Çiftçinin Banka Borcu 147 Kat Arttı

Çiftçiler Sendikası (ÇİFTÇİ-SEN)’in 2024 yılı raporuna göre; neoliberal tarım politikaları sonucu tarımda istihdamın azaldığı görülürken çiftçilerin banklara olan borçları ise 147 kat arttı.

İklim krizinin olumsuz etkileri, üretim maliyetlerinin artması ve yüksek enflasyon çiftçinin, ürettiğinden kazanamamasına, üretimden uzaklaşmasına neden oluyor. Bunun yanı sıra üretilen tarım politikaları da her geçen gün çiftçiyi zor duruma düşürüyor.

Çiftçiler Sendikası (ÇİFTÇİ-SEN)’in 2024 yılı raporuna göre iktidarın neoliberal politikaları başta olmak üzere, artan enflasyon ve ekosistemdeki değişikliler üretimi durdurma noktasına getirdi. Rapora göre iktidarın 2024 yılında tarımsal bütçeye 412 milyar TL ayırması gerekirken 91,5 milyar TL ayırdı.

Tarımsal üretime verilen desteğin yetersiz olduğu belirtilen raporda, AKP iktidarının çiftçiye destek olması gerekirken ithalat şirketlerine destekler verdiği ifade edildi. Rapora göre neoliberal tarım politikaları sonucu tarımda istihdamın azaldığı görülürken çiftçilerin banklara olan borçları ise 147 kat arttı.

ÇİFTÇİ-SEN Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, 2024 yılında zarar eden çiftçiler ve düşen tarımsal üretime ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 2024’te çiftçiye verilen tarımsal desteğin yetersiz olduğunu aktaran Erdem, çiftçilerin yeterli üretim yapması için gereken desteğin verilmediğini söyledi.

Türkiye’de kabul edilen endüstriyel üretim tarzının girdi maliyetlerinin fazla olduğunu belirten Erdem, şu ifadeleri kullandı: “Girdi maliyetlerinin fazla olması nedeniyle çiftçilerin kazanabilmeleri mümkün değil. Çiftçiye verilmesi gereken destekler değişik kredi biçimleriyle şirketlere veriliyor. Çiftçiler desteklerden mahrum bırakılıyor. Bakanlık ‘tarıma destek’ adı altında çiftçinin nerede ve ne ekeceğine karar veriyor. Çiftçi kayıt sistemine ‘nohut ekeceğim’ diyor.

Ancak bakanlık ‘hayır, burada nohut ekemezsin, eğer oraya nohut ekersen desteklerden faydalanamazsın’ diyor. Şirketlerin istediği şekilde üretim yapılmaya başlandı, planlama da buna göre yapılıyor. Bakanlık bu yolla endüstriyel tarımın yoğun olduğu bölgelerde küçük çiftçinin tarım yapmasını istemiyor ve engelliyor. Bu bizim yerel tatlarımızın ve ürün desenimizin ortadan kalkmasına neden oluyor. Küresel olarak herkesin aynı tadı aldığı ürünlere yönlendiriliyoruz.”

Türkiye’nin birçok tarımsal ürünü ithal ettiğini anımsatan Erdem, buğdayın anavatanı olan Anadolu’nun dışarıdan buğday ithal ettiğine dikkati çekti. Ürünlerin hasat döneminde dışarıdan ihraç edilen ürünlerle fiyatlarının baskıladığına işaret eden Erdem şu şekilde devam etti: “Biz dünya ticaret örgütünü kabul ettiğimiz andan itibaren ürün fiyatlarının uluslararası mecrada belirlenmesini kabul ediyoruz. Uluslararası tekeller belirledikleri fiyatlarla ülkeye ürün pompalıyorlar. Bu durumda çiftçi kazanamıyor ve toprağını bırakmak zorunda kalıyor.

Çiftçiler topraklarını kiraya veriyor ve dolayısıyla üretimden kopuyor. Bizde kırla kent arasında her zaman bir bağlantı vardı. Kırda üretilen bir ürünü kentteki biri görebiliyordu. Ama artık öyle bir hal aldı ki Amerika Kıtası’nda bize soya, mercimek veya benzeri ürünler geliyor. Ancak biz bu ürünlerin nasıl üretildiğini, ne koşullarda buraya getirildiğini bilmiyoruz veya bu ürünlerin sağlığa uygunluğu konusunda bilgimiz yok. Dolayısıyla hakkında hiçbir şekilde bilgi sahibi olmadığımız ürünleri tüketiyoruz.”

İhraç edilen ürünlerde çok fazla kimyasal madde olduğunu ve dolayısıyla bu ürünlerin geri döndürüldüğünü anımsatan Erdem, şunları söyledi: “Endüstriyel tarımın kimyasal madde kullanımını arttırdığını ifade etti. Erdem, “Üstelik tarım arazilerinde enerji santralleri kuruluyor. Örneğin Alaşehir Ovası’nda ve Aydın coğrafyasında jeotermal enerji santralleri (JES) var. Bu JES’ler havadaki nemi artırıyor.

Çiftçi ürünlerini kurutmakta zorluk çekiyor ve dolayısıyla bu ürünleri kurutmak için kimyasal maddeler kullanıyorlar. Bu ürünler dışarıya gönderildiği zaman her ülkenin kalite standartları değişik olduğu için bizim ürünlerimiz çoğunlukla geri geliyor.  Bu ürünlerin geri döndürülmemesi için endüstriyel üretim tarzından vazgeçilmesi gerekiyor. Haliyle bu geri göndermeler üreticiye zarar veriyor.”

“Küçük çiftçiler hayvancılığı bırakıyor”

Hayvancılığın da ciddi krizler içerisinde olduğunu söyleyen Erdem, hayvancılıkla uğraşan insanların topraklarını terk ettiğinin altını çizdi. Türkiye’de otlakların ve meraların talan edildiğini dile getiren Erdem, şu şekilde konuştu: “Hayvancılıkla uğraşanlar zarar ediyor. Şirketler hayvancılıkta üretime girmiş durumda ve çok büyük alanları alıyorlar.

Bu şirketler büyük destekler alarak kendi hayvanlarını besliyorlar ve kendi ürünlerini üretiyorlar. Küçük çiftçiler bu gelişmelerden dolayı hayvancılığı bırakıyorlar. Hayvan sayımız giderek azalıyor ve bundan dolayı hayvan ve et ithalatı arttı. Hayvancılıkla uğraşanlar kendi yerel ırklarıyla üretim yapamıyorlar, dışarıdan gelen hastalıklı hayvanlarla üretim yapıyorlar.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Et Fiyatlarındaki Artış: Canlı Hayvan İthalatı Yeniden Başlıyor

“Ramazan ayı, turizm sezonunun açılışı, yaz ayları ve Kurban bayramı gibi ette hareketin başlayacağı dönemler geliyor. Bakanlık ithalat için anlaşmalar yapmaya başladı” diyen ETBİR Başkanı Yücesan yurt içi üretim ve beraberinde yapılacak ithalatla kısa vadede piyasanın bir şekilde dengelenebileceğini, orta vadede ise tüketimdeki artışla beraber yine sıkıntının başlayacağını söyledi.

Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem Türkiye’de yurt içindeki ihtiyaca bakılmaksızın ihracata yönelik üretiminin teşvik edildiğini söyledi ve “Üretemediklerinizi de ithal etmek durumundasınız. Aldığımız ürünlerin nereden geldiği belli değil. Sistem küçük çiftçi ve aile üreticilerini yok ediyor” dedi.

Hayvancılıkta yüksek maliyetler nedeniyle üretimin yetersiz kalması ve son bir ayda hızla artan fiyatlar et ithalatını gündeme getirdi. Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (ETBİR) Başkanı Vet. Dr. Ahmet Yücesan et fiyatlarının üretici açısından olması gereken düzeye çıktığını, normal fiyat çizgisine ulaştığını belirtti. Şu anda stoklarla ilgili sıkıntı bulunuyor. Fiyatlar yükseliyor ve piyasada tedirginlik var. Yücesan, bıçak sırtında giden bir piyasa olduğuna dikkat çekti. “Ramazan ayı, turizm sezonunun açılışı, yaz ayları ve Kurban bayramı gibi ette hareketin başlayacağı dönemler geliyor. Bakanlık ithalat için anlaşmalar yapmaya başladı” diyen Yücesan yurt içi üretim ve beraberinde yapılacak ithalatla kısa vadede piyasanın bir şekilde dengelenebileceğini, orta vadede ise tüketimdeki artışla beraber yine sıkıntının başlayacağını söyledi.

En çok ithalat 2018’de yapıldı

Dünya gazetesinden Emel Yiğit’in haberine göre; son 10 yıllık verilere bakıldığında dönem dönem canlı hayvan ithalatının arttığı görülüyor. Ancak özellikle 2016 yılıyla beraber yaşanan artış dikkat çekici. 2016 yılında 322,8 milyon dolar olan canlı hayvan ithalatının 2016 yılında 604 milyon dolara 2017 yılında 1 milyar 212 milyon liraya çıktığı görülüyor. 2018 ise son 10 yılın en çok ithalat yapılan yılı. Bu yıl toplam 1 milyar 768 milyon dolarlı ithalat yapıldı. Sonrasında ise alınan önlemlerle ithalat yavaş yavaş hızını kesti ve 2022 yılının 11 aylık döneminde 120 milyon liraya kadar geriledi.

Et fiyatlarında ciddi bir artış söz konusu. Ulusal Kırmızı Et Konseyi (UKON) verilerine göre 15 Aralık 2022’de 116,9 lira olan yağsız dana kilogram fiyatı 16 Ocak tarihinde 135,5 liraya kadar yükseldi. İthalatın yolunu açan da fiyatlardaki bu artış oldu.

İthalatta risk var

Ahmet Yücesan ithalatta geçmiş dönemlerde yaşanmış bir riske dikkat çekti. Bir süre sonra ithalat yapılan ülkelerin, kendi pazarlarının daraldığı gerekçesiyle satışı kesmesi söz konusu olabilir. Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem Türkiye’de yurt içindeki ihtiyaca bakılmaksızın ihracata yönelik üretiminin teşvik edildiğini söyledi ve “Üretemediklerinizi de ithal etmek durumundasınız. Aldığımız ürünlerin nereden geldiği belli değil. Sistem küçük çiftçi ve aile üreticilerini yok ediyor” dedi.

Erdem’in değerlendirmesine göre yem fiyatlarının bu kadar yüksek olduğu bir ortamda üreticinin hayvancılık yapması mümkün değil. Eskiden her ailenin 2-3 hayvanı olduğunu ve aynı zamanda bitkisel üretim de yaptıklarını kaydeden Erdem, bunun artık mümkün olmadığını piyasa şartlarında süt ineklerinin dahi kesildiğini söyledi. Bu şekilde ette de dışa bağımlı hale gelinebileceğini ifade eden Erdem “Çözüm tekrar hayvancılık ve bitkisel üretimin bir arada yapıldığı bir sistemde. Tarımı kendi ihtiyaçlarımıza göre organize etmek gerekiyor. Aksi halde ihtiyacımız olmayanları üretip ihtiyaçlarımızı dışarı vereceğiz” dedi.

Taze karkas et satışı yapılacak

Et ve Süt Kurumu’ndan et ve süt fiyatlarına ilişkin bir açıklama geldi. Kurum, Ramazan ayı hazırlıkları kapsamında et ve süt fiyatlarını düzenleme ve dengeleme amacıyla gerekli yetkinin alındığını duyurdu Et ve Süt Kurumu’ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Kırmızı ette arz güvenliğinin sağlanması ve fiyat istikrarı hususunda gerekli tedbirler alınmaktadır. Et ve Süt Kurumu satış mağazaları ve Tarım Kredi Birlik Marketlerde ekonomik fiyatlarla yeterli düzeyde ürün arzı için gerekli olan tedarik süreçleri tamamlanmıştır. Ayrıca, ihtiyaç olması durumunda üreticilerimizin üretim maliyetleri göz önünde bulundurularak piyasaya taze karkas et satışı yapılacaktır.”

Paylaşın