Selçuk Yamen kimdir? Hayatı, Eserleri

1966 yılında Kars’ın Susuz İlçesi’nde dünyaya gelen Selçuk Yamen, ilk ve orta öğretimini değişik yer ve okullarda tamamladı. Susuz Öğretmen Lisesi’nin ardından 1988 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Ömer Şişman, Hasan Basri Ünlü ve Sevgi Köse’yle mevsimlik şiir dergisi Ağır Ol Bay Düzyazı’nın son üç sayısını (2003) yayına hazırladı. Avukatlık yapıyor. Gebze, Kocaeli’de yaşıyor.

1998 yılından bu yana, şiirleri, öyküleri ve yazıları bachibouzouck, Güney, İmece, Kuzey Yıldızı, Pencere vb. gibi dergilerde yayımlandı.

“Kırık Bir Gitar”

Ya da Yusuf Eroğlu’nun Yağmurları

1-
Bir el tutar yanaklarını
yağmurlar havalanır
denizle dolar bahçe
ıssız adalara yelken açar sandal
sen geçerken çoğalır taşlar
güneş
gece ardından
ne varsa bulur çiftini
sen bulamazsın.
Çin saraylarında bülbüldün eskiden
hüzünlerinle neşe kaynağı kalabalığın
gülmek yasaklanmıştır bir kez
ayrılığın yasada yeri var
uzak sevmeler kolaçan eder tüylerini
nehirler küser sesine
akşamsefaları kıskanır hüznünü
her iniltinde bir yıldız kayar
ben duyarım
bir şiir bulaşır üstüme
gitmek bilmez,
düştüğün yerler mimlenir
bir şarkı dökülür dudaklarından
bestesi istanbul
güftesi anadolu

2-
Şairim bekçisiyim hüzünlerin
bir ayrılık yaşanır taş devrinde
bütün şaraplarım devrilir
kırık bir gitar inler peşimde
acının elçisi diz çökmez
ben çökerim,
padişahlar bozar oyunu.

“Son Martı”

Gül’e

Bir öğle sonrası, güneşli
vitrin…ardında resim sergisi
içeri girsem benim baldırı çıplaklığım
içeride lordlar kamarası, kalırım dışarıda…
her gün bir üniversite kurulur beynimde,
her gün yerle bir olur kitaplar.
bir resme diksem gözlerimi
bunu anlatırım kendime, camekan dağılır.
yayılan içki kokusudur şimdi
sergiden kalsa kalsa bu kalır geriye
diye düşünürken
günlerden cumartesi hızla çıkar karşıma
dövülen kadınlar…eksilen güvercinler…

işe gitmediğim bir cumartesi tuhaf duruyor.
böyledir yaşamak, soluklanıp üç şiir okumanın
altı gün çalıştırılmaktır cezası.
saf şey kalmış mıdır dünyada,
pazarlanırken ay ışığı, gece ve yıldızlar…
gökyüzünün altında demire keser insan sevgisi.
Taşı fırlatan çocuğun düşlerindeki
martılarla dans eden kızdan kalan
kum taneleri dağılır.
Yitmez bu fırtınada o ağıt yeniden yakılır.
Denizinden en son martılar kovulur.

“Yüzünün Yanlışlığında”

başkası yok
Sokaklar nehirlere açılıyor bu gün
kırmızının maviye dökülüşü geçiyor önümden
bir renk kirlenmesidir diyorum yeni renk
kırmızının acısı mavinin dinginliğine
melez duygular ekliyor bir kez daha

bütün sabahları gece okuluna göndermişler
hava aydınlanmıyor öğleden önce
bozuk türkçesiyle korkuyor cengaver
-çıkmışta gelmiş ulaşılmaz zamanlardan-
suyun aydınlığında bir kurbağa
yüzünün yanlışlığını anlıyor
yüzünün öpücüklerle doğrulanmasını diliyor içinden.
“ne yaptım peygamberlere
bütün kitaplar
çirkin imgelerimle donatılmış,
bana bir peygamber yarat
benden bir peygamber donat tanrım”
yakarırken tanrıya-o yalancı tanrıya-
ağlıyor sahip olamadığı şeylere
ağlıyor sahip olamadıklarının ne olduğunu bilmeden
içinden geçiyor zaman,
üstünden zemin kaygan
her suya düşüşünde biraz daha ihtiyarlıyor
“yaptığım şeylerden aldığım sevinç ne saçma
ölüm yaklaşıyor
bana bir peygamber gerek” diyor doğrulduğunda
suya düştükçe unutuyor
bir ayak sesi yaklaşıyor kulaklarında
“unutma” diyor cengaver
“unutmak hatırlayamamaktır
unutmak kurbağa kalmaktır”
susuyor kurbağa
susuyor ve düşüyor suyun dayanılmaz maviliğine
unutuyor
susuyor ve ağlıyor çıktığında
“bütün kurbağalar sağırdır
bütün kelebekler…”
ses kesiliyor, rüzgarda susuyor
yağmurun da sesi diniyor
başkası yok
oluyor suya düşerken.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir