Doğu Ve Güneydoğu’daki 15 Barodan Provokasyonlara Karşı Tedbir Alınması Çağrısı

14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine günler kala, aralarında Diyarbakır, Mardin ve Van barosunun da olduğu 15 baro provokasyonlara karşı tedbir alınması çağrısı yaptı.

15 baro tarafından yapılan açıklamada, “Seçim sürecinin güvenilirliğini ve kamuoyunun sürece duyduğu güveni artırmak için tüm yetkilileri, Anayasa ve yasalarla tanımlanan sınırlar çerçevesinde görevlerinin gereklerini yerine getirmeye davet ediyor; tüm siyasetçileri, toplumsal gerginliğe sebep olacak propaganda dilinden uzak durmaya davet ediyoruz.

Seçimin bir demokrasi şöleni olduğunu hatırlatıyor; tüm yurttaşların, hiçbir ayrımcılığa uğramadan, seçme ve seçilme hakkını daha etkin ve daha eşit kullanabilmesi için ilgili kamu görevlilerinden gerekli önlemleri almasını talep ediyoruz.” ifadelerine yer verildi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Erzurum’da yaptığı konuşma sırasında taşlı saldırıya uğramasının ardından Doğu ve Güneydoğu’daki 15 baro provokasyonlara karşı tedbir alınması çağrısı yaptı.

Ağrı, Adıyaman, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Kars, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli ve Van Baroları adına yapılan ortak yazılı açıklamada, seçim propagandalarının yoğunlaştığı bir dönemde; dün Erzurum’da yaşananların seçim süreci ve güvenliği açısından endişelere yol açtığı belirtildi.

VOA Türkçe’den Mahmut Bozarslan’ın aktardığına göre, provokasyonlara karşı gerekli önlemlerin alınması çağrısı yapılan açıklamada, şu görüşlere yer verildi:

“Seçim sürecinin güvenilirliğini ve kamuoyunun sürece duyduğu güveni artırmak için tüm yetkilileri, Anayasa ve yasalarla tanımlanan sınırlar çerçevesinde görevlerinin gereklerini yerine getirmeye davet ediyor; tüm siyasetçileri, toplumsal gerginliğe sebep olacak propaganda dilinden uzak durmaya davet ediyoruz.

Seçimin bir demokrasi şöleni olduğunu hatırlatıyor; tüm yurttaşların, hiçbir ayrımcılığa uğramadan, seçme ve seçilme hakkını daha etkin ve daha eşit kullanabilmesi için ilgili kamu görevlilerinden gerekli önlemleri almasını talep ediyoruz.”

HDP Eş Genel Başkanı Buldan: Kaybettikçe Saldırıyorlar

Kars’ta halka seslenen HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Bunlar kaybettikçe saldırmaya başlıyorlar ve saldırdıkça kaybedeceklerini ne yazık ki bilmiyorlar. 4 gün sonra gideceklerinin farkında değiller bunlar. Bunların düşmanlıkları, Kürde karşı düşmanlıkları, demokrasiye karşı düşmanlıkları, kadınlara ve muhalefete karşı düşmanlıkları artık çok gizlemiyorlar. Açık açık söylüyorlar” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Televizyon programlarında mitinglerde, meydanlarda söylüyorlar. Biz bu düşmanlığa asla izin vermeyeceğiz. Türkiye halklarının bir arada yaşamasının, kardeşliğin huzurun refahın ve barışın, geleciğimizin teminatı artık Yeşil Sol Parti’dir. Biz bu ülkenin güvencesiyiz. Biz bu ülkenin teminatıyız. Onların kendi içlerinde düşmanlıkları ile baş başa bırakıyoruz.”

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti), Kars Cumhuriyet Meydanı’nda miting düzenledi. Mitinge, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır katıldı.

MA’nın aktardığına göre, mitingde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan şunları söyledi:

“Burada yaşayan bütün halklarımıza Türküne, Kürdüne, Terekeme’sine Azeri’sine bütün değerli halkına, hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bugün Kars önemli bir miting yapıyor, arkadaşlarım Kars tarihinin en kalabalık mitingi olduğunu söylüyorlar. Emeği geçen bütün arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum, sizlere de saygılar sunuyorum.

İlk olarak İstanbul Kadıköy’de bir ırkçı saldırı sonucu yaşamını yitiren Cihan Aymaz’ı saygıyla ve minnetle anıyorum. Bu ırkçı saldırılara sebep olanları, bu saldırıları teşvik edenleri bir kez daha kınıyorum. Onların bu ırkçı saldırılarına da kutuplaşma ve insanları birbirinden ayırma politikalarına artık son vereceğimiz tarih 14 Mayıs tarihidir. Şimdi meydanlarda hakaret edenler, parmak sallayanlar, tehdit edenler, ırkçı söylemlerde bulunanlar son 5 gün içinde yaşanacaklardan sorumludurlar.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin iki gün önce yaptığı açıklamayı nefretle ve şiddetle kınıyorum. ‘Kılıçdaroğlu’nun ortaklarına ya müebbet ya da bedenlerine birer kurşun’ dedi. Bu çok talihsiz bir açıklama. Arkasında ne oldu? Dün Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’na taşlı saldırı gerçekleşti.

Yeşil Sol Parti’nin Tarsus’ta aracı taşlandı. Bugün Trabzon’da CHP milletvekillerine saldırı gerçekleştirdi. İşte bütün bu ırkçı söylemlerin arkasında gerçekleşen saldırıların bunları söyleyenlere ait olduğunu belirtmek isterim. Bunun sorumlusu sizlersiniz. Bu saatten sonra insanlarımızın ayağına taş değse kılına zarar gelse bütün bunların sorumlusu bu söylemlerdir bunu söyleyenlerdir, söyletenlerdir.

“Biz bu düşmanlığa asla izin vermeyeceğiz”

Bunlar kaybettikçe saldırmaya başlıyorlar ve saldırdıkça kaybedeceklerini ne yazık ki bilmiyorlar. 4 gün sonra gideceklerinin farkında değiller bunlar. Bunların düşmanlıkları, Kürde karşı düşmanlıkları, demokrasiye karşı düşmanlıkları, kadınlara ve muhalefete karşı düşmanlıkları artık çok gizlemiyorlar. Açık açık söylüyorlar. Televizyon programlarında mitinglerde, meydanlarda söylüyorlar. Biz bu düşmanlığa asla izin vermeyeceğiz.

Türkiye halklarının bir arada yaşamasının, kardeşliğin huzurun refahın ve barışın, geleciğimizin teminatı artık Yeşil Sol Parti’dir. Biz bu ülkenin güvencesiyiz. Biz bu ülkenin teminatıyız. Onların kendi içlerinde düşmanlıkları ile baş başa bırakıyoruz. Biz Türkiye halklarıyla kendi içimizde Türküyle Kürdüyse Azeri Terekemesiyle yerli halkıyla barış içinde, refah ve huzur içinde yaşayacağız. Kars buna en güzel cevaptır. Kars halkı yüzyıllardır barış içinde bir arada yaşamış ve bundan sonra da böyle yaşamaya devam edecek.

Sevgili Karslılar, gittiğimiz her yerde aynı coşku var, aynı kararlılık var. Dün Manisa’da, ondan önceki gün Erzurum’daydık. Bugün Kars’tayız, yarın Iğdır’da olacağız. Görüyoruz ki Yeşil Sol Parti bayrakları sloganları ve verdiği mesajlarla Türkiye’nin yerinde dalgalanıyor, Türkiye’nin her yerinde aynı hava var. Elbette Selo’ya da, Figen’e de, Gültan’a da, Ayla’ya da özgürlük. Bu ülkede düşüncelerinden dolayı cezaevlerinde olan arkadaşlarımızın özgürlük talebi 14 Mayıs’tan sonra gerçekleşecek.

AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın söylediklerini her gün TV’lerde izliyorsunuz. Son olarak dediği şey şudur, ‘Ben Allah’tan talimat alıyorum.’ Kendisini peygamber zannediyor. Dini siyasete alet etmekten ne yüzü kızarıyor ne de utanıyor. Dini istismar edenler 14 Mayıs’ta bu halktan cevabını alacaklar. Peki Erdoğan diyor ki, ‘bana bir iktidarlık süre tanıyın bir iktidarlık daha yol açın.’ Niye istiyor sevgili arkadaşlar bir daha iktidar olmayı.

Yolsuzluk yapmak için, hırsızlık yapmak, usulsüzlük, hukuksuzluk yapmak için istiyorlar. 21 yıldır bu ülkede hırsızlığı, yolsuzluğu, açlığı, yolsuzluğu, sefaleti Türkiye halklarına reva görenler bir kez daha iktidara gelme peşindeler. Gelip Kars halkıyla bir gün konuştular mı, Kars halkının derdini dinlediler mi? Kars esnafının, işçisinin, gençlerin, kadınların ne derdi var? Geçim sıkıntısı var mı? Bütün bunları dinlemediler.

Onlara sarayın pencerelerinden Karsa bakmak daha kolay geliyor. Çünkü sarayın penceresinden Kars halkının ne yaşadığı ne yediği ne içtiği soğan alabiliyor mu, patates alabiliyor mu, esnaf siftah yapabiliyor mu, işçisi, çiftçisi üretim yapabiliyor mu? Ürettiğini satabilir mi? Bunları görmezler göremezler çünkü o pencereden Türkiye toz pembe görünüyor. Ama biz o perdeyi 14 Mayıs tarihinde ampulleriyle birlikte söküp atacağız.

Bunların içinde insan sevgisi yok bunlarda sadece kötülük var zalimlik var zulüm var. Sadece korktukları şey koltuklarından olmak ve seçim sandıkları. Ama artık korkunun ecele faydası yok Kars halkı onları gönderecek. Şimdi Yeşil Solu parlamentoya en güçlü şekilde göndermenin zamanı. Biz 100 vekil hedefledik, bu 100 vekilin 3’ü zaten Kars’tan gelecek. Gülistan vekilimiz iki arkadaşımızla birlikte parlamentoya gidecek ve Kars halkının 3 temsilcisi olacak. Bu 3 temsilci sizin sesiniz, sözünüz olacak iradeniz olacak sizin kararlarınızı her yerde ifade edecek. Ama şimdi esas söz sizde.

Kars halkı 3 vekilimizi parlamentoya göndermeye söz veriyor musunuz? O zaman ben de diyorum ki Kars’ta demokrasi 3, faşizm sıfır. Kars halkı iradesine sahip çıkacak ancak Karslıların mevsimlik işçi olarak, inşaat işçisi olarak batıda metropollerde çalıştıklarını biliyoruz. Bir duyarlılık ve bir irade istiyoruz. Kars halkı dışarıda yaşayan bütün akrabalarınızı, yakınlarınızı, çocuklarınızı oy kullanmak için mutlaka Kars’a gelmelerini sağlayın. Partimizle irtibata geçin. Arkadaşlarımız bunun hazırlığını yapıyorlar. Her bir gencimizi çalışanımızı oy kullanmak için Kars’a davet ediyoruz.

“Kazanacağımıza yürekten inanıyorum”

Gelin mührünüzü Yeşil Sol’un altına basın. Yeşil Sol Türkiye’nin umududur. Yeşil sol demokrasinin teminatıdır, bu ülkede güvencedir. Yeşil Sol parlamentoda büyük bir güçle temsiliyet sağlayacak. Bir oy Yeşil Sol’a bir oy faşizmi göndermeye gidiyoruz. Yani diğer oyumuz Kemal Kılıçdaroğlu’na. Şimdi kazanma zamanı, başarma zamanı, bu kazanma ve başarmanın sizlerin elinde olduğunu biliyoruz.

Gece gündüz çalışın 4-5 gün uyumasak da bir şey olmaz. Gitmedik ev, tutmadık el, dokunmadık yürek bırakmayın. Herkesin kapısını çalın, herkesten oy isteyin, herkese Yeşil Sol’u mutlaka tanıtın. Sizlere 14 Mayıs darbe tarihidir diyenlere bir demokrasi dersini sandıkta hep birlikte verelim. Çünkü 14 Mayıs’a darbe diyenler var, çünkü kafaları sadece darbeye çalışan bir iktidar var.

Onlar darbeleri iyi bilirler, Kars halkına nasıl darbe yapıldığını iyi bilirler, Kars halkının belediye eş başkanlarını görevden alıp yerine kayyum atamasını iyi bilirler. Onlar eğer Kenan Evren yaşamış olsaydı, Evren’i cumhurbaşkanı adayı yaparlardı, çünkü zihniyetleri, anlayışları, bakış açıları aynı. Ama biz darbelere de faşizme de kötülüklere de zulme de hukuksuzluklara da 14 Mayıs tarihinde hep birlikte son vereceğiz. Hepinize çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Kazanacağımıza yürekten inanıyorum.”

Kemal Kılıçdaroğlu: Herkes İçin Adaleti Getireceğiz

Kars’ta halka seslenen Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu ülkenin her karış toprağına demokrasiyi, barışı getireceğiz. Demokrasinin önündeki en büyük engel kayyum uygulamasına da son vereceğiz” dedi ve ekledi:

“Emekli kardeşlerim üzülmesinler; ben 2015 tarihinden bu yana bütün emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramında en az asgari ücret kadar birer aylık ikramiye ödenmesini istedim ve savundum. Düşük verdiler. Bay Kemal’i cumhurbaşkanı seçeceksiniz. Kurban Bayramı’nda hesabınızda 15 bin TL ikramiyeyi göreceksiniz. Ananızın ak sütü kadar helal parayı çekeceksiniz.”

Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “Herkes için adaleti getireceğiz. Cumhuriyetin 100. yılında 100 bin öğretmen ataması yapıp bütün köy okullarını açacağız. Nohutu, mercimeği dışardan alıyorlar. Değiştireceğiz bunu! Üreten Türkiye’yi, herkesin kazandığı Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz! Ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzeni Türkiye’ye getireceğiz” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayları İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile birlikte Karslılarla biraraya geldi.

Halk buluşmasında sahneye önce Mansur Yavaş çıktı. Yavaş, “Seçilirse sosyal yardımı kesecek dediler. 60 bin öğrenci şu anda okuluna ücretsiz gidiyor. Kantinde alışveriş yapamayan öğrencilerin ailelerine her ay 330 lira para yatırarak mahcup olmamalarını sağlıyoruz. Çocuklar okusun diye kreşler açıyoruz. 16 trilyon parayı toprağa gömüp Ankapark yaptılar. Susuz mahalleler var Ankara’da. Otobüs görmemiş mahalleler vardı. 5 katrilyon dinozorların parasını ödedik” ifadelerini kullandı.

“Haksız kesilen 1.6 milyar lira Ankara halkının boğazından kesilen paradır” diyen Yavaş, “Kendilerine oy verenleri de cezalandılar. Saçma sapan projelere dökecek paramız yok. Bugünkü rakamla değeri 350 milyon lira olan giriş kapıları yaptılar. Ne işe yaradığını bilen yok! Parsel parsel Ankara’yı sattılar. Bu söyleyen kendi başbakan yardımcıları. Bunun devam etmesini istiyorlardı. İhalelerin tamamını internetten yayınladık. Hem dış borçları hem bunların borçlarını ödedik” dedi.

Pandemi döneminde öğrencilerin internet ihtiyaçlarını karşıladıklarını hatırlatan Yavaş, AK Parti iktidarının hizmetlerde yetersiz kaldığını söyleyerek, “Seçildikten sonra rozeti çıkardık. Artık koltuklarını korumak, şatafatlı hayatlarını sürdürmek için ona buna iftira atan iktidar gidecek. Duymadığımız laf kalmıyor. Sayın Genel Başkanımızdan Cumhur İttifakı’na ve onlara oy verenlere karşı kötü bir laf duydunuz  mu? Bu kadar bağırdıklarına göre iktidarlarının sonunun geldiğini biliyorlar. Herkese eşit muamele yapan bir iktidar gelecek. 6 genel başkan yapacaklarını imza altına attılar, uzlaştılar. Türkçemizin en güzel kelimesi uzlaşmadır. Artık kavga etmiyorlar bundan niye rahatsız oluyorlar?” dedi.

Yavaş’tan sonra sahneye İBB Başkanı İmamoğlu çıktı. İmamoğlu, “Milleti ayrıştırma konusunda en uzak bir duraksaması yok. Ben şaşıyorum o akla. Şehrimizde mültecilerle beraber 20 milyon insan yaşıyor. Allah şahit, gönlümü biliyor. O 20 milyon insana bir an bile farklı bakmadım, bakamam. Bu bir yönetici terbiyesidir, ahlaktır. Bundan vazgeçen ülkesine yönetici olmamalı. Bize huzur, güzel bir ülke yaşamı lazım. 86 milyon insanına eşit bakan bir anlayış lazım. Bugünkü anlayış; ‘Bana oy verenler abad, oy vermeyenler bertaraf olacak. Oy verenler yerli ve milli, oy vermeyenler terörist’ diyor. Benim 86 milyon insanım yerli ve milli” ifadelerini kullandı.

İmamoğlu yerel seçimlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Millet İttifakı’na yönelik söylemleri hakkında “Bir caminin çıkışında çaldılar, hırsızlar dedi. Bir tane bile hırsız bulamadınız. Yargıladınız, bir tane bile mahkum etmediniz. Çıkıp milletten özür dilediniz mi?” diye konuştu.

“Size söz veriyorum, bu şehri ayağa kaldıracağız” diyen İmamoğlu, “Kars’ın kişi başı geliri bu ülkenin ortalamasının yarısı kadar. Bu reva mı? Benim Kars’taki çocuğum liyakatiyle, ahlakıyla, çalışkanlığıyla bu şehirde üretecek, kazanacak, istediği kademelere bu ülkede gelecek. Bu şehri pırıl pırıl Türkiye’nin vitrinine koyacağı şehir yapacağız” ifadelerini kullandı.

Ekrem İmamoğlu; “Milletin iradesine set vurulmasına, Kars’ta da seçilmiş ismin yerine kayyum atanmasına karşıyız” sözleriyle iktidarın belediyelere yönelik kayyım uygulamalarını eleştirdi.

Yavaş ve İmamoğlu’nun ardından sahneye çıkan Kılıçdaroğlu, “Kars’a da, Türkiye’ye de, dünyaya da bahar gelecek. Kılıçdaroğlu söz verince mutlaka yapar” dedi.

“Kayyum uygulamasına son vereceğiz”

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle oldu:

Geliriniz düştü mü? Bizim sorunumuzu çözemedilerse yapacağımız şey değiştirmek. İktidarı değiştireceğiz. Daha güzel ve ahlaklı bir iktidar getirmek hepimizin görevidir. Kars’ta genç nüfus fazla ama doğru dürüst stadyumu yok.

Genç kardeşlerime seslenmek isterim: Bulunduğunuz kentte hem iş bulmalı hem de huzur içinde yaşamalısınız. Erzurum da dahil olmak üzere Kars, Iğdır ve Ardahan’ı özel ekonomi bölgesi ilan edeceğiz. Nasıl üretilir göreceksiniz. Orta Doğu’da ve Kafkaslarda tarım alanındaki pazar 25 milyar dolar. Bu pazardan nasıl pay alınır göreceksiniz. Hiçbir fabrika satılmayacak.

Bu ülkenin her karış toprağına demokrasiyi, barışı getireceğiz. Demokrasinin önündeki en büyük engel kayyum uygulamasına da son vereceğiz. Emekli kardeşlerim üzülmesinler; ben 2015 tarihinden bu yana bütün emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramında en az asgari ücret kadar birer aylık ikramiye ödenmesini istedim ve savundum. Düşük verdiler. Bay Kemal’i cumhurbaşkanı seçeceksiniz. Kurban Bayramı’nda hesabınızda 15 bin TL ikramiyeyi göreceksiniz. Ananızın ak sütü kadar helal parayı çekeceksiniz.

Herkes için adaleti getireceğiz. Cumhuriyetin 100. yılında 100 bin öğretmen ataması yapıp bütün köy okullarını açacağız. Nohutu, mercimeği dışardan alıyorlar. Değiştireceğiz bunu! Üreten Türkiye’yi, herkesin kazandığı Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz! Ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzeni Türkiye’ye getireceğiz.

(Kaynak: Gazete Duvar)

HDP’li Sancar: Bu Adaletsiz Ekonomik Düzenin Mutlaka Değişmesi Gerekiyor

Partisinin Kars İl Başkanlığı tarafından düzenlenen toplantıda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “İzlenen politikalar halk için değildir, halka hizmet amaçlı bir anlayış bu iktidarda yoktur. Tam tersine büyüme adı altında sermayenin şişirilmesi, sermayeye daha fazla kaynak aktarılması, halkın cebinden bir avuç zengine transfer edilmesidir. Halk yoksullaşıyor, büyüyen ise sermaye ve Saray’ın kendisidir. İşte bu adaletsiz ekonomik düzenin mutlaka değişmesi gerekiyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Esnafın bize aktardığı sorunları burada tek tek anlatmaya gerek yok. Esnafın yaşadığı zorluk ve sıkıntılar, burada fazlasıyla mevcut. Bunları değiştirmek için halk bir umut arıyor. Bu gidişatı durdurmak için bir çıkış arıyor. Gerçek bir alternatif arıyor. Biz de kendilerine diyoruz ki gerçek alternatif biziz. HDP ve ittifakı bu sömürü düzeninin sürmesini engelleyecek ve yeni bir başlangıç yapacak temel aktördür. Kimse umutsuzluğa kapılmasın, kimse bu şartlara teslim olmasın. Bu iktidarın her türlü baskı ve sömürü uygulamasına karşı gerçek alternatifi her alanda üretmeye kararlıyız. HDP ve ortağı ittifak güçleri daha da büyüyerek gerçek alternatifi bu topluma sunmaya kararlıdır.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kars’taki yerel basın temsilcileriyle bir araya geldi. Burada konuşan Sancar, şunları söyledi:

“Dünden beri Kars’ta çeşitli buluşmalar gerçekleştiriyoruz. Önce halk buluşması gerçekleştirdik; onlara seslendik, onların sesini dinledik. Sonra esnafımızla buluştuk. Akşam da STK temsilcileriyle bir araya geldik. Kars’ın sorunlarını konuştuk ama genel olarak ülkenin meseleleri hakkında da görüş alışverişinde bulunduk.

Öncelikle yerel ve ulusal basının temsilcileriyle burada bir araya gelmişken, sizler ve bizler açısından en yakıcı sorunun özgürlük olduğunun altını çizmemiz lazım. Basın ancak özgür şartlarda görevini yapabilir. Özgür şartların olmadığı koşullarda ne basın görevini yapabilir ne de toplum bilgi alma hakkını kullanabilir. Böyle ortamlarda baskıcı yöntemler çok daha kolay devreye sokulabilir.

Korku iklimi zaten bu ülkede bu iktidarın en temel yönetme tekniğidir. Korku iklimini hakim kılıyor, fakat korku duvarının kırılabileceği yerlerde de yasaklarla ve polisiye tedbirlerle bu açıkları kapatmaya çalışıyor. Son sansür yasası tam da bu amaçla hazırlanmıştır. Genel basın üzerindeki baskıların yetersiz kaldığı yerde şimdi de internet basınını tam bir kontrol altına almayı hedefliyorlar. Basına gerçek anlamda bir kuşatma operasyonudur yeni kanun teklifi. Sansür yasası teklifidir bu, yoksa dezenformasyonu önleme yasası değildir. Dezenformasyonun, yani yanlış ve yönlendirici bilgi ve haberin kaynağı esasen bu iktidardır.

“İletişim Başkanlığı dezenformasyon merkezidir”

İktidarın İletişim Başkanlığı ülkede dezenformasyon merkezi haline gelmiştir. Gerçekleri çarpıtma ve üzerini örtme göreviyle iş başındadır. Şimdi de bu yetmiyor basının tamamını, internet basını başta olmak üzere tam bir kontrol altında tutmayı hedefliyorlar. Toplumu susturmak kendine güvenmeyen, halkına güvenmeyen iktidarların başvurduğu en önemli yöntemdir. Bunu dünyadaki örneklerden biliyoruz.

Kaybetmekte olan iktidarlar hırçınlaşır ve rızayı üretemedikleri yerde korkuyu büyütmeye çalışırlar. Halkın kendilerine rızası azaldıkça korkuyla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Bu iktidar bir korku imparatorluğu inşa etmek istiyor. Bu iktidar aynı zamanda toplumu suskunlaştırarak varlığını sürdürmeyi hedefliyor.

Çoğu konuşmamda bu rejimin temelinin, bu iktidarın dayandığı en önemli sütunun yalan olduğunu söylemiştim. Yalan üzerine kurulu iktidarın en büyük korkusu hakikatin yayılmasıdır. Hakikat yayıldıkça bu yalan mekanizmaları da iş göremez hale gelir. Bizler sansür yasasına karşı etkili bir muhalefet yürütüyoruz. Ama sadece Meclis’te gösterdiğimiz direnç yeterli değil. Aynı zamanda bütün demokrasi güçleriyle birlikte bu yasa teklifine etkili bir tepki göstermemiz ve bunun uygulamasına karşı da etkili bir dayanışma ortaya koymamız gerekiyor.

“Seçimler iktidar için gerçek bir beka sorunudur”

Seçimlere yaklaştıkça iktidarın benzer manevralarının artacağını görüyoruz. Biraz önce saydığım bu sorunların temelinde demokrasi yokluğu yatıyor. Demokrasiye inanmayan, demokrasiyle hiçbir şekilde barışık olmayan bir zihniyet topluma güvenmez, toplumu da baskı altında tutarak bir şekilde yönetebileceğini düşünür. Korkuyu ve kaygıyı yaygınlaştırdıkça insanların otoriteye sığınabileceği gibi bir hesap yapar.

Bu hesap yanlıştır, bu hesap tutulmayacaktır. Bu hesap halktan dönecektir. Seçimler yaklaşıyor. Seçimler bu iktidar için gerçek anlamda beka sorunudur. Başka alanlarda sürekli beka sorununu dile getiren iktidarın gerçek olmayan sorunlar ve meseleler yaratma çabasına kimse aldanmasın. Asıl beka sorunu iktidarın kendisidir. Bu iktidar toplumu ayrıştırmaktadır, toplumda şiddetin her alana yayılmasının zeminini hazırlamaktadır. Bu iktidar toplumsal ve kültürel hayatı çökertmekte ve çoraklaştırmaktadır.

“Ekonomik çöküşün faturası yoksul halka çıkıyor”

Öte yandan ekonomik gidişatı hepimiz her gün hayatımızda tecrübe ediyoruz. Ekonomide de büyük bir çöküş yaşanıyor ve bunun faturası da yoksul halka çıkıyor. Çöküşe yol açan politikaların elbette nemalanıcıları da vardır. Bu politikaların en büyük nemalanıcıları bir avuç sermaye kesimi ve en çok da yandaşlardır.

Türkiye’de tarım neredeyse bitme noktasına gelmiştir, hayvancılık yok olmaktadır. Verimli toprakları ve hayvancılık için çok elverişli şartları olan şehirlerimiz neredeyse bu imkanların tamamını kaybetmekle karşı karşıyadır. Kars bu örneklerin en çarpıcı olanıdır. Kars’ta hayvancılık en önemli geçim kaynağı idi.

Oysa uygulanan ekonomik politikalar, kurda yaşanan artış ve enflasyondaki yükseliş hayvancılığın da Kars’ta bitme noktasına gelmesine yol açmıştır. Kars’ta bugün girdi maliyetlerinin çok yüksek olduğunu görüştüğümüz herkes iletti. Zaten bildiğimiz bir durum. Makro veriler de bunu ortaya koyuyor. Kars için bunun hayat önemi vardır. Girdi maliyetleri arttıkça hayvancılıkla geçinen, hayvancılık alanında üretim yapan insanlar da artık bunu devam ettiremez duruma geliyorlar.

Şu anda süt üretiminin, süt rekoltesinin Kars’ta çok vahim düzeylere düştüğünü görüyoruz. Oysa süt üretimi Kars için o kadar önemli bir kaynaktır ki, en başta peynir üreticileri ve diğer bütün alanları temelde etkilemektedir. Yoksulluk Kars’ta almış başını gidiyor. Türkiye’nin tamamında olduğu gibi burada da yoksulluk temel sorundur. İşsizlik temel sorunlardan biridir.

Kars bugün Türkiye’de milli gelirden en az pay alan şehirlerin başında gelmektedir. Aynı zamanda işsizlik oranının da en yüksek olduğu bir şehirdir. Bu kadar verimli toprakları ve üretici insanları varken Kars’ın bu duruma düşürülmesi bir kader ve tesadüf olamaz. Tam tersine iktidarın ranta, sömürüye, inşaata dayalı politikalarının yarattığı vahim bir sonuçtur. Bunun en önemli yansımalarından biri Kars’ın sürekli göç veren bir şehir haline gelmiş olmasıdır.

“Gençler Kars’ı terk ediyor”

Sokaklarda gezerken, esnafla konuşurken, STK temsilcileriyle konuşurken karşılaştığımız bu olgu Kars’ta durumun ne kadar kötü olduğunu çıplak bir şekilde ortaya koymaktadır. Gençler şehri terk etmektedir. Şu an resmi verilere göre bile en çok göç veren şehirlerin başında Kars gelmektedir. Sadece başta tarım olmak üzere diğer üretim sektörlerindeki kötüye gidiş değildir bu gidişatın nedeni.

Asıl neden burada geçim imkanlarının kalmamış olmamasıdır. Bir diğer neden de hizmetlere erişimde Kars halkının büyük bir yoksunlukla karşı karşıya kalmasıdır. Burada üniversite hastanesi var ama doktor yok, pek çok alanda uzman doktor yok. Bunu arkadaşlar somut verilerle bize aktardılar. İnsanlar hastalarını yakın şehirlere götürmek zorunda kalıyorlar. Erzurum başta olmak üzere Iğdır ve Ardahan’a hastalar gidiyor.

“Sağlık bir ticaret alanına dönüşmüştür”

Hekimlerin, sağlık emekçilerinin aylardır süren direnişi ve itirazları var. Buna karşı Cumhurbaşkanının söylediği sözler hafızalarımızdan silinmeyecektir. ‘İsteyen istediği yere gidebilir’ demişti. Oysa sağlık emekçilerinin haklarını gasp eden, onların şartlarını ağırlaştıran bu sistemin kendisidir.

Bunun somut örneğini Kars’ta yaşıyoruz. Pek çok alanda sağlık emekçisi eksikliği ve yokluğu yaşanıyor. Sağlık en temel ihtiyaçlardandır, ücretsiz ve kamusal bir şekilde sağlanması gereken bir hizmettir ama maalesef bu iktidar sağlığı bir kamu hizmeti olmaktan çıkarmış ve bir ticaret alanına dönüştürmüştür. Bunun sonuçlarını da toplum olarak ağır bir şekilde yaşamaktayız.

“Bu adaletsiz ekonomik düzenin mutlaka değişmesi gerekiyor” 

Öte yandan da eğitimde aynı sorunlar var. Pek çok okulda öğretmen yok. Eğitim emekçilerinin, sağlık emekçilerinin haklarını alamamalarının yarattığı bir durumdur. İzlenen politikalar halk için değildir, halka hizmet amaçlı bir anlayış bu iktidarda yoktur. Tam tersine büyüme adı altında sermayenin şişirilmesi, sermayeye daha fazla kaynak aktarılması, halkın cebinden bir avuç zengine transfer edilmesidir.

Halk yoksullaşıyor, büyüyen ise sermaye ve Saray’ın kendisidir. İşte bu adaletsiz ekonomik düzenin mutlaka değişmesi gerekiyor. Esnafın bize aktardığı sorunları burada tek tek anlatmaya gerek yok. Esnafın yaşadığı zorluk ve sıkıntılar, burada fazlasıyla mevcut. Bunları değiştirmek için halk bir umut arıyor. Bu gidişatı durdurmak için bir çıkış arıyor. Gerçek bir alternatif arıyor. Biz de kendilerine diyoruz ki gerçek alternatif biziz.

HDP ve ittifakı bu sömürü düzeninin sürmesini engelleyecek ve yeni bir başlangıç yapacak temel aktördür. Kimse umutsuzluğa kapılmasın, kimse bu şartlara teslim olmasın. Bu iktidarın her türlü baskı ve sömürü uygulamasına karşı gerçek alternatifi her alanda üretmeye kararlıyız. HDP ve ortağı ittifak güçleri daha da büyüyerek gerçek alternatifi bu topluma sunmaya kararlıdır.

Şu an Türkiye’nin gündeminde yaşanan sorunlara baktığımızda her alanda baskı ve zulmün derinleştiğini görebiliriz. Adaletsizlik şu an Türkiye’de en temel olgu haline gelmiştir. Bu iktidar her alanda bir adaletsizlik seferberliği başlatmıştır. Adaletsizlik yargı alanındadır, halkın iradesini yok sayma konusundadır, halkın ekmeğini gasp etme alanındadır.

Adaletsizlik, gençlerin bugününü ve yarınını ipotek altına alma politikalarındadır. Adaletsizlik seferberliğine karşı yapmamız gereken bir adalet seferberliği oluşturmak ve bunu büyütmektir. Bizler ittifak politikalarımızı da bir adalet seferberliğiyle başlatmayı hedefliyoruz. Yola çıktık, şimdi amacımız adalet seferberliğini büyütmek ve çözüm gücü haline getirmektir.

“Adalet krizi insanların hayatlarının tehlike altında olduğu bir toplumsal iklim yaratmıştır”

Çözümün bizde olduğunu, çözüm gücünün halkların bir arada mücadelesinde olduğunu her fırsatta söylüyoruz. Söylemeye devam edeceğiz. Adalet alanında yaşanan bu büyük kriz, yani adaletsizlik seferberliği toplumu adeta bir şiddet sarmalına sürüklemiştir. Artık şiddet günlük hayatın her alanındadır. Bizler bu ülkede Kürt sorunu başta olmak üzere bütün meselelerde barışçıl siyasal çözümü savunan bir partiyiz.

Şiddetin sadece iktidarın askeri ve siyasi politikalarından ibaret olmadığının da altını çizmeliyim. Bu iktidar Kürt sorununda şiddeti ve güvenlikçi anlayışı ısrarla sürdürmekte ve belki de şu ana en üst noktasına çıkarmış bulunmaktadır. Fakat adalet krizi, adaletsizlik seferberliği insanların güvencesiz, hayatlarının tehlike altında olduğu bir toplumsal iklim yaratmıştır.

Onur Şener cinayeti bir tesadüf değildir. Her gün okuduğumuz şiddet haberleri tesadüf değildir. Kendisini iktidara yakın sayan veya bizzat iktidarın içinde olan irili ufaklı pek çok çevre, şiddeti kendisine hak görmektedir. Başkalarını sindirmeyi kendisine hak görmektedir. Çünkü kendilerine dokunulmayacağına inanmaktadırlar. Kendilerine herhangi bir ceza gelemeyeceği inancıyla hareket etmektedirler. Bütün bunlar toplumun içine sürüklendiği krizlerin nasıl çok boyutlu ve derin olduğunu göstermektedir.

“Ekonomik kriz özgürlük yokluğunda somutlaşmaktadır” 

Ekonomik kriz, siyasi kriz demokrasi ve özgürlük yokluğunda somutlaşmaktadır. Ve ahlaki çöküş de yine bu iktidarın yarattığı en önemli sonuçlardan biridir. Yolsuzluklar mubah görülmekte, üstü örtülmekte, iktidara yakın olanların her alanda talan uygulamalarına ortak olmaları adeta normalleşmektedir.

Yolsuzluk ve hırsızlık gibi şiddet de günlük hayatın normali haline getirilmiştir. Yolsuzlukların üstüne gitmek yerine yolsuzluk yapanlarla ilgili iddialar örtülmekte ve yolsuzluk ve hırsızlık teşvik edilmektedir. Yolsuzluk, hırsızlık halkın cebinden ekmeğini kuruşunu çalmadır. Halkı daha fazla yoksulluğa mahkum etmektir. Yandaşı semirtirken halkın sofrasını kurutmaktır.

Dokunulmazlık zırhı olması gereken yerde değil tam tersi alanlardadır. Dokunulmazlık ifade özgürlüğü için olmalıdır, halkın siyasi temsilcileri, halkın iradesi için olmalıdır. Oysa bu iktidar halkın iradesini gasp etmektedir. Burada kayyım rejiminde olduğu gibi. Kayyım rejimi halkın iradesine en büyük saygısızlıktır.

Halkın iradesini gasp etmektir. Ama bununla da sınırlı kalmıyor. Kayyım rejimi aynı zamanda rant, yolsuzluk ve sömürü mekanizmalarını yerellere iyice yerleştirme programının önemli bir parçasıdır. Kayyım atanan yerlerde yapılan uygulamalara bakıldığında bunu görebilirsiniz. Memleketim Mardin’e çok benzeyen, özel olarak ayrıca bu nedenle de çok sevdiğim Kars şehri bu uygulamaların örneklerini yaşamaktadır. Tıpkı Mardin’de olduğu gibi.

“Bunun adı çöküş iktidarıdır”

Yine adaletsizliğin bu kadar yaygınlaştırılması, çeteleşmeyi de teşvik etmektedir. Bugün çeteler, mafyalar adeta ülkenin meşru yönetim odakları haline getirilmişlerdir. Bir mafya-çete zihniyeti yönetimde ve hayatın her alanında yaygınlaştırılmıştır. Bunun adı çöküş iktidarıdır. Bunun adı toplumu en önemli değerlerden mahrum etme operasyonudur. Buna karşı yapmamız gereken de güçlerimizi birleştirmektir. Emek ve Özgürlük İttifakı ile birlikte her yerde halkın sesine kulak vermek için her türlü çabayı harcıyoruz. Yolumuzu masa başında, parti merkezlerinde belirlemiyoruz. Politikalarımızı halkla istişare ederek, halkı dinleyerek, onlarla sürekli etkileşim içinde kalarak oluşturuyoruz.

“Emek ve Özgürlük İttifakı büyüyecektir” 

Bundan sonra da bütün temel konularda aynı politikaları izlemeye devam edeceğiz. Emek ve Özgürlük İttifakı büyüyecektir. Önümüzdeki hedef bu ittifakı en geniş kesimlere ezilenlerin ve yok sayılanların tümünü kapsayacak bir genişliğe ulaştırmaktır. Amacımıza ulaşmamız için de çok daha fazla çalışmamız gerektiğinin farkındayız. Halkımız bilsin ki bir alternatif vardır.

Emekten yana, sömürüye karşı adaletsizliği ortadan kaldıracak adaleti savunan, bu baskılara karşı duran, özgürlüğü savunan, yalan iktidarına karşı hakikatin peşini bırakmayan bir alternatifi mutlaka inşa edeceğiz. Sadece seçimler için değildir. Seçimlerden sonra da yeni bir başlangıç, demokratik ve özgürlükçü, emekten yana bir değişimin dinamik motor gücü haline geleceğiz. Şimdi yaptığımız şey bütün bu adaletsizliklere karşı en geniş kesimlerin mücadele ortaklığını sağlamaktır.

Eğer bunu başarırsak bu iktidarı, bu rejimi durdururuz. Bu rejimi değiştiririz, iktidarı değiştiririz. Halk gerçek bir alternatif ve hakiki bir umut arıyor. Gerçek alternatif bizleriz, umut bizlerdedir. İki kutba mahkum değiliz. Mevcut rejimin talana, yalana, soyguna, sömürüye dayanan rejimine mahkum değiliz. Ama bu rejimi küçük rötuşlarlar, başka kadrolarla devam ettirecek projeleri de kabul etmiyoruz. Bunlara mahkum olmadığımızı bütün halkımız bilsin.

“Demokrasiyi yerele yayarak güçlendirecekse anayasa tartışmalarına öncülük yaparız”

Kars halkların, inançların, kültürlerin bir arada barış içinde yaşama geleneğini en köklü şekilde ortaya koyan kentlerin başında gelmektedir. Tıpkı Mardin gibi. Burada halklar, farklı kesimler, inançlar, farklı kültürlerden çevreler yüzyıllardır barış içinde, birbirlerine saygı çerçevesinde bir arada yaşamayı başarmışlardır. Bizler Türkiye’de gerçek ve kalıcı barışın, herkese eşit ve özgür bir yaşam sağlamaktan geçtiğine inanıyoruz.

Anayasa tartışmaları da dahil olmak üzere her türlü tartışmaya bu çerçevede açığız. Eğer eşit yurttaşlık temelinde demokrasiyi yerele yayarak güçlendirecek bir yol açılacaksa, biz bu yolda bütün gücümüzle katkıya ve öncülüğe hazırız. Biliyoruz ki iktidar şimdi anayasa tartışmalarını ortaya atmakla başka bir gündem de yaratma peşindedir. Ama istediği amaç ve saikle hareket etsin fark etmez. Bu ülke şimdi hemen, bu mümkün değilse yarın özgürlükçü ve demokratik bir anayasaya kavuşacaktır. Bunu gerçekleştirecek güç de bizleriz yani Emek Özgürlük İttifakı ve bunun yaratacağı büyük demokrasi blokudur. Bu ülkeye inançların eşit, halkların özgür yaşayacağı bir geleceği mutlaka armağan edeceğiz.

Dünden beri Kars’ta gördüğümüz ilgi, halkımızın teveccühü inancımızı güçlendirmiştir. Sizler aracılığıyla Kars’ta yaşayan bütün insanlarımıza teşekkür ve minnetlerimizi iletiyorum. Büyüyerek değişim gücünü birlikte yaratacağız. Birlikte başaracağımıza inancımız tamdır.”

Cumartesi Anneleri: 12 Eylül’de Kaybettiklerimiz İçin Adalet Sağlanmıyor

Cumartesi Anneleri/İnsanları, adalet arayışlarının 911. haftasında 12 Eylül 1980’de gözaltında kaybedilen ve katledilenleri andı. Haftanın açıklamasını, Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren okudu.

Eren, “12 Eylül Askeri Darbesi yüzleşilmemiş, hesaplaşılmamış, yaraları sarılmamış toplumsal travmalarımızdan biri olarak kalmaya devam etti” dedi ve ekledi:

“Kars’ta Cemil Kırbayır ve Mahmut Kaya, Bingöl’de Hüseyin Morsümbül, Ankara’da Nurettin Öztürk, Yalova’da Zeki Altunbaş, İstanbul’da Hayrettin Eren, Nurettin Yedigöl, Süleyman Cihan, Mustafa Hayrullahoğlu ve Maksut Tepeli 12 Eylül işkencehanelerinde kaybedildiler.

Süleyman Cihan’ın işkence ile öldürülen bedenine 3 ay sonra, Mustafa Hayrullahoğlu’nun işkence ile öldürülen bedenine 5 ay sonra ‘kimliği meçhul kişi’ olarak gömüldükleri kimsesizler mezarlığında ulaşıldı. Diğerlerinin mezarları ise hala gizleniyor.

“Veysel Güney’in mezarı gizleniyor”

“12 Eylül rejiminde Antep’te Veysel Güney, İzmir’de İlyas Has idam edildi. Onların bedenleri ailelerine teslim edilmedi, mezar yerleri açıklanmadı. İlyas Has’ın mezarına 28 yıl sonra ulaşılabildi. Veysel Güney’in mezarı ise hâlâ gizleniyor.

Tanıklara rağmen, belgelere rağmen, Adli Tıp raporlarına rağmen, TBMM raporuna rağmen tüm hukuki yollarını kullanmamıza rağmen 42 yıldır 12 Eylül işkencehanelerinde kaybedilen insanlarımız için adalet sağlanmıyor. 12 Eylül’ün gözaltında kayıpları inkâr eden ve kaybedenleri cezasız bırakan zihniyeti bugün de sürüyor.

“12 Eylül’ü yaşatanları affetmeyeceğiz”

12 Eylül Askeri Darbe’sinin 42.yılına girerken bir kez daha ’12 Eylül işkencehanelerinde kaybedilen insanlarımızı unutmadık! Onları kaybedenleri, kaybedenleri cezasızlıkla koruyanları, 12 Eylül zihniyetini yaşatanları affetmeyeceğiz! 12 Eylül’le yüzleşme ve hesaplaşma talebimizden vazgeçmeyeceğiz’ diyoruz.

12 Eylül rejimi anayasası, yasaları, kurumları ve zihniyetiyle bugün de devam eden eşitlik, özgürlük ve demokrasi karşıtı bir düzen yarattı. 12 Eylül’ü aşmak ancak bütün bir 12 Eylül anlayışıyla, anayasası, yasaları ve kurumlarıyla yüzleşmek, hesaplaşmakla mümkündür. Bu yüzden herkesi 12 Eylül’le yüzleşmek ve hesaplaşmak konusunda talepkâr olmaya çağırıyoruz.”

1 Mayıs: Zulme Karşı Direneceğiz, Savaşa Değil Emekçiye Bütçe

Kovid 19 salgın nedeniyle iki yıldır kitlesel olarak kutlanamayan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, Türkiye genelinde coşkulu bir şekilde kutlandı. Sendikalar, meslek örgütleri, siyasi partiler, STK’lar ve işçiler alanları doldurdu.

1 Mayıs’ta bu yılın teması ekonomik kriz, savaş politikları ve yoksulluk oldu. Alanları dolduran binlerce işçi ve emekçi ekonomik krizi ve hükümetin politikalarını protesto etti.

İstanbul

İstanbul’daki miting için belirlenen Maltepe meydanındaki kutlamaya yoğun bir katılım vardı. Sendika ve sivil toplum kuruluşlarının yürüyüşü nedeniyle etkinlik bir saat geç başladı. Gezi sloganlarının da atıldığı meydanda, geçen hafta içinde dava kapsamında tutuklanan Mücella Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın mesajları okundu:

“1 Mayıs’ı, 1 Mayıs meydanında, Taksim’de kutlayacağımız günlerde hep birlikte olacağız. Zulme karşı direneceğiz. Birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız. Özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelemiz kazanacak. Hepinize Bakırköy ve Silivri cezaevlerinden selamlar. Yaşasın 1 Mayıs.”

Ankara

Ankara’da da işçiler ve demokratik kitle örgütleri 1 Mayıs için Tandoğan Meydanı’nda toplandı. Miting için daha önceki yıllarda Atatürk Kültür Merkezi (AKM) önünde buluşulurken Ankara Emniyeti bu sene yürüyüş yolunu neredeyse yarı yarıya kısaltarak Ulaştırma Kavşağı’nda buluşmaya izin verdi.

1 Mayıs’a katılanlarsa bu keyfiyeti kabul etmeyerek AKM önünde buluşmaya başladı. Polis bunun üzerine burada buluşan Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri’nin önüne barikat kurdu. Ancak bir süre sonra barikatı kaldırdı. Emek ve meslek örgütleri de Ulaştırma Kavşağı önünde kortejlerini kurmaya başladı. Tandoğan Meydanı’na da üç koldan girişler yapılırken, polisler tüm girişlerde iki arama noktası kurdu.

İzmir

İzmir’de üç koldan gerçekleştirilen yürüyüşte toplanmalar başladı. Türk-İş, Kamu-İş ve Liman-İş üyesi işçiler Alsancak Limanında, DİSK’e bağlı sendikalar Basmane Meydanı’nda, KESK, TMMOB, İzmir Tabip Odası, Siyasi partiler ve dernekler ise Cumhuriyet Meydanı’nda; Emek Partisi de fuar Montrö kapısında toplandı. Daha sonra da Gündoğdu Meydanı’ndaki miting için yürüyüşe geçti.

Diyarbakır

Diyarbakır’da kutlama, Kamu Emekçiler Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Diyarbakır Şubeler Platformu, Diyarbakır Tabip Odası, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Bölge Temsilciliği ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İl Koordinasyon Kurulu öncülüğünde İstasyon Meydanı’nda yapılıyor.

Alana  “Onurlu ve insanca bir yaşam için alanlardayız”, “Emek bizim söz bizim”, “Bu iktidarla geçinemiyoruz, asgari değil insanca yaşam”, “Savaşlara ve antidemokratik uygulamalara karşı alanlardayız”, “Ülke zengin, halk fakir, yandaş mutlu” ve Keda me rumeta me ye” pankartları asıldı. Kortejlerde sık sık “Bijî yek gulan”, “Bijî berxwedana karkeran”, “Katil, hırsız AKP”, “jin jiyan azadî” sloganları atıldı.

Van

Van’da binlerce emekçi sloganlarla Musa Anter Parkı’na yürüdü. Üç noktadan miting alanına giriş yapılırken, savaşa, sömürüye karşı sloganlar atıldı. Mitingde konuşan HDP Van Milletvekili Sezai Temelli, “ülkedeki mevcut ekonomik, siyasal kaosun tek sorumlusunun AKP-MHP iktidarı olduğunu” belirtti. Temelli, “bundan kurtulmanın tek yolunun birlik olmaktan geçtiğini” ifade etti.

Kars

Kars’ta KESK Kars Bileşenleri Platformu öncülüğünde Tren Garı alanında 1 Mayıs Mitingi düzenledi. Mitinge yüzlerce yurttaşın yanı sıra siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri katıldı. “Yaşasın 1 Mayıs” ve “Mutlaka kazanacağız” pankartlarının açıldığı mitingde sık sık “Savaşa değil, emekçiye bütçe” sloganı atıldı.

Adana

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) 4’üncü Bölge Temsilciliği, Arif Nihat Asya Bayrak Parkı’nda basın açıklaması yapıldı. “Kurtuluş yok ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Direne direne kazanacağız”, “Yaşasın 1 Mayıs, işçilerin bayramı” ve “Zamsız Türkiye istiyoruz” sloganlarının atıldığı açıklamada işçiler çocuklarıyla etkinliğe katıldı.

Siirt

Siirt’te Demokrasi Meydanı’nda düzenlenmek istenen mitinge izin verilmedi ve sadece açıklama yapıldı. Açıklamanın ardından işçiler, halay çekti, bunun üzerine polis hoparlöre el koydu. Sendika temsilcileri ve polis arasında kısa süreli gerilim yaşandı.

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş da polise tepki gösterdi. Polis amirinin, “Gidin Newroz alanında halay çekin” sözleri üzerine tartışma büyüdü. Beştaş polis yetkilisine, “Her yer bizim alanımız, bu il bizim ilimiz, oraya buraya gidin diyemezsin” dedi.

Malatya

KESK, DİSK ve TMMOB çağrısıyla aralarında HDP , EMEP, TİP ve CHP’nin de bulunduğu çok sayıda parti ve sivil toplum kuruluşunun katıldığı 1 Mayıs kutlaması yürüyüşle başladı. Emeksiz alt geçidinde bir araya gelen binlerce kişi, kortej oluşturarak 1 Mayıs’ın kutlanacağı Emeksiz Meydanı’na yürüdü.

Antalya

Antalya’da Aydın Kanza Parkı önünde bir araya gelen sivil toplum örgütü ve siyasi parti üyeleri, Güllük Caddesi’nden Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüdü.

Şırnak

Şırnak 1 Mayıs etkinliği polis ablukası altında kutlandı. Yürüyüş ve halay izni verilmeyen etkinliğe Şırnak KESK Şubesi üyeleri, Şırnak Eğitim-Sen Şubesi üyeleri, HDP Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş, Şırnak HDP Milletvekili Nuran İmir katıldı. KESK Şubeler Platformu adına ortak basın açıklamasını Adnan Şenbayram yaptı:

“Ekmeğimiz her geçen gün küçülüyor. Elektrik, doğalgaz, gıda, akaryakıt, ulaşım, kiralar başta olmak üzere ardı arkası kesilmeyen zamlar, enflasyon ve dövizdeki artış yoksulların, ezilenlerin, işçi ve emekçilerin yaşamını daha da çekilmez hale getiriyor. İşsizlik rekor üzerine rekor kırıyor.”

Bursa

Siyasi partiler, dernek ve sendikalar 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü için Altıparmak Caddesi toplandı. Mitingde sık sık “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları yükseldi.

Beş HES özelleştirme kapsamına alındı

Denizli/Çal, Erzincan/Girlevik II ve Mercan, Sivas/Koyulhisar ile Kars/Dereiçi hidroelektrik santralleri (HES) Cumhurbaşkanlığı kararıyla özelleştirme kapsam ve programına alındı. Özelleştirme işlemleri 2025 yılı sonuna kadar tamamlanacak.

Haber Merkezi / Denizli’de bulunan Çal Hidroelektrik Santrali, Erzincan’da bulunan Girlevik II ve Mercan Hidroelektrik Santraleri, Sivas’ta bulunan Koyulhisar Hidroelektrik Santrali ile Kars’ta bulunan Dereiçi Hidroelektrik Santrali (HES) özelleştirme kapsam ve programına alındı.

Resmi Gazete’de yayımlanan Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait kararları içeren Cumhurbaşkanı kararına göre, HES’ler “işletme hakkı devri”, HES’ler tarafından kullanılan taşınmazlar ise “işletme hakkı veya kullanım izni devri” yöntemiyle özelleştirilecek. Özelleştirme işlemleri 31. 12 2025 tarihine kadar tamamlanacak.

Daha ayrıntılı bilgi için TIKLAYIN

Fotoğraf: DSİ

Ayhan Bilgen: Türkiye’nin ihtiyaç ve yol haritasını birlikte geliştireceğiz

“Türkiye sorunlarını dış baskılarla değil, iç dinamik ve dengelerle çözmesi her zamankinden daha zorunlu hale geldiği bir döneme giriyoruz.” diyen Kars Eski Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, “Bunun fikri çerçevesine toplumsal zeminlerde tartışarak Türkiye’nin ihtiyaç ve yol haritasını birlikte geliştireceğiz. Bunu bir platforma ya da hareket mi yoksa bir partiye mi dönüşmesi gerektiği toplumsal karşılığı ile şekillenecektir. ” ifadelerini kullandı.

Partisi HDP’ye yönelik açıklamaları ve tenkitleriyle ‘Yeni bir parti mi kuracak’ tartışmalarının odağındaki tutuklu Kars Belediyesi Eş Başkanı Ayhan Bilgen, konuya ilişkin Sözcü yazarı Aytunç Erkin’in sorularını yanıtladı.

Bugünkü köşe yazısında, Ayhan Bilgen’in avukatı ve aynı zamanda kızı olan Hilal Bilgen’in “Hangi HDP?” yazısından sonra kendisini aradığını belirterek “Bu yazımın ardından 6 Ocak 2021’de, Bilgen’in avukatı aynı zamanda kızı Hilal Bilgen’den şu mesaj geldi: ‘Geçen gün babamı cezaevinde ziyarete gittim. Sizin yazılarınızı yakından takip ettiğini ve ‘Hangi HDP’ başlıklı yazınızı özellikle çok beğendiğinin söyledi. Bu konuyu en açıklayıcı sizin ifade ettiğinizi beraberinde teşekkür ettiğini ifade etti” dediğini aktaran Aytunç Erkin, bu mesajın ardından röportaj talebinde bulunduğu ilettiği Ayhan Bilgen’in sorularını yanıtladığını belirtti.

Erkin’in “Siz siyasi olarak kendinizi nerede tanımlıyorsunuz?” sorusuna yanıt veren Bilgen, “Hak temelli siyaseti her şeyin üzerinde gören ve ‘Anadoluculukta’ bir ortak payda inşa etmeyi önemseyen noktadayız. Alevi felsefesinin Orta Çağ Anadolusu’na taşıdığı dayanışma, barış ve kardeşlik mesajının önümüzdeki kutuplaşmayı da aşabilecek bir felsefi miras sunduğuna inanıyorum. Nurettin Topçu’nun isyan ahlâkındaki Sufi, yerli ve devrimci duruşunu sentezleyebileceğimize inanıyorum” cevabını verdi.

HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a ilişkin de dikkat çeken açıklamalarda bulunan Bilgen’in “HDP’ye katıldığınıza pişman mısınız?”, “AKP’den teklif mi geldi” şeklindeki sorulara ve ‘yeni muhalefet tarzı’ çıkışına ilişkin sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

18 Ocak’ta sosyal medya hesabınızdan “Türkiye’de yeni bir fikir ve tarza ihtiyaç var. Bunun düşünsel ve toplumsal zeminini oluşturmak gerekiyor. Bunun yeni bir siyasi partiye dönüşme ihtimali, göreceği ilgi ve imkanlarla ilgilidir” dediniz. Bu tartışma yarattı. Açar mısınız? Ne demek istediniz?

Türkiye sorunlarını dış baskılarla değil, iç dinamik ve dengelerle çözmesi her zamankinden daha zorunlu hale geldiği bir döneme giriyoruz. Soğuk Savaş döneminin konjonktürel ve pragmatik özgürlük söylemi yerine Anadolu hafızasındaki dayanışmacı eşitlik anlayışı ile yeni bir paradigma geliştirmemiz gerekiyor. Bunun fikri çerçevesine toplumsal zeminlerde tartışarak Türkiye’nin ihtiyaç ve yol haritasını birlikte geliştireceğiz. Bunu bir platforma ya da hareket mi yoksa bir partiye mi dönüşmesi gerektiği toplumsal karşılığı ile şekillenecektir. Suriye’de yaşanacak muhtemel gelişmelerin Türkiye’de yaşayan Kürtleri de Türkleri de rehin almasına izin vermemeliyiz.

HDP’den açıklamanıza yanıt geldi ve “Temennimiz odur ki Bilgen’in ifade ettiği fikirler bu iktidara payanda olmasın ve iktidar tarafından kullanılmasın…” Bu cevabı nasıl buldunuz?

Ben ihtiyacı ve siyasetteki tıkanmayı aşmayı öncelikli görüyorum. Siyasetteki sorun, iktidarla muhalefet ardındaki kısır çekişmenin bedelini tüm ülkenin ödemesidir. Yeni bir muhalefet tarzı siyasette iktidar olmadan da değişimin önünü açabilir.

HDP’ye katıldığınız için pişman mısınız?

Ben bir insan hakları savunucusu olarak vicdani dayanışma sorumluluğunun gereğini yaptım. Kürtler’in sorununu Türkler’in kendilerine dert etmesi, Alevilerin taleplerini Sunnilerin empatisi ile gündemleştirilmesi hepimiz için öğretici olacağı gibi yeni bir çatının da inşasına zemin oluşturacaktır.

İddia şuydu: Sizin HDP’nin başkanlığına geçmenizi Selahattin Demirtaş engelledi. Demirtaş neden karşı çıkmış olabilir?

Sorunun muhattabı Selahattin Demirtaş olmakla birlikte Türkiye siyasetindeki lider merkezli siyasetin psikolojik etkisinin belirleyici olduğu kanaatindeyim. Liderlik konusunun Max Weber’in karizma tarifiyle değil, toplumsal siyaset penceresinden ele almayı önemsiyorum. Kişilere endeksli siyasi beklenti ve planlamaların partileri felç ettiğini, toplumu pasifize ettiğini ve kurtarıcı bekleyen bir yere ittiğini düşünüyorum.

Kobani (Ayn el Arap) olayları… Siz o gün, 6 Ekim’de HDP MYK toplantısında katıldınız mı? Toplantıda MYK tarafından “Halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” denilmişti.

Toplantı önceden planlanmadığı için Parti Meclisi toplantısı sonrasında son anda koyulan bir Merkez Yürütme Kurulu olduğu için aynı saatte başka bir programımla çakıştığından katılmadım. Halkın sokaktan çekilmesini sağlayan irade sokağa çıkmasını sağlayan iradeyi de belirler. HDP’ye yüklenen rol de abartılıdır.

Kürt siyasi hareketinin Kandil’den kopması zor mu ya da nasıl kopar?

– Önce silahlı hareketin başladığı sonra legal siyasi arayışların geliştiği ortamlarda bu tabloyu yönetmek kolay değildir. İrlanda’daki durumun tam tersi Türkiye için geçerlidir. Legal siyaset edilgen pozisyon alıp sorumluluktan kaçınmak yerine kendi işine odaklanıp toplumsal hassasiyet ve beklentilere göre yeniden yapılanmalıdır.

Recep Tayyip Erdoğan’dan ya da AKP’den kendilerine katılma teklifi geldi mi hiç?

Bana ulaşan herhangi bir teklif yoktur. Ben siyasal ilkeler ve programlar üzerinden yaklaşırım. Kim sorusundan önce nasıl sorusunun cevabına odaklanmadığımız için bugün siyaset kişisel karizma ve hesaplaşmanın arenasına dönmüştür.

Siyasal İslam’ın geldiği yeri nasıl değerlendiriyorsunuz

Teopolitik, zor zamanların kurtuluş simidi gibi görülse de insanlığın deneyimi göz ardı edilmemelidir. Kiliseyle ilgili Avrupa’da yaşanan süreç tüm insanlık için büyük kazanımlar ortaya çıkarmıştır. Hilafetin bir savunma aracı olarak Osmanlı’nın dağılma döneminde gündeme alınması işgal ve sömürgeye karşı direniş bayrağı hesabını yaptırmıştır. Bugün… Ortadoğu’da dini siyasetle araçsallaştırmak sadece çatışma ve geriye gidişe hizmet eder. Bir ahlak öğretisi olmadan din sadece din savaşlarının aracı olur.

Kars: Beş Kilise

Beş Kilise; Kars’ın Digor İlçesi sınırları içerisinde yer alır.

Türkçe “Beş Kilise” olarak bilinen bu güzel manastır, Ani’nin yaklaşık 25 km güneybatısında, eski adıyla Tekor olarak bilinen Digor ilçe merkezine yakın vadinin içinde üç kaya çıkıntısı üzerine kuruluymuş.

Manastırın toplamda, hepsi kubbeli ve özenle kesme taştan yapılmış beş kilisesi varmış. Bunlar: Aziz Karapet, Meryem Ana (Surp Astvatsatzin), Aziz Stefanos, Aziz Krikor ve Aziz Sarkis Kiliseleri imiş. Günümüzde sadece Aziz Sarkis Kilisesi kalmıştır.

Kiliselerin, manastırın kuruluşuna veyahut kiliselerin inşasına ilişkin tarih ve şeraite ışık tutacak yazıtları yoktur. Manastır, 13üncü yüzyıl Moğol istilasından sonra terk edilmiştir.

1878’de, Kars bölgesinin Rus yönetimine geçmesiyle Beş Kilise, Ermeni Kilisesi’ne devredilmiştir. Binalar onarılmış, manastır yeniden ibadete açılmıştır. Keşiş ve hacılar için konaklama imkanı düzenlenmiştir. Bunlar, en büyük çıkıntının kenarına, aşağıdaki vadinin içindeki nehrin yanına ve de Aziz Sarkis Kilisesi’nin kuzeybatısına inşa edilmiştir.

Aziz Sarkis, 1989 depremiyle ağır hasar geçirmiştir. Binanın beton çekirdeği parçalanmıştır ve kilise şimdi büsbütün yıkılmak üzeredir. Bu sayfalardaki fotoğrafların çoğu, 1989 öncesinde çekilmiştir.

Kars: Tekor Kilisesi

Tekor Kilisesi; Kars’ın Digor İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

1912 yılına kadar sağlam kalan yapı, bu yılda bir depremle yerle bir olmuştur – kubbesi çökmüş, çatısının çoğu ve güney cephesinin epey bir kısmı yıkılmıştır. Bazı kitaplarda, tarihler değişiklik gösterir. 1936’daki başka bir depremse binada, bilinmeyen bir miktar hasar meydana getirmiştir. Kalıntıların şimdiki durumu, yani, beton yapının sadece kısmen var olması, bunların kaplama taşlarının tamamen sökülmüş olması, doğadan ziyade insanın işidir.

Kuzey girişinin lento(üst eşiği)sundaki yazıtta, yapıdan, “Aziz Sargis’in bu şehitliği” diye bahsedilirmiş ve Prens Sahak Kamsarakan tarafından yaptırılıp Patrik Yohan Mandakuni tarafından takdis edildiği yazılırmış. Bu kişilerin bahsi, kilisenin yapımını 480’li yıllara götürür. Bu yazı, bilinen en eski Ermenice yazıydı ve alışılmadık bir şekilde aşağıdan yukarıya yazılmıştır.

Bina, Kutsal Teslis Kilisesi (Church of the Holy Trinity) olarak bilindiği zamanda Bagratidler tarafından onarılmıştır.