Karamollaoğlu’ndan ‘Milli Görüş’ Göndermesi

Saadet Partisi ve Gelecek Partisi grubunda seçim değerlendirmesi yapan Temel Karamollaoğlu, “Bizim durduğumuz yer ve söylediklerimiz birilerinin hem sahteliğini hem de sahteciliğini ifşa ediyor. Çünkü iktidar partisi ve müttefikleri, bizim kendilerini faş eden siyasetimizden rahatsızlar” dedi ve ekledi:

“Bu çevreler bu nedenle, bizi taklit etmeye, milli görüşün fikri yapısını tahrif ve tahrip etmeye meyilli bir oluşumu palazlandırdılar. Hatta ‘Milli görüşü kim temsil ediyor?’ tartışmasını bile başlatmaya yeltendiler. Milli görüş gömleğini çıkaran ile milli görüş gömleğini kendisinin sanan arasındaki işbirliği herkesin malumudur. Taklitçiliğin ve işbirlikçiliğin hüküm sürdüğü bu süreçte işimizin zor olduğunu biliyoruz.”

Temel Karamollaoğlu ve Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Karamollaoğlu, Gazze’nin hala kanayan bir yara ve yürek sızısı olduğunu belirtti.

Üç çeyrek asırdır devam eden ve 7 Ekim’den bugüne her geçen gün daha da şiddetlenen siyonist zulmün, ramazan ve bayram dinlemediğini dile getiren Karamollaoğlu, olup bitenlerin dünyanın güzünün içine baka baka, Müslümanlara adeta meydan okurcasına yapıldığını kaydetti.

Karamollaoğlu, sözde asli görevleri dünya üzerinde huzur ve barışı tesis etmek olan uluslararası kurum ve kuruluşların ise aylardır kör, sağır ve dilsiz kesildiğini söyledi. Gelişmiş kabul edilen batılı ülkelerin söz konusu suçlu siyonist rejim olunca tüm değerleri rafa kaldırdığını belirten Karamollaoğlu, “Bir kez daha açıkça görülmüştür ki batı medeniyeti her şeyiyle iflas etmiştir” ifadesini kullandı.

İslam dünyasının da sınıfta kaldığını dile getiren Karamollaoğlu, “Esas üzücü olan ve bizi dehşete düşüren de İslam aleminin tavrıdır” değerlendirmesinde bulundu. Hak ile batılın mücadele merkezinin bugün Gazze olduğunu söyleyen Karamollaoğlu, bu imtihandan geçemeyen hiçbir insanın, kurumun, partinin veya iktidarın diğer sınavlardan geçme imkanı bulunmadığını kaydetti.

Karamollaoğlu, parti veya şahıs ayırt etmeden 5 yıl boyunca görev yapacak tüm belediye başkanlarına, muhtarlara ve belediye meclis üyelerine başarı diledi. Seçim çalışmalarında devlet imkanlarının iktidar için kullanıldığına dikkat çeken Karamollaoğlu, teşkilat mensupları ve vatandaşların katkılarıyla oluşturulmuş bir bütçeyle seçim kampanyasını yürüttüklerini dile getirdi.

Seçim sürecinde kendini ifade etmek adına bütün kulvarları zorladıklarını anlatan Karamollaoğlu, şöyle konuştu: “Zira bizim siyasetimiz yolunu bulma derdinde olanların değil hakikate dair yol alma hedefine inananların işidir. Bizim partimiz ve fikrimiz, yolu kendine mülk etme hevesiyle yanıp tutuşanların değil iyiye, güzele ve doğruya giden yolu açma peşinde koşanların durağıdır, partisidir.

Biz, Erbakan hocamızın işlerini örnek, fikrini esas alarak hakikate mevzi kazandırmak adına siyaset yaparız ve yapıyoruz, yapmakta da devam edeceğiz. Her konuyu pazarlığa dönüştürerek konjonktürel teveccühe talip olanlar bugün varlar ama dün yoktular ve emin olun yarın da olmayacaklar. Doğruyu pazarlayanların, doğru yapanlardan ve doğruyu yaşayanlardan daha fazla itibar görmesi, hatta öne geçmesi, daimi bir konum değil geçici bir durumdur.

Biz Saadet Partisi olarak, sesimizin duyulmasını, fikrimizin anlatılmasını engellemek isteyeni de neden engellemek istediğini de biliyoruz. Çünkü bizim durduğumuz yer ve söylediklerimiz birilerinin hem sahteliğini hem de sahteciliğini ifşa ediyor. Çünkü iktidar partisi ve müttefikleri, bizim kendilerini faş eden siyasetimizden rahatsızlar. Bu çevreler bu nedenle, bizi taklit etmeye, milli görüşün fikri yapısını tahrif ve tahrip etmeye meyilli bir oluşumu palazlandırdılar.

Hatta ‘Milli görüşü kim temsil ediyor?’ tartışmasını bile başlatmaya yeltendiler. Milli görüş gömleğini çıkaran ile milli görüş gömleğini kendisinin sanan arasındaki işbirliği herkesin malumudur. Taklitçiliğin ve işbirlikçiliğin hüküm sürdüğü bu süreçte işimizin zor olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, yapılan yanlışları ifşa, yapılması gereken doğruları izah eden biz olmamıza ve bu noktada takdir edilmemize rağmen, milletimizin seçimde mührü neden başka partilerin üzerine vurduğunu elbette değerlendireceğiz.”

Karamollaoğlu, milletin 31 Mart’ta iktidar partisine mesaj verdiğini, ana muhalefet partisine de kredi tanıdığını dile getirdi.

“Yüreğim kan ağlıyor”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da “Milletimizin verdiği mesajdan kimse kaçamaz, kimse milletimizin verdiği mesajı göz ardı edemez” diye konuştu.

Davutoğlu, iktidarın ilk kez ikinci parti olduğunu ifade ederek, iktidara uyarı mahiyetindeki mesajların doğru algılanmasını dilediğini kaydetti. Ana muhalefete de kredi açıldığını belirten Davutoğlu, “Ana muhalefet partisi de bu krediyi kendisine verilmiş bir kredi olarak değil iktidara dönük büyük tepkinin ortaya çıkardığı geçici kredi olarak görmesi gerekir” dedi.

Bugün 1 milyon Gazzelinin felaket ölçeğinde bir açlıkla karşı karşıya bulunduğunu kaydeden Davutoğlu, Gazze’deki çocukların açlıktan öldüğünü vurguladı. Davutoğlu, şöyle konuştu:

“Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken, Türkiye’den kalkan gemilerle eğer İsrailli soykırımcı askerler tıka basa karınlarını doyurup o enerjiyle bu çocukları öldürmeye devam etmişlerse, bomba yağdıran uçakların yakıtları Türkiye’den gitmişse, Gazze’de yıkılan Filistinlilerin evlerinin yerine yapılan yerleşimcilerin demiri, çimentosu Türkiye’den gitmişse, bizim tuttuğumuz şeye oruç denir mi, buna ramazan denir mi? Yüreğim kan ağlıyor. Yazıklar olsun bize ki feryadımızı duyuramadık, mühürlü kalpleri açtıramadık. Yazıklar olsun bize ki vefat eden her çocuğun açlığından sorumluyuz.”

Davutoğlu, İsrail ordusunun Ramazan Bayramı’nda düzenlediği saldırıda 3 oğlu ve 4 torunu hayatını kaybeden Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi aradığını ve üzüntüleri nedeniyle seslerinin tıkandığını, konuşamadıklarını anlattı.

Toplantı öncesinde, salondaki sıraların üzerine davetlilerin takması için “Gazze için harekete geç” yazılı şapka ve Filistin bayrağı renklerini taşıyan atkı bırakıldı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da bırakılan atkıları boyunlarını taktı.

Paylaşın

CHP Lideri Özgür Özel’den ‘Aşırı Sağ’ Uyarısı

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Bahar Oturumu’nda Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller Grubu’nda açıklamalarda bulunan CHP Lideri Özgür Özel, Avrupa’da yükselen aşırı sağ tehlikesine dikkat çekti. 

Haber Merkezi / Aşırı sağ ideolojisi kıta Avrupası’nın pek çok yerinde güçlendiğini ve  yükselen aşırı sağ akımlar ve otoriter rejimlerin tarihin sayfaları arasına gömülen zararlı ideolojileri gün yüzüne çıkarma potansiyeline sahip olduğunu kaydeden Özgür Özel, “Bu nedenle demokratik siyaset güçlendirmeli, partiler arasındaki dayanışmayı artırmalıyız. Daha fazla güç birliği yapmalıyız” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Fransa’da, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi İlkbahar Oturumu kapsamında Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller Grubu’nda konuştu. Özel, konuşmasında şunları söyledi:

“CHP olarak geçtiğimiz yıl 100’üncü kuruluş yılımızı kutladık. Avrupa’nın en köklü sosyal demokrat partilerinde biri olarak 2 hafta önce yerel seçimlerde oy oranımızı yüzde 38’e çıkarıp, 17 milyon 300 bin vatandaşımızın desteğini alarak partimizi ülkemizin birinci partisi haline getirdik. 14’ü büyükşehir olmak üzere Türkiye’nin 35 ilinde birinci parti olarak belediye başkanlıklarını kazandık.

Şu anda iktidarda olan partiden 11 il daha fazla kazanmış durumdayız. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya, Bursa, Muğla olmak üzere hepimizin bildiği Türkiye’nin hem sanayi açısından, hem ekonomi açısından hem sizlerin en çok ziyaret ettiği 10 ilden 9’unu CHP’li belediyelerin yönetmekte olduğunu, bugün ülke nüfusunun yüzde 65’i CHP’li belediyelerden hizmet almakta olduğunu, yönettiğimiz belediyelerin ülke ekonomisinin yüzde 80’inini temsil ediyor olduğunu not etmek isterim.

Sosyal demokrat bir parti olarak toplumumuzun tüm kesimlerinden aldığımız bu büyük destekle sorumluluğumuz artmıştır. Bu sorumluluğumuzun bilinciyle sosyal demokrat değerlerden ve halkımızın ihtiyacı olan adaletli yönetimden asla taviz vermeyeceğiz.

Belirtmek isterim ki bizim öncüsü olduğumuz yeni siyasetin kadrolarında kadınlara ve gençlere çok daha fazla yer var. Partimizin yönetiminde yüzde 50 kadın var ve yönetim kademelerimizin yaş ortalaması 43’tür. Artık daha fazla kadın ve genç belediye başkanımız var. Katılımcı, bilime inanan, kolektif çalışma, halkımızın beklentilerini anlayarak ortak akılla karar alma anlayışı bize başarıyı getirdi. Bu anlayışımızı kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi’nin temel değerlerini yaşatma iradesinden de farklı değildir.

Kadınların şiddetten korunduğu, eşitlik ve toplumun bir parçası olduğu toplum düzeni için İstanbul Sözleşmesi’nden tarafız. Demokrasinin ve insan haklarının herkes için güvence altında olması için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde tarafız. Emeğin, emeklinin, gençlerin, ekonomik ve sosyal hakların güvence altına alınması için Avrupa Sosyal Şartı’ndan tarafız.

Bizim tarafımız belli. Bizim kurucu kadrolarımızın gösterdiği rotadan, demokrasiden ve çağdaşlıktan tarafız. Avrupa’nın bütün ülkelerinden ilerici, sosyal demokrat, sosyalist ve çevreci yoldaşlarımızla birlikte 31 Mart günü Türkiye’de partimizin gerçekleştirdiği seçim başarısını tüm Avrupa’ya yaymak bizlerin dayanışmasından ortak mücadelesinden geçmektedir.

Bu çerçevede haziran ayı içinde Avrupa Parlamentosu seçimlerini çok önemli görüyoruz. CHP Genel Başkanı olarak bu seçimlerde ilerici, sosyal demokrat, sol siyasi partilere destek vermeye, katkı sunmaya hazır olduğumuzu buradan ifade etmek isterim. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan Türk seçmenlerin daha adil bir Avrupa’yı hedefleyen partilere yöneleceğine inanıyorum. Bunu bir davet olarak ifade ediyorum. Balkan coğrafyasından komşumuz ve Avrupa’nın en genç ülkesi olan Kosova’nın bu topraklarda Avrupa Konseyi üyeliğinin onaylanmış olmasından da büyük bir memnuniyet duyduğumun altını çizmek isterim.

Ülkemiz 1959’da çıktığı Avrupa Birliği yolculuğunun 65’inci yılında halen tam üye statüsünü alamamıştır. Bu süreçte her iki tarafın eksik ve hataları nedeniyle ülkemizin tam üyelik hedefi gerçekleşememiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda, Avrupa Birliği’ndeki yoldaşlarımızın desteği önem taşımaktadır. AB tam üyeliği parti olarak bizim de halkımızın da temel hedefidir. Bu kurucumuzun bize gösterdiği rotadır. Biz Avrupa’nın bir parçasıyız. Türkiye’nin birinci partisi olarak ülkemizin AB üyeliği için katkı sunmaya, diplomatik girişimlerde bulunmaya, Avrupalı dostlarımızı ikna etme konusunda öncülük yapmaya hazırız.

Değerli yoldaşlarım, dünyamız bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçmektedir. Artık karşılaştığımız sorunlar sınırlarımızı aşan, çözümü hep birlikte çalışmamız gereken küresel meselelerdir. Birbirine derinden bağlı olan bu sorunlar silsilesi halkımızın ekonomik, sosyal koşullarını ve demokrasilerimizi tehdit etmektedir. Kurulu ekonomik düzenden hak ettiğini alamayan, kendini geride bırakılmış hisseden, gelir adaletsizliği yaşayan kitleleri radikal söylemlerle kendine çeken aşırı sağ ideoloji kıta Avrupa’sının pek çok bölgesinde güçlenmektedir.

Aşırı sağ akımlar ve otoriter rejimler tarihin sayfaları arasına gömdüğümüz zararlı ideolojileri tekrar gün yüzüne çıkarma potansiyeline sahiptir. İşte biz Türkiye’de bu çoklu krize ortak sorunlara çare üretecek yeni siyasetin önemli ve güçlü adımlarını attık. Bu nedenle demokratik siyaseti güçlendirmeli. Yükselen otoriterliğe karşı partilerimiz arasındaki dayanışmayı artırmalıyız. Demokrasiye inanlar, yeni bir ekonomik düzeni kurma iradesi taşıyanlar olarak daha fazla güç birliği yapmalıyız.”

Neoliberal ekonomik düzenin yerine geçecek yeni bir düzen ile katılımcı, demokratik, eşit temsile dayalı bir yönetim anlayışı ortak ihtiyacımızdır. Ne küresel, ne ulusal alanda gelir adaleti sağlanamadığı gibi aksine her krizle gelir dağılımı daha bozulmuştur. Hemen her yerde en üst yüzde 1’lik grubun geliri artmıştır. Maalesef gelir eşitsizliği sürdürülemez boyutlara ulaşmıştır. Bu durum hem ulusal, hem küresel ölçekte gerilimini besleyen bir unsun olarak öne çıkmaktadır. Bu konuda bizlere daha çok görev düşmektedir. Ancak bu şekilde işçilerin, çiftçilerin, dar gelirlilerin, güvencesiz bırakılan kesimlerin sorunlarına çözüm üretebiliriz.

Yaşadığımız son birkaç yıl bize savaş ve çatışmanın hala insanlık için en önemli risklerden biri olduğunu ne yazık ki gösterdi. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırı sonrasında İsrail’in Gazze’de yürüttüğü operasyonlarda şu an itibariyle 33 binden fazla insan hayatını kaybetmiştir. Bunun önemli bir kısmı kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Gazze’de bu insani dram sürerken hafta sonu İsrail ve İran arasında tırmanan gerilimi endişe ile takip ettik.

“1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti”

Geçtiğimiz kasım ayında uluslararası bir barış çağrısında bulunmuştum. Almanya’da kardeş partimiz SPD kongresinde, Genel Başkan Yardımcılığına seçildiğim Sosyalist Enternasyonal’in Madrid zirvesinde, Bükreş’teki Avrupa Sosyalist Partisi liderler zirvesinde, bu konuda bizlere büyük bir sorumluluk düştüğünü vurgulamıştım. Bu gerilimin sadece Ortadoğu coğrafyasında değil Avrupa ve dünyada büyük kaygıları tetiklediğinin bilincindeyim. Ortadoğu’da tansiyon bu denli yükselmişken partimize düşen görev bu gerilimi düşürecek her türlü çabanın öncüsü olmaktır.

Bu konuda kardeş partilerimizle dayanışma içinde her türlü girişime hazır olduğumuzu ifade etmek isterim. Çünkü bilinmelidir ki Gazze’de kalıcı ateşkes sağlanmadan ülkeler arasında yükselen gerilim dinmeyecek, bu tehdit tüm Avrupa’da, tüm dünyada hissedilmeye devam edecektir. Sorunun kalıcı çözümü için Birleşmiş Milletlerin 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulması erişilecek iki devletli oluşuma ihtiyaç olduğunu vurgulamak isterim.

Doğrudan sivilleri hedef alan saldırıların devamına göz yumulması ve bazı ülkelerin tutumları insan hakları gibi temel değerlerin zeminini yok ettiğini bir kez daha üzülerek vurgulamak durumundayım. Biz ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yurtta barış, dünyada barış sözünden hareketle daima barışın sözcüsü, haklının ve mazlumun savunucusu olmaya devam edeceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş bir partinin lideri olarak köklü bir geleneğin ve önemli bir misyonun temsilcisiyim. Bu misyonun hedefi çağdaş bir toplum, gelişmiş ve adaletli bir ekonomik düzen oluşturmaktır. Yönetimde aklı ve bilimi hakim kılmak, saygın, barışçıl, maceracılıktan uzak bir dış politika ile hem ülkemizde, hem Avrupa’da hem de dünyaya katkı sağlayacak bir mücadeleyi yürütmek durumundayız.

Ülkemizde girdiğimiz son seçimlerden aldığımız güçle Avrupa’daki kardeş partilerimizle yürüteceğimiz sıkı dayanışma ile hedeflerini gerçekleştireceğimiz daha adil ve daha eşit toplumlar oluşturacağımız konusunda umutluyum. Geçtiğimiz dönemde Azerbaycan ile aramızda yaşanan oylamasına dahil olmadığımız ama doğurduğu sonuçlar açısından da üzüntü duyduğumuz sürecin hızla onarılması gerektiğini düşünüyorum.

Konseyin ortak değerlerinin sonuna kadar savunucusuyuz. Ancak Azerbaycan ile yaşanan süreç bugüne kadar verdiği sonuçlar açısından her iki taraf açısından da öğreticidir. Bundan sonra ilişkilerin yeniden tesisi noktasında üzerimize düşecek her türlü katkıyı yapmak üzere bizim için çok önemli bir ülke olan Azerbaycan ile konsey arasında her türlü sorumluluğu almaya hazır olduğumuzu da ifade etmek isterim.

Avrupalı demokratlar olarak bütün krizleri üstesinden gelebilecek güçlü iradeye sahibiz. Daha demokratik, daha müreffeh, daha güvenli bir Avrupa, bu ailenin her ferdinin daha insan hakları temelinde, daha güçlü bir sosyal devleti mümkün kılmaktadır. İşte bu nedenle dayanışma içinde olmalıyız. Biz hem Türkiye’de hem Avrupa’da söz ettiğim ilkelerin kurucu iradesi olduk.

Bundan böyle de bu ilke ve değerleri tüm yurttaşlar için geçerli kılacak bir siyasetin öncüsü olmaya devam edeceğiz. Daha güzel yarınları hep birlikte inşa edeceğimize olan inancımla sizleri selamlıyorum. İyi ki varsınız. Bundan sonra hep birlikte büyük başarıları elde etmeyi düşünüyor, saygılar sunuyorum.”

Paylaşın

Erdoğan: Enflasyonun Düşüşe Geçmesini Bekliyoruz

Kabine Toplantısı’nın ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Yıllık enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz. Cari açıkta daralma başladı. Ocak ayında 15 milyar dolar azalarak 37,5 milyar dolara geriledi. Altın ve enerji hariç tutulduğunda cari fazla gerçekleşti” dedi ve ekledi:

“Gabar petrolü, Karadeniz doğalgazı keşiflerimizle bu sektörde ilk defa özgüven kazandık. Van ve Hakkari’deki yeni kuyularımızda yapacağımız keşiflerle üretim rakamlarını çok daha yukarılara taşıyacağız. Orta vadeli programımızı güçlendirecek adımlar atacağız. İnşallah çok yakında yeni programı kamuoyuyla paylaşacağız.”

Erdoğan, açıklamasının devamında, “Kamuda tasarrufları artırmak, yatırımları önceliklendirmek, yapısal reformlara hız kazandırmaktır. Büyüme potansiyeli güçlendirmemizin yolu verimliliği ve rekabeti artırmaktan, yüksek katma değere odaklanmaktan geçiyor” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Kabine Toplantısı, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından bugün ilk kez toplandı. Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“İdari izinle birlikte 9 güne çıkardığımız bayram tatili boyunca Türkiye genelinde ciddi bir insan ve araç trafiği yaşandı. Gerek yollarımızın kalitesi gerekse tedbirler sayesinde yoğun süreci geçmiş yıllara göre az bir kayıpla atlattık. Muhalefetten gelen eleştirilere rağmen köprü ve otoyollarımızın trafiği ne kadar rahatlattığını bir kez daha görmüş olduk.

Kamu özel işbirliğiyle devletin kasasından tek kuruş çıkmadan hayata geçirdiğimiz projelerimizin milletimizin hayatını kolaylaştırmasının yanında ülke ekonomisine katkıdan dolayı memnuniyet duyuyoruz.

Bayramın üçüncü günü teleferik kazasıyla hepimizin yürekleri dağlanmıştır. 174 insanımız kabinlerde saatlerce mahsur kaldı. AFAD ve Silahlı kuvvetlerimizin başta olmak üzere devletimizin birimlerinin yoğun gayretiyle vatandaşımızın tamamını burunları kanamadan kurtardık. Gece gündüz demeden büyük bir titizlikle 2 bin 200’den fazla personelimize teşekkür ediyorum. Yaralılarımıza Rabbimden acil şifalar diliyorum. Yaşanan ihmalle ilgili kusuru, sorumluluğu olanlarla ilgili yargımız süratle harekete geçmiştir.

Bir süredir istisnasız her seçim öncesinde tedavüle konulan son seçim propagandasının tamamen safsatadan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Türkiye bir seçimi daha dünyaya örnek olacak olgunlukla gerçekleştirmiştir.

Soruşturma kapsamında özellikle bu hattı işleten firma ile bakımdan sorumlu firma yetkililerinden 5 kişi tutuklanmış, 8 şüpheli hakkında adli kontrol kararı verilmiştir. Ana muhalefet yöneticilerin daha olayın ilk anından itibaren hadiseyi sulandırma ve asıl sorumluları koruma çabaları gözden kaçmamıştır. Aynı vicdansızlığın Beşiktaş’ta yaşanan yangın faciası ile sergilendiğini gördük.

Rızkının peşindeki 29 emekçi kardeşimiz İstanbul’un göbeğinde hayatını kaybetti. Ne sendika, ne basın yayın kuruluşlarından ne de muhalefet cephesinden kaydadeğer hiçbir tepki gelmedi. Hak, hukuk adına Van’a koşanlar Beşiktaş için tek bir adım atmadılar. Bunun adı sadece vicdansızlık değil aynı zamanda ikiyüzlülüktür. Hem Antalya hem Beşiktaş’taki cinayetlerin faillerinin yargıya hesap vermesi için üzerimize düşenin yapacağımızın bilinmesini istiyorum.

Benzer acıların tekrar yaşanmaması için Çalışma, Turizm ve İçişleri Bakanlıklarımız vasıtasıyla tedbir ve denetimlerimizi daha fazla yoğunlaştıracağız. Trafik kazalarında ve her iki kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. 31 Mahalli İdareler seçim maratonunu hamdolsun suhuletle tamamladık. En ufak şaibeye mahal vermeden neticelenmesi demokrasimizin kazanç hanesine yazılmıştır.

Milletin takdiriyle göreve gelen belediye başkanlarına, meclis üyelerine, muhtarlarımıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Seçimler sonrasında muhalefet partilerinin bir kısmının sergilediği sorumlu ve ağır başlı tavrı takdirle karşıladığımızı ifade etmek isterim. Yarın ki toplantımızda seçim toplantılarımızı değerlendireceğiz.

Bir süredir istisnasız her seçim öncesinde tedavüle konulan son seçim propagandasının tamamen safsatadan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Türkiye bir seçimi daha dünyaya örnek olacak olgunlukla gerçekleştirmiştir.

31 Mart seçimlerinin ilk kazananı sandıktır. Sandığın namusu ve itibarıdır. Rüştünü, gücünü ve yetkinliğini tartışmasız bir şekilde tekrar ispat eden Türk demokrasisi bu seçim sürecinin en büyük galibidir. Ülkemiz, milletimiz ve gelecek kuşaklar adına kıymetli bir kazanım olarak görüyorum. Muhalefetin de gerekli dersi çıkaracağını, bir daha temelsiz, basit ve zarar veren argümanların arkasına sığınmayacağını ümit ediyorum.

Son 21 yıldır olduğu gibi gelecekte de demokrasimizin standartlarını yükseltmeye devam edeceğiz. Bu irademizin en net tezahürü, bugün 7. yılını idrak ettiğimiz 16 Nisan halk oylamasıdır. Türkiye 200 yıllık bir tartışmaya nihai noktayı koymuş, yönetim modeli tercihi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden yana olmuştur.

14-28 Mayıs seçimleriyle parlamenter sistemine geri dönüş tartışmaları bir daha açılmamak üzere milletimiz tarafından kapatılmıştır. Siyaset kurumunun eskiye dönüş tartışmalarıyla vakit kaybetmek yerine mevcut sistemin daha da iyileştirmesine mesai harcamasına çok daha faydalı olacağına inanıyorum.

Ülkemizin son 10 ayına damga vuran seçim gündeminin geride kalmasıyla tüm özellikle söylüyorum seçim tarihi boyunca gidiş gelişler artık asıl meselelere son verilme dönemidir. Ekonomi, güvenlik, deprem, hak ve özgürlükler ile terörle mücadele başta olmak üzere acil sorunlarımıza odaklanmış bulunuyoruz.

Covid-19 salgınıyla başlayan ve gelişmelerle derinleşen küresel ekonomik kriz enflasyon boyutuyla halen devam ediyor. Gelişmiş ekonomiler dahil hemen herkes ciddi sıkıntılar yaşıyor. Türkiye olarak yakın çevremizdeki gerilim ve çatışmaların etkisiyle bu olumsuzlukların yansımasını maalesef biz de hissediyoruz.

Bir taraftan bölgesel krizleri yönetirken diğer taraftan ekonomideki yol haritamıza sıkı sıkıya bağlı kalıyoruz. Orta vadeli programın müsbet sonuçlarını görmeye başladık. 2023 yılını yüzde 4,5’luk büyüme oranı ile kapattık. Milli gelirde 1,1 trilyon doları, kişi başına düşen gelirde ise 13 bin doları aşmış olduk. Satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük 11. ekonomisiyiz.

2024’ün ilk çeyreğinde net ihracatın ekonomimize önemli katkı sağladığını ortaya koyuyor. İhracat bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 3.6 oranında artış gösterdi. Mart ihracatı ise 22 milyar 578 milyon doları buldu. Bu rakamla en yüksek 3. Mart ayın ihracat değerine ulaştık. İthalatta aylık azalış trendi devam ediyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1,3 puan artışla yüzde 75’i yakaladı. İhracatın da pozitif etkisiyle büyüme oranımızın yıl sonunda yüzde 4’e yaklaşacağına inanıyoruz.

Özellikle istihdam piyasamız güçlü bir ivme gösteriyor. Şubat ayı rakamlarına göre istihdam yıllık bazda 1 milyon 156 bin artışla 32.4 milyona ulaştı. İşsizlik oranı yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Bizim de temel sorunumuz hayat pahalılığı ile katmerleşen enflasyon baskısı. Emeklilerimiz başta olmak üzere enflasyonun ücretli kesimlerde yol açtığı sıkıntıları biliyoruz. Kendimiz bedel ödesek dahi ülkemize, milletimize, gelecek nesillere bedel ödetecek her türlü popülist adımdan uzak durduk duracağız.

“Yıllık enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz”

Yıllık enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz. Cari açıkta daralma başladı. Ocak ayında 15 milyar dolar azalarak 37,5 milyar dolara geriledi. Altın ve enerji hariç tutulduğunda cari fazla gerçekleşti. Gabar petrolü, Karadeniz doğalgazı keşiflerimizle bu sektörde ilk defa özgüven kazandık.

Van ve Hakkari’deki yeni kuyularımızda yapacağımız keşiflerle üretim rakamlarını çok daha yukarılara taşıyacağız. Orta vadeli programımızı güçlendirecek adımlar atacağız. İnşallah çok yakında yeni programı kamuoyuyla paylaşacağız. Kamuda tasarrufları artırmak, yatırımları önceliklendirmek, yapısal reformlara hız kazandırmaktır. Büyüme potansiyeli güçlendirmemizin yolu verimliliği ve rekabeti artırmaktan, yüksek katma değere odaklanmaktan geçiyor.

Dünya savaş, çatışma, siyasi ve ekonomik krizlerin, sosyal çalkantıların kıskacında kıvranırken hamdolsun Türkiye bölgesinin istikrar adası olma vasfını korumaktadır. Dış politikada dengeli ve ilkeli siyaset, savunma salanı alanında elde ettiğimiz t arihi başarılar vardır.

Gazze’de ateşin bölgeye yayılma riskine dikkat çektik. Bölgeye insani yardımların ulaştırılması için çabaladık. 3 bin 774 tonluk 9. iyilik gemisi ile birlikte Türkiye Gazze’ye en fazla insani yardım yapan ülke konumunu perçinlemiştir. 7 Ekim’den sonra İsrail’e yönelik ihracat kısıtlamasına öncülük eden ülke Türkiye’dir.

Bu hakikate rağmen hükümetimizi haksız, insafsız, buram buram fırsatçılık kokan ithamlara maruz kalmıştır. Jet yakıtı konusunda Türkiye’ye iftira atanları asla ve asla unutmayacağız. Türkiye, İsrail’e askeri amaçla kullanabilecek hiçbir malzeme satışına izin vermemiştir. Bunun arkasında hangi hesapların ve odakların bulunduğu ortaya çıkacaktır.

13 sene önce çatışmalar ilk başladığında Suriyeli komşularımıza nasıl kucak açtıysak, Ukrayna’daki savaştan kaçanlara nasıl sırtımızı dönmediysek, DEAŞ terör estirdiğinde nasıl imkanlarımızı seferber ettiysek, Gazze krizinde de kardeşlik vazifemizi hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz.

Son 7 aydır önüne geçmek için uğraştığımız tehlikelerin peyderpey gerçekleştiğini görüyoruz. Hafta sonu yaşadığımız hadiseler Batı’nın çifte standardını göstermiştir. Sadece 13 Nisan gecesine bakarak değerlendirme bulunmak hakkaniyetli, adaletli bir tavır olmayacaktır. 7 Ekim’den bu yana İsrail hükümeti ateşi bölgeye yaymak için provokatif adımlar atmaktadır.

Şam’daki İran Büyükelçiliğini hedef alması bardağı taşıran son damla oldu. İsrail’in saldırgan tutumuna ses çıkartmayanlar İran’ın cevabı karşısında hemen kınama yarışına girdiler. Burada öncelikle kınanması telin edilmesi gereken Netanyahu’nun ta kendisidir. 34 binden fazla masumu katleden, haber yapma dışında gayesi olmayan basın mensupları öldüren, okul, kilise, cami, mülteci kamplarını, yardım malzemesi almak için sıra bekleyen insanları bombalayan, tüm dünyanın gözü önünde soykırım uygulayan, her türlü şımarıklığı sergileyen Netanyahu’dan başkası değildir.

Siyasi ömrünü uzatmak adına hem kendi vatandaşları hem de bölge halkının canını tehlikeye atmaktadır. 13 Nisan gecesi yüreklerimizi ağzımıza getiren birinci müsebbibi Netanyahu ve gözünü kan bürümüş rejimidir.

Türkiye olarak son 2 gündür Gazze’deki katliamların geri plana itilmemesi için temaslarımızı daha da artırdık. Dışişleri Bakanımız Amerika, İran, İngiliz, Ürdünlü muhatapları ve BM Genel Sekreteri ile görüştük. Biz de dün Katar Emiri ile görüşmemiz oldu. Telefon diplomasimize bir hafta boyunca devam edeceğiz. Gerilimde sürekli el yükselterek hiçbir yere varılmaz.

Tüm aktörleri artık saldırılara son vermeye, sorumluluk içinde hareket etmeye davet ediyoruz Gazze’de zulüm ve soykırım durmadıkça yeni gerilimlere açıktır. İslam alemi ve Arap ligi başta olmak üzere sorumluluk sahibi herkes artık seslerini daha fazla yükseltmelidir.”

Paylaşın

Özel’den Filistin İçin “Deniz Gezmiş” Mesajı

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Dün Filistin’de olacaktım ama hafta sonu yaşanan saldırılardan sonra hava sahalarının kapatılması ziyaretimizi ertelememize neden oldu. En kısa zamanda Filistin’e giderek, 33 bin kaybın dünyaya duyurulmasını sağlayacağız” dedi ve ekledi:

“Bize düşen Bülent Ecevit’in Arafat’la kurduğu ilişki ve Deniz Gezmiş’in Filistin davasına sahip çıkmaktır… Yarın grubumuzdan 6 arkadaşımızın da görevli olduğu Avrupa Karma Parlamento Meclisi’nde bir konuşma yapacağım. Konuşmamın özünde Filistin’de yaşananlar ve İsrail’in mezalimi olacak.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, 31 Mart Yerel Seçimleri’nin ardından ilk kez partisinin grup toplantısında konuştu. Özel’in açıklamalarından başlıklar şöyle:

“Bugün tarihi bir toplantı gerçekleştiriyoruz. Bu mutluluğu elbette çok kişiye borçluyuz saya saya bitmez. Baba ocağının bacasını tüttürenlere selam olsun… Cumhuriyet Hak Partisi olarak bize oy veren kimseyi pişman etmeyeceğimize söz veriyoruz.

Sayın Grup Başkanvekilim kendisine ulaşan notlar çerçevesinde burada olanları selamladı. Ben burada olmayan ve bundan sonra da burada olmayacak olan 4 kişiyi selamlamak istiyorum… Afyonkarahisar milletvekilimiz ve önceki dönem Grup Başkanvekilimiz Burcu Köksal, Adıyaman milletvekilimiz Abdurrahman Tutdere, Kastamonu milletvekilimiz Hasan Baltacı ve Kırıkkale milletvekilimiz Ahmet Önal.

İllerinde tek milletvekiliydiler, kimi 1 dönem kimi 4 dönemdir bu görevi yaptı. O ilin sesini Türkiye’ye duyurdu. Ve her birisi her iki kişiden birinin oyunu alarak kendilerine verdiğimiz görevi hakkıyla yerine getirerek bu gruptan ayrıldılar ama o illerin belediye başkanı oldular.

Bir de birini yolladık gitti çalıştı, 10 ay önce yüzde 20 olan oyu 38 yaptı, bütün Türkiye’nin gözlerini yaşattı. İsmet Paşanın gözlerini yaşarttı, Özal’ı sevenlerden de oy aldı. Milliyetçileri ayırmadı, Malatya ittifakını kurdu. Malatya’nın evladı Veli Ağbaba’ya teşekkür ediyorum.

İran – İsrail gerilimi

Ortadoğu 7 Ekim’den bu yana zor günler yaşıyor. İsrail ile İran arasındaki gerilimi takip ediyoruz. Bu süreçte tarafların gerginliği artıracak adımlardan uzak durması gerektiğini yineliyorum. Etrafımız ateş çemberine dönüşmüşken ülkemiz tansiyonu düşürecek her çabanın öncüsü olmalıdır. Gazze’de ateşkes sağlanmadan gerilimin engellenmesi mümkün değildir.

Dün Filistin’de olacaktım ama hafta sonu yaşanan saldırılardan sonra hava sahalarının kapatılması ziyaretimizi ertelememize neden oldu. En kısa zamanda Filistin’e giderek, 33 bin kaybın dünyaya duyurulmasını sağlayacağız. Bize düşen Bülent Ecevit’in Arafat’la kurduğu ilişki ve Deniz Gezmiş’in Filistin davasına sahip çıkmaktır.

Yarın grubumuzdan 6 arkadaşımızın da görevli olduğu Avrupa Karma Parlamento Meclisi’nde bir konuşma yapacağım. Konuşmamın özünde Filistin’de yaşananlar ve İsrail’in mezalimi olacak.

Böyle meselelerde yıllardır, kimin sorumluluğu varsa sonuna kadar soruşturulmasını savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. Kusuru olan kim varsa gözünün yaşına bakılmasın. Kendi iç denetim mekanizmalarımızı da işletiyoruz. Adaletin tecelli edeceği yer hukuktur. Ancak bugün Antalya’da büyük bir hukuksuzluk, vicdansızlıkla karşı karşıyayız.

2017’de, AK Parti döneminde inşa edilmiş bir teleferik. Hattın yönetimi bakanlık tarafından kabul edilen sertifikalı bir şirkete yaptırılmış. Rekor bir oy oyla Kepez Belediye Başkanı seçilen Mesut Kocagöz, teleferiği denetleyen şirketten ayrıldıktan sonra 3 kez daha denetim yapıldığı ortadayken tutukluluk gibi bir tedbire başvuranlar Allah’tan korksun.

Soma’dan İliç’e ne facialar yaşandı, 1 kamu görevlisi bile yargılanmadı. 22 yıllık iktidarlarında 1 kişiyi dahi yargılamayanlar suçu Mesut Kocagöz’e yıkmaya çalışıyor, günah keçisi ilan etmeye çalışıyor. Buna izin vermeyeceğim.

Hatay seçimleri

Hatay’ın iradesine sahip çıkmak üzere YSK’ye tam kanunsuzluk başvurusunu bizzat ben yaptım. Eğer geçen 31 Mart seçimi AK Parti’nin o başvurusuna rağmen yenilendiyse bizim başvurumuz üzerine en az 8 kez yenilenmesi gerekir. 108 seçmen hakkındaki kısıtlılık kararına rağmen oy kullandı, 3389 seçmen ölmüş olduğu halde yerine oy kullanıldı.

Reyhanlı ve Kumlu ilçelerinde belediye meclis üyesi adayları ilçe seçim kurulu üyesi olmuş, itirazları reddetmiş, içlerinden bir tanesi kendi mazbatasını imzalamıştır. Bu tam kanunsuzluk haline susacak olanlar, Hatay’da 1 sandığı bile yeniden saydırmayanlar, bu itirazları reddedenler bu tam kanunsuzluğun daniskasına bakalım ne diyecekler. Bu işin peşini bırakmayacağız. Hatay bizim kişisel meselemiz, milli meselemizdir.

Her birimiz şu sorumluluğu omuzlarımızda hissetmeliyiz; CHP bir çağrıda bulundu; siyasi partilerle ittifak yapamadık ancak ittifakı milletin vicdanında sandıkta yapmaya çağırdık. Renklerini ay yıldızlı al bayrağımızdan adını ülkemizden alan Türkiye İttifakıyla kimseyi ayırmadan kimseyi ötekileştirmeden bir büyük ittifakı sağladık. Baba ocağına zor günde bizlere güvenen demokratlar, iyi insanlar, Kürt demokratlar da geldi.

Kimseyi ayırmayacağız, bize oy veren kimseyi pişman etmeyeceğiz. Birinci parti olmanın sorumluluğuyla hakkı yenmiş kim varsa onun arkasında, yanında değil, önünde olacağız.

Biz belediyeleri birileri gibi çocuklarımızı işe sokmak için değil, biz birileri gibi millet açlıktan kıvranırken ıstakoz yiyenler gibi ihaleleri yandaşlara dağıtmak için değil, biz belediyeleri temiz yöneterek ve Türkiye’yi de nasıl yöneteceğimizi göstermek ve Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ilk genel seçiminde Atatürk’ün partisini iktidar yapmak için aldık. Kalkın, Türkiye’yi kucaklayın.”

Paylaşın

Hatimoğulları: 31 Mart’ta DEM Parti’nin Seçim Stratejisi Kazandı

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eşgenel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “31 Mart’ta ortaya çıkan harita; demokratik değişim ve dönüşüm talebinin haritasıdır, demokratik bir ülkeyi yaratabileceğimizin umutlarının haritasıdır, güçlü ve umutlu yarınların kurulabileceğinin haritasıdır, inancın haritasıdır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “DEM Parti olarak seçim sonuçlarını böyle okuyoruz. 31 Mart’ta DEM Parti’nin seçim stratejisi kazanmıştır. Ortaya koyduğumuz hedefleri hatırlayacak olursak; kayyımları göndermek, az farkla kaybettiğimiz belediyeleri kazanmak, batıda da Türkiye halklarının kazanması ve tüm halkların temsiliyetinin yerel yönetimlerde sağlanması.”

Hatimoğulları, konuşmasının devamında, “DEM Parti sadece kayyımları göndermedi, sadece kazandığımız belediyelere yenilerini eklemedik; aynı zamanda Türkiye siyasetinin ve Türkiye’de ortaya çıkan bu haritanın yönünü DEM Parti belirlemiştir. Bu seçim DEM Partinin başarısıdır, kent uzlaşısının her yerde başarıya ulaşmasıdır” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eşgenel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında konuştu. Hatimoğulları, şunları söyledi: Uzun bir aradan sonra gerçekleştirdiğimiz ilk grup toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. 31 Mart gibi çok önemli bir seçim sürecinden zaferle çıkmanın sevinciyle burada bir aradayız. 31 Mart seçimlerinde Türkiye halkları kazandı. Ezilenler ve sömürülenler açısından gerçekten Türkiye’de bir umut kapısı aralanmıştır bu süreçte. Ayrıca hepimizin geçmiş bayramı mübarek olsun. Bu bayramın seçim zaferiyle beraber bütün halklar ve bölge için barışa ve kardeşliğe vesile olmasını temenni ediyorum.

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki oldukça anti demokratik bir zeminde bir seçim yarışına girdik. Siyasi partiler eşit koşullarda yarışmadı. AKP-MHP ortaklığı devletin bütün olanaklarını arkasına aldı ve her türlü hileye başvurmaktan geri durmadı. Ancak bütün hilelerine rağmen böyle bir sonucun ortaya çıkması aslında artık bu rejimin gidecek bir yerinin olmadığını göstermiştir. Türkiye halkları 31 Mart’ta tekçiliğe, inkara, zamlara, zulümlere dur demiştir. Yerel seçimde bizler gece gündüz demeden çalıştık. Bu seçimde otoriterleşmeye, faşist rejime, kayyımcı sisteme, yaşam alanlarını bize dar edenlere karşı büyük bir demokrasi mücadelesi vereceğiz demiştik.

Bu demokrasi mücadelesini değerli halklarımızla birlikte, partimizin bütün organlarıyla birlikte yürüttük. Bu başarıyı değerli halklarımıza borçluyuz. Her türlü baskıya rağmen ve her türlü hile ve zorbalığa rağmen sandıklarını asla terk etmeyen, gece gündüz çalışan, kayyım seçmenlere karşı nasıl mücadele vereceğimizi kapı kapı gezerek anlatan kadınlara, analarımıza, halklarımıza, parti emektarı arkadaşlarımıza buradan sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu başarı hepimizin başarısıdır. Bu başarı hepimize kutlu olsun.

Evet 31 Mart’ta dillerimiz farklı ama sözlerimiz aynıydı. Hukuksuzluklara, haksızlıklara, sefalete hep birlikte “yeter” dedik, “edî bes e” dedik ve bunun sonuçlarını hep beraber aldık. Uzun yıllardan beri toplum kutuplaştırılmış ve ayrıştırılmıştır. Ülkenin kaynakları ve zenginlikleri bir avuç yandaşa peşkeş çekilmiştir. 50 milyona yakın insan bu ülkede açlık ve yoksulluk sınırında yaşarken, AKP’ye yakın bir avuç kesime bu ülkenin bütün varlıkları ve kaynakları peşkeş çekilmiştir. İşte bu tabloya Türkiye halkları yanıt olarak “adalet” demiştir, “demokrasi ve özgürlük” demiştir. Türkiye halkları AKP-MHP kuşatmasını seçimlerde kırmıştır, iktidarın alanını daraltmıştır.

Özgürlük ittifakına bir kapı aralanmıştır. Türkiye halklarının verdiği her oy yoksulluk istemedikleri, ayrışma istemedikleri anlamını taşıyordu. Halklarımız iktidarın baskıcı ve otoriter siyasetine karşı demokratikleşmeyi savunmuştur, yoksulluk ve hayat pahalılığına karşı adil bir ekonomik bölüşümün kapılarının aralanmasını istemiştir. Bunun ürünüdür seçim sonuçları. Türkiye’de bütün siyasetçilere düşen en önemli görev de Türkiye halklarının verdiği bu mesajı doğru okumaktır. Bu, iktidar açısından da böyledir, muhalefet açısından da böyledir. Kürt halkı da seçimlerde verdiği mesajla, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinin kapılarının aralanmasını istemiştir.

“31 Mart’ta DEM Parti’nin seçim stratejisi kazanmıştır”

Burada iktidar da muhalefet de bu mesajı en güçlü şekilde değerlendirmelidir. Kürt halkının taleplerine kulak verilmelidir. 31 Mart’ta ortaya çıkan harita; demokratik değişim ve dönüşüm talebinin haritasıdır, demokratik bir ülkeyi yaratabileceğimizin umutlarının haritasıdır, güçlü ve umutlu yarınların kurulabileceğinin haritasıdır, inancın haritasıdır. DEM Parti olarak seçim sonuçlarını böyle okuyoruz. 31 Mart’ta DEM Parti’nin seçim stratejisi kazanmıştır. Ortaya koyduğumuz hedefleri hatırlayacak olursak; kayyımları göndermek, az farkla kaybettiğimiz belediyeleri kazanmak, batıda da Türkiye halklarının kazanması ve tüm halkların temsiliyetinin yerel yönetimlerde sağlanması.

DEM Parti sadece kayyımları göndermedi, sadece kazandığımız belediyelere yenilerini eklemedik; aynı zamanda Türkiye siyasetinin ve Türkiye’de ortaya çıkan bu haritanın yönünü DEM Parti belirlemiştir. Bu seçim DEM Partinin başarısıdır, kent uzlaşısının her yerde başarıya ulaşmasıdır. Halklarımızın ayrışmaya, talana, kutuplaşmaya karşı kent uzlaşısında bir araya gelmesinin yansımasıdır bu seçimler. Ortak yaşam konusundaki ısrarımızın başarısıdır. Bir kez daha politik bilinç ve örgütlü tutumuyla sandıklara gidip farkını ortaya koyarak bu mücadeleye ve bu başarıya katkı veren seçmenlerimize, seferber olan analarımıza, halklarımıza buradan bir kez daha sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor ve başarımızı daha da ilerletmenin sözünü veriyoruz.

“Görev ve sorumlulukların farkındayız”

Bu ülkede demokratik çözümü ancak ve ancak ortak mücadeleyle getirebiliriz. Hem 31 Mart’ta irademizi sandıklara yansıtırken hem de Van’da gasp edilmek istenen belediyemizi savunurken ortak mücadelenin önemine bir kez daha şahit olduk. Buradan özellikle 14’te 14 yapan ve sonrasında iradesine sahip çıkan halkımıza ve birlikte mücadele yürüttüğümüz bütün kurumlara, siyasi partilere sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Van büyük bir başarıydı, hepimize kutlu olsun. Bizler yeni dönemin üzerimize yüklediği görev ve sorumlulukların farkındayız. Bunların her zamankinden daha ağır olduğunun da farkındayız.

Biz bu başarıyla yetinecek değiliz. Bu başarıyı daha da ileriye taşıyacağız. Siyasetin tıkanmış damarlarını ve demokratik siyasetin kapanmış kapılarını açmak gibi bir görev ve sorumlulukla yolumuza devam edeceğiz. Demokratik mücadele ortaklığını hep birlikte kurmak, demokratik mücadele ittifakını hep birlikte genişletmek gibi bir görev ve sorumluluğumuzun olduğunun farkındayız. DEM Parti olarak, Türkiye’de demokratik bir cumhuriyeti inşa etmenin kapılarını aralamak üzere bütün demokrasi güçleriyle birlikte bu mücadeleyi daha da büyütmemiz gerektiğinin farkındayız.

Kent uzlaşısı derken, demokratik mücadele ittifakı derken hiçbir zaman sadece siyasi partileri kast etmedik. Türkiye’deki bütün toplumsal dinamiklerle, bütün siyasal öznelerle birlikte önümüzdeki en önemli görev ve sorumluluklarımızın demokratik mücadele ortaklığı olduğunun bilinciyle hareket ettik bugüne kadar. Şimdiden sonra da açılan bu kapılardan içeri girmek, Türkiye’yi demokrasi ile buluşturmak, demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek için yolu tek tek o tuğlalardan örmek gibi bir görev ve sorumluluğumuz var. DEM Parti olarak, yerelden merkeze halklarımızla birlikte, bütün toplumsal ve siyasi dinamiklerle birlikte bu mücadeleyi yürütecek ve Türkiye’yi de demokrasi ile buluşturacağız.

Bizler bu seçim kampanyamızda 8 Mart’ta kadınlarla alanları doldurduk ve Newroz’da akın akın meydanlardaydık. Bu bir iradenin göstergesidir. 31 Mart’a bu irade yansımıştır. 31 Mart’ta Türkiye’de ortaya çıkan tabloya bu iradenin yansıdığını hep birlikte gördük. Şimdi aynı duyguyla, aynı ruhla ve aynı başarı inancıyla 1 Mayıs’ta alanları doldurma konusunda buradan hem çağrımızı hem de kararlılığımızı ifade ediyoruz. Türkiye’nin şu an en büyük sorunlarından biri artan hayat pahalılığı.

Emekliler aldıkları maaşla bir hafta dahi geçinemez hale geldi. 16 milyon emekli mağdur. 50 milyona yakın insan açlık ve yoksullukla karşı karşıya. O nedenle 1 Mayıs, bu ülkede açlıkla ve yoksullukla boğuşan işçilerin, emekçilerin ve bizlerin hep birlikte bir arada olacağımız gündür. Şimdiden bütün işçilerin, emekçilerin 1 Mayıs’ını kutluyorum. Alanlarda olacağız. Meydanlarda olacağız. İşçilerle ve emekçilerle el ele olacağız 1 Mayıs’ta. VİGO işçileri var aramızda, onlara hoş geldiniz diyorum. Getir’e bağlı şirketin 5 Nisan’da çalışanlarına sormadan saatli garanti çalışma ücretini kaldırarak paket başı ücret sistemine geçmesi üzerine VİGO kuryeleri İstanbul ve Kocaeli’de iş bırakma eylemlerine başladı.

Paket başı ölümdür diyor VİGO işçileri. Ekmeğimizin küçülmesine izin vermeyeceğiz diyor VİGO işçileri. Ekmeğimiz için, canımız için eylemdeyiz diyor VİGO işçileri. DEM Parti olarak, VİGO işçilerine bu kürsüden bir kez daha diyoruz ki sizlerleyiz, ekmek kavganızın yanındayız, dayanışma içinde olacağız. Sizler başarana dek sizlerle bu mücadeleyi hep birlikte yürüteceğiz. Direnişinizi buradan saygıyla selamlıyorum.

31 Mart Kürt halkının kayyıma karşı iradesinin yansıdığı gün olmuştur. Halk kazandı, kayyımcı zihniyet kaybetti. Bu süreci değerlendirirken şu bilgileri de paylaşmak isterim. AKP-MHP iktidarının kayyım seçmenle elimizden aldığı belediyelerin listesi ve oy oranları var burada. Birkaç örnek vereceğim. Batman Gercüş’te 295 kayyım seçmen var, biz burayı 54 oyla kaybettik. Şırnak Merkez’de 8287 kayyım seçmen var, biz burayı 2507 oyla burayı kaybettik. Ancak aslında biz kaybetmedik, Şırnak’ta da bu listedeki 10 merkezde de biz kazandık. Şırnak’a gittiğimiz zaman inanın Şırnak’ta şöyle bir duyguya kapıldım.

Şırnak adeta bir açık hava karakoluna dönüştürülmüş. Her yer asker kaynıyordu. Hiçbir zaman Şırnak’a ayak basmamış askerler de seçim günü gelip orada oy kullandılar. Şimdi durum buyken AKP seçimden zaferle çıktım diyebilir mi? Diyemez. Burada adeta bir hırsızlık yapmıştır. Bu, kayyım rejiminin başka bir versiyonudur. Buradan onurlu direniş sergileyen başta Şırnak halkı olmak üzere bütün bu merkezlerde en yüksek düzeyde mücadele yürüten halklarımıza ve arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Şırnak halkı başta olmak üzere bütün halklar kazanmıştır. AKP çaldığı belediyelerde asla muzaffer olamayacaktır. Bunun hesabını da sormaya devam edeceğiz.

“Çöktürme Planı 31 Mart seçimlerinde bir kez daha çökmüştür”

Kürt halkının barış taleplerine her zaman savaş ve ayrıştırıcı dille yanıt veren anlayışa ve Çöktürme Planına Kürt halkı bu seçimlerde demiş oldu ki bizler irademize ne olursa olsun sahip çıkacağız. Kayyımcı anlayışı asla kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bu seçimlerde bunu bir kez daha gösterdik. Şu bilinsin ki AKP iktidarının, Saray rejiminin Kürt halkı üzerindeki Çöktürme Planı 31 Mart seçimlerinde bir kez daha çökmüştür. Saray rejiminin JİTEM ittifakı bir kez daha çökmüştür. 31 Mart seçimlerinden çıkan sonuçlara baktığımızda “Kürt sorununu çözemeyen çözülür” gerçeği bir kez daha karşımıza çıkmıştır.

Herkesi bu gerçeklikle yüzleşmeye davet ediyoruz. 21. yüzyılda bir halkın seçme ve seçilme hakkını elinden almak anlamına gelen kayyım rejimine karşı halk dedi ki biz kendi kendimizi yöneteceğiz, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetim anlayışıyla belediyemizi bizler yöneteceğiz. Kendimizi de kentimizi de bizler yöneteceğiz diyen değerli halkımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. Buradan onları ne kadar alkışlasak azdır. Bu iradeyi ortaya koyan Kürt halkına ve bütün seçmenlerimize bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyorum.

Yarın Kobanî Kumpas Davasının karar duruşması gerçekleşecek. Ancak aldığımız duyumlara göre karar verilmeyecek ve ertelenme ihtimali var. Demokratik siyasetin tasfiyesini hedeflemiştir Kobanî Kumpas Davası. Demokratik mücadeleyi engellemek istemiştir Kobanî Kumpas Davası. Kobanî Kumpas Davasıyla bugün ortaya konulan senaryoya inanın ki o sözde yargıyı yürüten heyet de inanmıyor.

Yargılanan arkadaşlarımız için kimler gelip ifade vermeye kalkıştıysa o ifadeleri yalan olduğu için hepsi yüzlerine gözlerine bulaştırmıştır. Bir hukuk garabeti, bir hukuk cinayeti görmek istiyorsanız Kobanî Kumpas Davasının belgelerine bakın. Kobanî Kumpas Davası IŞİD zihniyetinin Sincan Adliyesindeki tezahürüdür. Bunu asla kabul etmiyoruz. Buradan yargıya çağrımızı yineliyoruz. Ey yargı; Saray’ın karşısında cübbeni iliklemekten vazgeç, bozulan adalet terazisini bir kez olsun düzeltme eğilimine gir.

Bir kez daha çağrımızı yineliyoruz. Arkadaşlarımız hakkında isnat edilmiş hiçbir suç yoktur. Arkadaşlarımız yarın tahliye edilmelidir. Arkadaşlarımızın verdiği mücadele bugün Ortadoğu halklarının kurtuluşuna hizmet eden mücadelenin ta kendisidir. Bugün Kobanî demek IŞİD’e karşı güçlü bir mücadele yürütmek demektir. Bugün IŞİD’in Rusya’da en son gerçekleştirdiği katliama, yeni yeni basına düşen ve Türkiye’de gerçekleştirmeyi hedeflediği kimi katliamlar dizisine, gerçekleştirdiği katliamlar dizisine dönüp baktığımızda partimizin IŞİD’e karşı demokratik mücadele konusunda ortaya koyduğu tavır takdire şayandır.

Bütün dünya halklarının takdir ettiğini Saray yargısı suç olarak görüyor. Bunu bizler asla kabul etmiyoruz. Yarın arkadaşlarımızın serbest kalması gerektiğinin altını çiziyoruz. Şu bilinsin ki Kobanî Kumpas Davasında yargılanan arkadaşlarımız, yıllardır devam eden bu hukuksuz davada en onurlu tavrı ortaya koymuşlardır. Her bir savunma bir hukuk, bir demokrasi dersi niteliğindedir. Buradan kendileriyle gurur duyduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Figen Yüksekdağ’a, Sabahat Tuncel’e, Gültan Kışanak’a, Ayla Akat’a, Nazmi Gür’e, Ali’ye, Bülent’e, Günay’a ve Selahattin Demirtaş’a buradan selam ve sevgilerimizi iletiyorum.

Ortadoğu kaynayan bir kazan olmaya devam ediyor. Ortadoğu’da sular son 200 yılda hiçbir zaman durulmadı, biliyoruz. Kızıldeniz’de başlayan bir gerilim, Doğu Akdeniz’de zaten devam eden bir gerilim vardı. Bununla birlikte İsrail’in Gazze’yi yeniden işgal etmesi ve en sonra İsrail ve İran arasında devam eden çatışmalar çok ciddi bir savaşın habercisi. Bu dönemde dünyanın içinden geçtiği ekonomik koşullar, küresel sermayenin yaşadığı krizler bunların yansımaları. Emperyalist güçlerin yeniden paylaşım savaşları.

Bütün bunların en çok zuhur ettiği bölge Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Kafkasya bölgesidir. Bu bölgede bizler baştan beri dedik ki savaşa asla prim verilmemeli. Baştan beri dedik ki bugün 3’üncü Dünya Savaşını andıracak bir savaşa girilmesi dünyanın ortadan kalkması anlamına gelecektir. Devletlerin birbirini nükleer silahla tehdit ettiği bir dönemden geçiyoruz. Çok ciddi bir süreçten geçiyoruz. Biz böylesi bir süreçte barış ve diyalog dışında sunulabilecek hiçbir reçete olmadığını düşünüyoruz. Bugün ulus devlet anlayışının kendi içinde yürüttüğü çatışmaların en ağır bedelini halklar ödemektedir.

“Gelin Kürt sorununu ve Filistin sorununu çözelim”

Bugün Ortadoğu’ya baktığımızda iki temel kanayan sorun vardır: Filistin sorunu ve Kürt sorunu. Filistin sorununun acil olarak çözüme kavuşması konusunda mesajlarımızı sürekli bu kürsülerden de verdik, meydanlardan da verdik. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi, dört parça Kürdistan’da bir statünün elde edilmesi konusunun Ortadoğu halklarını rahatlatabilecek, Ortadoğu barışına hizmet edecek bir konu olduğunu baştan beri sürekli ifade ettik.

Buradan bir kez daha belirtmek istiyoruz. Bu iki sorun, halkların kendi kaderini tayin etme hakkı çerçevesinde çözülmediği sürece küresel emperyalist güçlerin kanatmaya devam edeceği sorunlar olmaya devam edecektir. Buradan bütün bölge halklarına ve Türkiye halklarına sesleniyoruz. Gelin, Kürt sorununu ve Filistin sorununu çözelim. Özellikle bu kadar kaynayan bir bölgede, bu kadar çetrefilli bir siyasi süreçten geçilen bir dönemde Kürt sorununu çözmüş olan bir Türkiye’nin halklarının ve toplumunun çok daha güçlü ve dayanışmacı bir mesajı olabilir.

Bu kaos ve karmaşa içinde tek çözüm halkların birlikte kuracağı ittifaktır. Bölge açısından en önemli çözüm Türk-Kürt ittifakıdır, Kürt-Arap ittifakıdır. Gelin, bu halklar ittifakını hep birlikte güçlendirelim ve barışın sesini savaş çığırtkanlarına karşı daha da yükseltelim ki bu bölgeye barış ve huzur gelsin. Biz DEM Parti olarak Ortadoğu’nun büyük barışı için çalışmaya devam edeceğiz.

31 Mart’ta işimiz bitmedi, yeni başlıyoruz demiştik. Türkiye’den Ortadoğu’ya barış köprülerini hep beraber kuracağız. Yerelden başlayarak demokratik yaşamı hep birlikte inşa edeceğiz. Amed’den Ankara’ya, Ankara’dan Şam’a, Bağdat’a, Gazze’ye her yerde halkların birlikte yaşamını inşa edebilecek bir iradeye ve kabiliyete sahibiz. 31 Mart’ta seçilen belediye eş başkanlarımızla birlikte hizmet götürmediğimiz bir sokak dahi kalmayacak. Kentleri toplumla birlikte ortak akla dayanarak hep birlikte yöneteceğiz. Seçimleri DEM Partiden önce halklar kazanmıştır. Halkların bu kazanımlarını hem Türkiye’de hem bölgede büyük barış mücadelesine vesile yapmaya, büyük barış mücadelesini büyütmeye söz veriyoruz.

Toplum için yaşanabilir bir ülkenin, bir dünyanın inşası için siyaset yapıyoruz. Siyasetimizin değmediği, gönül birlikteliği kurmadığımız tek bir insanımız kalmayacak. Onlar savaş tamtamlarıyla gürültü çıkarmaya devam etsin; biz barış türküleriyle, halaylarla, horonlarla birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Moralimiz yüksek, heyecanımız yüksek, inancımız yüksek. Yeni dönemde DEM Parti ile barışı, adaleti ve demokrasiyi getirme mücadelemiz daha da yükselecek. Her zamankinden daha çok çalışmaya, dayanışmaya ve emek vermeye ihtiyacımız var. Bu bilinçle yol alacağız. Tekrar başarımız kutlu olsun, yolumuz açık olsun.

Paylaşın

İYİ Parti’de Kopuşları Engellemek İçin Yeni Formül Arayışı

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlere “hür ve müstakil” giren ve büyük bir hezimet yaşayan İYİ Parti’de kongrede yarışacak adaylar netleşirken gözler partinin ağır toplarından İstanbul milletvekili Cihan Paçacı’ya çevrildi.

Partinin geçiş sürecine ihtiyacı olduğunu kaydeden kurmaylar, partiyi “Cihan abi” formülünün toparlayacağını ifade ediyor.

TBMM Grup Başkanı Koray Aydın, TBMM Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti Göç Politikaları Başkanı Mehmet Tolga Akalın, İYİ PArti Kurucular Kurulu üyesi Günay Kodaz ve İstanbul teşkilatı kurucu üyesi Kemal Orkun Yekdeş adaylığını açıklarken kulislerde başka isimler de konuşulmaya başlandı. Akşener’in Dervişoğlu’nu desteklediği kulislerde konuşulurken kongrenin Dervişoğlu ve Aydın arasında kıran kırana bir yarış içinde geçeceği ileri sürülüyor.

Cumhuriyet’ten Merve Kılıç’ın haberine göre; Kongrede yarışacak adaylar netleşirken gözler partinin ağır toplarından İstanbul milletvekili Cihan Paçacı’ya çevrildi. “İstişare kurulu”nda da yer alan Paçacı’nın kongrenin önemli isimlerinden biri olacağı, parti kulislerinde konuşuluyor. Parti yönetiminde kongre takviminin kısıtlı olduğu ve genel başkan adaylarının kendilerini delegeye anlatacak zamanlarının olmadığı görüşünün hâkim olduğu belirtiliyor.

Partinin geçiş sürecine ihtiyacı olduğunu kaydeden kurmaylar, partiyi “Cihan abi” formülünün toparlayacağını ifade ediyor. Parti kaynakları; Paçacı’nın hem ülkücü-milliyetçi, hem de merkez sağdan gelen kanat tarafından sevildiğini ve olağan kongreye dek partiden kopuşları engelleyeceğini öne sürüyor. Paçacı’nın olağanüstü kongreden olağan kongreye dek partiye “abilik” yapmasıyla küskünlerin tekrar partiye kazandırılacağı ve olağan kongrede de eşit ve adaletli bir sistemle genel başkan seçimine olanak sağlanacağı ifade ediliyor.

Meclis grubu veya il başkanları gibi delege gruplarının ilerleyen günlerde Paçacı’nın adaylığının takdimine yönelik bir açıklama yapması bekleniyor. Paçacı’nın delegelerden gelen bu formülü görev olarak kabul edeceği de konuşulanlar arasında.

Paylaşın

Bahçeli’den Yerel Seçimler Açıklaması: Milli İrade Sandığa Yansımadı

Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Lideri Devlet Bahçeli, “31 Mart seçimlerine katılım oranı çarpıcı şekilde düşüktür. 2019 seçimlerinde yüzde 84 olan katılım oranı 2024’te yüzde 78’e inmiştir. 31 Mart’ta yaklaşık 13 milyon 300 bin vatandaşımızın sandığa gitmediği anlaşılmaktadır” dedi ve ekledi:

“Bundan dolayı milli irade tam ve eksiksiz olarak sandığa yansımamıştır.  CHP genel başkanının yüzde 25’lik cam tavanı çatlatma masalını anlatmasının dayanağı da budur. Tavanı çatlamış bir partinin ayağı yere basmayacaktır.”

Bahçeli, konuşmasının devamında “31 Mart seçimlerine tesir eden olgulardan birisi ekonomik sıkıntılar ve emeklilerimizin yaşadığı sorunlar; diğeri ise mahalli özellik ve şartlara muhafık adayların tespitindeki bazı açmazlardır. Parti olarak milletimizin mesajını aldık ve gerekli çalışmaları başlattık. MHP ile Cumhur İttifakı’nın çok güçlü bir şekilde millete hizmet yolculuğunu sürdüreceğinden herkesin emin olması başlıca arzumdur” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza en kalbi selamlarımı iletiyorum. Tüm iyi niyetimle ülkemizin ve partimizin bahtının açık olmasını diliyorum. İnsanından kopan siyasetçinin kaderi suya nakışlar çizmek sonunda ise dibe çakılmaktır. Siyasetin ekseni akıl, enerjisi ahlak, edası da hürmet ve muhabbettir. Bizim siyasetten anladığımız elbet de bunlardır.

Hiç kuşkusunuz egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millet ne diyorsa, ne istiyorsa, nasıl karar veriyorsa saygımız ve sadakatimiz tamdır ve tartışmasızdır. Bizim demokrasiye bağlılığımız sözde değil özdedir. MHP, Türkiye ve Türk milletine varlığını adamıştır. Siyasetçinin değil seçmenin mutluluğunu her zaman gaye edinmiştir.

Hem partimiz hem ülkemiz adına 2 mühim demokratik etap geçirmiş, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerimize ulaşma mücadelemiz kamçılanmıştır. Biz görevimizin farkındayız. Yapacaklarımızın şuurundayız. Vizyonu yetmeyenlerin umutsuzluk çarkına kapılması bundan sonra da muhtemeldir. Türkiyemizi hak ettiği gelişmişlik statüsüne mutlaka çıkarmalıyız. Bizim milliyetçiliğimiz çağın birikimi olan gelişmeleri birlikte yaşatmayı, beraberce değerlendirmeyi esas almaktadır.

İstanbul’un fethinin 600. Yıl dönümü olan 2053’te bu ideal gerçekleşecektir. İstikbalin ve istiklalin güvencesi Cumhur İttifakı’dır ve varlığını kararlılıkla devam ettirecektir.

Değerli milletvekillerim son bir aylık zaman diliminde geçtiğimiz ikinci demokratik etap 31 Mart seçimleridir. Türk milleti hükmünü vermiştir nümüzdeki beş yılın yerel yöneticileri seçilmiştir. Geldiğimiz bu aşamada MHP’nin 31 Mart seçimleriyle ilgili görüş ve değerlendirmeleri üç madde halinde şunlardır:

1) 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinden yaklaşık 10 ay sonra milletimiz bu defa da yerel seçim için sandık başına gitmiştir. Milletimizin hür iradesiyle verdiği demokratik karara saygılıyız seçim sonuçlarının ülkemize milletimize ve siyasi partilere hayırlı olması da temennimizdir. Yerel seçimlerin doğası ile genel seçimlerin doğası farklıdır. İkisini de birbirine karıştırmak fahiş bir yanlıştır. Yerel seçimlerde özne ve öncelik adaylar olduğu halde genel seçimlerde partilerdir.

31 Mart yerel seçimlerinden sonra el değiştiren birisinin çıkıp diğerinin indiği bir iktidar yapısı yoktur. 31 Mart yerel seçimlerinden sonra rota değiştiren, hedeflerinden sapan, iddialarından cayan yerinde sayan bir Türkiye yoktur. Yerel iktidar olduk diyenler hayal alemindedir. Türkiye’de iktidar tektir ve o da cumhurbaşkanlığı kabinesidir. Fazladan üç beş belediye başkanlığı kazanmakla yerel iktidar tantanası koparanların siyasetin nesnel gerçeklerine vakıf olmadıkları ayan beyan ortadadır. Bugün şımaranların harın milletten şamarı yemeleri mukadderdir

2) 31 Mart seçimlerine katılım oranı çarpıcı şekilde düşüktür. 2019 seçimlerinde yüzde 84 olan katılım oranı 2024’te yüzde 78’e inmiştir. 31 Mart’ta yaklaşık13 milyon 300 bin vatandaşımızın sandığa gitmediği anlaşılmaktadır. Bundan dolayı milli irade tam ve eksiksiz olarak sandığa yansımamıştır. CHP genel başkanının yüzde 25’lik cam tavanı çatlatma masalını anlatmasının dayanağı da budur. Tavanı çatlamış bir partinin ayağı yere basmayacaktır.

3) 31 Mart seçimlerine tesir eden olgulardan birisi ekonomik sıkıntılar ve emeklilerimizin yaşadığı sorunlar; diğeri ise mahalli özellik ve şartlara muhafık adayların tespitindeki bazı açmazlardır. Parti olarak milletimizin mesajını aldık ve gerekli çalışmaları başlattık. MHP ile Cumhur İttifakı’nın çok güçlü bir şekilde millete hizmet yolculuğunu sürdüreceğinden herkesin emin olması başlıca arzumdur.

Yerel seçimlerde parti oylarının doğru ve sağlıklı anlaşılması için il genel meclisi seçim sonuçlarına bakmak kaçınılmazdır. 51 ili kapsamına alan il genel meclis seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisi’nin oy oranı yüzde 16,62’dir. Şimdi televizyon bülbülü olan bir profesöre sesleniyorum, hani nerede yüzde 5’in altına inen oy oranımız? Hani nerede zayıflayan seçmen desteğimiz?

” Yeni bir dünya savaşı cinayettir”

Rusya ile Ukrayna, İsrail ile Filistin arasındaki savaş ve çatışmalar önce ateşkes, sonra barış ve siyasi çözümle düğümlenmelidir. Kiev ile Moskova, İstanbul’da el sıkışmalı, üçüncü dünya savaşı senaryosunu tedavüle sokan, nükleer savaştan bahseden zalimlerin tezgahı boşa çıkartılmalıdır. Yeni bir dünya savaşı cinayettir, Allah muhafaza beşeriyetin sonunu hazırlayacaktır. Rusya ile NATO’yu çatıştırma, Fransa’nın Ukrayna’ya asker yollama ihtimalleri ateşe benzin dökmektir. Barış herkesin yararına, her ülke ve millet için hayat memat konusudur.

İsrail ile İran arasındaki yoğunlaşan gerilimin, karşılıklı çatışma ve silaha sarılma tercihinin son bulması, Ortadoğu’ya barış, sağduyu ve sükûnetin hakim olması dileğimizdir. Bölgesel bir savaşın patlak vermesi zincirleme felaketleri tetikleyecektir. Buna hiç kimsenin, hiçbir devletin hakkı yoktur.

İsrail’in 1 Nisan’da İran’ın Şam diplomatik misyonunu hedef alması, İran’ın da 13 Nisan’ı 14 Nisan’a bağlayan gece yarısı 100 balistik füze, 30 seyir füzesi, 170 İHA ile misilleme de bulunması herkesin gözü önünde cereyan etmiştir. ABD ve Batı Avrupa ülkeleri İsrail’e destek vererek ikiyüzlü siyasetlerini teyit etmişlerdir. İran’ın, operasyonun başarıyla tamamlandığı açıklaması, dahası bu operasyonda fırlatılan füze ve uçurulan İHA’ların tamamıyla etkisiz hale getirilmesi, tek bir kişinin dahi burnunun kanamaması başka bir tartışma konusudur.

Adeta Gazze katliamının perdelenmesi ve dikkatlerin farklı yöne çekilmesi için iki devletin ön planda olduğu bir tiyatro gösterisi sahnelenmiştir. İsrail’in Gazze’deki soykırım suçuna tahammül etmek, sabır göstermek, alttan almak hiçbir vicdan sahibinin yapacağı bir şey de değildir. Netenyahu canidir, istifa etmelidir, hesap vermelidir, barış yanlısı bir hükümet kurulmalıdır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Kabinesinin Filistin ve Gazze gerçeğini dünyaya anlatan insani, vicdani, ahlaki tutarlılığı olan politikaları kesintisiz devam etmelidir. İsrail ile Filistin arasındaki barış arayışlarına sonuna kadar destek verilmelidir. Bunun yanı sıra iki devletli çözüm ortamı derhal teessüs etmelidir. Başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırlarına haiz, egemen, bağımsız, siyasi ve toprak bütünlüğünü sağlamış bir Filistin devleti kurulmadan ne Ortadoğu’da ne de dünya çapında sular durulmayacak, barış ve çözüm iklimi yeşermeyecektir.

Başta TBMM İçtüzüğü olmak üzere, yürürlükteki hukuk mevzuatı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle uyumlaştırılmalı, bu alanda reformist adımlar atılmalıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin aksayan yönleri tamir edilerek bütün kurum ve kurallarıyla kalıcı hale getirilmesi, yönetim hayatımızdaki istikrarın elbirliğiyle kökleştirilmesi önceliğimizdir.

Tavsayan ve kasten uzatılan HDP’nin kapatma davası sonuçlanmalı, arkasından sıra DEM’e gelmeli, nitekim bölücü partilerin kapısı kilitlenmeli, başka isimlerle açılmaları anayasal çerçevede engellenmelidir… İttifak sistemi gözden geçirilerek siyasi ve demokratik istikrarı zaafa uğratan ve uygulamada şahit olunan bazı çarpıklıklar ilerleyen süreçte giderilmelidir.

Önümüzdeki sıcak gündemlerden birisi de sivil, demokratik ve kapsayıcı yeni anayasa hazırlığı olmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi, 100 maddelik anayasa teklifiyle mezkur hazırlığa katkı vermek için samimi çağrısını yineleyerek herkesi sorumluluk bilinciyle hareket etmeye davet etmektedir. Biz hazırız, darbe anayasasını rafa kaldırmanın sadece zaman, emek, sabır, sağduyu ve ahlaki uzlaşma gerektirdiğine inanıyoruz.”

Paylaşın

AK Parti’de İktidarda Kalmak İçin Hangi Formüller Konuşuluyor?

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde büyük bir hezimet yaşayan Adalet ve Kalkınma Partisi’nde (AK Parti), iktidarda kalabilmek için hangi formüllerin konuşulduğu ortaya çıktı.

İlk akla gelen de yeni Anayasa çalışmalarının içine neler konulacağı. Bir dönem nabız yoklanan Cumhurbaşkanının 50+1 yerine 40+1 oyla seçilmesi yeniden gündem olacak.

Gazete Pencere yazarı Nuray Babacan, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından AKP kulislerinde yaşananları yazdı. Babacan, “Meclis açılıyor gündemde yeni anayasa çalışmaları var; Kulislerde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 40+1 formülü tartışılıyor” başlıklı yazısında, AKP’nin iktidarda kalmak için hangi formülleri düşündüğünü aktardı.

Babacan’ın yazısında ilgili kısım şöyle: “İlk akla gelen de yeni Anayasa çalışmalarının içine neler konulacağı. Bir dönem nabız yoklanan Cumhurbaşkanının 50+1 yerine 40+1 oyla seçilmesi yeniden gündem olacak.

Bu konunun en az bir yıllık bir geçmişi var. AKP içerisinde bazı isimlerin seslendirdiği Cumhurbaşkanı seçilmeyi kolaylaştırma, ittifaklara duyulan ihtiyacı azaltma, devredilen yüzlerce yetkiye rağmen halkın yarısından daha azının onayını alan bir cumhurbaşkanı seçtirme planları, yerel seçim yenilgisinin ardından yeniden tartışılacak.

Bu konudaki çalışmalara geçmeden önce, AKP içinde 40+1’e neden ihtiyaç duyulduğunu anlatan ‘eski planlara’ dönelim. Parti kurmayları, bunu gerekçelendirirken ilginç bir plandan söz ediyorlardı… Onlara göre aslında buna Tayyip Erdoğan sonrasında ihtiyaç duyulacak. Muhafazakar milliyetçi tabanın tek başına iktidarda kalabilmesi için 40+1’e ihtiyaç var.

İktidarda kalmak için

AKP’nin başına kim gelirse gelsin Erdoğan gibi olamayacak. Partideki erime de göz önüne alınınca, bu ideolojinin iktidarda kalmasının yolu bu. Muhafazakar tabanın yüzde 16 ile başlayan yolculuğunun, AKP iktidarları döneminde yüzde 35’lere yükseldiği biliniyor. Partideki milliyetçi evrilmenin de payıyla yüzde 40’lık bir ivmenin yakalanabileceği yorumları yapılıyordu…

Bu plan, kulislerde dillendirildikten bir süre sonra geçen yılın kasım ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soruldu. Kamuoyunu bu fikre alıştırmak için atılan ilk adımlardan biriydi. Erdoğan, Almanya dönüşü uçakta gazetecilere cumhurbaşkanlığı seçimi için yüzde 50+1 şartının değişmesinin “isabetli olacağını” söylemişti.

Erdoğan, “50+1 şartının değişmesi konusunda aynı fikirdeyim, isabetli olur. Çoğunluğu alan adayın seçilmesi usulüne geçilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz ve yanlış yollara da sevk etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Ama oy sayısı itibarıyla ‘en fazla oyu alan aday seçilir’ denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır” ifadelerini kullanmıştı.

Aynı dönemde Cumhurbaşkanlığı Sarayına yakınlığı ile tanınan AKP Milletvekili Ali Özkaya, “14 ve 28 Mayıs’ta yaptığımız seçimlerde görüldü ki, 50+1’i almak için bütün benzemezlerin bir araya gelmesine ve siyasal sistemin mayasının bozulmasına da sebep olabiliyor. Çok iyi niyetle getirilmiş bir kural daha çok siyasal bölünmeye ve küçük partilerin siyasal şantajına da açık hale geliyor.

“Başkanlık Seçimlerinde Mutlak Çoğunluk Bulunmayan Ülkeler” incelememizi paylaşıyoruz. Ülkeler kendi siyasal tecrübe ve birikimlerine göre kurallar geliştirmiştir. Şimdi bize düşen yeni anayasa hazırlama sürecinde bu kuralı siyasi tarihimizdeki birikimlere ve ihtiyaçlara uygun olarak yeniden düzenlemektir. Bunun yapılacağı yer TBMM, yöntemi ise yeni Anayasa’dır…”

Bütün bunlar alt alta yazılınca yavaş yavaş pişirilmeye çalışılan asıl konunun ne olduğu ortaya çıkıyor. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un süreci yerel seçimlerden sonra başlatacağını duyurmuştuk ki, ardından kendisi de açıkladı. Şimdi yeni Anayasa’ya neden ihtiyaç duyulduğu daha açık ortaya çıkıyor. Anti demokratik uygulamaları kaldırmak, bağımsız yargı, güçlü meclis gibi önceliklerin olmadığı da anlaşılıyor. Yeni dönemdeki yeni tartışmalara hazırlanırken, konuların geçmişlerini ve iktidarda kalmak için neler yapılabileceğini görmekte fayda var.

Bu arada, AKP’li Özkaya’nın TBMM’ye sunulan ve 40+1’le cumhurbaşkanı seçildiğini gösteren araştırmayı da aktaralım. Kostarika, Meksika, Nijerya, Panama, Paraguay, Tayvan yarı başkanlık sistemi uyguluyor ve 40+1’le başkan seçiyor. Avrupa ülkelerinin tamamı, ABD gibi gelişmiş ülkeler ise mutlak çoğunluk arıyor.”

Paylaşın

Şimşek’ten ‘Erdoğan’ Açıklaması: Yalan Haberlerle…

Erdoğan ile aralarındaki ilişkinin kopma derecesine geldiği iddialarına cevap veren Mehmet Şimşek, “Bir süredir yalan haberlerle kasıtlı bir şekilde gündem oluşturulmaya çalışılıyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bizim derdimiz memlekete hizmet, gündemimiz yoğun. Bu zor coğrafyada ülkemizin sorunlarını çözmek, potansiyelini ve performansını artırmak için yapacak çok işimiz var. Enflasyonu düşürmek, cari açığı azaltmak, bütçe disiplini tesis etmek ve yapısal sorunları çözmek konusunda kararlıyız.”

Şimşek, açıklamasının devamında “Cumhurbaşkanımızın başından beri tam destek verdiği programımızı daha da güçlendireceğiz. Programımız hedeflerine ulaştığında, vatandaşlarımızın refahı da kalıcı olarak artacaktır” ifadelerini kullandı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından hakkında çıkan iddialara yanıt verdi. Şimşek’in yalan haberlere karşı uyarıda bulunduğu açıklaması şu şekilde:

Bir süredir yalan haberlerle kasıtlı bir şekilde gündem oluşturulmaya çalışılıyor. Bizim derdimiz memlekete hizmet, gündemimiz yoğun. Bu zor coğrafyada ülkemizin sorunlarını çözmek, potansiyelini ve performansını artırmak için yapacak çok işimiz var.

Enflasyonu düşürmek, cari açığı azaltmak, bütçe disiplini tesis etmek ve yapısal sorunları çözmek konusunda kararlıyız. Cumhurbaşkanımızın başından beri tam destek verdiği programımızı daha da güçlendireceğiz.

Programımız hedeflerine ulaştığında, vatandaşlarımızın refahı da kalıcı olarak artacaktır. Vatandaşlarımızdan istirhamım; üretilen dedikodulara itibar etmeyiniz ve politikalarımız ile ilgili bizden duymadığınız hiçbir haber veya söylentiye lütfen inanmayınız.”

Öte yandan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek arasında kriz ortaya çıktığı iddiasının doğru olmadığını bildirdi.

DMM’den yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi: “Bazı basın yayın organlarında yer alan, ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Bakan Şimşek arasında kriz ortaya çıktı ve kriz küresel sistemin devreye girmesiyle çözüldü’ iddiası doğru değildir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek arasında iddia edildiği gibi herhangi bir gerginlik yaşanmamıştır. Ülkemiz ekonomisinde yol haritasını belirleyen Orta Vadeli Program ve 12’nci Kalkınma Planı, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla sürdürülmeye devam edecektir.”

Paylaşın

İYİ Parti’de Genel Başkanlık Yarışında Gözler Delegelere Çevrildi

İYİ Parti’deki genel başkanlık yarışındaki isimlerden kimlerin resmen aday olacağı konusunda artık gözler delegelere çevrildi. İYİ Parti Tüzüğü’nün 42’nci maddesi uyarınca genel başkan seçimi için, “Her parti üyesi, Kurultay delegelerinin tam sayısının yirmide birinin yazılı teklifi ile genel başkanlığa aday olabilir” şartı mevcut.

Son olarak geçtiğimiz yıl 24 Haziran’daki İYİ Parti 3. Olağan Kurultayı’nda delege sayısı 1381 olarak açıklanmıştı. Şimdi kurultay delegesi sayısı, kurucular, Genel İdare Kurulu (GİK) üyeleri ile milletvekilleri gibi doğal delegeler dışında il ve ilçe teşkilatlarına bağlı olarak kesinleşecek.

VOA Türkçe’den Yıldız Yazıcıoğlu’nun haberine göre; İYİ Parti’de genel başkan adayı Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, AK Parti iktidarına karşı tutumunu vurgulayarak, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin partisine yönelik sözlerine “İYİ Parti’ye hiç kimse istikamet çizemez” yanıtını verdi.

14 Mayıs 2023’teki genel seçimlerin sonucunda TBMM’de beşinci siyasi parti konumuna ulaşan İYİ Parti, Meral Akşener liderliğinde izlediği “hür ve müstakil siyaset” iddiasıyla muhalefet cephesinde ittifaksız girdiği 31 Mart’taki yerel seçimler sonucunda oy kaybına uğradı.

CHP’yle birlikte 31 Mart 2019’daki yerel seçimler öncesinde kurduğu Millet İttifakı işbirliğini yeniden kurmayı kabul etmeyen Akşener ise, 1 Nisan günkü açıklamasıyla İYİ Parti’de seçimli olağanüstü kurultay yapılacağını açıkladı. Ardından Akşener, Ekim 2017’den bugüne kurultay süreçlerinde de tek aday olduğu genel başkanlık için yeniden aday olmayacağını paylaşarak, 28 Nisan’da kurultay yapılacağını ilan etti.

Liderlik yarışındaki adaylardan birisi olan Dervişoğlu, Pazartesi günü beraberinde İYİ Parti’nin Meral Akşener’e yakınlığıyla tanınmış bazı kurucuları, milletvekilleri ve Genel İdare Kurulu (GİK) üyeleriyle kameralar karşısına geçti. Beraberindeki isimlerle parti üst yönetiminde güçlü desteği olduğu mesajını vurgulayan Dervişoğlu, Akşener’in destek verdiği aday olduğu iddiasıyla ilgili soru üzerine, “İYİ Parti’nin kuruluş harcındaki en fazla emek Sayın Akşener’indir. Onun o harcı, teriyle suladığına da şahidiz. Sayın genel başkanımızın gönlü benden yanaysa bundan gurur ve onur duyarım” yanıtını verdi.

İYİ Parti’deki genel başkanlık yarışındaki isimlerden kimlerin resmen aday olacağı konusunda artık gözler delegelere çevrildi. İYİ Parti Tüzüğü’nün 42’nci maddesi uyarınca genel başkan seçimi için, “Her parti üyesi, Kurultay delegelerinin tam sayısının yirmide birinin yazılı teklifi ile genel başkanlığa aday olabilir” şartı mevcut. Son olarak geçtiğimiz yıl 24 Haziran’daki İYİ Parti 3. Olağan Kurultayı’nda delege sayısı 1381 olarak açıklanmıştı. Şimdi kurultay delegesi sayısı, kurucular, GİK üyeleri ile milletvekilleri gibi doğal delegeler dışında il ve ilçe teşkilatlarına bağlı olarak kesinleşecek.

Ayrıca İYİ Parti Tüzüğü’nün 37’nci maddesi uyarınca Akşener’in seçimli olağanüstü kurultay yapılması için tek imzalı yetkisi mevcut. Dolayısıyla kurultayla ilgili erteleme olacağı ya da yapılamayacağı yönündeki iddialar partide “dayanaksız” olarak değerlendirildi.

İYİ Parti’deki genel başkanlık yarışı, kuruluş sürecinde MHP’den ayrılan kadrodaki, ülkü ocakları kökenli isimlerden birisi olan Dervişoğlu’nun yanısıra rakipleri Koray Aydın ve Mehmet Tolga Akalın da benzer özgeçmişlere sahip isimler olması nedeniyle dikkat çekici. İYİ Parti’nin kurucu teşkilatlanmasını yürüten şimdiki grup başkanı ve MHP’nin geçmişteki genel sekreteri Koray Aydın ile göç ve milli güvenlik politikaları gibi alanlarda genel başkan yardımcısı Mehmet Tolga Akalın da ülkücü kimliğiyle tanınmış siyasi aktörler.

Müsavat Dervişoğlu, kameralar karşısında verdiği görüntü itibariyle parti içinde doğal delegeler ve Akşener’in desteği nedeniyle “en güçlü aday” olarak yorumlanıyor.

Koray Aydın ise, yazılı açıklamasıyla adaylığını duyurdu. Aydın il, ilçe teşkilatlarıyla temaslar kurarak genel başkanlığı için gerekli delege desteğini sağlama çalışmasını yürütüyor. Koray Aydın’ın, geçmişteki ülkü ocağı başkanlığı ve sert milliyetçi kimliğiyle teşkilat desteğine sahip olduğu öne sürülmekle birlikte Akşener’in teşkilatta etkili olduğu dile getiriliyor.

Mehmet Tolga Akalın ise, 10 Nisan’da kameralar karşısına yalnız geçerek adaylığını ilan ettikten sonra 68 yaşındaki Aydın ve 64 yaşındaki Dervişoğlu’na kıyasla gençliğini vurguluyor. Milliyetçi çizgide, Atatürk ilkelerine dayalı olarak İYİ Parti’yi yöneteceğini anlatan Akalın, MHP’yi Erdoğan’a kaptırdıklarını söyleyerek, İYİ Parti’nin kesinlikle muhalefet çizgisinde kalacağı iddiasında.

Yarıştaki tek kadın aday Avukat Günay Kodaz ise, İYİ Parti’nin kurucularından birisi. Kodaz, Meral Akşener’in parti kuruluşunda yola çıktığı liderlik özelliklerini artık korumadığı iddiasıyla partisinden ihraç edilmesi talebiyle karşı karşıya kalmıştı ancak şimdi genel başkan adaylığı için delegelerden destek arayışında. Kodaz, son olarak Akşener’in kendisini X platformunda engellediğini açıkladı.

Meral Akşener’in, Koray Aydın ile Tolga Akalın’ın adaylıklarına tepkili olduğu ve onları da sosyal medyada engellediği aktarıldı.

“Tek adam rejimine karşıyız, uydu değiliz”

İYİ Parti’de kurultay için geri sayım sürecinde en dikkat çekici açıklama ise, MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından yapıldı. Bahçeli, “Önümüzdeki siyasi istikrarı, siyasi partilerdeki istikrarla ilişkilendirerek Sayın Meral Akşener’in ayrışma kararından vazgeçerek partinin başında, devamında onunla beraber aday olmak isteyen insanların etrafında kenetlenerek Türkiye’nin etrafında kenetlenmesi gerektiğini düşünmekteyim” demişti.

Oysa Bahçeli’nin, Millet İttifakı’ndan ayrılmadan önce İYİ Parti’den söz ederken “İP” diyerek MHP’den ayrılanları ihanetle suçladığı belirtiliyordu.

Bahçeli’nin yorumunu siyasi etik ve nezakete aykırı olarak değerlendirdiğini açıklayan Dervişoğlu, “İYİ Parti’ye hiç kimse istikamet çizemez. Siyasi ikbalini partimizin dışındaki siyaset merkezlerinden gelecek kuvvetlere bağlayanlar iyi bilsinler ki bu çatı altında İYİ Parti’nin kendi iradesinin üzerinde bir irade yoktur. Partimizi o ya da bu siyasi partinin uydusu haline getirmeye çalışanlara karşı en doğru cevabı partinin kendisi verecektir. Birbirimizle hesaplaşmak yerine ülke ve partimize yön verecek bakış açılarını geliştirmeliyiz. Bu kurultay yeni yaraların açılması için değil, mevcut yaraları birbirimize sarılarak ve kucaklaşarak saracağız” ifadesini kullandı.

MHP’yle birlikte Cumhur İttifakı’nı yürüten AK Parti’yle ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ilişkiler içinse Dervişoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti bir kişinin aklına ve heveslerine asla emanet edilemez. Bir milletin kaderi bir faninin şahsi ihtiraslarına kurban edilemez. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi atılması gereken bir yük, sona ermesi gereken bir kabus haline gelmiştir. AK Parti hükümetleri refah ve zenginliği üretip hakla paylaştırmak yerine yoksulluğu ve fukaralığı yönetmektedir” dedi.

Bu noktada TBMM’de olası anayasa değişikliği teklifi gündemi içinse Dervişoğlu, “İYİ Parti olarak tek adam rejimini tahkim edecek hiçbir düzenlemeye izin vermeyeceğiz” yanıtını verdi.

İYİ Parti açısından üye ve seçmen desteği nasıl azaldı?

İYİ Parti, 14 Mayıs 2023’te parlamento seçimlerinde, 5 milyon 275 bin 981 seçmen desteğiyle yüzde 9,69 oy oranıyla 43 milletvekili çıkardı. Ancak Millet İttifakı gerekçesiyle İstanbul Milletvekili Ahmet Ersagun Yücel, CHP listesinden seçilerek TBMM’ye girdi. Dolayısıyla seçim sonucunda İYİ Parti’nin TBMM’deki sandalye sayısı 44 olarak ortaya çıktı.

İYİ Parti, Meclis’teki sandalye sayısını ise kısa sürede istifalarla kaybetmeye başladı. Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu AK Parti’ye geçti, bazı isimler ise bağımsız kalmayı tercih etti. Böylece İYİ Parti’nin TBMM’deki sandalye sayısı 38’e düştü. İYİ Parti’nin, 31 Mart’taki yerel seçimlerde henüz kesinleşmeyen sonuçlar itibariyle oyu 1 milyon 735 bin 924 ile oy oranı yüzde 3,37’ye geriledi.

Bu arada Akşener’in, Millet İttifakı kapsamında 3 Mart 2023’te cumhurbaşkanı adaylığında Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemekten vazgeçmesi ancak 6 Mart 2023’te yeniden Altılı Masa toplantısına katılmasıyla birlikte İYİ Parti’nin üye kaybı da sürdü. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın verilerine göre; İYİ Parti’nin 3 Mart 2023’teki üye sayısı 617 bin 513’ken, istifalarla birlikte bugün itibariyle 508 bin 578’e düşmüş görünüyor.

Paylaşın