde The Eleventh Virgin (1924) adlı yarı otobiyografik bir roman yazdı, ancak daha sonra bu kitaptan utanarak baskılarını satın alıp yaktığı söylenir.

Katoliklik öncesi Dorothy Day, asi bir gazeteci, feminist ve sosyalistti; entelektüel birikimle dolu bu yıllar, onun sosyal adalet mücadelesinin temelini attı. Katolik olduktan sonra bu enerjisini inancıyla birleştirerek bambaşka bir yola yöneldi.

Day, gazetecilik kariyerinde sosyal meseleleri ele aldı ve “The Catholic Worker” adlı gazeteyi çıkardı. Kadın hakları, işçi hakları ve savaş karşıtlığı gibi konularda aktifti; 1917, 1955, 1957 ve 1973’te olmak üzere defalarca hapse girdi.

Anarşist görüşleri benimseyen Day, hem dindarlığı hem de radikal duruşuyla tanındı.

Katolik Kilisesi tarafından “Tanrı’nın Hizmetkârı” unvanıyla anılan Dorothy Day için azizlik süreci başlatılmıştır.

Katolik Sosyal Adalet

Katolik Sosyal Adalet, Katolik Kilisesi’nin insan onuru, dayanışma ve ortak iyilik gibi temel ilkeler üzerine kurulu öğretisidir. Bu kavram, bireylerin ve toplulukların haklarını korumayı, yoksullukla mücadele etmeyi ve adil bir toplum inşa etmeyi amaçlar.

Dorothy Day gibi isimler, bu öğretiyi pratikte uygulamış önemli figürlerdir.

Katolik Sosyal Adalet, 19. yüzyılda Papa XIII. Leo’nun Rerum Novarum (1891) ansiklopedisiyle resmi bir çerçeveye kavuştu ve zamanla gelişti.

Katolik İşçi Hareketi

Katolik İşçi Hareketi (Catholic Worker Movement), Dorothy Day ve Peter Maurin tarafından 1933’te ABD’de kurulan, Katolik Sosyal Adalet ilkelerini hayata geçirmeyi amaçlayan bir topluluk ve harekettir.

Büyük Buhran’ın ortasında doğan bu hareket, yoksullara doğrudan yardım sağlamayı, sosyal adaleti savunmayı ve pasifist bir duruş sergilemeyi hedefledi. Hem pratik hem de felsefi bir yaklaşımı birleştiren bu oluşum, bugün bile etkisini sürdürmektedir.

Hareket, 1 Mayıs 1933’te The Catholic Worker gazetesinin ilk sayısıyla başladı. Day, gazetecilik deneyimini kullanarak bu yayını 1 Penny’ye satarak geniş kitlelere ulaştırdı.

Peter Maurin ise hareketin ideolojik mimarıydı ve kişiselcilik (personalism) felsefesini öne sürdü. Bu felsefe, bireyin sorumluluğuna vurgu yaparak devletin veya kurumların değil, insanların doğrudan birbirine yardım etmesi gerektiğini savunuyordu.

Katolik İşçi Hareketi, kapitalizmin ve komünizmin ötesinde bir yol önerdi.

Dorothy Day’in Rolü

Day, hareketin yüzü ve kalbiydi. Kendi yoksulluk deneyimleri ve gazetecilik becerileriyle, mesajı halka ulaştırdı.

Katolik olduktan sonra inancını aktivizmle birleştirdi; yoksullarla aynı masada yemek yiyerek dayanışmayı somutlaştırdı. Onun liderliğinde hareket, hem dindarları hem de seküler aktivistleri etkiledi.

Bugün ABD’de ve dünyada 200’den fazla Katolik İşçi topluluğu var. Hareket, bağımsız bir şekilde işliyor; merkezi bir otorite yok, her topluluk kendi bölgesinde ihtiyaçlara göre hareket ediyor.

Çevre adaleti, göçmen hakları ve savaş karşıtlığı gibi güncel meselelerde hâlâ aktif.

Katolik İşçi Hareketi, Dorothy Day’in “sevgi eyleme dökülmedikçe ölüdür” anlayışını yansıtır.

Paylaşın

Harriet Ann Jacobs: Köle Bir Kadının Özgürlüğe Yolculuğu

Harriet Ann Jacobs, kölelik döneminde yaşadığı zorlu hayatı ve özgürlüğe kavuşma mücadelesini anlattığı otobiyografik eseri “Bir Köle Kızın Hayatındaki Olaylar” ile tanınır.

Haber Merkezi / 1861 yılında Linda Brent takma adıyla yayımlanan Bir Köle Kızın Hayatındaki Olaylar, köle kadınların maruz kaldığı cinsel istismarları çarpıcı bir şekilde ortaya koyan ilk eserlerden biridir.

Jacobs’ın eseri, hem edebi hem de tarihi açıdan büyük önem taşır; kölelik dönemindeki kadınların direnişini ve insanlık mücadelesini gözler önüne serer.

1813’te Kuzey Carolina’nın Edenton kasabasında köle olarak dünyaya gelen Harriet Ann Jacobs, çocukluğunda nispeten korunaklı bir ortamda büyüdü. 12 yaşında annesini kaybettikten sonra hayatı zorlaşan Jacobs, efendisi Dr. James Norcom’un tacizlerinden kaçmak için 1835’te saklanmaya başladı.

Jacobs, çocuklarını korumak adına yedi yıl boyunca büyükannesinin evindeki dar bir çatı arasında, mevsimlerin zorluklarına ve fiziksel acılara rağmen gizlendi. Jacobs’un gizlendiği alan, yalnızca 2,7 metre uzunluğunda, 90 cm genişliğinde ve 1 metre yüksekliğinde bir yerdi.

Jacobs, 1842’de kuzeye kaçarak özgürlüğüne kavuştu ve New York’ta yaşamaya başladı. Burada kölelik karşıtı harekete katılan Jacobs, Amerikan İç Savaşı sırasında yardım çalışmalarında bulundu ve hayatını kölelik sistemini ifşa etmeye adadı.

1897’de Washington, D.C.’de vefat eden Jacobs, Massachusetts’teki Mount Auburn Mezarlığı’na gömüldü.

Bir Köle Kızın Hayatındaki Olaylar

Bir Köle Kızın Hayatındaki Olaylar (orijinal adıyla Incidents in the Life of a Slave Girl), Harriet Ann Jacobs’un, kölelikten özgürlüğe uzanan mücadelesini anlattığı otobiyografik eseridir.

Kitap, Jacobs’ın Kuzey Carolina’da köle olarak doğduğu 1813 yılından başlayarak hayatını kronolojik bir şekilde ele alır. Eser, sadece Jacobs’ın kişisel hikayesini değil, kölelik sisteminin ahlaki ve insani çöküşünü de güçlü bir şekilde eleştirir.

Jacobs kitabında, köle kadınların hem kölelik zincirleriyle hem de cinsiyetlerinden kaynaklanan ek baskılarla nasıl mücadele ettiğini detaylarıyla anlatır. Eser, kölelik anlatılarında genellikle erkek bakış açısının hakim olduğu bir dönemde, kadınların perspektifini merkeze alır. Cinsel istismar, annelik ve aile bağları gibi konular işlenir.

Jacobs, kitapta, pasif bir kurban değil, özgürlüğü için aktif bir şekilde mücadele eden bir figür olarak öne çıkar. Kitap, Kuzey’deki okuyucuları köleliğin gerçek yüzüyle yüzleştirmeyi ve abolitionist (kölelik karşıtı) hareketi desteklemeyi amaçlar.

Bir Köle Kızın Hayatındaki Olaylar, hem bir kölelik anlatısı hem de bir edebiyat eseri olarak büyük bir etki bırakmıştır. Yazıldığı dönemde bazıları tarafından kurgu sanılsa da, Jacobs’ın gerçek hayat hikayesine dayandığı sonradan kanıtlanmıştır.

Paylaşın

Türkiye’de Kadın İşsizliği, Avrupa Birliği Ortalamasının İki Katı

Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat’ın Kasım 2024 verilerine göre Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerin resmi kadın işsizliği oranı yüzde 6,10 iken Türkiye için bu oran yüzde 11,7 oldu.

Haber Merkezi / Avrupa Birliği ülkeleri arasında Türkiye; Bosna Hersek, Yunanistan ve İspanya’nın ardında kadın işsizliği oranında 4’üncü sırada bulunuyor.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) / Genel-İş Sendikası Araştırma Dairesi (EMAR), 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesi Kadın Emeği Raporu’nu yayınladı: Raporda öne çıkan bölümler şöyle:

“Türkiye’de kadın istihdamı hala istenen düzeyde değil. Son dört yıllık (2021-2024) verileri kadın istihdamı açısından karşılaştırdığımızda sadece 4,5 puanlık bir artış oldu. 2024 Aralık ayı verilerine göre kadın istihdamı 10,855 milyon kişi ile yüzde 32,5 iken erkek istihdamı 21,803 milyon kişi ile yüzde 66,7’dir. Erkeklerin istihdama katılımı, kadınların iki katıdır.

Kadın emeğinin güvencesizliği kadın istihdamını da etkilemektedir. 2021 yılında 5 milyon 776 bin kadın kayıtlı çalıştırılırken 2024 yılında 7 milyon 334 bin kadın kayıtlı çalıştırıldı. Ancak ne yazık ki aynı dönemde kayıt dışı çalıştırılan kadın sayısında da artış görülmektedir.

Tam zamanlı çalışan kadınların da yüzde 24,4’ü kayıt dışı ve güvencesiz çalıştırılmaktadır. 2024 yılı 4. çeyrek verilerine göre 10 milyon 855 bin kadın istihdamının 6 milyon 557 bini (yüzde 75,6’sı) tam zamanlı ve kayıtlı, 2 milyon 122 bini ise (yüzde 24,4’ü) yine tam zamanlı ancak kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Yani her 4 kadından 1’i tam zamanlı çalışmasına karşın sigortasız çalıştırılmaktadır.

Verili toplumsal cinsiyet rolleri dolayısıyla kadınlara atfedilen ev işleri, temizlik, çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi işler kadınların büyük bir kısmının çalışma hayatına katılmasına engel olmaktadır. 2024 yılı 4. çeyrek verilerine göre 6 milyon 657 bin kadın ev işleri nedeniyle çalışma hayatına dâhil olamadığını belirtirken ev işleri nedeniyle çalışma hayatında yer alamadığını belirten erkek verisi ise sadece 6 kişidir.

Benzer bir şekilde ailevi ve kişisel nedenlerle çalışma hayatına dâhil olamadığını belirten kadın sayısı 3 milyon 442 bin kişi iken erkek sayısı sadece 466 bin kişidir.

Kadın işsizliği oranlarına bakıldığında Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ortalamasının oldukça üstünde olduğu görülmekte. Eurostat’ın Kasım 2024 verilerine göre Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin resmi kadın işsizliği oranı yüzde 6,10 iken Türkiye için bu oran yüzde 11,7 oldu. Avrupa ülkeleri arasında Türkiye; Bosna Hersek, Yunanistan ve İspanya’nın ardında kadın işsizliği oranında 4’üncü sırada bulunuyor.

Kadınların sendikalara katılımı düşüktür. 2024 Temmuz ayı verilerine göre; Türkiye’de kadınların sendikalaşma oranı yüzde 11,4 iken erkeklerin sendikalaşma oranı yüzde 16,3’dür.

Türkiye’de işkollarına ve cinsiyete göre sendikalaşma oranlarını incelediğimizde; kadın üye sayısının en fazla olduğu işkollarının aynı zamanda kadına özgü işler olarak görülen işkollarında olduğunu görmekteyiz.

Kadın örgütlenmesinin en fazla olduğu işkolları; yüzde 40,3 ile genel olarak belediyelerde örgütlü olan genel işler işkolu, yüzde 31,0 ile banka finans ve sigorta işkolu ve yüzde 27,3 ile bakım hizmetlerinde ağırlıklı olan sağlık ve sosyal hizmetler işkoludur. Bu işkollarında kadın işçi sayısı da fazladır.

Kadın sendika üye sayısının en az olduğu işkolları ise ‘erkek işi’ olarak görülen işlerdedir: Yüzde 2,0 ile inşaat işkolu, yüzde 2,6 ile ağaç ve kağıt işkolu, yüzde 2,5 ile de gemi yapımı ve deniz taşımacılığı işkoludur.”

Talepler: Raporda, kadın emeğine yönelik ayrımcılığı sona erdirmek için şu öneriler sıralandı:

Çalışma hayatında kadına yönelik her türlü ayrımcılık terk edilmeli, esnek çalışma biçimlerine, cinsiyetçi iş bölümüne, ücret eşitsizliğine son verilmeli, güvenceli, düzenli işler yaratılmalıdır.

Yetki ve karar mekanizmalarında eşit temsiliyetin hayata geçmesi sağlanmalıdır.

Kadın istihdamının önündeki engellerden olan çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı kamusal hizmet olarak sunulmalı, ev işlerini kadının üstünden alacak sosyal politikalar uygulanmalıdır.

8 Mart kadınlar için ücretli izin günü sayılmalıdır.

Kadınların örgütlenmeleri önündeki engeller kaldırılmalıdır.

25 Haziran 2021’de yürürlüğe giren ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi, Türkiye tarafından onaylanmalı ve etkin bir biçimde uygulanmalıdır.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa etkin bir biçimde uygulanmalıdır.

Toplumsal cinsiyet temelli suçlarda, kadın cinayetlerinde cinsiyetçi iyi hal, tahrik indirimi gibi uygulamalardan vazgeçilmelidir.

Kadın istihdamını artırmak için önerilen esnek çalışma biçimleri yerine kadınlar için tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılmalı, çalışma süreleri kısaltılmalıdır.”

Paylaşın

AK Parti İktidarı Döneminde 18 Bin 412 Çocuk “Anne” Oldu

“İstatistiklerle Çocuk” raporuna göre; 2002 yılından bu yana en az 18 bin 412 çocuk doğum yaptı. Bu da AK Parti iktidarı döneminde her gün en az iki çocuğun doğum yaptığı anlamına geliyor. 

Raporu yayınlayan CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, “15 yaş altındaki bir çocuğun doğum yapması, açıkça bir cinsel istismar vakasıdır. Ancak bu iktidar çocukların maruz kaldığı istismarı görmezden geliyor. Çocuk yaşta doğumların bu kadar yaygınlaşması, cezasızlığın bir sonucudur” dedi.

Adalet Bakanlığı verilerine göre, sadece 2023 yılında 31 bin 216 çocuğun istismara uğradı. Bu konuya dair konuşan İlgezdi, “Bunlar sadece dava açılan vakalar. Açılmayanları da göz önüne alırsak gerçek sayı çok daha yüksek. 18 yaş altındaki gebeliklerin tamamı istismardır ve bunu normalleştirmeye çalışanlar insanlık suçu işliyor” diye konuştu.

CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin derlediği raporda İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi tarafından paylaşılan Çocuk İş Cinayetleri Raporu’na da yer verildi. Türkiye İstatistik Kurumu ve İSİG Meclisi’nin verilerinden yararlanılarak hazırlanan çocuk işçilik raporuna göre iş gücüne katılım yaşı 4’e kadar düştü. Türkiye’de iş gücüne katılan çocuk sayısı neredeyse 5 milyona ulaştı. Yani çalışan her 7 kişiden 1’i çocuk.

2 bin 664 genç işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden genç işçilerin yüzde 24’ü trafik, servis kazalarında, yüzde 16’sı yüksekten düşerek, yüzde 15’i ise ezilme ve göçük altında kalarak yaşamını yitirdi. Hayatını kaybeden genç işçilerin 2 bin 434’ü erkek, 230’u ise kadın olarak kayıtlara geçti.

“Bu düzenin çocukları koruma gibi bir derdi yok”

Kadın Dayanışma Komiteleri (KDK) Temsilcisi Eda Mermi, çocukların maruz kaldığı suçların giderek yükselmesini Sol Haber‘e değerlendirdi. Mermi, sözlerine Türkiye’de çocuk evliliklerinin artışının yalnızca bireysel ya da geleneksel bir sorun değil; iktidarın bilinçli bir tercihi, gerici politikalarının doğal bir sonucu olduğunu söyleyerek başladı.

“AKP iktidarı boyunca çocuk evlilikleri, istismar vakaları ve çocuk işçiliği korkutucu boyutlara ulaşmış, devlet eliyle cezasızlık politikası ile adeta teşvik edilmiştir” diyen Mermi, verilerin de bunu doğruladığını ifade etti. Mermi, bu sayıların yalnızca ortaya çıkan, açılan davalar sonucu belirlendiğine dikkat çekti ve “Açılmayan, örtbas edilen, korku ve baskı nedeniyle sesini çıkaramayan çocukları da düşündüğümüzde bu rakamın kat kat fazla olduğunu biliyoruz” dedi.

AKP ve yandaşlarının çocuk evliliklerini doğrudan yasalarla savunmasa da cezalandırmayarak ve gerici söylemlerle meşrulaştırarak bu suça ortak olduğunu söyleyen Mermi şu ifadeleri kullandı: “Çocuk yaşta evlilikler, eğitimden kopuş, istismar ve yoksulluk sarmalının en acımasız biçimlerinden biri. Bu düzenin çocukları koruma gibi bir derdi yok.”

Mermi, “Kadın Dayanışma Komiteleri olarak çocuk evliliklerine, çocuk işçiliğine ve çocukların maruz bırakıldığı istismara karşı sadece söylemde değil mücadelemizin her alanında karşı duruyoruz” dedi. Çocukların yerinin okul ve oyun alanları olduğunu söyleyen Mermi, bu nedenle ülkenin en ücra köşelerine kadar aydınlanma seferberliklerini büyüttüklerini ve dayanışmayı örgütlediklerini ifade etti.

Çocukları istismara açık hale getiren bu düzene karşı kadınların, emekçilerin ve tüm halkın mücadelesini yükseltmeye devam edeceklerini söyleyen Mermi, bu düzen değişmeden çocukların özgürleşemeyeceğini belirtti. Mermi, “Çocukların geleceğini karartanlara karşı susmayacağız” diyerek sözlerini noktaladı.

Paylaşın

Türkiye’de Son Bir Yılda 394 Kadın Öldürüldü

Türkiye’de son bir yılda 394 kadın, evli olduğu erkek, baba, oğul, erkek bir akraba veya tanıdığı bir erkek tarafından öldürüldü. Aynı dönemde 259 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu.

Haber Merkezi / Öldürülen 394 kadından 111’i boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile, 21’i ekonomik bahanelerle, 2’si nefret bahanesiyle, 27’si diğer bahanelerle öldürüldü. 233 kadının ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemedi.

Kadınların 226’sı evinde, 76’sı sokakta, 13’ü ıssız bir yerde, 13’ü kamusal alanda, 13’ü arabada, 10’u işyerinde, 6’sı su ve kenarında, 5’i arazide, 4’ü otelde, 3’ü eğlence mekanında, 5’i bunlar dışında bir yerde öldürüldü. 20 kadının öldürüldüğü yer tespit edilemedi.

Kadınların 222’si ateşli silahlarla, 113’ü kesici aletlerle, 33’ü boğularak, 14’ü darp edilerek, 3’ü yakılarak, 1’i yüksekten atılarak, 1’i bunlar dışında bir silahla öldürüldü. 7 kadının nasıl öldürüldüğü tespit edilemedi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), 2024 yılına ilişkin kadın cinayetleri verilerini açıkladı. Buna göre; 394 kadın öldürüldü, 259 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu.

Öldürülen 394 kadından 111’i boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile,  21’i ekonomik bahanelerle, 2’si nefret bahanesiyle, 27’si diğer bahanelerle öldürüldü. 233 kadının ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemedi.

394 kadının 166’sı evli olduğu erkek, 45’i birlikte olduğu erkek, 31’i babası, 30’u eskiden evli olduğu erkek, 29’u tanıdığı biri, 25’i akrabası, 23’ü eskiden birlikte olduğu erkek, 22’si oğlu, 7’si kardeşi, 7’si tanımadığı biri tarafından öldürüldü. 9 kadının öldürüldüğü kişiyle yakınlığı tespit edilemedi. Bu yıl 280 kadın aile içindeki erkek tarafından öldürüldü.

Kadınların 226’sı evinde, 76’sı sokakta, 13’ü ıssız bir yerde, 13’ü kamusal alanda, 13’ü arabada, 10’u işyerinde, 6’sı su ve kenarında, 5’i arazide, 4’ü otelde, 3’ü eğlence mekanında, 5’i bunlar dışında bir yerde öldürüldü. 20 kadının öldürüldüğü yer tespit edilemedi. Bu yıl öldürülen kadınların %57’si evlerinde öldürüldü.

Bu yıl öldürülen kadınların 222’si ateşli silahlarla, 113’ü kesici aletlerle, 33’ü boğularak, 14’ü darp edilerek, 3’ü yakılarak, 1’i yüksekten atılarak, 1’i bunlar dışında bir silahla öldürüldü. 7 kadının nasıl öldürüldüğü tespit edilemedi. Bu yıl öldürülen kadınların %57’si ateşli silah ile öldürüldü.

Bu yıl öldürülen kadınların 72’si 18 yaşından küçüktü ve 20 kadının öldürüldüğü anda koruma kararı vardı. Öldürülen 394 kadının 210’unun çocuğu vardı, 4’ü hamileydi. 143 kadının ise çocuk sahibi olup olmadığı tespit edilemedi. Öldürülen kadınların 197’si evli, 81’i bekardı. 116 kadının ise medeni haline dair bilgi tespit edilemedi.

Paylaşın