Ekonomide Mehmet Şimşek Dönemi: 4 Günlük Fatura 1 Trilyon TL

CHP Milletvekili Özgür Karabat, Mehmet Şimşek’in 4 günlük faturasının 1 trilyon TL olduğunu vurgulayarak, “Döviz yavaş yavaş serbest bırakıldı. Dolar bir noktaya geldikten sonra büyük ihtimalle faiz silahı çekilecek. Dövizdeki artış durdurulup, sıcak paranın gelmesi sağlanacak. Ancak bu paralar yatırıma dönüşmeyecek. Kısa sürede faizini alıp gidecekler. Plan bu…” dedi.

Haber Merkezi / “203,3 milyar dolar olan kısa vadeli dış borç 3,9 trilyon liradan, 4,9 trilyon liraya çıktı” diyen Karabat, “Yani Türkiye’nin bir yıl içinde ödemesi gereken borcu 1 trilyon TL arttı. 2023 bütçesinin 4,6 trilyon TL olduğunu hatırlarsak tehlikenin ne kadar büyük olduğunu görürüz” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Özgür Karabat, döviz kurundaki büyük sıçramaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Karabat’ın sosyal medya hesabından yaptığı değerlendirme şöyle:

“Rezervleri tüketen, ülkeyi yatırım değil rant üssüne çeviren AKP ekonomide yolun sonuna geldiğini anlayınca her türlü hakaret ettiği Batı’ya yanaşmak için Mehmet Şimşek’i geri getirdi. Peki, Şimşek’in maliyeti ne olacak?

Batı sermayesinin faizden kazanması için harekete geçildi. Hatırlayın, 28 Mayıs’ın ertesinde Avrupa liderleri mültecileri tutacağı için Erdoğan’a minnet dolu tebrik mesajları yağdırıyorlardı. Şimdi de alacakları faiz için avuçlarını ovuşturuyorlar.

Döviz yavaş yavaş serbest bırakıldı. Dolar bir noktaya geldikten sonra büyük ihtimalle faiz silahı çekilecek. Dövizdeki artış durdurulup, sıcak paranın gelmesi sağlanacak. Ancak bu paralar yatırıma dönüşmeyecek. Kısa sürede faizini alıp gidecekler. Plan bu…

Peki, bize faturası ne olacak? Türkiye’nin dış borcu 459 milyar dolar. Doları seçim öncesi zar zor 19 TL’de tuttular. O zamanki borç 8,7 trilyon liraydı, şimdi ise kuru 24 TL’den ele alırsak 11 trilyon TL.

203,3 milyar dolar olan kısa vadeli dış borç 3,9 trilyon liradan, 4,9 trilyon liraya çıktı. Yani Türkiye’nin bir yıl içinde ödemesi gereken borcu 1 trilyon TL arttı. 2023 bütçesinin 4,6 trilyon TL olduğunu hatırlarsak tehlikenin ne kadar büyük olduğunu görürüz.

Büyük bir ihtimalle sert bir faiz artışıyla birlikte kur frenlenecek ve ekonomi soğutulacak. Böylece dövize olan talebin azalması sağlanacak ama diğer taraftan işsizlik de patlayacak.

Kurun önünü açarak aslında TÜİK’in enflasyonunun yalan olduğunu itiraf etmiş oldular. Enflasyona paralel artmayan dolar kuru, döndü dolaştı patlama noktasına geldi. Sonuçta düşük enflasyon verileri ile işçinin, memurun ve emeklinin hakkı çalındı.

AKP’nin beceriksiz politikasının faturasını orta ve alt gelir grubu vatandaşlarımız ödeyecek. Yani ülkenin %80’ine fatura kesildi. Milli gelirin %48’ini elinde bulunduran nüfusun %20’si ise bundan etkilenmeyecek.

Araç saltanatı, bakan yardımcılıkları, ballı koltuklar, sarayın harcamaları, 3-4 yerden alınan maaşlar, AKP teşkilatlarına havadan verilen kadrolar başta olmak üzere adımlar atılması gerekiyordu. Biz bunları yapacaktık. Ama AKP faturayı ilk halka kesiyor. Rantına dokunmuyor.

Bütçe açığı, dış ticaret dengesizliği, ithalata bağımlılık, finansman zorlukları, müteşebbislerin durması, genç nüfusun geleceğe güvensiz bakması gibi onlarca problem dururken Şimşek sadece gündemi oyalar…”

Paylaşın

Mehmet Şimşek’ten İngilizce Paylaşım; Öngörülebilirlik Vurgusu

“Tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve getirilen Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Bize daha kalkınan ve dirençli bir Türkiye yaratmak için yol gösteren prensiplerimiz, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve öngörülebilirlik olacak” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “İç ve dış zorlukları aşmaya çalışırken, öngörülebilirliğimizi artırabilmek için kural temelli politika yapımına bağlılığımızın güvencesini veriyoruz.”

Şimşek, açıklamasının devamında, Kolay çözümler ya da hızlı sonuç verecek yöntemler bunun için bulunmuyor. Ama bizim tecrübemiz, bilgimiz ve görevimize bağlılığımız potansiyel zorlukları aşmamıza yardım edecektir. Önceliğimiz ekibimizi güçlendirmek ve güvenilir bir program dizayn etmektir.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yeni kabinede Hazine ve Maliye Bakanı olarak görev verilen Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından İngilizce paylaşım yaptı.

Şimşek şunları yazdı:

“Hazine ve Maliye Bakanı olmanın onur ve şerefini yaşadım. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a halkımıza hizmet etme sorumluluğunu bu kapasitede teslim ettiği için minnettarım.

Bize daha kalkınan ve dirençli bir Türkiye yaratmak için yol gösteren prensiplerimiz, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve öngörülebilirlik olacak.

İç ve dış zorlukları aşmaya çalışırken, öngörülebilirliğimizi artırabilmek için kural temelli politika yapımına bağlılığımızın güvencesini veriyoruz.

Kolay çözümler ya da hızlı sonuç verecek yöntemler bunun için bulunmuyor. Ama bizim tecrübemiz, bilgimiz ve görevimize bağlılığımız potansiyel zorlukları aşmamıza yardım edecektir.

Önceliğimiz ekibimizi güçlendirmek ve güvenilir bir program dizayn etmektir.”

Öte yandan haftanın üçüncü işlem gününe hızlı başlayan döviz kurları, Türk Lirası karşısında yaklaşık yüzde 7 değer kazandı. Dolar, 23 TL’yi aştı; Euro ise, 25 TL’ye yaklaştı. Gram altında ise 1445 lira ile rekor kırıldı.

Dolar/Türk Lirası, dün Türkiye piyasalarının kapanış saatinde 21,50 lira seviyesinde hareket ederken, yeni güne rekorla başladı. Kur, sonrasında da yukarı yönlü hareketine devam etti ve tüm zamanların en yüksek seviyesini 23,2260 TL’ye taşıdı. Dolar, saat 10.26 itibarıyla yüzde 6,43 oranında artışla 22,9415 liradan işlem gördü.

Euro da tarihinde ilk kez 24 liranın üzerini görerek, rekor seviyesini 24,8670 liraya kadar yükseltti. Euro, şu dakikalarda yüzde 6,67 oranında kazançla 24,6405 liradan hareket ediyor.

Altının gram fiyatı, ons altındaki yatay seyre rağmen, Dolar/TL’deki hızlı yükselişin desteğiyle tüm zamanların en yüksek seviyesini 1445,93 liraya taşıdı.

Ons altının ve Dolar/TL’nin fiyatına göre hesaplanan gram altın, saat 09.12 itibarıyla yüzde 5,71 oranında primle 1439 TL’de alıcı buluyor. Altının ons fiyatı ise, şu sıralarda yüzde 0,02 oranında düşüşle 1963 dolarda işlem görüyor.

Döviz kurundaki bu artış ülkenin birinci gündem maddesi haline gelirken, henüz Merkez Bankası ve Ekonomi Bakanlığı’ndan herhangi bir açıklama yapılmadı.

Paylaşın

Mehmet Şimşek Ekonomide Enkaz Devralıyor, Peki Bu Noktaya Nasıl Gelindi?

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in yeni kabinede “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve getirildi.

Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini Nurettin Nebati’den devralan Mehmet Şimşek, “Orta vadede enflasyonun tek haneye düşürülmesi, her alanda öngörülebilirliğin artırılması, cari açığı azaltacak yapısal dönüşümün hızlandırılması ülkemiz için hayati önem taşımaktadır” dedi.

Attıkları her adımın Türkiye’ye güveni ve istikrarı güçlendirmeye devam etmesinin öneminin altını çizen Şimşek, “Şahsıma zorluklar ve yüksek beklentilerle dolu ağır bir görev verildiğini biliyorum. İnşallah hep birlikte bu süreçten alnımızın akıyla çıkacağız” diye konuştu.

Mehmet Şimşek’in görevi devraldığı Nureddin Nebati, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yeni Ekonomi Modeli ile Türkiye’nin rasyonel ekonomi politikalarından tamamen kopuşunu simgeleyen en önemli isimlerden biri.

Göreve geldikten sonra Türkiye’nin ortodoks politikaları bir kenara koyduğunu söyleyen Nebati, Eylül 2022’de bir ekonomi zirvesinde yaptığı konuşmada “Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro ekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır” sözleriyle gündem olmuştu.

Nebati’nin ifadesi ile bu “epistemolojik kopuş” literatürde bir örneği olmayan Erdoğan’ın düşük faizin enflasyonu da düşüreceği iddiasına dayanıyordu.

Ortodoks politika ne anlama geliyor?

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre; Mehmet Şimşek’in yeniden ekonomi yönetiminde görev almasıyla piyasalarda Türkiye’nin enflasyonla mücadele için tüm dünyada uygulanan ortodoks politika araçlarına dayanan bir patikaya döneceği ve böylelikle yabancı yatırımcının Türkiye’ye olan güveninin tekrar tesis edilerek dış kaynak ihtiyacının karşılanacağı beklentisi var.

Küresel ekonomide uygulanan, genel kabul görmüş görüşlere bağlı oluşturulan ekonomi politikası ‘ana akım’ ya da ‘ortodoks politikalar’ olarak adlandırılıyor. Ortodoks politikaların altında piyasacı bir yaklaşım yatıyor. Serbest piyasa ekonomisine dayanan sistemde kamu otoritesi, faiz önlemleri ve yatırım teşvikleri gibi piyasada dengeyi sağlayacak politikalar uyguluyor. Ülke parasının değerinin yani döviz kurunun piyasalarda arz ve talep koşullarına göre belirlenmesi de ortodoks modelin bir parçası.

Peki ortodoks politikalardan uzaklaşıldığı dönemdeuzmanların bir enkaz olarak nitelendirdiği ekonomik tabloya adım adım nasıl gelindi?

Berat Albayrak dönemi

Mehmet Şimşek, 2018 seçimlerinden sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndaki devir teslim töreninde Hazine’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’a teslim etmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, düşük faiz talebini ilk kez 2003’te başbakanlığı döneminde dile getirmiş, bu konuda Merkez Bankası başkanları ve ekonomi yönetimi ile sık sık karşı karşıya gelmişti. Erdoğan’ın dile getirdiği ‘faiz lobisi’ kavramı da Şimşek döneminde ortaya çıkmıştı.

Siyasi baskı ile yapılan faiz indirimleri her defasında kurlarda yükselişe yol açarken faiz artırımı için Erdoğan’ın ikna edildiği bir sürece geçildi. Ancak Albayrak dönemi, Erdoğan’ın faiz indirimi talebini koşulsuz yerine getiren bir ekonomi yönetiminin de başlangıcı oldu.

Erdoğan’ın faizlerin düşük tutulması yönünde sık sık dile getirdiği söylemler nedeniyle kurların yükseldiği dönemde, ekonomi yönetiminin başına Berat Albayrak’ın getirilmesi, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına yönelik endişeleri daha da artırdı. Düşük faiz politikası nedeniyle kurlardaki ve enflasyondaki artış sürdü.

Berat Albayrak döneminde Merkez Bankası Başkanlığı’na atanan Murat Uysal döneminde faiz yüzde 24 seviyesinden yüzde 8,25′ kadar çekildi. Merkez Bankası Eylül 2020’de politika faizini yüzde 10,25’e yükseltse de kurlardaki artışın önüne geçemedi.

Albayrak’ın Instagram üzerinden istifasını açıkladığı tarihe kadar geçen 28 aylık süreçte dolar TL karşısında yüzde 89 değer kazandı. Başka bir deyişle TL, dolar karşısında yüzde 45 eridi.

Albayrak dönemi Türk Lirası’ndan kaçışın hızlandığı bir dönem olurken, bu dönem yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatları 62 milyar dolar arttı.

Bakan Albayrak’ın gecikmeli olarak açıkladığı ve adı Yeni Ekonomi Programı olarak değiştirilen 2019-2021 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program da piyasalar ve akademik çevrelerde olumlu etki yaratmadı. Buna göre Albayrak’ın “Burası çok önemli” diyerek açıkladığı program rasyonel beklentilere dayanmayıp temenniden öteye geçmiyordu.

Açıklanan plana göre hükümetin dolar kuru varsayımı 2018 için 4.90, 2019 için 5.63, 2020 için 6.00 ve 2021 için 6.21 idi. Albayrak, Ağustos 2018’de yaptığı açıklamada ise enflasyonun 2019’da tek haneye ineceğini belirtmişti. 2019 yıllık enflasyonu ise resmi rakamlara göre yüzde 11,84 olarak gerçekleşti.

Albayrak dönemde enflasyondaki çift haneli seyirle birlikte işsizlikteki artış da sürdü. Haziran 2018’de yüzde 10,1 olan işsizlik Kasım 2020’de yüzde 13,1 seviyesine çıktı.

Öte yandan Türkiye ekonomisi, Albayrak’ın göreve başladığı 2018’in ikinci yarısında yavaşlayarak resesyona girdi. 2018’de yüzde 2,6, 2019’da yüzde 0,9, 2020’de 1,8 büyüme kaydedilirken 2018’de 9 bin 632 dolar olarak kişi başına milli gelir 8 bin 600 dolara geriledi. Merkez Bankası’nin döviz rezervleri de Albayrak döneminde yüzde 47 erirken kamu borcunda yüzde 92, döviz cinsi borçlarda da yüzde 155 artış yaşandı.

Naci Ağbal ve Lütfi Elvan’ın görevi kısa sürdü

Ekonomistlere göre, kurlardaki artışla beraber ekonomideki olumsuz göstergeler politika değişiklikliği ihtiyacını zorunlu kıldı.

Kasım 2020’de Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifa etmesinin ardından Cumhurbaşkanı Kararı ile göreve Lütfi Elvan atandı.

Aynı dönem Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal da görevden alınarak başkanlığa eski Maliye Bakanı Naci Ağbal getirildi. 7 Kasım 2020’de göreve başlayan Ağbal’ın döneminde faiz 10,25’ten 19’a yükseltildi. Ancak Ağbal, 4,5 aylık başkanlığının ardından Mart 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından görevden alındı.

Ağbal’ın yerine getirilen ve şu an halen görevine devam eden Şahap Kavcıoğlu döneminde ise faiz şimdiye dek 19’dan 8,5’e kadar indirildi. Erdoğan, bu dönemde sık sık faiz indirimlerinin işaretini verdi.

Faiz indirimleri sürerken Mart 2021’de 8,3 lira civarında olan dolar kuru hızla yükselerek çift haneli rakamlara çıktı ve en son 21 lirayı geçti. Enflasyon ise Mart 2021’deki 16’li seviyelerden hızla yükselerek Ekim 2022’de yüzde 85,5 ile zirve yaptı

Merkez Bankası Başkanlığı’na eski Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ise 2016-2018 arasında Kalkınma Bakanlığı görevinde bulunan Lütfi Elvan’ın getirilmesi piyasalarda kredibilitenin yeniden sağlanacağı beklentisine yol açmıştı.

Ancak ikisinin de dönemi kısa sürdü. Ağbal’ın ardından Erdoğan’ın ekonomi politikasına karşı çıktığı kamuoyuna yansıyan Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan da 1 Aralık 2021’de görevinden istifa etti.

Nureddin Nebati ve Yeni Ekonomi Modeli

Lütfi Elvan’ın yerine ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2 Aralık 2021’de yayınlanan gece yarısı kararıyla Nureddin Nebati atandı.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin döneminde AKP’nin ‘Yeni Ekonomi Modeli’ olarak adlandırdığı düşük faiz yüksek kur politikasına geçildi. İddia, düşük faizle üretimin ve ihracatın destekleneceği, enflasyonun ise düşürüleceği yönündeydi.

Nureddin Nebati göreve geldikten kısa bir süre sonra şöyle dedi:

“Hani şöyle hayal edersiniz ya ‘Bir uyusam da altı ay sonra uyansam’ diye… Bir uyuyun, altı ay sonra uyanın Türkiye’de… Çok farklı noktalarda olacağız.”

Ancak veriler tam tersini gösterdi. Kasım 2021’de yıllık enflasyon yüzde 21,3 iken, Aralık’ta yüzde 36, Mart’ta yüzde 61 ve Mayıs’ta yüzde 73’ü geçti.

Bakan Nebati, 22 Aralık 2021’de katıldığı canlı yanında kullandığı sözlerle de gündem oldu. “Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır” diyen Bakan Nebati, program sunucusuna gözlerindeki ışıltıyı görüp görmediğini sordu.

Bakan Nebati’nin rasyonellikten uzak bulunan, enflasyon ve ekonomi hakkındaki iyimser açıklamaları devam ederken ekonomik görünüm kötüleşmeye devam etti. Kavcıoğlu başkanlığındaki Merkez Bankası’nın faiz indirimleriyle birlikte 2 Aralık 2021’de 13,4 seviyelerinde olan dolar kuru bugünlerde 21 lirayı aştı.

Kasım 2021’de yüzde 21,31 olan enflasyon yüzde 85,5 ile tarihi zirveyi gördü, artan hayat pahalılığıyla asgari ücret açlık ve yoksulluk sınırının altında kaldı. Türkiye geçen yıl yüzde 5,6 oranında büyürken 2021’de yüzde 26,9 olan iş gücünün büyümeden aldığı pay, 2022’de yüzde 23,7’ye inerek 2000’li yılların en düşük düzeyine geriledi. Yoksulluk oranı da yüzde 14 ile son 5 yılın en yüksek seviyesini gördü. Yılın ilk çeyreğinde yüzde 4 büyüme gerçekleşirken resmi işsizlik yüzde 10 ile çift haneli rakamlarda seyrini sürdürüyor. DİSK’e göre geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 21,8.

Yine bu dönemde kurları baskı altında tutmak için getirilen kur korumalı mevduat da yüksek maliyeti nedeniyle bütçede ağır bir yüke yol açtı. Türkiye’nin bütçe açığı Ocak-Nisan döneminde 382,5 milyar TL’ye çıkarken, dört ayda yıl sonu için öngörülen bütçe açığının yüzde 58’ine ulaşıldı.

Kuru baskılamak için ihracatçıdan gelen döviz gelirleri, Kur Korumalı Mevduat kanalıyla gelen dövizler ve swaplar kullanılsa da Merkez Bankası rezervlerindeki düşüşün de önüne geçilemedi. Merkez Bankası net rezervi 19 Mayıs haftasında eksi 0,2 milyar dolar seviyesine gerileyerek 21 yıl sonra ilk kez negatife geçti. Swap hariç net rezervler eksi 60,3 milyar dolarla kritik bir seviyeye geldi.

Kuru sabit tutma politikasının bir parçası olarak Türkiye’de ithalat ucuzlarken ihracat daha pahalı hale geldi. Dış ticaret açığı ve cari açıkta uçurum büyüdü.

Türkiye, 2021 yılında 46 milyar dolar dış ticaret açığı vermişken açık 2022 yılında 110 milyar dolara ulaştı. Dış ticaret açığı, yılın ilk beş ayında ise 56,1 milyar dolara yükseldi. Son açıklanan verilere göre 12 aylık cari açık da şubat ayında 55,4 milyar dolar ile 10 yılın zirvesini görürken martta 54,2 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Mehmet Şimşek döneminin tablodaki etkisi ne?

Öte yandan ekonomistler ekonomide dışa bağımlılık çözülmedikçe ve üretim odaklı bir yapısal dönüşüm gerçekleşmedikçe Türkiye ekonomisinin uzun vadede bir kazanım sağlamayacağının da altını çiziyor. Buna göre Türkiye ekonomisinde gelinen noktada Şimşek döneminde hayata geçirilen enflasyonu düşürmeye odaklı piyasacı yaklaşımın da etkisi var.

Türkiye ekonomisindeki durumun küresel ekonomideki gelişmelerden bağımsız düşünülmemesi gerektiğinin altını çizen ekonomistlere göre, Şimşek’in görevde olduğu 2008 sonrası dönemde gelişmiş ülke merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi birçok gelişmekte olan ülke gibi Türkiye’nin de elini kolaylaştırdı. Ancak sıcak parayla büyümenin bedeli ulusal tasarruf oranında olağanüstü bir düşme ve bunun yanında kronikleşen işsizlik ve sanayisizleşmeye yol açtı.

Ekonomide fiyat istikrarını hedefiyle enflasyonu düşürmeyi önceleyen politikaların uluslararası finans çevrelerine bir güvence vermek ve Türkiye’nin kredibilitesini artırmak açısından önemli olduğuna işaret eden ekonomistler, bu reçeteyle son dönemde ciddi hasar alan toplumun büyük bir zorlukla karşılaşacağını, bu nedenle gelir destekleyici politikaların da geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor.

Paylaşın

Dikkat Çeken Yorum: Şimşek’in En Önemli Sınavı Erdoğan’la İlişkisi Olacak

BlueBay Asset Management’ın üst düzey stratejisti Timothy Ash, 0 ay sonra 2024 yılında Türkiye’de yerel seçimlerin yapılacağına dikkat çekerek, “Mehmet Şimşek’in en önemli sınavı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkisi olacak. Yerel seçimler olası bir çatışma noktası” dedi.

Timothy Ash’e göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaptığı açıklamalarda İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde belediye seçimlerini yeniden kazanma hedefi koyan Erdoğan’ın 2024 yerel seçim sürecinde “ekonomide genel kabul görmüş politikalara inancını kaybetmesi” riski bulunuyor.

Gelişmekte olan piyasalar uzmanı Timothy Ash ayrıca, Mehmet Şimşek’in yetkin ve güvenilir bir ekip oluşturmasına izin verilmesi, desteklenmesi ve genel kabul görmüş ekonomi politikalarına dönebilmesi halinde, ülke ekonomisini uçurumun kenarından alabileceği görüşünde.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde uygulanan ‘faiz sebep-enflasyon sonuç’ temelli para politikası ve tırmanan enflasyon, 6 Şubat depremlerinin etkisi ve seçim öncesi siyasi belirsizlik ortamıyla birleşince, ekonomiyi yeni dönemde bir numaralı öncelik haline getirdi.

Seçimlerden önce hükümetle uzun bir müzakere mesaisi geçiren ve yeni kabinede ekonominin emanet edildiği Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye bakanlığı görevini Nureddin Nebati’den devralırken, fiyat istikrarının temel hedef olacağını ve enflasyonun tek hanelere düşürülmesinin hayati önem taşıdığını vurguladı.

Mehmet Şimşek ekonomide bu hedeflere ulaşma sürecinde, yabancı yatırımcının önceki dönemde eksikliğinden yakındığı şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk gibi ilkelerin altını çizdi, “Türkiye’nin rasyonel zemine dönme dışında seçeneği kalmamıştır” dedi.

“Yetkin bir ekip oluşturulur ve çalışmasına izin verilirse ekonomi uçurumun kenarından dönebilir’’

İngiltere tahsilli, merkezi Londra’da bulunan yatırım bankası Merrill Lynch’in eski stratejistlerinden olan Mehmet Şimşek uluslararası finans dünyasında “piyasaların dostu” saygın bir isim olarak biliniyor.

Ekonominin başına Mehmet Şimşek gibi bir ismin getirilmesi, Türkiye ekonomisini kurtarabilir ve genel kabul gören ekonomi politikalarından uzaklaşıldığı için kaçan yabancı yatırımcıyı Türkiye’ye geri getirebilir mi?

Londra’dan VOA Türkçe’den Begüm Dönmez Ersöz’ün sorularını yanıtlayan gelişmekte olan piyasalar uzmanı Timothy Ash, Mehmet Şimşek’in yetkin ve güvenilir bir ekip oluşturmasına izin verilmesi, desteklenmesi ve genel kabul görmüş ekonomi politikalarına dönebilmesi halinde, ülke ekonomisini uçurumun kenarından alabileceği görüşünde.

“Mehmet Şimşek’in en büyük sınavı Erdoğan’la ilişkisi”

10 ay sonra 2024 yılında Türkiye’de yerel seçimlerin yapılacağına dikkat çeken BlueBay Asset Management’ın üst düzey stratejisti Timothy Ash, “Mehmet Şimşek’in en önemli sınavı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkisi olacak. Yerel seçimler olası bir çatışma noktası” diyor.

Timothy Ash’e göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaptığı açıklamalarda İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde belediye seçimlerini yeniden kazanma hedefi koyan Erdoğan’ın 2024 yerel seçim sürecinde “ekonomide genel kabul görmüş politikalara inancını kaybetmesi” riski bulunuyor.

Türkiye Merkez Bankası’nın eski başekonomisti Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Hakan Kara, yerel seçime kadar daha rasyonel ancak ekonomiyi de aşırı soğutmayan politikaların uygulanabileceğini belirtiyor.

Prof. Kara, “Mevcut dış denge ve rezerv durumu ekonomide aklın yoluna dönmeyi gerektiriyor. Bununla birlikte muhtemelen yerel seçime kadar daha rasyonel ancak ekonomiyi de aşırı soğutmayan politikalar uygulanacaktır. Asıl köklü değişiklikler yerel seçimden sonra gerçekleşebilir” diyor.

Merkez Bankası başkanlığı için adı geçen Hafize Gaye Erkan nasıl yorumlanıyor?

Uyguladığı faiz politikası sebebiyle bağımsızlığı tartışma konusu olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanlığı için ABD’de finans sektöründe üst düzey yöneticilik yapan Hafize Gaye Erkan’ın ismi geçiyor.

Hafize Gaye Erkan, geçen yıl yüzde 85’e tırmanan enflasyona rağmen 2021’den bu yana faiz oranlarının düşürülmesi politikasını uygulayan Şahap Kavcıoğlu’nun yerine düşünülen adaylardan biri.

ABD’de First Republic Bank’in eski CEO’su ve yatırım bankası Goldman Sachs’ta üst düzey yöneticilik yapmış olan Hafize Gaye Erkan, Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nden mezun ve Princeton Üniversitesi’nden Finans Mühendisliği alanında doktorası bulunuyor.

Hafize Gaye Erkan, ABD’de geçtiğimiz aylarda batan ve el konulan orta ölçekli bankalardan First Republic Bank’te 2021’e kadar üst düzey yöneticiydi.

Reuters’ın haberine göre bugün Mehmet Şimşek’le biraraya gelen 41 yaşındaki Hafize Gaye Erkan, Merkez Bankası başkanı olması halinde, bu göreve gelen en genç ve ilk kadın başkan olacak.

Konuyla ilgili hükümet cephesinden henüz bir açıklama ise gelmedi.

“Merkez Bankası’nın bağımsızlığı kritik”

Seçimden önce son 21 yılda ilk kez net rezervi negatif bölgeye geçen Merkez Bankası’nın yeni dönemde bağımsız bir para politikası izleyip izlemeyeceği merak konusu.

Timothy Ash, Merkez Bankası’nın başına geçecek isimden çok bankanın kararlarında ne ölçüde bağımsız olacağının önemli olduğunun altını çiziyor ve ekonomideki tablonun büyük ölçüde buna bağlı olduğunu vurguluyor.

Politika faiz oranını yükselten son Merkez Bankası başkanı olarak tarihteki yerini alan Naci Ağbal, beş aydan daha kısa bir süre bu görevde kaldıktan sonra 2021’de görevden alınmıştı.

Hafize Gaye Erkan’ın tipik AK Parti çekirdek kadrolarından gelmediğinin altını çizen Timothy Ash, bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çevresindeki danışmanların değiştiği veya kendisine “makul ve Ortodoks ekonomi politikalarının benimsenmesi doğrultusunda daha iyi tavsiye verildiğinin” bir işareti olarak yorumladı.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bir sonraki toplantısı 22 Haziran’da. Hafize Gaye Erkan’ın Merkez Bankası başkanlığı için adının geçmesi bankanın faiz oranını arttıracağına yönelik beklentiyi artırdı.

Gelişmekte olan piyasalar analisti Timothy Ash, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni dönemde Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası’na ekonomide gereken adımların atılmasına imkan verildiğini piyasalara göstermek zorunda olduğunu belirtiyor.

“Artık alternatif politikalara yer yok”

ABD’de bulunan yatırım bankası Goldman Sachs, Türkiye’de döviz kuruna ilişkin bir önceki tahminini revize ederek 3 Haziran’daki raporunda, önümüzdeki 12 ay içinde kademeli bir artışla ABD Doları’nın 28 TL’den işlem görebileceği öngörüsünde bulundu.

Yatırım bankası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kazandığı seçimlerden önceki tahmininde önümüzdeki bir yıl içinde kademeli bir artışla ABD Doları’nın 22 TL’den işlem göreceğini tahmin etmişti.

Goldman Sachs son raporunda, ekonomi yönetiminde Mehmet Şimşek tercihinin “para politikasının daha Ortodoks bir yöne doğru kayması olasılığını arttırdığı” görüşünü dile getirdi.

Raporda, son on yıl içinde yüzde 90 değer kaybeden Türk Lirası’nda önümüzdeki dönemde olası değer kaybı için, “Asıl mesele Lira’nın ciddi oranda değer kaybedip kaybetmeyeceği değil, bunun ne zaman olacağı” ifadeleri kullanıldı.

Önümüzdeki dönemde dövizde yaşanabilecek gelişmeleri değerlendiren Timothy Ash, bundan sonraki süreçte genel kabul gören ve uluslararası normlar çerçevesinde yürütülen ekonomi politikaları dışında “alternatif politikalara yer olmadığını” vurguladı.

Mali danışmanlık şirketi Taneo’nun Siyasi Risk Danışmanlığından sorumlu Eş-Başkanı Wolfango Piccoli de Reuters’a yaptığı değerlendirmede, “Erdoğan’ın ekonomi cephesinde daha pragmatik bir bakış açısını ne kadar süre tolere edebileceği belirsiz” diyor.

Yabancı yatırımcı geri gelir mi?

Yatırımcıların Erdoğan’ın geleneksel ekonomi politikalarından uzaklaşan yaklaşımından endişe duyduğu 2015 yılında da Mehmet Şimşek’in piyasalara güven vermek amacıyla göreve getirildiğini hatırlatan uzmanlar, Şimşek tercihinin yalnızca vitrinde kalmaması için gerçek politika değişikliklerinin şart olduğuna dikkat çekiyor.

Özellikle yatırımcı güveninin yeniden kazanılması için bir atamadan daha fazlasının gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, bu bağlamda Merkez Bankası’nın bağımsızlığının en önemli faktör olduğunun altını çiziyor.

Türkiye’de son yıllarda ekonomide kurumsal bir erozyon yaşandığını da vurgulayan Timothy Ash, uluslararası piyasaların ve yabancı yatırımcının Mehmet Şimşek’e ilk aşamada aksi bir tutum görülmediği sürece olumlu bakmaya meyilli olacağını; ancak ihtiyatı da elden bırakmayacağını söylüyor.

2021’de görevden alınan eski Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal ve 2020’de görevden affını isteyen eski Maliye Bakanı Lütfi Elvan dönemlerinin “yabancı yatırımcının hala hafızasında” olduğunu anımsatan Prof. Hakan Kara da yabancı yatırımcının bu dönemde temkinli olacağı görüşünde.

Prof. Kara, “Öncelikle icraatı izleyeceklerini, yeni ekonomi yönetimine belirli bir alan tanındığından emin olduktan sonra aşamalı olarak gireceklerini tahmin ediyorum” diyor.

Reuters’a konuşan East Capital varlık yöneticisi Emre Akçakmak da benzer bir görüşü dile getiriyor.

Ekonomide önemli pozisyonlarda görev alan kişilerin sık sık değişmesinden yatırımcıların memnun olmadığını hatırlatan Akçakmak, “Uzun vadeli stratejik yatırımcıların geri gelmesi çok kolay olmayacak. Yıllar olmasa da aylar alacak” diyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

JPMorgan’dan “Merkez Bankası Faizi Yüzde 25’e Yükseltebilir” İddiası

“Tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve gelen ve ekonomide “rasyonel zemin” sinyali veren Mehmet Şimşek’in yetkin bir ekip kurması ve gerekli adımları atmasına izin verilmesi halinde ekonomiyi “uçurumun kenarından alabileceği” yorumları yapılırken, yabancı kurumların politika faizine ilişkin sert artış beklentileri de birbirini izliyor.

ABD merkezli yatırım bankası ve finansal hizmetler şirketi JPMorgan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Haziran toplantısında yüzde 8,50 seviyesinde olan politika faizini yüzde 25’e yükseltmesinin olası olduğuna işaret etti.

Bloomberg’in haberine göre ABD bankası JPMorgan tarafından Pazartesi günü yayımlanan notta TCMB’nin 22 Haziran’daki para politikası toplantısında veya “belki daha da erken bir tarihte” politika faizini yüzde 25’e yükseltebileceği belirtildi.

JPMorgan ekonomistleri, müşterilerine gönderdikleri araştırma notunda, “Politika faizinin 22 Haziran toplantısında veya belki de daha önce mevcut yüzde 8,5 seviyesinden yüzde 25’e yükseltilmesi ve bununla birlikte ihtiyaç olması halinde daha küçük artışların yapılabileceğine işaret eden bir yönlendirme metni yayımlanması olasılıklar dahilinde. Yüzde 30 olan yıl sonu politika faizi tahminimizde değişikliğe gitmiyoruz” ifadelerine yer verdi.

SocGen de 6,5 puanlık artış bekliyor

Societe Generale de Türkiye ile ilgili yeni analizinde politika faizinin yüzde 15’e yükseltileceğini öngördü. Kurumun müşterilerine gönderdiği notta Türkiye ile ilgili ana riskler olarak geri dönülen politika ortodoksisine dair hayal kırıklığı oluşması ve yeni ekonomi yönetiminin ihracatı desteklemek için para birimini zayıflatması ihtimalleri gösterildi.

Kurum, politika faizinin 22 Haziran’da 650 baz puan artışla yüzde 15’e yükseltilmesini, ardından Temmuz ve Ağustos aylarında 500’er baz puan artırımlar gerçekleştirilmesini bekliyor.

Şimşek adı TCMB için geçen Erkan ile görüştü

TCMB Başkanlığı için adı geçen Hafize Gaye Erkan, Pazartesi sabahı Ankara’da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile görüşmüştü.

Diğer yandan, halen bu görevde bulunan Şahap Kavcıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ‘uyumlu’ bir çalışma göstermişti. Buna karşılık, kamuoyunda yoğun biçimde aralarında eski banka genel müdürlerinin de olduğu bir dizi isim dile getiriliyor.

Paylaşın

Ekonomide “Rasyonel Zemin” Sinyali Veren Mehmet Şimşek Kimlerle Yollarını Ayıracak?

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in yeni kabinede “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve gelmesinin ardından ekonomi yönetiminde büyük değişiklikler olması bekleniyor.

Uzmanlar, Mehmet Şimşek’in yetkin bir ekip kurması ve gerekli adımları atmasına izin verilmesi halinde ekonomiyi “uçurumun kenarından alabileceği” yorumunu yapıyor.

Ekonomim’den Mehmet Kaya’nın haberine göre, Merkez Bankası Başkanlığı için Mehmet Şimşek ile uyumlu bir politikayı benimseyebilecek kişiler üzerinde duruluyor. Diğer yandan, halen bu görevde bulunan Şahap Kavcıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ‘uyumlu’ bir çalışma göstermişti. Buna karşılık, kamuoyunda yoğun biçimde aralarında eski banka genel müdürlerinin de olduğu bir dizi isim dile getiriliyor. Bunlar arasında en öne çıkan ise Hafize Gaye Erkan oldu.

BDDK ve SPK’de de değişiklikler olabileceği kaydedildi. BDDK Başkanı Mehmet Ali Akben’in 2015’ten itibaren fasılalı da olsa BDDK’da görev yaptığını hatırlatılarak, kendisinin de değişiklik isteyebileceği vurgulanıyor. Akben’in yerine gelecek isimler arasında İkinci Başkan Yakup Asarkaya ve Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Taha Çakmak’ın adı geçiyor.

Danışma nitelikli finans, yatırım, teknoloji ofisleri ile özellikle düzenlemelerde zaman zaman etkili olabilen Ekonomi Politikaları Kurulu, Strateji ve Bütçe Başkanlığı gibi yarı idari görev yapan birimlerde “kan tazeleme” nitelikli değişiklikler bekleniyor.

Strateji ve Bütçe Başkanlığında Başkan İbrahim Şenel’in devam etmesinin beklendiği diğer yandan SGK Başkanı Kürşad Arat’ın da adının geçtiği kaydedildi.

Sosyal Politikalar Kurulu, Vedat Işıkhan’ın Bakan olması nedeniyle boşalmıştı. Buraya atama yapılacak. Görevden alınacak üst düzey bürokratlardan birinin bu göreve getirilebileceği kaydediliyor.

Paylaşın

Türkiye’nin Kredi Risk Primi 500’ün Altına Geriledi

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve gelmesinin ardından piyasa ve beklentilerde iyimser hava oluştu.

Haber Merkezi / Türkiye’nin 5 yıllık CDS’sinin (Credit Default Swap) 15 Mayıs’tan beri ilk kez 500 seviyesinin altına indiği kaydedilirken, günlük düşüşün 50 baz puanı geçtiği ifade edildi. CDS, cuma günü en son işlemlerde 552 baz puanda bulunuyordu.

Risk primi, geçen yıl 885 puana kadar çıkarak 2003’ten beri en yüksek seviyesini görmüştü. Türkiye’nin kredi risk primi, seçim belirsizliğinin ortadan kalkmasıyla düşüş eğilimine yönelmişti.

Mehmet Şimşek, “Hükümetimizin temel hedefi toplumsal refahı yükseltmektir. Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır” demişti.

Bakan Mehmet Şimşek ayrıca, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” ifadesini kullanmıştı.

Bir ülkenin dış borçlanmasındaki en önemli göstergelerden biri olan CDS primi ne demek ve yükselmesi, düşmesi ne anlama geliyor?

Türkçe’de kredi risk primi veya kredi temerrüt takası olarak kullanılan CDS (Credit Default Swap) aslında bir çeşit sigortalama işlemi olarak tanımlanabilir.

Herhangi bir ülke hazinesine ya da şirketine borç verirken o borcun geri ödenmemesi ihtimaline karşı aldığınız sigorta poliçesine CDS deniyor ve genellikle over-the-counter (OTC) yani herhangi bir borsa düzenlemesine tabi olmayan tezgah üstü piyasalarda işlem görüyor.

CDS primi nasıl hesaplanıyor?

Ülkelerin dış borçlanmalarına karşı CDS’leri genelde büyük uluslararası yatırım bankaları sağlıyor ve o ülkelerin borcunu çevirememesi halinde ödemeyi bu banka üstlenmiş oluyor. Bu bankalar da söz konusu ülkenin geri ödeme yeteneğini, makroekonomik koşullarını inceleyerek bir risk oranı belirliyor.

Bu oran belirlenirken uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar önemli bir rol oynasa da bunun dışında da bir çok faktör göz önünde bulunduruluyor.

Ekonomisi sağlam ve geri ödeme sorunu yaşamayacağı düşünülen ülkelerin risk primi düşük olurken geri ödemekte sorun yaşayacağı düşünülen ülkelerin risk primi yüksek bir orandan belirleniyor.

Türkiye’nin CDS oranı neden yükseliyor?

Ekonomist Mahfi Eğilmez’e göre ülke CDS priminin yükselmesine iç ve dış nedenler olmak üzere iki etken grubu yol açıyor. Koronavirüs salgını ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve yükselen enerji fiyatları bu dış nedenlere örnek olarak verilebilir.

İç nedenler ise enflasyonun yükselmesi, dış borçların artması, kurların yükselmesi, sosyal çalkantılar ve afetler olarak sıralanabilir.

Dış nedenler konusunda yapılabilecek şeylerin sınırlı olmasına rağmen iç nedenleri yönetmenin mümkün olduğunu vurgulayan Eğilmez bu sayede dış nedenlerin de etkisinin azaltılabileceğini belirtiyor.

Türkiye’nin CDS primlerinin 2008 yılındaki küresel mali kriz sırasında yükseldikten sonra gerilediği görülüyor. Ülkenin makroekonomik dengelerinin bozulmaya başladığı 2018 yılından itibaren ise dalgalı bir seyirle de olsa yükseliş trendini sürdürdüğü görülüyor.

CDS priminin artmasının sonuçları ne olur?

Kamunun ve özel sektörün dış borçlanma maliyetleri CDS primine paralel olarak artar.

Burada kendini besleyen bir döngü oluşur. Borçlanma maliyetinin artması döviz girişini azalttığı için dış borcu ödemeyi zorlaştırır. Bu da riski daha da çok yükseltir.

Artan maliyetler, daha fazla kaynağın borç ödemesine ayrılması ve daha az harcanabilir gelir (yani refah kaybı) anlamına gelir.

Döviz girişinin azalması içerideki likidite krizini daha da derinleştirirken enflasyonist baskıları artırır.

Ulaşılabilecek en uç nokta, CDS ile sigortalanan temerrüt riskinin gerçekleşmesi durumudur. Dış borcun çevrilemez hale gelmesi ya da “iflas” durumu, başta enerji olmak üzere ithal ettiğimiz pek çok ürünü alamayacak hale gelmemiz, ithal ara malına dayalı üretim yapımızın durması anlamına gelir.

Paylaşın

Bloomberg: Şimşek’in Başarısı Erdoğan’ın Desteğine Bağlı

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve gelmesi uluslararası basında yer almaya devam ediyor.

Son olarak ABD Merkezli Bloomberg’de yayımlanan Mohamed A. El-Erian imzalı yazıda, Şimşek’in Türkiye’nin mali istikrarı sağlaması adına “ümit verici” açıklamalarda bulunduğuna değinilerek, bunu gerçekleştirmesi için zamana ihtiyacı olduğu ifade edildi.

Şimşek’in bunun için yeterli zamanı sağlayabileceği, ancak bunun garanti olmadığı belirtilen yazıda, programının başarısının piyasaların sabrına, yerel güvene, dış yardıma ve en önemlisi Erdoğan’ın sürekli desteğine bağlı olduğuna işaret edildi.

Şimşek’in “ekonominin rasyonel temellere dönmesi” gerektiğine dair açıklamasının hatırlatıldığı yazıda, “Bu açıklamaların önemli bir ağırlığı var, çünkü kendisi daha önce de Maliye Bakanlığı yapmış biri olarak saygın bir teknokrat. Kendisi bir zamanlar başbakan yardımcısı olacak kadar da güvenilir biriydi” denildi.

Şimşek’in makro istikrara odaklanmasının doğru bir hamle olduğu değerlendirilen yazıda, Şimşek’in de bu alana dönük kapsamlı mali konsolidasyon, büyüme ve üretme odaklı yapısal reformları yürürlüğe sokmayı planladığı ve bunun gerçekleşmesinin yerel ve dış mali piyasaların tanıyacağa süreye bağlı olduğu kaydedildi.

Mehmet Şimşek’in planladığı hamlelerin, “özerk bir Merkez Bankası’nın yeniden inşasının” gerçekleşmesiyle daha etkili olacağı vurgulandı.

Öte yandan Şimşek’in Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile çalışmak istemediğini öne sürülmüştü.

Kavcıoğlu’nun yerine üç isim

Kavcıoğlu’nun yerine düşünülen isimlerin de Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan, Vakıfbank Genel Müdürü Abdi Serdar Üstünsalih ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Alpaslan Çakar olduğunu ifade edilmişti.

Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini Nurettin Nebati’den devralan Mehmet Şimşek, “Orta vadede enflasyonun tek haneye düşürülmesi, her alanda öngörülebilirliğin artırılması, cari açığı azaltacak yapısal dönüşümün hızlandırılması ülkemiz için hayati önem taşımaktadır” demişti.

Attıkları her adımın Türkiye’ye güveni ve istikrarı güçlendirmeye devam etmesinin öneminin altını çizen Şimşek, “Şahsıma zorluklar ve yüksek beklentilerle dolu ağır bir görev verildiğini biliyorum. İnşallah hep birlikte bu süreçten alnımızın akıyla çıkacağız” diye konuşmuştu.

Paylaşın

Türk Lirası, Mehmet Şimşek’e Rağmen Değer Kaybediyor

Türk lirası haftaya değer kaybederek başladığı Dolar 21,16’dan işlem görürken, Euro 22,62 TL’den işlem görüyor. Bu arada Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi, haftaya yüzde 2,31 artışla 5.233,23 puandan başladı.

Mehmet Şimşek, “Hükümetimizin temel hedefi toplumsal refahı yükseltmektir. Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır” demişti.

Birleşik Krallık merkezli Reuters haber ajansı, Mehmet Şimşek’in Maliye ve Hazine Bakanlığı’na getirilmesine rağmen Türk lirasının haftaya değer kaybederek başladığını bildirdi.

Piyasaların açılmasıyla Dolar/TL kuru 21,16’dan işlem görürken, Euro/TL kuru 22,62 TL’den işlem görüyor. Bu arada Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi, haftaya yüzde 2,31 artışla 5.233,23 puandan başladı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini Nureddin Nebati’den devralan Mehmet Şimşek, “Hükümetimizin temel hedefi toplumsal refahı yükseltmektir. Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır” demişti.

Şimşek ayrıca, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” ifadesini kullanmıştı.

Reuters “Şimşek’in atanmasının, Erdoğan’ın lirayı değersizleştiren faiz indirimlerinden uzaklaştığının bir işareti olarak görülebileceği” yorumunu yaptı.

“Türkiye’nin uzun vadeli görünümü hala çok olumlu”

Federated Hermes’te gelişmekte olan piyasalar sabit gelir kıdemli portföy yöneticisi Mohammed Elmi’nin de görüşlerine yer veren Reuters, Elmi’nin “Umut, Şimşek’in çok ihtiyaç duyulan ekonomide ortodoks politikaları başlatmasıdır ve piyasayla daha etkili bir şekilde etkileşime girmesidir” sözlerini aktardı.

Elmi’ye göre, Türkiye’nin yıllık tüketici fiyatları enflasyonu geçen yıl yüzde 85’i aşarak 24 yılın zirvesine ulaştı ve Nisan ayında yüzde 44 olarak gerçekleşerek daha fazla parasal sıkılaştırma ihtiyacını ortaya koydu.

Elmi ayrıca, “Güvenilir bir ekonomi politikasına basit bir dönüş, Türkiye’nin yatırım cazibesinde belirgin bir değişiklik yaratabilir. Türkiye’nin uzun vadeli görünümü hala çok olumlu. Genç bir nüfus, gelişen bir orta sınıf ve kilit bir stratejik konuma sahip bir ülke olarak, lehine bir dizi faktör var” dedi.

Paylaşın

Mehmet Şimşek’in Gelişi; Cevapsız Kalan Sorular

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in yeni kabinede “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve geldi.

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, kurumsal bağımsızlığa, bütçe disiplinine, ekonomik reformlara ve ortodoks politikalara olan inancı ile bilinen Mehmet Şimşek’in göreve getirilmesini BBC Türkçe‘ye yorumladı.

“Mehmet Şimşek’in gelişini, ortodoks politikalardan “kopuş” iddiası ile sunulan Yeni Ekonomi Modeli (YEM)’nin terk edilişi olarak yorumluyorum. Böyle ise güzel haber. Ödenen derin zararlara rağmen, zararın neresinden dönülse kardır. Cevapsız kalan sorular ise şunlar:

YEM’in koyduğu hedefler ve varılan noktalar karşılaştırılıp bir performans değerlendirmesi yapılacak, bu hedeflere neden ulaşılamadığına dair bir açıklama gelecek mi? Yoksa YEM sessiz sedasız rafa mı kaldırılacak? Bu soruyu salt hesap verilebilirlik adına sormuyorum. YEM’e “cenaze töreni” yapılıp yapılmaması, öldüğünden ve geri gelmeyeceğinden emin olmamız açısından önemli. Aksi takdirde ikinci bir Naci Ağbal-Lütfi Elvan vakası yaşamayacağımızdan ve Şimşek’in 2018 de olduğu gibi yine apar topar görevden alınmayacağından nasıl emin olacağız?

Seçim döneminde ve balkon konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan net bir şekilde düşük faiz politikasına devam mesajı verdi. Ortodoks politikalara geçilmesi durumda geçen hafta devam edeceği söylenen düşük faiz politikasından vaz mı geçilecek? Vaz geçilmeyecekse o zaman Mehmet Şimşek ve ekibinin fonksiyonu ne olacak?

Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bir süreliğine faiz artışlarına ikna edebilirse bile ortodoks bir zeminden çok uzaklara savrulmuş, kaynaklarını tüketmiş ve kredibilite kaybı yaşamış Türkiye ekonomisinin tekrar ortodoks bir çerçeveye oturtulmasının ağır maliyeti nasıl ödenecek? Yeni ekonomi ekibi kredibilite konusunda soru işaretlerini ortadan kaldırabilecek ve kaybolan kredibiliteyi yerine koyabilecek mi?

Birinci sorudan başlayalım. Yaklaşık 1.5 sene önce, enflasyon yüzde 20’ler seviyesindeyken devreye sokulan YEM’in koyduğu hedefler ve kullanılacak araçlar arasındaki içsel tutarsızlıklara dair 2022 başında bir yazı kaleme almıştım:

O yazımda Başkan Kavcıoğlu’nun KKM ile ilgili şu sözlerine dikkat çekmiştim: “Bir taşla beş kuş vuracağız: Kur dengelenecek, enflasyon düşecek, dolarizasyon engellenecek, Merkez Bankası rezervi artacak ve faiz düşecek.”

Bugün geldiğimiz noktada KKM ciddi kaynak aktarımları ile 120 milyar dolar seviyelerine erişen bir canavara dönüştü. Ne kuru dengeledi, ne enflasyonu düşürdü, ne de dolarizasyonu engelledi.

Peki ne oldu?

Ocak 2022’de 13.43 olan Dolar/TL döviz kuru bu satırlar yazılırken 20.88’e dayanmıştı.

YEM’de verilen hedefler doğrultusunda düşmesi beklenen enflasyon, 2022 sonunda yüzde 12.9, 2023 sonunda ise yüzde 8.8’e ulaşacaktı. Gerçek hayat hedeflerden çok farklı oldu. Geçen sene yüzde 83 ile zirve yapan enflasyon 2023 ortası itibarıyla yüzde 40 seviyesine düşebildi.

2022’de yüzde 2.2 ye düşmesi beklenen cari açık yüzde 5.34’e çıktı

Artması umulan merkez bankası net rezervleri 26 Mayıs itibarıyla -4.4 milyar seviyesine geriledi. Bu rakam, Merkez Bankası’nın kurdaki baskıyı tutabilmek adına elindeki döviz varlıkları satıp üzerine de bankaların kendisinde tuttuğu rezervleri ve borç aldığı parayı sattığını gösteriyor.

Düşmesi beklenen faiz sadece “önemsizleşen” politika faizi oldu. Mevduat faizleri yüzde 40’lara dayandı.

Gelelim ikinci ve üçüncü sorulara. Şimşek son 1.5 seneyi hafızalardan silip tamamen yeni bir sayfa açabilecek mi? Ortodoks politikalarla enflasyonu düşüreceğini söylese piyasalar inanır mı? İnandırması için gerekli olan faiz artışına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna edebilecek mi? Çok değil bir hafta önceki balkon konuşmasında “faizleri düşük tutmak sureti ile enflasyonun da düşeceği” anlayışının tekrar altını çizen Cumhurbaşkanımız enflasyonu düşürmek için gereken faiz artışlarına yeşil ışık yakar mı?

Şimşek’in devraldığı ekonomi bıraktığı ekonomi ile aynı değil. Yıpranmış, yorulmuş ve kaynakları tükenmiş bir merkez bankasından faiz artırması, yapacağı faiz artışı ile güven kazanıp enflasyon beklentilerini aşağı çekmesi, ilk fırsatta faizleri tekrar indirmeyeceğine, enflasyonu düşürme konusunda gerekeni yapacağına piyasaları ikna etmesi lazım. Bunun için de liyakat sahibi, rüştünü ispatlamış ve samimiyeti sorgulanmayacak bir ekip gerekiyor. Böyle bir ekip var mı?

Merkez Bankasının ilk kadın başkanı Hafize Gaye Erkan mı oluyor?

Hafta sonuna doğru merkez bankası başkanı olacak ismin Hafize Gaye Erkan olacağı bilgisi basında yer aldı. Medyaya sızan bilgiler, akıllara durgunluk verecek kadar sıra dışı özgeçmiş bilgilerine işaret etti.

Neydi bu sıra dışı özgeçmiş? H. Gaye Erkan’ın ABD’nin en prestijli okullarından Princeton’dan bir sene içinde finansal mühendislik doktorası aldığı, ABD’nin en genç finans profesörü olduğu gibi göz kamaştırıcı ve çelişkili bazı bilgilerdi bunlar. Biraz araştırıldığında aslı olmadığı görülen ancak Türk kamuoyu için birileri tarafından uygun görülmüş bu yaldızlama yeni merkez bankası başkanı adayı hakkında iyi bir izlenim bırakmadığı gibi bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.

Gaye Erkan’ın Princeton diploması şüphesiz göreve gelmesi durumunda yerine geçeceği Şahap Kavcıoğlu’nun özgeçmişinden çok daha parlak bir kariyerin belgesi. Bunun ötesinde bir yaldızlamaya ihtiyacı yoktu. O disiplinde yetişmiş, ABD’de bankacılık sisteminde bizzat çalışmış bir insanın KKM’yi “bir taşla beş kuş vurmak, faiz indirirken enflasyonu da düşürmek” şeklinde yorumlamayacağını ve yüzde 40’lardan devralacağı enflasyonu düşürmek için ortodoks politikaları savunacağını tahmin ediyorum.

Ancak kendisi gelmeden önce paketlenmiş ve yaldızlanmış sahte bilgilerin sunulması, bu çarpıtmaların CEO olarak çalıştığı First Republic Bank’in batış tecrübesini gizleme amaçlı olduğunu düşündürüyor. Bu durum ise çok ihtiyacı olan kredibilite ve samimiyetin önüne geçtiği gibi Şimşek’in devir teslim töreni sırasında altını çizdiği “şeffaflık” ve “tutarlılık” ilkelerine gölge düşürüyor.

Kredibilitesi yüksek, maliyeti düşük çözüm mümkün mü?

Bir tarafta 2018 yılında Mehmet Şimşek’in olaylı bir şekilde görevden uzaklaştırılması tecrübesi var. Diğer yanda Gaye Erkan ile ilgili daha kendisi gelmeden basına servis edilen sahte yaldızlamalar var. Tüm bunların üzerinde ise “faiz düşerse enflasyon düşer” inancı ve “önemsizleştirilmiş” bir merkez bankası var. Bu çerçevede ortodoks politikaların ön şartı olan kredibilite kazanılıp ekonominin yaraları sarılabilir ve asgari maliyetle düzlüğe çıkılabilir mi?

Kredibilitesi zayıf bir ekonomi yönetimi beklenti yönetimi yapamaz. Yani enflasyonu maliyetsiz yoldan düşüremez. Faizi sıkıp ekonomiyi daraltıp bu suretle “acı reçeteyi” yüksek dozda verip enflasyonu düşürmek mümkün. Marifet ise reçetenin dozunu minimumda tutup sahip olduğunuz kredibilite sayesinde beklentileri aşağıya çekebilmek. Bu düşük maliyetli çözümü elde edebilmek için Mehmet Şimşek ve ekibi yeterli kredibiliteyi elde edilebilir mi?

Bu soruların cevapları konusunda çok iyimser değilim.

İktidarın geçtiğimiz haftaya kadar savunduğu ve başarılı bulduğu politikaları sessizce terk edip bir U dönüşü yapması, yapsa da başarılı olması bana çok inandırıcı gelmiyor.

Mecbur kalınıp geçici bir süre için faizlerin yükselmesine izin verilebilir. Ancak uzun soluklu olmayacağı baştan bilinen bu tür bir faiz artışı ödemeler dengesi ile ilgili stresi azaltmak dışında ekonomide oluşan hasara ne kadar deva olur, enflasyon beklentilerini ne kadar düşürür, yatırım iştahını ne kadar yükseltir, merkez bankası rezervlerini ne kadar yerine koyar emin değilim.”

Paylaşın