Selahattin Demirtaş’ın Tahliye Edilmeme Gerekçesi Açıklandı

Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmeme gerekçesi açıklandı: Kaçma ve serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilme.

Aralarında Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu HDP’li siyasetçilerin yargılandığı Kobani davasında mahkeme sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkemenin Selahattin Demirtaş’ı tahliye etmeme gerekçesi ise dikkati çekti.

T24‘te yer alan habere göre, kararda “Sanığın tahliye olması halinde kaçma tehlikesi olması bir tarafa, serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcut olduğu değerlendirilmiştir” denildi. Mahkeme tarafından, savcının 5 bin 267 sayfalık esas hakkındaki görüşü konusunda sanıklara savunma için sadece 27 gün süre vermesi tartışmalara yol açtı. Buna göre savunmalara 28 Temmuz’da başlanacak.

Tutuklu sanıkların tamamının tahliye taleplerini reddeden mahkeme, bu kararında bazı sanıklar yönünden ilginç gerekçelere dayandı. Buna göre, Demirtaş’ın tahliyesine ilişkin talebin reddedilme gerekçelerinden biri, 2015 yılında verdiği bir röportajda ağabeyi hakkında sorulan bir soruya verdiği yanıt oldu.

Demirtaş’ın bu röportajda ağabeyi Nurettin Demirtaş için söylediği, “Üniversite öğrencisiyken hapse girdi, ömrünün yarısını cezaevlerinde geçirdi, demokratik siyasete girmek istedi, partiye girdi, eş genel başkan oldu. Yargı baskısı ile siyaset yapamayacak bir hale getirdiler. Çok ağır cezalar verdiler kendisine. Çok sayıda dava açtılar.

Burada bir kez daha yıllarını cezaevlerinde geçirsin istemedik. Şu an Erbil’de yaşıyor. Sadece o değil, on binlerce insan sürgünde yaşamak zorunda kalıyor. Her biri benim için burukluk ve yaradır. Sadece ağabeyim değil o da onlardan biridir sadece. On binlerce insan bu şekilde ülkesinden vatanından ayrı sadece düşüncelerinden dolayı ülkesine gelemez durumdadır” şeklindeki sözleri kaçma şüphesi olarak değerlendirildi.

“Adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi”

Mahkemenin Demirtaş’ı tahliye etmemesinin bir diğer gerekçesi ise mahkeme kararında şöyle ifade edildi:

“Sanığın söylemleri itibariyle davaya savunma vermesi halinde mahkum edileceği, siyasi kimliği nedeniyle yargılandığı, dosyada ki delillerin uydurulmuş olduğu, iktidarın değişmesi durumunda tahliye olacağı ve hakkında beraat kararı verileceği iddiası -tavrı ile savunma yapmaktan kaçındığı, birleşen bazı dosyalar bakımından dahi yeterli süre ve imkan verilmesine rağmen halen savunma yapmadığı hususunun pasif olarak duruşmaya çıkmama olarak değerlendirilmesi gerektiği, öte yandan sanığın tahliye olması halinde kaçma tehlikesi olması bir tarafa serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcut olduğu değerlendirilmiştir.

“Tekrar suç işleme ve kamu düzenini bozma tehlikesi”

Öyle ki atılı suçlar bakımından savunma yapmak yerine sürekli mahkeme heyetinin hukuksuz olduğunu iddia ettiği kararları nedeniyle hakimlerin yargılanacağını dile getirmekle ileri sürdüğü gerekçeler itibariyle atılı suçlar bakımından yargılanmamak üzere kendisine Anayasanın 10. Maddesine açıkça aykırılık teşkil edecek şekilde muamele yapılmasını beklediği değerlendirilmektedir.

Dolayısıyla sanığın, tekrar suç işleme ve kamu düzenini bozma tehlikesi bulunduğu tartışılabilir noktaya geldiği söylenebilir. Tüm bu değerlendirmeler ışığında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı isnat edilen suç ile ölçülü olması, sanığın somut olarak kaçacağı şüphesini uyandıran olgular itibariyle adli kontrol hükümlerinin bu nedenle sanık hakkında yetersiz kalacağı düşünüldüğünden tutukluluk tedbirinin gerekli olduğu anlaşılmıştır.”

Paylaşın

Sancar’dan “Kobani Davası” Açıklaması: Amaç, Demokratik Siyasetin Tasfiyesi

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Kobani Davası” davasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Kobani Davası’nın bir amacı da demokratik siyaseti kuşatmak ve tasfiye etmektir” dedi. Sancar, davanın, ‘Çöktürme Planı’nın bir unsuru olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

Haber Merkezi / “Demokratik siyaseti tümüyle etkisiz hale getirmek, mümkünse tasfiye etmek iktidarın temel amaçlarındandır. 2020’de başlayan Kobani Kumpas Davası operasyonları aynı zamanda HDP’ye karşı kapatma davası açılmasının da bir ön aşaması olmuştur. 2020 Eylül’ünde MYK üyelerimize düzenlenen operasyondan sonra 17 Mart 2021’de, yani yaklaşık 6 ay sonra HDP hakkında kapatma davası açılmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki bu dava tamamen siyasi amaçlarla açılmıştır ve siyasi hedeflerle yürütülmektedir. Bu davanın hukukla bir ilgisi yoktur.”

Sancar ayrıca, başta siyasi muhalefet olmak üzere, dava karşısında ‘güçlü bir dayanışma’ sergilenmediğini söyledi, “toplumsal dayanışmayı ve ortak demokratik mücadeleyi büyütme” çağrısı yaptı.

Dava savcısının seçimlerden kısa bir süre önce mütalaasını sunduğunu hatırlatan Sancar, “Amaç, seçimlerde bu mütalaayı kullanmaktı. Muhtemelen aynı taktiği önümüzdeki dönemde yerel seçimleri gözeterek yine devreye sokacaklardır. Bu davayı iktidar yerel seçimlerde kendi hedefleri için istismar etmek isteyecektir” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ile HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüleri Nuray Özdoğan ve Serhat Eren 52’nci duruşma periyodu görülmeye başlanan Kobani Davasına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Duruşmanın sabahki oturumunu da izleyen Sancar, konuya ilişkin şunları söyledi:

“Kobani Kumpas Davasının 52’nci duruşma periyodundan çıkıp geldik. Biliyorsunuz bu dava 2020 Eylül’ündeki operasyonlarla başlamıştı. MYK üyelerimizi ve eş genel başkanları da kapsayan bir soruşturma şeklinde yürütüldü. Bugünkü 52’inci duruşma periyodunda, sanık sandalyesine oturtulan arkadaşlarımızın mütalaaya karşı beyanlarını vermesi isteniyordu.

Biraz geriye gidelim, bu davanın niteliğini bir kez daha hatırlayalım. Bu dava bir kumpas davasıdır. Bunun kumpas davası olduğuna dair bugüne kadar çok veri sunduk ama Türkiye toplumunun hafızasını kontrol etme amacında olan bu iktidara karşı hatırlatma önemli bir yöntemdir.

Bu dava 2014 yılında IŞİD’in Kobanî’yi kuşatmasına ve işgal girişimine karşı başlayan protestoların, tepkilerin devamında HDP MYK’nın bir bir açıklaması gerekçe gösterilerek başlatıldı. O tweet Ekim 2014’te atılmıştı. Operasyonlarla başlayan bu dava ise 2020 yılında açıldı. Yani aradan 6 yıl geçtikten sonra bir tweet gerekçe gösterilerek partimizin MYK üyelerinin tamamını kapsayan bir dava açıldı.

Davanın açıldığı tarih önemli. Davanın gelişim seyrine baktığımızda, bütün aşamaların iktidarın siyasi ihtiyaçlarına göre düzenlendiğini görebilirsiniz. Kobani Kumpas Davasının asıl amacı nedir? Bir; IŞİD vahşetini ve tehlikesini unutturmak. 2014 yılında sadece Türkiye’de, sadece Kobanî ve Rojava’da değil bütün dünyada IŞİD vahşeti konuşuluyordu. İnsanlığa karşı bu büyük tehlike tartışılıyordu.

IŞİD’in başlattığı hamlelerin son aşaması olarak Kobani’nin düşürülmesi söz konusuydu. IŞİD’in temel hedefi olarak ortada duruyordu. IŞİD’in Kobanî’yi kuşatmasına karşı sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok ülkesinde eylemler ve gösteriler, dayanışma faaliyetleri ortaya konuldu. Türkiye’de de bunlar yine aynı şekilde yaşandı. IŞİD’in saldırılarına karşı dayanışma ve Türkiye’de hükümetin Kobanî’ye yardım için koridor açma talebi dile getiriliyordu bu eylemlerde.

“Çağrımız demokratik ve barışçıl bir çağrıydı”

Partimiz HDP’nin o dönem yaptığı çağrı da bu çerçevedeydi. Demokratik barışçıl bir şekilde Kobani halkıyla dayanışma, IŞİD vahşetine karşı birlikte durma çağrısını içeriyordu. IŞİD’in o dönem yarattığı büyük tehdide karşı Kobani’de halkların sergilediği direniş bütün insanlık tarafından şanlı bir sayfa olarak görüldü. IŞİD’in geriletilmesi ve çöküş süreci Kobani’deki yenilgi ile başladı.

İşte IŞİD tehlikesini, IŞİD’in o dönem yarattığı ve bugüne sarkması muhtemel bütün tehditleri unutturmak için, hükümetin o dönem kendi sorumluluğunu örtmesi için Kobani Kumpas Davası devreye sokuldu. Kobanî Kumpas Davası öncelikle bu hakikatleri karartma ve unutturma amacı taşıyor. Dönemin hükümetinin IŞİD’e karşı Kobanî halkıyla dayanışma taleplerine kulak tıkamasının unutturulmak istendiği bir kumpasla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha hatırlatayım.

Öte yandan 6-8 Ekim 2014’te yaşananların kirli tezgahlar olduğuna dair dönemin en yetkili bakanlarının açıklamaları var. O dönem sergilenen kirli ve kanlı tezgahların ortaya çıkmasını bu iktidar hiçbir zaman istemedi. Partimizin Meclis Grubu ve diğer organlarıyla hakikatin bütün boyutlarıyla açığa çıkarılması için yürüttüğü çalışmalar ya engellendi ya da yok sayıldı.

Meclis’te verilen çok sayıda araştırma önergesi iktidar blokunun oylarıyla reddedildi. Partimiz o dönem neler yaşandığının bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmasını her zaman talep etti. Çünkü o tarihten sonra yaşanan siyasi gelişmeler şu an içinde yaşadığımız rejimin yerleşmesi için kurulan planların birer parçasıydı. Eğer hakikatler ortaya çıkarılabilseydi, iktidar blokunun bu siyasi darbe operasyonları için planladığı aşamaların boşa çıkarılması çok daha mümkün olacaktı.

“7 Haziran’ın intikamını almak istiyor”

Aynı şekilde iktidar bu dava ile bir tür intikam alma peşindedir. IŞİD’e karşı yürütülen mücadelenin ardından Kobani’nin kurtarılması ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin Meclis’te hükümet kurma çoğunluğunu kaybetmesi bu iktidar için bir travma olmuştur. Bunlar arka arkaya yaşanan gelişmelerdir. Kobani’de IŞİD’in geriletilmesi ve yenilmesinin birkaç ay sonrasında 7 Haziran seçimleri gerçekleşmiştir.

O seçimlerde AKP, tarihinin en ağır yenilgisini almıştır. Hem IŞİD’e karşı Kobani’de yürütülen direnişin hem de 7 Haziran’da AKP’nin aldığı seçim yenilgisinin intikamı Kobani Kumpas Davasıyla alınmak isteniyor. Aynı şekilde hatırlarsak; dönemin AKP yönetiminin Suriye planları da hem Kobani’de IŞİD’in yenilmesi hem de 7 Haziran seçimleri ile boşa düşmüştür.

O tarihlerden sonra yeni bir siyaset izlemek zorunda kalmışlardır. 1 Kasım seçimlerinden sonra izledikleri politikaları da Kürtlerin Suriye’de elde ettikleri kazanımlara saldırmak şeklinde olmuştur. Kobani Kumpas Davası da bu saldırıların bir parçası olarak görülmelidir. İntikam amaçlı bir kumpas ve oyun söz konusudur. Kobani Kumpas Davasının bir amacı da demokratik siyaseti kuşatmak ve tasfiye etmektir.

Bunun Çöktürme Planından gayet iyi biliyoruz. Kobani Kumpas Davası, Çöktürme Planının bir unsurudur. Demokratik siyaseti tümüyle etkisiz hale getirmek, mümkünse tasfiye etmek iktidarın temel amaçlarındandır. 2020’de başlayan Kobanî Kumpas Davası operasyonları aynı zamanda HDP’ye karşı kapatma davası açılmasının da bir ön aşaması olmuştur. 2020 Eylül’ünde MYK üyelerimize düzenlenen operasyondan sonra 17 Mart 2021’de, yani yaklaşık 6 ay sonra HDP hakkında kapatma davası açılmıştır.

Bütün bunlar gösteriyor ki bu dava tamamen siyasi amaçlarla açılmıştır ve siyasi hedeflerle yürütülmektedir. Bu davanın hukukla bir ilgisi yoktur. Bu davada hiçbir işlemi hukuk çerçevesinde değerlendirme imkanı bulunmamaktadır. Esasen duruşmayı yakından takip edenler gayet iyi görüyorlar ki burada uygulanan hukuk ne evrensel ilkelere uygundur ne de “milli” hukuka uygundur. Tam tersine Kobanî Kumpas Davasında uygulanan hukuk düşman hukukudur.

“Evrensel ve ulusal hukukun bütün kuralları hiçe sayılıyor”

Sanık sandalyesine haksız yere oturtulan arkadaşlarımız bütün meşru haklarından mahrum bırakılmaktadır. En başta yargılama hukuku açısından vazgeçilmez nitelikte olan savunma hakları gasp edilmektedir. Soruşturmayı ve kovuşturmayı genişletme talepleri dikkate alınmamaktadır. Duruşma periyotları iktidarın siyasi hedefleriyle uyumlu olacak şekilde düzenlenmektedir. Bir mizansen, bir kurgu dava söz konusudur.

Burada dünya tarihinde örneğine az rastladığımız, kara leke olarak hukuk ve siyaset tarihine geçen örneklerden biri ile karşı karşıyayız. Dreyfus Davası gibi, Leipzig Davası gibi kurgu davadır Kobanî Kumpas Davası. O davalarda bile dönemin yönetimleri ve yargısı hiç olmazsa görüntüyü kurtarmak için bazı kurallara uymaya dikkat etmiştir. Kobanî Kumpas Davasında ise mahkeme heyetinin böyle bir kaygısı bile yoktur. Evrensel hukukun temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi ve yargıya müdahale yasağı da bu duruşmalarda ayaklar altına alınmıştır.

İktidar temsilcileri en tepeden aşağılara kadar süreli olarak sanık sandalyesine oturtulan arkadaşlarımızı sürekli olarak mahkum gibi göstermek istemişlerdir. Haklarında mahkeme tarafından kesin hüküm verilmediği halde, iktidar temsilcileri hüküm merciiymiş gibi kesin ifadeler kullanmış, arkadaşlarımızı suçlamış, mahkum etmeye çalışmıştır. Kobanî Kumpas Davası bir hukuksuzluk ve adaletsizlik laboratuvarı olarak görülmelidir. Bunu hep söyledik.

Bu davada yapılan her şey zamanı geldiğinde bütün muhaliflere karşı uygulanacak bir norm yaratma amacını da taşımaktadır. Yani bu davayı sadece HDP’ye karşı, sadece HDP’nin şahsında demokratik siyasete karşı bir tasfiye planı olarak görmek yanıltıcı olacak demiştik. Ne yazık ki haklı çıktık. Aynı hukuksuzluklar başka yargılamalarda da sürdürüldü. Ama asıl bu hukuksuzlukların test edildiği yer Kobani Kumpas Davası olmuştur. Bugün bu tür davalara ve tezgahlara karşı geniş bir toplumsal duyarlılık ve kararlı bir demokratik mücadele en etkili yöntemdir.

Ne yazık ki Kobani Kumpas Davası boyunca başta siyasi muhalefet olmak üzere genel olarak güçlü bir dayanışma sergilendiğini söyleyemeyiz. Gerçi iktidarın basın üzerinde yoğun bir baskısı olduğunu biliyoruz ama buna rağmen siyasi muhalefet de çeşitli toplumsal çevreler de daha yüksek bir ilgi ve dayanışma gösterebilirdi. Şüphesiz burada davayı başından beri aynı dayanışma ruhuyla ve demokratik kararlılıkla takip eden dost ve yoldaş çevreleri bunun dışında tutuyoruz. Eğer bu ülkede adaletin hakim kılınmasını istiyorsak yapmamız gereken şey, toplumsal dayanışmayı ve ortak demokratik mücadeleyi büyütmektir.

“Tuzak ve kumpastır”

Duruşma salonunda yoldaşlarımızın yaptığı adalet talebini herkes için hakim kılacak sesi yükseltmektir. Onlar herkes için adalet, gelecek ve bugün için demokrasi ve barış taleplerini dile getirmekten bir an bile geri durmadılar. Kobani Kumpas Davası aynı zamanda demokrasi ve barışa karşı bir tuzak ve kumpastır.

Özellikle 2013-15 yılları arasında yürütülen Çözüm Sürecindeki faaliyetlerin bile isnat konusu, suç konusu yapılması bunun açık göstergesidir. Bu dava ile barış umudu yargılanmak isteniyor, Kürt sorununda demokratik çözüm arayışlarının önüne geçilmek isteniyor. Bütün bunları dikkate aldığımızda, Kobanî Kumpas Davasına karış sergilenecek tutum aynı zamanda adalet, demokrasi ve barış için verilecek mücadele açısından da çok değerlidir.

Bizler bu konularda mücadelemizden en ufak bir adım geri atmayacağız. Hem Kürt sorununda demokratik çözüm hem bütün Türkiye’de özgürlük ve demokrasi hem de kalıcı barış için mücadelemize devam edeceğiz. Bugün yargılanmakta olan arkadaşlarımızın, savcıların sunduğu mütalaaya karşı savunmaları alınmak isteniyordu. Adil bir yargılama beklemiyoruz ama bu kadar acil bir yargılamanın da bir sebebi ve amacı vardır.

Dün 2 Temmuz Sivas Katliamının yıl dönümüydü. Korkunç bir katliam yaşandı o gün Sivas’ta. 30 yıl geçti üzerinden. 33 insanımız diri diri yakıldı. Hepsini saygıyla ve minnetle anıyorum. Sivas Katliamı Davası firari sanıklar hariç zaman aşımına uğradı. Orada yargının da bir acelesi yoktu, yargıyı kontrol eden iktidar merkezlerinin de bir acelesi yoktu; tersine davanın zaman aşımına uğraması için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.

Bütün Türkiye’nin hatta dünyanın gözleri önünde 33 insanın diri diri yakıldığı bu katliamın davası zaman aşımına uğratılıyor, böylece sanıklar serbest kalmış oluyor. Yani sanıklar bir şekilde aklanmış oluyor, katliam aklanmış oluyor. Öte yandan hukuksuz ve adaletsiz olduğu apaçık olan Kobanî Kumpas Davasında mahkeme adeta zamanla yarışıyor, bir an önce sona ulaşmak istiyor.

“Yerel seçimlerde de malzeme olarak kullanmak istiyor”

Savcı mütalaasını seçimlerden kısa bir süre önce sunmuştu. Amaç seçimlerde bu mütalaayı kullanmaktı. Muhtemelen aynı taktiği önümüzdeki dönemde yerel seçimleri gözeterek yine devreye sokacaklardır. Bu davayı iktidar yerel seçimlerde kendi hedefleri için istismar etmek isteyecektir.

Bu nedenle Kobani Kumpas Davası sadece demokratik siyasetin, HDP’nin tasfiyesi amacına yönelik değildir; Türkiye’de siyaseti bir bütün olarak dizayn etme gibi bir amaca da yöneliktir. O nedenle demokrasiden, adaletten, özgürlükten ve barıştan yana herkesin bu davayı yüksek duyarlılıkla takip etmesi ve iktidarın oyunlarına karşı ortak irade sergilemesi gerekmektedir.

“Savcının mütalaası iktidarın siyasi hedeflerini yansıtan bir manifestodur”

Eğer savcının sunduğu mütalaayı okuma imkanınız olursa, 5200 sayfa tutan bir mütalaa göreceksiniz ki herhangi bir hukuki argüman yoktur. Mütalaa iktidarın siyasi görüş ve hedeflerini yansıtan bir tür manifestosudur. Şimdi durum bu kadar açıkken, bu davaya karşı sessiz ve tepkisiz kalmak iktidarın oyunlarını sergilemesine cesaret vermek anlamına gelir.

İddianamenin kopyası bir mütalaa söz konusu, hiçbir lehe delil dikkate alınmamış, çelişkiler ve iftiralar art arda sıralanmış, AİHM kararları yok sayılmış, gizli tanık uygulaması artık pervasızlık sınırlarını aşan bir noktaya gelmiştir. Böyle bir mütalaa ve bunun kopyası olan bir iddianame ile arkadaşlarımız ağır cezalara çarptırılmak isteniyor. Mahkeme salonlarında arkadaşlarımızın gösterdiği onurlu duruş ve direniş bizler için de ilham kaynağıdır. Bizler de aynı şekilde bu mücadeleyi sonuna kadar aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Bugün aynı zamanda 3 Temmuz Çorum Katliamının yıl dönümü. Orada da hayatını kaybeden canları rahmetle anıyoruz. Adaletsizliği bu ülkeden ortadan kaldırana kadar; adaleti, demokrasiyi, barışı ve özgürlüğü hakim kılıncaya kadar her alanda mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir. Bütün bu sorumlulukları dikkate alan çizgimizi ve yürüyüşümüzü güçlendireceğiz.

Soru: Yerel seçimlerden önce davanın sonuçlanmasını bekliyor musunuz?

Bu davada her şey keyfi yürüyor. Bütün önemli yargılama aşamaları iktidarın amaçlarına göre ayarlanıyor. Siyasi iktidar kendisi için bir menfaat görürse, hangi tarihte bu menfaatin en iyi gerçekleşeceğini varsayarsa bu davanın da o zaman biteceğini tahmin edebiliriz.”

Paylaşın

HDP’de “Yerel seçimler” İçin Kritik Tarih Ekim

Meclis çalışmalarını Yeşil Sol Parti (YSP) atında yapan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 2024’te yapılacak yerel seçimlere ilişkin alacağı karar, siyasetin önemli gündem başlıkları arasındaki yerini koruyor.

HDP Eş Genel Başkan Pervin Buldan, yerel seçimlerde, “büyükşehirler başta olmak üzere bütün illerde aday çıkaracaklarını” açıklaması da, siyaset kulisleri hareketlendirmiş durumda.

Partide, yerel seçimlere yönelik özel gündemli görüşmelerin yapılmadığı, “her ilde aday çıkarılması yönünde bir parti kararı bulunmadığı” öğrenilirken, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçim sürecinin noktalanmasının ardından hedefine ulaşamadığını açıklayan, ardından özeleştiri sürecine giren HDP’de kongre takvimi işletiliyor.

Başta eş genel başkanlar olmak üzere parti yönetiminin büyük oranda değişeceği HDP’de daha sonra yerel seçimler için aday belirleme çalışmaları hız kazanacak.

Birgün’de yer alan habere göre; Partinin kongreden sonra 81 ildeki adaylarını belirleyeceği ancak bazı büyükşehirler için son kararın kongre sonrası verebileceği iddia edildi. Ancak parti yönetimi, bu durumu düşük bir ihtimal olarak değerlendiriyor.

Seçimlerdeki başarısızlığı kabul eden isimler arasında yer alan ve tabanın sesinin yeterince dinlenmediğini kaydeden HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, yerel seçimler hakkında yaptığı açıklamada, “İktidar bir kez daha devletin bütün imkanlarını kullanmaya çalışacak.

Biz de, bütün illerimizde büyükşehirler başta olmak üzere her yerde adaylarımızı çıkararak bu mücadelenin içerisinde varlığımızı ve mücadelemizi bir kez daha ispat etmek üzere, bu seçimlerde iyi bir çalışma temposuyla büyük bir başarı elde etmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi.

Pervin Buldan’ın bu açıklaması, özellikle Millet İttifakı tarafından yönetilen belediyelerin iktidar tarafından kazanılabileceği yorumlarına neden oldu.

Büyük kongre için çalışmalarını yürüten HDP ise “tabanın sesine kulak verecek.” Edinilen bilgiye göre özellikle cumhurbaşkanı adayı belirlemeyen ve bu nedenle oy kaybına uğradığı öne sürülen partide, bu kez adaylar kesin olarak belirlenecek. Bu kararda özellikle son yerel seçimden sonra HDP’li belediyelere atanan kayyumlara sessiz kalan Millet İttifakı’nın rolü olduğu da bildirildi.

Kapatma davası

HDP’nin bir diğer önemli gündem maddesi, yeni parti. Seçimlere Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi çatısı altında giren parti yönetimi, kongre sürecine kadar HDP ile mi yola devam edeceklerini yoksa ismini değiştirerek Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ne mi geçiş yapacaklarını belirleyecek. Kapatma davası nedeniyle HDP’nin geri planda kalabileceği ifade edildi.

Paylaşın

Buldan’ın “Yerel Seçimler” Açıklaması Siyaset Kulislerini Hareketlendirdi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Pervin Buldan, 2024’te yapılacak yerel seçimlerde, “büyükşehirler başta olmak üzere bütün illerde aday çıkaracaklarını” açıklamasının ardından, siyaset kulisleri hareketlendi.

Partide, yerel seçimlere yönelik özel gündemli görüşmelerin yapılmadığı, “her ilde aday çıkarılması yönünde bir parti kararı bulunmadığı” öğrenilirken, parti kaynakları, tutumun kurultayın tamamlanmasının ardından netleşeceğini, partinin birinci gündeminin yerel seçimler olmadığını kaydediyor.

2019’daki durumun ise istisna olduğunu kaydeden parti yöneticileri, “Yerel yönetimlerde AKP’nin kaybetmesi ve kayyum siyasetine son verilmesi gibi ikili bir politika izledik. Bazı büyükşehirlerde aday göstermedik” yorumunu yaparken parti yönetimi ve örgütleriyle yapılan toplantılarda bir eğilimin oluştuğu ancak tartışma sürecinin henüz bitmediği aktarılıyor.

Meclis çalışmalarını Yeşil Sol’da yapacak HDP’den yerel seçimlere ilişkin gelen açıklamalar siyaset kulislerini hareketlendirdi.

Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş’ın, özellikle 2019’da aday çıkarılmayan büyükşehirlerde aday çıkarılabileceği yönündeki açıklamasının ardından kurultayda görevi bırakacak olan Eş Genel Başkan Pervin Buldan, “büyükşehirler başta olmak üzere bütün illerde aday çıkaracaklarını” duyurdu. 2019’daki seçimlerde muhalefetin kazanmasında kritik rol oynayan partilerden olan HDP’den gelen bu açıklamalar da tartışma yarattı.

Cumhuriyet’ten Sefa Uyar’ın aktardığına göre, partide, yerel seçimlere yönelik özel gündemli görüşmelerin yapılmadığı, “her ilde aday çıkarılması yönünde bir parti kararı bulunmadığı” öğrenildi. Parti kaynakları, tutumun kurultayın tamamlanmasının ardından netleşeceğini, partinin birinci gündeminin yerel seçimler olmadığını kaydediyor. Bu konuda halihazırda yorum yapmanın “erken olacağı” belirtiliyor.

Buldan’ın açıklamasına yönelik de “Her siyasi partinin aday göstermesi, olağan olanıdır, beklenenidir. Genel başkanın da söylediği şey bu. Alınan karar, bir görüşme yok. Bunun değişmesi istisnai durum, değişmemesi olağandır. Şu an için gündemimizde başka bir seçenek yok” değerlendirmesi yapılıyor.

“Tartışma süreci henüz bitmedi”

2019’daki durumun ise istisna olduğunu kaydeden parti yöneticileri, “Yerel yönetimlerde AKP’nin kaybetmesi ve kayyum siyasetine son verilmesi gibi ikili bir politika izledik. Bazı büyükşehirlerde aday göstermedik” yorumunu yaparken parti yönetimi ve örgütleriyle yapılan toplantılarda bir eğilimin oluştuğu ancak tartışma sürecinin henüz bitmediği aktarılıyor. Partinin görüşünün konferanslar ve büyük kurultayda şekillenmesi, kurultay sürecinin ardından yeni politikalarının ve kadrolarının şekillenmesiyle birlikte önceliğin yerel seçimlere verilmesi bekleniyor.

Paylaşın

Pervin Buldan’dan “Yerel Seçimler” Açıklaması: Her Yerde Aday Çıkaracağız

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Eylülde gerçekleştireceğimiz kongreden sonra yeni bir seçim süreci başlatacağız.  Yerel seçimler elbette ki hepimiz açısından önemli. İktidar bir kez daha devletin bütün imkanlarını kullanmaya çalışacak” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Biz de bütün illerimizde büyükşehirler başta olmak üzere her yerde adaylarımızı çıkaracağız. Bu seçimlerde iyi bir çalışma temposuyla büyük bir başarı elde etmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Van’da bayram ziyaretlerine devam etti. Erciş ilçesinde bayramlaş programına katılan Buldan, bayramın barış ve özgürlük getirmesi temennisinde bulundu.

Buldan, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçim sonuçlarına değindi ve “2023 seçimleri önümüzde büyük bir fırsattı. Bu fırsatı değerlendirmek üzere büyük bir çalışma yürüttük ancak karşımızdaki AKP-MHP iktidarı devletin bütün olanakları ve imkânlarını kullanarak iktidar oldular. Devletin bütün imkânlarını diyoruz, çünkü seçim çalışmalarında bunu gördük. Devletin medyasını, paralarını, yargısını, ordusunu ve bütün kaynaklarını kullandılar” dedi.

Seçimden sonra yaşanan eksiklikleri toplantılarında ele aldıklarını dile getiren Buldan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yeni kararlar aldık. Bu kararlarla birlikte kongreye gideceğimizi ifade ettik. Kongrede, yeni bir planlama ve yeni bir anlayışla yeni yüzlerle, yeni canlarla bu süreci karşılamak ve bir değişim ve dönüşüm için bir süreç başlayacak.

Muhtemelen eylül ayı gibi kongremizi gerçekleştirip, HDP ile mi yola devam edeceğiz, Yeşil Sol’la mı devam edeceğiz, Yeşil Sol’un ismi mi değişecek? Bütün bunlar şu an tartışma konusu. Bir komisyon kurduk. Bu komisyonumuz çalışmalarını sürdürüyor.

“Yeni bir seçim süreci başlatacağız”

Eylülde gerçekleştireceğimiz kongreden sonra yeni bir seçim süreci başlatacağız.  Yerel seçimler elbette ki hepimiz açısından önemli. İktidar bir kez daha devletin bütün imkanlarını kullanmaya çalışacak. Biz de bütün illerimizde büyükşehirler başta olmak üzere her yerde adaylarımızı çıkaracağız. Bu seçimlerde iyi bir çalışma temposuyla büyük bir başarı elde etmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.”

“Bir kez daha Kürtlerin inkar edildiği, yok sayıldığı, her türlü zorbalığın yapıldığı bir dönemden geçiyoruz. Önemli bir seçim sürecini yaşadık; ancak seçimdeki baskıların zorlukların, anti-demokratik uygulamaların bir kez daha AKP ve onun ortağının kazanmasına vesile olduğunu gördük.

“Bu ülkeyi AKP’nin karanlık zihniyetine asla teslim etmeyeceğiz”

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Van’da katıldığı bayramlaşma töreninde ise şunları ifade etmişti:

Biz mücadeleyi sürdürürken, bu ülkede bütün zorluklara ve baskılara karşı mücadele ederken Kürt halkı başta olmak üzere, ezilen, sömürülen, inkar edilen bütün halkların barış ve özgürlükler içerisinde yaşamasını umut ederken AKP ve MHP ittifakının bir kez daha bu seçimleri kazandığını söylemeyeceğiz. Çünkü bu seçimler, demokratik bir ortamda yapılmadı. AKP’nin devletin bütün imkanlarını kullanarak kazandığı bir seçim olarak tarihe geçti.

Biz buradayız, yerimizdeyiz, halkımızla birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. AKP iktidarının baskılarını, zorbalığını, inkaranı bir kez daha yok etmek için, bunu bertaraf etmek için bu mücadeleyi büyüteceğiz. Seçimlerin üzerinden bir buçuk ay gibi bir zaman geçmesine rağmen AKP seçimlerden sonra ilk günden itibaren aynı anlayış ve zihniyetle bu ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Bu, 5 yıllık süre içerisinde aynı anlayışı sürdüreceğinin göstergesidir.

Bu ülkede tecridin, şiddetin var olduğunu söyleyenlere karşı gözdağı vermek, korku imparatorluğunu yaratmak bizi yolumuzdan alıkoymayacaktır. Bir gazetecinin “ülkede tecrit var” demesi nedeniyle tutuklanması bir kez daha bizlere  tecridin bu ülkede ne kadar yaygın olduğunu göstermiştir. Sadece İmralı’da değil; bugün ülkenin her tarafında, her karış toprağında her insana uygulanan bir tecritten bahsediyoruz. Elbette en ağırını, en insafsızını Sayın Öcalan’a karşı uyguluyorlar.

Bugün bu ülkede tecridin var olduğunu söyleyenlere karşı tutuklama ve zorbalıkla gözdağı vermeye çalışanlar şunu bilsin ki; biz bu ülkede tecridin son bulması için elbette mücadele edeceğiz. Bu ülkeyi AKP’nin karanlık zihniyetine asla teslim etmeyeceğiz.

Bütün halkımız şunu bilsin ki, AKP hükümeti iktidarda olduğu sürece bizler mücadeleyi daha da büyütmek zorundayız. Bu mücadelenin sonuna kadar savunucusu olmak zorundayız. Türküyle Kürdüyle, Ermenisiyle, Süryaniyle, Alevisiyle, kadınıyla, erkeğiyle, genciyle bu ülkede yaşayan her bir insanımızla bu mücadeleye omuz vermek zorundayız. Bu ülkedeki karanlıkları, zorlukları, hukuksuzlukları yeneceğimiz günler gelecektir.

Ben bir kez daha bütün halkımızın bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Bugün Van’da halkımızla ile bayramlaşmaktan büyük bir onur duyuyorum. Bayram boyunca bayramdan sonra da bütün ilçelerimizde halkımızla bir araya geleceğiz. Bayramlaşma programlarımızı sürdüreceğiz. Buraya geldiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum, bir kez daha bayramınızı kutluyorum.”

Paylaşın

HDP Ve YSP’den “Kurban Bayramı” Mesajı: Eşitlik, Özgürlük Ve Barış

Kurban Bayramı nedeniyle bir mesaj yayımlayan HDP ve YSP, mesajında, “Kurban Bayramının eşitlik, özgürlük ve barış getirmesini diliyoruz. Halkımızın ve Ortadoğu halklarının bayramı kutlu olsun!” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın, Kurban Bayramı öncesi, Türkçe ve Kürtçe olarak, “Özgürlüğe ve barışa vesile olması dileğiyle halklarımızın bayramını kutluyoruz” başlıklı bir kutlama mesajı yayınladı:

“Ne yazık ki büyük toplumsal sorunların, derinleşen ekonomik ve siyasi krizlerin, yoksulluğun, eşitsizliğin ve başta Kürt halkı olmak üzere topluma yönelik çok yönlü saldırıların gölgesinde Kurban Bayramını karşılıyoruz.

Ancak bayramları gerçek anlamlarına kavuşturabilir; dayanışma, paylaşma ve özgürleşme esaslarına dayalı toplumsal varoluşumuzu yeniden yaratabiliriz. Hayalini kurduğumuz savaşsız, sömürüsüz ve özgür yaşamı yaratmak mücadele gerekçemizdir. Bu vesileyle Kurban Bayramının eşitlik, özgürlük ve barış getirmesini diliyoruz. Halkımızın ve Ortadoğu halklarının bayramı kutlu olsun!”

“Cejna Qurbanê li gelê me pîroz be

Gelê me di bin şert û mercên giran, êrişên piralî, tehdidên tunebûnê de Cejna Qurbanê pêşwazî dike. Em hêvî dikin ku Cejna Qurbanê ji bo gelê me, gelên Rojhilata Navîn bibe sedema azadî, aştî û wekheviyê. Bi vê wesileyê em dikarin ji nû ve bingeha xwe ya civakî xurt bikin, pirsgirêkên xwe çareser bikin li hemberî êriş û tehdidên piralî xwe bi rêxistin bikin. Armanca jiyanek wekhev û azad ji bo me sedema têkoşînê ye û heya ku ev em bigihêjin vê armanca xwe emê têkoşîna xwe bidomîn in. Bi vê mabestê Cejna Qurbanê li gelê me li gelê Rojhilata Navîn û hemû mirovahiyê pîroz be.”

Paylaşın

Bakan Şimşek’ten “HDP” Açıklaması: İlgili Birimlerimiz Konuyu Çalışıyorlar

AYM’nin HDP’ye hazine yardımına bloke konulması talebini reddetmesiyle ilgili olarak konuşan Bakan Şimşek, “İlgili birimlerimiz konuyu çalışıyorlar” dedi. AYM kararı sonrası Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın nasıl bir adım atacağı merak konusu olmuştu.

Haber Merkezi / Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) yeni dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) ilk grup toplantısına katıldı.

Toplantı öncesi gazetecilerin sorularını yanıtlayan Şimşek, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Yargıtay Başsavcılığı’nın Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) hazine yardımına bloke konulması talebini reddetmesiyle ilgili olarak şunları söyledi: İlgili birimlerimiz konuyu çalışıyorlar.

Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın nasıl bir adım atacağı merak konusu olmuştu.

Öte yandan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AYM’nin HDP’nin Hazine yardımının bloke edilmesi talebini reddetmesine dair yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı:

“Dünyadaki AYM kararlarında hukuk devletinin korunması için en güçlü tedbirler teröre karşı alınır. Terör, paylaştığımız bütün insani değerlerin düşmanıdır.

Burada AYM bu kararları alıyor ama, AYM, meşru mekanizmalar içinde elde ettiği hakları istismar ederek, teröre dönük olarak bir dayanak oluşturmaya çalışan, terör propagandasına dönük bu olarak kaynakları harcayan tutumlar karşısında herhangi bir değerlendirme yapmıyor.

Siyaset üzerinde 2 tür vesayet çıktı. Biri askeri vesayetti bugün de siyasetin belli bölümü terör örgütü vesayet altında tutmakta. AYM bu kararı ile teröre karşı alınacak tedbirler açısından zaaf oluşturacak karar almıştır.”

Ayrıca MHP lideri Devlet Bahçeli de, HDP’nin Hazine yardımına bloke konulması kararını reddeden Anayasa Mahkemesi’ni hedef almış, “Bunları şiddetle kınıyorum. AYM Kandil kuyruğundan ayrılmalıdır” ifadelerini kullanmıştı.

“Anlaşılıyor ki Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyeleri, söylediklerimizi hiç kale almıyor. HDP’nin istekleri doğrultusunda hareket etmeyi Türkiye’ye tercih ediyor” diyen Bahçeli, “Bu konumdan kurtulması için yeni bir anayasa hazırlanması lazım ve Anayasa Mahkemesi’ne şekil belirlemeli” demişti.

Ne olmuştu?

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 14 Mayıs’taki seçimlere katılmaması nedeniyle HDP’ye ödenen Hazine yardımına tedbiren bloke konulması talebine ilişkin karar verilmesine yer olmadığına hükmetmişti. Anayasa Mahkemesi, kararı oy birliğiyle almıştı.

Paylaşın

AYM’den Yargıtay’ın HDP Talebine İkinci Kez Ret

Yargıtay Başsavcılığı’nın Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) hazine yardımına bloke konulması talebini görüşen Anayasa Mahkemesi (AYM), ‘bu aşamada karar verilmesine gerek olmadığına’ hükmetti. Karar oybirliğiyle alındı.

Haber Merkezi / Yargıtay Başsavcılığı, 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerine katılmayan partiye Hazine’den ödenen 400 milyon 228 bin liralık yardıma tedbiren bloke konulmasını talep etmişti.

Anayasa Mahkemesi (AYM),, verdiği kararı gerekçesini de açıkladı. AYM açıklamasında, söz konusu talebin, partiye yönelik kapatma davasıyla ilgisinin bulunmadığına ve siyasi partilerin mali denetimi kapsamında yapıldığına işaret edilerek, “Anayasa ve Siyasi Partiler Kanununda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bu konuda görev ve yetki veren bir düzenlemenin bulunmadığı; siyasi partilerin mali denetimine ilişkin husus ve esasların yer aldığı kanuni düzenlemelere göre ilgili yıl mali denetim süreci başlamadığından bu aşamada iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenebilmesinin mümkün olmadığı” kaydedildi.

AYM açıklamasında, Anayasa Mahkemesince yapılacak siyasi partilerin mali denetimi öncesinde partilerin belli bir gelirinin hukuka uygunluğu hususunda ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklara ilişkin olarak ilgili idarelerce genel hükümlere göre işlem yapılabilmesine engel bulunmadığı ve bu işlemlere karşı yargı yollarının açık olduğu da belirtildi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, HDP’nin kapatılması istemiyle hazırladığı iddianamenin 21 Haziran 2021’de kabul edilmesiyle süreç başladı. Ancak AYM henüz dosyayı esastan görüşmedi.

Süreç ilerlerken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin HDP’nin hazine yardımı ödenen hesaplarına birden fazla kez bloke konulmasını talep etti. AYM, ilk olarak Şahin’in talebiyle HDP’nin hazine yardım hesabına geçici olarak bloke koydu ancak HDP’nin itirazı sonrası blokeyi kaldırdı. Daha sonra Şahin, hesaplara bir kez daha bloke konulmasını istedi.

HDP’nin kapatılması talepli davada da sona yaklaşıldı. AYM raportörünün, davanın esasına ilişkin raporunu hazırlamasının ardından Yüksek Mahkeme, kapatma talebini nihai olarak karara bağlayacak.

Paylaşın

Yüksekdağ’dan “Yerel Seçimler” Açıklaması: HDP-YSP Her Kentte Adayını Çıkarmalı

6 yıldan uzun bir süredir Kandıra Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, HDP-Yeşil Sol’un mart ayında yapılacak yerel seçimlerde her kentte kendi adayını çıkarması gerektiğini söyledi ve ekledi:

“HDP-Yeşil Sol’un önündeki en doğru ve doğal seçenek doğudan batıya her kentte kendi belediye başkanı ve yerel yönetici adayını çıkarmasıdır. Zaten içinde bulunduğumuz yeniden yapılanma, tabandan politika belirleme süreciyle yerel seçim hazırlıkları iç içe geçmiştir. Bu doğru bir şekilde sistematize edildiğinde güçlü bir ön hazırlık zemini oluşacaktır. Yerellerde halkı dinleme, politikaya katılım kanallarını ardına kadar açma pratiği, doğru adaylar verimli strateji ve kazanım zeminini büyütecektir.”

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın genel seçimlerde beklentinin altında oy almasını da değerlendiren Yüksekdağ, “Emek ve Özgürlük İttifakı çıkış gerekçeleri itibariyle doğru bir yönelimdi. Halen de amaçları bakımından yanlış olduğu söylenemez. Ama politika canlı ve somut bir hakikattir. Süreç yönetimi ise başat unsurudur. Canlı gerçekten kopunca süreç yönetimi de başarılamıyor. İttifakın asıl sorunu buydu” dedi.

Gazete Duvar’dan Ümit Buget’e konuşan Figen Yüksekdağ, Yerel Seçimler ve Emek ve Özgürlük İttifakı’na ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı.

Yerel Seçimler: HDP-Yeşil Sol’un önündeki en doğru ve doğal seçenek doğudan batıya her kentte kendi belediye başkanı ve yerel yönetici adayını çıkarmasıdır. Zaten içinde bulunduğumuz yeniden yapılanma, tabandan politika belirleme süreciyle yerel seçim hazırlıkları iç içe geçmiştir. Bu doğru bir şekilde sistematize edildiğinde güçlü bir ön hazırlık zemini oluşacaktır. Yerellerde halkı dinleme, politikaya katılım kanallarını ardına kadar açma pratiği, doğru adaylar verimli strateji ve kazanım zeminini büyütecektir.

Emek ve Özgürlük İttifakı: Emek ve Özgürlük İttifakı çıkış gerekçeleri itibariyle doğru bir yönelimdi. Halen de amaçları bakımından yanlış olduğu söylenemez. Ama politika canlı ve somut bir hakikattir. Süreç yönetimi ise başat unsurudur. Canlı gerçekten kopunca süreç yönetimi de başarılamıyor. İttifakın asıl sorunu buydu. Seçimlerden önce bu gerçeğe bazen kamuoyuna açık, bazen partiye görüşlerimizi iletme düzeyinde işaret edip uyarıcı olmaya çalıştık.

Ancak “Geliyorum” diyen sonucu değiştirmeye yetmedi. Parti yönetimi de tek listeli seçime girmek konusunda epeyce çaba sarf etti. Sanırım en önemli eksiklik, “Mücadele ittifakı olarak devam edelim ama seçim ittifakı tek liste çerçevesinde kurulsun” demek kararlılığını gösterememekti. Bazı kopuş anlarını kaçırınca geriye dönmek mümkün olmuyor. Üstelik bunu göze almak için çok haklı gerekçelerimiz vardı.

Son ana kadar ittifak olarak seçimlere girme tavrından dönme şansımız vardı. Bugün şu soruyu daha net sorabiliriz: Seçime ittifak olarak girmenin ve böylece TİP’in ayrı liste çıkarma tavrını kabul etmemenin ortaya çıkaracağı sorunlar, kaybettiğimiz vekillerden oy ve enerji dağılmasından daha mı kötü olurdu? Aksine bugün stratejik mücadele ittifakı bakımından onarmamız gereken daha büyük tahribatlar oluştu.

Yanlış ve zorlama tutumlar, söylemler, Kürt politik kamuoyunda sosyalist harekete yönelik tepki ve ön yargıların fitilini ateşledi. Çok değerli ve tarihsel bir paradigmanın, ortaya çıkan sorun ve yanlış tutumlar bahane edilerek altı oyulmak istendi. Yani 2023 seçimleri gibi sıra dışı bir anda yaptığınız isabetsiz hamleler durduğu yerin çok ötesinde etkiler yaratır.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın henüz iç değerlendirme sürecini tamamlamadığını biliyorum. Ama görünen köy de kılavuz istemez. Eğer ittifak fikrinin doğruluğundan eminsek -ki öyledir- yanlışlarıyla da açıkça yüzleşmeliyiz. Bu sonraki deneyimlerin başarısını güvenceleyecektir.

TİP ve bütün ittifak bileşenleriyle devrimci dostluk ve dayanışma esaslı ilişkinin yeniden tesis edilmesi önemlidir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın yoluna bu ad ve bileşenlerle devam edip etmeyeceğini ise nesnel mücadele zeminlerinde kurulan ortaklık belirleyecektir.

Bugüne kadar alanlarda kendini gösteren bir mücadele ittifakı da baraj aşma dışında bir seçim ittifakı da olamadı. Ya ikisi ya da ikisinden birisi olabilir.

Röportajın tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

HDP’den “Asgari Ücret” Açıklaması: En Az 16 Bin 250 Lira Olmalı

Asgari ücret tartışmalarına dair HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan, “Asgari ücret tartışmalarına bakıldığında; asgari ücret artışının refah artışını sağlayamayacağını, hatta mevcudu koruyamayacağını, kozmetik iyileştirmelerin de kısa sürede enflasyonla geri alınacağını vurgulamak gereklidir. Kaldı ki iktidarın asgari ücret politikası, çalışan nüfusun yarıdan fazlasının asgari ücrete mahkûm olmasına sebep olmaktadır. Her geçen gün de daha çok çalışan da reel ücretlerinin düşmesi ile bu kümeye dâhil olmaktadır.” dedi ve ekledi:

“O yüzden öncelikli olarak hedefine emekten yana tercihlere sahip bir enflasyonu düşürme hedefini koymayan bir anlayışın asgari ücret üzerinden refah artışı sağlayabilmesi olanaksızdır. Kaldı ki iktidar mahfillerince dillendirilen artış miktarı ile asgari ücretin açlık sınırının altında kalmayı sürdüreceği açıktır. Bu sebeple asgari ücretin, geçen dönem önerdiğimiz 12,500 liralık net asgari ücretin yüzde 30 enflasyon farkıyla en az net 16,250 liraya çıkması gerekmektedir.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekonomi ve Tarım Komisyonu’ndan sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan, devam eden asgari ücret tartışmalarına dair yazılı bir açıklama yayınladı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Geçen hafta Saray’da yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında enflasyonla mücadelenin temel öncelik olduğunun vurgulanmasının ardından yeni Ekonomi Bakanı Şimşek’in iş dünyası ve bankalar ile gerçekleştirmiş olduğu görüşmelerde ifade ettiği, “refah artışını sağlayacak model”in ne olduğu, enflasyonun nasıl düşürüleceği, hayat pahalılığının nasıl ortadan kaldırılacağı merak konusu olmaya devam ediyor.

Bu arada milyonlarca işçi asgari ücret tartışmalarına dikkat kesilmiş durumda. Ekonomi Bakanlığına Mehmet Şimşek’in, MB Başkanlığı’na Hafize Gaye Erkan’ın getirilmesi ile gömlek değiştiren ekonomi politikalarının muhtevası itibariyle geniş işçi emekçi kesimlerde refah artışı sağlayamayacağını, asgari ücrette neye karar kılınırsa kılınsın refah artışının mümkün olmayacağını hatta mevcudu koruyamayacağını biliyoruz.

Türkiye ekonomisi son derece ağır yapısal sorunlarla maluldür. Bu yapısal sorunların bir kısmı ülkenin uluslararası sermayeye eklemlenme biçiminin doğal sorucuyken, bir diğer kısmı da Erdoğan’ın ekonominin kendi rasyonalitesine dahi uymayan “dehası”dır.

Ekonominin yeni önceliği, yerel seçimlere kadar bir döviz krizinin patlamasının engellenmesi, krizin ötelenmesidir. Bunun tek yolu da uluslararası sermayenin portföy yatırımları ile ülkeye çekilmesi ve yeni borçların bulunmasıdır. Bu sayede ülkenin yapısal sorunları çözülmüş olunmasa da yerel seçimlere kadar durumun daha vahimleşmesi engellenmeye çalışılacaktır.

Seçime yönelik olarak bu yılın merkezi yönetim bütçesinde öngörülen açık, deprem ve EYT gibi faktörlerle daha da artmış ve bu yılın ilk dört ayındaki bütçe açığı geçen yılın aynı dönemine göre %312 oranında artarak 264 milyar TL’ye çıkmıştır. Faiz giderleri %95’in üzerine çıkmıştır. Cari açık bu yıl 58 milyar dolar ile finansmanı olanaksız bir noktaya taşınmıştır. Bu yıl ödenmesi gereken kısa vadeli borç stoku 200 milyar dolardır. Merkez Bankasının iç ve dış borçları ve toplamda bu borçları çevirebilmek için gereken döviz rezervlerinin kuru tutma inadıyla eritilmesi de durumu vahimleştiren bir başka tablodur.

Ez cümle bu verili durumda; iktidar sınıfsal tercihleri nedeniyle bütçe açığını kapatmak için para basmaya, vergi gelirlerini arttırmaya, cari açığın finansmanı ve borçların çevrilebilmesi için de dış kaynağa yönelmektedir. Bu politikaların bundan evvel olduğu gibi işçi sınıfını ve yoksulları vuracağı, enflasyonu tırmandıracağı, işsizliği arttıracağı, iddiaların aksine gelir dağılımı adaletsizliğini derinleştireceği ortadadır.

Bu eksenden asgari ücret tartışmalarına bakıldığında; asgari ücret artışının refah artışını sağlayamayacağını, hatta mevcudu koruyamayacağını, kozmetik iyileştirmelerin de kısa sürede enflasyonla geri alınacağını vurgulamak gereklidir. Kaldı ki iktidarın asgari ücret politikası, çalışan nüfusun yarıdan fazlasının asgari ücrete mahkûm olmasına sebep olmaktadır. Her geçen gün de daha çok çalışan da reel ücretlerinin düşmesi ile bu kümeye dâhil olmaktadır.

O yüzden öncelikli olarak hedefine emekten yana tercihlere sahip bir enflasyonu düşürme hedefini koymayan bir anlayışın asgari ücret üzerinden refah artışı sağlayabilmesi olanaksızdır.

Kaldı ki iktidar mahfillerince dillendirilen artış miktarı ile asgari ücretin açlık sınırının altında kalmayı sürdüreceği açıktır. Bu sebeple asgari ücretin, geçen dönem önerdiğimiz 12,500 liralık net asgari ücretin yüzde 30 enflasyon farkıyla en az net 16,250 liraya çıkması gerekmektedir.

Halkların Demokratik Partisi, bir kez daha nihai kazanımın asgari ücret tartışmalarına sıkıştırılmadan sürdürülecek sistematik, örgütlü ve birleşik bir ekonomik demokratik siyasal mücadeleyle kazanılacağını vurgular.”

Paylaşın