“Kara Delik”lerin Dinamik Çekirdeği

“Kara Delik”ler bilim insanlarını büyülemeye devam ediyorlar… Ancak kara delikler, doğa yasalarına dair anlayışımızı zorlayan birçok gizemi de hala barındırabiliyorlar.

Haber Merkezi / Şimdiye kadar yapılan araştırmaların çoğu, kara deliklerin dış özelliklerine ve onları çevreleyen ortamlara odaklanmış, iç özelliklerini büyük ölçüde karanlıkta bırakmıştır.

Physical Review Letters’da yayınlanan yeni bir araştırma, kara deliklerin iç özelliklerini inceliyor.

Güney Danimarka Üniversitesi’ndeki CP3-Origins araştırma merkezinden Raul Carballo-Rubio, araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “büyük ölçüde henüz keşfedilmemiş olan kara deliklerin iç dinamiklerinin, bu nesnelere ilişkin anlayışımızı, hatta dışsal bir bakış açısıyla bile, kökten değiştirebileceğidir” ifadelerini kullanıyor.

Kerr kara deliği, 1963 yılında Yeni Zelandalı fizikçi Roy Kerr tarafından bulunan bir çözümdür. Kerr, genel görelilik denklemlerini dönen ve elektrik yüksüz bir kara deliğe uygulayarak, kara deliğin uzay-zaman geometrisini tanımlayan bir formül elde etti.

Bu formül, Schwarzschild çözümünün genelleştirilmesidir. Schwarzschild çözümü, 1916 yılında Alman astronom Karl Schwarzschild tarafından bulunan ve dönmeyen ve elektrik yüksüz bir kara deliği tanımlayan ilk modern çözümdür.

Kerr çözümüne göre, dönen bir kara deliğin olay ufkunun şekli küresel değil, eliptiktir. Ayrıca, olay ufkunun dışında, kara deliğin dönmesinden kaynaklanan bir ergosfer adı verilen bir bölge vardır. Ergosferde, uzay-zamanın kendisi dönerek etraftaki maddeyi ve ışığı sürükler. Bu bölgede bulunan bir cisim veya ışın, kara deliğin enerjisinden faydalanarak kaçabilir. Bu sürece Penrose süreci denir.

Kerr kara deliği ayrıca iki olay ufku arasında bulunan bir Cauchy yüzeyine sahiptir. Bu yüzey, uzay-zamanda geleceği belirleyen başlangıç koşullarını içerir. Ancak, bu yüzeyin üzerindeki herhangi bir noktadan geçen ışınlar sonsuza kadar kaçamazlar. Bu nedenle, bu yüzeyin üzerindeki fiziksel süreçler gözlemleyiciler tarafından izlenemez.

Ancak üstte bahsedilen yakın tarihli araştırma, bu nesnelerin iç kısmıyla ilgili kritik bir sorunu vurguluyor. Statik bir iç ufkun sonsuz bir enerji birikimiyle karakterize olduğu biliniyorken, dinamik kara deliklerin bile nispeten kısa zaman ölçeklerinde önemli bir kararsızlığa maruz kaldığını gösteriyor.

Bu kararsızlık, kara deliğin genel yapısını önemli ölçüde etkileyebilecek ve böylece onu değiştirebilecek sonlu ancak son derece büyük bir değere ulaşana kadar artan bir enerji birikiminden kaynaklanmaktadır.

Bu dinamik sürecin nihai sonucu belirsiz. Ancak araştırma, bir kara deliğin en azından uzun zaman ölçeklerinde Kerr geometrisinde sabitlenemeyeceğini ima ediyor.

Prof. Stefano Liberati, araştırmaya ilişkin yaptığı açıklamada, “Bu sonuç, Kerr çözümünün, önceki varsayımların aksine, gözlemlenen kara delikleri, en azından varoluşlarının tipik zaman ölçeklerinde doğru bir şekilde tanımlayamayacağını gösteriyor” diyor.

Paylaşın

Kara Delikler Evrenin Genişlemesini Yönlendiriyor Olabilir

Bilim insanları, evrenin hızlanan genişlemesini yönlendiren ve gizemli enerji olarak tanımlanan karanlık enerjinin kara deliklerle bağlantılı olabileceğine dair kanıtlar bulmuş olabilir.

Haber Merkezi / Karanlık enerji, evrenin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturuyor ve 13,8 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama’nın ardından ortaya çıkan evrenin büyümesini yönlendirdiği düşünülüyor.

Ancak gizemli enerjinin tam olarak nereden geldiği ise belirsizliğini koruyor. Son yıllarda bazı bilim insanları, karanlık enerjinin tüm evrene yayılmak yerine devasa kara deliklerin merkezinde yer alabileceğini öne sürüyorlar.

Journal of Cosmology and Astroparticle Physics’te yayınlanan yeni bir araştırma, görünüşte ilgisiz bu iki olgu arasında bir bağlantı olduğuna dair ilk ipuçlarını bulduğunu iddia ediyor: Evren yaşlandıkça artan karanlık enerji yoğunluğu ile büyüyen kara deliklerin kütlesi arasındaki bir eşleşme.

Michigan Üniversitesi’nden Fizik Profesörü Gregory Tarle, “Kendinize ‘Evrenin sonraki dönemlerinde yer çekimini evrenin başlangıcındaki kadar güçlü olarak nerede görüyoruz?’ sorusunu sorarsanız, cevap kara deliklerin merkezindedir” dedi ve ekledi:

“Büyüme sırasında olanların tersine işlemesi, kütleli bir yıldızın maddesinin yer çekimi çöküşü sırasında tekrar karanlık enerjiye dönüşmesi mümkün, tıpkı tersten küçük bir Büyük Patlama gibi.”

Bilim insanları, kranlık enerjinin kara deliklerle bağlantılı olabileceğine dair ipuçları aramak için, ABD’nin Arizona Eyaleti’ndeki Nicholas U. Mayall 4 metrelik Teleskobu’na monte edilmiş Karanlık Enerji Spektroskopik Aleti’ni (DESI) kullandılar. DESI, evrenin günümüze kadar nasıl genişlediğini incelemek için milyonlarca galaksinin aylık konumlarını belirliyor.

Bilim insanları, evrenin farklı evrelerinde karanlık enerji ile kara delik büyümesine ilişkin verileri karşılaştırarak ilgi çekici bir gözlemde bulundular.

Hawaii Üniversitesi’nden Fizik Doçenti Duncan Farrah, yeni kara delikler oluştukça, evrendeki karanlık enerji miktarının da doğru şekilde artığını belirterek, “Bu, kara deliklerin karanlık enerjinin kaynağı olması ihtimalini daha da makul kılıyor” dedi.

Hipotez doğrulanırsa, ile ilgili bir bilmeceyi çözmeye yardımcı olabilir. Gregory Tarle, “Temel olarak, kara deliklerin, içinde var oldukları evrenle bağlantılı olarak karanlık enerji olup olmadığı artık sadece teorik bir soru olmaktan çıktı, bu artık deneysel bir soru” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Bilim İnsanları İlk Kez “Kara Delik Üçlüsü” Keşfetti

4 milyar ışık yılından daha uzaktaki bir galakside birbirine yakın yörüngede dönen üç süper kütleli kara delik keşfedildi. Keşif, Nature bilimsel dergisinde yayınlandı.

Haber Merkezi / Daha önce bulunan kara deliklerin çoğunun bir çiftin parçası olduğu düşünülüyor. Bu çiftler, bir kara delik başka bir nesneyle (örneğin başka bir kara delik, bir yıldız veya benzeri bir nesne) iç içe geçtiğinde ve kara deliğin güçlü çekimi tarafından bir araya getirildiğinde oluşur.

Keşif, bilim insanlarının kara deliklerin nasıl birleşip galaksilerin evrimini nasıl etkilediğini anlamalarına yardımcı olacağı düşünülüyor.

ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Fizik Bölümü’nden Kevin Burdge, keşfe ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Çoğu kara deliğin yıldızların şiddetli patlamaları sonucu oluştuğunu düşünüyoruz, ancak bu keşif bunu sorgulamamıza yardımcı oluyor” dedi ve ekledi:

“Bu sistem kara delik evrimi için oldukça heyecan verici ve aynı zamanda orada başka üçlülerin olup olmadığı sorusunu da gündeme getiriyor.”

Kara delik nedir?

Astrofizikte, çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, büyük kütleli bir gök cismidir. Kara delik, uzayda belirli nitelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen bir nesnedir de denilebilir.

Bu tür nesneler ışık yaymadıklarından kara olarak nitelenirler. Kara deliklerin “tekillik”leri nedeniyle, üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları kabul edilir. Kara deliklerin içinde ise zamanın yavaş aktığı veya akmadığı tahmin edilmektedir.

Kara delikler Einstein’ın genel görelilik kuramıyla tanımlanmışlardır. Doğrudan gözlemlenememekle birlikte, çeşitli dalga boylarını kullanan dolaylı gözlem teknikleri sayesinde keşfedilmişlerdir. Bu teknikler aynı zamanda çevrelerinde sürüklenen oluşumların da incelenme olanağını sağlamıştır.

Örneğin, bir kara deliğin potansiyel kuyusunun (uzay-zaman kavisi) çok derin olması nedeniyle yakın çevresinde oluşacak yığılma diskinin üzerine düşen maddeler diskin çok yüksek sıcaklıklara erişmesine neden olacak, bu da diskin (ve dolaylı olarak kara deliğin) yayılan x-ışınları sayesinde saptanmasını sağlayacaktır.

Günümüzde, kara deliklerin varlığı, ilgili bilimsel topluluğun (astrofizikçiler ve kuramsal fizikçilerden oluşan) hemen hemen tüm bireyleri tarafından onaylanarak kesinlik kazanmış durumdadır.

Paylaşın

Stephen Hawking’in Kara Delik Paradoksu Çözülmüş Olabilir

Yeni bir araştırma, kara deliklerin Albert Einstein’ın genel görelilik kuramının öngördüğü gibi özelliksiz, yapıdan yoksun varlıklar olmayabileceğini öne sürüyor.

1916 yılında ilk kez Karl Schwarzschild tarafından tanımlanan klasik kara delik modeli, kara delikleri iki temel özelliğe sahip olarak tasvir eder: tüm kütlenin yoğunlaştığı bir tekillik ve hiçbir şeyin, hatta ışığın bile kaçamadığı bir sınır olan olay ufku.

1970’lerde Stephen Hawking, olay ufkuna yakın kuantum etkilerinin uzay boşluğundan parçacıklar yaratılmasına yol açması gerektiğini keşfetti, bu süreç Hawking radyasyonu olarak bilinir. Bu radyasyon, kara deliğin kademeli olarak kütle kaybetmesine ve sonunda tamamen buharlaşmasına neden olurdu.

Paradoks, bu radyasyonun başlangıçta kara deliği oluşturan madde hakkında hiçbir bilgi taşımaması nedeniyle ortaya çıkar. Kara delik tamamen buharlaşırsa, bu bilgi sonsuza dek kaybolmuş gibi görünür ve bilginin korunması gerektiğini öne süren kuantum mekaniğinin ilkelerini ihlal eder. Bu çelişki, bilgi kaybı paradoksu olarak bilinir ve teorik fizikteki en önemli zorluklardan biridir.

Hakemli bilimsel dergi Physical Review D’de yayımlanan araştırmada, kara deliklerin aslında ‘donmuş yıldızlar’ adı verilen, soğumuş ve artık ışık veya ısı yaymayan yıldızlar olduğu öne sürüldü.

Kara delikler, bilimin kurallarına meydan okuyan ve birçok paradoksla ilişkilendirilen nadir gök cisimlerinden biri. Ancak yeni bir araştırma, kara delikler hakkında bilinen her şeyi değiştirebilecek bir hipotez öneriyor.

Hakemli bilimsel dergi Physical Review D’de yayımlanan araştırmada, kara deliklerin aslında “donmuş yıldızlar” adı verilen, soğumuş ve artık ışık veya ısı yaymayan yıldızlar olduğu öne sürüldü. Kara cüceler olarak da adlandırılan donmuş yıldızlar, bir yıldızın yaşam döngüsünün son aşaması anlamına geliyor.

Bilim insanları genellikle yıldızların kara cüce aşamasına ulaşmasının trilyonlarca yıl alacağına inanıyor. Ancak evren, sadece 13,7 milyar yaşında olduğundan henüz donmuş yıldızları olamayacağı tahmin ediliyor.

Yeni çalışmada ise araştırmacılar, donmuş yıldızlarla kara delikler arasındaki benzerlikleri detaylı bir şekilde analiz etti ve teorilerinin geleneksel kara delik modeliyle bağlantılı birçok paradoksu çözdüğünü belirtti. Bu hipotez doğrulanırsa kara delikler, ünlü fizikçi Albert Einstein’ın genel görelilik kuramının öngördüğü gibi özelliksiz, yapıdan yoksun varlıklar olmayabilir.

Kara delikler konusunda bilim camiası, Einstein’ın 1915’te ortaya koyduğu genel görelilik kuramını takip ediyor. Einstein’a göre, bir kara deliğin iki temel özelliği var. Birincisi, merkezinde tekillik olarak adlandırılan sonsuz yoğunlukta bir nokta olması. İkincisi ise kara deliğin hiçbir şeyin, ışığın bile kaçmasına izin vermeyen bir olay ufku olması.

Bu teori yaygın kabul görse de, bazı büyük sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Örneğin, bildiğimiz fizik kurallarınca her şeyin bir sonu olmalı. Ayrıca bir diğer ünlü fizikçi Stephen Hawking’in radyasyon paradoksu, kara deliklerin radyasyon yayabileceğini, zamanla yavaşça kütle kaybedebileceğini ve sonunda tamamen buharlaşacağını öne sürüyor.

Bu da başka bir çelişkiyi ortaya çıkarıyor: Einstein hiçbir şeyin bir kara delikten kaçamayacağını öne sürdüğüne göre, bu nasıl mümkün olabilir? Ancak yeni araştırmanın yazarlarına göre, kara delikler donmuş yıldızlar, yani hem tekillikten hem de olay ufkundan yoksun nesneler olarak kabul edildiğinde tüm bu paradokslar çözülüyor.

‘Donmuş yıldızlar’ teorisi ne kadar mantıklı?

Yeni çalışmada araştırmacılar, kara deliklerin entropi ve termal radyasyon gibi termodinamik özelliklerinin teorik değerlerinin, donmuş yıldızlarınkine benzer olduğunu ortaya koydu.

İsrail’deki Ben-Gurion Üniversitesi’nde fizik profesörü ve çalışmanın ilk yazarı Ramy Brustein, Live Science’a yaptığı açıklamada, “Donmuş yıldızlar bir tür kara delik taklitçisidir: tekilliklerden arınmış, ufuk çizgisi olmayan ancak yine de kara deliklerin tüm gözlemlenebilir özelliklerini taklit edebilen ultra kompakt, astrofiziksel nesnelerdir,” dedi.

Ayrıca, bir olay ufkunun olmaması, radyasyonların ve parçacıkların kara delik olarak görülen nesnelerin sınırlarından kaçabileceğini gösteriyor. Bu da Hawking’in kara deliklerden çıkan ışık emisyonu hakkında söyledikleriyle örtüşüyor.

1970’lerde Stephen Hawking, olay ufkuna yakın kuantum etkilerinin uzay boşluğundan parçacıkların üretilmesine yol açtığını ve kara deliklerden kütle azaltacak bir ışıma sızması gerektiğini ortaya koymuştu. Bu fenomen bugün Hawking radyasyonu olarak adlandırılıyor.

Öte yandan, kara deliklerin gerçekten donmuş yıldızlar olduğunu teyit edecek deneysel bir kanıt yok. Bu da söz konusu hipotezi doğrulamak için daha fazla araştırma gerektiği anlamına geliyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları Çok Nadir Bir Kara Delik Keşfetti

Bilim insanları, Samanyolu Galaksisi’nin merkezine yakın bir yerde nadir bir kara delik keşfetti. Büyük kütleli yıldızların ölümünün ardından ortaya çıkan kara delikler, evrenin en esrarengiz oluşumlarından biri.

Araştırmanın başyazarı Florian Peißker, “İlk başta alışılmadık derecede ağır bir yıldız olduğu düşünülüyordu. Ancak yüksek çözünürlüklü verilerle artık merkezde orta kütleli bir kara deliğin bulunduğu bir yapıtaşı bileşimi olduğunu doğrulayabiliyoruz” dedi.

Samanyolu Galaksisi’nin merkezine yakın bir yerde nadir bir kara delik keşfedildi. Bilim insanları bu cismin, kara delik evrimine dair uzun süredir devam eden bir gizemi aydınlatmasını umuyor.

Büyük kütleli yıldızların ölümünün ardından ortaya çıkan kara delikler, evrenin en esrarengiz oluşumlarından biri. Keşfedilmelerinin ardından geçen 50 yıldan uzun sürede haklarında pek çok şey öğrenilse de hâlâ cevaplanmayı bekleyen en az bir o kadar soru var.

Bunlardan biri de süper kütleli kara deliklerin oluşum süreci. Tek bir yıldızın meydana getirebileceği en büyük kara deliğin, Güneş’in yaklaşık 80 katı kütleye sahip olabileceği düşünülüyor.

Birden fazla kara deliğin zaman içinde birleşmesiyle oluşan süper kütleli kara deliklerse Güneş’in milyonlarca, hatta milyarlarca katı kütleye ulaşabiliyor. 100 ila 100 bin Güneş kütlesine sahip olanlarsa orta kütleli kara delik sınıfına giriyor.

Bugüne kadar çok az sayıda orta kütleli kara delik keşfedilmesi, bu cisimlerin çok yüksek kütlelere ulaşma sürecinin net bir şekilde anlaşılmasını engelliyor.

The Astrophysical Journal adlı hakemli dergide 18 Temmuz’da yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bu sır perdesini aralayabilecek önemli bir adım attı.

Samanyolu’nun merkezinden yaklaşık 0,1 ışık yılı uzaktaki yıldız kümesi IRS 13’ü gözlemleyen bilim insanları beklenmedik bir şeyle karşılaştı: Buradaki yıldızlar şaşırtıcı derecede düzgün bir örüntüde ilerliyordu.

Yaklaşık 25 yıl önce keşfedilen IRS 13 de başlı başına bir merak konusu. İlk başta tek bir yıldız sanılan sistemin, sonraki gözlemlerle aslında küçük ve yoğun bir yıldız kümesi olduğu ortaya çıkmıştı.

Galaksinin merkezindeki süper kütleli kara delik Sagittarius A*’ya (SgrA*) bu kadar yakın bir sistemin nasıl bozulmadan durduğu bilim insanlarının kafasını kurcalıyor.

Şili’deki Çok Büyük Teleskop ve diğer aygıtlarla IRS 13’ü inceleyen araştırmacılar, kümedeki yıldızların düzensizce, rasgele bir şekilde hareket etmesini bekliyordu.

Fakat düzenli bir hareket gören bilim insanları bunun iki açıklaması olabileceğini söylüyor: Ya galaksinin merkezindeki süper kütleli kara delik SgrA*, buradaki cisimlerin yörüngesini etkliyor ya da yıldız kümesinde orta kütleli bir kara delik var.

Gözlemler ve bilgisayar modellerinden yararlanan araştırmacılar, ikinci seçeneğin daha muhtemel olduğu sonucuna vardı.

IRS 13’ün hareketlerini inceleyen ekip, kümeyi bir arada tuttuğu düşünülen yoğun bir cismin yaklaşık konumunu hesapladı. Bu bölgede X-ışınları ve iyonize gazdan oluşan ve saniyede yaklaşık 130 kilometre hızla dönen bir halka gözlemlediler.

Bilim insanları halkanın merkezinde bulunduğu varsayılan cismin kütlesinin de Güneş’in 30 bin katı olduğunu hesapladı. Hem bu veriler hem de IRS 13’ün çok yüksek bir yoğunluğua sahip olması, içinde bir orta kütleli kara delik bulunduğuna işaret ediyor.

Makalenin başyazarı Florian Peißker şu ifadeleri kullanıyor: IRS 13, merkezdeki kara deliğimiz SgrA*’nın büyümesinde temel bir yapıtaşı gibi görünüyor.

Bulguların doğrulanması için daha fazla gözleme ihtiyaç var. Fakat halihazırda bilim insanları SgrA* ve diğer süper kütleli kara deliklerin nasıl bu kadar büyüdüğüne dair bazı soruları cevaplayabilir.

Peißker “Bu büyüleyici yıldız kümesi yaklaşık 20 yıl önce keşfedildiğinden beri bilim camiasını şaşırtmaya devam ediyor” diyerek ekliyor: İlk başta alışılmadık derecede ağır bir yıldız olduğu düşünülüyordu. Ancak yüksek çözünürlüklü verilerle artık merkezde orta kütleli bir kara deliğin bulunduğu bir yapıtaşı bileşimi olduğunu doğrulayabiliyoruz.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları, Samanyolu’nda Gizemli Bir Nesne Keşfetti

Bilim insanları, Samanyolu’nda bilinen en ağır nötron yıldızlarından daha ağır, aynı zamanda bilinen en hafif kara deliklerden daha hafif, yeni ve bilinmeyen bir nesne keşfetti.

Bilim insanları, nesneyi, küresel küme olarak bilinen yoğun bir yıldız grubunun 40.000 ışıkyılı uzaklığındaki milisaniyelik bir pulsarın yörüngesinde buldu.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre, bilim insanları, bu cismin muhtemelen ya bugüne kadar gözlemlenen en büyük kütleli nötron yıldızı ya da bulunan en düşük kütleli karadelik olduğuna inanıyor. Her iki durumda da rekorlar kıracak bu keşif, evrene dair anlayışımıza meydan okuyacak.

Bir nötron yıldızı, genellikle başka bir yıldızla birleşerek fazla büyük bir kütleye ulaştığında çöker. Bilim insanları bundan sonra ne olduğunu tam olarak bilmese de karadeliklere dönüştükleri düşünülüyor.

Bilim insanları, nötron yıldızlarının Güneş’in 2,2 katı kütleye sahip olması gerektiğine inanıyor. Bundan sonra gelen karadelikler çok daha büyük ve Güneş’ten yaklaşık 5 kat daha fazla kütleye sahip.

Aradaki boşluk “karadelik kütle boşluğu” diye biliniyor. Bilim insanları bu boşluğu hangi cisimlerin doldurabileceğini tam bilmiyor.

Kabaca 2,1-2,7 Güneş kütlesine sahip yeni keşfedilen cismin, boşluğun alt tarafının ucunda yer aldığı anlaşılıyor. Bu nedenle gökbilimciler bunun ne olduğunu öğrenmekte zorlanıyor fakat her neyse, bu gizemli boşluğu anlamada fayda sağlayacağını umuyorlar.

Manchester Üniversitesi’nde astrofizik alanında öğretim görevlisi olan Ben Stappers, “Bu yoldaşın doğasına ilişkin her iki olasılık da heyecan verici” dedi: Bir pulsar-karadelik sistemi, kütleçekim teorilerini test etmede önemli bir hedef olur ve ağır bir nötron yıldızı da çok yüksek yoğunluklarda nükleer fizikte yeni bilgiler sağlar.

Cisim yaklaşık 40 bin ışık yılı uzaklıktaki yoğun bir yıldız kümesi arasında hızla dönen bir pulsarın yörüngesinde bulundu. Gökbilimciler ritmik dönüşü kullanarak cismi anlamayı başardı.

Bilim insanları cismi, Güney Afrika’daki MeerKAT Radyo Teleskobu’nu kullanarak buldu. Etkileşime girecek ve bazen çarpışacak kadar sıkı bir şekilde toplanmış eski yıldızlardan meydana gelen bir küme olan NGC 1851 incelenirken bu cisim fark edildi.

Yıldızlardan birinden gelen atımları tespit eden araştırmacılar bunun, dönen ve dönerken evrene radyo ışığı demetleri saçan bir radyo pulsarı olduğunu buldu. Bu tik taklar, ne kadar hızlı döndüğünü tam olarak ölçmek ve bu da nerede olduğunu anlamak için kullanılabiliyor.

Bu sayede pulsarla birlikte yörüngede dönen cismin sıradan bir yıldız değil, çökmüş bir yıldızın son derece yoğun kalıntıları olduğunu fark ettiler. Kütlesini ölçmeyi başaran araştırmacılar bunun, o gizemli boşluğun içinde olduğunu buldu.

Max Planck Radyo Astronomi Enstitüsü’nden Arunima Dutta, “Bu sistemle işimiz henüz bitmedi” diyor: Bu yoldaşın gerçek doğasını ortaya çıkarmak nötron yıldızları, karadelikler ve karadelik kütle boşluğunda gizlenen başka ne varsa onları anlamamızda dönüm noktası olacak.

Bulgular Science adlı bilimsel dergide yayımlanan “A pulsar in a binary with a compact object in the mass gap between neutron stars and black holes” (Nötron yıldızları ve karadelikler arasındaki kütle boşluğunda yer alan yoğun bir cisimle ikili bir sistemdeki pulsar) başlıklı yeni bir makalede aktarıldı.

Paylaşın

Kara Delikler Yıldızları Parça Parça Yutuyor!

Çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan kara deliklerin, yıldızları parça parça yuttuğu ortaya çıktı.

Bazı galaksiler güneşlerinin kütlesinden yüz milyonlarca kat büyük süper kütleli kara delikler barındırıyor.

Kara delikler genellikle yakınlarından geçen yıldızları bir nefeste yutan ve devasa çekim güçleriyle onları yok eden obur gök cisimleri olarak bilinir. Ancak araştırmalar kara deliklerin yılzdızları parça parça yuttuğunu ortaya koyuyor.

Araştırmacılar, bir galaksinin merkezindeki süper kütleli bir kara deliğin, Güneş’e benzer büyüklük ve yapıdaki bir yıldızdan lokmalar kopardığını gözlemledi. Ayrıca yıldız her seferinde kara deliğin uzun oval yörüngesinin yakınından geçtikçe Dünya’nın kütlesinin üç katına eşit madde tükettiği görüldü.

Araştırmacıların gözlemlediği spiral şeklindeki bir galaksinin merkezindeki yıldız, güneş sistemimizden yaklaşık 520 milyon yıl ötede bulunuyor. Bir ışık yılı, ışığın bir yılda katettiği 9,5 trilyon kilometrelik mesafeye denk geliyor.

Yeni çalışmada bilim insanları tarafından kullanılan verilerin çoğu Amerikan Havacılık ve Uzay Ajansı’nın (NASA) Dünya’nın yörüngesindeki Neil Gehrels Swift Gözlemevi’nden geldi.

Yıldız kara deliğin yörüngesinde her 20-30 günde bir dönüyor. Yıldız, yörüngesinin ucunda her geçişinde atmosferinden madde emmesine olanak verecek, ancak parçalanmasına neden olmayacak kadar kara deliğin yakınından geçiyor, ya da birleşiyor. Böyle bir olay “tekrarlayan kısmi gelgit bozulması” olarak adlandırılıyor.

Uzay gözlemevinin tespitlerine göre, yıldızın kara deliğin içine düşen maddesi yaklaşık 3,6 milyon Fahrenheit (2 milyon santigrat derece) dereceye kadar ısınarak muazzam miktarda X-ışını açığa çıkarıyor.

Nature Astronomy dergisinde bu hafta yayınlanan çalışmanın yazarlarından astrofizikçi Rob Eyles-Ferris’e göre, yıldızın yörüngesi yavaş yavaş azalacak ve bu durum süper kütleli kara deliğin yıldızı tamamen dağılmasına olanak verecek mesafeye yakınlaşıncaya kadar devam edecek. Eyles-Ferris bu sürecin yıllar, hatta on yıllar ya da yüzyıllar alabileceğini de sözlerine ekledi.

Gözlemlenen kara deliğin Güneş’ten yüzlerce kat büyük bir kütlesi olduğu tahmin ediliyor. Işığın bile kaçamayacağı kadar güçlü yerçekimine sahip olağanüstü yoğun gök cisimleri olan kara delikler söz konusu olduğunda, bunun nispeten küçük olduğu söylenebilir.

Örneğin, bizim galaksimizin merkezindeki Sagittarius A adlı süper kütleli kara delik, Güneş’in kütlesinden yaklaşık dört milyon kat büyük. Diğer bazı galaksiler de güneşlerinin kütlesinden yüz milyonlarca kat büyük süper kütleli kara delikler barındırıyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Samanyolu Galaksisi’nin Kalbindeki Kara Delik Uykudan Uyandı

Samanyolu Galaksisi’nin merkezindeki kara deliğin uykudan çıktığı keşfedildi. Kara delikler çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, büyük kütleli gök cisimleri şeklinde tanımlanmakta.

Uzayda belirli nicelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen ‘Kara Delik’lere ilişkin her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Son olarak, Samanyolu Galaksisi’nin kalbindeki süper kütleli kara deliğin daha önce düşünüldüğü kadar uykuda olmadığı yeni bir araştırmada belirtildi.

Aralarında Fransa’daki Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’den isimlerin de yer aldığı gökbilimciler, Samanyolu’nun merkezindeki süper kütleli karadelik Sagittarius A*’ın yaklaşık 200 yıl önce uzun bir uyku döneminden çıktığını keşfetti.

Geçen hafta Nature adlı bilimsel dergide yayımlanan yeni araştırma, Güneş’ten yaklaşık 4 milyon kat daha büyük bu devasa kozmik cismin geçmişteki uyanışını ortaya çıkardı.

Daha önceki çalışmalar, galaksilerin ortasındaki ultra kütleli karadeliklerin civarlarındaki maddeyi yuttuktan sonra uykuya daldığını göstermişti.

Fransa’daki Strasbourg Astronomi Gözlemevi’nden, çalışmanın baş yazarı Frederic Marin, AFP’ye şöyle dedi: Etrafındaki her şeyi yedikten sonra kış uykusuna yatan bir ayıyı düşünün.

Araştırmacılar artık, 19. yüzyılın başlarında bir yıllık bir süre boyunca kendisine yaklaşan kozmik cisimleri yutan karadeliğin, daha sonra tekrar durgunluk haline geçtiğine inanıyor.

Yine de bu müthiş devasa varlıkla gezegenimiz arasındaki mesafe, Dünya’yla Güneş arasındaki mesafenin yaklaşık iki milyar katı olduğundan, karadeliğin aktif hale gelmesi Dünya üzerinde bir etki yaratmadı.

Öte yandan yaklaşık 200 yıl önce yayılan X-ışını yankısını tespit eden araştırmacılar buna dayanarak, radyasyonun ilk baştaki yoğunluğunun süper kütleli karadeliğin halihazırda yaydığından en az 1 milyon kat daha fazla olduğunu söylüyor.

Bilim insanları, X-ışınlarındaki ani yükselişin “ormanda gizlenmiş tek bir ateşböceğinin aniden Güneş kadar parlak hale gelmesine” benzediğini belirtiyor.

Araştırmacılara göre yeni bulgular Sagittarius A* yakınındaki moleküler bulutların normalden daha güçlü parlamasının nedenini de açıklıyor. Bilim insanları galaktik bulutların Sagittarius A*’ın 200 yıl önce yaydığı X-ışınlarını yansıtmasının buna yol açtığını ifade ediyor.

Çalışmada bilim insanları, X-ışınını yüksek hassasiyetle tespit edip ışının yerini belirlemek için ilk kez kullanıma açılan NASA’nın IXPE uydusundan yararlandı. Araştırmacılar halihazırda Sagittarius A* gibi bir karadeliğin uyku durumundan aktif hale geçmesi için ihtiyaç duyulan fiziki mekanizmaları saptamaya çalışıyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

NASA’dan Çarpıcı “Kara Delik” Animasyonu

NASA, kara delikler hakkında bir animasyon yayınladı. Kara delikler çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, büyük kütleli gök cisimleri şeklinde tanımlanmakta.

Evrende bilinen en büyük kara deliklerden biriyse TON-618 adlı dev cisim. Bilim insanlarının “canavar” diye nitelediği bu cismin kütlesi 2004’te ölçülmüştü. Ölçümler, TON-618’in kütlesinin Güneş’in 66 milyar katı olduğunu göstermişti.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, süper kütleli kara deliklerin ulaşabildiği korkutucu boyutları gözler önüne seren bir animasyon yayımladı.

Animasyonda Güneş’ten giderek uzaklaştıkça rastlanabilecek devasa kara deliklerin konumları, tahmini görünüşleri ve isimleri yer alıyor.

Evrenin dev cisimleri olan bu kara delikler, Güneş’in kütlesinin yaklaşık 100 bin katından başlıyor ve milyarlarca katı kütleye ulaşabiliyor.

Süper kütleli kara delikler, galaksilerin merkezlerinde yer alıyor. Örneğin Güneş Sistemi’ni ve dolayısıyla Dünya’yı barındıran Samanyolu Galaksisi’nin merkezinde de Sagittarius A* adlı bir süper kütleli kara delik var.

Bu kara delik de Güneş’in yaklaşık 4 milyon katı kütleye sahip ve Dünya’dan sadece 26 bin ışıkyılı uzaklıkta.

Ancak bundan çok daha büyük kara delikler olduğu biliniyor. Örneğin görüntülenen ilk kara delik unvanını taşıyan M87’nin kütlesi Güneş’in 5,37 milyar katı.

NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden teorik astrofizikçi Jeremy Schnittman, “Çoğu Hubble Uzay Teleskobu’nun yardımıyla yapılan doğrudan ölçümler, 100’den fazla süper kütleli kara deliğin varlığını doğruluyor” ifadelerini kullanıyor.

Bilim insanı, “Peki nasıl bu kadar büyüyorlar? Galaksiler çarpıştığında merkezlerindekideki kara delikler de sonunda birleşebiliyor” diye de ekliyor.

Öte yandan evrendeki tüm kara delikler süper kütleli cisimler değil. Zira bilinen en küçük kara delikler, Güneş’in yaklaşık beş katı kütleye sahip.

Yıldız kütleli kara delik adı verilen bu cisimler, yaşamının sonuna gelmiş iri bir yıldızın kendi içine çöken çekirdeğinden oluşuyor.

Yıldız kütleli karadeliklerin üst sınırı da Güneş’in kütlesinin yaklaşık 65 katı kadar.

Evrende bilinen en büyük kara deliklerden biriyse TON-618 adlı dev cisim. Bilim insanlarının “canavar” diye nitelediği bu cismin kütlesi 2004’te ölçülmüştü.

Ölçümler, TON-618’in kütlesinin Güneş’in 66 milyar katı olduğunu göstermişti.

Astrofizikçilerin kara delikler için belirlediği teorik üst kütle sınırı ise Güneş’in yaklaşık 50 milyar katı.

Bu yüzden bilim insanları, evrenin ve kara deliklerin teorik tahminlere meydan okumakta çok iyi olduğunu vurguluyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanlarını Şaşkına Döndüren “Kara Delik”

Uzayda belirli nicelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen ‘Kara Delik’lere ilişkin her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Bilim insanları, karanlık noktasından ışık çıkan yeni bir kara delik türü karşısında şaşkına döndü.

Bilim insanları, bunun aslında yeni bir kozmik varlık çeşidi olabileceğini söylüyor.

Bir bilgisayar simülasyonu modelinden ortaya çıkan teorik bir yapı olan bu gizemli kozmik cisimi, uzayda Dünya’daki en iyi teleskoplardan bile saklanan gökcisimleri olabileceğine işaret ediyor.

ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi’nden, araştırmayı yöneten Pierre Heidmann yaptığı açıklamada şöyle dedi:

Çok şaşırdık… Cisim bir kara deliğe tıpatıp benziyor ama karanlık noktasından ışık çıkıyor.

Araştırmacılar “topolojik soliton” diye adlandırdıkları cismi Physical Review D adlı akademik dergide yayımlanacak yeni bir çalışmada açıkladı.

Bilim insanları uzayda, Dünya’daki ultra hassas sensörlerle gözlemlendiğinde benzer kütleçekimsel etkilere sahip olan ve kara delik gibi algılanabilecek başka cisimler olması ihtimalini araştırdı.

Kara delikler, ışığın bile çekiminden kaçamayacağı kadar yoğun bir çekim alanına sahip, çökmüş yıldızlardır.

Kütleçekim dalgalarının 2015’te tespit edilmesi astrofizik dünyasında çığır açarak kara deliklerin varlığını doğruladı.

Bu tespit, ışığın karadeliklerin etrafında tıpkı Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğü gibi, kara deliklerin merkezinden belli bir uzaklıkta döndüğünü gösterdi.

Bu mesafe, kara deliğin “gölgesinin” kenarını belirleyerek gelen herhangi bir ışığın bilim insanlarının “olay ufku” diye adlandırdığı bölgeye ölümcül bir şekilde çarpmasına yol açıyor.

Öte yandan bilim insanları, topolojik solitonun uzayı tıpkı bir kara delik gibi bozduğunu ancak bir kara delik gibi davranmadığını söyledi.

Simülasyonda solitonun, “gerçek” bir kara delik olsaydı güçlü çekim kuvvetinden kaçamayacak olan, ışığın zayıf ışınlarını karıştırdığı ve yaydığı bulundu.

Araştırmacılar uzayın fotoğraflarını kullandıkları birkaç senaryoda, bir kara deliği ve topolojik solitonu, sanki bir kamerayla çekilmişler gibi merceğin önüne yerleştirdi.

Simülasyonlarda, her iki kozmik varlık da kütleçekimsel etkileri nedeniyle çarpık resimler üretirken, solitonun farklı davrandığı görüldü.

Dr. Heidmann, “Işık güçlü bir şekilde bükülüyor ancak bir kara delikteki gibi emilmek yerine, tuhaf hareketlerle dağılarak bir noktada kaotik bir şekilde bize geri geliyor” dedi.

Karanlık bir nokta görmüyoruz. Çok fazla bulanıklık görüyoruz, bu da ışığın bu tuhaf nesnenin etrafında deli gibi döndüğü anlamına geliyor.

Araştırmacılar, bu çalışma uzaydaki yeni cisimlere dair bir öngörü olmasa da bunun, kara deliklere kıyasla bu tür cisimlerin neye benzediğine dair en iyi model görevini görebileceğini söyledi.

Nesne hâlâ teorik olsa da bilim insanlarının matematik denklemleri kullanarak onu oluşturabilmesi ve simülasyonlar kullanarak neye benzediğini gösterebilmesi, Dünya’daki en iyi teleskoplardan bile saklanan gökcisimleri olabileceğine işaret ediyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Ibrahima Bah, “Karşınızdaki şeyin bir kara delik olmadığını nasıl anlarsınız? Bunu test etmek için iyi bir yolumuz yok. Topolojik solitonlar gibi varsayımsal nesneleri incelemek bunu anlamamıza da katkı sağlayacak” dedi.

(Kaynaak: Independent Türkçe)

Paylaşın