UNESCO’dan ‘Sosyal Medya’ Açıklaması: Gençleri Bunalıma Sokuyor

Sosyal medya genç kızların cinsel içerikli, sağlıksız ve gerçekçi olmayan vücut standartlarını teşvik eden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir dizi uygunsuz video materyaline ulaşmalarını sağlıyor.

Uygunsuz görüntü ve içeriklere ulaşan ergenlik çağındaki kızlar, erkeklere göre kendilerini iki kat daha fazla yalnız hissediyor ve yeme bozuklukları yaşıyor.

Facebook’un genç kızların yüzde 32’sinin vücut yapıları konusunda iyi düşünmediklerini, Instagram’ın kendilerini daha da kötü hissettirdiğini ifade ettiklerini belirtiyor.

Kısa, ilgi çekici videolarla karakterize edilen TikTok’un bağımlılık yaratan tasarımı, ekran başında aşırı zaman harcanmasına yol açarak öğrencilerin dikkatini akademik sorumluluklardan ve ders dışı etkinliklerden uzaklaştırdığı vurgulanıyor.

Birleşmiş Milletler Kültür ve Eğitim Örgütü (UNESCO), yayımladığı 2024 Toplumsal Cinsiyet Raporu’nda, sosyal medyanın genç kızlar üzerindeki olumsuz ve zararlı etkilerini açıkladı.

VOA Türkçe’den Can Kamiloğlu’nun aktardığına göre; UNESCO raporu, dijital teknolojilerin öğretme ve öğrenmeyi geliştirirken aynı zamanda mevcut sosyal eşitsizlikleri arttırdığı, kullanıcıların mahremiyetini ihlal ettiğini, gençlerin gelişim sürecinde kariyer seçimlerinde yanlışlık yapmaları gibi çok fazla olumsuz etkilere neden olduğunu vurguluyor.

Kapsamlı rapor, özellikle yetişme çağındaki genç kızların genç erkeklere oranla başta sosyal medya platformları olmak üzere internette çok daha risk altında olduklarına dikkat çekiyor. UNESCO raporunda, özellikle sosyal medyadaki algoritma odaklı, görsel tabanlı içeriğin genç kızları cinselliğin de arasında olduğu sağlıksız davranışlara yönlendirebildiği belirtiliyor.

Raporda, sosyal medyanın, genç kızların özgüvenleri ve beden imajı üzerinde zararlı etkilere yol açtığı, bunun da kızların akademik başarısı dahil ruh sağlıkları açısından olumsuz etkilere neden olduğu vurgulandı. Raporda yer verilen bulgulara göre, sosyal medya genç kızların cinsel içerikli, sağlıksız ve gerçekçi olmayan vücut standartlarını teşvik eden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir dizi uygunsuz video materyaline ulaşmalarını sağlıyor.

Uygunsuz görüntü ve içeriklere ulaşan ergenlik çağındaki kızlar, erkeklere göre kendilerini iki kat daha fazla yalnız hissediyor ve yeme bozuklukları yaşıyor.

UNESCO raporu, Facebook’un genç kızların yüzde 32’sinin vücut yapıları konusunda iyi düşünmediklerini, Instagram’ın kendilerini daha da kötü hissettirdiğini ifade ettiklerini belirtiyor. Kısa, ilgi çekici videolarla karakterize edilen TikTok’un bağımlılık yaratan tasarımı, ekran başında aşırı zaman harcanmasına yol açarak öğrencilerin dikkatini akademik sorumluluklardan ve ders dışı etkinliklerden uzaklaştırdığı vurgulanıyor.

Raporda, OECD ülkeleri genelinde, 15 yaşındaki kızların yüzde 12’sininin internette şiddete maruz kaldığı, bu oranın erkeklerde yüzde 8 olduğu belirtiliyor. İnternette dolaşan cinsel içeriklerin, yapay zeka tarafından oluşturulan derin sahtekarlıkların, cinsel görüntülerin genç kızlar için çok daha risk taşıdığına dikkat çekiliyor.

Rapor için yapılan ankete katılan birçok ülkedeki kız öğrenciler, sosyal medyada görmek istemedikleri fotoğraf veya videoları görmek zorunda kaldıklarını ifade ediyor.

UNESCO raporu, dijital teknolojilerin öğretme ve öğrenmeyi geliştirebilirken aynı zamanda kullanıcıların mahremiyetinin ihlali, dikkatin öğrenimden uzaklaştırılması gibi riskleri de beraberinde getirdiği konusunda uyarılarda da bulunuyor.

Raporu hazırlayan ekipten Anna Daddio, raporun son yirmi yılda kızlara yönelik ayrımcılığın tersine çevrilmesinde kaydedilen ilerlemeyi vurgulamış olsa da aynı zamanda teknolojinin genç kızların eğitim fırsatları üzerindeki olumsuz etkisini de ortaya çıkardığını söylüyor.

BM Haber’e raporla ilgili değerlendirmelerde bulunan Daddio, sosyal medyadaki kızlara yönelik farklı taciz türlerinin erkeklere oranla çok daha fazla olduğunu vurguluyor. Daddio, sosyal medyanın zihinsel sağlık sorunları ve yeme bozukluklarına neden olduğunu ve özellikle de kızları eğitimden alıkoyarak, akademik başarılarını etkilediğini gösteren kanıtların arttığını belirtiyor.

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan Yeni Anayasa Açıklaması: İktidara Can Simidi Olmasına İzin Vermeyeceğiz

Yeni anayasa tartışmalarına değinen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Evet yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyaç var. Az önce ortaya koyduğumuz bütün bu toplumsal sorunların çözümünde demokratik Anayasanın oynayacağı rol çok önemlidir. Ancak mevcut iktidar, mevcut 82 Anayasasını dahi uygulamayan bir iktidardır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu iktidar şimdi diyor ki biz Anayasa yapacağız. Şimdi söyleyeceğimizi iktidar muhalefet ve bütün toplumsal dinamikler lütfen can kulağı ile dinlesin; Biz DEM Parti olarak Anayasa tartışmalarını toplumla birlikte yapmak üzere hazırlıklarımıza başladık. Anayasa tartışmalarının yeni kapı gibi iktidarın can simidi olmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Toplumun hakiki ihtiyaçları üzerinden Anayasa tartışmaları ilerlemelidir. Siyasi partileri aşan en geniş mutabakatı hedefleyen Anayasa tartışmaları hedeflemeliyiz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin il eş başkanları toplantısı öncesinde gündemdeki gelişmelere dair açıklama yaptı.

“Değerli basın emekçileri; önümüzdeki dönemin hem siyasal hem örgütsel hem yerel yönetimler bağlamında bizi bekleyen görevlerimiz ve sorumluluklarımızı burada hep birlikte değerlendirecek, önümüzdeki dönemin yol haritasını hep birlikte ortaya çıkaracağız. Ben şimdiden toplantımızın başaralı geçeceğini umuyorum, hepimize başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, evet bizler bir seçim atlattık. Bizim açımızdan, DEM Parti açısından özel olarak zorlu bir seçimdi. Bunun nedeni bizlerin özellikle bölgede, Kürdistan’da yarıştığı parti, iktidar partisiydi ağırlıklı olarak ve devletin bütün olanaklarını seferber eden bir partiye karşı bizler yarışmış olduk kıt olanaklarla. Ve aynı zamanda zaten geçmiş dönemde atanmış olan kayyım rejimine karşı bizler güçlü bir halkla birlikte güçlü bir varoluş sergiledik ve bir başarıya hep birlikte imza attık. Çok zor koşullarda yürüttük bu seçimleri.

Bu zor koşulların sebeplerinden birisi de 32 merkeze kayyımcı rejimin aynı zamanda kayyım seçmen göndermesiyle alakalıdır. Birçok il  ve ilçe merkezine, belediyemizdeki toplam 32 merkeze asker ve polis kaydırarak seçimleri bizden bu şekilde de çalmaya çalıştılar. Ama bizler bunu da bertaraf ettik önemli oranda ve elbette ki 10 merkezimizde bu kayyım seçmenle seçimleri kazandığını zanneden AKP, bu seçimlerde bir kazanç elde etmemiştir. Şırnak halkının göstermiş olduğu direnişi, kayyım seçmene karşı kayyım seçmeni teşhir eden pratiklerini de buradan kutluyoruz.

Ve Şırnak’ta 10 bine yakın asker ve polisin gelip oy kullandığı bir yerde 2000 küsür bir oyla bizler bu seçimleri tırnak içinde kaybetmişiz gibi gözüksek de bu seçimin kazananı DEM Parti’dir, bu seçimin kazananı Şırnak halkıdır. Şırnak halkının direnişini, verdiği mücadeleyi kutluyorum ve asla bu 10 merkezde, seçmen kaydırarak kazanılan yerlerde yönetime gelen AKP’li belediye başkanları ve yönetimi meşru değildir, bu belediyelerin bizden çalındığının altını bir kez daha çizmek isterim.

Değerli arkadaşlar bizler bu zorluklarla, bu seçim çalışmalarını yürütürken başta değerli halklarımız, analar, kadınlar olmak üzere, gençler çok büyük bir emek verdi. Ve bütün bu emeğin organizasyonunu yapan, buna öncülük eden ve bu seçimlerin gerçekten her biri gizli kahraman olan siz değerli il eş başkanlarımızın huzurunda, şahsında bütün örgütümüze teşekkür ediyorum, emeğinize, yüreğinize sağlık. Buradan yine kayyımcı rejime karşı, kayyımcı rejimin bitmeyen oyunlarına karşı Van’da bizlere bir darbe gerçekleştirilmek istendi. Ve belediye Eş Başkanımız ile ilgili sözüm ona hukuku ve yargıyı yanlarına alarak bir girişimde bulundular.

Bu girişimi boşa çıkaran Van halkına ve İl Örgütüne de buradan sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum, emeğinize, yüreğinize sağlık. Sizler bizlere bir kez daha şunu göstermiş oldunuz. Kayyımcı anlayışa karşı halk bir arada olunca, halkın örgütlü gücüyle bizler elbette bu anlayışı geri püskürtebileceğimizi bir kez daha hatırlamış ve göstermiş olduk. Van halkına teşekkürlerimizi buradan bir kez daha sunuyoruz. Seçimlerden hemen sonra çeşitli operasyonlar başladı. Batman İl Örgütümüze, Hınıs İlçe Örgütümüze yapılan korsanvari baskılar dün bizi yıldırmadığı gibi bugün de yıldırmayacak. Batman İl Eş Başkanımız da gözaltına alınıp bırakıldı  ve şu an aramızda. Buradan hepimiz adına kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.

Bizler seçimlerin genel çerçevesini değerlendirirken esasen Türkiye’nin içinden geçtiği siyasal süreci değerlendirmiş oluyoruz. Ve esasen Türkiye halklarının, Türkiye’nin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi her kesimden bütün halkların, bütün inançların, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin  aynı zamanda nasıl bir Türkiye talebinde bulunduklarının da haritasını ortaya koyacaktır bizlerin yapacağı seçim değerlendirmesi. Evet toplum bir bütün olarak bu seçimlerde “artık yeter” dedi.

Bu seçimlerde AKP-MHP iktidarına, otoriter rejime geri adım attıran, onları başarısızlığa uğratan seçim sonuçları ortaya çıktı. Türkiye’de ortaya çıkan bu seçimin haritasını bütün siyasetçilerin en iyi şekilde okuması gerekiyor. Otoriterleşmeye karşı toplum dur demiştir, özgürlüklerin kısıtlanmasına dur demiştir. Ve toplumun burada ortaya koyduğu bu iradeye başta muhalefet olmak üzere toplumun hangi kesimi ne demiştir, bu seçimlerde bize ne mesaj verilmiştir sorusunu en iyi şekilde irdelemek ve önümüzdeki dönem muhalefetin siyasetini bu çerçevenin üzerinden ilerletmesi gerekiyor.

“ODTÜ’lü devrimci gençlerin yanındayız”

Özgürlükler kısıtlandı diyoruz evet, her alanda özgürlükler kısıtlandı. Bakın Cumhurbaşkanı kayyımcı rejim anlayışı gereği ODTÜ’ye rektörü kendi atadı. Seçilmiş olan rektörleri üniversitelere atamıyorlar, yine kayyımcı zihniyetle kendi yandaş rektörlerini atıyorlar ve yandaş rektör özellikle gençlerin her sene gerçekleştirdiği Devrim Stadyumu’ndaki şenliği yasaklamıştır. Şu anda devrim yürüyüşü çerçevesinde ODTÜ’lü gençlerin devam eden ve Ankara’daki bütün demokrasi güçlerinin destek verdiği bir eylemlilik söz konusu. Biz de buradan ODTÜ’lü gençlerle dayanışma içinde olduğumuzun altını bir kez daha çiziyoruz.

Devrim yürüyüşündeki ısrarımızın, direnişi büyütmedeki amacınızın, ODTÜ’lü devrimci gençlerin yanında olduğumuzu buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Değerli arkadaşlar, üniversitelerde çok ciddi akademisyenlerin ihraçları gerçekleşti. Barış imzacısı akademisyenler başta olmak üzere ki barış imzacısı akademisyenler Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için akademi camiası olarak “biz tavrımızı ortaya koyuyoruz” dedikleri için ihraç edildi ve akabine gerçekten üniversitelerde bilim üreten akademisyenler ihraç edildi. İşte bu otoriter rejimin doğurduğu sonuçlardır.

Ve yine değerli arkadaşlar açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, hayat pahalılığına karşı toplum top yekun olarak dur demiştir. Bugün bizlerin sıklıkla ifade ettiği gibi ve eskiden derdik ya bıçak kemiğe dayandı. Bıçak kemiği kesti ve şu an iliklerimize kadar, toplum iliklerine kadar açlığı ve yoksulluğu hissetmektedir.

Bugün Türkiye’de asgari ücret 17 bin lira iken açlık sınırı 17 bine dayanmış durumdadır. Yoksulluk sınırı 57 bine dayanmış durumdadır. Gıda enflasyonu aldı başını gitti. Gıda enflasyonu yükseldikçe evde pişen yemeğimize yansıdığını hepimiz biliyoruz. Yediğimiz ekmeğe, çocuklarımıza yedirdiğimiz ekmeğe, süte, ete yansıdığını görüyoruz. Bizler sahadayken gerçekten şunu o kadar açık ve net gördük ki sebze halinin kapılarında bekleyen ailelere ve oradan kenara bırakılacak olan sebzeyi, meyveyi götürüp evde çocuklarına yedirmek isteyen ailelere, et almak için sabahın 4’ünde et kuyruğuna giren ailelere bizler tanıklık ettik bu seçim döneminde.

Ve bunlar diyor ki “biz Türkiye yüzyılında yepyeni bir tabloyla karşınıza çıkacağız”. Bu açlık ve yoksulluk tablosu ortada dururken Hazine ve Maliye Bakanı diyor ki “Türkiye sahalara döndü, son yıllarda yaşanan sıkıntıları geride bıraktık” diyor. Bunlar vatandaşlarla düpedüz alay ediyor. Biraz önce bahsini ettiğim tablodan bihaber olarak davranan bu insanlar, esnafın siftah etmeden kepenk kapattığını bilmeyen insanlardır. Bu iktidar, saray, kendi yandaşına bu ülkenin bütün varlıklarını ve kaynaklarını peşkeş çektiği için ne yazık ki insanların neyi nerede yaşadığının farkında değiller.

Bakın biz Kürdistan’da çalışmalarımızı yürütürken oradaki insanların açlık ve yoksullukla nasıl baş başa kaldığını gördük. Hayvancılık ve tarımın nasıl bitirildiğini o bölgede bir kez daha gördük. Gençlerin özellikle Kürdistan bölgesi başta olmak üzere Türkiye’deki gençlerin açlık ve yoksulluktan kaynaklı göç yolunu nasıl tuttuklarını hepimiz gördük, tanıklık ettik. Bunlara elbette çözüm üretmek üzere biz sahada olacağız, DEM Parti sahada olacak.

Bizler sahada olarak bu sorunların çözümü için değerli halkımızla, işçilerle, emekçilerle dayanışarak mücadelemizi büyüterek sahada olacağız. Herkese eşit, adil, hakça bir geçim sağlansın diye, birileri doysun, birileri aç kalmasın diye, milyonlar yastığa başını koyduğu zaman aç olarak değil, tok ve mutlu olarak o yastığa başını koysun diye bizler DEM Parti olarak sahalarda olacağız, mücadelemizi buradan büyüteceğiz.

İşte bu seçimlerde bu tabloya karşı başta bu ülkenin işçileri, emekçileri, emeklileri, esnafları olmak üzere herkes bu iktidarın yiyici zihniyetine karşı dur demiştir. Yine düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı gösterilen baskıcı anlayışa yine bu seçimlerde dur denilmiştir. Bakın biliyorsunuz Kobanî Kumpas Davası bir tweet gerekçe gösterilerek açılmış bir dava ve başta Eş Genel Başkanlarımız, seçilmişlerimiz olmak üzere Kürt siyasetçileri, Türkiye sol ve sosyalist hareketten siyasetçilerin yıllardır tutuklu olduğu ve 37 kez ağırlaştırılmış müebbet talep ettikleri Kobanî Kumpas Davasının gerekçesi ne yazık ki bir tweet olarak karşımıza çıkıyor.

Bu dava düşünce ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran en önemli örneklerden biri olarak Türkiye tarihinde siyasete kara harflerle yazılmış olacak bir örnektir. Biliyorsunuz 16 Mayıs’ta Kobanî Kumpas Davasının karar duruşması gerçekleştirilecek. Buradan Türkiye’de bu iktidara dur diyen, bu iktidara artık yeter diyen her kesimden Kobanî Kumpas Davasına bizler destek bekliyoruz.

Kobanî Kumpas Davasını biz Türkiye halkları, ezilenleri ve sömürülenleri olarak dur demeyi başarırsak Türkiye’de aydınlık sayfaların açılmasının zamanı yakın demektir. O yüzden Türkiye’deki bütün siyasal ve toplumsal güçlere çağrımızdır. Kobanî Kumpas Davasında bizler hep birlikte dayanışalım ve kararın gerçekten demokrasinin lehine, siyaset yapma özgürlüğünün lehine çıkmasını sağlayalım. Orada haksız ve hukuksuz yere tutuklu bulunan başta Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Ayla Akat ve buradan ismini sayamadığım bütün arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasının gerektiğinin altını çiziyorum.

Bu iktidara, bu otoriterleşmeye, yaşam tarzına müdahale eden anlayışa karşı en güçlü duruşu sergileyen kadınlar oldu. Evet hep ifade etmiştik, etmeye da devam edeceğiz. Kadınlara dönük baskıları, 5000 yıllık erkek egemen zihniyetin kadınlar üzerindeki ezici ve sömürücü anlayışını biz kesintisiz bir şekilde 5000 yıldır yaşamaktayız. Ama bazı dönemler vardır ki otoriter rejimlerin güçlendiği dönemlerde kadınların üzerindeki bu tablonun daha çok arttığını, daha da karanlık bir tablo haline geldiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Kadınlar bu dönemde güçlü bir duruş sergileyerek başta eş başkanlık ve eşit temsiliyete sahip çıkarak güçlü bir duruş sergilemişlerdir. Özellikle DEM Parti’nin eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetine dönük bu dönemde çok saldırılar oldu. Bu saldırıların bir kısmı sistem tarafından bir kısmı da farklı kanallar üzerinden gerçekleşti. Ama burada kadınlar hep birlikte şöyle bir dayanışma sergiledi.

Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet başta Kürt kadın hareketi olmak üzere Türkiye kadın hareketinin en önemli kazanımıdır. Kadınlar “bunu asla hiç kimsenin yok etmesine izin vermeyeceğiz” dedi. Bu seçimlerde en büyük başarı kadınlarındır. Kadınlar “eşbaşkanlık mor çizgimizdir” dedi ve bununla ilgili güçlü sonuçlar aldık. Ben bu sonuçlarımıza imza atan bütün kadın arkadaşlarımızı buradan sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Kadınlar aynı zamanda Türkiye’nin genelinde her gün “katledilmek istemiyoruz, yaşam hakkı bizim de en doğal hakkımızdır ve yaşamak istiyoruz” dedi. Kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçen AKP iktidarını cezalandırmıştır bu seçimlerde. Kadınlar 6284 sayılı kanunu, kadınlara ve çocukları şiddetten korumayı hedeflemiş olan bir kanunu tartışma konusu haline getirmek isteyen AKP iktidarına dur demiştir. Nafaka hakkına göz diken, kadınların tarihsel kazanımına göz diken, kadınları ikinci sınıf insan olarak evde sadece evinde oturup yemek yapsına, çocuk doğursuna mahkum etmek isteyen anlayışa kadınlar bu seçimlerde hep birlikte dur demiştir.

Yine en güçlü duruşu bu seçimlerde farklı halklar ve inançların sergilediğini gördük. Aleviler başta ÇEDES projesi olmak üzere inançlarının Kültür ve Turizm Bakanlı’ğına bağlanarak asimile edilmesine karşı bu seçimlerde bu iktidara dur demiştir, yeter artık gayrı demiştir. Eğitimin dinselleştirilmesi yeter artık demiştir. Yine bu seçimlerde yine en güçlü duruşu sergileyenler depremzedeler oldu. Biliyorsunuz Türkiye tarihinde hatta dünya tarihinde son 600 sene boyunca yaşanmış olan bütün doğal afetlere baktığımızda en çok can kaybı ve yıkımın yaşandığı depremi bizler geçen sene yaşadık.

Ve bu depremde yaşamını kaybedenleri sizlerin huzurunuzda bir kez daha anıyorum. Bu iktidar depremzedelerin yaralarını sarmamaya ant içmiş. Depremzedelerin yaşam alanlarını yerinde dönüştürmek, sağlıklı binalar yapıp depremzedelere destek olmak yerine ne yazık ki rezerv alan ilan edip yine yandaş beşli çetesine, o inşaat sektöründeki çetelerine buraları peşkeş çekmek için bir hazırlık içindeler ve yollarını, haritalarını böyle çizmişler. Depremzedeyi adeta bir müşteri olarak gören, depremzedenin acısını paylaşmayan, yaşadığı maddi manevi yıkımı ve ölümleri görmeyen anlayışa depremzedeler artık yeter dur demiştir bu seçimlerde.

Bizler Kürdistan’da kayyımcı zihniyeti göndererek başarıya imza attık. Yeni belediyeler kazanarak ikinci bir başarıya imza attık. En büyük başarılarımızdan biri de bu rejime ve otoriterleşmeye dur deme konusunda ortaya koyduğumuz adımdır. Özellikle Kent Uzlaşısı formülasyonu ile ortaya koyduğumuz tutum DEM Parti’nin Türkiye halklarına sorumluluğunu yerine getirdiği tarihsel bir dönemeçtir. Bizler batıda Kent Uzlaşısıyla çok ciddi sonuçlar elde ettik. Türkiye genelinde ortaya çıkan bu haritada DEM Parti seçmenimizin, Kürt halkının katkısı Kürdistan’da olduğu kadar batıda da çok büyük olmuştur.

Bu süreçte bizler bu katkıyı sağlayarak aslında 3’üncü Yol’un ve demokratik cumhuriyetin inşasının yollarını açmak istedik bu konuda büyük bir başarıya imza attık. Asıl işimiz şimdi başlıyor. Şu anda Türkiye’de bahsettiğimiz bütün bu toplumsal alanlarda yaşanan sorunlar, bu iktidarın bu toplumsal alanlardaki sorunları derinleştirmesine karşı şayet seçmen ve Türkiye halkları hep birlikte dur dediyse o halde muhalefetin ve DEM Parti’nin önünü açmış demektir. O halde bizler bu açılan yola doğru girmek, bu kanalları doğru örgütlemek gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyayız.

Kadın, gençlik ve ekoloji hareketleri başta olmak üzere her kesimden güçlü bir örgütlenmeye ihtiyacımız var. Farklı halklar ve inançların eşit yurttaşlık hakkı temelinde bir yaşam talebi vardır. Biz muhalefete düşen en büyük görev bunu sağlamaktır. Toplum yeterince ayrıştırılıp kutuplaştırıldı. Toplum yeterince bölündü, artık yeter. Toplum huzura kavuşmak, mutlu olmak istiyor. Sorunlarına gerçek anlamda çözüm üretecek bir siyasetin ortaya çıkmasını istiyor.

Biz DEM Parti olarak bütün Türkiye halklarına buradan ilan ediyoruz ki sizin verdiğimiz mesajı gayet iyi anladık, bu mesaj çerçevesinde siyasetimizi yürüteceğiz. Bu seçimlerde Kürt halkı ortak yaşam konusunda bir yandan “ben irademe sahip çıkıyorum” dedi bir yandan “ortak yaşam konusunda ısrarcıyım” dedi. Türkiye halkları olarak da Kürt halkının bu mesajını en iyi şekilde almak, değerlendirmek ve önümüzdeki dönem siyasetini bu çerçevede şekillendirmek gibi bir görev ve sorumluluğu var siyasetin. DEM Parti olarak bu konuda üzerimize düşen bütün görev ve sorumluluğumuzu yerine getirmeye hazırız. Elimizi taşın altına koyup bu çalışmaları yapacağız.

“Anayasa tartışmalarını toplumla birlikte yürüteceğiz”

Bugün Türkiye’de en çok konuşulan konulardan biri de anayasa gündemidir. Anayasa tartışmaları gündeminde elbette DEM Parti’nin güçlü bir sözü var. Biz 82 askeri cunta anayasası ile yol yürünmeyeceğini, yaşadığımız bütün bu süreçlerin sorumlularından birinin de aynı zamanda askeri cunta anlayışı olduğunu bilen bir yerden söylüyoruz; evet yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyaç var. Az önce ortaya koyduğumuz bütün bu toplumsal sorunların çözümünde demokratik anayasanın oynayacağı rol çok önemlidir.

Bu mevcut iktidar, mevcut 82 anayasasını dahi uygulamayan bir iktidardır. Bu iktidar şimdi diyor ki “biz anayasa yapacağız”. Şimdi söyleyeceğimizi iktidar, muhalefet ve bütün toplumsal dinamikler lütfen can kulağı ile dinlesin. Biz DEM Parti olarak anayasa tartışmalarını toplumla birlikte yapmak üzere hazırlıklarımıza başladık. Anayasa tartışmalarının Yenikapı gibi iktidarın can simidi olmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Toplumun hakiki ihtiyaçları üzerinden anayasa tartışmaları ilerlemelidir. Siyasi partileri aşan en geniş mutabakatı hedefleyen bir anayasa tartışmaları hedeflemeliyiz.

Bakın bu seçimden sonra planlı bir biçimde DEM Parti belediyelerini bayrak üzerinden sınamaya kalktılar. Başta hükümet temsilcileri sözcüleri olmak üzere yandaş ve havuz medyası, yazar çizerler işte “DEM Parti bayrak indirdi” diyor. Bu külliyen yalandır! Önceki toplantımızda Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan buna en geniş şekilde açıklık getirmiştir. Bizim sembollerle, bayrakla bir sorunumuz yoktur. Türkiye kamuoyunu olası bir kayyım gaspıyla ilgili hazırlamaya çalışıyorlar. Bunun için bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Bu yalan yanlış haberlerin, bu yalan ifadelerin nedeni budur.

Değerli Türkiye kamuoyu AKP’nin atadığı kayyımlar ve rejimi sadece Kürt halkının iradesini çalmadı sadece, bir yurttaşın seçme ve seçilme hakkını elinden almadı, aynı zamanda bu iktidar belediyelerimize çöreklenerek hizmet için kullanılması gereken belediye kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çektiler. Büyük oranda belediye kaybettikleri için acaba kayyım atayarak yine bu rant çetelerini tekrar Kürdistan belediyelerinde çörekletebilir miyiz anlayışı var. Bütün Türkiye halklarına sesleniyorum bayrağını seven halkın hakkı olan hizmet için ayrılmış olan parayı yandaşına peşkeş çekmez. Bunlar bayrağı kullanarak öyle bir rant alanı yaratmak istiyorlar.

Değerli halkımız Kürt sorunun demokratik zeminde çözümü başta olmak üzere Aleviler ve bu topraklarda yaşayan farklı halklar ve inançlardan her yurttaşımızın bu ülkede eşit yurttaşlık hakkından faydalanabilmesi için ve bunları garanti altına almak, kendi rengiyle bu ülkede yaşam sürmesini sağlayabilmek için bizlerin evet demokratik bir anayasa yapmaya ihtiyacı vardır. Aynı zamanda kadınları, gençleri, yoksulları, emekçileri, işsizleri, emeklileri, çocukları ve herkesi kapsayacak bir demokratik anayasaya ihtiyacımız var. Bu çerçevede bizler çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu çalışmaların da startını verdik.

“8 Mart, Newroz ve 31 Mart ruhuyla 1 Mayıs alanlarında olacağız”

Önümüz 1 Mayıs. Seçimlerde muhalefetin, demokrasi güçlerinin güçlü bir biçimde çıktığı bir dönemde, ezilmeye ve sömürülmeye karşı ortak tavrın geliştiği bir dönemde 1 Mayıs alanlarında çok daha güçlü olarak 8 Mart’ın, Newrozun ve 31 Mart seçimlerinin ruhunu 1 Mayıs alanlarına taşımak gibi bir görev ve sorumluluğumuz var. Böyle bir duygu ve hissimiz de var. 1 Mayıs’ta “Emeğin ve Özgürlüğün Ülkesini Kurmak İçin Geliyoruz” şiarıyla Taksim’de, Van’da, Batman’da, Amed’te, Çukurova’da, Karadeniz ve İç Anadolu’da Türkiye’nin dört bir yanında emek ve meslek örgütleri ve demokrasi güçleriyle birlikte alanlarda olacağız.

Alanlardan bizler şunu bir kez daha haykıracağız. Savaşa değil barışa, işe, aşa, ekmeğe bütçe istiyoruz. Bu talepte bulunan milyonlarca insan olarak alanlarda, meydanlarda birlikte olmak için 1 Mayıs alanlarında olalım. DEM Parti olarak bu genelgemizi il örgütlerimize gönderdik bu konuda il örgütlerimiz elinden gelen her türlü çabayı gösterecektir.

Özgür basın emekçilerine yakın zamanda bir operasyon gerçekleşti. Medyanın tekeli vardı şimdi sarayın tekelini sağlamlaştırmak ve gerçek haber alınmasını engellemek için operasyon gerçekleştirildi. Bu operasyon sadece özgür basına yönelik değildir. Yurttaşın haber alma hakkını engelleyen bir operasyondur. Bu operasyonu, gözaltı ve tutuklamaları kınıyoruz. Son operasyonda tutuklanan gazeteci arkadaşlarımızın da derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Türkiye gazetecilerin en fazla hapiste olduğu bir ülkedir. Bütün bunlar yaşanırken kim hangi anayasadan bahsedebilir? Demokratik bir anayasadan bahsedeceksek başta basın özgürlüğü olmalıdır. Basın emekçilerinin tamamı cezaevlerinden tahliye edilmelidir. Hepinize katılımınızdan dolayı teşekkür ederim. Başarılı bir toplantı gerçekleşmesini ümit ediyorum. Basın emekçilerine çok teşekkür ediyorum.”

Paylaşın

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan Batı’ya “Filistin” Eleştirisi

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “HAMAS tabii ki bizim çok üzüldüğüm bir saldırıyı İsrail’de yaptı. Biz, terör uygulamalarını yapan ve insanları topluca katleden her yapıyı terör politikası olarak görüyoruz. Maalesef bugün aynısı masum Filistinlilere oluyor” dedi ve ekledi:

“Her iki konunun da bu ölçüde değerlendirilmesini, bir an önce Filistinlilerin böylesi kötü bir zulme mâruz kalmaları parçalanmalarını sona erdirmeyi talep ediyorum. Bu konuda Batı ülkeleri iyi sınav vermiyor. Tek taraflı bakıyorlar. Biz, daha gerçekçiyiz.”

CNN International, yerel seçimlerde ikinci kez İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu ile röportaj gerçekleştirdi. Röportajda İmamoğlu, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 yıllık iktidarını bitirmek için muhalefetin en iyi umudu” olarak tanıtılması dikkatlerden kaçmadı.

7 Ekim 2023’te ‘Aksa Tufanı’ operasyonu sonrası Filistin’de yaşanan savaşı değerlendiren İmamoğlu, HAMAS’ın saldırılarını terör eylemi olarak yorumlarken İsrail’in de Filistin halkına zulmettiğini söyledi. İmamoğlu, Orta Doğu’ya “demokrasi gelmesinin” tüm dünyanın yararına olacağını vurguladı.

Erdoğan’ın İsrail’e en sert çıkış yapan liderden biri olduğu ve Hamas lideri İsmail Heniyye’yi kısa süre önce konuk etmesinin hatırlatılması üzerine. İmamoğlu yanıt olarak şunları söyledi:

“HAMAS tabii ki bizim çok üzüldüğüm bir saldırıyı İsrail’de yaptı. Biz, terör uygulamalarını yapan ve insanları topluca katleden her yapıyı terör politikası olarak görüyoruz. Maalesef bugün aynısı masum Filistinlilere oluyor. Her iki konunun da bu ölçüde değerlendirilmesini, bir an önce Filistinlilerin böylesi kötü bir zulme mâruz kalmaları parçalanmalarını sona erdirmeyi talep ediyorum. Bu konuda Batı ülkeleri iyi sınav vermiyor. Tek taraflı bakıyorlar. Biz, daha gerçekçiyiz.

Filistin – İsrail savaşının 205. günü geride kalırken, Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı ise son 24 saatte 66 artarak 34 bin 454’e çıktı. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise son 24 saatte 138 artarak 77 bin 575’e yükseldi.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Dervişoğlu: Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak

İYİ Parti’nin yeni genel başkanı Müsavat Dervişoğlu, seçim sonrası yaptığı konuşmada, “Bugün itibariyle birbirimize sarılarak yaralarımızı saracağız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Ondan sonra da Allah’ın izniyle iktidar yolcuğuna yine ağabeyim Koray Aydın’la, kardeşim Tolga Akalın’la ve bu dava için alın teri döken sizlerle devam edeceğiz. Herkes emin olsun, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum, büyüklerimin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpüyorum. Ne mutlu Türk’üm diyene”

İYİ Parti’nin 5’inci Olağanüstü Kurultayı bugün Ankara’da ATO Congresium’da yapıldı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in aday olmadığı seçimin ilk turunda, TBMM Grup Başkanı Koray Aydın, Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, Göç Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcı Mehmet Tolga Akalın ve Günay Kodaz genel başkanlık için yarıştı. Müsavat Dervişoğlu, genel başkan seçildi.

Dervişoğlu, seçimin ardından konuşma yaptı. Sahneye gelen Müsavat Dervişoğlu, ilk olarak genel başkan adayı Koray Aydın’la görüştü. “Hayırlı uğurlu olsun” diyen Aydın, sarılarak Dervişoğlu’nu tebrik etti. Bir diğer genel başkan adayı Tolga Akalın da sahneye gelerek Dervişoğlu’nu tebrik etti.

Genel başkan adayları Aydın ve Akalın’la sahnede konuşma yapan Dervişoğlu, “Ben bir yarış kazanmadım çünkü kimseyle yarışmadık biz. Herkesin gözü bu kongredeydi. Hepinizden Allah gani gani razı olsun, en küçük bir tatsız bir olay bile yaşanmadı. Bu İYİ’ler ve cesurlar hareketinin, nasıl bir hareket olduğunun, nasıl bir siyasi ahlaka sahip olduğunun en büyük delilidir” dedi.

İYİ Parti’nin “aile” olduğunu söyleyen Müsavat Dervişoğlu, “Sayın Koray Aydın benim aile büyüğüm ve ağabeyimdir. Sayın Tolga Akalın da benim kardeşimdir. Sizlerin adayları olarak bu yolculuğa çıktık. Asıl siz çok büyük bir ailesiniz, size mensup olmaktan hepimiz iftihar ediyoruz” ifadelerini kullandı.

İktidar olmak için hep birlikte mücadele edeceklerini vurgulayan Dervişoğlu, “Bugün itibariyle birbirimize sarılarak yaralarımızı saracağız. Ondan sonra da Allah’ın izniyle iktidar yolcuğuna yine ağabeyim Koray Aydın’la, kardeşim Tolga Akalın’la ve bu dava için alın teri döken sizlerle devam edeceğiz. Herkes emin olsun, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum, büyüklerimin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpüyorum. Ne mutlu Türk’üm diyene” şeklinde konuştu.

Genel başkan adaylarının konuşmalarından öne çıkan mesajlar

Grup Başkan Vekili Müsavat Dervişoğlu, Grup Başkanı Koray Aydın, Göç Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tolga Akalın ve Kurucular Kurulu Üyesi Günay Kodaz, kongrede konuşmalarını yaptı.

Konuşmasında yerel seçim sonuçlarına ve partinin bundan sonraki sürecine değinen Müsavat Dervişoğlu, “İYİ Parti kuruluş amacına bakıldığında elbette siyasetin merkezinde olacaktır. Verilecek mücadeleyi asla ıskalamayacaktır. Toplumun bütün kesimlerini kucaklayacaktır” dedi.

Dervişoğlu, “Sizlere yalvarıyorum. Allah rızası için diyorum. Türkiye’nin meydanlarında Tayyip Erdoğan’la hesaplaşmak istiyorum. Bana o gücü verin. Bana o desteği verin. Benden esirgemeyin” diye konuştu.

Dervişoğlu’nun ardından kürsüye çıkan Tolga Akalın, “Bugün eski Türkiye’nin, yani Tayyip Erdoğan iktidarının son günü. Bugün iktidar yoluna girişimizin ilk günü. Elbette bu yürüyüşte Türk yurtseverleri, Türk demokratları ve samimi muhafazakarlarla omuz omuza yeni bir dönemi açıyoruz” dedi.

İYİ Parti’nin yerel seçim performansına değinen Koray Aydın ise konuşmasında “Doğru bir değerlendirme yapmaz, acil bir değerlendirmede bulunmazsak bu kötü tablo sürekli hale gelecektir. Genel başkanımızın olağanüstü kurultay yolunu açması ve kendisinin de aday olmaması demokratik bir olgunluktur. Örnek bir tavırdır. Şimdi sıra sizlerdedir” dedi.

Koray Aydın’ın ardından kürsüye son olarak Günay Kodaz çıktı. Kodaz, “Biz bu partiyi masa başında kurmadık. İYİ Parti Türkiye’nin umududur. Bugüne kadarki emekleri için Sayın Meral Akşener’e teşekkür ediyorum. Partimizde mutlaka emek, liyakat, bilgi, istişare, çalışkanlık, sözünde durma hakim olmalıdır” diye konuştu.

Paylaşın

Özel’den ‘İsraf’ Açıklaması: Birileri Homini Gırtlak Yemeyecek

CHP Lideri Özgür Özel Manisa’nın Yunusemre Belediyesi ziyaretinde yaptığı konuşmada, “Standart belediyecilik hizmetlerinde bir aksama olmayacak. Her kuruş sosyal belediyecilik için, yoksullar için, dezavantajlı gruplar için harcanacak” dedi ve ekledi:

“Bu kentte birileri açlık çekerken, birileri sefa sürmeyecek. Birileri yoksulluk çekerken, birileri dağda belediyenin yaptırmış olduğu köşklerde, israf masalarında homini gırtlak yemeyecek. Yoksulluk varsa, yoksulluk ortadan kalkana kadar kimse israf, şatafatın, lüksün yaşandığı bir belediyede bulunmayacak.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Manisa’da 31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimleri’nde partisinin adaylarının kazandığı Yunusemre ile Şehzadeler belediyelerini ziyaret etti.

Özel, Yunusemre Belediye Başkanlığı’nı ziyaretinde, belediyelere tasarruf genelgesi yollayacaklarını açıklayarak, “Standart belediyecilik hizmetlerinde bir aksama olmayacak. Her kuruş sosyal belediyecilik için, yoksullar için, dezavantajlı gruplar için harcanacak. Bu kentte birileri açlık çekerken, birileri sefa sürmeyecek. Birileri yoksulluk çekerken, birileri dağda belediyenin yaptırmış olduğu köşklerde, israf masalarında homini gırtlak yemeyecek. Yoksulluk varsa, yoksulluk ortadan kalkana kadar kimse israf, şatafatın, lüksün yaşandığı bir belediyede bulunmayacak” dedi.

Özel, “Benim açımdan çok anlamlı bir ziyaret. Yunusemre benim de Belediye Başkanımızın da pek çoğumuzun da ikamet ettiği ilçe. Bizler, her ikimiz de Şehzadeler’de doğmuş, orada okumuş, büyümüş ve daha sonra da Yunusemre ilçesine taşınmış insanlarız. Parti üyeliğimizin kaydı Yunusemre’ye aittir. Geçen seçim, Manisa ittifak gereği İYİ Parti’deydi. Hem ilçemiz, hem büyükşehir. Partimizin logosunun olmadığı bir seçimi yaşamıştık. Elimizden geleni yapmıştık. Maalesef Manisa kazanılamamıştı. Bu sefer CHP Manisa’daki 17 ilçeden, liste veremediği bir ilçeyi de saymazsak, yarışa girdiği sadece 2 ilçeyi kaybetti.

MHP iktidarda olduğu büyükşehir ve 5 ilçeyi kaybetti. Manisa’da partimize ait belediye başkanları dışında Yeniden Refah’ın bir, AKP’nin iki belediyesi var. Geriye kalan 15 belediyede CHP’li belediye başkanları kamu görevini yapacaklar. Manisa’da yıllardır seçim kaybettik. Yıllar oldu, bir bayramlaşmaya Cahit Kaplan ile ikimiz gitmiştik sadece. Hep yalnızdık, hep zorluklar çektik. Bizi arayıp partinin milletvekili olarak, partinin grup başkanvekili olarak, ülkemizin ana muhalefet partisi olarak, arayıp bir isteğiniz, yapabileceğimiz bir şey var mı diye soran olmadı. İl başkanıma talimatım o yönde oldu.

Bundan sonraki her resmi günde ve bayramda, birinci partinin ve Manisa’daki iktidarın sahibi olarak bütün partileri arayıp onları buralara dahil etmek olacak. Manisa’daki oy veren, vermeyen herkese sesleniyoruz. Seçimi sandıkta bıraktık. Manisa’daki yüzde 60’lık başarımızın sebebi geçmişte olan her şeyi bir yana bırakıp, Manisa’da parti içinde birliktelik ve barışı sağlamış olmamızdır. AKP’ye, MHP’ye oy atan kimse kendini dışarıda hissetmesin. Bu belediyeler onlara da hizmet etmek için var.. Ne esnafı, ne müteahhitti. Kurallar neyse herkese eşit uygulanacak. Bunu herkes böyle bilsin” diye konuştu.

Özel, “Tabi geçmiş dönemlerde yapılan birtakım hatalar ve eksiklikler, birtakım kasıtlar, birtakım kusurlar var. Küçük hataları ve kusurları görmeyiz. Ama kasıtları ve özellikle kamu kaynaklarının bir partinin yandaşlarına peşkeş çekilmesini, 150 bin liraya yapılacak işin 350 bin liraya yapılmasını, bunların hiçbirini affetmeyiz. Sorumlusu kamu görevlisiyse, kamu görevlisi, siyasetçiyse siyasetçi verecek. Ama onu asla ve asla bir hesaplaşma ve hesap görme şeklinde değil kanun neyi gerektiriyorsa, bilgi ve belgeleri savcılara teslim etme şeklinde, objektif şekilde yapacağız. Onun dışında suçu olmayan, hatası, ufak tefek hatası olana bir şey yapmayız.

Fark etmeden kendisine suç işletilenlerin durumunu birlikte değerlendireceğiz. Ama suçun, rüşvetin, kirliliğin parçası olan kimseyle yol yürümemiz mümkün değildir. Onlar hesaplarını verecekler. İçinde bulunduğumuz oda Türkiye’nin en çok konuşulan makam odalarından bir tanesi. Elbette zevkler ve renkler tartışılmaz ama müsriflik, israf varsa biz ondan uzak dururuz. O noktada devri sabık yaratma niyetinde değiliz. Ama yetimin hakkını, Manisa’nın hakkını yemiş olan varsa, Manisa’nın hakkını başkalarına peşkeş çekmiş olan varsa o dönemler bitti. Şimdi onların hesabını verme dönemi başladı.

Çünkü bu Manisa’da esnaf yokmuş gibi Türkiye’nin öbür ucundaki esnaflardan, şirketlerden ihaleler verenler veya Manisa’nın varlıklarını birilerine peşkeş çekip oradan bir partiyi finanse edenler, oralardan bazı kirli işleri siyasetin finansmanında kullananların döneminin sona ermiş olmasını memnuniyetle görüyoruz. Bundan sonra kimseyi üzmeden, rencide etmeden, ailelerle uğraşmadan ama gerçek sorumlular savcılık önünde geriye dönük olarak hesaplarını verecekler. O konuyu yapmazsak kendimizi inkar etmiş oluruz. Ama parti anlamında, partili anlamında, oy veren anlamında, kimsenin ekmeği ile oynama, kimseyi işinden etme gibi işler olmayacak. Tabi yürüyen soruşturmalar var. O soruşturmalar devam edecek” ifadesini kullandı.

“İsraf edilmeyecek, her kör kuruş halkçı belediyeciliğe harcanacak”

CHP Lideri Özgür Özel, Manisa Şehzadeler Belediyesi ziyaretinde, “Burada israf edilmeyecek. Her kör kuruş, halkçı belediyeciliğe harcanacak. Yoksullara, ihtiyaç sahiplerine harcanacak. Biz bu belediyeleri efendim bunlardan aldık, şimdi sıra bizde diye değil. O dönem bitti, yeni bir dönem başladı diye başlatıyoruz” dedi. Özel, “Geçmişte AKP’nin yönetiminde ne kadar israf, ne kadar israf, fazladan harcama varsa hepsine engel olacağız” diye konuştu.

Özel, Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları’ndan geldiğini anlatarak, “Şehzadeler Belediyesi ziyareti benim açımdan birçok yönden çok anlamlı. Birinci anlamı, Gençlik Kolları Başkanlığından, Gençlik Kolları yöneticiliğinden, hatta çocukluk yaşlarından beri, bundan 15 yıl önce Gülşah 19 yaşında filandı. Ben milletvekili olduğumda ve devam ettiğimiz bütün süreçlerde Gülşah hep bir yerlerde vardı. Bazen gençlik kolları il başkanımız olarak görev yaptı. İl başkanlığında adayımız oldu.

Parti içinde mücadeleler oldu, oralarda birlikte siyaset yaptık ama esas önemli olan mesele gençlik kollarından gelen, kadın bir siyasetçi olarak genel başkan olduktan sonra gençler ve kadınlarla ilgili ortaya koyduğumuz yaklaşımda Gülşah ilimizdeki bu yaklaşımın temsilcisi. Anket sonuçlarında diğer adaylara göre en yüksek oyu alan 4 adaydan bir tanesiydi. İlk 4’ün içindeydi. Sözümüz vardı, kadınlar eğer diğer adaylarla eşit kazanma potansiyelindeyse doğrudan aday göstereceğiz dedik. Gülşah Türkiye’deki doğrudan aday gösterdiğimiz ilk kadın belediye başkan adayıdır. Şunu gördük ki gençlere ve kadınlara şans verildiğinde seçmen buna olumlu reaksiyon veriyor. O açıdan çok kıymetli” diye konuştu.

Paylaşın

Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti’nin Yeni Genel Başkanı

Ankara’da ATO Congresium’da yapılan İYİ Parti’nin 5’inci Olağanüstü Kurultayı’nda 611 oy alan Müsavat Dervişoğlu, genel başkan seçildi. Dervişoğlu’nun rakibi Koray Aydın ise 548 oy aldı.

Haber Merkezi / Yerel seçim sonuçlarına ve partinin bundan sonraki sürecine değinen Müsavat Dervişoğlu, “İYİ Parti kuruluş amacına bakıldığında elbette siyasetin merkezinde olacaktır. Verilecek mücadeleyi asla ıskalamayacaktır. Toplumun bütün kesimlerini kucaklayacaktır” dedi.

Dervişoğlu, “Sizlere yalvarıyorum. Allah rızası için diyorum. Türkiye’nin meydanlarında Tayyip Erdoğan’la hesaplaşmak istiyorum. Bana o gücü verin. Bana o desteği verin. Benden esirgemeyin” diye konuştu.

İYİ Parti’nin 5’inci Olağanüstü Kurultayı bugün Ankara’da ATO Congresium’da yapıldı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in aday olmadığı kurultayda yapılan seçimin üçüncü turunda genel başkanlığa Müsavat Dervişoğlu seçildi. Üçüncü turda Müsavat Dervişoğlu 611 oy, Koray Aydın ise 548 oy aldı.

İlk iki turda salt çoğunluk sağlanamaması üzerinde üçüncü tur oylama yapıldı. Üçüncü turda en fazla oyu alan Dervişoğlu İYİ Parti’nin yeni Genel Başkanı oldu. Dervişoğlu, Akşener’e yakın isimler arasında sayılıyordu.

Seçimin ilk turunda, TBMM Grup Başkanı Koray Aydın, Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, Göç Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcı Mehmet Tolga Akalın ve Günay Kodaz genel başkanlık için yarıştı.

Seçimlerin ilk turunda 1178 delege oy kullandı. Yedi oy geçersiz sayılırken; Koray Aydın 472, Tolga Akalın 327, Müsavat Dervişoğlu 370, Günay Kodaz ise 2 oy aldı. Seçimde hiçbir adayın gereken salt çoğunluğu sağlamaması üzerine ikinci tur oylama yapıldı. İkinci tur oylamaya geçilmeden önce Tolga Akalın adaylıktan çekildiğini açıkladı.

İkinci turda ise Müsavat Dervişoğlu 570, Koray Aydın 565 oy aldı. Adaylıktan çekilmesine rağmen Tolga Akalın 15, bir önceki turda 2 oy alan Günay Kodaz 3 oy aldı. Seçimin ikinci turunda 1158 delege oy kullandı, 6 geçersiz oy, 1152 geçerli oy sayıldı. Salt çoğunluk olan 652 oya ulaşan aday olmadığı için kurultayda üçüncü tur oylama yapıldı.

“Feragatte ve fedakarlıkta bulundum”

İYİ Parti’de genel başkanlık seçimlerin öncesinde partinin kurucu lideri Meral Akşener bir konuşma yaptı. Meral Akşener, 31 Mart’taki yerel seçimlere “hür ve müstakil” olarak katılma kararını savundu ve bu kararı aslında İYİ Parti’yi fabrika ayarlarına döndürmek, iki kutuplu hale gelmiş Türk siyasetine nefes aldırmak amacıyla aldığını anlattı.

Türkiye’de bugün alıştırılmış normaller dışında bir yaklaşım sergileyerek bedel ödeme sırasında en önde durduğunu söyleyen Akşener, ittifaksız şekilde 31 Mart’taki yerel seçimlere girilmesi kararı, İYİ Parti’de 14 Mayıs 2023’teki milletvekili aday listesi hazırlığıyla ilgili maddi çıkar sağlama ve parti içinde maddi yolsuzluklar olduğu iddiasına da üstü kapalı göndermede bulundu.

İftiralara ve hakaretlere maruz kaldığını anlatan Akşener, “Ne kadar zorlu bir yola çıktığımızın farkındaydım. İftiralarla, karalamalarla, çirkin oyunlarla üzerimize gelineceğinin farkındaydım. Satın alınmışlara karşı yürekten inanmışların mücadelesini yürüttüğümüzün farkındaydım. Taşın altına elini, gövdesini koyanların farkında olduğum gibi o taşın bizi ezmesi için çalışanların da, iştahla el ovuşturanların da farkındaydım. Ez cümle seçim sonuçları doğrultusunda aldığımız riskin elbette farkındaydım. Bugüne kadar olduğu gibi bugün de Türkiye’nin alıştırılmış normallerinin dışında, sadece söz söyleme sırasında değil bedel ödeme sırasında da en önde duruyorum. Bugüne kadar her daim, kimseden bir beklentim olmaksızın gerektiğinde bedel ödemeyi bildim. Bundan dolayı da asla pişman olmadım. Nitekim bugün de pişman değilim. Çünkü haklılığımızın elbet bir gün anlaşılacağını biliyorum. Ve bugün üzerime düşen her şeyi yapmış olmanın huzuruyla son kez karşınızdayım” ifadesini kullandı.

Yerel seçimler sonrasında “hür ve müstakil” kararında haksız olduğu için değil yetim, öksüz bırakmamak için mağlubiyet kararını üstlendiğini söyleyen Akşener, “Başarısızlığı ben aldım, artık başarıyı siz yakalayacaksınız! Bedeli ben ödedim, artık hesabı siz tutacaksınız! Kiminiz ‘abla’, kiminiz ‘kardeş’, kiminiz ‘anne’ diye geldiniz. Benden bir ev, bir yuva istediniz. Ben de İYİ Parti’yi sizlere bir ev, bir yuva yaptım. Ocağını tüttürdüm, içini ısıttım, sofrasını kurdum, bahçesini genişlettim. Yıkmak isteyenlere, dağıtmak isteyenlere, çökmek isteyenlere müsaade etmedim. Ama bugünden sonra artık bu evi siz koruyacaksınız! Şairin de dediği gibi; ‘Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı, bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı… Dünyâya vedâ ettik, atıldık dolu dizgin. En son koşumuzdur bu, asırlarca bilinsin!” sözleriyle veda konuşmasını sonlandırdı.

İYİ Parti’deki genel başkanlığına veda konuşmasında Ankara siyasetine ve muhalefet cephesine ilişkin mesajlar verdiği gözlemlenen Akşener, özellikle CHP’ye yönelik Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla ilgili sitemini yeniden gündeme taşıdı.

Akşener, “Mesela 2017 yılında; devletimizin ‘kerim’ anlayışını ortadan kaldıran, milletimizi de ucube bir sisteme mahkûm eden Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumuna ‘Hayır’ demek için il il gezdim. ‘Bu sistem Türkiye’yi uçuruma sürükler.’ dedim. Ve maalesef haklı çıktım. 2018’de, 2019’da, 2020’de ve en nihayetinde 2023 yılında da ‘milletle inatlaşılmaz’ diyerek hem iktidarı hem de ana muhalefeti defalarca uyardım. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Türkiye’ye nefes aldırmak için yeri geldi feragatte, yeri geldi fedakarlıkta bulundum. Yeri geldi herkes sustuğunda bile milletin sesini haykıran oldum” dedi.

Bu noktada Akşener’in, 31 Mart’taki yerel seçimlerde ittifak kurmama kararı aldığı CHP’ye yönelik 14 Mayıs 2023’teki Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde kendi ifadesiyle “kazanacak aday” belirleme ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığında ısrarcı tutuma karşı tepkisini koruduğu görüldü.

Meral Akşener, konuşmasında Türkiye’deki yakın siyasi tarihe ilişkin sıklıkla “Haklı çıktım” ifadesini kullanarak, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan iktidarına yönelik 2010’daki anayasa değişikliği referandumu da dahil olmak üzere yanlışlıklara karşı çıktığını kaydetti. Akşener, “Zihnim de, vicdanım da hep çok rahat oldu. Çünkü hiçbir zaman peşinden koştuğum kişisel bir çıkarım olmadı. Çünkü hiçbir zaman utanacağım bir yaram olmadı. Çünkü hiçbir zaman vicdanımı susturabilecek bir güç olmadı. Tehdide, baskıya, zorbalığa hiç eyvallahım olmadı. Allah şahit; toz zerresi kadar korkum da olmadı” sözleriyle kendisini anlattı.

“Hayatımın her döneminde sahip olduğum ahlaki değerleri, Cumhuriyetimizin temel ilkelerini, Türkiye’nin ihtiyaçlarını gözeterek; sorumluluklar aldım, tutumlar sergiledim. Mesele millet, mesele memleket olduğunda inandığım yolda yürümekten hiçbir zaman çekinmedim. Milletin hakkı için, devletin itibarı için karşısında durduklarımın parmak sallayan elleri beni yıldıramadı. Hedef tahtasına koyan dilleri beni sindiremedi. Cazip teklifleri beni susturamadı. Makam vaatleri beni durduramadı. ‘Tutuklanacaksın’ tehditleri umurumda bile olmadı” diyen Akşener, 30 yıllık siyasi kariyerinde aldığı tüm kararların arkasında durmaya devam edeceğini söyledi.

Meral Akşener, kürsüde konuşmasını tamamladıktan hemen sonra salondan ayrıldı ancak birinci turda oy kullanmaya arada geri döndü. Hızlıca oyunu kullandıktan sonra yeniden ayrıldı.

Genel başkan adayları konuşmalarını yaptı

Akşener’in ardından genel başkanlık için Grup Başkan Vekili Müsavat Dervişoğlu, Grup Başkanı Koray Aydın, Göç Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tolga Akalın ve Kurucular Kurulu Üyesi Günay Kodaz de konuşmalarını yaptı.

Konuşmasında yerel seçim sonuçlarına ve partinin bundan sonraki sürecine değinen Müsavat Dervişoğlu, “İYİ Parti kuruluş amacına bakıldığında elbette siyasetin merkezinde olacaktır. Verilecek mücadeleyi asla ıskalamayacaktır. Toplumun bütün kesimlerini kucaklayacaktır” dedi.

Dervişoğlu, “Sizlere yalvarıyorum. Allah rızası için diyorum. Türkiye’nin meydanlarında Tayyip Erdoğan’la hesaplaşmak istiyorum. Bana o gücü verin. Bana o desteği verin. Benden esirgemeyin” diye konuştu.

Dervişoğlu’nun ardından kürsüye çıkan Tolga Akalın, “Bugün eski Türkiye’nin, yani Tayyip Erdoğan iktidarının son günü. Bugün iktidar yoluna girişimizin ilk günü. Elbette bu yürüyüşte Türk yurtseverleri, Türk demokratları ve samimi muhafazakarlarla omuz omuza yeni bir dönemi açıyoruz” dedi.

İYİ Parti’nin yerel seçim performansına değinen Koray Aydın ise konuşmasında “Doğru bir değerlendirme yapmaz, acil bir değerlendirmede bulunmazsak bu kötü tablo sürekli hale gelecektir. Genel başkanımızın olağanüstü kurultay yolunu açması ve kendisinin de aday olmaması demokratik bir olgunluktur. Örnek bir tavırdır. Şimdi sıra sizlerdedir” dedi.

Koray Aydın’ın ardından kürsüye son olarak Günay Kodaz çıktı. Kodaz, “Biz bu partiyi masa başında kurmadık. İYİ Parti Türkiye’nin umududur. Bugüne kadarki emekleri için Sayın Meral Akşener’e teşekkür ediyorum. Partimizde mutlaka emek, liyakat, bilgi, istişare, çalışkanlık, sözünde durma hakim olmalıdır” diye konuştu.

Paylaşın

İYİ Parti Kongresi’nde Kürsüye Çıktı Akşener, CHP’ye Yüklendi

İYİ Parti’deki genel başkanlığına veda konuşmasında Ankara siyasetine ve muhalefet cephesine ilişkin mesajlar verdiği gözlemlenen eski İYİ Parti Lideri Meral Akşener, özellikle CHP’ye yönelik Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla ilgili sitemini yeniden gündeme taşıdı.

Haber Merkezi / İYİ Parti Lideri Akşener, “Mesela 2017 yılında; devletimizin ‘kerim’ anlayışını ortadan kaldıran, milletimizi de ucube bir sisteme mahkûm eden Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumuna ‘Hayır’ demek için il il gezdim. ‘Bu sistem Türkiye’yi uçuruma sürükler.’ dedim. Ve maalesef haklı çıktım.

2018’de, 2019’da, 2020’de ve en nihayetinde 2023 yılında da ‘milletle inatlaşılmaz’ diyerek hem iktidarı hem de ana muhalefeti defalarca uyardım. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Türkiye’ye nefes aldırmak için yeri geldi feragatte, yeri geldi fedakarlıkta bulundum. Yeri geldi herkes sustuğunda bile milletin sesini haykıran oldum” dedi.

Bu noktada Meral Akşener’in, 31 Mart’taki yerel seçimlerde ittifak kurmama kararı aldığı CHP’ye yönelik 14 Mayıs 2023’teki Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde kendi ifadesiyle “kazanacak aday” belirleme ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığında ısrarcı tutuma karşı tepkisini koruduğu görüldü.

İYİ Parti Lideri Akşener, konuşmasında Türkiye’deki yakın siyasi tarihe ilişkin sıklıkla “Haklı çıktım” ifadesini kullanarak, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan iktidarına yönelik 2010’daki anayasa değişikliği referandumu da dahil olmak üzere yanlışlıklara karşı çıktığını kaydetti.

Meral Akşener, “Zihnim de, vicdanım da hep çok rahat oldu. Çünkü hiçbir zaman peşinden koştuğum kişisel bir çıkarım olmadı. Çünkü hiçbir zaman utanacağım bir yaram olmadı. Çünkü hiçbir zaman vicdanımı susturabilecek bir güç olmadı. Tehdide, baskıya, zorbalığa hiç eyvallahım olmadı. Allah şahit; toz zerresi kadar korkum da olmadı” sözleriyle kendisini anlattı.

İYİ Parti’nin 5. Olağanüstü Kurultayı’nda yeniden aday olmayan Meral Akşener, genel başkan sıfatıyla son kez konuşma yaptı. “5. Olağanüstü Kurultayımıza hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz. Bugün karşınızda bu kürsüden son kez konuşuyorum” diyen Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Divanımızın, sayın başkan ve üyeleri; kıymetli üst kurul delegelerimiz; değerli milletvekili ve başkanlarımız; bin bir badireye, birlikte göğüs gerdiğim, sevgili kardeşlerim; her zorlu dönemeçte, gücüme güç katan, genç evlatlarım; gönlünü memleketine, yüreğini milletine adayan; iyi ve cesur dava arkadaşlarım; 5’inci Olağanüstü Kurultayımıza, hoş geldiniz.

Bugün karşınızda, bu kürsüden, son kez konuşuyorum. Çünkü bugün, emaneti devretme günü… Hayatımın 30 yılını, farklı dönemlerde, farklı mekânlarda, farklı imkânlarla; memleketimizin geleceği, insanımızın iyiliği, devletimizin güvenliği için; siyaset sahnesinde, çalışarak geçirdim. Siyasi kariyerim boyunca; beni motive eden, tek bir şey vardı: O da; tüm eğitim hayatım boyunca; beni parasız yatılı okutan, milletimize; bana büyük fırsatlar sunan, Cumhuriyetimize; ve her geçen gün, tahrip edilen, devletimize karşı; vefa borcumu ödemekti.

Bu uğurda, 30 yıl boyunca; bir kadın olarak; zorluklarla, iftiralarla, tehditlerle karşılaştım. Her devrin fırsatçılarıyla, ahlaksızlarıyla, zalimleriyle, mücadele ettim. Ama şunu içtenlikle söyleyebilirim ki; Zihnim de, vicdanım da, hep çok rahat oldu. Çünkü hiçbir zaman, peşinden koştuğum, kişisel bir çıkarım olmadı. Çünkü hiçbir zaman, utanacağım bir yaram olmadı. Çünkü hiçbir zaman, vicdanımı susturabilecek bir güç olmadı. Bu yüzden de; Yalana, dolana, dümene, hiç tahammülüm olmadı. Tehdide, baskıya, zorbalığa, hiç eyvallahım olmadı. Allah şahit, toz zerresi kadar korkum da olmadı.

Çünkü; ecelin ne bir nefes evvel, ne bir nefes sonra olduğuna, hep inandım. Dolayısıyla, hayatımın her döneminde; sahip olduğum, ahlaki değerleri; cumhuriyetimizin, temel ilkelerini; Türkiye’nin ihtiyaçlarını gözeterek; sorumluluklar aldım, tutumlar sergiledim. Mesele millet, mesele memleket olduğunda; inandığım yolda yürümekten, hiçbir zaman çekinmedim.

Milletin hakkı için, devletin itibarı için, karşısında durduklarımın; parmak sallayan elleri, beni yıldıramadı. Hedef tahtasına koyan dilleri, beni sindiremedi. Cazip teklifleri, beni susturamadı. Makam vaatleri, beni durduramadı. “Tutuklanacaksın” tehditleri, umurumda bile olmadı. Rabbime şükürler olsun ki; bugüne kadar verdiğim tüm kararların; aldığım tüm tutumların; üstlendiğim tüm sorumlulukların; hep arkasında durdum; bugün de, durmaya devam ediyorum.

Hani derler ya; hakla batılın arasındaki farkı, tarih belirlermiş… Nitekim, ben de buna, hep şahit oldum. Her zaman, kısa vadede olmasa da; zaman beni, en nihayetinde, hep haklı çıkardı. Mesela 28 Şubat’ta; herkes korkudan susup otururken; ölümle tehdit edilmeme rağmen; vesayetçilere karşı, tutum aldım. Ve haklı çıktım. Mesela, 2001 yılında; Herkes makam mevki hayalleri kurarken; “Türk demekten korkanlarla, yol yürünmez.” diyerek, bir karar aldım. Yıllarca sürecek bir iktidarın parçası olmamayı; ben daha, yolun en başında seçtim. “Devletle milleti barıştıracağız.” diye gelenlerin; milleti birbirine küstüreceklerini, ben daha en başında gördüm. Ve haklı çıktım.

Mesela, 2010 yılında; herkes, “Yetmez ama evet.” diye diye; demokrasi havarisi havalarında, ortalıkta gezinirken; Türkiye, göz göre göre, ateşe atılmasın diye; iktidarın, en tepesi de dahil olmak üzere, önde gelenlerine; bizzat gittim, söyledim; “Yapmayın, etmeyin. Bu garabet sizi de vuracak.” dedim. Sonucunda ise, maalesef ki milletimiz; devletini, sokaktan toplamak zorunda kaldı. Ve haklı çıktım. Mesela, 2017 yılında; Devletimizin, “kerim” anlayışını, ortadan kaldıran; Milletimizi de, ucube bir sisteme mahkûm eden, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumuna; “Hayır” demek için, il il gezdim. “Bu sistem, Türkiye’yi uçuruma sürükler.” dedim. Ve maalesef, haklı çıktım.

2018’de, 2019’da, 2020’de, ve en nihayetinde, 2023 yılında da; “milletle inatlaşılmaz” diyerek; hem iktidarı, hem de ana muhalefeti defalarca uyardım. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, Türkiye’ye nefes aldırmak için; Yeri geldi, feragatte; yeri geldi, fedakarlıkta bulundum. Yeri geldi; Herkes sustuğunda bile; milletin sesini haykıran oldum. Çok değil, daha geçen yıl söylediklerimi; O günlerde, hararetle reddedenler; şahsıma, her türlü hakareti edenler; hırsından hızını alamayıp, iftiraya sarılanlar; bugün, benimle aynı şeyleri, söylemeye başladılar.

Hatta bazıları, kısık sesle de olsa; “haklıymış” bile diyorlar… Ne diyeyim? Sabah şerifleriniz hayrolsun… Rahmetli İnönü’nün, bir sözü vardır: “Tarih kürsüsünden, hâlinizi seyrediyorum. Suçluların telaşı içindesiniz…” İşte ben de, bugün, bu arkadaşların hâlini; acıyarak seyrediyorum… Çünkü benim için, esas mesele; Benim haklı çıkmam değil, milletimizin çırak çıkmamasıydı. Memleketimizde yokluğun, yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun; 5 yıl daha, hüküm sürmemesiydi. Türkiye’nin, 5 yılını daha, kaybetmemesiydi.

Değerli arkadaşlarım; Gelelim bugüneee… Yani 2024’e… Bildiğiniz gibi, yetkili kurullarımızın, kararı doğrultusunda; 31 Mart yerel seçimlerine, hür ve müstakil olarak girdik. Bu karar aslında, bizim için, fabrika ayarlarımıza dönmek demekti. Çünkü biz, İYİ Parti’yi; İki kutba mahkûm edilen Türk siyasetinin; yaşam odası olması için kurmuştuk! Çünkü biz İYİ Parti’yi; Kavgalara, korkulara, mecburiyetlere, mahkûm edilen milletimize; yeni bir seçenek sunmak için kurmuştuk!

Çünkü biz İYİ Parti’yi; bir kişiye, bir zümreye, bir gruba, ya da bir başka partiye kaldıraç olmak; imkân sağlamak; kariyer basamağı olmak için değil; milletin istiklali, memleketin istikbali için kurmuştuk! Dolayısıyla ben de, bugüne kadar; hem kendimin, hem de partimizin; aldığı tüm kararların, arkasında durduğum gibi; bu kararın da, elbette arkasında durdum. Ne kadar zorlu bir yola çıktığımızın, farkındaydım. İftiralarla, karalamalarla, çirkin oyunlarla, üzerimize gelineceğinin, farkındaydım. Satın alınmışlara karşı; yürekten inanmışların mücadelesini yürüttüğümüzün farkındaydım.

Taşın altına, elini, gövdesini koyanların, farkında olduğum gibi; O taşın, bizi ezmesi için çalışanların da; iştahla el ovuşturanların da, farkındaydım. Rz cümle; Seçim sonuçları doğrultusunda, aldığımız riskin, elbette farkındaydım. İşte bu yüzden; bugüne kadar olduğu gibi, bugün de Türkiye’nin, alıştırılmış normallerinin dışında sadece söz söyleme sırasında değil bedel ödeme sırasında da, en önde duruyorum.

Bugüne kadar, her daim; kimseden bir beklentim olmaksızın; gerektiğinde, bedel ödemeyi bildim. Bundan dolayı da, asla pişman olmadım. Nitekim bugün de, pişman değilim. Çünkü, haklılığımızın, elbet bir gün anlaşılacağını biliyorum. Ve bugün üzerime düşen, her şeyi yapmış olmanın huzuruyla son kez karşınızdayım.

Hiçbir hesaba, hiçbir pazarlığa, hiçbir sahtekârlığa girmeden milletin sesini duyurmuş olmanın, mutluluğuyla son kez karşınızdayım. İYİ Parti olarak, varlığımızı, onurumuzu, duruşumuzu pazarlık masalarına, meze ettirmemiş olmanın gururuyla son kez karşınızdayım. İYİ Parti’yi kurduğumuz, ilk günkü gibi bir an bile pes etmeden, mücadele etmiş olmanın, gönül rahatlığıyla son kez karşınızdayım! Allah herkese, böyle veda etmeyi nasip etsin.

“İYİ Parti’yi, sizlere bir ev, bir yuva yaptım”

İYİ Parti’nin ve İYİ Partilinin fedakârlığını, taşıyamayanlara mani oldum. “Tek kişi kalsam da, bu mücadeleden vazgeçmeyeceğim.” dedim, asla da vazgeçmedim. “Gerekirse bedelini ödeyeceğim.” dedim; Ve bugün de karşınızda aziz milletime ve sizlere karşı, bir kez daha söylemek isterim ki; Ben, bu bedeli ödemeye razıyım. Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları Kennedy’nin, çok meşhur bir sözü vardır “Zaferin bin babası vardır, mağlubiyet yetimdir” der.

İşte ben, o bin babanın, kaçıştığı yerde o yetim mağlubiyeti, öksüz bırakmadım! Haksız olduğumuz için değil söz verdiğim için bırakmadım! Başarısızlığı ben aldım artık başarıyı, siz yakalayacaksınız. Bedeli ben ödedim artık hesabı, siz tutacaksınız. Kiminiz “abla”, kiminiz “kardeş”, kiminiz “anne” diye geldiniz. Benden bir ev, bir yuva istediniz. Ben de İYİ Parti’yi, sizlere bir ev, bir yuva yaptım. Ocağını tüttürdüm, içini ısıttım, sofrasını kurdum, bahçesini genişlettim. Yıkmak isteyenlere, dağıtmak isteyenlere, çökmek isteyenlere, müsaade etmedim.

Ama bugünden sonra artık bu evi, siz koruyacaksınız. Bu evi, artık, siz ayakta tutacaksınız. Bu eve, artık, siz bakacaksınız. Şairin de dediği gibi “Bizdik o hücumun, bütün aşkıyla kanatlı, bizdik o sabah, ilk atılan safta yüz atlı… Dünyâya vedâ ettik; atıldık dolu dizgin… En son koşumuzdur bu; Asırlarca bilinsin!..” Bu vesileyle, Genel başkan adaylarımıza başarılar diliyor; Kurultayımızın, milletimiz, memleketimiz ve partimiz için; hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yolunuz, bahtınız açık olsun. Allah’a emanet olun!”

Paylaşın

Beyaz Saray: Erdoğan – Biden Görüşmesi Ertelendi

Beyaz Saray, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Mayıs’ta yapmayı planladıkları görüşmenin, Erdoğan’ın programındaki değişiklikler nedeniyle ertelendiği bildirildi.

Reuters haber ajansı adını vermek istemeyen bir Türk yetkiliye dayandırdığı haberinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyaretinin ertelendiğini duyurdu. Aynı yetkili, yakında yeni bir tarih belirleneceğini belirtti.

Beyaz Saray’dan bir sözcü de VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karşılıklı olarak uygun bir zamanda Beyaz Saray’da ağırlamayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Ancak programlarımızı uyumlu hale getiremedik ve şu anda duyuracağımız bir ziyaret yok” dedi.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden ile AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 9 Mayıs’ta görüşecekti.

ABD Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, İstanbul’da bir otelde bir araya geldiği Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) heyetine yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden ile yapacağı görüşmenin hazırlıklarının sürdüğü bilgisini teyit etmişti.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik İletişim Danışmanı John Kirby, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika’yı ziyareti konusunda takvime alınmış bir programın olmadığını söylemişti.

ABD Başkanı Joe Biden’la New York eyaletinin Syracuse kentine giderken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kirby’ye bir gazeteci, “İki hafta içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beyaz Saray’ı ziyaret etmesi bekleniyor. Erdoğan geçtiğimiz Cumartesi günü Hamas liderini ağırladı. Bu görüşmelerde bir konu başlığı olacak mı? Ya da ziyarete gölge düşürür mü?” şeklinde bir soru yöneltmişti.

John Kirby soruya yanıtında, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretine ilişkin programlanmış bir şey yok. O nedenle bu konuda bir yorumum yok” ifadesini kullanmıştı.

“Toplantıları konusunda konuşma işini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bırakacağını” kaydeden Kirby, “Hamas’a, kim olduklarına ve neyi temsil ettiklerine ilişkin tutumumuz konusunda çok net olduk.” diyerek başka bir yorum yapmayacağını belirtmişti.

Öte yandan OdaTV’nin yayınladığı bir haberde “Erdoğan’ın Washington ziyaretini iptal ettiği ve iptal etmesinin nedeninin ABD Temsilciler Meclisi’nin İsrail’e yardımı da içeren tasarıyı onaylaması olduğu” iddia edilmişti. OdaTV, haberin kaynağını ise belirtmemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Biden’la uluslararası zirvelerde görüşmeler gerçekleştirmişti. İki lider, son olarak geçen temmuz ayında Litvanya’da NATO zirvesinde bir araya gelmişlerdi.

Paylaşın

Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’ndan “Türkiye’ye Yaptırım Yok” Mesajı

Fransa’nın Strazburg kentindeki merkez binasında gazetecilerle bir araya gelen Avrupa Konseyi İletişim Direktörü Daniel Höltgen, “Sayısını hatırlayamacağım kadar çok kez Kavala ve Demirtaş’ın serbest bırakılması için üye devletler tarafından çağrı yapıldı” dedi ve ekledi:

“Bu çağrılar karşılık bulmadıkça diplomatik dil giderek sertleşti. Ancak mevcut durumda hiçbir üye devletin yaptırım uygulamaya niyetli olduğunu görmüyorum.”

Daniel Höltgen, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’nun bu yönde bir hazırlık olmadığını, hatta yaptırım ihtimalinin dillendirilmediğini söyledi.

Avrupa Konseyi İletişim Direktörü Daniel Höltgen, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu ve bu sene kuruluşunun 75. yıldönümünü kutlayan Avrupa Konseyi’nin Fransa’nın Strazburg kentindeki merkez binasında bir grup gazeteciyle bir araya geldi.

T24’ten Metin Kaan Kurutluş’un aktardığına göre; Höltgen, “Sayısını hatırlayamacağım kadar çok kez Kavala ve Demirtaş’ın serbest bırakılması için üye devletler tarafından çağrı yapıldı. Bu çağrılar karşılık bulmadıkça diplomatik dil giderek sertleşti. Ancak mevcut durumda hiçbir üye devletin yaptırım uygulamaya niyetli olduğunu görmüyorum“ diye konuştu. İletişim direktörü bu yönde bir hazırlık olmadığını, hatta yaptırım ihtimalinin dillendirilmediğini söyledi.

Höltgen, Bakanlar Kurulu’nun alacağı bir yaptırım kararının Rusya örneğinde olduğu gibi üyelikten ihraca kadar gidebileceğini, ancak Türkiye’nin üyelikten çıkarılması gibi bir senaryonun hiçbir şekilde gündeme gelmediğini belirtti. Rusya, 24 Şubat 2023’te Ukrayna’yı topyekûn işgal girişimini başlattıktan sonra üyelikten ihraç edilmişti. Avrupa Konseyi’nden bir ülkenin ihracı için üye ülkelerin üçte ikisinin oyu gerekiyor.

İhlal sürecinin Türkiye’ye bir sinyal vermek için başlatılmış olabileceğini vurgulayan Höltgen şu değerlendirmede bulundu: “İhlal süreci ilk başlatıldığında bile hiçbir üye ülkenin hükûmet mensubu Türkiye’nin üyeliğinin sonlandırılması yönünde bir talep dile getirmedi. Öte yandan ihlal süreci başlatıldıktan sonra Avrupa’da büyük bir savaş başladı.

Üye devletlerimizden biri insan öldürmeye başladı. Kriz üstüne kriz yaşandı. Dayanışma içinde olmamız gerekiyor. Sanıyorum ki üye devletler dikkatlerinin bölünmesini istemiyorlar. Tabii ki böyle yapınca durum (Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamaması) ortadan kalkacak değil, ama şu anda bu konuda dillendirilecek yeni bir şey yok. Mevcut durumda, Kavala’nın hemen serbest bırakılması için çağrı yapıyoruz“.

Avrupa Konseyi üyeleri arasında Türkiye’nin eninde sonunda AİHM kararlarını uygulayacağına dair bir düşünce olduğunu belirten Höltgen, kararlara uymayan başka ülkeler de bulunduğunu ve bunun Avrupa Konseyi için bir itibar sorunu oluşturduğunu ifade etti.

Paylaşın

Erdoğan: İsrail’le İlişkilerimizi Kestik Kesiyoruz

Katıldığı bir etkinlikte konuşan Erdoğan, “Modern dönem firavunlarını görmek isteyen hiç uzağa gitmesin. 35 bin Filistinliyi acımasızca katledenlere baksın. Günümüzün Hitler’i ve Nazileri Gazze’de 15 binden fazla çocuğu öldüren katillerdir” dedi ve ekledi:

“Netanyahu adını Gazze kasabı olarak tarihe utançla yazdırmıştır. Bu kara leke ne yaparsa yapsın çıkmayacaktır. Biz böyle konuşunca birileri hemen rahatsız oluyor. Cürmü yüzüne söylenen her suçlu gibi İsrail yönetimi de bizi susturabileceğini zannediyor. Ellerindeki basın ve lobi gücüyle cinayetlerin üstünü örtebileceklerini düşünüyorlar. Ne yaparsanız boş, ne kadar uğraşsanız da beyhude.

Tayyip Erdoğan’ın kalbine zincir vuramazsınız. Sizin tehditlerinize ve baskılarınıza asla boyun eğmeyiz. Ey Netanyahu duam şu: Ya Rabb, Kahhar ismi şerifinle tecelli ederek başta Netanyahu olmak üzere bu siyonistleri kahru perişan eyle. Sırf İsrail ve Batılı destekçileri öyle istedi diye Hamas’a terör örgütü iftirası atanlardan olamayız.”

Erdoğan konuşmasının devamında, “İsrail’le artık ilişkilerimizi ticari anlamda başta olmak üzere kestik kesiyoruz. Türkiye 2000 yılı aşan tarihinin hiçbir döneminde asla soykırım yapmamış, sömürgeci olmamış, masumlara dokunmamış bir ülkedir” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı’na katıldı. Konferansta konuşan Erdoğan, şunları söyledi:

“Kalbi Kudüs ve Filistin için atan siz kıymetli parlamenterleri ülkemizde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Medeniyet, tarih ve kültür şehri güzel İstanbul’umuza hepiniz hoş geldiniz. Sizlerin şahsında Filistin davasını kendi meselesi görüp destek veren, Kudüs’e ve Filistin’e sahip çıkan tüm parlamenterlere teşekkür ediyorum.

Az önce yapılan konuşmaları ilgiyle takip ettik. Parlamenterler arası Kudüs Platformu’nun kuruşundan bu yana geçen sürede önemli bir boşluğu doldurduğunu memnuniyetle müşahede ettik. BM kararlarına, prensiplerine, uluslararası normlara uygun olarak Kudüs’e ve Filistin’e hizmet eden siz kardeşlerimi tebrik ediyorum. Müslüman olmanın, hakkı, hukuku ve adaleti cesaretle savunmanın gerçekten zor olduğu günlerden geçiyoruz.

Bilhassa ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın mahremiyetine yönelik tacizler giderek artıyor. İşgalci İsrail tarafından Kudüs’ün kadim kimliği adım adım yok ediliyor. Haçlı zihniyetinin tekrar hortlatılmak istendiğini görüyoruz. Kudüs’ü tekrar ayağa kaldıran ecdadın torunları olarak Filistin’de yaşanan menfi-müspet her gelişmeyi yakından takip ediyoruz.

Türkiye olarak kuşatıcı anlayışla Kudüs’e sahip çıkmayı bir görev biliyoruz. Mücadelemizi azimle sürdürüyoruz. Barış adına yürüttüğümüz bu kutlu mücadeleye destek veren Parlamenterler Arası Kudüs Platformu’na şükranlarımı sunuyorum. Buradan Filistinli kahramanlara bir kez daha selamlarımı gönderiyorum. İşgalci zalimler karşısında dik duran Filistin’in yiğit evlatlarını ülkem ve milletim adına saygıyla selamlıyorum. Dünyanın dört bir yanında Filistin ve Gazzeli kardeşlerimizle dayanışma sergileyen vicdan sahibi tüm insanlara teşekkür ediyorum.

“İsrail yönetimi bizi susturabileceğini zannediyor”

Modern dönem firavunlarını görmek isteyen hiç uzağa gitmesin. 35 bin Filistinliyi acımasızca katledenlere baksın. Günümüzün Hitler’i ve Nazileri Gazze’de 15 binden fazla çocuğu öldüren katillerdir. Netanyahu adını Gazze kasabı olarak tarihe utançla yazdırmıştır. Bu kara leke ne yaparsa yapsın çıkmayacaktır. Biz böyle konuşunca birileri hemen rahatsız oluyor. Cürmü yüzüne söylenen her suçlu gibi İsrail yönetimi de bizi susturabileceğini zannediyor.

Ellerindeki basın ve lobi gücüyle cinayetlerin üstünü örtebileceklerini düşünüyorlar. Ne yaparsanız boş, ne kadar uğraşsanız da beyhude. Tayyip Erdoğan’ın kalbine zincir vuramazsınız. Sizin tehditlerinize ve baskılarınıza asla boyun eğmeyiz. Ey Netanyahu duam şu: Ya Rabb, Kahhar ismi şerifinle tecelli ederek başta Netanyahu olmak üzere bu siyonistleri kahru perişan eyle. Sırf İsrail ve Batılı destekçileri öyle istedi diye Hamas’a terör örgütü iftirası atanlardan olamayız.

İsrail’le artık ilişkilerimizi ticari anlamda başta olmak üzere kestik kesiyoruz. Türkiye 2000 yılı aşan tarihinin hiçbir döneminde asla soykırım yapmamış, sömürgeci olmamış, masumlara dokunmamış bir ülkedir.

Geçen ay ülkemizde mahalli idareler seçimleri yapıldı. Seçim sürecinde büyük bir iftiraya maruz kaldık. Şahsımızın Filistin davasını savunurken ödediği bedeller ortadayken, birileri ülkemizin ve milletimizin Filistin direnişine verdiği güçlü desteği gölgelemeye çalıştı. Bu kirli kampanyayı hırsları akıl ve vicdanlarının önlerine geçtiği için yürüttüler. Hatta İsrail’e jet yakıtı gönderdiler diyecek kadar ne yazık ki akıl, vicdan ve ahlak dışı bir sürü iddia gündeme taşındı. Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının böyle bir adım atması mümkün mü?

Şimdi aynı çevrelerin Kürecik’teki radar üssüyle ilgili benzer yalanlara sarıldığını görüyoruz. Bu meseleyi istismar etmeye çalışıyorlar. Kürecik’teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz. Türkiye böyle bir şeye zaten izin vermez. Bir müslüman olarak her şeyden önce yalan Allah’ın en çok nefret ettiği şeydir.”

Paylaşın