Şair Eşref, Kimdir? Hayatı, Eserleri

13 Temmuz 1847 yılında Manisa Kırkağaç İlçesinin Gelenbe kasabasında dünyaya gelen Şair Eşref, 22 Mayıs 1912 yılında Gelenbe hayatını kaybetti. Asıl ismi Mehmet Eşref’tir. İlköğrenimini memleketindeki Sıbyan Mektebi’nde yaptı. Manisa Hatuniye Medresesi’nde Arapça ve Farsça öğrenim gördü, hafızlığa çalıştı.

Haber Merkezi / Manisa Valiliğinde tahrirat (yazı işleri) kâtipliği (1870) yaparak çalışma yaşamına girdi. Turgutlu, Akçahisar, Alaşehir’de malmüdürlüğü (1873-75) yaptı. 1879 yılında Fatsa Kaymakamlığına atandı. Ancak içki ve eğlenceye düşkünlüğü nedeniyle görevini gereğince yapamıyordu. Adı bir yolsuzluğa karışınca da görevinden alındı. Yargılanıp aklandıktan sonra Çapakçur, Hizan, Ünye, Tirebolu, Akçadağ, Garzan, Acıpayam, Buldan, Kula, Kırkağaç, Daday ve Gördes’te yeniden kaymakamlık görevlerinde bulundu.

Mehmet Eşref Efendi, Gördes kaymakamıyken siyasî suçlu olarak tutuklanıp İstanbul’a götürüldü. İzmir’deki evinde sakıncalı evrak bulundurmaktan bir yıl hüküm giydi (1902), İzmir’de gözetim altında tutuldu. Serbest kaldıktan sonra Mısır’a kaçtı (1903). Mısır’dan Paris, İsviçre ve Kıbrıs’a geçti. Yeniden döndüğü Mısır’da çıkardığı “Curcuna” adlı mizah gazetesinde II. Abdülhamit yönetimiyle yoğun bir mücadeleye girişti.

Mizah ve hiciv şiirlerini topladığı dört kitabı da Mısır’da yayımlandı. İkinci Meşrutiyet’in ilanı (1908) üzerine aynı yıl İstanbul’a döndü. Çıkardığı “Eşref” ve “Musavver Eşref” dergilerinin başyazarlığını yaptı. Bir bölüm şiir ve yazılarını ise İzmir’de çıkan “Edeb Yahu” dergisinde yayımladı. Meşrutiyet devrinde Kasaba ilçesi kaymakamlığı ve Adana vali yardımcılığı yaptı (1908-09). Memurluğu sona erdirilince kendisine “mazuliyet“ aylığı bağlandı. Eşref dört kez evlenmişti. İlk eşinden bir kızı, üçüncü eşinden bir kızı bir oğlu oldu. İçki nedeniyle vereme yakalanarak Kırkağaç’taki evinde öldü, mezarı Kırkağaç’ta istasyon yolundadır. Mezar taşında şu dörtlük yazılıdır: 

“Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,

Gelmesin reddeylerim billahi öz kardaşımı;

Gözlerim ebnâ-yı âdemden o rütbe yıldı kim,

İstemem ben Fâtiha, tek çalmasınlar taşımı” 

Türk edebiyatının en büyük hiciv (yergi) şairi olarak ün kazanmış olan Eşref, tüm şiirlerini Divan edebiyatı formları ile yazmıştır. Birçok şiiri müstehcenlik derecesinde argo sözcüklerle doludur. Şiirlerinde Padişah Abdülhamit yönetimi döneminde gözlemlediği haksızlıklar ile Batılılaşmayla birlikte ortaya çıkan komiklikleri keskin bir dille ve hayranlık uyandırıcı zekice buluşlarla dile getirmiştir. Şiirlerinde kaside, gazel ve dört dizelik kıta biçimlerini kullandı. Aruz ölçüsünü kullanmakta başarılı değildi. Ancak dili oldukça sadedir. Şiirlerinden kimilerini ünlü kimi şairlere tehzil (bir şaire aynı vezin ve kafiyede fakat şaka ve alay yoluyla yazılan şiir) yoluyla yazmıştır.

Şair Eşref, hem yaratılışındaki büyük yetenek itibariyle, hem de II. Abdülhamit döneminin ha­zırladığı çevre ve nedenler bakımından yazdığı hicivlerde başarılıdır. Onun hicvi, Nef’înin ve Sürurî’nin hicivlerinden çok daha üstündür. Zaten o, kişisel garezle değil, çoğu kez memleket endişesiyle ve gerçekten hicvedilmeye lâyık olan olay ya da adamlara hücum etmiştir. Uzun manzumeleri arasında da kuvvetli beyit­leri (ikili) varsa bile en başarılı olduğu şiir türü dörtlü kıtalardır. İçlerinde çirkin sözcükleri ve açık benzetişleri içerenler varsa bile yine de hemen hiçbiri bayağı ve iğrenç sayılamaz.

Eşref, 1908 yılından sonra yazdığı şiirleri bir kitapta toplanmadı. “Vakit” gazetesinde tefrika edilip de kitaplaşmayan çalışmaları vardır: “Kuyruklu Yıldız” (1929), “Rüya” (1929), “Meclis-i Mebusan” (1928), “Bergüzâr” (1928-29), “Kıtalar ve Hikâyeler” (1929) bu tür çalışmalarıdır. (Kaynak: biyografya.com)

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir