“9 Bin PKK’lı Türkiye’ye Dönecek” İddiası

İlk etapta silahlı suçlara karışmamış bin PKK’lının, daha sonra ise yapılacak bireysel incelemelerin sonucuna bağlı olarak 8 bin PKK’lının Türkiye’ye dönüşüne izin verileceği öne sürüldü.

Çözüm süreci kapsamında gözler hükümetin önereceği yasal düzenlemelere çevrilmişken Reuters haber ajansı, ismi verilmeyen “üst düzey bir Ortadoğu yetkilisine” dayandırdığı haberinde, genel bir af anlamına gelmeyecek fakat PKK’dan ayrılarak evlerine dönenleri koruyacak bir düzenleme üzerinde çalışıldığını aktardı.

Ajansa konuşan yetkili, söz konusu düzenlemenin bu ay içinde parlamentoya sunulmasının beklendiğini dile getirdi.

Buna göre, ilk etapta silahlı suçlara karışmamış bin kişinin, daha sonra ise yapılacak bireysel incelemelerin sonucuna bağlı olarak 8 bin militanın Türkiye’ye dönüşüne izin verilecek.

Yetkili, Ankara’nın bin kadar orta ve üst düzey PKK yetkilisinin ise Türkiye’ye dönmesine izin vermeyeceğini, bu isimlerin Avrupa dahil üçüncü ülkelere yerleştirilmesinin gündeme gelebileceğini söyledi.

Ajansa konuşan DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel de, PKK üyelerinin demokratik ve sosyal entegrasyonunu mümkün kılacak özel bir yasa üzerinde çalışıldığını” ve bunun “İster sivil ister militan olsun, PKK’dan dönen herkes için geçerli olacağını” vurguladı. Temel diğer yandan, kademeli bir geri dönüşün değil, herkesi kapsayan bir yöntemin benimseneceğini belirtti.

Bazı PKK üyelerinin üçüncü ülkelere gönderilmesi fikrinin gündeme getirildiğini de doğrulayan Tayip Temel, bunun potansiyel ev sahibi ülkelerle de müzakere edilmesi gerektiğini belirtti.

DEM Parti’den ismi gizli tutulan bir diğer kaynak ise, genel af dili kullanılmadan sadece PKK’ya özgü tek bir yasa üzerinde çalışıldığını belirtti.

Temel’in açıklamasının aksine, “Farklı gruplar için farklı prosedürler olacak” diyen kaynak, bazı PKK üyelerinin Türkiye’ye döndüklerinde muhtemelen soruşturma ve yargılamalarla karşı karşıya kalacağını belirtti.

PKK, kurucusu Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Mayıs ayında örgütsel varlığına son verdiğini duyurmuş, militanlar Temmuz ayında sembolik bir ateş yakma töreni gerçekleştirmişti. Geçen ay da Türkiye’deki militanların Irak’a döneceği duyurulmuş ancak Türkiye’de halihazırda kaç silahlı savaşçı bulunduğu konusunda bir bilgi verilmemişti.

Halihazırda önemli bir kısmı Türkiye vatandaşı olan PKK militanlarının büyük çoğunluğunun Irak’ta olduğu biliniyor. Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde de az sayıda PKK’lının varlıklarını sürdürdüğü değerlendiriliyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

PKK’dan Tüm Silahlı Güçlerini Türkiye’den Çekme Kararı

PKK (Kürdistan İşçi Partisi), tüm silahlı güçlerini Türkiye’den çekme kararı aldığını açıkladı. PKK’nın Mayıs ayında kendini fesh etmesinin ardından açıklama Kürt Özgürlük Hareketi Yönetimi adı altında yapıldı.

Kandil’de düzenlenen basın toplantısında açıklamanın Türkçesini KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok okudu. PKK açıklamada “Türkiye sınırları içinde çatışma riski oluşturan ve olası provokasyonlara açık olan Türkiye’deki tüm güçleri geri çekme işlemini” gerçekleştirmekte olduklarını söyledi. Açıklamada kararın PKK lideri Abdullah Öcalan’ın onayı ile alındığı vurgulandı.

Açıklamada, Türkiye’den ayrılan grupların Irak’a geçeceği belirtilmekle birlikte; Türkiye’de hâlihazırda kaç PKK mensubunun bulunduğu, çekilmenin hangi takvime göre gerçekleşeceği ve bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) nasıl bir tutum alacağına ilişkin açıklamada herhangi bir bilgi yer almadı.

İmralı Adası’nda tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın örgütüne yaptığı çağrı sonrası, 11 Temmuz günü Süleymaniye’de düzenlenen tören ile 30 PKK’li silahlarını yakmıştı. Bu sürecin ardından Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti ve Asrın Hukuk Bürosu avukatları adaya giderek Öcalan ile görüşmeler yapmıştı.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkanlığında kurulan ve çalışmalarına 5 Ağustos’ta başlayan Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu da “yeni çözüm süreci” kapsamında yaptıkları görüşmeler ile pek çok kesimi dinlemeye devam ediyor.

DEM Parti, partinin İmralı heyeti üyelerinin AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşme tarihini açıkladı. Açıklamaya göre Erdoğan, heyet üyeleri Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ı 30 Ekim Perşembe günü Beştepe’de kabul edecek.

Paylaşın

Abdullah Öcalan’dan Mesaj: Sürecin Gelişmesi Siyasi Ve Hukuki Gerekliliklere Bağlı

PKK Lideri Abdullah Öcalan, 27 Şubat’ta yaptığı ilk “fesih çağrısına” atıf yaparak, sürecin ilerleyişinin “siyasi ve hukuki gerekliliklere bağlı olduğunu” belirtti.

Haber Merkezi / Abdullah Öcalan ayrıca, “müzakereci demokrasi” vurgusu yaparak bu yöntemin Türkiye’nin iç ve dış sorunlarının çözümünde temel alınması gerektiğini vurguladı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti, PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Lideri Önderi Abdullah Öcalan ile görüştükten sonra açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“3 Ekim 2025 tarihinde İmralı Cezaevi’nde Sayın Abdullah Öcalan ile üç buçuk saate yakın süren bir görüşme gerçekleştirdik. Sayın Öcalan her zamanki gibi son derece moralli, sağlıklı ve özgüvenliydi.

Bir yıl önce başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile ülkemizde çatışmasızlığın hüküm sürdüğünü ve büyük tehlikelerin önüne geçildiğini, bunda rol oynayan herkesin büyük ve onurlu bir emeğin sahibi olduğunu belirtmiştir.

Sayın Öcalan, “Uygarlığın üç yüzyıl yıkıcı çatışmalardan ve dünya savaşlarındaki korkunç kayıplardan sonra geliştirdiği önemli çözüm modellerinden biri müzakereci demokrasidir. Bunun özünü oluşturan yöntem ve mekanizmalar, Türkiye’nin içeride ve dışarıda yaşadığı pek çok sorunun çözümü için esas alınmalıdır” diyerek, demokratik müzakerenin siyasi ve toplumsal tüm ilişkilere hakim kılınmasını önermiştir.

27 Şubat açıklamasında belirttiğimiz, sürecin gelişmesinin siyasi ve hukuki gerekliliklere bağlı olduğu cümlemizin arkasındayız” diyen Sayın Öcalan, gelinen aşamada hukuksal gerekliliklerin doğru ve bütüncül bir bakış açısıyla tespit edilerek hayata geçirilmesinin son derece önemli olduğunu vurgulamıştır.

Sayın Öcalan, son olarak Cumhuriyetin yeni yüzyılının barış ve demokrasi hukuku üzerine kurulması gerektiğini ifade etmiştir.”

Paylaşın

DEM Parti’den “Süreç Komisyonu”na Çağrı: Abdullah Öcalan Dinleyin

DEM Parti’nin “Süreç Komisyonu” üyeleri, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın komisyon tarafından dinlenmesinin, sorunun kalıcı çözümü için bir gereklilik olduğunu açıkladı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmalarına ilişkin önemli bir yazılı açıklama yayımladı. Partinin komisyon üyeleri Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meral Danış Beştaş, Hakkı Saruhan Oluç, Celal Fırat ve Cengiz Çiçek imzasıyla yayımlanan metinde, komisyonun barışa ve çözüme dair tarihi bir rol üstlenebileceği vurgulandı.

DEM Parti, kalıcı bir çözümün sağlanması için komisyonun atması gereken en önemli adımı net bir şekilde dile getirdi. Açıklamada, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın komisyon tarafından dinlenmesinin, sorunun kalıcı çözümü için bir gereklilik olduğu belirtildi.

Açıklamada yer alan ifadede, “Komisyonun Sayın Öcalan’ı dinlemesi, mevcut sürecin başarıyla nihayete erdirilmesi açısından belirleyici önemdedir” denilerek, Öcalan’ın görüşlerinin mevcut diyalog sürecinin sağlıklı ilerlemesi için anahtar rol oynayacağı vurgulandı.

DEM Partili komisyon üyelerinin açıklaması şöyle: “TBMM bünyesinde kurulmuş bulunan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, 5 Ağustos 2025 tarihinden itibaren faaliyetlerine devam etmektedir. Komisyon, Kürt meselesinin demokratik ve barışçı çözümüne katkı sunacak hukuki ve siyasi zeminin tesisi amacıyla oluşturulmuştur.

Cumhuriyet’in en temel sorunlarından birisi etrafında, halk iradesinin tamamına yakınını temsil eden siyasal partilerin Komisyon’da temsil edilmesini son derece kıymetli bulduğumuzu tekrardan belirtmek isteriz. Ortaya çıkan bu siyasal irade, sorunun çözümü için tarihsel rolü olması gereken siyaset kurumunu ve alanını, ilk defa bu düzeyde çözümün muhataplığına yakınlaştırmıştır.

Kendine has özellikleriyle öne çıkan, tarihsel çağrıların ve gelişmelerin gerçekleştiği bu süreçte, Komisyon’un parlamento zemininde kendi rolünü oynamasına dönük kamuoyu beklentisi yüksektir. Komisyon’un her şeyin muhatabı olmadığını bilmekle birlikte, rolünü doğru ve işlevsel oynaması durumunda tarihsel gelişmelere kapı aralayacak bir katkısının olacağının da bilincindeyiz.

1. Komisyon çalışmalarındaki birinci aşama tamamlanmakta ve dinlemelerin sonuna yaklaşılmaktadır. Farklı çevrelerden kişi ve kurumların barışa ve çözüme dair düşüncelerini, önerilerini son derece kıymetli bulduğumuzu yeniden ifade etmek isteriz. Partimiz açısından dinleme safhasının ana çıktısı, Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümünün kaçınılmazlığıdır. Referansları, dayanakları farklı olsa da Komisyon’da ifade edilenler, Kürt meselesinin tarihsel olarak çözümünün zorunlu olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

2. Sürecin pozitif barış aşamasına geçmesinin en az çatışmasızlık hali olarak değerlendirilen negatif barış aşaması kadar önemli olduğu birçok kurum ve kişi tarafından ifade edilmiştir. Pozitif barış için “adaletin tesisi, toplumsal güvenin inşası, eşitliğin kurumsallaşması, farklı kimliklerin bir arada eşit olarak ve barış içinde yaşayabilme iradesinin net bir şekilde ortaya konulması” gerektiği; güven ortamının “karşılıklılık ilkesiyle sağlanabileceği”; sorunun sadece “silahlı hareket boyutuna sıkıştırılamayacağından” hareketle “kök nedenlerin ortadan kaldırılmasının” önemi; “sadece güvenlik politikalarıyla kalıcı barışın sağlanamayacağı”; “ret, inkar ve asimilasyon politikalarından vazgeçilmesi” gibi dinlemeler safhasında öne çıkan tespitleri çok kıymetli buluyoruz. Komisyonun bundan sonraki çalışmalarında, dinlemelerde öne çıkan bu önerilerden faydalanması gerektiğinin altını önemle çiziyoruz.

3. Sorunu siyasal, kültürel, toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla ele alarak kalıcı çözümün geliştirilmesi doğru olandır. Meselenin bölgesel ve küresel bir karakter kazandığının da bilinciyle, örgütsel, siyasal ve toplumsal karşılığı ve belirleyicilik düzeyi açık olan Sayın Abdullah Öcalan’ın komisyon tarafından dinlenmesi, sorunun kalıcı çözümü için bir gereklilik olarak ele alınmalıdır. Gerçek çözüm, sorunu ismiyle çağırmaktan ve bulunduğumuz tarafa göre gerçeği eğip bükmeden hakikate göre düşünmekten, adım atmaktan geçmektedir. Komisyonun Sayın Öcalan’ı dinlemesi, mevcut sürecin başarıyla nihayete erdirilmesi açısından belirleyici önemdedir.

4. Meclis açılışıyla birlikte siyasal ve toplumsal aşama olarak nitelendirebileceğimiz birinci aşama, yerini hukuk aşaması olarak tarif ettiğimiz ikinci aşamaya bırakacaktır. Komisyon’un varlık gerekçesi, sürecin gerektirdiği yasa düzenlemelerine ilişkin tavsiyeler ve taslaklar oluşturmaktır. Partimizin ilgili kurullarının sürecin başından itibaren Geçiş Dönemi Kanunu, İnfaz Kanunu, TMK, TCK ve CMK’de ihtiyaç duyulan değişiklikler; başta kayyım düzenlemesi olmak üzere yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve demokratikleştirilmesi; ayrımcılıkla mücadele düzenlemeleri ve anadilinde eğitim-öğrenim gibi başlıklarda hazırlığı bulunmaktadır.

Yeni yasama yılının açılışıyla birlikte Komisyon’a üye veren partilerin ilgili başlıklarda somut öneriler sunması ve bu öneriler üzerinde ortaklaştırma hedefiyle çalışılması ikinci aşamanın en temel görevidir. Çünkü çatışma zemininin kalıcı olarak ortadan kaldırılmasının en önemli adımlarından birisi de hukukun tesisi ve yasa önünde eşitliğin sağlanmasıdır.

5. Öte yandan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, 17 Eylül 2025 tarihli kararında Barış ve Demokratik Toplum Sürecine atıf yaparak, umut hakkına dair Komisyon ve parlamentonun görevlerine işaret etmesi dikkate değerdir. Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’de ilgili siyasal ve hukuki adımlara işaret ettiği bir ortamda, umut hakkı bağlamında sürecin gerektirdiği adımları atmak, inisiyatifleri almak ve bunu bir ilke olarak kabul etmek Kürt sorununda adil, eşit, demokratik ve toplumsal çözümün en hayati gelişmelerinden birisi olacaktır.

6. Komisyon faaliyetleri kapsamında DEM Parti olarak temel amacımız, Kürt sorununu çatışma zemininden uzaklaştırarak hukuki ve siyasi çözümün olanaklarını yaratmaktır. Kürt meselesinin demokratikleşme perspektifiyle ve bunun gerektirdiği zihniyet dönüşümüyle ele alınması kaçınılmazdır. Dinlemeler esnasında bir akademisyenin belirttiği gibi “Her barış demokrasiyle sonuçlanmayabilir, ancak Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’ye demokrasi gelmeyecektir.”

Paylaşın

Ömer Çelik’ten “Süreç” Açıklaması: Kurumlar Üzerine Düşeni Yapmaktadır

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhur İttifakı’nın “Terörsüz Türkiye” adını verdiği sürece ilişkin, “Bir devlet politikası olarak ilgili kurumlar üzerine düşeni yapmaktadır” dedi.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısının ardından gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Çelik’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“MYK’mızda tabii birinci gündemimiz Gazze’ydi. Orada öldürülen çocuklara bir kez daha dikkat çekmek için. Dünyanın her yerinde çocuklar okuluna kavuşurken bundan mahkum bırakılan çocuklara dikkat çekmek için gençlik kollarımız boş sıralar adında bir etkinlik gerçekleştirdi. Bütün illerimizde bu etkinliği gerçekleştiren gençlerimizi tebrik ediyoruz.

Varılan süreç İsrail’in kendini savunma hakkı diyenleri mahcup edecek diyorduk. İsrail saldırganlığı İran’a Yemen’e yayıldığı gibi dost ülke Katar’da saldırı gerçekleştirdi. Hamas bir irade koymuştu ortaya. Meşru şartları kabul edeceğini söylemiş ve çağrılara olumlu yanıt vermişti. Ne zaman Hamas barışı için çağrıları kabul etse ya bir suikat gerçekleştirdiler ya bir saldırı. Hamas şartları konuşmak üzere bir toplantı kararı almıştı. Barış şartlarını değerlendiren toplantıda Katar’da hedef aldılar Hamas’ı.

Müzakere heyetini bile tuza düşürecek kadar sinsi yaklaşımdalar. Bu çağrı yapan ülkeler de bu şekilde hedef alındı. Bu İsrail saldırganlığı, bu barbarca terör eylemi barış isteyen ülkelere dönük saldırıdır. Bu doğrudan uluslararası toplumun çağrısına dönük saldırıdır. Aynı şekilde insanlığın çeşitli ailelerinden Gazze’deki Siyonist siyasetin parçası haline getirilmiş, kıtlığın silah olmasına karşı çıkmak için yola çıkan filoya iki kere saldırmıştır İsrail. Her türlü insani duruşa saldırmak için fırsat bekliyorlar. Bunun da uluslararası toplum tarafından engellenmeli.

Terörsüz Türkiye konusundaki bütün çalışmalarımızı hassasiyet ile yürütüyoruz. Cumhur ittifakı olarak bu iradeyi canlı tutuyor ve gereken çalışmaları yapıyoruz. Sabotajları da bütünüyle takip ediyoruz. Birilerinin PKK’nın feshi dışında bir gündeme kaydırmaya çalışmasına müsaade etmeyeceğiz. Gündem silah bırakılması, silahların yakılmasıdır. Birilerinin burayı enfekte etmesine, odak kaybı oluşturmasına. Odak bellidir, gündem bellidir. Bir devlet politikası olarak ilgili kurumlar üzerine düşeni yapmaktadır. Yapılmak istenileni de görüyoruz. Silah bırakma sürecini saptırmaya dönük yaklaşımları yakından takip ediyoruz. Bunlara dönük yapılacak değerlendirmeler vardır ama esas mesele polemiklerle vakit kaybetmemektir.

“Bu iddiaları ilk dile getirenler CHP’liler”

Şimdiye kadar yaptığımız çağrılara rağmen, hatta sağduyulu bazı CHP’lilerin çağrısına rağmen Özgür Özel bu meseleyle yüzleşmekten geri duruyor. Meseleyi de kendileri ile AK Parti arasında bir süreçmiş gibi davranıyorlar. Bizim bu iddialardan haberimiz yoktu. Medyanın da yoktu. Bu iddiaları ilk dile getirenler CHP’liler. Birtakım skandallarla birtakım usulsüzlüklerle hareket ettiklerini söylediler. Bu iddialarla ilgili olarak CHP’de belediye başkanlığı yapmış kişiler suç duyurusunda bulundular. Bu mesele CHP içindeki tartışmalarla ortaya çıktı. Bu iddiaları biz CHP’lilerden duyduk. Bunlar ortaya çıktıktan sonra CHP’lier gidip yargıya başvurdu ve bu süreçleri inceledi.

Sizin il başkanlarınız, yöneticileriniz diyor ki çürüme var, yolsuzluk var diyor. Bunu önünüze alıp tartışacaksınız. Yaptıkları bir örtbas etme faaliyetidir. CHP’li arkadaşlarınız tarafından dile getirilenlerle ilgili ne diyorsunuz, bir şey söyleyin. Bunun hiçbir tarafında biz yokuz. Meseleyi doğru yere koyalım. En büyük haksızlık milletimize yapılıyor: CHP siyaset kurumunun kendi arkadaşları tarafından dile getirilen kirlilikle mücadele edeceğine vatandaşı sokağa çağırıyor. Bir grup usulsüzlük yapmışsa bu sivil siyasetin güvenliğini tehlikeye atan bir durumdur. Partilerin içinin yozlaştırılarak tehdit edilmesine müsaade etmemeliyiz. CHP’ye oy veren vatandaşlarımıza da haksızlık yapılıyor.

Sayın Bahçeli’nin kavramsal çerçevesi son derece önemli. Ne yapılması gerektiğine dair kapsamlı çalışma var. Çocukları suça sürükleyenler tespit ediliyor. Çocuk suçlularla ilgili düzenleme yapılacak. İçişleri Bakanı çalışmayı yakında sunacak. Bazı sosyal medya hesaplarının bu çocukları suça sürüklemek için kullanıldığı görülüyor. İki sosyal medya mecrası öne çıkıyor. Yasal düzenleme konusunda Adalet Bakanlığı çalışma yapıyor.”

Paylaşın

Öcalan’dan Videolu Mesaj: Silah Bırakın

Kürdistan İşçi Partisi (PKK) Lideri Abdullah Öcalan, silah bırakma süreci öncesi yayınladığı görüntülü mesajında, “PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir” dedi.

Öcalan, mesajında, “27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya” devam ettiğini belirterek, süreçte gelinen noktanın “oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumunda” olduğunu söyledi.

Abdullah Öcalan, mesajına, “Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır” ifadeleriyle devam etti.

Öcalan, başlatması beklenen silah bırakma süreciyle ilgili yaptığı açıklamada, “gönüllüce geçiş” ve TBMM’de “yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışmasının” önemine dikkat çekti.

Abdullah Öcalan, mesajında, “Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır” dedi ve ekledi:

“Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.”

Öcalan’ın mesajının tamamı şöyle: “Değerli yoldaşlar, komünalist yoldaşlık hareketimizin geldiği aşamayı, yaşadıkları somut durumu, sorun ve çözüm yollarına ilişkin kapsamlı bir mektupla tekraren de olsa açıklayıcı ve yaratıcı yanıtlar vermeyi, sizlere karşı etik bir görev saymaktayım.

27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim. Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim.

Gelinen nokta oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumundadır. Bu arada köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası aynı değerde ve takdire şayandır.

Tüm yaşanan gelişmeler sonunda tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘Kürdistan Devriminin Yolu’’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir. Sadece Kürt tarihsel toplumu için değil, bölgesel ve küresel toplum için de tarihsel toplumsal bir içerik taşıdığına inanmaktayım. Tarihi manifesto geleneğinin başarılı bir örneğini teşkil ettiğinden kuşku duymamaktayım.

Tüm bu gelişmelerin İmralı’da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir.

Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır.

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, ‘demokratik siyaset’ stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz.

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum.

Dolayısıyla daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır. Benim tarafımdan ileri sürülen tezlerin belli başlı olanları şunlardır:

Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç; PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir.

Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.

Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır.

Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir.

Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum.

Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor.

Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim.

Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım. Daimi yoldaşça selam ve sevgiyle kalın.

19 Haziran 2025. Abdullah Öcalan”

Paylaşın

Abdullah Öcalan İçin Yeni Bir Sekretarya Oluşturuldu

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan için yeni bir sekretarya oluşturuldu. Bu çerçevede, uzun yıllardır cezaevinde bulunan üç PKK’lı Öcalan’ın yanına gönderildi. Bu üç isim Zeki Bayhan, Mahmut Yamalak ve Ergin Atabey.

Resmi makamlar sürece dair henüz açıklama yapmazken, bu adım sürecin yeniden canlandırılabileceğine dair beklentileri artırdı. Sürecin ideolojik ve politik boyutlarının ön plana çıktığı, gönderilen isimlerin bu çerçevede özel olarak seçildiği yorumları yapılıyor.

Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde doğan Zeki Bayhan, iktisat eğitimi aldı. 1998 yılından bu yana cezaevinde bulunan Bayhan’ın bugüne kadar yayımladığı başlıca eserler arasında şunlar yer alıyor: Demokratik Ekolojik, Cinsiyet Özgürlükçü Paradigma (2011), 21’inci Yüzyıl Özgürlük İdeolojisi: Demokratik Sosyalizm (2015), Soykırımcı Ulus-Devlet Paradigmasından Çıkış: Demokratik Ulus (2016), Sıfıra Yükselmek (2018).

Yeni sürece dair değerlendirmesinde, küresel ve bölgesel gelişmelerin Kürt sorununun çözümü için yeni fırsatlar sunduğunu vurgulayan Bayhan, kendisiyle yapılan bir söyleşide şu ifadeleri kullanmıştı: “Küresel ve bölgesel politik konjonktür üzerinden bir okumayla sürecin şansı yüksek. Neoliberal kapitalist sistemin krizi derinleşiyor, Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor ve Kürtler bu süreçte önemli bir aktör olarak öne çıkıyor. Ortadoğu’da söz sahibi olmak isteyen herkes, Kürtlerle ilişki kurmak zorunda. Bu, Kürt halkı için yeni fırsatlar doğuruyor.”

Bayhan ayrıca, sürecin daha önceki diyalog dönemlerinden yapısal olarak çok farklı olmadığını ancak bu kez daha dikkatli ve hızlı adımların atılması gerektiğini belirtti. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sürece dair açıklamalarına da atıfta bulunan Bayhan, bunun önemine dikkat çekti.

Sekreteryanın yeni isimlerinden Mahmut Yamalak, 1969 yılında Ağrı’nın Tutak ilçesinde doğdu. Yedi çocuklu bir ailenin üçüncüsü olan Yamalak, çocuk yaşta ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. 1994 yılında tutuklanarak müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Şu ana kadar Gebze, Bayrampaşa, Ümraniye, Tekirdağ, Kandıra, Bolu gibi cezaevlerinde kalan Yamalak, en son Malatya Akçadağ F Tipi Cezaevi’nde bulunuyordu. Müzisyen de olan ve besteleri de bulunan Yamalak’ın edebi üretimleri arasında Mermer Kanatlı Kuşlar adlı romanı ve Kürtçe kaleme aldığı ikinci romanı Tarîderya yer alıyor. Ayrıca Hafız’ın klasik eseri Gülistan’ı Farsçadan Kürtçeye bir arkadaşıyla birlikte çevirdi.

Yamalak, politik yazılarında klasik solun ve liberal demokrasinin sınırlarını da sorgulayan bir çizgide duruyor. Yazdığı bir yazıda şu belirlemeleri yapmıştı: “Kapitalist modernitede devlet-toplum ilişkisi bir tahakküm ilişkisidir. Demokrasi ise çoğunlukla bu tahakküm sisteminin sınırlarını çizmekten öteye geçemiyor. Oy hakkı, seçme-seçilme gibi özgürlükler önemli olsa da devletin iktidar alanı sınırlandırılmadıkça gerçek bir demokrasi inşa edilemez.”

Yamalak, demokrasinin yalnızca hak ve özgürlüklerin genişletilmesinden ibaret olamayacağını, aynı zamanda iktidar ilişkilerinin de dönüştürülmesi gerektiğini savunuyor.

1973 doğumlu olan Ergin Atabey de, uzun yıllardır cezaevinde bulunuyor. Kamuoyunda “Mavi Çarşı Davası” sanıklarından biri olarak bilinen Atabey, cezaevinde kaleme aldığı yazıları ve felsefi-politik metinleriyle dikkat çekti. Demokratik Modernite dergisinde yayımlanan “Yaşam ve Ölüm İkilemi” adlı makalesinde yaşam ve ölüm arasındaki toplumsal-felsefi ilişkileri tartıştı. Bir diğer yazısı olan “İnsanın Gelişim Diyalektiği: Eleştiri ve Özeleştiri Kültürü”nde ise, ahlaki-politik toplumun inşasında eleştiri-özeleştirinin merkezi rolüne işaret etti. Daha önce Özgür Gündem gazetesiyle ilgili bir davada “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılanan Atabey bu davadan beraat etti.

Independent Türkçe’den Müjgan Halis’in haberine göre; Zeki Bayhan, Mahmut Yamalak ve Ergin Atabey’in Abdullah Öcalan’ın yanına gönderilmesi, İmralı sürecinin yalnızca güvenlik boyutuyla değil, teorik ve ideolojik temellerle de ele alınmak istendiğine işaret ediyor. Bu isimlerin cezaevi koşullarında geliştirdikleri politik ve entelektüel birikimin, sürecin çerçevesini şekillendirme konusunda etkili olabileceği değerlendiriliyor. Sekretaryanın zamanla genişleyebileceği ve yeni tutuklu isimlerin de bu yapıya dahil edilebileceği ifade ediliyor. Bu çerçevede önümüzdeki süreçte yeni görevlendirmeler ve temasların kamuoyuna yansıması bekleniyor.

Paylaşın

DEM Parti, Abdullah Öcalan’ın Koşullarını Adalet Bakanı İle Görüştü

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile görüşen DEM Parti heyeti adına konuşan Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Sayın Bakan’a, tecrit koşullarında Sayın Öcalan’ın bu sürece katkı sunamayacağını, sürecin ilerletilmesi için Sayın Öcalan’ın koşullarının en önemli başlık olduğunu ve bir an önce bu koşulların amasız fakatsız düzeltilmesi gerektiğini ifade ettik” dedi.

Haber Merkezi / Gülistan Kılıç Koçyiğit, “En büyük sorunlardan biri de cezaevindeki mahpusların, cezalarını yatmış olmalarına rağmen idare gözlem kararlarıyla, tamamen subjektif gerekçelerle cezaevinde tutulmalarıdır… Ayrıca mahpusun cezaevi koşullarının düzeltilmesi için yaptığı eylemlerin bile bir disiplin suçu kapsamına alınmasının kabul edilemez olduğunu kendilerine ifade ettik” diyerek yasal düzenleme beklediklerini ifade etti.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli ile DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan’dan oluşan heyet Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile görüştü.

Yaklaşık 1 saat 45 dakika süren görüşme sonrası DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit şunları söyledi:

“Grup Başkanvekilimiz Sezai Temelli ve Eş Genel Başkan Yardımcımız Öztürk Türkdoğan ile birlikte Sayın Adalet Bakanıyla bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşme aslında İmralı Heyetimizin Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmeden sonra planlanmıştı.

Ama ne yazık ki İmralı Heyeti Üyemiz ve Meclis Başkanvekilimiz Sayın Sırrı Süreyya Önder’in hastalığı nedeniyle erteledik. Bugün de onlar olmadan bu görüşmeyi gerçekleştirdik. Bu vesileyle, umutlu bekleyişimizi sürdürdüğümüzü belirtmek istiyoruz. Yatağında hastalığına direnen Sırrı Süreyya Önder arkadaşımıza geçmiş olsun dileklerimizi buradan bir kez daha iletiyoruz.

Sayın Adalet Bakanı ile 1 Ekim’den beri başlayan tartışmalar ve sürece yapılacak katkıları, yasal düzenlemeleri geniş bir zeminde konuşma fırsatı bulduk. Öncelikli konuşma başlığımızın, 27 Şubat’taki çağrısıyla yeni bir dönemin kapısını aralayan ve Kürt sorununun demokratik çözümünde yeni bir eşik atlamamızı sağlayan Sayın Öcalan’ın çalışma ve sağlık koşulları olduğunu ifade etmek isterim.

Sayın Bakana, tecrit koşullarında Sayın Öcalan’ın bu sürece katkı sunamayacağını, sürecin ilerletilmesi için Sayın Öcalan’ın koşullarının en önemli başlık olduğunu ve bir an önce bu koşulların amasız fakatsız düzeltilmesi gerektiğini ifade ettik.

Sanırım önümüzdeki günlerde bu konuda bazı gelişmeler görme şansımız olacak. Özellikle İmralı Heyeti dışındaki farklı heyetlerin, farklı milletvekillerinin ve siyasi partilerin, aydınların ve yazarların oraya gitmesinin; Sayın Öcalan’ın görüşmek istediği bazı aydınların, yazarların ve gazetecilerin adaya gitmesinin ve onunla temas kurmasının çok önemli olduğunun altını çizdik. Bakanlığın bu konuda hızla adım atması gerektiğini ifade ettik.

Bunun dışında Türkiye’de adalet sistemiyle ilgili çok büyük sorunlar var. Bunları da kapsamlı şekilde ele alma şansımız oldu. Bizim için en önemli başlıklardan biri de halihazırda cezaevlerinde bulunan hasta mahpuslar. Bunun ne insani ne vicdani ne de hukuki olmadığını her birimiz biliyoruz. Hasta mahpuslar açısından hızla bir düzenleme yapılması, adli tıp raporu alanların hızla cezaevinden salıverilmesi konusunda da görüş ve düşüncelerimizi kendilerine ifade ettik.

Bu konudaki taleplerimizi kendilerine ilettik. Yine kamuoyunda ‘COVID yasası’ olarak bilinen ve pandemi döneminde cezaevinden şartlı salıverilme koşullarını düzenleyen ama örgütlü suçları istisna tutan yasal düzenleme var biliyorsunuz. Bir infaz paketi düzenlemesiydi. Örgütlü suçları istisna tutan meselenin ortadan kaldırılması ve gerçek anlamda herkesi kapsayan eşitlikçi bir yaklaşımın gözetilmesi gerektiğini de kendilerine ifade ettik.

Önümüze gelecek olan infaz paketinde, AYM’nin daha önce de iptal ettiği ‘örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek’ maddesi vardı. AYM bunu iade etmişti ama ne yazık ki Meclis’ten aynı şekilde geçti. Şimdi yeniden pakete konulacağına dair bazı bilgiler aldık. Bunun mutlaka amasız fakatsız ortadan kaldırılması gerektiğini ve AYM kararına uygun bir düzenleme beklentimizi yine kendilerine ifade etmiş olduk.

En büyük sorunlardan biri de cezaevindeki mahpusların, cezalarını yatmış olmalarına rağmen idare gözlem kararlarıyla, tamamen subjektif gerekçelerle cezaevinde tutulmalarıdır. İnsanların cezaevinde kalmalarını sağlayan bu idare gözlem kurullarının reforme edilmesi, gözden geçirilmesi, demokratikleştirilmesi ve bütün gözlem kurulu kararlarına objektif kriterlere göre karar verilmesi gerektiğini kendilerine ifade ettik.

İkinci bir cezalandırma kurulu olan bu kurulun yapısının demokratikleşmesine ve kararlarını da objektif kriterlere göre almasına dair bir düzenlemenin gelecek ilk yasa paketine konulması gerektiğini ifade etmiş olalım. Ayrıca mahpusların hak aramak ve cezaevindeki koşulların düzeltilmesi için yaptıkları eylem ve etkinlikler nedeniyle aldıkları disiplin cezalarının da yine iyi halli olma meselesinde bir kriter olduğunu görüyoruz. Bu disiplin cezalarının yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade ettik.

Mahpusun cezaevi koşullarının düzeltilmesi için yaptığı eylemlerin bile bir disiplin suçu kapsamına alınmasının, hele de bunun şartlı tahliyeyi engellemek için esas alınmasının kabul edilemez olduğunu kendilerine ifade ettik. Bu başlıklarda genel bir tartışma yürüttük. Taleplerimizi, kamuoyunun ve halkımızın beklentisini ilk elden kendilerine ifade etme ve anlatma imkanı bulduk. Bize bu fırsatı verdikleri için Sayın Bakana ve heyetine teşekkür ediyoruz.”

Soru / Cevap

Soru: Peki, yanıt ne oldu? Özellikle Öcalan’ın tecridi konusunda ve İnfaz Yasasında istediğiniz düzenlemelere ilişkin yanıt ne oldu?

Bütün bunları karşılıklı konuşma fırsatı bulduk. Sayın Bakan da dikkatle bunları not etti. Bazı yasal düzenlemelerin aslında hepimiz açısından gerekli olduğu yönünde ortak belirlemelerimiz var. Birçok hakkaniyetsiz, haksız ve eşitliğe aykırı yasal düzenleme olduğunu herkes çok iyi biliyor.

Örneğin COVID yasası çıktığı zaman, pandemi sadece normal adli mahpusları kapsayan bir durum değildi, herkes açısından riskti ama orada örgütlü suçlar istisna tutulmuştu. Örneğin bunun hakkaniyetsizliğini, kabul edilemezliğini ifade ettik. Kendileri de bu konuda çalışacaklarını ifade ettiler. Söylediğimiz her başlığı dikkatle not ettiler. Bu konuda çalışacaklarını, önümüzdeki dönemde de karşılıklı görüş alışverişinde bulunacağımızı teyit etmiş olduk.

Soru: Öcalan’a umut hakkı tanınacak mı?

Sayın Öcalan’ın çalışma koşullarını, sağlık ve güvenlik koşullarını kapsamlı bir şekilde değerlendirdik.

Soru: Örgütün kendisini feshetmesi ve silah bırakmasına karşılık örgüt üyelerine ilişkin bir yasal düzenleme gündeme geldi mi?

Soru: Selahattin Demirtaş’ın durumu gündeme geldi mi?

Çok kapsamlı olarak bu konuda da Kobanî Davası ve diğer başlıklarda da değerlendirmeler yaptık.

Soru: Mazlum Abdi, “Ulusal Kongre toplanacak” dedi. Siz bununla ilgili bir davet aldınız mı?

Ona Dış İlişkiler Komisyonumuz yanıt versin. Şu an için teyit edebilecek durumda değilim.

Soru: Yeni bir görüşme olacak mı?

İhtiyaç olduğunda her zaman görüş alışverişinde bulunmak için bir araya gelme konusunda sözleştik.

Soru: İmralı’ya tekrar ziyaret olacak mı görüşmeden sonra?

Şu anda bir görüşme yapıldı. Sayın Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumu nedeniyle İmralı Heyeti Üyemiz Pervin Buldan ve Avukat Özgür Erol bir ziyaret gerçekleştirdi. Bundan sonra da bu ziyaretlerin ihtiyaç duyulduğunda ve daha önce söylediğim kapsamda devam etmesi, sadece heyetimizin değil farklı heyetlerin ve kişilerin de gitmesi yönünde düşüncemizi ifade ettik. Sanırım bu konuda da bazı gelişmeler olacak. Bunu yakında hep beraber göreceğiz.

Soru: Meclis Başkanı ve diğer siyasi partiler ne zaman ziyaret edilecek?

Bunun takvimini MYK’miz ortaya koyacak. Ondan sonra sizlere duyuracağız.

Paylaşın

DEM Parti Heyeti’nden Abdullah Öcalan’la Görüşme Sonrası İlk Açıklama

Pervin Buldan, DEM Parti Heyeti’nin İmralı Cezaevi’nde hükümlü bulunan Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, “Öcalan’la verimli bir görüşme yaptık” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti’nde yer alan Van Milletvekili Pervin Buldan ile Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Faik Özgür Erol, İmralı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan ile görüştü. Pervin Buldan, görüşmenin ardından DEM Parti Meclis Başkanvekili ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’in tedavi gördüğü hastane önünde basın açıklaması yaptı.

Buldan, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Bugün sabah saatlerinde İmralı adasınsa Sayın Öcalan ile görüşmek üzere yola çıktık. Sayın Öcalan’ın avukatı Özgür Erol beyle birlikte yaklaşık 2 buçuk saatlik görüşmenin ardından geri döndük. Görüşmenin oldukça verimli geçtiğini özellikle ifade etmek isterim. Yaptığımız görüşmede elbette ki ilk konu sevgili Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumu oldu.

Kendisi de konuyu yakından takip ettiğini, Sırrı bey ile ilgili tüm haberleri izlediğini, dinlediğini ve en kısa zamanda sağlığına kavuşmasını umut ettiğini belirtmek isterim. Süreç ile ilgili umudunu koruduğunu ve çalışmalarını sürdürdüğünün altını da önemle çizdi. Sevgili Sırrı Süreyya Önder’e hitaben bir mesaj verdi bize. Ben de bu mesajını sizlerin aracılığıyla kamuoyuna paylaşmak istiyorum.”

“Büyük barış çabasını topluma yansıtan…”

Buldan, Öcalan’ın Önder’e geçmiş olsun dileklerini ilettiğini ve süreci yakından takip ettiğini belirterek, görüşme sırasında Öcalan’ın Önder’e yönelik bir mesaj paylaştığını aktardı.

Pervin Buldan’ın okuduğu, Abdullah Öcalan’ın Sırrı Süreyya Önder’e gönderdiği mesaj şu şekilde: “Sırrı Süreyya Önder’e yaşadığı rahatsızlık nedeniyle şifa diliyorum; ailesine ve tüm dostlarına, sevenlerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Sırrı Süreyya Önder ile 12 yıllık mesaimiz var. Onun taşıdığı büyük önem şudur: Adıyamanlı ve Türkmen kökenli ideal biri olarak Baba İshak geleneğini temsil ediyor. Büyük barış çabasını topluma yansıtan, toplumsal ön yargıları şahsında kırabilen biridir. Bunu da yaptı. Ön yargıları toplumda kırdı, Meclis’te kırdı, sokakta kırdı.

Onun şahsında hayata geçen, Anadolu genleri ve kültürü dediğimiz şeydir. Barış dediğimiz şey de Anadolu genlerini, Türkmen geleneğini yaşanılır kılmaktır. Önder böyle biridir ve gerçek Türkmenlik özü budur: En iyi barış kimliği, en iyi barış kültürü. ‘Israrla düşmanlaştıralım, bu biçimde siyaset yapalım’ anlayışının tam zıddıdır.

Önder’in olumsuzluklarla baş etme, onları yönetebilme kültürü önemlidir; ortaya çıkan olumsuzlukları derinleşmeden olumluya dönüştürebiliyor. Herkesin Önder’in kaldığı hastaneye gittiğini, onun anısına bağlılığını beyan ettiğini görüyorum. Bağlılığın gereği, onun barış çabasını pratikleştirmekten geçer. Bir kez daha kendisine, ailesine, sevenlerine, tüm topluma geçmiş olsun dileklerimi sunuyor; bir an evvel iyileşerek en coşkulu, en güçlü haliyle aramızda olmasını diliyorum.”

Paylaşın

Abdullah Öcalan: Devlet Bahçeli Değiştiyse Herkes Değişir

DEM Partili Pervin Buldan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Bu ülkede Devlet Bahçeli değiştiyse herkes değişir” dediğini aktardı. Buldan, Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması ve özgür çalışma koşullarının sağlanması gerektiğini de söyledi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti Üyesi Buldan, İtalya’nın başkenti Roma’da dün başlayan “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm Uluslararası Konferansı”na katıldı.

Buldan, 29 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti milletvekilleriyle Meclis’te tokalaşmasının ardından başlayan sürece dair açıklamalarda bulundu.

Artı Gerçek’te yer alan habere göre, Buldan şu ana kadar yapılan görüşmelerin satır başlarını şöyle özetledi: “Siyasi heyet olarak üç görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmelerde Sayın Öcalan’ın vurguladığı üç temel kavram vardı: barış, Türk ve Kürt ittifakı, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi. Bu üç kavram üzerine yoğunlaştık.

Öcalan, ilk görüşmede, “50 yıl boyunca süren isyanın sebepleri, Kürt halkının inkarı, dilinin ve kimliğinin yasaklanmasıydı. Ancak son 20-25 yıldır bu sorunun silah ve çatışma yoluyla çözülemeyeceği kanaatine vardım” dedi.

“Türkler ve Kürtler arasında bir birlikteliğin sağlanabilmesi için geçmişin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.”

Buldan, yaptıkları görüşmelerde barışın önündeki engellerin kaldırılmasının önemli olduğu mesajını verdiklerinde Öcalan’ın oldukça mutlu olduğunu belirtti ve şunları ekledi: “Sayın Öcalan, ‘Kürtler kendilerini sevdiği kadar Türkleri de sevmeli, çünkü biz kardeşiz’ dedi.”

27 Şubat Çağrısı metninin devlet yetkilileriyle ortak bir mutabakatla yazıldığını vurgulayan Buldan, “Bu, sadece Sayın Öcalan’ın yazdığı bir metin değil” şeklinde konuştu.

Öcalan’ın “Bu ülkede Devlet Bahçeli değiştiyse, herkes değişir” sözünü aktaran Buldan, her görüşmenin oldukça olumlu bir atmosferde geçtiğini ve herkesin sürece katkı sunma isteğini dile getirdiğini belirtti.

Buldan, Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması ve özgür çalışma koşullarının sağlanması gerektiğini vurguladı. Bunun için yasal hazırlıkların hızla hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti.

Ayrıca, 10 yıl önceki ilk müzakerelerde Öcalan’ın mevcut koşullar altında çalışamayacağını belirttiğini hatırlatarak, “O dönemde İmralı’daki odası biraz daha genişletildi. Ancak diğer üç kişi hala 12 metrekarelik odalarda kalıyor. Bu koşullar, Sayın Öcalan’ın süreci verimli şekilde yürütebilmesi için yeterli değil” dedi.

Paylaşın