Zabid: Yok Olma Tehdidi Altındaki Tarihi Şehir

Yemen’in en eski şehirlerinden biri olarak kabul edilen Zabid, ülkenin Tihama bölgesinde yer alır. Zabid şehrinin kuruluşu, İslamiyet’in ilk dönemlerine kadar uzanır.

Haber Merkezi / Şehir, Hz. Muhammed’in sahabelerinden Ebu Musa el-Aşari tarafından MS 628 yılında inşa edilen Ulu Cami (Aşa’ir Camii) ile ilişkilendirilir. Bu cami, İslam tarihindeki en eski camilerden biri olarak kabul edilir ve Zabid’in dini önemini artıran unsurlardan biridir.

Şehir, başlangıçta Asha’ir kabilesinin yaşadığı “Husayb” adlı bir köyken, güneyindeki Zabid vadisinin adını alarak zamanla “Zabid” olarak anılmaya başlanmıştır. Orta Çağ’da Zabid, özellikle Rasulid Hanedanı (1229 – 1454) döneminde altın çağını yaşamıştır.

Bu dönemde şehir, çok sayıda saray, bahçe ve dini yapıyla süslenmiş, Yemen’in en önemli ticaret ve eğitim merkezlerinden biri olmuştur. 14. yüzyıl Arap yazarı Al-Khazraji’nin aktardığına göre, Zabid’de 230 ila 240 arasında cami bulunuyormuş.

Zabid, 1539 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetine girerek Yemen Eyaleti’nin idari merkezi haline gelmiştir. Ancak modern dönemde, şehir ekonomik ve entelektüel açıdan eski ihtişamını yitirmiştir.

1993 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Zabid, zengin mimari mirası ve tarihi dokusuyla dikkat çekmektedir. Ancak 2000 yılında, koruma koşulları nedeniyle Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne eklenmiştir.

UNESCO’ya göre, şehirdeki evlerin yaklaşık yüzde 40’ı beton yapılarla değiştirilmiş, eski pazar yeri ve diğer yapılar ise harap durumdadır. Ayrıca, 2015’ten beri devam eden Yemen İç Savaşı, Zabid’in tarihi dokusuna zarar vermiştir.

Şehir, tarihi camileri, üniversitesinin kalıntıları ve geleneksel mimarisiyle hala ziyaret edilmeye değer bir yer olarak öne çıkmaktadır. Ancak savaş ve ihmal, bu eşsiz kasabanın geleceğini tehdit etmeye devam etmektedir.

Paylaşın

Çin Budist Sanatının İlk Zirvesi: Yungang Mağaraları

Kaya mimarisinin olağanüstü örneklerinden olan Yungang Mağaraları, Çin’in Shanxi eyaletinde, Datong şehrinin yaklaşık 16 kilometre batısında yer alan eski Budist tapınak mağaralarıdır.

Haber Merkezi / 2001 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan mağaralar, Kuzey Wei Hanedanı (386-534) döneminde, özellikle 5. ve 6. yüzyıllarda inşa edilmiştir ve Çin’in en ünlü üç Budist heykel alanından biri olarak kabul edilir (diğerleri Longmen ve Mogao mağaralarıdır).

Mağaralar, Wuzhou Shan dağlarının eteğinde, Shi Li nehri vadisinde, yaklaşık 1 kilometre uzunluğunda bir kumtaşı kayalığının güney yüzüne oyulmuştur. Toplamda 53 ana mağara, 51 binden fazla Buda heykeli ve nişi ile birlikte yaklaşık bin 100 küçük mağara bulunmaktadır.

Heykellerin boyutları birkaç santimetreden 17 metreye kadar değişir ve detaylı oymalarıyla dikkat çeker. Bu eserler, Güney ve Orta Asya’dan gelen Budist sanatının Çin kültürel gelenekleriyle başarılı bir şekilde harmanlandığını gösterir.

Yungang Mağaraları’nın yapımı, Kuzey Wei’nin Budizm’i devlet dini olarak benimsemesiyle başlamıştır. Başkentleri Pingcheng (bugünkü Datong) olan bu hanedan, mağaraları hem dini hem de politik bir sembol olarak kullanmıştır.

İlk mağaralar (16-20 numaralı mağaralar), 460’lı yıllarda ünlü rahip Tanyao’nun önderliğinde, hanedanın beş kurucu imparatorunu anmak için oyulmuştur. Daha sonraki dönemlerde ise sanat tarzı gelişmiş, heykellerde daha zarif ve Çin’e özgü özellikler ön plana çıkmıştır.

Mağaralar zamanla hava koşulları, kirlilik ve Gobi Çölü’nden gelen kum fırtınaları gibi tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Liao ve Qing hanedanları döneminde restorasyon çalışmaları yapılmış, 1950’lerden itibaren ise modern koruma çabaları hız kazanmıştır. Yungang Mağaraları hem tarihi hem de sanatsal değeriyle önemli bir turistik merkezdir.

Paylaşın

Taper Saç Kesimi Nedir? En Popüler Taper Modelleri

“Taper” saç kesimi, özellikle erkek saç modellerinde sıkça kullanılan bir stildir. Bu kesimde saç, yanlardan ve enseden başlayarak yukarı doğru kademeli bir şekilde uzar; yani aşağıda kısa, yukarıda daha uzun bir geçiş olur.

Haber Merkezi / Bu saç kesimi genellikle makas ya da makineyle yapılır ve saçın doğal bir incelme etkisi yaratması amaçlanır. Taper ve fade saç kesimleri çok benzer görünebilir, ancak bunlar iki farklı saç stilidir.

Taper, daha yumuşak ve kademeli bir geçiş sağlar. Saç sıfıra inmeden, hafif bir uzunluk bırakılarak tamamlanır. Fade ise, daha keskin bir geçişle saç sıfıra kadar iner.

İşte en popüler taper kesimleri:

Low Taper (Düşük Taper): İnceltme, kulakların hemen üstünden ve ensenin alt kısmından başlar. Geçiş çok keskin değildir, doğal ve hafif bir görünüm sunar. Yuvarlak veya oval yüz şekillerine uyum sağlar.

Mid Taper (Orta Taper): İnceltme, başın yanlarında ve ensede orta seviyeden başlar. Low Taper’a göre biraz daha belirgin bir geçiş vardır. Çoğu yüz şekline gider, özellikle kare veya dikdörtgen yüzlerde dengeli durur.

Üstteki saçla yanlar arasında daha fark edilir bir kademelenme olur, ama hala sıfıra inmez.

High Taper (Yüksek Taper): İnceltme, başın üst kısımlarına yakın bir noktadan başlar. Yanlar ve ense oldukça kısa, üst ise daha uzun bırakılır. Uzun veya oval yüz şekillerinde yüzü dengeleyebilir.

Taper Fade (Taper ve Fade Kombinasyonu): Taper’ın fade ile birleştiği bir stildir. Yanlarda ve ensede saç sıfıra kadar iner, ama Taper’ın kademeli geçiş özelliği korunur.

Classic Taper (Klasik Taper): Yanlar ve ense makasla hafifçe inceltilir, üst kısım daha uzun bırakılır. Her yaşa ve yüz tipine uyum sağlayabilir.

Long Taper (Uzun Taper): Yanlar ve ense kısa kesilir, ama üstteki saç diğer taper türlerine göre daha uzun bırakılır. Dalgalı veya kıvırcık saçlarda da iyi durur.

Paylaşın

Danimarka’nın En Önemli Dini Yapılarından “Roskilde Katedrali”

Danimarka’nın doğusundaki Zelanda adasında, Roskilde şehrinde yer alan Roskilde Katedrali, ülkenin başkenti Kopenhag’a yaklaşık 30 km mesafededir. Katedral, Danimarka’nın en önemli dini yapılarından biridir

Haber Merkezi / Danimarka krallarının ve kraliçelerinin resmi mezar kilisesi olarak da büyük bir tarihi öneme sahip olan Roskilde Katedrali, 1995 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklendi. Katedral, hem mimari özellikleri hem de tarihi değeriyle dikkat çeker.

Roskilde Katedrali’nin inşası, 12. ve 13. yüzyıllarda başlamıştır. İlk taş kilise, Sweyn Forkbeard’in kızı Estrid Svendsdatter tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra, 1157 yılında Roskilde Piskoposu olan Absalon’un (aynı zamanda Kopenhag’ın kurucusu olarak bilinir) emriyle katedralin genişletilmesi çalışmaları başlatılmıştır. Katedralin inşası, Absalon’un halefi Peder Sunesen döneminde tamamlanmıştır.

Peder Sunesen, Fransız Gotik tarzını benimseyerek katedralin tasarımında önemli değişiklikler yapmıştır. Bu nedenle, katedral hem Romanesk hem de Gotik mimari özelliklerini barındırır. 14 Mayıs 1443’te Roskilde de çıkan büyük yangında, katedral ciddi zarar görmüştür. Katedral, 1463 yılında Piskopos Oluf Mortensen tarafından yeniden restore edilmiştir.

Reformasyon dönemi (1536), katedralin gelişiminde olumsuz bir dönüm noktası olmuştur. Danimarka’nın Katoliklikten Protestanlığa geçişiyle birlikte, katedralin sahip olduğu geniş araziler ve diğer dini kurumlar kraliyet yönetimine devredilmiştir. Piskopos Joachim Ronnow hapsedilmiş ve Roskilde piskoposluğu Kopenhag’a taşınmıştır. Bu dönemde katedral, sıradan cemaate açılmış ve iç mekan düzenlemeleri Protestan ibadet anlayışına uygun hale getirilmiştir.

Roskilde Katedrali, 800 yıllık Avrupa mimari tarihini yansıtan bir yapıdır ve bu özelliğiyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne iki ana kritere dayanarak dahil edilmiştir:

1. Kriter: Katedral, Kuzey Avrupa’daki ilk büyük tuğla kilise örneklerinden biri olarak, tuğla kullanımının bölgedeki mimari uygulamalara yayılmasında önemli bir etkiye sahiptir. Tuğla Gotik tarzının öncüsü olarak kabul edilir.

2. Kriter: Katedral, farklı dönemlerde inşa edilen yan şapeller ve ek yapılarla, Avrupa mimarisinin çeşitli tarzlarını (Gotik, Romanesk, Rönesans, Barok ve Neoklasik) bir arada barındırır. Bu, katedrali mimari evrimin bir özeti haline getirir.

Katedralin ana yapısı, 12. ve 13. yüzyıllarda Gotik tarzda inşa edilmiştir. Yüksek kemerleri ve geniş pencereleri, Gotik mimarinin ışığı vurgulayan karakteristik özelliklerini taşır. Ancak, zamanla eklenen kraliyet şapelleri, her biri kendi döneminin mimari tarzını yansıtır.

Örneğin: Büyücüler Şapeli (Chapel of the Magi): 1460’larda inşa edilmiş olup, Gotik tarzın bir örneğidir ve Kraliçe 1. Margrethe’in lahitini barındırır.

5. Frederik Şapeli: Neoklasik tarzda inşa edilmiştir ve 18. yüzyılın estetik anlayışını yansıtır.

4. Christian Şapeli: Rönesans tarzında inşa edilmiştir ve Danimarka’nın en uzun süre tahtta kalan hükümdarlarından biri olan 4. Christian’ın mezarını içerir.

Katedralin dış cephesi, kırmızı tuğladan yapılmış olup, iki yüksek kulesiyle dikkat çeker. 17. yüzyılda 4. Christian tarafından eklenen ikiz kuleler, katedrale Barok bir hava katmıştır. İç mekan, sade bir Protestan estetiği taşırken, kraliyet mezarları ve şapellerin zengin dekorasyonları dikkat çeker.

Kraliyet mezarları

Roskilde Katedrali, 15. yüzyıldan itibaren Danimarka krallarının ve kraliçelerinin resmi mezar kilisesi olmuştur. Katedralde toplam 39 kral ve kraliçenin mezarı bulunmaktadır. Mezarlar, katedralin ana alanında, şapellerde ve kriptlerde yer alır.

Öne çıkan bazı mezarlar şunlardır: Kraliçe 1. Margrethe (1353-1412): Danimarka, Norveç ve İsveç’i birleştirerek Kalmar Birliği’ni kuran güçlü bir hükümdar olan 1. Margrethe’in lahti, katedralin ana sunağının arkasında yer alır. Lahit, etkileyici bir mermer işçiliğiyle süslenmiştir ve katedralin en önemli mezarlarından biridir.

1. Christian (1426-1481) ve Kraliçe Dorothea (1430-1495): Gotik tarzda inşa edilen şapelde yer alırlar.

2. Frederik (1534-1588) ve Kraliçe Sophie (1557-1631): Kronborg Kalesi’ni inşa ettiren 2. Frederik’in mezarı, Rönesans tarzında bir şapeldedir.

4. Christian (1577-1648): Danimarka’nın en ünlü krallarından biri olan 4. Christian, Frederiksborg ve Rosenborg kalelerini inşa ettirmiştir. Mezarı, katedralin en büyük ve en gösterişli şapellerinden birindedir.

9. Frederik (1899-1972): Gelenekten farklı olarak, mezarı katedralin içinde değil, dışında, Roskilde Fiyordu’na bakan bir alanda yer alır. Bu, 9. Frederik’in kendi isteğiyle olmuştur.

Katedralin kültürel ve turistik önemi

Roskilde Katedrali, hem dini hem de kültürel bir merkez olarak işlev görür. Halen aktif bir kilise olan katedral, aynı zamanda yılda 165 binden fazla turisti ağırlar. Katedral, Roskilde’nin tarihi ve kültürel mirasının bir parçası olarak, şehrin diğer önemli turistik mekanlarıyla (örneğin, Viking Gemi Müzesi) birlikte, Roskilde’yi Kopenhag’dan kolayca ulaşılabilen popüler bir günlük gezi destinasyonu haline getirir.

Katedralin içindeki dekorasyonlar, özellikle kraliyet mezarlarının süslemeleri, Danimarka tarihini ve sanatını anlamak için bir hazine niteliğindedir. Duvarlardaki bazı ortaçağ freskleri, Reformasyon sırasında badana ile kapatılmış, ancak daha sonra kısmen restore edilmiştir. Ayrıca, katedralde düzenlenen konserler ve diğer kültürel etkinlikler, burayı canlı bir kültürel mekan haline getirir.

Paylaşın

“6 Şubat Depremleri”nin İkinci Yıldönümü: Fotoğraflarla Hatay

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş Elbistan ve Pazarcık merkezli gerçekleşen 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler, başta Hatay olmak üzere on bir ilde büyük yıkıma neden olmuştu.

Kurtuluş Aladağ / “Asrın Felaketi” olarak tanımlanan depremlerde, resmi makamlara göre, 50 binden fazla insan hayatını kaybetmiş, yüzbinlerce insan yaralanmış ve uzuv kaybı yaşamıştır.

Ayrıca depremlerde yıkılan konut ve iş yeri sayısının da çok yüksek rakamlara ulaştığı bilinmektedir. Depremlerin ekonomiye yükünün yaklaşık 2 trilyon TL (103,6 milyar dolar) olduğu tahmin edilmektedir.

6 Şubat depreminden en çok etkilenen illerin başında Hatay gelmektedir. Resmi verilere göre ağır yıkımın yaşandığı kentte can kaybı 24 bine yakındı.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası Hatay Şube Başkanı İnal Büyükaşık, kentte 250 bin konut ve 50 bin iş yerinin yıkıldığını söylemişti.

Hatay kent merkezinde, depremin yaraları sarılmaya devam ediyor. Kent merkezine ait son görüntülerde, yüzlerce binanın aynı anda yapıldığı ve onlarca vincin çalıştığı görülüyor.

Paylaşın

Sanat Tarihinin En İyi Altı Deniz Tablosu

İster gün doğumunun suları üzerindeki yumuşak, parıldayan ışık olsun, ister fırtınanın şiddetli öfkesi veya çalkantılı suda dönen gemiler ve tekneler olsun, hepsi tuvale boyandığında belirli bir çekiciliğe bürünür.

Haber Merkezi / Bu nedenle, sanatçılar için deniz sürekli değişen bir konudur. İşte sanat tarihine geçmiş en iyi altı deniz tablosu:

Claude Monet’den “İzlenim, Gündoğumu”

Claude Monet’in ‘İzlenim, Gündoğumu’ adlı tablosu sanat tarihinin en ünlü ve en güzel deniz manzaralarından biridir. Tablo, Monet’nin memleketi olan Le Havre limanını yumuşak, puslu ışıkla kaplı olarak göstermektedir.

Monet, tabloda ışığın ve atmosferin geçici etkilerini yakalamıştır. Tabloda, su ve gökyüzü soluk bir tona sahiptir, doğan güneşten parlak bir turuncu ve yakındaki teknelerden siyah etkiler vardır.

JMW Turner’dan “The Fighting Temeraire”

JMW Turner’ın ‘The Fighting Temeraire’ adlı eseri, Trafalgar Muharebesi’ndeki geminin, parçalanıp sökülmeden önceki son aşamasını konu alır. Arka planda, gökyüzünü altın ve mavi karışımı yapan batan güneş var ve su sakin ve dingindir.

Katsushika Hokusai’den “Kanagawa’daki Büyük Dalga”

Katsushika Hokusai’den ‘Kanagawa’daki Büyük Dalga’ Japon sanatının en ünlü tablolarından biri ve ‘Fuji Dağı’nın Otuz Altı Görünümü’ adlı serinin bir parçasıdır.

Bu tablo, küçük balıkçı teknelerine doğru sürüklenen devasa bir dalgayı gösterir. Arka planda, üstü karla kaplı Fuji Dağı vardır ve arkasındaki gökyüzü bile beyaz ve berraktır.

Caspar David Friedrich’den “Deniz Kenarındaki Keşiş”

Caspar David Friedrich’in ‘Deniz Kenarındaki Keşiş’ adlı eseri, büyüleyici ve minimal bir deniz manzarasıdır. Tabloda, tek başına plajda duran bir keşişe ve keşişin hemen önünde tüm sakinliği ve ihtişamıyla geniş, uçsuz bucaksız denize yer verilir.

Rembrandt van Rijn’den “Celile Denizi’ndeki Fırtına”

Rembrandt’ın “Celile Denizi’ndeki Fırtına” adlı eseri, İsa’nın bir fırtınayı yatıştırdığı İncil hikayesinin bir tasviridir.

Resim kaotiktir, dalgaların tekneye çarpmasıyla birlikte, teknenin içindeki insanların panik içinde olduğunu görebilirsiniz. Ancak İsa’nın tamamen hareketsiz ve sakin bir şekilde oturduğunu fark edebilirsiniz.

Theodore Gericault’dan “Medusa’nın Salı”

Theodore Gericault’un ‘Medusa’nın Salı’ adlı eseri, 2 Temmuz 1816 yılında Fransız donanmasına ait bir firkateyninin Batı Afrika’daki kolonilerine giderken batmasıyla başlayan olayların dramatik yorumudur.

Paylaşın

Her Kıyafete Uygun 10 Kısa Dalgalı Saç Modelli

Kısa saç daha az bakım ve daha az bakım da daha basit bir yaşam tarzı demektir. Saçınız için hangi rengi seçerseniz seçin, kısa dalgalı bir saç kesimi her zaman harika görünecektir. 

Haber Merkezi / Kısa dalgalı saç modellerine geçmeden önce bu saçlara ilişkin sıkça sorulan bazı sorulara açıklık getirelim:

Kısa ve dalgalı saçlar için hangi ürünler en iyisidir?

Kısa dalgalı saçların en iyi görünümünü koruması için sülfatsız bir şampuan ve nemlendirici bir saç kremi kullanın. Dalgalı saçlar için tasarlanmış bukle kremi, tex köpüğü gibi şekillendirme ürünleri dalgaları belirginleştirmeye ve belirginleştirmeye yardımcı olabilir. Derin bakım uygulamaları ayrıca saçınızın nemli ve canlı kalmasına yardımcı olur.

Kısa dalgalı saçlar katlı mı olmalı?

Kısa dalgalı saçları katlamak için kesin bir kural olmasa da, katlama saça daha kalın bir görünüm verir. Kalın saçlarınız varsa, görünümlerini iyileştirmek için hafif katmanlar tercih etmeniz daha iyi olur.

Kısa saçlarımı duştan sonra nasıl dalgalı yapabilirim?

Duştan sonra saçınızı havluyla kurulayın ve dokulandırıcı sprey sıkın. Saçınızı düzgünce tarayın ve gevşek örgüler yapın. Birkaç saat sonra örgülerinizi çözün ve bukleleri nazikçe ayırarak dalgalar oluşturun.

Dalgalı saçlara perde perçemi yakışır mı?

Evet, perde perçemleri dalgalı saçlarda iyi görünür. Bakımı ve şekillendirilmesi kolaydır.

İşte herkese ilham verecek 10 kısa dalgalı saç modeli.

1. Kısa Dalgalı Bob 

2. Hacimli Kısa Kıvırcık Dalgalar

3. Kıvırcık Perçemli Pixie 

4. Kısa Kesilmiş Ense 

5. Kısa Dağınık Saç Kesimi

6. Cesur Asimetrik Bob

7. Yandan Ayrılmış Dağınık Bob

8. Önü Perçemli Kıvırcık

9. Orta Dalgalı Bob

10. Kısa Dalgalı Sarı

Paylaşın

Cinsiyetini Değiştirebilen Altı Hayvan!

Hayvanlar aleminde cinsiyet değiştirmek nadir görülen bir durum değildir: Binlerce tür bu inanılmaz özelliğe sahiptir. Bu hayvanlardan bazıları orta yaşta bir cinsiyetten diğerine geçiş yaparken, bazıları ise çevresel koşullar nedeniyle bir cinsiyetten diğerine geçiş yaparlar.

Haber Merkezi / Hayvanlar aleminde cinsiyet değiştiren altı hayvana bakalım.

Terlik Salyangozları: Terlik salyangozları ardışık hermafroditlerdir; hayata bir cinsiyetten başlarlar ve diğerine dönüşürler. Hayata erkek olarak başlayanlar terlik salyangozları dişiye dönüşürler. Hayata dişi olarak başlayan terlik salyangozları daha sonra erkeğe dönüşürler.

Mavibaşlı Balıklar: Bu renkli balıklar cinsiyet değiştirebilen yaklaşık 500 balık türünden biridir. Hepsi hayata dişi olarak başlar ancak en büyükleri daha sonra erkeğe dönüşürler ve kendilerine özgü mavi renge dönerler. Bu erkekler, her seferinde birer tane olmak üzere yumurtladıkları dişilerden oluşan bir harem kurarlar.

Palyaço Balığı: Bu balıklar için boyut gerçekten önemlidir. Aslında, kaderlerini büyük ölçüde bu belirler. Terlik salyangozları gibi palyaço balıkları da erkek olarak başlayıp dişiye dönüşen ardışık hermafroditlerdir.

Bir büyük erkek ve bir büyük dişi olmak üzere birçok küçük erkekten oluşan gruplar halinde yaşarlar. Büyük dişi ölürse, eşi ölen dişiye dönüşür ve onun yerini alır. Daha sonra küçük erkeklerin en büyüğü hızla büyür ve eşi olur.

Cüce Şahin Balığı: Bu balıklar 7,5 cm’den biraz daha uzundur. Dişinin cinsiyetini değiştirebildiği ve gerekirse erkek olarak çiftleşebildiği haremlerde yaşarlar. Örneğin, bir toplulukta çok fazla dişi varsa, daha iyi bir denge sağlamak için en büyük dişi erkeğe dönüşebilir. Bu balıklar gerektirdiğinde orijinal cinsiyetlerine geri dönebilirler.

Yeşil Kurbağalar: Bu amfibiler genetik olarak erkek veya dişi olarak doğarlar ancak belirli koşullar altında cinsel özelliklerini değiştirebilirler.

Avrupa Gölet Kaplumbağaları: Birçok kaplumbağa türünde, cinsiyeti sıcaklık belirler. Bilim insanları, Avrupa gölet kaplumbağası embriyolarının belirli sıcaklık eşiklerinde erkek veya dişiye dönüştüklerini ortaya koymuşlardır.

Paylaşın

Prag’daki Muhteşem Harikaları Keşfedin

Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag, muhteşem mimari yapıların hazinesidir. Ufuk çizgisi, her biri yüzyıllar öncesinden bir hikayeyi anlatan, gökyüzünü delecekmiş gibi görünen kulelerle kaplıdır.

Haber Merkezi / Prag, muhteşem tasarımların hakim olduğu tarihi bir döneme yolculuk sunuyor.

Prag Kalesi: Prag Kalesi, tarihi mimarinin ihtişamını yansıtan geniş bir komplekstir. Dokuzuncu yüzyıla kadar uzanan tarihiyle krallara, imparatorlara ve başkanlara ev sahipliği yapmıştır.

Kalenin muhteşem vitray pencereleri ve yükselen kuleleriyle dikkat çeken St. Vitus Katedrali özellikle nefes kesicidir, katedral, Prag’daki mimari tasarımın zirvesini temsil eder.

Charles Köprüsü: Charles Köprüsü, sadece Vltava Nehri’ni geçmenin bir yolu değil; heykellerle süslü, kulelerle çevrili açık hava galerisidir.

14. yüzyılda Kral 4. Charles tarafından inşa edilen köprünün üzerinde yürürken şehrin panoramik manzaralarını izleyebilir ve zamanın testinden geçmiş heykellerle yüz yüze gelebilirsiniz.

Eski Şehir Köprüsü Kulesi: Charles Köprüsü’nün bir ucunda, giriş kapısı görevi gören Eski Kent Köprü Kulesi yer alır. Zengin bir şekilde dekore edilmiş cephesinde çeşitli tarihi şahsiyetleri ve olayları tasvir eden heykeller ve semboller yer alıyor.

Bu kule sadece mimari unsurlara dair fikir vermekle kalmıyor, aynı zamanda Charles Köprüsü ve ötesine bakan muhteşem manzaraları da sunuyor.

Tyn Kilisesi: Eski Şehir Meydanı’nda bulunan Tyn Kilisesi, süslü alınlıkları ve gösterişli dış heykelleriyle arkaik mimarinin eşsiz bir örneğidir.

Ziyaretçiler yüzyıllardır bu kutsal alanı süsleyen güzel sunakları ve sanat eserlerini hayranlıkla izleyebilirler.

Vysehrad’daki bazilika: Vysehrad kalesinin içinde yer alan Aziz Petrus ve Paul Bazilikası, Prag’ın hareketli sokaklarından uzakta, huzurlu bir kaçış noktası olarak karşımıza çıkıyor

İçerisinde İncil’den sahnelerin tasvir edildiği nefes kesici freskler, hem mimari bir harikayı hem de manevi bir cenneti sunuyor.

Bu bazilika, şehrin taşlara işlenmiş öyküleri arasında yolculuk yaparken huzur arayan ziyaretçiler için huzurlu bir sığınak görevi görüyor.

Paylaşın

Kyoto’nun Manevi Kalbini Keşfetmek

Japonya’nın kadim başkenti Kyoto, maneviyatla dünyeviliğin iç içe geçtiği bir şehirdir. 2 binden fazla manevi yapıya ev sahipliği yapan Kyoto, Japonya’nın zengin tarihi ve dini mirasına uzanan eşsiz bir yolculuk sunuyor.

Haber Merkezi / İşte Kyoto’nun manevi derinliğinin kanıtı niteliğindeki beş kutsal yapı:

Altın Köşk: Kinkaku-ji veya Altın Köşk, bir Zen Budist tapınağı ve Kyoto’nun simgesel yapılarından biridir. Önündeki havuza yansıyan parlak altın yaprağı, cennet ile yeryüzü arasındaki uyumu simgeliyor.

1397 yılında emeklilik villası olarak inşa edilen yapı, daha sonra sahibinin oğlunun çabalarıyla tapınağa dönüştürülmüş. Etrafındaki tefekküre dalmak için tasarlanmış bahçeler, nefes kesen güzelliğini tamamlıyor.

Ryoan-ji: Ryoan-ji Tapınağı, Japonya’da bu tür bahçelerin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilen Karesansui kaya bahçesiyle ünlüdür.

Beyaz çakılların arasına yerleştirilmiş 15 kayanın sadeliği, Zen meditasyonunu ve yorumlamayı teşvik ediyor. Kökeni ve amaçlanan anlamı bir gizem olarak kalmaya devam eden eser, ziyaretçileri Zen Budizm’in özünü düşünmeye davet ediyor.

Tenryu-ji: Güzel manzaralı Arashiyama bölgesinde bulunan Tenryu-ji Tapınağı, Kyoto’nun beş büyük Zen tapınağı arasında yer alır. Kyoto’ya gelen her ziyaretçinin mutlaka yürümesi gereken, bitişiğindeki bambu korusu patikalarıyla kusursuz bir şekilde bütünleşen muhteşem bir peyzaj bahçesine sahiptir.

UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu alan, Arashiyama Dağı’nın panoramik manzaralarını sunmakta olup, Japon bahçe tasarımının önemli bir kültürel sembolü olarak hizmet vermektedir.

Fushimi Inari: Fushimi Inari Taisha, Inari Dağı’na doğru sonsuz bir yol oluşturan binlerce kırmızı Torii kapısıyla ünlüdür.

Şinto inancında pirinç ve refah tanrısı olan İnari’ye adanmış bu kapılardan ziyaretçiler, zenginlik veya iş girişimlerinde başarı için kutsama arayışıyla içeri giriyorlar. Yürüyüş, Kyoto’ya bakan çeşitli bakış açıları sunuyor ve yol boyunca dağılmış küçük tapınaklara ulaşıyor.

Ginkaku-ji: Gümüş Köşk olarak da bilinen Ginkaku-ji, Kinkaku-ji’nin zarafetini yansıtır ancak hiçbir zaman gümüşle kaplanmamıştır. Deniz bulutlarını simgeleyen yosun bahçeleri ve kum desenleriyle dikkat çekiyor.

Başlangıçta bir emeklilik villası olan yapı, Higashiyama döneminde kültürel bir merkeze dönüştürülmüştür. Tarihi ve estetik önemini korurken, kültürel gelişimdeki rolünü yansıtarak çay seremonisi ve İkebana’yı teşvik ediyor.

Paylaşın