DEM Parti’den Selahattin Demirtaş’a Ziyaret: Onurlu Bir Barış İçin…

Yeni çözüm süreci tartışmaları gündemdeki yerini korurken, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret etti.

Haber Merkezi / Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, dün de Figen Yüksekdağ’ı ziyaret etmişlerdi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı, tutuklu bulunduğu Edirne’deki cezaevinde ziyaret etti.

Hatimoğulları ve Bakırhan’ın Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda gerçekleştirdikleri ziyaret, yaklaşık 4 saat sürdü.

Hatimoğulları ve Bakırhan, eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı ile de görüştü.

Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, ziyaret sonrası yaptıkları açıklamada şu ifadeleri kullandılar: “Tutsak yoldaşlarımızı çok iyi gördük. Cezaevindeki arkadaşlarımız, partimizin izlediği politikayı olumlu bulduklarını ve desteklediklerini söylediler.

Onurlu bir barış için hem kendilerinin hem de diğer siyasi mahpusların her türlü katkıyı sunmaya hazır olduklarını teyit ettiler. Sürece ilişkin henüz atılan bir adım olmadığını, bu konuda somut adımlar atılmasına ihtiyaç olduğunu ifade ettiler.

Özellikle de bu sürecin başlamasının en önemli ve öncelikli yolunun İmralı tecridinin kaldırılması olduğunu ifade ettiler. Bu nedenle tecridin önemli bir gündem olarak ele alınması gerektiğini söylediler. Onurlu bir barış için katkı verebilecek bütün herkese de katkı sunma çağrısında bulundular.”

Hatimoğulları ve Bakırhan, demokratikleşme ve barışı hapishanelerde konuşuyor olmanın ciddi bir sorun olduğuna işaret ederek şunları söylediler:

“Her şeye rağmen yoldaşlarımız, ödedikleri bedellerin barışa katkı sunmasını temenni ediyor. Bizler de arkadaşlarımıza bu değerli görüşleri için çok teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki süreçte siyasi tutsak arkadaşlarımızın dışarıda katkı sunacak bir pozisyonda olmalarını hem önemsiyoruz hem de bekliyoruz.”

Selahattin Demirtaş, 31 Mayıs’ta 14 Mayıs seçimlerinin ardından, aktif siyaseti bıraktığını ancak mücadelesini cezaevinden sürdüreceğini açıklamıştı.

Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, dün de Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda Figen Yüksekdağ’ı ziyaret etmişti. Ziyarette Hatimoğulları ve Bakırhan, eski HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ile de görüşmüştü.

Çözüm süreci: Çözüm süreci, 2013-2015 yılları arasında PKK ile devlet arasında başlayan müzakereleri ifade ediyor. Bu süreç, Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek amacıyla başlatılmıştı.

Sürecin temel unsurları arasında, silah bırakma, demokratik reformlar ve Kürt kimliğine yönelik hakların genişletilmesi yer almaktaydı. PKK lideri Abdullah Öcalan, bu müzakerelerde kilit bir figür olarak rol almıştı.

Ancak 2015’te çatışmaların yeniden başlamasıyla çözüm süreci fiilen sona ermişti. Bu dönem, Türkiye’deki siyasi dinamiklerde önemli değişimlere neden olmuştu.

28 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kurulan PKK, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Türkiye ve pek çok başka devlet tarafından terör örgütü kabul ediliyor.

PKK lideri Öcalan, terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldığı 1999 yılından beri, Marmara Denizi’ndeki İmralı Cezaevi’nde bulunuyor.

Paylaşın

Avukatı Konuştu: Demirtaş Hala Siyasi Ve Hala Rehine!

Selahattin Demirtaş’ın avukatı Mahsuni Karaman, “Aihm, Aym, derece Mahkemeleri, siyaset kurumu, biz avukatlar. 8 yıl oldu, gözümüzün önünde rehin tutuluyor, o konuşmadıkça çıt çıkmıyor kimseden” dedi ve ekledi:

“Onu konuşmak için, önce onun konuşması gerekiyor adeta. Oysa o, ‘tutuklu’ sıfatıyla hala cezaevinde! AİHM, O ve F. Yüksekdağ’ın ‘siyasi rehine’ olduğuna karar verdi. Cari iktidarın kabulü de bu zaten.”

Kobani davasından 42 yıl hapis cezasına çarptırılan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatı Mahsuni Karaman, sosyal medya hesabı üzerinden, sitem dolu bir açıklama yaptı.

Mahsuni Karaman, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Demirtaş’ın suskunluğu, herkesi kendi konfor alanına sabitlemiş görünüyor. Herkes memnun, açık veya zımni bir uzlaşı var gibi..

Aihm, Aym, derece Mahkemeleri, siyaset kurumu, biz avukatlar. 8 yıl oldu, gözümüzün önünde rehin tutuluyor, o konuşmadıkça çıt çıkmıyor kimseden. Onu konuşmak için, önce onun konuşması gerekiyor adeta. Oysa o, “tutuklu”sıfatıyla hala cezaevinde!

AİHM, O ve F. Yüksekdağ’ın “siyasi rehine” olduğuna karar verdi. Cari iktidarın kabulü de bu zaten. Onu / onları konuşmak için yeter sebep bu!

Aihm kararına rağmen, Kobani dosyasında o ve arkadaşlarına hukuksuzca onlarca yıl ceza verildi, aylar geçti gerekçeli karar yok, hala aranıyor!

Aihm kararını infaz edemeyen Avrupa kaygılı! Aym, korkudan başvuruları gündeme almıyor! Siyaset, 2028’e kadar gün geçirme peşinde!

Her şeyin, herkes tarafından bilindiği böyle bir gerçek karşısında susmaması gerekenlerin suskunluğu bir tercihtir elbette. Onu bilmem ama, bana en çok da dokunan bu. Unutmayalım, unutturmayalım, çünkü Demirtaş hala siyasi ve hala rehine!”

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’tan Mahkemeye “Irkçılık” Yanıtı

Mahkemenin “Türk ırkına karşı Kürt ırkını kışkırttı” ifadelerine tepki gösteren Selahattin Demirtaş, “Bu durumda hâkimin bakış açısına göre, kendisi devlet memuru olup devleti temsil ettiğinden kendini ‘Türk ırkının mensubu’, beni de ‘Kürt ırkının’ mensubu olarak kodlayıp yargılamayı bu zihniyet üzerinden yaparak hüküm kurmuştur” dedi ve ekledi:

“Bu açıkça ırkçılıktır ve hukuk düzeninde yeri olmadığı kadar toplumsal hayatın hiçbir alanında da karşılığı yoktur. Mahkeme hâkimi yazdığı kararının gerekçesinde açıkça toplumu ırklara göre ayırmış ve suç işlemiştir. Böylesi bir ideolojik bakış açısına sahip hâkimin, bir Kürt siyasetçinin konuşmalarını objektif şekilde yorumlaması da imkansızdır, ki zaten verdiği kararla da bunu teyit etmiştir. Tamamıyla hükümet eleştirilerinden ibaret konuşmalarımı ‘Türk ırkına’ yönelik kışkırtma gibi yorumlayan bir hâkimin adil karar vermesi mümkün değildir.”

Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ı, “Türk Milletini, devleti ve hükümeti aşağılamak” ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarından 2 yıl 6 ay hapse mahkum eden Mersin 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında tartışılacak ifadeler kullandığı ortaya çıktı. Mahkeme, gerekçeli kararında, Demirtaş’ın, “Türk ırkına karşı Kürt ırkını kışkırttı”, “Kürt ırkından olan kesimi, Türk ırkından olan kesim aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” iddiasında bulundu.

T24’te yer alan habere göre, karara karşı istinaf başvurusu yapan Demirtaş, dilekçesinde, mahkemeyi ağır biçimde eleştirerek, “Hâkimin bakış açısına göre, kendisi devlet memuru olup devleti temsil ettiğinden kendini ‘Türk ırkının mensubu’, beni de ‘Kürt ırkının’ mensubu olarak kodlayıp yargılamayı bu zihniyet üzerinden yaparak hüküm kurmuştur. Bu açıkça ırkçılıktır ve hukuk düzeninde yeri olmadığı kadar toplumsal hayatın hiçbir alanında da karşılığı yoktur” dedi.

Mersin 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 Temmuz’daki karar duruşmasında, Demirtaş’ı, 2 yıl 6 ay hapse mahkûm etti. Mahkeme, gerekçeli kararında, şu ifadeleri kullandı: “–04/02/2016 tarihinde Mardin Büyükşehir Belediyesi hizmet binası içerisinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yaptığı konuşmanın; ‘her gün televizyonlarda gazetelerde muazzam bir dezenformasyon, kirli bilgi, yalan bilgi var, şurada Sırp nişancı varmış, orada bilmem Amerikalılar varmış, öbür tarafta İsrailliler savaşıyormuş, bu bir Haçlı savaşıymış… Kusura bakmasınlar bu düpedüz AKP devletinin Kürt halkına açtığı bir savaştır, yürüttüğü bir savaştır. Bu bilgi dışında her şey yalandır yanlıştır’, ‘Biz bir kez daha buradan sesleniyoruz. Yasaklar ve ablukalar derhal kalkmalı Cizre’de, Sur’da da hiç bir gerekçe yoktur’ kısmında devletin Kürt ırkına savaş açtığı söyleminde bulunup Türk ırkına karşı Kürt ırkını kışkırtıp Kürt ırkından olan kesimi Türk ırkından olan kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiği, bu açıklamayı yaptığı tarihte Kürt ırkının yoğun olarak yaşadığı Şırnak ili bölgesinde PKK terör örgütü mensubu olan teröristlerle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Asker ve Polisi arasında devam eden çatışmaların bulunduğu ve sanığın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Asker ve Polisinin PKK terör örgütü mensubu olan teröristlerle olan çatışmasını Kürt ırkına olan bir savaş olarak lanse edip kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike oluşturduğunun sabit olduğu, bu şekilde sanığın üzerine atılı suçu işlediğinin sanığın konuşmaları kendisinin yaptığına dair ikrarı ve konuşmalara ilişkin görüntü kayıtları ile sabit olduğundan sanığın Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçundan TCK’nun 216/1, 53, maddeleri gereğince cezalandırması yoluna gidilmiştir.”

Kararı istinaf mahkemesine taşıyan Demirtaş, dilekçesinde, gerekçeli kararın 28. sayfasındaki ifadelere dikkati çekti. Konuşmalarında eleştiri konusu yaptığı hükümet politikalarının, Türk-Kürt ayrımı yapılmaksızın tüm topluma zarar verdiğinin özellikle altını çizdiğini belirten Demirtaş, eleştirilerinin hedefinin hükümet ve hükümet nezdinde kurumsallaşan devlet politikaları olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:

“Ancak mahkeme hâkimi ‘devleti’ ve ‘hükümeti’ ‘Türk ırkı’ ile bir ve özdeş görüyor olmalı ki devlete ve hükümete yönelmiş bir eleştiriyi de ‘Türk ırkını’ hedef gösterme olarak algılıyor.”

“Açıkça ırkçılık”

Demirtaş, dilekçesinin devamında şunları ifade etti: “Bu durumda hâkimin bakış açısına göre, kendisi devlet memuru olup devleti temsil ettiğinden kendini ‘Türk ırkının mensubu’, beni de ‘Kürt ırkının’ mensubu olarak kodlayıp yargılamayı bu zihniyet üzerinden yaparak hüküm kurmuştur. Bu açıkça ırkçılıktır ve hukuk düzeninde yeri olmadığı kadar toplumsal hayatın hiçbir alanında da karşılığı yoktur. Mahkeme hâkimi yazdığı kararının gerekçesinde açıkça toplumu ırklara göre ayırmış ve suç işlemiştir.

Böylesi bir ideolojik bakış açısına sahip hâkimin, bir Kürt siyasetçinin konuşmalarını objektif şekilde yorumlaması da imkansızdır, ki zaten verdiği kararla da bunu teyit etmiştir. Tamamıyla hükümet eleştirilerinden ibaret konuşmalarımı ‘Türk ırkına’ yönelik kışkırtma gibi yorumlayan bir hâkimin adil karar vermesi mümkün değildir.”

Hiçbir konuşmasında ırkçılık yapmadığının vurgulayan Demirtaş, şöyle devam etti: “Tüm hayatımı ırkçılığa ve faşizme karşı demokrasi, insan hakları, eşitlik ve barış mücadelesi ile geçirdim. Hakkımda bir ceza hükmü kurulacaksa da bu bile hakkaniyetli olmalıdır. Konuşmalarım en küçük bir suç unsuru taşımamasına ve hiçbir şekilde herhangi bir ırkçı söylem içermemesine rağmen, hâkimin kendi görüşlerine uygun olarak seçtiği ırk kavramı üzerinden gerekçe kurulmasını reddediyorum.”

Demirtaş, gerekçeli kararda hâkimin “… yasama sorumsuzluğunun TBMM çatısı altında yapılan konuşmaları kapsadığı anlaşıldığından …” diyerek Anayasa’nın 83/1 maddesini çarpıttığına dikkat çekerek hakimin hiçbir konuşmasını incelemeye tabi tutmadığını ifade etti.

Demirtaş’ın avukatlarının, mahkeme hakimini Hakimler Savcılar Kurulu’na şikâyet edecekleri öğrenildi.

Paylaşın

Demirtaş’tan “İsmail Haniye” Paylaşımı: Direnişle Geçirilmiş Her Hayat Anlamlıdır

Selahattin Demirtaş, Hamas’ın siyasi lideri İsmail Heniyye’nin Tahran’da öldürülmesine ilişkin yaptığı açıklamada, “Zulme karşı direnişle geçirilmiş her hayat anlamlıdır, saygındır” dedi.

Haber Merkezi / Edirne  F Tipi Cezaevi’nde bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından Hamas’ın siyasi lideri İsmail Heniyye’nin Tahran’da öldürülmesine ilişkin paylaşımda bulundu.

Demirtaş paylaşımında, “Zulme karşı direnişle geçirilmiş her hayat anlamlıdır, saygındır. Filistin Halkı’nın liderlerinden Haniye de her daim bu şekilde anılacaktı. Haniye’nin korkakça katledilmesini lanetliyorum, kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve tüm Filistin Halkı’na başsağlığı diliyorum” ifadelerini kullandı.

İsmail Haniye Tahran’da öldürüldü

Hamas, Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’nin İran’ın başkenti Tahran’da ikamet ettiği konuta İsrail ordusunun düzenlediği hava saldırısında öldürüldüğünü açıkladı.

Hamas’tan yapılan yazılı açıklamada, Haniye’nin yeni İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın görevi teslim törenine katılmak için Tahran’da bulunduğu belirtildi. Haniye’nin, İsrail ordusunun tören sonrası Tahran’daki konutuna düzenlenen hava saldırısında hayatını kaybettiği aktarıldı.

İsmail Haniye kimdir?

62 yaşında hayatını kaybeden Haniye, 1962 yılında Filistin’deki mülteci kamplarından birinde doğdu. Genç yaştan itibaren Filistin davasına dahil oldu. İsrail, Haniye’ye 1989 yılındaki ilk Filistin ayaklanması sırasında üç yıl hapis cezası verdi.

1992 yılında hapisten çıkan Haniye, ardından İsrail ile Lübnan arasındaki sahipsiz topraklara sürüldü. Yanında birçok Hamas lideri de bulunuyordu. Sürgün sonrası Gazze’ye geri döndü. 1997 yılında Hamas’ın ruhani liderinin ofisinin yönetimine getirildi ve örgüt içindeki pozisyonunu güçlendirdi.

Haniye 2006 yılında, Hamas’ın seçim zaferi sonrasında, Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas tarafından başbakanlığa getirildi. Ancak bir yıl sonra, El Fetih ile Hamas arasında Gazze’de yaşanan ve bir hafta süren kanlı güç savaşının sonunda görevden alındı.

Haniye görevden almayı “anayasaya aykırı olduğunu” savunarak kabul etmedi ve hükümetinin “Filistin halkına karşı olan ulusal sorumluluklarından vazgeçmeyeceğini” söyleyerek Gazze’yi yönetmeye devam etti.

Haniye, 6 Mayıs 2017’de İslami Direniş Hareketi Şura Konseyi tarafından Halid Mişal’in yerine Hamas’ın siyasi büro başkanı seçildi. Bu, grubun yapısındaki en yüksek pozisyon olarak kabul ediliyor. 2018 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı Haniye’yi terörist olarak tanımladı.

Haniye kısa bir süre sonra Hamas’ın “diplomatik” bir karargahının bulunduğu ve önceki krizlerde İsrail ile bazı müzakerelerin yürütüldüğü Katar’a sürgüne gitti. Örgütü uzaktan yönetmesine rağmen Haniye, Gazze’de Hamas’ın diğer liderlerinden ve kurucularından destek aldı.

Hamas’ın Gazze’deki siyasi kanadının lideri Yahya Sinvar. Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nı ise Muhammed Deyif ve sağ kolu Marvan İsa yönetiyor. Halid Meşal ve Mahmud Zahar da Hamas’ın kurucuları ve önde gelen liderleri olarak kabul ediliyor.

Paylaşın

Demirtaş’tan Hakime Tepki: Hikaye Gibi Mi Geldi Size?

Selahattin Demirtaş, “cumhurbaşkanlığına hakaret” ve “hükümet ve devlet organlarını alenen aşağılama” suçlamalarıyla açılan davada savunmasını yaptığı esnada, mahkeme hâkimi “Kitabın ismini verin, okumak isteyen okusun. Buradan kitabı başından sonuna kadar okuyamazsınız” dedi. Demirtaş, söz konusu söyleme karşı, “Ne kitabı, savunma okuyorum savunma. Hikaye gibi mi geldi size?” diye sordu.

Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında 2015-2017 yılları arasında Diyarbakır, Mardin, Ankara ve Mersin’de yaptığı konuşmalar nedeniyle pek çok soruşturma açıldı.

Buna göre Demirtaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nu El-Nusra, IŞID, Ahrar ul Şam gibi örgütlere maddi ve manevi yardım yapmak, lojistik destek, silah ve para yardımında bulunmak ve Türkiye’de 2014-2016 yılları arasında meydana gelen olaylardan sorumlu tutmakla itham etti.

Gazete Duvar’ın haberine göre, Demirtaş hakkında TCK 301 kapsamında “cumhurbaşkanlığına hakaret” ve “hükümet ve devlet organlarını alenen aşağılama” suçlamalarıyla açılan 10 dosya birleştirildi. Davanın karar duruşması, Mersin 14’ncü Asliye Ceza Mahkemesinde görülmeye başlandı.

Duruşma salonu tıka basa dolarken, salon dışında pek çok kişi de duruşmayı kapıdan izledi. Duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılan Demirtaş, burada savunma yaptı. “Devleti aşağılama” suçlamasıyla yargılanan Demirtaş, “Türkiye Cumhuriyeti dahil dünyanın bütün devletleri katildir, kan üzerine kurulur, kutsal değildir. Devletler toplumun özgürlüklerini kısıtlayarak var olmuşlardır. Devlet rıza üzerine kurulmamıştır, devlet kutsal değildir, Türk devleti niye kutsal olsun? Ben bunu söylediğim için hangi devletin neresi incindi. Devlet tüzel kişiliktir, tüzel kişiliğe hakaret mi olur?” diye sordu.

Konuşmasının başında Demirtaş, “Bugün cezaevinde konuşuyorum, yarın bakarsınız iktidardan konuşurum. İddialıyım. Bir gün Selahattin Demirtaş olarak bu ülkeyi halkın desteğiyle ben yöneteceğim” ifadelerini kullandı.

Söz konusu iddialara dikkat çeken Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ülkede cumhurbaşkanı, başbakandan başka eleştirilerimizi kime söyleyeceğiz, söyleyince hakaret oluyor. Ben bu konuşmaları yaptığım sırada, Cizreli Cemile Çakır’ın cenazesi buzdolabı içinde bekletildi. Cenazesinin gömülmesine izin verilmedi. Cemile Çakır günlerce bu buzdolabında, ailesinin gözü önünde defnedilmeyi bekledi, cenazesi kokmasın diye dolaba konuldu. Bu fotoğraf bir kadını öldürdükten sonraki çıplak fotoğrafı. Twitter’da yayınlandı. Bunlar devlet mi, bunlar devlet görevlisi mi?

Ben bunları eleştirirken ne diyeyim, ‘3-5 polis’ mi diyeyim, ‘ayıp etmişsiniz çocuklar böyle şeyler paylaşmayın’ mı diyeyim, ne diyeyim? Hangi ahlak, hangi hukuka göre bunu yaptılar, neden sessiz kalayım. Çünkü ben Kürdüm, burada duranlar Türklük sözleşmesini imzalamış olanlardır, farkımız budur. Taybet İnan, 65 yaşında kendi evinin önünde 7 gün cenazesi sokakta kaldı. Ben o konuşmayı yaptığımda 7 gün boyunca Taybet İnan’ın cenazesini almaya çalıştık. Ben bu insanın hakkını savunan Selahattin Demirtaş’ım, budur farkımız. İnsanlık onuru burada 7 gün yattı.

Bana 6 yıl değil 60 yıl verin, yine bu insanların haklarını savunacağım. İnsanlık onurunu ben korudum, bin defa karşıma gelse yine korurum, cezadan çekinmem. O konuşmaları durup dururken mi yaptım, insan durup dururken devleti neden eleştirsin. Bakın neler yaşamışız: Bir özel harekatçı bir yatak odasına gitti, spermlerini bir kadının iç çamaşırına sildi fotoğrafını çekip Twitter’da paylaştı. Duvara ‘katliam yaptık, emri senden aldık uzun adam’ yazmışlar. Evlerin duvarına yazmışlar bunu. Kürdün duvarına ‘Türksen övün değilsen itaat et’ yazmışlar. Kim yazmış, devlet yazmış. Ben bu devleti eleştirdim. Ben yargılamaya konu konuşmaları yaparken bunlar yaşanıyordu.”

Konuşmalarına konu söylemleri gerçekleştirilen görevlilerin tamamının FETÖ’den tutuklandığını belirten Demirtaş, “Devlet yapar mıymış böyle bir şey? 15 Temmuz’da gördünüz, Meclis’i bombaladılar. Cizre’de bir sivile işkence yapacağına inanmadığın devletin 15 Temmuz’da Meclis’i bombaladığına inandınız. Ben bunların hepsini söyledim, az bile söyledim. Bu Fetullahçılar bunu yaparken başbakan ‘Taş üstende taş, baş üstünde baş bırakmayın’ diyordu. Onlar da durdurmaya çalışmadı. Devlet dediğin böyle mi olur?”

“Hikaye gibi mi geldi size?”

Demirtaş savunmasını yaptığı esnada, mahkeme hâkimi “Kitabın ismini verin, okumak isteyen okusun. Buradan kitabı başından sonuna kadar okuyamazsınız” dedi. Demirtaş, söz konusu söyleme karşı, “Ne kitabı, savunma okuyorum savunma. Hikaye gibi mi geldi size?” diye sordu.

Demirtaş’ın savunmasını alkışlayan bir izleyici ise salondan çıkarıldı. Demirtaş’ın savunmasını kitap olarak nitelendiren mahkeme hakimi, Demirtaş’ın savunmasına devam etmesini talep etti. Demirtaş, “Okumuyorum, savunmamı da yapmıyorum. Sözümü kestiniz, hakim benim savunmamı kesti bitiriyorum” dedi.

Savunmasını yarıda kestiğini ve son sözlerini söylediğini belirten Demirtaş, “Biz tutuklandığımızda dolar kuru 3.13’dü, bugün 30’larda. Hukukun katledilmesinin faturasını insanlar dolar kuru ve enflasyon ile ödedi. Hukukun üstünlüğü ekonomi ile ilişkilidir. Emekliler her ay Demirtaş ve Kavala’yı içerde tutabilmek için cebinden 3 bin lira ödüyor. Siz bir maaşınızı veriyorsunuz, öğretmenler bir maaşını Demirtaş ve Kavala içeride tutulabilsin diye veriyor. Bedelli hapis yatıyoruz, parasını da siz ödüyorsunuz. Neden? Bu iktidar orada kalabilsin diye, mafya cirit atabilsin diye, tarikatlar parayla, devleti soyarak, talanla semirebilsin diye. Halk da bedelini ödüyor. Bugüne kadar verdiğiniz kararlar, sadece buna yaradı. Daha söylenecek çok şey vardı ama sizin rahatsız olmanız beni de rahatsız etti” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Duruşma, Demirtaş’ın avukatlarının savunmaları ile devam etti. Demirtaş’ın avukatlarından Özgür Özbek, yargılamaya konu konuşmaların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, konuşmaların yapıldığı dönemde mevcut koşulların değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Demirtaş’ın bu konuşmaları, milletvekili olduğu dönemde yaptığına işaret eden Özbek, bu kapsamda yargılamanın hukuka aykırı olduğunu belirterek ara karar kurulmasını talep etti. Mahkeme heyeti, tefsi tahkikat talebinin reddine karar verdi.

Savunmaların ardından mahkeme heyeti kararını açıkladı. Buna göre Demirtaş’a TCK 301’den 1 yıl 6 ay, TCK 62’den 1 yıl 3 ay, TCK 216’den 1 yıl 6 ay, TCK 62’den 1 yıl 3 ay olmak üzere toplam 5,5 yıl hapis cezası verildi.

Paylaşın

Demirtaş, İngiltere Seçimlerinde Jeremy Corbyn’e Başarı Diledi

Yaklaşık dokuz yıldır Edirne F Tipi Cezaevi’nde bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) eş başkanı Selahattin Demirtaş, İngiltere’de 4 Temmuz’da yapılacak seçimlerde bağımsız aday olan İşçi Partisi’nin (Labour) eski lideri Jeremy Corbyn’e başarı diledi.

Jeremy Corbyn, Selahattin Demirtaş’ın kendisine gönderdiği destek mesajına sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla teşekkür etti.

Jeremy Corbyn, Selahattin Demirtaş’ın Edirne Cezaevi’nden gönderdiği destek mektubunun Türkçe ve İngilizce versiyonlarının fotoğrafıyla birlikte paylaştığı mesajında, şu ifadeleri kullandı: “Haksız bir şekilde tutukluğunun devam ettiği Türk hapishanesinden yazdığı destek mektubu için Selahattin Demirtaş’a teşekkürler. Türkiye’de – ve dünya çapında – özgürlük, barış ve adalet için yürütülen mücadele galebe çalmalı.”

Demirtaş, Corbyn’e mesajında şöyle demişti: “Sevgili Jeremy; 4 Temmuz’da yapılacak seçimlerde hepinize başarılar diliyor, İngiltere’deki dostlarımızın da sizi tüm güçleriyle destekleyeceklerine inanıyorum. Özgür zamanlarda görüşmek dileğiyle, selam sevgilerimle…”

Demirtaş, HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun 6 Ekim 2014’te sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı sokağa çıkma çağrısıyla yoğunluğu artan ve kamuoyunda “Kobani olayları” olarak bilinen protesto eylemlerini ve silahlı çatışmaları azmettirmekle suçlanıyor.

Dönemin diğer HDP eş başkanı Figen Yüksekdağ ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de yargılandığı ve sıkça “Kobani davası” olarak anılan davada geçtiğimiz Mayıs ayında alınan bir kararda, Demirtaş’a “devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yardım” suçundan 20 yıl, “suç işlemeye tahrik” suçundan da 4 yıl 6 ay hapis cezası verilmesine hükmedilmişti. Toplamda 42 yıl hapis cezası alan Demirtaş’ın tutukluluk halinin devamına karar verilmişti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Demirtaş’ın ve diğer eski eş başkan Yüksekdağ’ın “hak ihlaline” uğradığına hükmetmiş ve Türkiye’yi, eş başkanları serbest bırakmaya çağırmıştı.

Paylaşın

Avrupa Konseyi, Demirtaş Ve Kavala İçin ‘Tahliye’ Çağrısını Yineledi

Avrupa Konseyi, Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş ve iş insanı Osman Kavala için ‘serbest bırakma’ çağrısını yineledi.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de geçen hafta yaptığı toplantılarda Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiğini kayda geçirdi.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvurunun işleme alınmadığını belirterek, bu sürecin daha fazla geciktirilmeden bir an önce başlatılması gerektiği çağrısında da bulundu.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye Raportörü Stefan Schennach, 11-14 Haziran tarihlerinde Ankara ve İstanbul’daki temaslarında Türkiye’ye, Demirtaş ve Kavala başta olmak üzere AİHM kararlarına uyulması gerektiği uyarısını yineledi.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de geçen hafta yaptığı toplantılarda Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiğini kayda geçirdi.

AKPM Türkiye Raportörü Avusturyalı siyasetçi Stefan Schennach geçen hafta Türk yetkililerle, AİHM kararlarının uygulanması ve Avrupa Konseyi ile yüksek düzeyli diyaloğun devam etmesi konusunda görüşmeler yaptı.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre, temaslarına ilişkin 18 Haziran Salı günü bir açıklama yapan Stefan Schennah, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile cezaevinde görüşme olanağı bulduğunu söyledi. Schennah, bunun için de Türkiye’nin AKPM heyeti başkanlığını yürüten AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş’e teşekkür ettiğini kaydetti.

Avusturyalı raportör, Türkiye’de Dışişleri ve Adalet Bakanlığı yetkililerinin yanı sıra Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleriyle de görüştüğünü açıkladı.

AKPM Türkiye Raportörü Schennach açıklamasında “Türk yetkililerle yaptığım görüşmelerde, Strasbourg’da bulunan mahkemenin (AİHM) kararlarının infazının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) yer alan hukuki bir yükümlülük olduğunu hatırlattım. Yetkililere, Sayın Kavala ve Sayın Demirtaş hakkındaki kararların uygulanması için gerekli tüm tedbirleri gecikmeksizin almaları yönünde güçlü bir çağrıda bulundum” dedi.

Osman Kavala’nın Ekim 2017’den bu yana hapiste olduğunu, AİHM’in Kavala’nın serbest bırakılması için iki karar aldığını anımsatan raportör, Demirtaş’ın da Kobanê davasında 42 yıl hapis cezasına çarptırılmasını güçlü bir şekilde kınadığını söyledi.

Raportör, Kavala ve Demirtaş davalarında çözümün Türk yargısında olduğunu, Bakanlar Komitesi’nin gündeminde olan bu iki davaya yasal çözüm bulunabileceğini kaydetti.

Ziyareti sırasında görüşme olanağı bulduğu sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden ceza infaz kurumlarının aşırı kalabalık olması ile hapis ve tutukluluk sürelerinin çok uzun olması konusundaki kaygılarını dinlediğini aktaran Schennach, “Ziyaretimin, Avrupa Konseyi ile örgütün en eski üyelerinden biri olan Türkiye’nin yetkilileri arasındaki diyalog açısından önemli bir adım olduğuna inanıyorum“ dedi. Schennach, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ayrıca ülkenin insan haklarını koruma sisteminin ve ortak Avrupa değerlerimizin güçlendirilmesine yönelik iyi işbirliğimizi sürdüreceğimizi umuyorum.”

Bakanlar Komitesi ‘tahliye’ çağrısını yineledi

Avrupa Konseyi, Türkiye’nin Kavala’nın serbest bırakılmasını içeren AİHM kararlarını uygulamaması nedeniyle 2022 yılı başında ihlal prosedürü başlatmış ve konunun takibatını yürütme organı olarak görev yapan Bakanlar Komitesi’ne iletmişti.

Konsey, Türkiye’nin AİHS’in 46. maddesinde yer alan yükümlülüklerini yerine getirmediği hükmüne varmış ve Kavala’ya ilişkin kararın uygulanmaması durumunda yaptırım uygulamak durumunda kalacağını kaydetmişti.

Komite, 2 yılı aşan süreçte Türkiye ile diyaloğa öncelik vermiş ve yaptırım sürecini ötelemişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu konudaki son açıklamasını İspanya ziyareti sırasında basın toplantısında bir soru üzerine yapmış ve ‘terörist’ olarak tanımladığı Kavala ve Demirtaş hakkındaki kararların yargı tarafından verildiğini söylemişti. Bakanlar Komitesi ‘serbest bırakma’ çağrısını yineledi.

Kavala ve Demirtaş davaları, Bakanlar Komitesi’nin 11-13 Haziran günleri arasında yaptığı toplantılarda da bir daha ele alındı ve Türkiye’ye aynı çağrılar yinelendi.

AİHM’nin 2019 ve 2022’de Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına ilişkin kararlarının halen uygulanmadığını, davalının Gezi olayları ve darbe girişimine katıldığına ilişkin herhangi bir kanıt bulunmadığını anımsatan Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin AİHS’ten kaynaklanan yükümlülüklerini ciddi şekilde ihlal ettiğini vurguladı.

Komite, AYM yargılamalarının Kavala’nın serbest bırakılması için önemli bir fırsat oluşturabileceğini ancak Kavala’nın 2 yıl önce yaptığı başvurunun hala işleme alınmamış olmasının kaygı verici olduğunu da kaydetti ve AYM’nin bu konuyu bir an önce ele alması uyarısında bulundu.

Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın davalarını da görüşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türk makamlarından eski HDP eş başkanları hakkında verilen hükümler konusunda ayrıntılı bilgi istedi. Komite, Demirtaş ve Yüksekdağ’ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvurunun işleme alınmadığını belirterek, bu sürecin daha fazla geciktirilmeden bir an önce başlatılması gerektiği çağrısında da bulundu.

Paylaşın

451 Kişiden Selahattin Demirtaş’a Mektup: Hepimize Cesaret Verdiniz

Cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş’a ortak mektup gönderen 451 kişi, “Size yalnız olmadığınızı, birbirimizi yalnız bırakmayacağımızı, aksine, hak, hukuk, adalet, huzur, barış, özgürlük talep eden insanlarımızın her geçen gün çoğaldığını, direncinizin, umudunuzun, halkların kardeşliğine inancınızın hepimize cesaret verdiğini, ülkemizin, geleceğimizin, barışın size ihtiyacı olduğunu söylemek için buradayız” dedi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a aralarında sanatçı, yazar ve siyasetçilerin de olduğu 451 kişi tarafından yazılan mektup, 1 Haziran Cumartesi günü, 17 kişilik heyet tarafından Edirne’ye götürüldü.

Mektupta, şunlar kaydedildi: “Sevgili Selahattin Demirtaş, geçmiş olsun demeye değil; eşit, özgür, barışçı bir geleceğe birlikte yürüme umudumuzu tazelemeye geldik. Çünkü siz, rehin tutulduğunuz dört duvar arasında bile ülkenin aydınlık geleceğine, eşit ve özgür yurttaşların ortak yaşamına olan umudunuzu yitirmediniz. Gün oldu, biz dışardakilerden daha güçlü, daha umutlu oldunuz.

Size yalnız olmadığınızı, birbirimizi yalnız bırakmayacağımızı; aksine, hak, hukuk, adalet, huzur, barış, özgürlük talep eden insanlarımızın her geçen gün çoğaldığını; direnciniz, umudunuz, halkların kardeşliğine inancınızın hepimize cesaret verdiğini; ülkemizin, geleceğimizin, barışın size ihtiyacı olduğunu söylemek için buradayız. Size ve hücre arkadaşınız Selçuk Mızraklı’ya sevgilerimizi, selamlarımızı, güvenimizi iletiyoruz.”

“Özgür günlerde görüşeceğiz”

Selahattin Demirtaş ise mektuba ve ziyarete ilişkin kendi el yazısıyla kaleme aldığı notunda, “Demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesine güç katmak için Edirne Cezaevi önüne gelen, gelemeyip de yüreği burada atan tüm dostlara içten selam ve teşekkürlerimizi iletiyoruz. Dışarısı özgür olmadan içerisi de özgür olmaz, olamaz. Mücadeleyi hep birlikte büyütüp özgür günlerde görüşeceğiz” dedi.

Mektubu şu isimler imzaladı: A. Fuat Özkan, Abdulbaki Erdoğmuş, Abdulhakim Daş, Abdulhamit Adsız, Abdullah Demirbaş, Abdullah Özek, Abdurahman Hasançebi, Abdülgani Poyraz, Abdülhalim Aksu, Abdülselam Suvakçı, Abdürahim Aygün, Abdürrahim Aslan, Adnan Ekşigil, Afer Kara, Ahmet Aksu, Ahmet Aydoğan, Ahmet Aykaç, Ahmet Çelik, Ahmet Çömez, Ahmet Erkan, Ahmet Hikmet Sönmez, Ahmet Okumuş, Ahmet Selçuk, Ahmet Tekir, Akan Arçak, Akın Atauz, Akif Bayrak, Alev Er, Ali Aktürk, Ali Arif Cangı, Ali Bilge, Ali Buğdaycı, Ali Gökkaya, Ali Şeker, Ali Tatlıtürk, Arda Ekşigil, Arzu Başaran, Asım Uçar, Asuman Bal, Asuman Bayrak, Atılım Akkurt, Atilla Altaş, Atiye Kozan, Attila Tuygan, Ayhan Esen, Ayhan Şen, Aynur Duru, Aysuda Kölemen, Ayşe Akıncı, Ayşe Baykara, Ayşe Cemal, Ayşe Çamalan, Ayşe Ekizce, Ayşe Gözen, Ayşe Köybaşıoğlu Güngör, Ayşe Semiha Baban, Ayşe Uyguner, Ayşe Yolageldili, Ayşegül Devecioğlu, Ayşen Anadol, Ayşen Şahin, Ayten İnce, Aziz Uslu,

Bahise Pirim, Bahri Gedik, Bahri Kızılay, Barış Trak, Baskın Oran, Bayram Ceylan, Behiye Aksu, Bekir Ağırdır, Bekir Karahan, Berrin Sönmez, Beycan Koçak, Binnaz Toprak, Bülend Tuna, Bülent Atamer, Bülent Güner, Bülent Tekin, Bülent Temur, Bülent Uyguner, Bünyamin Kalmış, Cafer Sezer, Cafer Solgun, Cafer Yıldırım, Candan Emek, Cavit Yenipazarlı, Celal Dağ, Celal Korkut Yıldırım, Celal Seçinti, Celal Tazegün, Cem Çoşkun, Cemal Candaş, Cemal Özdemir, Cemal Pir, Cemil Çamoğlu, Cengiz Aktar, Cengiz Arın, Cengiz Bayıldıran, Cengiz Kalkan, Cengiz Kaplan, Cengizhan Güngör, Cevdet Seçinti, Cihandar Yılmaz, Cuma Kolukısa, Çağatay Anadol, Çağla Özgençtürk, Çiğdem Aslan,

Denis Dion Dreisbusch, Deniz İnce, Deniz Mukan, Deniz Türkali, Diyadin Noyan, Doğan Mahalleli , Doğan Özgüden, Dursun Öztürk, Efsun Arçak, Ekin Ay, Ekrem Baran, Emine Uşaklıgil, Engin Ekeren, Ensar Torun, Erdal Doğan, Erdal Karayazgan, Erdal Şahin , Erdoğan Aydın, Erdoğan Kahyaoğlu, Ergin Cinmen, Ergun Babahan, Eriş Bilaloğlu, Erkan Varhan, Erkut Baykara, Erol Köroğlu, Erol Özkoray, Erol Yurdam, Ertuğrul Günay, Esra Koç, Esra Mungan, Ethem Ay, Ethem Bayram, Eylem Kaplan, Eyüp Çakır, Eyüp Yılmaz, Ezgi Ekizce, Fatma Akdokur, Fatma Bostan Ünsal, Fehmi Enginalp, Ferhat Tunç, Feridun Cihan, Fethi Yıldız, Fethiye Çetin, Fevzi Yavuz, Figen Şahpaz, Fikret Başkaya, Funda Oral,

Gabriel Rabo, Gençay Gürsoy, Gila Benmayor, Gülayşe Koçak, Gülçiçek Günel, Gülseren Benli Kandemir, Gülseren Onanç, Gün Zileli, Günal Kurşun, Güngör Şenkal, Güngör Tekgümüş, Gürhan Ertür, Hacer Ansal, Halil Çamalan, Halil İbrahim Yenigün, Halil Savda, Halil Toprak , Handan Bilgiç, Hanife Yüksel, Hasan Algan, Hasan Cemal, Hasan Özden, Hasan Öztürk, Hasip Çakmak, Haşim Eratçı, Hatice Aydınlı, Hatice Seçkin Akuğur, Hayati Kurul, Haydar Kalkan, Hayri Şenel, Helin Fatma Kaya, Hicri İzgören, Hikmet Şahin , Hikmet Yıldız, Hovsep Hayrani, Hülya Ekşigil, Hülya Gülbahar, Hüsamattin Akışlı, Hüseyin Akkurt, Hüseyin Sarıbaş,

İbrahim Aşçı, İbrahim Betil, İbrahim Kaplan, İlhami Şen, İlhan Gültekin, İlhan Yiğit, İlter Sayın, İlyas Poyraz, İnan Atlı, İnci Hekimoğlu, İnci Tuğsavul, İrfan İlhan, İsmail Açıkgöz, İsmail Arık, İsmail Bıyıklı, İsmail Çoşkun, İsmail Kılınç, İsmail Malkoç, İsmail Tekin, İsmet Apak , Jale Gökoğlu, Johanne Trak, Kadir Fırat, Kadri Şen, Kadriye Altaş, Karabekir Akkoyunlu, Kaya Subaşı, Kazım Yazırlı, Kemal Yıldız, Kemalettin Yıldız, Kenan Alkan, Kuvvet Lordoğlu, Lale Mansur, Leyla Ulçan, Ludmilla Denisenko,

M. Nuri Topal, Mahir Özgül, Mahmut Boynudelik, Mahmut Erek, Mahmut Ertaş, Mahmut Kadı, Mahmut Özdemir, Mahmut Yalçın, Mahmut Yalçınkaya, Mahmut Yobaş, Mazlum Çeviren, Medeni Akkaya, Medine Işık, Mehmet Ali Gülşen, Mehmet Aydın, Mehmet Bilal Dede, Mehmet Egeren, Mehmet Emin Demir, Mehmet Gürsoy, Mehmet Merhametsiz, Mehmet Nur, Mehmet Özer, Mehmet Ulucan, Mehmet Yıldız, Mehmet Yüksel, Melda Ertekin, Melih Sağıroğlu, Mesut Şahin, Metin Egeten, Metin Kaya, Metin V. Bayrak, Mihail Vasiliadis, Muammer Çelik, Muhlis Çolak, Muhsin Bostancı, Mukaddes Aydoğdu Çelik, Murat Çelikkan, Murat Dok, Murat Özbank, Murat Özpolat, Murat Sarıbaş, Murat Uyurkulak, Mustafa Albayrak, Mustafa Bilgiç, Mustafa Ecevit, Mustafa Erdal, Mustafa Hasırcı, Mustafa İzci, Mustafa Kaplan, Mustafa Özçelik, Mustafa Paçal, Musulhuttin Tuncer, Muzaffer Ovalıer, Muzaffer Yalçın, Muzaffer Yazıcı,

Nadi Çoban, Namık Tan, Nazan Meriç Olgan, Nebi Evci, Necati Türk, Necdet Kök, Necdet Yılmaz, Necmiye Alpay, Nediha Ulaş, Nedret Bilici, Nejat Okay, Nejat Orhan, Nesim Ovadya İzrail, Nesli Öztürk, Nesrin Nas, Neşe Erdilek, Nevzat Onaran, Nezir Akan, Nihat Kızıl, Nihat Musul, Nil Mutluer, Nilgün Doğançay, Niyazi Ertekin, Nizamettin Özçelik, Nurcan Baysal, Nurhan Aygün, Nursen Subaşı, Nurten Ertuğrul, Orhan Altunışık, Orhan Cengiz, Orhan Doğançay, Osman Çevik, Osman Okkan, Osman Özsat, Oya Baydar, Oya Eriştiren, Öget Tanör, Ömer Arslan, Ömer Ceylan, Ömer Demir, Ömer Faruk, Ömer İkinci, Ömer Madra, Ömer Varol, Önder Algedik, Özgür Başkaya, Öznur İzci,

Piraye Bayman, Ragıp Zarakol, Rakım Eser, Ramazan Sarıbaş, Rauf Muti, Rayif Karabayır, Reha Ruhavioğlu, Reyan Tuvi, Reyhan Bayraktar, Rezzan Tuncay, Rıza Duru, Rıza Kaplan, Rıza Türmen, Rukiye Yıldırım, Sabri Dokuzoğuz, Sacide Tunç, Sait Çetinoğlu, Sakin Günel, Salih Bilgiç, Salih Erdoğan, Salih Işık, Saniye Özkaya, Selçuk Ertekin, Selda Kaplan, Selim Çiçek, Selma Tiliç, Semiha Azapçı, Sena Kaleli, Serdal Koçak, Serdar Esen, Servet Eren, Sevil Muti, Sibel Erduman, Sinan Yılmaz, Songül Demir, Songül Güzel, Songül Tunçdemir, Suat Süslü, Suna Kaplan, Süleyman Acar, Süleyman Yılmaz, Süleyman Yokuş, Şaban Aslan, Şaban Demirkapı, Şaban Korkmaz, Şaban Turhan, Şahika Yüksel, Şanar Yurdatapan, Şaziye Çolak, Şehmuz Siray, Şengün Çolak, Şengün Kılıç, Şenol Karakaş, Şirin Kılınç, Şükrü Çelikyapı, Şükrü Kaygusuz,

Tacettin Aydın, Tahsin Topçu, Talat Büyük, Tatar Çelik, Tatyos Bebek, Tekin Yılmaz, Telli Işık, Temel İskit, Tenziye Acar, Tezat Kutlu, Timur Sarı, Tugay Bek, Tuğrul Eryılmaz, Turgut Haskan, Turgut Yılmaz, Turhan Ata, Tülay Bingöl, Ufuk Uras, Umut Bostan, Ülkü Gülşen, Ümit Aktaş, Ümit Kardaş, Ümit Kıvanç, Vahap Günay, Vahit Zeydan, Vedat Sayın, Veli Baş, Veli Gölçek, Vesile Özden Yükselen, Viki Çiprut, Vildan Babaç, Yahya Gökdere, Yakup Uygun, Yalçın Kılıç, Yasemin Yazıcı, Yaşar Gökoğlu, Yavuz Karagöz, Yekta Altunışık, Yelda Cengiz, Yertvart Danzikyan, Yeşim Zühre Karayel, Yıldız Çelik, Yılmaz Kaptan, Yusuf Bozkurt, Yusuf Ziya Can, Zafer Yıldırım, Zafer Yılmaz, Zahit Alcan, Zahit Bozarslan, Zehra Arat, Zeki Çakıcı, Zeki Kaya, Zeki Kınay, Zeki Korhan, Zerrin Ergin, Zeynep Baş, Zeynep Tanbay, Zihni Karaçay, Ziya Halis, Ziynet Şahin, Zühra Yıldırım, Züleyha Nur, Zülküf Özer.

Edirne heyetinde yer alan isimler şöyle: Abdulhakim Daş, Bahri Gedik, Cafer Solgun, Çağatay Anadol, Ekrem Baran, Fatma Bostan Ünsal, Gülayşe Koçak, Gürhan Ertür, Hacer Ansal, Hülya Gülbahar, Nesim Ovadya İzrail, Nevzat Onaran, Nurcan Baysal, Nurten Ertuğrul, Ufuk Uras, Viktorya Çiprut, Zeynep Tanbay.

Paylaşın

Özgür Özel, Selahattin Demirtaş’ı Ziyaret Edecek

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret edecek. Kemal Kılıçdaroğlu da yakın zamanda Selahattin Demirtaş ve Adnan Selçuk Mızraklı’yı ziyaret etmişti.

Medyascope’den Ferit Aslan’ın haberine göre, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kobani davası kararlarının ardından yaptığı ve verilen cezaların siyasi olduğunu söylediği açıklamasının ardından Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ın eşi Sedat Şenoğlu’nu telefon ile aradı.

Özgür Özel, 4 Kasım 2016’dan bu yana Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edecek. Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da yakın zamanda Demirtaş ve eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı’yı ziyaret etmişti.

Paylaşın

Demirtaş’tan Açıklama: Düşüncelerim Değişmedi

Kobani Davası’nda 42 hapis cezası verilen eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, karara ilişkin yaptığı açıklamada, “Bu savaşı durdurmak için inisiyatif alabilecek olanlar Erdoğan ve Öcalan’dır” dedi ve ekledi:

“Savaşı durdurup bitirmede, çözüm bulmada inisiyatif alabilirlerse, bunun koşullarını oluşturabilirlerse, tecrit kaldırılıp görüşmelere başlanırsa ben şahsen sonuna kadar desteklerim. Bana ceza verildi diye “benden sonrası tufan” demem. Yeter ki demokratik bir çözüm ve barış sağlansın, biz desteklemekte tereddüt etmeyiz. Bu konudaki düşüncelerim, ağır ceza aldım diye değişmedi yani.”

Kobani Davası’nda 47 ayrı davadan hakkında 42 yıl hapis cezası verilen eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, T24’den Murat Sabuncu’ya konuştu. Demirtaş’ın sorulara verdiği yanıt şöyle:

Kobani Davası’nda yaptığınız savunmanın son kısmında şöyle demiştiniz: “Vereceğiniz kararı yüzüme okumanıza fırsat vermeyeceğim. Kararı kendi kendinize okuyacaksınız. Eşime, aileme, kızlarıma, tüm halkıma vasiyetimdir: Karar açıkladığında halaylarla, coşkularla, zılgıtlarla karşılamalısınız kararı. Çünkü biz burada öyle karşılayacağız. Bundan taviz verip onursuzca yaşamaktansa ölmeyi tercih ederiz.” Kararı nasıl duydunuz, nasıl karşıladınız?

Mahkemenin açıkladığı karar, yıllar öncesinden bizzat iktidar ve ortakları tarafından verilmiş ve miting meydanlarında defalarca ilan edilmişti. Mahkemedeki ağır ceza heyeti, sadece şekli bir görevi yerine getirerek siyasetin verdiği kararı okumuş oldu.

Kararı hücremizde televizyondan izledik. Benim için de Selçuk Hoca için de sürpriz olmadı. Zaten öngörüyorduk, her yönüyle hazırdık. Güçlü ve moralli karşıladık.

Biz halk için tüm gücümüzle direnirken morali de yine halkımızdan alıyoruz. Kimse merak etmesin; bizim boynumuz bükülmez, dizimiz çökmez. Halkımız nasıl dimdik ve onurlu şekilde duruyorsa biz de onlara layık olacağız ve halkımızı asla mahcup etmeyeceğiz.

“6-8 Ekim’de katledilen insanların gerçek faillerini gizleyip korumuş oldular”

İddianame ilk çıktığı andan itibaren hukuki değil, siyasi bir dava olduğu pek çok hukukçu tarafından da dile getirildi. Ancak sonuçta devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmaya yardım suçundan 20 yıl, suç işlemeye tahrik suçundan 4 yıl 6 ay, Newroz konuşmasından 2 yıl 6 ay, halkı kanunlara uymamaya teşvik suçundan 1 yıl altı ay, başka iddialarla toplamda 42 yılı geçen bir ceza verildi. Yorumunuz nedir?

Verilen cezaların tamamı bir tweet ve birkaç miting konuşmamdan dolayı verilmiş. Yani yıllardır yalan ve iftirayla yarattıkları algılara dayalı. Ne bir şiddet eyleminden ceza verildi ne de şiddeti teşvik ya da destekten. Sadece düşüncelerimden, söylediklerimden 42 yıl ceza verilmiş oldu. Bu da davanın siyasi bir dava, cezaların da siyaseten verilmiş cezalar olduğunu bir kez daha ispatlamış oldu.

Davanın en önemli iddiası ‘insanların öldürülmüş’ olmasıydı. Hem hukuki hem siyasi olarak özellikle ölümlerdeki sorumlulukla suçlanmıştınız. Tüm sanıklar bu konuyla ilgili beraat etti. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette biz değil bir insanı öldürmek veya yaralamak, bir karıncayı bile incitmedik. Bunu devlet de hükümet de mahkeme heyeti de çok iyi biliyor. Ancak yıllarca bizi “katil, terörist” diye yaftalayıp bunun üzerinden hem kamplaştırma yaratarak seçim malzemesi yaptılar hem de 6-8 Ekim’de katledilen insanların gerçek faillerini gizleyip korumuş oldular. Buradan da anlaşılıyor ki ölümlerin çoğunun failleri bir şekilde devletle bağlantılıydı ki onları koruyup bizi hedef göstermiş oldular.

Dosyada zaten sıfır delil vardı, bizi cinayetle suçlayanlar da bunu biliyordu ancak açıkça yalan söyleyip halkın bir kesimini kandırmayı başardılar.

Tekrar ifade etmek istiyorum ki 42 yıl cezanın tamamı konuşmalarımdan dolayı verildi ki o konuşmaların tamamının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ifade özgürlüğü kapsamında olduğu tespit edilmişti. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı uygulansaydı bu dava beraatle sonuçlanmalıydı. Elbet bir gün, hepimizin beraat edeceğimizden kuşkum yok.

Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı olan Ahmet Türk’e de 10 yıl hapis cezası verildi. Bu aynı zamanda yeni bir kayyım uygulamasının başlangıç işareti mi?

Sayın Ahmet Türk başta olmak üzere ceza verilen tüm arkadaşlar için çok üzgünüm. Arkadaşlarımıza verilen cezaların tümü hukuk dışıdır ve siyasi intikam cezalarıdır. Elbette bu cezaları kayyım atamaya gerekçe yapabilirler. Umarım öyle bir şey olmaz ama bu tehlike maalesef ki var.

Yargıtay Başsavcılığı’nın HDP’nin kapatılması istemiyle 21 Haziran 2021’de açtığı davanın omurgalarından birini Kobani davası oluşturuyor. Kapatma davasının iddianamesinde, Kobani iddianamesinin büyük bölümüne yer verilmişti. Ayrıca siyasi yasak talep edilen 687 kişinin içerisinde Kobani davası sanıkları da var. Bugünkü karardan sonra HDP kapatma davasının nereye evrileceğini düşünüyorsunuz?

Kobani kumpas davasındaki ceza kararları HDP kapatma davasında etkili olabilir. Anayasa Mahkemesi de sonuçta politik davranan ve iktidarın dümen suyunda hareket eden bir yargı organı. HDP’yi kapatırlarsa bir kez daha hukuku katledecekler ve bu “şaşırtıcı” olmaz çünkü kanunsuzluk, adaletsizlik bu iktidarın normali, maalesef.

“Bizimle konuşmak yerine ağır cezalar veriliyorsa; demek ki yumuşama ve normalleşme Kürtleri kapsamıyor”

Mahkemeye değil halka ve tarihe karşı yaptığınızı söylediğiniz savunmanızın bir kısmında şu hatırlatmayı yapmıştınız: “Ben genç bir avukatken DEP’li milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan AİHM kararıyla yeniden yargılanıyordu. Onlar tutuklandığında ben üniversitedeydim. İkinci yargılamalarında avukattım. Milletvekili olarak tutuklandılar. Dokunulmazlıkları hukuka aykırı şekilde kaldırıldı. DGM’de yargılandılar.” Siz aynı geleneğin bir temsilcisi olarak mevcut durumu Türkiye’de Kürtlere siyaseti geçmişte de bugün de ve yarın da kapatmanın bir şekli olarak mı okuyorsunuz?

Bir defa, şundan herkes emin olmalı ki Kobani kumpas davasında ağır cezalarla karşılaşan tüm siyasetçiler barış yanlısıdırlar, barış için çalışmışlar ve her zaman demokratik siyaseti savunmuşlardır. Şu anda dışarıda siyaset yapan arkadaşlarımız gibi hepimizin temel hedefi silahsız, şiddetsiz çözümü sağlamaktır.

Fakat Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin demokratik siyasette mücadele etmelerini ve bu yolla güçlenmelerini, dağa çıkıp silah almalarından daha tehlikeli görüyor. Devlet, savaşı ve şiddeti her zaman siyasete tercih etti, bugün de bu anlayış değişmiş değil. Çünkü savaşarak Kürtleri yok edebileceğine inanıyor ama siyaseten baş etmenin mümkün olmadığını düşünüyor. Bu nedenle Kürt siyasetçilerini her zaman büyük tehdit olarak algılayıp sert şekilde üstüne gitti. Devlete kalsa hepimizin dağa çıkıp silah almamızı, bizimle savaşıp bizi öldürmeyi tercih eder. Oysa biz silahla çözüm olmayacağını düşündüğümüz için barışçıl demokratik siyaseti tercih ettik. Gelin görün ki devlet açısından Kürt’ün siyasetçisi de dağa çıkanı da hatta kedisi, tavuğu bile teröristtir, hepsi aynıdır ve bir şekilde yok edilmelidir. İşte bu zihniyet değişmedikçe Kürtlerin hakları konusu da bir türlü çözüm yoluna girmiyor.

Verilen kararlar bir süredir iktidar ve muhalefet arasındaki görüşmeler ‘yumuşama, normalleşme’ sözlerinin neresine düşüyor?

Valla bu sorunun cevabını normalleşme, yumuşama girişimlerinde bulunan siyasetçiler verse daha iyi olur. Biz hücredeyiz ve burada yıllardır hiçbir şey, tek bir saniye bile normal değildi. Elbette siyasette diyalog önemlidir, konuşabilmek kıymetlidir, şarttır. Fakat biz de siyasetçiyiz ve halkın seçilmiş temsilcileriyiz ve bizimle konuşmak yerine bize ağır cezalar veriliyorsa demek ki yumuşama, normalleşme Kürtleri ve dostlarını kapsamıyor diye düşünürüz.

“Savaşı durdurmak için inisiyatif alabilecek olanlar Erdoğan ve Öcalan’dır”

İHD Genel Merkezi ve Diyarbakır Şubesi tarafından “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı”na yolladığınız bir mesajda Kürt sorununun çözümü için bir masa kurulacaksa bu masada hükümetin de olması gerektiği söylemiş ve eklemiştiniz: “Hükümet de bugün itibarıyla Sayın Erdoğan şahsında temsil edildiğine göre, bu işin birinci muhatabı Sayın Erdoğan’dır. Yine geçmiş deneyimlerden bilinen, kabul gören ve devletin de resmi hafızasında meşruiyeti kayıt altına alınmış Sayın Öcalan bir başka muhataptır.” Sizce Erdoğan hâlâ birinci muhatap olarak duruyor mu?

Ben ölümlerin, akan kanın durmasını yürekten istiyorum, diliyorum. Bu savaşı durdurmak için inisiyatif alabilecek olanlar Erdoğan ve Öcalan’dır. Savaşı durdurup bitirmede, çözüm bulmada inisiyatif alabilirlerse, bunun koşullarını oluşturabilirlerse, tecrit kaldırılıp görüşmelere başlanırsa ben şahsen sonuna kadar desteklerim. Bana ceza verildi diye “benden sonrası tufan” demem. Yeter ki demokratik bir çözüm ve barış sağlansın, biz desteklemekte tereddüt etmeyiz. Bu konudaki düşüncelerim, ağır ceza aldım diye değişmedi yani.

31 Mart seçimleri öncesinde Erdoğan’a ‘çözüm sürecini buzdolabından yeniden çıkarma çağrıları’ yapılmıştı. Sizce bundan sonra ne olur?

Evet, çözüm sürecini buzdolabından çıkarmak gerekiyor. Demokratik, barışçıl bir çözümü savunmaya devam edeceğiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bundan sonra hangi adımları atar, daha da mı sertleşir yoksa tüm bu hukuksuzluklara, çatışmalara son verecek girişimleri mi başlatır, göreceğiz. Ancak bizim barışçıl duruşumuz ve diyaloga açık tavrımız bellidir. Halka karşı sorumluluğumuzun gereği olarak bu ilkeli duruşumuzdan geri adım atmayız, atamayız.

Siz bir süre önce aktif siyasetten çekildiğinizi ifade etmiştiniz. 2023 öncesi yoğun yazı-söyleşi faaliyetinize son vermiştiniz. Bu karardan sonra ne yapacaksınız?

Aktif siyaseti bıraktım ve dönmeyi de düşünmüyorum. Çünkü bunun koşulları yok benim açımdan. Kaldı ki buradan yaptığım açıklamalar bazen çarpıtılıyor, bazen yanlış anlaşılıyor veya istismar ediliyor. Dolayısıyla günlük siyasete hiçbir şekilde dahil olmayı düşünmüyorum.

“Siyasete çöreklenmiş bazı zihniyetler, benim buradan siyasi mücadele yürütmemden çok rahatsızlardı”

Şunu da yine açık yüreklilikle söylemek isterim ki siyasete çöreklenmiş bazı zihniyetler, benim buradan siyasi mücadele yürütmemden çok rahatsızlardı. Dışarıda olsam yanımda iki cümle kurmaya cüret edemeyecek tipler, nasılsa cezaevinden cevap veremem diye arkamdan atılmadık iftirayı, edilmedik hakareti bırakmadılar. Çıktığımda hepsiyle yüzleşeceğiz elbette ancak halkımız bilmeli ki bizi bunca yıl içeride tutup ağır cezalar verilebilmiş olunmasının bir nedeni de bu siyaset tüccarlarıdır. Günü geldiğinde, bütün bu siyaset tüccarı keneleri halkımızın yakasından silkeleyip atacağımızdan herkes emin olsun.

Dışarıdaki siyasetçi yoldaşlarımız da koltuk için her türlü ilkesizliği yapan bu düşürülmüş unsurlara, onların yaydıkları dedikodulara, iftiralara karşı dikkatli ve duyarlı olmalılar, oyunlara gelmemeliler.

Bunların kim olduklarından çok, bu zihniyetin kendisi önemlidir. Bu zihniyeti reddetmek ve onlara alet olmamak gerekir. “Demirtaş karşıtlığı” üzerinden prim yapan, koltuk kapan kim varsa bilinsin ki bu halkın dostu değildir. Çünkü ben ve tutsak arkadaşlarımız bu halkın direnen öz evlatlarıyız ve bu mücadelenin sonuçlarıyız. Mesele ben değilim, benim şahsımda değerlere saldıran kim varsa objektif veya subjektif olarak art niyetlidir.

Aktif siyaseti bırakmamın bir nedeni de bahsettiğim siyaset keneleri ve ne yazık ki bu kenelere halen bazı durumlarda değer verilmesidir. Ancak biz halkımızın öz evlatları ve bu hareketin yetiştirdiği siyasetçiler olarak partiyi de mücadeleyi de bu zihniyete teslim etmeyeceğiz. Genel Merkezimiz daha hassas ve dikkatli olursa kimse mücadelemize, birliğimize zarar veremez.

Tüm bunlarla birlikte şunları da belirtmeliyim; günlük siyasete dahil olmayacağım ancak elbette yazılar yazabilirim. Belki düzenli olarak köşe yazısı yazmaya başlarım, henüz karar vermedim. Ancak şurası nettir ki benim söyleyeceklerim, yazacaklarım DEM Partiyi bağlamaz, kimse de bu şekilde algılamamalı. Ben DEM Partinin yöneticisi, temsilcisi, sözcüsü hatta üyesi bile değilim. DEM Parti elbette bizim partimizdir ve parti yönetimi siyaseti yürütüyor, yürütür. Ben sadece kişisel görüşlerimi paylaşabilirim. Ve yine açık söyleyeyim, siyasette yanlışlar yapan, halkı esas almayan kim olursa olsun net şekilde eleştirmekten çekinmeyeceğim. Herkes buna hazır olsun şimdiden.

Parti politikalarına karışmamaya özen göstererek kendi görüşlerimi açıklarken, siyasetçilerin hatalarını eleştirmekten de geri durmam. Nitekim dışarıdaki bazı siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar benim hakkımda düşüncelerini açıklarken son derece cüretkâr davranıyorlar, ki haklarıdır. İstedikleri kadar eleştirebilirler, saygı duyarım. Ama artık benim de çok net cevap verdiğimi görecek, duyacaklar, ben de buna saygı gösterileceğini biliyorum.

“Moralliyiz, güçlüyüz, dirençliyiz”

Son olarak sizler aracılığıyla tüm halkımıza, dostlarımıza sıcak selam, sevgilerimizi gönderiyor, Selçuk Başkan’la birlikte hepinize hasretle sarılıyoruz.

Bu günler gelip geçer, geriye onuruyla direnenlerin tarihe düştüğü notlar kalır. Tüm bu süreç boyunca koşulsuz şekilde yanımızda olan dostlarımızı da arkamızdan kuyu kazanları da bizi tasfiye etmeye yeltenen muktedirleri de unutmayacağız.

Her zamanki gibi moralliyiz, güçlüyüz, dirençliyiz. Ve mutlaka kazanacağız. Berxwedan jîyan e!

Selam, sevgilerimizle…

Paylaşın