1,47 Milyon Çocuk “Örgün Eğitim” Dışında

Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre; örgün eğitimde olmayan çocuk sayısı 1 milyon 470 bin 694’e ulaşıyor. Rapor, özellikle 14-17 yaş grubunda eğitim dışılığın yüksek seyrettiğini gösteriyor.

Türkiye’de eğitim politikaları son yıllarda sık sık değişen uygulamalarla gündeme geliyor. Müfredat defalarca yenilendi; sınav sistemleri birden fazla kez düzenlendi; öğretmenlik kanunu ve atama süreçleri yeniden ele alındı. Okul türlerine, yönetmeliklere ve eğitim takvimine ilişkin kararlar da kısa aralıklarla değişti.

Bu dalgalı ortamın son örneği, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in ara tatil uygulamasının kaldırılmasının değerlendirildiğini açıklaması oldu. Tam da bu tartışmalar sürerken Eğitim Reformu Girişimi’nin yayınladığı Eğitim İzleme Raporu 2025, eğitimdeki bu değişkenliğin etkilerini ve eşitsizlikleri verilerle ortaya koyuyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in aktardığına göre; Rapor, eğitimde hedeflerin ve mevzuatın sık değişmesi nedeniyle stratejik tutarlılık ve şeffaflığın zayıfladığını belirtiyor. 2024–2025 döneminde hem çocukların hem öğretmenlerin iyi olma halini merkeze alan, hesap verebilir ve kapsayıcı bir kamu-yurttaş diyaloğuna duyulan ihtiyacın devam ettiği vurgulanıyor.

Raporun en çarpıcı bulgularından biri, zorunlu eğitim çağındaki çocukların önemli bir bölümünün okula devam etmemesi. 2024–2025 eğitim-öğretim yılında 804 bin 250 çocuk, zorunlu eğitimde olması gerekirken örgün eğitimin dışında yer alıyor. Bunların 611 bin 612’si Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, 192 bin 638’i ise yabancı uyruklu. Öte yandan eğitim çağında olup açıköğretim liselerine yönlendirilen 273 bin 557 çocuk ile MESEM kapsamında haftanın büyük bölümünü işletmelerde geçiren 392 bin 887 öğrenci, fiilen okul dışı kalan çocukların toplam sayısını artırıyor.

Bu üç grup birlikte değerlendirildiğinde, örgün eğitimde olmayan çocuk sayısı 1 milyon 470 bin 694’e ulaşıyor. Rapor, özellikle 14-17 yaş grubunda eğitim dışılığın yüksek seyrettiğini gösteriyor. Bu yaş aralığında eğitim dışı kalma oranı iki yıldır yüzde 8’in üzerinde. Bazı illerde oran çok daha yüksek: Muş’ta yüzde 34,4, Ağrı ve Şanlıurfa’da yüzde 32,8.

Eğitim dışılığın arka planında ekonomik koşullar belirleyici rol oynuyor. Türkiye’de çocukların yüzde 30,4’ü ciddi maddi yoksunluk içinde yaşıyor; yüzde 39,5’i “yoksulluk veya sosyal dışlanma riski” altında bulunuyor.

Bu tablo çalışma hayatına erken katılımı da artırıyor. 15-17 yaş aralığındaki her dört çocuktan biri işgücüne dahil. Erkek çocuklarda bu oran yüzde 35,6’ya kadar yükseliyor. Rapor, bu yaş grubundaki çocukların eğitimle çalışma arasında seçim yapmak zorunda kaldığını ve bunun özellikle ortaöğretimde kopuşu hızlandırdığını ortaya koyuyor.

Kız çocukları açısından durum daha da kırılgan. Ev içi bakım yükü ve erken yaşta evlilik riski nedeniyle eğitimi bırakma olasılığı daha yüksek.

Erken çocukluk dönemine ilişkin göstergeler de eğitimdeki eşitsizlikleri doğruluyor. Okul öncesi eğitimde öğrenci sayısı iki yıl üst üste düşmüş durumda. 2023–2024’te 1 milyon 954 bin olan öğrenci sayısı 2024–25’te 1 milyon 741 bine gerileyerek yüzde 10,9 azaldı.

Rapor, 3-5 yaş aralığında okullulaşmanın en düşük olduğu illerin Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Şırnak ve Kahramanmaraş olduğunu belirtiyor. Ayrıca ortaöğretimde kız çocuklarının okullulaşma oranlarının pek çok ilde yüzde 80’in altına düşmesi, bölgesel eşitsizliklerin erken yaşlardan itibaren eğitim sürecine yansıdığını ortaya koyuyor.

Çocuklar risk altında

Rapor, örgün eğitimin dışına çıkışın önemli bir bölümünün Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) ve açıköğretim üzerinden gerçekleştiğini vurguluyor. 2024–25 döneminde 392 bin 887 öğrenci, haftanın dört ila beş gününü işletmelerde geçiriyor. İş güvenliği denetimlerinin yetersizliği bu çocuklar açısından ciddi riskler doğuruyor.

Benzer şekilde açıköğretime geçiş de artıyor. Örgün eğitim hakkını kaybedip açık liseye yönlendirilen 18 yaş altı öğrenci sayısı bir yılda iki katına çıkarak 42 bin 807’ye yükseldi. Rapor, bu öğrencilerin okul aidiyetinin zayıfladığını ve koruma mekanizmalarının dışında kaldığını belirtiyor.

Eğitime erişim açısından kırsal bölgelerde de önemli değişiklikler yaşanıyor. Taşımalı eğitimden yararlanan öğrenci sayısı, azami mesafe sınırının 50 kilometreden 30 kilometreye indirilmesiyle birlikte yüzde 16,2 azalarak 846 binin altına düştü.

Yatılı bölge ortaokullarının sayısı 254’ten 224’e düştü; bu okullardaki öğrenci sayısı ise yüzde 18,7 azalarak 36 bin 174’e indi. Rapor, kırsalda eğitimin hala taşıma, pansiyon ve Yatılı Bölge Ortaokulu (YBO) kapasitesi gibi faktörlere bağımlı olduğunu vurguluyor.

Köylerde okul öncesi öğrenci sayısında yüzde 24,6’lık artış dikkat çekse de bu artışın genel okullulaşma oranlarındaki düşüşü telafi etmeye yetmediği belirtiliyor.

Rapor, okulların çocuklar için yalnızca bir akademik alan değil aynı zamanda bir koruma alanı olduğunu hatırlatıyor. Ancak veriler, bu koruma alanının giderek zayıfladığını gösteriyor.

Maddi yetersizlik nedeniyle çocukların yüzde 10’u günlük taze meyve/sebze tüketemiyor; yüzde 23,1’i düzenli protein alamıyor. Türkiye’de çocukların yüzde 5,5’i yetersiz beslenme nedeniyle bodurluk yaşıyor. Bu durumun çocukların hem gelişim sürecini hem de okulla bağını olumsuz etkilediğine dikkat çekilen raporda, okullarda ücretsiz ve sağlıklı okul yemeği verilmesi gerektiğine de dikkat çekiliyor.

Sosyal risk göstergeleri de benzer bir tablo ortaya koyuyor. 2024 yılında 202 bin 785 çocuk, “suça sürüklenen çocuk” gerekçesiyle güvenlik birimlerine getirildi. Rapor, devamsızlık oranlarının tüm kademelerde yükseldiğini; özellikle ortaokullarda 20 gün ve üzeri devamsızlık oranının yüzde 14,8’den 23,7’ye çıktığını belirtiyor.

Öte yandan şiselerde sınıf tekrarının yeniden uygulanmasının ardından 2024 yılı, sınıf tekrarı oranlarındaki en belirgin artışın gözlendiği yıl oldu. Bu oran, genel ortaöğretimde oran yüzde 4,7’den 18,5’e, anadolu imam hatip liselerinde yüzde 4,9’dan 30’a, mesleki ve teknik ortaöğretimde oran yüzde 24,9’dan 28,5’e yükseldi.

Okul iklimini etkileyen bir diğer unsur da zorbalık. 2025 yılında yapılan bir araştırma, ebeveynlerin yüzde 68’inin çocuklarının okul çevresinde zorbalık vakalarına tanık olduğunu bildiriyor. Zorbalığa uğrayan çocukların yüzde 58’i okula gitmek istemiyor, yüzde 34’ünde akademik başarı düşüyor.

Buna karşın rehberlik hizmetlerine erişim sınırlı. Öğrencilerin yalnızca yüzde 18’i rehber öğretmenle düzenli görüşüyor. Bu görüşmelerin çoğunun sınav ve yönlendirme odaklı olması, psikososyal desteğin sınırlı kaldığını gösteriyor.

Rapor, öğretmen istihdamı ve yetiştirme modeline ilişkin belirsizliklerin sürdüğünü belirtiyor. Ücretli öğretmenlik uygulamasının devam etmesi ve yeni kurulan Millî Eğitim Akademisi çerçevesindeki düzenlemeler, mesleki istikrar açısından soru işaretleri yaratıyor.

Norm kadro ihtiyacı 100 bin 541 iken ücretli öğretmenliğin sürmesi, kalıcı öğretmen açığının ücretli istihdamla kapatıldığını gösteriyor. 2024-2025 döneminde 78 ilde görev yapan ücretli öğretmen sayısı 86 bin 138’i buluyor. Bu sayı bir önceki eğitim-öğretim yılında 72 bin 723 idi.

Yeni öğretim programlarına ilişkin öğretmen geri bildirimleri ise içerik yoğunluğu, soyut konuların erken yaşlarda verilmesi ve materyal eksiklikleri nedeniyle programın sınıflarda uygulanmasının zorlaştığını ortaya koyuyor.

Göç, ekonomik kriz ve 6 Şubat depremlerinin yarattığı etkiler, özellikle dezavantajlı bölgelerde okullaşma, devamsızlık ve öğrenme sürecini belirlemeye devam ediyor. Rapor, eğitim sisteminin bu çoklu kriz ortamında çocukların ve öğretmenlerin iyi olma halini destekleyecek daha güçlü ve bütüncül politikalara ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor.

Paylaşın

Zorunlu Eğitim Dışındaki Çocuk Sayısı 600 Bini Aştı

Zorunlu eğitim çağındaki 611 bin 612 çocuk okul dışında kaldı. Bu çocukların büyük bir kısmının 14-17 yaş grubunda yer alması, özellikle lise çağında eğitimden kopuşun hızlandığını gösterdi.

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2024-2025 eğitim-öğretim yılı verilerinden hareketle hazırladığı ön değerlendirmeyi yayımladı.

Yayınlanan veriler, okul öncesi eğitime katılımın son bir yılda keskin biçimde gerilediğini ve zorunlu eğitim çağında bulunan 611 binden fazla çocuğun eğitim sistemi dışında kaldığını ortaya koydu. Rapor, kamusal eğitimin zayıfladığı ve eğitime erişimde eşitsizliğin derinleştiği bir tablo çiziyor.

ERG raporuna göre, zorunlu eğitim çağındaki 611 bin 612 çocuk okul dışında kaldı. Bu çocukların büyük bir kısmının 14-17 yaş grubunda yer alması, özellikle lise çağında eğitimden kopuşun hızlandığını gösterdi.

BirGün’de yer alan habere göre; veriler, eğitimden kopuşun nedenlerine dair cinsiyetler arası farklılıkları da işaret etti. Ekonomik krizin etkisiyle erkek çocuklarının işgücüne daha erken itildiği, kız çocuklarının ise görülmeyen ev içi emek veya çocuk yaşta evlilik gibi nedenlerle eğitim dışında kaldığı belirtildi. Çocukların eğitim dışındaki sayısı 14 yaştan itibaren keskin biçimde artış gösterdi.

Eğitimdeki en sert düşüşlerden biri okul öncesi alanda yaşandı. Okul öncesi eğitimdeki öğrenci sayısı bir yılda yaklaşık 200 bin azaldı. 2023-24 döneminde 1 milyon 954 bin 202 olan okul öncesi öğrenci sayısı, 2024-25 döneminde 1 milyon 741 bin 314’e geriledi.

Bu düşüş sonucunda beş yaş grubunda net okullulaşma oranı yüzde 82,5’e inerek son yılların en düşük düzeyi olarak kaydedildi. Okul öncesi eğitimde öğrenci sayısı azalırken, Diyanet’e bağlı 4-6 yaş Kuran kurslarına katılımın artmaya devam ettiği de rapordaki dikkat çeken veriler arasında yer aldı.

Eğitime erişimi zorlaştıran bir diğer gelişme ise taşımalı eğitim ve pansiyonlardan yararlanan öğrenci sayılarındaki azalma oldu.

2024 yılında yapılan yönetmelik değişikliğiyle taşımalı eğitimde mesafe sınırının 50 km’den 30 km’ye indirilmesi sonrasında, taşımalı öğrenci sayısı yüzde 16,2 azalarak 846 bin 168’e düştü. Ayrıca pansiyonlu okullarda kalan öğrenci sayısı da yüzde 7,9 azalarak 244 bin 666’ya geriledi.

Raporda, hem taşımalı eğitim hem de pansiyon sayılarındaki bu düşüşün, çocukların eğitime erişimini zorlaştırdığı belirtildi.

Eğitim altyapısındaki büyüme de yetersiz kaldı. Toplam derslik sayısı bir önceki yıla göre sadece yüzde 1,4 artarak 753 bin 571’e çıktı. Resmi kurumlarda artış yüzde 1,7, özel kurumlarda ise yüzde 0,4 seviyesinde kaldı. Nüfus artışı ve göç gibi faktörler göz önüne alındığında, bu artış oranlarının eğitimdeki kapasite sorununu çözmeye yetmediği ifade edildi.

Öğretmen istihdamında ise güvencesizliğin arttığı gözlemlendi. 2024-25 yılında öğretmen sayısı 1 milyon 187 bin 409 olarak kaydedildi. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu (%94,6) kadrolu iken, yüzde 5,4’ü sözleşmeli çalıştı.

Rapora göre, bu dönemde ücretli öğretmen sayısında artış gözlenirken, ERG bu durumu güvencesiz istihdamın kalıcı hale gelmesi olarak yorumladı. Bir yılda öğretmen sayısı yüzde 1,6 artış gösterdi ancak yapılan atama sayısında 20 bini aşkın düşüş kaydedildi. Buna karşın, emekli olan öğretmen sayısı sert biçimde düşerek 8 bin 776’ya geriledi.

Paylaşın

İlkokula Başlama Maliyeti 14 Bin Lira

2018 yılında 6 bin 753 lira olan bir öğrencinin yıllık temel okul harcamaları (kırtasiye, giyim, beslenme ve ulaşım gibi…), 2025 yılında 79 bin 256 liraya yükseldi.

Anadolu Eğitim Sendikası (AES) verilerine göre ise ilkokula başlama maliyeti 14 bin lira, ortaokul için ise yaklaşık 20 bin liraya kadar çıkabiliyor.

20 milyon öğrenci için yaz tatili sona ererken, yeni eğitim-öğretim yılı velileri yüksek maliyetlerle karşı karşıya bıraktı. Artan masraflar ve çözülemeyen yapısal sorunlar, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının eleştirilerinin hedefinde.

DW’ye konuşan Eğitim Sen MYK üyesi Simge Yardım, yeni eğitim yılının, kalabalık sınıflar, yetersiz okul binaları ve deprem bölgelerindeki altyapı eksiklikleri gibi kronik sorunlarla başladığını belirtti.

Yardım, özellikle velilerin artan maliyetler nedeniyle büyük sıkıntı yaşadığını vurguladı. TÜİK verileri de bu durumu desteklerken, Ağustos ayında eğitim harcamalarındaki yıllık enflasyonun yüzde 61’e ulaştığı görülüyor.

Sadece kırtasiye masrafları bile aile bütçelerini sarsıyor. Sektör temsilcilerine göre, bir öğrencinin temel masrafları ortalama 2 bin liradan başlıyor ve kaliteli ürünlerle bu rakam 8 bin liraya kadar yükselebiliyor.

CHP milletvekili Cevdet Akay’ın yaptığı hesaplamalar, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. 2018’de 6 bin 753 TL olan bir öğrencinin yıllık temel okul harcamaları (kırtasiye, giyim, beslenme, ulaşım), 2025’te 79 bin 256 TL’ye yükseldi.

Anadolu Eğitim Sendikası (AES) verilerine göre ise ilkokula başlama maliyeti 14 bin TL, ortaokul için ise yaklaşık 20 bin TL’ye kadar çıkabiliyor.

Eğitim harcamalarındaki fahiş fiyatlar karşısında hükümet de denetimleri artırdı. Ticaret Bakanlığı, kırtasiye reyonlarında yaptığı denetimlerde 4 bin 816 ihlal tespit etti ve toplamda 15,2 milyon lira ceza kesti.

Bu arada, Veli-Der gibi sivil toplum kuruluşları, çocuk yoksulluğuna karşı acil programlar hazırlanmasını talep ediyor. Örgüt, okullarda ücretsiz bir öğün yemek ve temiz içme suyu sağlanması, okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) kapatılarak bütçenin doğrudan okullara aktarılması çağrısında bulunuyor.

Paylaşın

Eğitim Harcamaları Bir Yılda Yüzde 75 Arttı

Eğitim harcamaları endeksi son 12 ayda 741,2’den 1.300,1’e yükseldi. Bu artış, yüzde 75,5’lik yıllık bir yükseliş anlamına gelirken, 2015 yılı baz alınarak oluşturulan endeks sistemine göre son 10 yılda eğitim fiyatlarının yaklaşık 13 katına çıktığını gösteriyor.

Ekonomistler, Türkiye’de eğitim harcamalarındaki bu yüksek artışın yalnızca özel okul ücretlerinden ibaret olmadığını; kurslar, özel dersler ve temel eğitim destekleri dahil olmak üzere, ailelerin çocukları için yaptığı her harcamanın hızla yükseldiğini belirtiyor.

Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) yayımladığı tüketici fiyat endeksi (HICP) verileri, Türkiye’de eğitim harcamalarındaki artışın Avrupa’nın geri kalanına kıyasla olağanüstü boyutlara ulaştığını ortaya koydu. Karar’dan Berfu Kargı’nın Eurostat’tan aktardığına göre, eğitim harcamaları endeksi son 12 ayda 741,2’den 1.300,1’e yükseldi.

Bu artış, yüzde 75,5’lik yıllık bir yükseliş anlamına gelirken, 2015 yılı baz alınarak oluşturulan endeks sistemine göre son 10 yılda eğitim fiyatlarının yaklaşık 13 katına çıktığını gösteriyor.

Türkiye, bu oranlarla Avrupa ülkeleri arasında açık ara ilk sırada yer aldı. Aynı dönemde Avrupa Birliği genelinde eğitim harcamalarındaki artış yalnızca yüzde 4,5 seviyesinde kaldı. Hollanda’da artış yüzde 12,4, Çekya’da yüzde 11,3, Romanya’da yüzde 7,0 olurken, Almanya’da bu oran yüzde 1,6 ile sınırlı kaldı. Türkiye’nin yıllık artış oranı, AB ortalamasının yaklaşık 17 katı düzeyine ulaşmış durumda.

Ekonomistler, Türkiye’de eğitim harcamalarındaki bu yüksek artışın yalnızca özel okul ücretlerinden ibaret olmadığını; kurslar, özel dersler ve temel eğitim destekleri dahil olmak üzere, ailelerin çocukları için yaptığı her harcamanın hızla yükseldiğini belirtiyor.

Ekonomist İnan Mutlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda bu tabloya tepki göstererek şu ifadeleri kullandı: “Sadece üniversiteler değil, eğitimin her seviyesi ticarethaneye dönüştü. İktidarın çürüttüğü kamusal eğitim hizmetinden kaçınmaya çalışan aileler, tüccarların eline düşüyor.”

Uzmanlar, kamusal eğitim sisteminin zayıflamasıyla birlikte, eğitimin piyasa koşullarına terk edildiği ve gelir düzeyine göre ayrışmanın derinleştiği uyarısında bulunuyor.

OECD’nin 2024 tarihli “Eğitime Bir Bakış” raporu da Türkiye’de kamusal eğitim harcamalarının yetersizliğine dikkat çekiyor. Öğrenci başına yıllık harcama 5 bin 425 dolarda kalırken, OECD ortalaması 14 bin 209 dolar. GSYH’ye oranla yapılan eğitim harcaması yüzde 4,2; bu da OECD ortalaması olan yüzde 4,9’un altında. İlköğretimde kamu payı yüzde 77 ile ortalamanın (yüzde 93) oldukça gerisinde. Öğrenci-öğretmen oranı ilköğretimde 18, ortaöğretimde 14. OECD ortalamaları ise sırasıyla 14 ve 13.

Eğitim harcamalarının rekor seviyelere ulaştığı bir dönemde Türkiye’nin uluslararası sınav performansı da yeniden tartışma konusu oluyor. PISA’nın son yayımlanan 2022 döngüsünde Türkiye, okuma becerilerinde 456 puanla 36’ncı, matematikte 453 puanla 39’uncu, fen bilimlerinde ise 476 puanla 34’üncü sırada yer aldı.

Türkiye’nin puanları, katılımcı ülkelerin genel ortalamasının üzerinde olsa da OECD ortalamalarının gerisinde kaldı. Örneğin fen alanında OECD ortalaması 485, Türkiye’nin puanı ise 476; matematikte 472’ye karşı 453; okumadaysa 476’ya karşı 456. 2015’e kıyasla tüm alanlarda Türkiye’nin sıralaması iyileşti. Ancak bu göreli yükselişe rağmen, öğrencilerin yalnızca yüzde 61’i matematikte temel yeterlilik düzeyi olan “Düzey 2”ye ulaşabildi.

Sosyoekonomik olarak en dezavantajlı gruptaki öğrencilerin oranı da oldukça yüksek. Bu gruptaki öğrencilerin matematik puanı 424 olarak ölçüldü. Türkiye’de öğrencilerin yüzde 18’i okula giderken kendini güvende hissetmediğini belirtti. Aidiyet duygusu da 2018’e kıyasla gerilemiş durumda. Bu veriler, eğitimde yükselen maliyetlere rağmen kalite ve eşitlik alanında kalıcı bir ilerleme sağlanamadığını ortaya koyuyor.

Paylaşın

Eğitim Enflasyonu Dar Gelirliyi Vurdu

Bir ilkokul öğrencisi için çanta, defter, kalem kutusu ve boya kalemleri gibi temel kırtasiye malzemeleri için 5 bin ila 20 bin lira arasında bütçe ayrılması gerekiyor.

Türkiye’de milyonlarca öğrenci için ders zili bu yıl 8 Eylül’de çalacak. Ancak yeni eğitim-öğretim yılı öncesinde, ailelerin okul masrafları için ayırması gereken bütçe, özellikle dar gelirli kesimler için ciddi bir yük oluşturuyor.

Nefes Gazetesi’nden Şehriban Kıraç’ın haberine göre, Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erinç Yeldan ve Bingül Satıoğlu’nun yaptığı araştırma, gelir grupları arasındaki eğitim harcaması eşitsizliğini gözler önüne seriyor.

Araştırmaya göre, en zengin yüzde 10’luk kesim için algılanan eğitim enflasyonu yüzde 171’i bulurken, en yoksul grupta bu oran sadece yüzde 3.13 olarak kaydediliyor. Bu durum, dar gelirli ailelerin temel eğitim harcamalarını dahi karşılamakta zorlandığını gösteriyor.

Okul alışverişinde en büyük hareketlilik, okul öncesi ve ilkokul öğrencileri için yaşanıyor. Bu gruptaki çocukların temel ihtiyaç listesi, aileler için önemli bir gider kalemi haline geldi. Bir ilkokul öğrencisi için çanta, defter, kalem kutusu ve boya kalemleri gibi temel kırtasiye malzemeleri için en az 5 bin lira bütçe ayırmak gerekiyor. Marka tercihlerine göre bu tutar 20 bin liraya kadar çıkabiliyor.

Geçen yıla kıyasla, birçok temel ürünün fiyatı neredeyse ikiye katlanmış durumda. Bu yıl tek tip okul forması, ayakkabı ve eşofman gibi zorunlu harcamalar da eklendiğinde, masraflar daha da artıyor.

Eğitim masraflarının bir diğer önemli kalemi ise okul servis ücretleri. İstanbul’da belediyelerin henüz resmi bir tarife belirlemediği bu alanda, bazı özel okulların aylık 15-20 bin TL gibi yüksek ücretler talep etmeye başladığı görülüyor.

Servisçiler, artan maliyetler nedeniyle yüzde 50’ye varan bir zam talep ederken, bu zammın onaylanması durumunda en kısa mesafe ücretinin aylık 5 bin 274 liraya yükselmesi bekleniyor. Ankara’da ise yüzde 30’luk bir zam velilerin bütçesini zorlamaya başlamış durumda.

Devlet okullarında tişört ve pantolondan oluşan temel kıyafet setleri ortalama 1.000 TL’den başlarken, kışlık ve spor kıyafetleri de eklendiğinde bu rakam 4 bin 500 TL’yi bulabiliyor. Özel okullarda ise bu masraflar daha da artarak 10 bin TL’yi aşan fiyatlara ulaşıyor. Bazı okulların kıyafetlerin sadece belirli mağazalardan alınmasını şart koşması da rekabeti azaltarak fiyatları yükseltiyor.

Paylaşın

İmam Hatip Ve Meslek Liseleri Boş Kaldı

Sınavla öğrenci alan 837 Anadolu imam hatip lisesinin 236’sının kontenjanı doldurulamadı. Benzer bir tablo mesleki ve teknik Anadolu liselerinde de yaşandı. Tercih edilebilen meslek liselerinden 294’ünde boşluklar oluştuğu belirtildi.

Liselere Geçiş Sistemi kapsamında düzenlenen sınavın 14-24 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen tercih dönemi tamamlandı. LGS Sınavı’nın tercih sonuçlarına göre, Fen Liseleri ve Sosyal Bilimler liselerine ayrılan kontenjanların tamamı doldu.

Türkiye genelinde, sınavla öğrenci alan 533 Anadolu lisesinin yalnızca yedisinde kontenjan boşlukları oluştu. Anadolu liselerindeki boş kontenjan sayısının yalnızca 143 olduğu bildirildi.

Sayıları giderek artırılan Anadolu imam hatip liseleri ise tercih edilmedi. Buna göre, sınavla öğrenci alan 837 Anadolu imam hatip lisesinin 236’sının kontenjanı doldurulamadı. Anadolu imam hatip liselerindeki toplam boş kontenjan sayısı kayıtlara, 3 bin 825 olarak geçti.

Benzer bir tablo mesleki ve teknik Anadolu liselerinde de yaşandı. Tercih edilebilen meslek liselerinden 294’ünde boşluklar oluştuğu belirtildi. Mesleki eğitim veren liselerdeki boş kontenjan sayısı ise 4 bin 898 ile ifade edildi.

“Her yıl karşılaşılan olağan tablo”

Eğitim Uzmanı Salim Ünsal, tercih sonuçlarına ilişkin BirGün’den Mustafa Bildirici‘ye değerlendirmelerde bulundu. Tabloyu, “Her yıl karşılaşılan olağan tablo” olarak değerlendiren Ünsal, şunları söyledi:

“Mesleki ve teknik Anadolu liseleri ile Anadolu imam hatip liselerinde her yıl genel anlamda boşluklar oluşuyor. Bu okulların proje okul olarak adlandırılmasının toplumdaki beklentiyi karşılayamadığı görülüyor. Öğrencilerin büyük bölümünün fen, sosyal bilimler ve Anadolu liselerini tercih ettiği net şekilde sonuçlarla ortaya konuluyor.

Eğitimle ilgili planlama ne ise kontenjanlar da ona göre belirleniyor. Kontenjanlar yalnızca öğrencilerin tercihleri doğrultusunda belirlenseydi imam hatiplerin ve mesleki eğitim veren liselerin kontenjanının daha az olması gerekirdi.”

Ünsal, 4-6 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilecek nakil tercihleriyle ilgili de konuştu. Nakil döneminde büyük hareketlilik beklenmemesi gerektiğini kaydeden Ünsal, “Nakillerin gerçekleşmesi için üst sıralardaki okulların boşalması gerekiyor ki yukarı doğru kaymalar olsun. Genel olarak 285’lik puana kadar bir kontenjan boşluğu olmadığını görüyoruz” dedi.

Paylaşın

Afganistan’da Dört Milyon Çocuk Eğitimden Yoksun

UNICEF, Afganistan’da yaklaşık 4 milyon çocuğun eğitim hakkından mahrum bırakıldığını açıkladı. Taliban’ın Ağustos 2021’de iktidara dönüşünden bu yana kadınlar ve kızlar kapsamlı kısıtlamalarla karşı karşıya kaldı.

Haber Merkezi / Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Afganistan’da yaklaşık dört milyon çocuğun okul dışında olduğunu, yoksulluk, cinsiyete dayalı kısıtlamalar ve temel altyapı eksikliğinin erişimin önündeki en büyük engellerler olduğunu duyurdu.

Afganistan, kızların altıncı sınıftan sonra okula gitmesinin resmen yasaklandığı dünyadaki tek ülke olmaya devam ediyor.

Taliban’ın Ağustos 2021’de iktidara dönüşünden bu yana kadınlar ve kızlar kapsamlı kısıtlamalarla karşı karşıya kaldı. Ortaokullara yönelik yasağın yanı sıra Taliban, kadınların üniversitelere gitmesini ve eğitim ve insani yardım da dahil olmak üzere çoğu sektörde çalışmasını yasakladı.

UNICEF, bu yılın başlarında yeni eğitim öğretim yılının başlamasıyla birlikte 400 bin kız çocuğunun daha yasaktan etkilendiğini, böylece eğitimden mahrum bırakılan kız çocuklarının sayısının 2,2 milyona ulaştığını bildirmişti.

Taliban ve Afganistan

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

 

Paylaşın

Türkiye’de Öğrencilerin Sadece Yüzde 32’si Düzenli Beslenebiliyor

Derin ekonomik kriz öğrencilerin beslenmelerini de vurdu. Türkiye’de öğrencilerin sadece yüzde 32’sinin düzenli beslenme çantası hazırlanabildiği ortaya çıktı.

Her yıl mart ayının ikinci haftası Dünya Okul Yemekleri Günü olarak kutlanıyor. Derin Yoksulluk Ağı’nın paylaştığı Global Child Nutrition Foundation (Küresel Çocuk Beslenmesi Vakfı) verilerine göre Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 9 milyon 332 bin 860 çocuk ücret beslenmeye ulaşıyor, bu toplam öğrenci sayısının yüzde 72’si ediyor.

Filipinler’de 3 milyon 491 bin 28 öğrenci beslenmeye ulaşırken bu toplam öğrenci sayısının yüzde 13’ü ediyor. Nijerya’da 9 milyon 990 bin 862 öğrenci ücretsiz gıdaya ulaşıyor. Derin Yoksulluk Ağı’nın verilerinde, Türkiye’de yalnızca taşımalı eğitim kapsamındaki 614 bin 680 öğrencinin ücretsiz beslenmeye ulaşabildiği bilgisi yer aldı.

Cumhuriyet’ten Rengin Temoçin, konuya ilişkin Derin Yoksulluk Ağı Araştırma ve Savunu Koordinatörü Dr. Önder Uçar ve avukat Kardelen Ateşci ile konuştu.

Önder Uçar, “Genel seçimler öncesi tüm ilkokul öğrencilerine ücretsiz beslenme dağıtılması MEB’in programına eklenmiş olsa da seçimlerden sonra rafa kaldırıldı” dedi ve ekledi:

“Filipinler, Nijerya, Kolombiya, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi gelişmişlik düzeyi ve kişi başına düşen geliri bizden çok daha az olan ülkeler. Ne yazık ki bu durum mevcut sosyal politika ve kamu sağlığı anlayışımızın ne kadar geride kaldığını; hatta daha acısı, ülkemizde yetersiz beslenen milyonlarca çocuğun nasıl gözden çıkarıldığını gösteriyor.

Sistemimizde kayıtlı haneler arasında Eylül 2024’te yaptığımız son araştırmamız, yoksulluk koşullarındaki öğrencilerin yüzde 47.3’ünün kantinden hiç alışveriş yapamadığını, yüzde 40.2’sinin ise haftada bir alışveriş yaptığını gösteriyor. Öğrencilerin sadece yüzde 32’sine düzenli beslenme çantası hazırlanabiliyor. Çocuklar okula aç gidiyor.”

Yetersiz beslenmeden çocuklarda büyüme geriliği, düşük kilo ve boy gelişimi gibi temel sağlık sorunları meydana geldiğini dile getiren Uçar, “Uzun vadede de kronik hastalıklara kapı açıyor. Bunun yanında bağışıklık sistemleri zayıflıyor; bu da enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı daha savunmasız hale gelmelerine, dolayısıyla salgınların artmasına yol açıyor. Düşük gelirli ve dezavantajlı grupların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde özel stratejiler geliştirilmeli” dedi.

Avukat Kardelen Ateşci, “Veriler Türkiye’de çocukların beslenme hakkına erişimde ciddi sorunlar yaşadığını gösteriyor. Oysa Türkiye’nin taraf olduğu çocuk haklarına ilişkin sözleşme, devletlerin çocuklara temiz içme suyu ve besleyici yiyecekler sağlamasını ve yetersiz beslenmeye karşı mücadele etmesini zorunlu kılıyor” dedi.

Kardelen Ateşci sözlerini şöyle sürdürdü: “Çocuk yoksulluğunu önlemeye yönelik sosyal politikalar güçlendirilmeli, özellikle yoksulluk riski altındaki çocuklar için özel destek mekanizmaları oluşturulmalı. Devlet, çocukları sadece sosyal yardımlarla destekleyen bir anlayıştan çıkıp onların sağlıklı gelişimini esas alan, bilimsel ve insan hakları temelli politikalar üretmeli.”

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: Türkiye’de 613 Bin Çocuk Eğitimin Dışında

2023 – 2024 eğitim öğretim yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 612 bin 814 çocuğun eğitimin dışında kaldığı, bu sayının bir önceki yıla kıyasla yüzde 38,4 oranında arttığı ifade edildi.

15 – 17 yaş grubunda eğitim dışındaki çocuk oranının en yüksek olduğu iller yüzde 35,6’yla Muş, yüzde 32,4’le Ağrı ve yüzde 28,7’le Gümüşhane olduğu, 15 – 17 yaş grubunda eğitim dışındaki öğrencilerin ise Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yoğunlaştığı belirtildi.

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Eğitim Gözleme Raporu 2024’ü (EİR) İstanbul Karaköy’de bulunan Minerva Han’da düzenlenen etkinlikle açıkladı.

BirGün’ün aktardığına göre; Politika Analistleri Kayıhan Kesbiç ile Özgenur Korlu, Kıdemli Politika Analisti Ekin Gamze Gencer ve Araştırmacı Gülen Naz Terzi’nin hazırladığı raporda, eğitim politikaları “nitelikli eğitimi izlemek için temel göstergeler”, “eğitimde yönetişim”, “öğretmenler” ve “ekonomik kriz ve eğitim” olmak üzere dört ana başlıkta incelendi.

2023-2024 eğitim öğretim yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 612 bin 814 çocuğun eğitimin dışında kaldığına dikkat çekilen raporda bu sayının bir önceki yıla kıyasla yüzde 38,4 oranında arttığı ifade edildi. Geçici koruma altındaki Suriyeli göçmen çocukların 199 bin 87’sinin yabancı uyruklu çocukların 43 bin 273’ünün örgün eğitim dışında kaldığı belirtilen raporda ülke geneli ise bu sayının 855 bin 174’e ulaştığı ifade edildi.

Rapora göre, 15-17 yaş grubunda eğitim dışındaki çocuk oranının en yüksek olduğu iller yüzde 35,6’yla Muş, yüzde 32,4’le Ağrı ve yüzde 28,7’le Gümüşhane. 15-17 yaş grubunda eğitim dışındaki öğrencilerin ise Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yoğunlaştığı belirtilen raporda Siirt, Bitlis ve Ağrı’da 17 yaşındaki her üç kız çocuğundan birinin eğitim dışında olduğu vurgulandı.

17-20 yaş grubunda zorunlu eğitim çağındaki her 20 çocuktan birinin eğitim dışında olduğuna dikkat çekilen bu sayının 612 bin 814 olduğu ifade edildi. Eğitim dışındaki çocuk oranın en düşük yüzde 0,5 ile Rize’de iken en yüksek yüzde 35,6 ile Muş olurken 15-17 yaş grubundaki yaklaşık 8 çocuktan birinin eğitim dışında kaldığı belirtildi.

Paylaşın

Türkiye’de 1,5 Milyon Kız Çocuğu Eğitimin Dışında

Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Barış Uluocak, “Okullar ÇEDES, diyanet projeleri, son olarak yeni müfredatla birlikte dinsel öğelerin son derece baskın olduğu bir iklime büründü. Bu yaklaşım kız çocuklarının geri plana itilmesine yol açabileceği gibi yıkıcı ve kronik sorunumuz olan kadına yönelik şiddetle ilgili de toplumsal bilincin gelişmesinin engellenmesi riskini taşıyor” diyor.

Uluocak, ekonomik kriz sebebiyle birçok çocuğun okullaşma sürecinin sekteye uğradığını ancak çoğunlukla kız çocuklarının bu konuda dezavantajlı bir durumda kaldığını şu sözlerle anlatıyor:

“Okullaşma verileriyle ilgili birçok parametre söz konusu. Çocukların erken yaşta evlendirilmesi, yoksullaşma, ailenin ekonomik durumuna katkı sunması için erken yaşta okuldan alınması vesaire gibi durumlar çocukların okullaşmasına engel. Çocukların okula devam etmemesi büyük oranda sosyoekonomik ve sosyokültürel değerler üzerinden şekilleniyor. Kız çocukları, sosyal ve kültürel olarak dezavantajlı oldukları için onlar açısından okula devam meselesi daha ciddi bir problem oluyor. Erken yaşta evlilik, kız çocuğunun ev içinde görünmez emeğin bir parçası haline getirilmesi de tüm bunların sonucu.”

Kadın ve çocuk hakları konusundaki karnesi her geçen gün kırıklarla dolan Türkiye, Dünya Kız Çocukları Günü’ne karanlık bir tablo içinde girdi.

Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran’ın cinayetine ilişkin cevapsız kalan sorular ve Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde şiddet ve cinsel istismara uğrayan 2 yaşındaki Sıla bebeğin yaşam mücadelesini yitirmesi, bu karanlığın son örneklerinden sadece ikisi.

Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyon kız çocuğu örgün eğitimin dışında. Eğitimde artan sorunlar ve ağırlaşan ekonomik krize karşı savunmasız durumdaki kız çocukları, sık sık suçluların da hedefi oluyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tam 8 yıldır kayıp çocuklara ilişkin verileri açıklamıyor. TÜİK tarafından 2016 yılında açıklanan son veriye göre 2008-2016 arasında toplam, 104 bin 531 çocuk kayboldu. Son açıklanan verilerde bahsi geçen 104 bin 531 çocuğun akıbeti bilinmediği gibi sekiz yılda bu sayının ne kadar arttığı bilinmiyor. Bu kayıp vakalarının önemli bir kısmının kız çocukları olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye’de kız çocuklarının maruz kaldığı şiddet ve açıklanmayan kayıp vakalarını DW Türkçe’den Berrak Güngör‘e değerlendiren Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı ve Avukat Müjde Tozbey, hükümetin cezasızlık politikalarının kız çocuklarını hedef alan suçları artırdığını söylüyor:

“Türkiye’de iktidarın gerici politikaları, kadınları ve kız çocuklarını hedef alan şiddet olaylarının üzerine gitmek yerine suçluları koruma eğilimindedir. Dinci-gerici uygulamalarla kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı sıradanlaştırılıyor. Bu politikalar, kız çocuklarını toplumda korunmasız ve savunmasız bırakarak şiddet ve istismarın hedefi haline getiriyor.”

TÜİK’in kayıp çocuk verilerini açıklamamasının iktidarın çocuklara karşı umursamaz tavrının bir yansıması olduğunu belirten Tozbey, “Devlet, çocukların kaybolması, istismarı ve sömürülmesi gibi sorunları görmezden geliyor. Bu, toplumsal bir çürümenin ve bilinçli bir karartmanın sonucudur. Kayıp çocuk verilerini açıklamamak, iktidarın bu alandaki ihmallerini ve sistematik başarısızlığını gizlemeye çalıştığını gösterir. Verileri açıklamamak, sorumluluk almaktan kaçmanın bir yolu” vurgusunu yapıyor.

Tozbey, resmi verilerin açıklanmamasına rağmen Türkiye’de her gün ortalama önemli bir kısmı kız çocuğu olmak üzere 8-10 çocuğun kaybolduğunun tahmin edildiğini belirtiyor. “Özellikle kız çocukları, kaybolduktan sonra insan ticareti, cinsel istismar gibi suçlarla karşı karşıya kalıyor” diyen Tozbey, şöyle devam ediyor:

“Bu durum, Türkiye’de çocukların korunmasız olduğunu ve iktidarın bu sorunu göz ardı ettiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ancak iktidar sorumluluktan kaçıyor.”

Deprem bölgelerinde özellikle kız çocuklarının daha fazla hedef haline geldiğini belirten Tozbey, “Konteyner kentlerdeki güvencesiz yaşam koşulları, kız çocuklarının istismara, şiddete ve insan ticaretine karşı daha savunmasız hale gelmesine neden oldu. Bu çocuklar, devletin ve yerel yönetimlerin yetersiz müdahaleleri sonucunda kaderlerine terk ediliyor. Deprem bölgelerinde özellikle kız çocuklarına yönelik cinsel istismar ve kaçırılma vakaları artmış durumda” diyor.

TÜİK’e göre 2023 yılında güvenlik birimlerine giden veya götürülen mağdur 242 bin 875 çocuğun yüzde 12’ye yakını cinsel istismara maruz kaldı. Bu, yaklaşık 29 bin çocuğa tekabül ediyor. Bu oranlar her geçen gün artıyor.

Türkiye’de 2024-2025 eğitim öğretim yılına da tartışmalarla başlandı. Ağırlaşan ekonomik kriz, ÇEDES gibi projelerle laik eğitim anlayışından uzaklaşıldığı eleştirileri ve Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirilen öğrencilerin ucuz iş gücü ve güvensiz bir şekilde çalıştırıldığı iddiaları öne çıkan sorunların başını çekiyor. Çok sayıda bölgede taşımalı eğitime son verilmesi de yaşanan bir diğer sorun. Bu projeler ve uygulamalar en çok da kız çocuklarının eğitim hayatını olumsuz yönde etkiliyor.

“Diyanetin çeşitli programlarıyla sadece İmam Hatipler değil, okulların tamamında dini bir iklim hakim olmaya başladı” diyen Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Barış Uluocak, “Okullar ÇEDES, diyanet projeleri, son olarak yeni müfredatla birlikte dinsel öğelerin son derece baskın olduğu bir iklime büründü. Bu yaklaşım kız çocuklarının geri plana itilmesine yol açabileceği gibi yıkıcı ve kronik sorunumuz olan kadına yönelik şiddetle ilgili de toplumsal bilincin gelişmesinin engellenmesi riskini taşıyor” diyor.

Ekonomik kriz de kız çocuklarının eğitim hayatını olumsuz etkiliyor. Türkiye’de kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, velileri en çok zorlayan kalemler arasında. Uluocak, ekonomik kriz sebebiyle birçok çocuğun okullaşma sürecinin sekteye uğradığını ancak çoğunlukla kız çocuklarının bu konuda dezavantajlı bir durumda kaldığını şu sözlerle anlatıyor:

“Okullaşma verileriyle ilgili birçok parametre söz konusu. Çocukların erken yaşta evlendirilmesi, yoksullaşma, ailenin ekonomik durumuna katkı sunması için erken yaşta okuldan alınması vesaire gibi durumlar çocukların okullaşmasına engel. Çocukların okula devam etmemesi büyük oranda sosyoekonomik ve sosyokültürel değerler üzerinden şekilleniyor. Kız çocukları, sosyal ve kültürel olarak dezavantajlı oldukları için onlar açısından okula devam meselesi daha ciddi bir problem oluyor. Erken yaşta evlilik, kız çocuğunun ev içinde görünmez emeğin bir parçası haline getirilmesi de tüm bunların sonucu.”

“Bir buçuk milyon kız çocuğu örgün eğitimin dışında”

Türkiye’nin ağırlaşan ekonomik durumu ve bu bağlamda değişmeye başlayan sosyokültürel yapı en çok da çocukların okullaşma oranlarını etkiliyor. Milli Eğitim Bakanlığının açıkladığı “Millî Eğitim İstatistikleri 2023-2024” verilerine göre Türkiye’de, okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde 9 milyon 600 bin 891’i erkek, 9 milyon 109 bin 374’ü kız olmak üzere toplam 18 milyon 710 bin 265 öğrenci örgün eğitim alıyor. Örgün eğitimde ayrıca okul öncesinde 1 milyon 954 bin 202, ilkokulda 5 milyon 644 bin 386, ortaokulda 5 milyon 314 bin 796, ortaöğretimde 5 milyon 796 bin 881 öğrenci eğitim alıyor.

Bu istatistiklerin yanı sıra Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Uluocak, Türkiye’de 1,5 milyon kız çocuğunun örgün eğitimin dışında kaldığını ifade ediyor. Ancak Uluocak’a göre bunun tam takibi de pek kolay değil. Çünkü Bakanlık, 2020 yılından bu yana devamsızlık verilerini paylaşmıyor. Uluocak şunları söylüyor:

“İlkokulda 200 bin civarı, ortaokulda da 300 bin civarı, lisede de 300 bin civarında kız çocuğunun okul çağında olduğu halde okula devam etmediğini biliyoruz. Buna örgün eğitimin dışında olan, yani açık liseye devam eden kız çocuklarını da eklediğimizde, neredeyse bir buçuk milyona yakın bir kız çocuğunun örgün eğitimin dışında kaldığı bir tablodan bahsedebiliriz.”

Uluocak, Bakanlığın devamsızlık verilerini 2020 yılına kadar düzenli olarak paylaştığını söylüyor. Ancak 2022, 2022, 2023 ve 2024 görüşmelerinde bu veriler paylaşılmadı. Bu da örgün eğitimi sistemi içinde görünse de okula devam edemeyen kız çocuklarına ulaşmayı zorlaştırıyor. Uluocak’a göre Bakanlık bu verileri başarı göstergelerini etkilememesi için vermiyor.

Paylaşın