Fenerbahçe, 12 Ayda 764 Milyon Lira Zarar Etti

Fenerbahçe’nin, son 12 ayda 764 milyon 627 bin 102 lira zarar ettiği açıklandı. Fenerbahçe, geçen yıl aynı dönemde ise 2 milyar 149 milyon 86 bin 389 lira kar etmişti.

Fenerbahçe, 31 Mayıs 2025 itibarıyla sona eren mali döneme ilişkin finansal sonuçlarını açıkladı. Fenerbahçe’nin söz konusu dönemdeki zararı 764 milyon 627 bin 102 TL olarak açıklandı. Geçen yıl aynı dönemde ise 2 milyar 149 milyon 86 bin 389 TL kar elde edilmişti.

Açıklamada, 31 Mayıs 2025 itibarıyla kulübün kısa vadeli yükümlülüklerinin, “ilişkili taraflardan diğer alacaklar” hariç tutulduğunda, dönen varlıklarını 7 milyar 567 milyon 56 bin 185 TL aştığı belirtildi. Bu rakam, 2024 yılında 5 milyar 666 milyon 912 bin 385 TL seviyesindeydi.

Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“31 Mayıs 2025 tarihinde sona eren döneme ilişkin zararı 764.627.102 TL (31 Mayıs 2024: 2.149.086.389 TL kar) tutarında gerçekleşmiştir. Aynı tarihte kısa vadeli yükümlülükleri dönen varlıklarını “İlişkili taraflardan diğer alacaklar” hariç 7.567.056.185 TL (31 Mayıs 2024: 5.666.912.385 TL) aşmaktadır. Grup’un özkaynakları aynı dönem itibarıyla eksi 1.189.534.513 TL (31 Mayıs 2024: eksi 1.430.226.298 TL)’dir. 31 Mayıs 2025 tarihi itibarıyla Grup’un kısa vadeli banka kredilerinin tutarı 868.103.403 TL (31 Mayıs 2024: 908.784.872 TL)’dir.”

Paylaşın

B12 Vitamini Eksikliği Kilo Alımına Neden Olur Mu?

Başlıca hayvansal gıdalarda ve zenginleştirilmiş ürünlerde bulunan B12 vitamini, kırmızı kan hücresi üretimi, sinir sağlığı, DNA sentezi ve enerji metabolizması için gereklidir.

Haber Merkezi / B12 vitamininin eksikliği çeşitli semptomlara yol açabilir ve bu semptomlar kilo kontrolünü etkileyebilir.

B12 eksikliğinin kilo ile ilişkisi:

Enerji seviyeleri ve yorgunluk: B12 eksikliği yorgunluk, halsizlik ve düşük enerji seviyelerine neden olabilir. Bu durum, fiziksel aktiviteyi azaltabilir ve dolaylı olarak kilo alımına katkıda bulunabilir, çünkü daha az kalori yakılır.

Yorgunluk nedeniyle iştah artışı veya duygusal yeme gibi davranışlar da görülebilir, bu da kilo alımına yol açabilir.

Metabolizma üzerindeki etki: B12 vitamini, enerji üretiminde ve metabolik süreçlerde rol oynar. Eksiklik, metabolizmanın yavaşlamasına neden olabilir, ancak bu doğrudan kilo alımıyla sonuçlanacak kadar güçlü bir etki değildir.

Yavaşlayan metabolizma, kalori yakımını bir miktar azaltabilir, ancak bu genellikle kilo alımı için ana sebep değildir.

B12 eksikliği ve kilo kaybı: İlginç bir şekilde, B12 eksikliği bazı kişilerde iştah kaybına yol açabilir, bu da kilo kaybına neden olabilir. Yani, eksiklik her zaman kilo alımıyla değil, bazen tam tersiyle ilişkilendirilir.

Psikolojik ve hormonal etkiler: B12 eksikliği, depresyon, anksiyete veya stres gibi ruh hali değişikliklerine yol açabilir. Bu durumlar, bazı kişilerde aşırı yeme veya sağlıksız beslenme alışkanlıklarını tetikleyebilir, dolaylı olarak kilo alımına katkıda bulunabilir.

Kimler B12 eksikliği riski altında?

Vejetaryenler/veganlar (B12 en çok hayvansal ürünlerde bulunur).
Yaşlılar (B12 emilimi yaşla azalabilir).
Pernisiyöz anemi veya emilim bozukluğu olanlar (örneğin, Crohn hastalığı, çölyak hastalığı).
Mide ameliyatı geçirmiş kişiler veya bazı ilaçları (metformin, proton pompa inhibitörleri) uzun süre kullananlar.

B12 eksikliğinin belirtileri:

Yorgunluk, halsizlik
Sinir hasarı (karıncalanma, uyuşma)
Hafıza sorunları, konsantrasyon güçlüğü
Soluk cilt, nefes darlığı
Depresyon veya ruh hali değişiklikleri

B12 ve kilo kontrolü için öneriler:

Doktor kontrolü: Eğer B12 eksikliğinden şüpheleniyorsanız, kan testiyle seviyenizi kontrol ettirin. Eksiklik varsa, doktorunuz takviye (hap, enjeksiyon veya burun spreyi) önerebilir.

Dengeli beslenme: B12 açısından zengin gıdalar tüketin (et, balık, yumurta, süt ürünleri). Veganlar için B12 takviyesi veya güçlendirilmiş gıdalar (örneğin, bitkisel sütler) gereklidir.

Doz aşımı riski: B12 suda çözünen bir vitamindir ve genellikle fazla alındığında vücuttan atılır. Ancak, gereksiz yere yüksek doz takviye almaktan kaçının ve doktor önerisine uyun.

Kilo kontrolü: Kilo alımıyla ilgili endişeleriniz varsa, genel beslenme düzeninizi ve yaşam tarzınızı değerlendirin. B12 eksikliği kilo alımıyla ilişkiliyse, eksikliği düzeltmek enerji seviyelerinizi artırarak daha aktif olmanıza yardımcı olabilir.

Paylaşın

Hipokrat Kimdir? Teorik Çalışmaları

MÖ 460 yılında Kos (İstanköy) Adası’nda dünyaya gelen Hipokrat (Hippokrates) MÖ 370 yılında hayatını kaybetmiştir. Hipokrat, “Tıp Bilminin Babası” olarak bilinen önemli bir figürdür.

Haber Merkezi / Hipokrat Dönemin tıp anlayışını kökten değiştirerek, tıbbı dini ve batıl inançlardan ayırıp bilimsel bir disiplin haline getirmiştir. Hipokrat’ın öğretileri ve eserleri, özellikle Hipokrat Külliyatı (Corpus Hippocraticum), Batı tıbbının temelini oluşturmuştur. Aynı zamanda, etik ilkeleriyle tanınan Hipokrat Yemini, modern tıbbın etik kurallarının temelini oluşturur.

Hipokrat’ın Teorik Çalışmaları

Hipokrat’ın teorik çalışmaları, tıbbı sistematik bir bilim haline getirme çabası etrafında şekillenmiştir. Ancak, Hipokrat Külliyatı’ndaki eserlerin bir kısmı doğrudan ona ait olmayabilir; bazıları öğrencileri veya çağdaşları tarafından yazılmıştır.

Tıbbın Bilimsel Temellere Oturtulması: Hipokrat, hastalıkların doğaüstü nedenlere (tanrıların öfkesi, kötü ruhlar) bağlı olmadığını savunmuş, bunların doğal sebeplerden kaynaklandığını öne sürmüştür. Bu, tıbbı mitlerden ve batıl inançlardan ayıran devrimci bir yaklaşımdır.

Hipokrat, hastalıkların çevresel faktörler, yaşam tarzı ve bedensel dengesizliklerden kaynaklandığını belirtmiştir.

Dört Sıvı (Humor) Teorisi: Hipokrat, insan vücudunun dört temel sıvıdan (humor) oluştuğunu öne sürmüştür: kan, balgam, sarı safra ve kara safra. Sağlık, bu sıvıların dengede olmasıyla; hastalık ise bu dengenin bozulmasıyla ilişkilidir.

Her sıvı, belirli bir organ, mevsim ve mizaçla bağlantılıydı:

Kan: Kalp, ilkbahar, sıcak ve nemli (sanguine mizaç).
Balgam: Beyin, kış, soğuk ve nemli (flegmatik mizaç).
Sarı safra: Karaciğer, yaz, sıcak ve kuru (kolerik mizaç).
Kara safra: Dalak, sonbahar, soğuk ve kuru (melankolik mizaç).

Bu teori, Galen tarafından geliştirilmiş ve Orta Çağ’da Batı tıbbında etkili olmuştur.

Klinik Gözlem ve Tanı: Hipokrat, hastanın detaylı gözlemini ve semptomların sistematik kaydını vurgulamıştır. Anamnez (hasta öyküsü) ve prognoz (hastalığın seyri tahmini) yöntemlerini geliştirerek modern klinik tıbbın temellerini atmıştır.

Örneğin, “Hipokrat Yüzü” (facies Hippocratica) terimi, ölümcül hastalarda görülen soluk, çökük yüz ifadesini tanımlar ve onun gözlem yeteneğini yansıtır.

Hastalıkların sınıflandırılması ve semptomların detaylı tarif edilmesi (örneğin, akciğer hastalıkları, epilepsi, sıtma) onun katkılarının bir parçasıdır.

Doğal İyileşme ve Vücudun Kendi Kendini İyileştirme Yeteneği: Hipokrat, vücudun kendi kendini iyileştirme kapasitesine (vis medicatrix naturae) inanıyordu. Hekimin görevi, bu doğal süreci desteklemekti. Bu nedenle, tedavi yöntemlerinde minimal müdahale ve doğal yöntemler (diyet, egzersiz, dinlenme) tercih edilirdi.
Çevresel faktörlerin (iklim, su, hava, beslenme) sağlığa etkisini vurguladı ve hastanın yaşam tarzını iyileştirmeyi hedefledi.

Tıp Etiği ve Hipokrat Yemini: Hipokrat, hekimlik mesleğinin etik kurallarını düzenleyen Hipokrat Yemini ile tanınır. Yeminde, hekimin hastaya zarar vermeme (primum non nocere), gizliliğe saygı, mesleki dürüstlük ve hastanın iyiliğini ön planda tutma ilkeleri yer alır.

Bu etik kurallar, modern tıp etiğinin temelini oluşturur ve günümüzde hâlâ sembolik olarak kullanılmaktadır.

Cerrahi ve Tedavi Yöntemleri: Hipokrat, cerrahi teknikler geliştirmiş ve özellikle kırık-çıkık tedavileri, yara bakımı ve apse drenajı gibi konularda yöntemler sunmuştur. Örneğin, Hipokrat Sırası (bir tür çekme cihazı), kırık kemiklerin düzeltilmesi için kullanılmıştır.

Hipokrat, enfeksiyonların önlenmesi için temizlik ve hijyen kurallarına önem vermiştir.

Epidemiyoloji ve Çevresel Tıp: Havalar, Sular, Yerler Üzerine adlı eseri, çevresel faktörlerin (iklim, su kalitesi, coğrafya) hastalıklar üzerindeki etkisini incelemiştir. Bu, çevresel tıbbın ve epidemiyolojinin erken bir örneğidir.
Farklı bölgelerdeki hastalıkların dağılımını ve yaşam koşullarının sağlık üzerindeki etkilerini analiz etmiştir.

Hipokrat Külliyatı

Hipokrat Külliyatı, yaklaşık 60 eserden oluşan bir koleksiyondur ve Hipokrat ile öğrencilerinin çalışmalarını içermektedir. Önemli eserler şunlardır:

Epidemiler: Hastalıkların gözlemlenmesi ve klinik kayıtları.
Havalar, Sular, Yerler Üzerine: Çevresel faktörlerin sağlık üzerindeki etkisi.
Prognoz: Hastalıkların seyri ve tahmini.
Yemin: Tıp etiğinin temel ilkeleri.
Kutsal Hastalık Üzerine: Epilepsinin doğaüstü değil, doğal nedenlerle oluştuğunu savunur.

Hipokrat, tıbbı sistematik, akılcı ve etik bir bilim haline getirerek insanlık tarihine büyük bir katkı sağlamıştır. Dört sıvı teorisi, klinik gözlem, doğal iyileşme ve etik ilkeleri gibi teorik çalışmaları, onun tıp tarihindeki eşsiz yerini pekiştirmiştir. Hipokrat Külliyatı, hem antik hem de modern tıbbın gelişiminde bir dönüm noktasıdır.

Paylaşın

Erişilebilirlik Testi Nedir? Yönergeleri Ve Standartları

Erişilebilirlik Testi, bir web sitesi, uygulama veya yazılım gibi dijital bir ürünün, farklı yeteneklere veya engellere sahip bireyler tarafından kolay ve etkili bir şekilde kullanılabildiğinden emin olmak için değerlendirme sürecini ifade eder.

Haber Merkezi / Bu test türü genellikle ürünün görme, işitme, fiziksel, bilişsel veya diğer engelleri olan kişiler için kullanılabilirliğini değerlendirmeyi içerir. Amaç, olası engelleri belirlemek ve Web İçeriği Erişilebilirlik Yönergeleri (WCAG) gibi erişilebilirlik standartlarına ve yönergelerine uygun olarak tüm bireyler için kullanıcı deneyimini iyileştirmek için gerekli değişiklikleri yapmaktır.

Erişilebilirlik Testi, teknoloji alanında kritik bir amaca hizmet eder: Web siteleri, mobil uygulamalar ve yazılımlar gibi dijital ürünlerin engelli bireyler için kolay erişilebilir ve kullanıcı dostu olmasını sağlamayı amaçlar. Bu test biçimi, görme, işitme, bilişsel ve fiziksel engelliler de dahil olmak üzere kullanıcıların çeşitli ihtiyaçlarını dikkate alır.

Böylelikle, bilgi ve hizmetlere erişimdeki engellerin en aza indirildiği daha kapsayıcı bir dijital ortam yaratılmasına katkıda bulunur. Dünya nüfusunun yaklaşık %15’inin bir tür engelli olduğu tahmin edildiğinden, erişilebilirliğe öncelik vermek yalnızca sosyal sorumluluk duygusunu beslemekle kalmaz, aynı zamanda dijital alanda faaliyet gösteren işletmeler ve kuruluşlar için potansiyel kullanıcı tabanını da genişletir.

Erişilebilirlik Testi, amacına ulaşmak için potansiyel engelleri belirlemek ve bir dijital ürünün Web İçeriği Erişilebilirlik Yönergeleri (WCAG) ve Rehabilitasyon Yasası’nın 508. Maddesi gibi çeşitli erişilebilirlik yönergelerine ne kadar uygun olduğunu değerlendirmek için manuel ve otomatik tekniklerin bir kombinasyonunu kullanır. Bu yönergeler, geliştiricilerin ürünlerinin erişilebilirliğini iyileştirmeleri ve dijital arayüzlerinin farklı yeteneklere sahip kullanıcılar tarafından etkili bir şekilde gezinilip anlaşılabilmesini sağlamaları için bir yol haritası görevi görür.

Erişilebilirlik Testini geliştirme sürecinin her aşamasına dahil ederek, işletmeler ve kuruluşlar erişilebilirlik sorunlarını proaktif bir şekilde ele alabilir, herkes için daha olumlu bir kullanıcı deneyimi yaratabilir ve daha kapsayıcı bir dijital dünya inşa etme konusundaki kararlılıklarını gösterebilirler.

Erişilebilirlik Testi hakkında sıkça sorulan sorular:

Erişilebilirlik Testi neden önemlidir?

Erişilebilirlik Testi, dijital içeriğin, yetenekleri ne olursa olsun mümkün olduğunca çok kişi tarafından kullanılabilmesini sağladığı için hayati önem taşır. Kapsayıcılığı teşvik eder ve ayrıca işletmelerin ve kuruluşların yasal gereklilikleri karşılamalarına ve olası davalardan kaçınmalarına yardımcı olabilir. Ayrıca, erişilebilirliği iyileştirmek, engelli olmayanlar da dahil olmak üzere tüm kullanıcılar için genel kullanıcı deneyimini iyileştirebilir.

Erişilebilirlik Testi hangi temel engellilik türlerini ele alır?

Erişilebilirlik Testi, aşağıdakiler dahil ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere çok çeşitli engellilik durumlarını ele almayı amaçlamaktadır:

Görme bozuklukları (körlük, az görme, renk körlüğü)
İşitme bozuklukları (sağırlık, işitme güçlüğü)
Bilişsel bozukluklar (öğrenme güçlükleri, hafıza sorunları, dikkat bozuklukları)
Motor bozuklukları (sınırlı hareket kabiliyeti, koordinasyon zorluğu)
Ortak erişilebilirlik yönergeleri ve standartları nelerdir?

Engelli bireylerin dijital içeriğe erişebilmesini sağlamaya yardımcı olan, yaygın olarak kabul görmüş çeşitli erişilebilirlik yönergeleri ve standartları bulunmaktadır. En sık kullanılan yönergelerden bazıları şunlardır:

Web İçeriği Erişilebilirlik Yönergeleri (WCAG): Dünya Çapında Ağ Konsorsiyumu (W3C) tarafından geliştirilen bu yönergeler, web tabanlı içerik erişilebilirliğini iyileştirmeye yönelik öneriler sunmaktadır.
Bölüm 508: Federal hükümet tarafından geliştirilen, tedarik edilen, bakımı yapılan veya kullanılan tüm elektronik ve bilgi teknolojilerinin engelli bireyler tarafından erişilebilir olmasını gerektiren bir ABD federal yasası
ADA (Amerikalılar Engelliler Yasası) III. Başlık: İşletmelerin ve kuruluşların engelli bireylere mal ve hizmetlere eşit erişim sağlamasını gerektirir; bu, web sitelerine ve dijital içeriklere kadar uzanabilir

Yaygın erişilebilirlik test araçları nelerdir?

Dijital içeriğin erişilebilirliğini değerlendirmeye ve iyileştirmeye yardımcı olabilecek çeşitli araçlar şunlardır:

Otomatik test araçları: Bunlar, erişilebilirlik sorunları için web sitenizi veya uygulamanızı tarayabilir ve ele alınması gereken alanların bir listesini sağlayabilir (örneğin, axe, WAVE, Lighthouse)
Ekran okuyucular: Metni konuşmaya dönüştüren ve görme engelli bireylerin dijital içerikte gezinmesine olanak tanıyan araçlar (örneğin, JAWS, NVDA, VoiceOver)
Kontrast denetleyicileri: Renk kontrast oranlarının erişilebilirlik gereksinimlerini karşıladığından emin olun ve görme engelli bireylerin metin okumasını kolaylaştırın (örneğin, WebAIM kontrast denetleyicisi, Colorblinding Chrome uzantısı)
Klavye testi: Kullanıcıların web sitenizde veya uygulamanızda yalnızca klavye kullanarak gezinebilmelerini sağlar; bu, motor engelli bireyler veya yardımcı teknolojilere güvenenler için önemlidir.

Paylaşın

Erişim Değiştiricileri Nedir? Türleri

Teknoloji ve programlama alanında Erişim Değiştiricileri, sınıflar, değişkenler, yöntemler ve arayüzler gibi programlama öğelerinin görünürlüğünü ve erişilebilirliğini yapılandırmada önemli bir rol oynar.

Haber Merkezi / Bu öğelere bekçi görevi görür ve önceden tanımlanmış kurallara göre erişime izin verir veya erişimi engeller. Erişim Değiştiricilerinin temel amacı, kodun hangi bölümlerinin belirli öğelere erişebileceğini kontrol ederek, bir uygulamanın kodunu yanlışlıkla değiştirme veya kötüye kullanımdan (ki bu da hatalara yol açabilir) korumak için etkili bir yol sağlamaktır.

Nesne Yönelimli Programlama’da (OOP) verilerin, bu veriler üzerinde çalışan yöntemlerle paketlendiği veri kapsülleme ilkesinin oluşturulmasına katkıda bulunurlar. Erişim Değiştiricilerinin uygulanması, kodun bütünlüğünün korunmasına yardımcı olarak yazılım tasarımını daha sağlam ve güvenli hale getirir. Java’da public, private, protected ve default (package-private) gibi farklı Erişim Değiştirici türleri, bu erişilebilirlik düzeylerini tanımlamaya yardımcı olmak için mevcuttur.

Örneğin, private bir değiştirici erişimi yalnızca aynı sınıfa kısıtlayarak yüksek düzeyde bir kısıtlama sunar. Buna karşılık, genel bir değiştirici, paketten bağımsız olarak tüm sınıflara erişimi mümkün kılar. Geliştiriciler, bu değiştiricileri doğru şekilde uygulayarak, kod tabanlarının birbirine bağlılığı ve güvenliği arasında optimum bir denge kurabilirler.

Erişim Değiştiricileri hakkında sıkça sorulan sorular:

Erişim Değiştiricileri türleri nelerdir?

Başlıca Erişim Değiştiricileri türleri genel, özel, korumalı ve varsayılandır (bazı dillerde, örneğin C#’taki ‘internal’ gibi başka türler de olabilir). Farklı programlama dillerinin biraz farklı erişim değiştiricileri olabilir.

“Genel” Erişim Değiştiricileri ne işe yarar?

Genel Erişim Değiştiricileri, bir sınıfı veya üyelerini programdaki diğer herhangi bir sınıf veya yöntemden erişilebilir hale getirir. Görünürlüğü kısıtlamaz.

“Private” Erişim Değiştiricileri ne işe yarar?

Private Erişim Değiştiricileri, bir sınıfın veya üyelerinin görünürlüğünü yalnızca tanımlandıkları sınıf içinde kısıtlar.

“Protected” Erişim Değiştiricileri ne işe yarar?

Protected Erişim Değiştiricisi, bir sınıfa veya üyelerine yalnızca kendi içinde değil, aynı zamanda alt sınıflarında (ve bazen aynı pakette de) erişim sağlar.

Java’daki “varsayılan” Erişim Değiştiricileri nedir?

Hiçbir Erişim Değiştiricisi tanımlanmamışsa, “varsayılan” olarak kabul edilir. Bu, bir sınıfı veya üyelerini yalnızca tanımlandıkları paket içinde erişilebilir hale getirir.

Erişim Değiştiricileri büyük/küçük harfe duyarlı mıdır?

Evet, Erişim Değiştiricileri büyük/küçük harfe duyarlıdır. Programlama dilinin sözdiziminde belirtildiği gibi yazılmalıdırlar.

Erişim Değiştiricileri neden önemlidir?

Erişim Değiştiricileri, kodun hangi bölümlerinin belirli bileşenlere erişebileceğini ve erişemeyeceğini kontrol ederek kodun bütünlüğünün korunmasına yardımcı olur. Bu, hassas verilerin gizlenebileceği ve belirli değişikliklerin engellenmesiyle hataların sınırlandırılabileceği anlamına gelir.

Paylaşın

Erişim Yönetimi Nedir Ve Neden Önemlidir?

Erişim Yönetimi, Bilgi Teknolojileri (BT) alanında temel bir unsur olup, öncelikli olarak bir sistem veya ağ içindeki doğru kişilerin uygun kaynaklara erişimini sağlamaya odaklanır.

Haber Merkezi / Erişim Yönetiminin temel amacı, bir kuruluşun hassas verilerini ve kaynaklarını yetkisiz erişimden, siber tehditlerden ve dolandırıcılık faaliyetlerinden korumak için sistematik bir yaklaşım sunarken, aynı zamanda yetkili kullanıcılara erişim hakları verme ve yönetme sürecini de kolaylaştırmaktır.

Erişim Yönetimi’nin etkili bir şekilde uygulanması, daha iyi organizasyona, artırılmış güvenliğe ve daha yüksek üretkenlik sağlayan ve kuruluşun genel siber güvenlik duruşunu güçlendiren kontrollü erişime katkıda bulunur. Erişim Yönetimi’nin arkasındaki teknoloji, esas olarak kullanıcı erişiminin kimlik doğrulama ve yetkilendirme yönlerini ele alır, talep eden kullanıcının gerçek olup olmadığını titizlikle doğrular ve o kullanıcıya atanan ayrıcalıklara göre seçici bir şekilde erişim sağlar.

Bu teknoloji, son kullanıcılar için kesintisiz ve güvenli bir erişim deneyimi sağlamak üzere el ele çalışan Tek Oturum Açma (SSO), Çok Faktörlü Kimlik Doğrulama (MFA) ve merkezi Kimlik ve Erişim Yönetimi (IAM) platformları gibi çözümleri bünyesinde barındırır. Teknolojiyi ve ilgili güvenlik politikalarını bir araya getiren Erişim Yönetimi, sistem yöneticilerine potansiyel riskleri azaltırken erişim haklarını etkili bir şekilde yönetme ve izleme olanağı sağlar.

Siber tehditlerin sürekli geliştiği günümüzde Erişim Yönetimi, işletmelerin dijital varlıklarını güvence altına almaları ve çalışanlarına, iş ortaklarına ve müşterilerine iyi organize edilmiş bir erişim mekanizması sağlamaları için kritik bir bileşen haline gelmiştir.

Erişim Yönetimi hakkında sıkça sorulan sorular:

Erişim Yönetimi neden önemlidir?

Erişim Yönetimi, hassas bilgilerin korunması, sektör düzenlemelerine uyumun sağlanması ve kullanıcı verimliliğinin sürdürülmesi için olmazsa olmazdır. Erişim haklarını doğru bir şekilde yöneterek, kuruluşlar gizli verilere yetkisiz erişimi önleyebilir ve veri ihlalleri veya içeriden kaynaklanan tehdit riskini en aza indirebilir.

Erişim Yönetiminin temel bileşenleri nelerdir?

Erişim Yönetimi’nin temel bileşenleri arasında kullanıcı kimlik doğrulaması, erişim kontrolü, kullanıcı sağlama, rol tabanlı erişim kontrolü (RBAC), parola yönetimi ve denetim yer alır. Bu bileşenler, kuruluşunuzun kaynaklarına erişimi yönetmenin güvenli ve verimli bir yolunu sağlamak için birlikte çalışır.

Erişim Yönetimi ile Kimlik Yönetimi arasındaki fark nedir?

Erişim Yönetimi, kaynaklara erişimi kontrol etmeye odaklanırken, Kimlik Yönetimi, kullanıcı kimliklerini yaşam döngüsü boyunca yönetmeye odaklanır. Erişim Yönetimi, erişim izinlerinin verilmesi, değiştirilmesi veya iptal edilmesiyle ilgilenirken, Kimlik Yönetimi, kullanıcı hesaplarının oluşturulması, güncellenmesi veya silinmesi ve ilişkili niteliklerin yönetilmesiyle ilgilenir.

Kuruluşlar Erişim Yönetimini nasıl uygulayabilir?

Kuruluşlar, Erişim Yönetimi’ni politikalar, süreçler ve teknolojilerin bir kombinasyonunu kullanarak uygulayabilirler. Bu, erişim kontrol çerçeveleri uygulamayı, özel bir erişim yönetimi ekibi kurmayı, erişim yönetimi yazılımları kullanmayı ve erişim izinlerini düzenli olarak gözden geçirip güncellemeyi içerebilir.

Paylaşın

Aziz Yıldırım, Başkan Adayı Olmayacağını Duyurdu

Fenerbahçe Kulübü Yüksek Divan Kurulu Toplantısı’nda konuşan Aziz Yıldırım, adaylık tartışmalarına son noktayı koyarak, “Ben aday olmayacağım Ali Bey rahat ol. Olsam burada söylerim” dedi.

Fenerbahçe Spor Kulübü’nün eski başkanı Aziz Yıldırım, Yüksek Divan Kurulu Toplantısı’nda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yıldırım, son dönemde camiada sıkça konuşulan “aday olacak mı?” sorusuna ise noktayı koydu.

Konuşmasında Eylül ayında yapılması planlanan olağanüstü seçimli genel kurulun zamanını eleştiren Yıldırım, “Eylül’de yapılacak seçim bu camiaya zarar verecek. Siz kazansanız da, başkası kazansa da fark etmez, bu camia yara alacak. Transferleri ve her şeyi siz yapıyorsunuz, sorumluluk da sizin olması lazım. Tekrar gözden geçirin, bunu büyük bir tavsiye olarak söylüyorum.” dedi.

Ali Koç ile arasında geçen bazı diyaloglara da değinen Yıldırım, “Ali Bey bana söylüyor, ‘Galatasaray’a bir şey demiyor’ diye. Başkanlarına ‘sinek ikili’ dedim, daha ne diyeyim ya? Cevap veremediler! Ses çıkaramadılar! 6 senelik şampiyonluk farkımız var. Biz şu an 10 sene gerideyiz.” ifadelerini kullandı.

Aziz Yıldırım, adaylık tartışmalarına son noktayı koyarak, “Ben aday olmayacağım Ali Bey rahat ol. Olsam burada söylerim. Bak Saadettin Bey adaylığını açıkladı. Hakan Bey adaylığını açıkladı. Bırakın Aziz’i Ali’yi gençler gelsin, sahip çıksınlar.” şeklinde konuştu.

Paylaşın

Üst Blefaroplasti Nedir Ve Kimlere Yapılmalıdır?

Üst blefaroplasti, üst göz kapaklarındaki fazla deri, kas ve yağ dokusunun çıkarılması işlemidir. İşlem, göz kapaklarındaki sarkma, şişlik veya torbalanmayı düzeltmek için yapılır.

Haber Merkezi / Üst blefaroplasti, alt gözün rekonstrüksiyonuna odaklanan alt blefaroplastiden farklıdır. Üst blefaroplasti genellikle şu durumlarda önerilir:

Estetik nedenler:

Üst göz kapaklarında sarkmış veya gevşemiş deri,
Göz kapaklarında ağır, yorgun bir görünüm,
Fazla deri nedeniyle makyaj uygulamasında zorluk olması.

Fonksiyonel nedenler:

Sarkan deri nedeniyle görme alanının kısıtlanması,
Göz kapaklarının ağırlığı nedeniyle göz yorgunluğu veya rahatsızlık.

Uygun adaylar:

Genel sağlık durumu iyi olan kişiler,
Gerçekçi beklentilere sahip olanlar,
Genellikle 35 yaş üstü bireyler, ancak genetik faktörler nedeniyle daha genç kişilerde de yapılabilir.
Göz çevresinde ciddi cilt hastalığı veya enfeksiyonu olmayanlar.

Kimlere yapılmamalı?

Kontrolsüz diyabet, hipertansiyon veya ciddi sağlık sorunları olanlar.
Göz kuruluğu gibi durumlar varsa, öncelikle bu sorunların değerlendirilmesi gerekir.
Gerçekçi olmayan beklentilere sahip kişiler.

İşlem hakkında kısa bilgi:

İşlem genellikle lokal anestezi altında yapılır ve 1-2 saat sürer.
İşlem sonrası iyileşme süresi yaklaşık 1-2 haftadır; şişlik ve morluklar bu süreçte azalır.
Blefaroplasti kalıcı sonuçlar sunar, ancak yaşlanma süreci devam ettiği için etkiler zamanla azalabilir.

Paylaşın

Sağlıklı Bir Cilt İçin Yemeniz Gereken En İyi Meyveler

Daha sağlıklı bir cilde sahip olmak için yalnızca cilt bakımına güvenmek ideal değildir. Cildinizi içeriden de beslemeniz gerekir. Sağlıklı bir cilt için tüketilmesi gereken besinlerden biri de meyvedir.

Haber Merkezi / Peki daha sağlıklı bir cilt için hangi meyveler iyidir?

Avokado: Avokado, yüksek oranda tekli doymamış yağ içerir. Bu sağlıklı yağ türü, iltihabı azaltmaya ve cildi güneşe maruz kalmanın neden olduğu hasardan korumaya yardımcı olur.

Kırmızı üzüm: Kırmızı üzüm kabuğu yüksek oranda resveratrol içerir. Resveratrol, yaşlanmanın etkilerini ve cilt hücrelerinin hasar görme riskini azaltmak gibi önemli faydalara sahiptir. Cildin daha genç ve sağlıklı görünmesini sağlar.

Böğürtlen: Böğürtlen, güneşe maruz kalmanın neden olduğu cilt hasarını önleyebilen bir antioksidan olan polifenoller açısından zengindir. Polifenol içeriği ayrıca cilt kanseri riskini önlemeye yardımcı olur.

Yaban mersini: Antioksidan açısından zengin bir diğer meyve ise yaban mersinidir; antosiyanin bileşikleri içerir. Antosiyaninler, yaban mersini de dahil olmak üzere mavi veya mor bitkilerde yaygın olarak bulunan bileşiklerdir. Antosiyaninler, güneş ışığına bağlı cilt yaşlanmasını ve cilt hücresi hasarını önler.

Turunçgiller: Doğrusunu söylemek gerekirse, kolajen içeren hiçbir meyve yoktur. Ancak meyveler, C vitamini açısından zengin meyveler gibi kolajen üretimine yardımcı olur. Bu nedenle portakal, greyfurt ve limon gibi turunçgiller kolajeni artırır ve cildi sıkılaştırır.

Kivi: Kivi meyvesi aynı zamanda günlük C vitamini ihtiyacını karşılamaya yardımcı olan yüksek miktarda C vitamini içerir. Kivi meyvesindeki C vitamini aynı zamanda serbest radikallerle savaşan ve cildi sağlıklı tutan bir antioksidan görevi görür.

Mangosten: Mangostenin cilt sağlığına faydaları, ksanton adı verilen polifenol içeriğinden kaynaklanmaktadır. Bu polifenol türü çoğunlukla mangosten kabuğunda bulunur ve erken yaşlanmayı önler.

Muz: Muzdaki niasin veya B3 vitamininin, DNA onarımına yardımcı olduğu ve UV radyasyonundan kaynaklanan iltihabı kontrol altına aldığı bilinmektedir. Bu, muzun cildi hasar riskinden korumaya yardımcı olduğu anlamına gelir.

Ahududu: Ahududu, C vitamininin yanı sıra ellajik asit de içerir. Bu asit, oksidatif stres ve iltihabı önleyerek cilt hücrelerini hasardan korur.

Karpuz: Karpuzda kırmızı rengini veren pigment olan likopen oldukça yüksektir. Likopen aynı zamanda güneş ışınlarının cilde verdiği hasarı önlemeye yardımcı olan bir antioksidan görevi görür.

Çilek: Karpuzun yanı sıra çilek de yüksek su içeriğine sahiptir. Meyvedeki yüksek su içeriği, cildin neminin korunmasına yardımcı olur.

Paylaşın

Folik Asit Açısından Zengin Meyveler

Folik asit (folat), vücut için önemli olan bir B vitamini türüdür. Folik asit, kan hücreleri, cilt, saç ve tırnaklar gibi yeni hücrelerin oluşumuna yardımcı olur.

Haber Merkezi / Folik asit eksikliğinin belirtileri arasında kansızlık, yorgunluk, kas güçsüzlüğü, baş ağrısı veya bayılacakmış gibi hissetme, soluk cilt, çarpıntı ve nefes darlığı bulunur.

İşte folik asit açısından zengin meyveler:

Portakal: Portakal, vücudunuzun bağışıklık sistemine fayda sağlayan folik asit ve C vitamini içerir. Portakalın 100 gramında yaklaşık 30 mikrogram folat bulunur.

Greyfurt: Folat içermesinin yanı sıra, greyfurt naringin ve narirutin de içerir. Her iki bileşen de, folik asidin bağışıklığı güçlendirme işlevine yardımcı olabilecek anti – enflamatuar özelliklere sahiptir.

Greyfurtun (230 gram) içindeki folat miktarı yaklaşık 29,9 mikrogramdır.

Limon: Limon, folik asit içeren bir diğer turunçgil meyvesidir. Limonun (100 gramda) folik asit miktarı yaklaşık 20 mikrogramdır. Limonun ayrıca bağışıklık sistemi için aynı faydaları sağlayan C vitamini içerdiği de bilinmektedir.

Mango: Mango oldukça yüksek folik asit içeriğine sahiptir. Mangodaki folik asit içeriği (100 gram başına) 60 ila 138 mikrogram arasında değişir. En küçük ve olgunlaşmamış mangoda daha yüksek folat içeriği bulunur.

Guava: Guavadaki folik asit içeriği 91 ila 92,98 mikrogram (100 gramda) arasında değişmektedir.

Papaya: Papaya, folik asit açısından zengin tropikal bir meyvedir. Toplam folat içeriği 61,6 ila 64,61 mikrogram arasındadır. Papaya, folik asidin yanı sıra vitaminler açısından da zengindir. A, C, E ve K vitaminlerini içerir.

Jak meyvesi: Jak meyvesinde yaklaşık 51,1 – 53,27 mikrogram folat bulunur. Ancak bu oran, meyvenin olgunlaşmış veya olgunlaşmamış olmasına bağlı olarak değişebilir.

Avokado: Yaklaşık 50 gram (üçte biri) avokado 44,5 mikrogram folat içerir. Avokado ayrıca K vitamini ve bakır gibi vitamin ve mineraller açısından da zengindir.

Paylaşın