IPL Tüy Alma Cihazlarının Artıları Ve Eksileri

Vücut tüylerinden kalıcı olarak kurtulmak isteyen güzellik tutkunları arasında giderek popüler hale gelen IPL veya Yoğun Darbeli Işık (Yoğunlaştırılmış Atışlı Işık / Geniş Bant Işık), istenmeyen tüyleri yok etmek için ışık enerjisinin gücünden yararlanan son teknolojidir.

Haber Merkezi / Işık darbeleri, tüy kökünün dinlenme evresine geçmesini sağlar, bu da tedavi edilen bölgedeki tüylerin dökülmesini ve zamanla vücudun daha az tüy üretmesi anlamına gelir.

IPL nasıl çalışır?

Işık darbeleri tüydeki pigment (melanin) tarafından emilir. Bu gerçekleştiğinde, enerji birikimi ısıya dönüşür; tıpkı güneşli bir günde siyah bir tişört giymek gibi. Isı tüyden aşağı doğru hareket ettikçe, tüy folikülünde ısı hasarına neden olur ve yeni tüy üreten hücreleri devre dışı bırakarak pürüzsüz, bir cilt elde edilir. 

IPL tüy alma cihazlarının artıları

Minimum risk: IPL cihazları, tıraş, ağda, iplik veya kimyasal tüy dökücüler gibi geleneksel yöntemlere kıyasla düşük risklidir. Bu alternatifler cilt tahrişine, yanıklara veya alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

İnvaziv olmayan: IPL invaziv değildir, yani cildin derin katmanlarına nüfuz etmez. Elektrolizin (tüy köklerine iğne sokulmasını içerir) aksine, IPL cildi delmez ve bu da enfeksiyon riskini azaltır.

Sert kimyasallar bulunmaz: Güçlü kimyasallar içeren tüy dökücü kremlerin aksine, IPL sert maddelere dayanmaz. Çevredeki cilde zarar vermeden tüy köklerinin melaninini hedef alan ışık tabanlı bir teknolojidir.

Uzun vadeli: IPL cihazları uzun vadeli tüy azaltma sunar. Geleneksel yöntemler geçici sonuçlar verir ve sık bakım gerektirir.

Hassasiyet: IPL cihazları belirli bölgelerin hassas bir şekilde hedeflenmesini sağlar. Yakındaki cildi etkilemeden üst dudak kıllarına, çeneye veya bikini bölgesine odaklanabilirsiniz.

Tutarlılık: Düzenli IPL seansları tutarlı sonuçlar sağlar. Geleneksel yöntemler genellikle salon randevularına dayanırken, IPL tedavileri sizin rahatınıza göre yapılabilir.

Ağrısız: IPL tedavileri genellikle ağrısızdır. İşlem sırasında hafif bir sıcaklık veya karıncalanma hissi duyabilirsiniz, ancak ağda veya iple epilasyondan çok daha az rahatsız edicidir.

Evde kullanım: IPL cihazları kendi alanınızın konforunda tüy alma işleminizi yönetmenizi sağlar.

Zamandan tasarruf: Geleneksel yöntemler zaman alıcı olabilir. IPL cihazları daha hızlıdır ve daha az sıklıkta dikkat gerektirir.

Tasarruf: IPL cihazı satın almanın ilk yatırım maliyeti yüksek görünebilir ancak uzun vadeli tasarrufu göz önünde bulundurun.

IPL tüy alma cihazlarının eksileri

Birden fazla seans gerekir: IPL cihazları ile kalıcı tüy azaltma elde etmek birkaç ay boyunca 6 ila 8 seans alabilir.

Sınırlı tüy ve cilt rengi aralığı: IPL cihazlarının etkinliği cilt ve tüy pigmentleri arasındaki kontrasta bağlıdır. Bu cihazlar önemli bir fark olduğunda en iyi şekilde sonuç veriler. Sonuç olarak, bu sistemler açık tenli ve koyu tüylü kişiler için önerilir.

İlk maliyet: Evde kullanılan IPL cihazları uzun vadeli tasarruf sunarken, ilk yatırım yüksek olabilir. Evet, kaliteli cihazların bir fiyatı vardır, ancak bütçe dostu seçenekler etkinliği tehlikeye atabilir.

Genel olarak, uzun süreli ve etkili bir tüy alma çözümü arıyorsanız, bir IPL cihazı harika bir seçim olabilir. Karar vermeden önce artılarını ve eksilerini göz önünde bulundurmak önemlidir. Herhangi bir sorunuz veya endişeniz varsa doktorunuza veya dermatoloğunuza danıştığınızdan emin olun.

Paylaşın

Ketozisde Olduğunuzu Gösteren 11 Belirti

Ketozis, enerji üretimi için yağın keton cisimlerine parçalanmasını içeren doğal bir metabolik süreç olarak tanımlanır. Bu durum çoğunlukla şu iki şekilde gerçekleşir:

Haber Merkezi / Açlık, vücutta karbonhidratlara veya glikoza erişimin sınırlı olması durumunda ortaya çıkar, bu durumda karaciğer vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlamak için yağ kullanır.

Diyet yaparken, özellikle de düşük karbonhidratlı bir diyet uygularken, insülin hormonunun seviyesi düşer ve vücudun yağ depolarından bol miktarda yağ asitleri salınır. Bu yağ asitlerinin çoğu karaciğere taşınır, burada oksitlenir ve ketonlara (veya keton cisimlerine) dönüştürülür. Bu moleküller vücut için enerji sağlamak için kullanılır.

Aşağıdaki 11 belirti vücudun ketoziste olduğunu gösterir:

Yorgun veya bitkin hissetmek (genellikle kısa süreli),
Ağız kokusu,
Kuru ağız,
Artan susuzluk,
İdrara çıkmada alık,
Bağırsak hareketlerinde değişiklik (ishal veya kabızlık),
İştah azalması,
Azalmış açlık,
Kilo kaybı,
Baş ağrısı ve mide bulantısı gibi grip belirtiler,
Uykusuzluk.

Ketojenik diyet

Ketojenik diyet, vücudun glikojen ve su depolarını azalttığı için oldukça hızlı bir şekilde kilo vermeye yardımcı olabilir.

Ketojenik diyetin beş faydası:

Kilo kaybı: Ketojenik diyet, metabolizmayı hızlandırmak veya iştahı azaltmak gibi çeşitli yollarla kilo kaybını desteklemeye yardımcı olabilir.

Sivilcelerle mücadele: Ketojenik diyetin bazı kişilerde sivilceleri azalttığı öne sürülmektedir.

Kanser hücrelerini yok eder: Ketojenik diyet, belirli kanser türlerine sahip kişilerde kemoterapi ve radyasyon tedavisiyle birlikte kullanılmak üzere güvenli ve uygun bir tamamlayıcı tedavidir.

Kalp sağlığı: Sağlıklı yağlar kolesterolü düşürerek kalp sağlığını iyileştirmeye yardımcı olur.

Beyin fonksiyonlarını koruma: Keto diyeti sırasında üretilen ketonlar nöroprotektif faydalar sağlar, yani beyni ve sinir hücrelerini güçlendirir ve korur. Keto diyeti, Alzheimer hastalığı gibi rahatsızlıkların önlemesine veya yönetmesine yardımcı olabilir.

Keto diyetinin 5 olumsuz etkisi:

Keto gribi: Keto diyeti başlangıcında, bir dizi olumsuz semptom yaşanabilir. Bu durumlara genellikle “düşük karbonhidrat gribi” veya “keto gribi” denir, çünkü grip belirtilerine benzerler.

Kokan nefes: Bu durum, yağ metabolizmasının bir yan ürünü olan keton olan asetondan kaynaklanır.

Bacak krampları: Bacak krampları, keto diyetinin doğal sonucu olan dehidratasyon ve mineral kaybından kaynaklanır.

Sindirim sorunları: Diyet değişiklikleri bazen sindirim sorunlarına yol açabilir.

Böbrek sorunları: Böbrek fonksiyonu zayıf olan kişiler ketojenik diyetten kaçınmalıdır. Keto diyeti böbrek taşı riskini artırabilir.

Paylaşın

Zihinsel Filtreleme: Mutlu Olmayı Nasıl Engelliyor?

Seçici soyutlama olarak da bilinen zihinsel filtreleme, düşünce kalıplarının olumsuza doğru kaydığı, genellikle o kişinin benliğini azaltan bir bilişsel çarpıtmadır.

Haber Merkezi / En yaygın bilişsel çarpıtmalardan biri olan zihinsel filtreleme, bireyin etkileşimlerin, olayların ve ilişkilerin olumlu yönlerini reddetmek için olumsuz düşünmeyi benimsemesine neden olur. Bu durum zamanla, panik bozukluklarına, kaygıya ve zayıf duygusal muhakemeye yol açabilir.

Zihinsel filtreleme, “en kötüsünü varsaymak” olarak bilinen daha geniş bilişsel çarpıtmalar kategorisine girer ve bu kategoriye aşırı genellemeler ve olumluyu diskalifiye etmek de dahildir. Aşırı genelleme gri alanları görmezden gelir, olumluyu diskalifiye etmek olumlu anları olumsuzlar ve zihinsel filtreleme olumlu şeyleri düşünmeden olumsuz şeyler üzerinde durur.

Zihinsel filtreleme nasıl olur?

Siyah – beyaz düşünme: Ahmet ve Ayşe yaz tatiline çıkarlar. Her şey yolunda gider ve Ahmet ile Ayşe harika vakit geçirirler. Ahmet ve Ayşe, eve dönerken havayolu şirketinin uçuşlarını birkaç saat ertelediğini öğrenirler. Ahmet, sinirlenir ve sadece bu konuya odaklanır, tatilin diğer olumlu kısımlarını görmezden gelir. Bu, seyahati olumsuz bir olay olarak yeniden çerçeveler ve siyah-beyaz düşünmeye neden olarak Ayşe’yi üzer.

Olumluyu göz ardı etme: Fizik sınavına çok çalışan Mehmet, sınava girer ve kendini çok iyi hisseder. Mehmet, sınav sonucu açıkladığında A eksi aldığını öğrenir. Mehmet, zorlu bir ders için harcadığı emekle gurur duymak yerine yanlış yaptığı birkaç soruya odaklanır.

Etiketleme: Fatma, işte üstlerine üç aylık bir raporun sunumunu yapar. Fatma’nın üstleri sunumu beğenirler ve överler ancak onun daha iyi olabileceğinden bahsederler. Fatma, yalnızca bu geri bildirime odaklanır, bu durumda çarpık düşüncelere ve sunumu başarısız olarak etiketlemeye yol açar.

Örnek: Diyelim ki bir partidesiniz ve hayalinizdeki meslekte çalışan biriyle tanışıyorsunuz. Bu kişiye Kemal diyelim. Kemal ile bir sohbet başlatıyorsunuz, bir bağ kuruyorsunuz ve sohbet bitmeden önce Kemal, “Bağlantıyı koparmayın, sizin için bir fırsatım olabilir” diyor.

Gecenin geri kalanında harika hissediyorsunuz ve eve gidiyorsunuz. Ancak yatmadan önce dişlerinizi fırçalarken, iki ön dişinizin arasında sıkışmış bir parça yiyecek fark ediyorsunuz: “Aman Tanrım, bu yiyecek bütün gece dişlerimin arasında mıydı!?”

Kendinize, yiyeceğin ön dişinizin arasına gecenin sonuna doğru sıkışmış olabileceğini söylemeye çalışıyorsunuz, ancak faydası yok. Düşündüğünüz tek şey “Kemal’in bu durumu nasıl düşündüğü?”.

Zihinsel filtreleme nasıl tersine çevrilebilir?

Çoğu bilişsel çarpıtma gibi, zihinsel filtrelemeyi yönetmeye yönelik ilk adımda, durum hakkında farkındalık artırmaktır. Zihinsel filtreleme ne zaman devreye giriyor? Filtrelemenin devreye girmesine neden olan belirli tetikleyiciler var mı?

Zihinsel filtreleme geçmiş olayların yorumlanmasıyla ilgili olduğundan, çoğunlukla düşünmeye vakit ayırdığınız zamanlarda meydana gelir: uyumaya çalışırken veya boş vakitlerde.

Yukarıdaki örneğe geri dönelim: Önemli biriyle konuşurken dişlerinizin arasında yemek kaldığını fark ediyorsunuz ve bu da kariyerinizde ilerlemek için bir fırsatı kaçırıp kaçırmadığınızı merak etmenize neden oluyor. Bu kıyamet senaryosunu oluşturan düşünceleri bir filtreden geçirelim ve geriye ne kaldığını görelim.

Öncelikle, varsayımınızın yanlış olup olmadığını kendinize sorun. Varsayımın lehinize ve aleyhinize olan kanıtlarınız nelerdir? Yemeğin dişinizde ne zaman kaldığını tam olarak bilmiyorsanız, boşuna endişeleniyor olabilirsiniz.

İkincisi, Kemal’in dişlerinizin arasındaki yemeği fark edip etmediğinden emin olamazsınız. Muhtemelen dişlerinizi fırçalarken ağzınıza daha dikkatli baktığınız için yemek kırıntısını fark ediyorsunuz.

Üçüncüsü, başkaları bizim kusurlarımıza karşı bizden daha hoşgörülü olabilir. Muhtemelen böyle bir şeyi bir noktada deneyimlememiş çok fazla insan vardır. Ayrıca, yukarıdaki örneğimize göre Kemal, sizinle iletişimde kalmayı önerdi. Olumlu bir izlenim bırakmasaydınız bunu gerçekten yapar mıydı?

Paylaşın

Sosyal Medya ‘Güzellik İdealleri’ Kadınları Hasta Ediyor

Sosyal medya kültürü bireylerin kendilerini algılayışlarında da olumlu ve olumsuz değişimleri beraberinde getirdi. Günümüzde çoğu araştırma sosyal medyanın güzellik üzerindeki olumsuz etkileri üzerine odaklanmış durumda.

İnce bel, yuvarlak kalça, ince bacaklar… Genel olarak kabul gören bu güzellik idealleri, Instagram ve TikTok gibi görsel ağırlıklı sosyal medya platformları yoluyla gençler arasında saplantıya varabilecek, tehlikeli boyutlar almaya başladı. Kişinin ilgi duyduğu konuları sürekli önüne çıkaran algoritmalar nedeniyle güzellik konularıyla ilgilenen gençler her geçen gün yeni güzellik ideallerinin bombardımanına uğruyor.

Bu tehlikeli güzellik ideallerinden biri, on yıl kadar önce ortaya çıkan “Thigh Gap”, yani bacak arası boşluğu. Ayaklar ve dizler birleştirildiğinde üst iç bacaklarda boşluk oluşması için sağlık açısından sakıncalı diyetler yapılıyor. Sağlıklı bir kiloya sahip bir kadının ulaşması neredeyse imkansız bir hedef. Bir diğer sözde güzellik ideali ise bel inceltme sınaması olarak çevirilebilecek “Waist Challenge.” Burada da belin, bir başkasının koluyla beli çevreleyip bir su şişesinden su içebileceği kadar ince olması gerekiyor.

Kadınlar, sosyal medyadaki güzellik ideallerine ulaşmak için neler yaptıklarını paylaşıyor, dayatılan güzelliğin yarattığı baskı giderek artıyor. Örneğin “Bir günde neler yiyorum” türünden videolar uzun süredir sosyal medyanın rağbet gören paylaşımları arasında yer alıyor. Genç kadınlar bir günde ne yediklerinin videosunu çekip paylaşıyor. Kaçamaklara neredeyse hiç yer verilmeyen bu videolarda bol proteinli şekersiz yiyeceklerin nimetlerinden bahsediliyor.

Güzellik baskısına yol açan bu paylaşımlar dışında “body positivity” denilen, vücudunu olduğu gibi kabul edip pozitif bakmayı teşvik eden bir akım da var gerçi. Ancak bu paylaşımlara ulaşabilmek için bu yönde arama yapmak lazım. Sosyal medya algoritmaları nasıl daha güzel olabileceğiyle ilgili aramalar yapan kişilere bu sonuçları göstermiyor.

Sosyal medya tüketiminin kişinin öz güveni ve kendine değer verme hissine olumsuz etki ettiğiyle ilgili bilimsel araştırmalar var. Son olarak Kanada’nın Toronto kentindeki York Üniversitesinde yapılan bir araştırma, sosyal medyadan sadece bir hafta uzak kalmanın, genç kadınların kendi bedenlerine daha olumlu yaklaşmalarına yol açtığını ve kendilerine değer verme hissini olumlu etkilediğini ortaya koydu.

Araştırma çerçevesinde 66 kadın üniversite öğrencisi iki gruba ayrıldı. Bir grup alıştığı şekilde sosyal medya tüketimine devam ederken diğer grup bir hafta boyunca her tür sosyal medya platformundan uzak durdu. Öncesinde katılımcılara vücutlarından ne kadar memnun oldukları ve bir manken gibi görünmeyi isteyip istemeyecekleri soruldu. Bir hafta sonrasında katılımcılara aynı sorular bir kez daha yöneltildi. Sosyal medyadan uzak duran kadınlarda bedenleriyle ilgili algının iyileştiği görüldü. Bu pozitif etki, özellikle de zayıflık idealini içselleştiren kadınlarda daha belirgin oldu.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Araştırmayı yapan bilim insanları, elde edilen etkinin çok güçlü olduğuna, böyle bir etkiye psikolojik testlerde bile nadiren ulaşılabildiğine işaret etti. Ancak bu sonuçlarda muhtemelen sadece sosyal medyaya ara vermiş olmak değil, bu süre içinde değişen gündelik yaşam tarzı da etkili oldu. Araştırmacılar, bütün günü elinde cep telefonuyla geçirmek yerine dışarıda daha fazla temiz hava almanın, zamanı arkadaşlar ya da sporla geçirmenin de ruh sağlığının iyileşmesine katkı sağladığına dikkat çekiyor.

Peki ruh ve beden sağlığına olumsuz etkileri olan bu trendlere karşı sosyal medya platformları ne önlemler alıyor? Şimdiye kadar bu konuda önemli bir yol alınmış değil. Sosyal medya kullanma süreleri yıllardır giderek artarken pek çok genç sosyal medyadan uzak durmakta zorluk yaşıyor. Instagram ve Facebook’un bağlı olduğu Meta şirketi bu yıl Ocak ayında yaptığı açıklamada, uygunsuz içerikleri gençlere görünmez hale getireceğini açıkladı. Ancak bunun için kullanıcının yaşını doğru ibraz etmiş olması gerekiyor.

Hükümetlerin getirdiği yasal düzenlemeler de genelde hedeflenen etkiyi yaratmıyor. Örneğin Avrupa Birliği’nin çıkardığı Dijital Hizmetler Yasasında, reşit olmayanların, internette yeme bozukluğunun yüceltilmesi gibi sorunlu içeriklerden korunması hedefleniyor ve bunun için işletmeci şirketlere söz konusu içerikleri silmesi ya da görünmez hale getirmesi yükümlülüğü getiriliyor.

Ancak sivil toplum örgütü “Reset.tech”in yaptırdığı bir araştırma, bu tür içeriklerin azami yüzde 30’unun silindiğini ortaya koyuyor. Sorunlu içeriklerin silinmesi konusunda karnesi en kötü sosyal medya platformu ise TikTok. Video paylaşım platformu TikTok’ta, yapılan uyarılara rağmen silinen içeriklerin oranının çok daha düşük olduğu belirtiliyor.

Paylaşın

’15 Yaşın Altındakiler İçin Sosyal Medya Yasaklanmalı’ Uyarısı

Fransız uzmanlar, sosyal medya kullanımının 15 yaşın altındakiler için yasaklanması ve bu yaşın üstündekilerin sadece Bluesky gibi etik platformlara erişebilmesi gerektiğini önerdi.

Uzmanlar, ayrıca 11 yaşın altındaki çocuklara cep telefonu verilmemesi ve 13 yaşın altındaki hiç kimsenin internet erişimi olan bir telefona sahip olmaması gerektiğini söyledi.

Uzmanlar, sosyal medyanın depresyon ve anksiyete için bir “risk faktörü” olabileceğini ve çocukların pornografik ve şiddet içeren içeriklere “endişe verici” düzeyde maruz kaldıklarını tespit ettiklerini kaydetti.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından görevlendirilen bir uzman heyetine göre, üç yaşından küçük çocuklar ekran başında hiç vakit geçirmemeli ve altı yaşına kadar bu süre “güçlü bir şekilde sınırlandırılmalı.”

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre; Heyet, ayrıca 11 yaşın altındaki çocuklara cep telefonu verilmemesi ve 13 yaşın altındaki hiç kimsenin internet erişimi olan bir telefona sahip olmaması gerektiğini söyledi.

Ayrıca sosyal medya kullanımının 15 yaşın altındakiler için yasaklanması ve bu yaşın üstündekilerin sadece Bluesky gibi etik platformlara erişebilmesi gerektiği bildirildi.

Dünya Sağlık Örgütü de ekran süresinin iki yaşına kadar tavsiye edilmediğini; iki yaş ve üstü için bir saatten fazla olmaması gerektiğini belirtiyor.

Fransa Cumhurbaşkanı geçtiğimiz hafta Sorbonne Üniversitesi’nde yaptığı açıklamada internette asgari yaşın 15 olmasından yana olduğunu söylemişti.

Raporda ayrıca teknoloji şirketlerinin “sonsuz kaydırma ve otomatik video başlatma” gibi uygulamaları da eleştirildi.

Uzmanlar, sosyal medyanın depresyon ve anksiyete için bir “risk faktörü” olabileceğini ve çocukların pornografik ve şiddet içeren içeriklere “endişe verici” düzeyde maruz kaldıklarını tespit ettiklerini kaydetti.

Raporda ayrıca “ekranların hem dolaylı hem de doğrudan olumsuz etkileri konusunda çok net bir fikir birliği” olduğu belirtildi.

Araştırmada, ekran başında geçirilen zamanın “çocukların sağlığı, gelişimi, toplumun geleceği açısından sonuçlar doğurduğu” ifade edildi.

Macron’un Rönesans partisi üyeleri geçen yıl çocuklarla çalışan kişilerin ekran başında geçirdikleri süre konusunda daha fazla eğitim almalarını ve kreş ve ilkokullarda ekran kullanımının daha fazla düzenlenmesini öngören bir yasa tasarısı sunmuştu.

Paylaşın

UNESCO’dan ‘Sosyal Medya’ Açıklaması: Gençleri Bunalıma Sokuyor

Sosyal medya genç kızların cinsel içerikli, sağlıksız ve gerçekçi olmayan vücut standartlarını teşvik eden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir dizi uygunsuz video materyaline ulaşmalarını sağlıyor.

Uygunsuz görüntü ve içeriklere ulaşan ergenlik çağındaki kızlar, erkeklere göre kendilerini iki kat daha fazla yalnız hissediyor ve yeme bozuklukları yaşıyor.

Facebook’un genç kızların yüzde 32’sinin vücut yapıları konusunda iyi düşünmediklerini, Instagram’ın kendilerini daha da kötü hissettirdiğini ifade ettiklerini belirtiyor.

Kısa, ilgi çekici videolarla karakterize edilen TikTok’un bağımlılık yaratan tasarımı, ekran başında aşırı zaman harcanmasına yol açarak öğrencilerin dikkatini akademik sorumluluklardan ve ders dışı etkinliklerden uzaklaştırdığı vurgulanıyor.

Birleşmiş Milletler Kültür ve Eğitim Örgütü (UNESCO), yayımladığı 2024 Toplumsal Cinsiyet Raporu’nda, sosyal medyanın genç kızlar üzerindeki olumsuz ve zararlı etkilerini açıkladı.

VOA Türkçe’den Can Kamiloğlu’nun aktardığına göre; UNESCO raporu, dijital teknolojilerin öğretme ve öğrenmeyi geliştirirken aynı zamanda mevcut sosyal eşitsizlikleri arttırdığı, kullanıcıların mahremiyetini ihlal ettiğini, gençlerin gelişim sürecinde kariyer seçimlerinde yanlışlık yapmaları gibi çok fazla olumsuz etkilere neden olduğunu vurguluyor.

Kapsamlı rapor, özellikle yetişme çağındaki genç kızların genç erkeklere oranla başta sosyal medya platformları olmak üzere internette çok daha risk altında olduklarına dikkat çekiyor. UNESCO raporunda, özellikle sosyal medyadaki algoritma odaklı, görsel tabanlı içeriğin genç kızları cinselliğin de arasında olduğu sağlıksız davranışlara yönlendirebildiği belirtiliyor.

Raporda, sosyal medyanın, genç kızların özgüvenleri ve beden imajı üzerinde zararlı etkilere yol açtığı, bunun da kızların akademik başarısı dahil ruh sağlıkları açısından olumsuz etkilere neden olduğu vurgulandı. Raporda yer verilen bulgulara göre, sosyal medya genç kızların cinsel içerikli, sağlıksız ve gerçekçi olmayan vücut standartlarını teşvik eden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir dizi uygunsuz video materyaline ulaşmalarını sağlıyor.

Uygunsuz görüntü ve içeriklere ulaşan ergenlik çağındaki kızlar, erkeklere göre kendilerini iki kat daha fazla yalnız hissediyor ve yeme bozuklukları yaşıyor.

UNESCO raporu, Facebook’un genç kızların yüzde 32’sinin vücut yapıları konusunda iyi düşünmediklerini, Instagram’ın kendilerini daha da kötü hissettirdiğini ifade ettiklerini belirtiyor. Kısa, ilgi çekici videolarla karakterize edilen TikTok’un bağımlılık yaratan tasarımı, ekran başında aşırı zaman harcanmasına yol açarak öğrencilerin dikkatini akademik sorumluluklardan ve ders dışı etkinliklerden uzaklaştırdığı vurgulanıyor.

Raporda, OECD ülkeleri genelinde, 15 yaşındaki kızların yüzde 12’sininin internette şiddete maruz kaldığı, bu oranın erkeklerde yüzde 8 olduğu belirtiliyor. İnternette dolaşan cinsel içeriklerin, yapay zeka tarafından oluşturulan derin sahtekarlıkların, cinsel görüntülerin genç kızlar için çok daha risk taşıdığına dikkat çekiliyor.

Rapor için yapılan ankete katılan birçok ülkedeki kız öğrenciler, sosyal medyada görmek istemedikleri fotoğraf veya videoları görmek zorunda kaldıklarını ifade ediyor.

UNESCO raporu, dijital teknolojilerin öğretme ve öğrenmeyi geliştirebilirken aynı zamanda kullanıcıların mahremiyetinin ihlali, dikkatin öğrenimden uzaklaştırılması gibi riskleri de beraberinde getirdiği konusunda uyarılarda da bulunuyor.

Raporu hazırlayan ekipten Anna Daddio, raporun son yirmi yılda kızlara yönelik ayrımcılığın tersine çevrilmesinde kaydedilen ilerlemeyi vurgulamış olsa da aynı zamanda teknolojinin genç kızların eğitim fırsatları üzerindeki olumsuz etkisini de ortaya çıkardığını söylüyor.

BM Haber’e raporla ilgili değerlendirmelerde bulunan Daddio, sosyal medyadaki kızlara yönelik farklı taciz türlerinin erkeklere oranla çok daha fazla olduğunu vurguluyor. Daddio, sosyal medyanın zihinsel sağlık sorunları ve yeme bozukluklarına neden olduğunu ve özellikle de kızları eğitimden alıkoyarak, akademik başarılarını etkilediğini gösteren kanıtların arttığını belirtiyor.

Paylaşın

“Yapay Zeka Savaşlara Yol Açabilir” Uyarısı

Yapay zekanın kullanımına ilişkin yeni kurallar belirlenmesi gerektiği bildirildi: En kötü senaryoda yapay zeka, demokrasi ve toplumsal düzenin çökmesine neden olabilir, bu da savaşlara yol açabilir.

Yapay zeka, bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrollü robotun, genellikle akıllı varlıklarla ilişkili görevleri yerine getirme yeteneğidir. Yapay zeka, insan zekasının daha fazla iş yapabilmesine, daha hızlı kararlar alabilmesine ve daha kesin sonuçlar elde etmesine olanak tanır.

Yapay zeka, makine öğrenimi, doğal dil işleme, robotik, görüntü işleme, ses tanıma ve daha birçok teknolojik kategoride kullanılır.

Japon yetkililer, yapay zekanın toplumsal düzeni yok edebileceğini savunarak, bu teknolojiyle ilgili yeni düzenlemeler oluşturulmasını istedi.

Ülkenin en büyük telekomünikasyon şirketi Nippon Telgraf ve Telefon’un (NTT), Japonya’nın önde gelen gazetelerinden Yomiuri Şimbun’la ortak yayımladığı açıklamada, yapay zekanın kullanımına ilişkin yeni kurallar belirlenmesi gerektiği bildirildi.

ABD’nin tanınmış gazetelerinden Wall Street Journal’ın (WSJ) aktardığına göre açıklamada, “En kötü senaryoda yapay zeka, demokrasi ve toplumsal düzenin çökmesine neden olabilir, bu da savaşlara yol açabilir” dendi.

Açıklamada, Japonya hükümetinden 31 Ekim 2025’te düzenlenmesi planlanan genel seçimlerde güvenliğin sağlanması için yapay zeka teknolojisine dair denetimleri artıracak düzenlemeler yapması istendi.

NTT ve Yomiuri Şimbun’un yöneticileri, Tokyo’daki Keio Üniversitesi’nden bilim insanlarıyla yapay zeka teknolojisi üzerine son bir yıldır araştırma yürüttüklerini belirtti.

WSJ, NTT ve Yomiuri Şimbun gazetesinin sahibi Yomiuri Şimbun Grup Holding’in ülke politikasında önemli etkiye sahip olduğuna dikkat çekti. NTT’nin üçte biri Japonya devletine ait. Tokyo merkezli muhafazakar Yomiuri Şimbun’un günlük tirajıysa 6 milyona yakın.

Gazetede aralıkta yayımlanan başyazıda, ABD’den ülkeye ithal edilen yapay zeka programlarının deepfake videolar üretilmesine ve dezenformasyona yol açabileceği uyarısı yapılmıştı.

Yapay zeka alanında aktif araştırmalar yürüten NTT ise Amerikan teknoloji firması OpenAI’ın ürettiği ChatGPT’ye benzer bir yapay zeka programı hazırlamıştı. Firmanın iş sektöründeki ortaklarıyla paylaştığı “tsuzumi” adlı program, daha az işlem gücü gerektirdiği gibi Japonca komutlarla daha etkili çalışabiliyor.

Avrupa Parlamentosu, 13 Mart’ta dünyanın ilk yapay zeka yasasını kabul etmişti. Avrupa Yapay Zeka Yasası, 46’ya karşı 523 üyenin oyuyla parlamentodan geçmişti. Uygulama kapsamında özellikle güvenlik güçlerinin biyometrik tanımlama sistemlerini kullanmasında sınırlamalar devreye sokulmuştu.

Yasa kapsamında, deepfake video veya ses kayıtlarının da sahte olduğunun açıkça belirtilmesi zorunlu hale getirilmişti. Düzenleme gelecek ay itibarıyla iki yıl içinde kademeli olarak tüm Avrupa Birliği ülkelerinde uygulamaya konacak.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Saçını İlk Kez Mi Boyuyorsun? Yapılması Ve Yapılmaması Gerekenler

Doğal saç renginizi değiştirmeye karar vermeden önce öğrenmeniz ve dikkate almanız gereken pek çok şey var. En iyi sonucu elde etmek istiyorsanız sürece dikkatle yaklaşmanız çok önemli.

Haber Merkezi / İşte saç renginizi değiştirmeye başlamadan önce yapılması ve yapılmaması gerekenler.

Kuaföre danışın: Saç renginizi değiştirmeye başlamadan önce profesyonel bir kuaföre danışın. Kuaför, cilt tonunuza ve istediğiniz görünüme göre en uygun renk tonlarını önerebilir ve özel ihtiyaçlarınız için en iyi renklendirme yaklaşımı konusunda tavsiyelerde bulunabilir.

Saç renginize yakın bir tonu tercih edin: Radikal bir değişiklik konusunda emin değilseniz, doğal saç renginizin 1-2 seviyesi dahilindeki bir tonu tercih edebilirsiniz.

Talimatları dikkatlice izleyin: Seçtiğiniz saç boyasıyla birlikte verilen talimatları uygulayın. İstediğiniz sonuca ulaşmak için uygulama tekniklerine, işlem sürelerine ve bakım sonrası önerilere dikkat edin. Adımları atlamak veya doğaçlama yapmak, eşit olmayan renk dağılımına veya hasara yol açabilir.

Eldiven giyin: Saç boyasını uygularken eldiven giyerek ellerinizi koruyun.

Bakım Sonrası: Saçınız boyandıktan sonra ekstra bakıma ihtiyaç duyar. Renk korumalı şampuanlar ve saç kremleri kullanın, ısıyla şekillendirmeyi en aza indirin.

Saç testini atlamayın: Saç boyasını uygulamadan önce saç testi yapmayı ihmal etmek, eşit olmayan renklenme, istenmeyen tonlar gibi beklenmedik sonuçlara yol açabilir. Özellikle yeni bir renk veya teknik deniyorsanız, saçınızın ürüne nasıl tepki vereceğini değerlendirmek için daima bir saç teli testi yapın.

Aşırıya kaçmayın: Saçınıza birden fazla kat boya uygulamaktan kaçının. Aşırı renklendirme saç gövdesini zayıflatarak kırılgan, kuru ve kırılmaya yatkın hale gelmesine neden olabilir.

Saçlarınızı fazla yıkamayın: Boyalı saçlar kurumaya ve solmaya daha yatkındır. Saçlarınızı çok sık yıkamaktan kaçının; Haftada 2-3 kez idealdir.

Isıyla şekillendirmenin zararlarını göz ardı etmeyin: Isıyla şekillendirme aletleri boyalı saçlara zarar verebilir. Bu aletlerin kullanımlarını en aza indirin ve kullanmadan önce saçlarınıza daima ısıya karşı koruyucu sprey uygulayın.

Paylaşın

Glutensiz Beslenmenin 5 Faydası

Basitçe söylemek gerekirse gluten; buğday, arpa ve çavdar gibi tahıllarda bulunan bir protein için genel bir terimdir. Bu protein, yapışkan bir yapıya sahip olduğu için Latince tutkal anlamına gelen ‘gluten’ adını almıştır. 

Haber Merkezi / Son yıllarda oldukça popüler hale gelen glutensiz beslenmeyi duymuş ve bu beslenme şeklinin sağlıklı bir seçim olup olmadığını merak ediyor olabilirsiniz.

İşte glutensiz beslenmenin beş faydası:

Sindirim sağlığı: Çölyak hastalığı olan kişiler için gluten tüketimi, ince bağırsağın iç kısmına zarar veren bir bağışıklık tepkisini tetikleyerek sindirim rahatsızlığına, besin emiliminin bozulmasına ve diğer sağlık sorunlarına yol açar. 

Çölyak hastalığı olmayanlarda bile glüten duyarlılığı veya intoleransı şişkinlik, gaz, ishal ve karın ağrısı gibi gastrointestinal semptomlara neden olabilir. Gluteni beslenmeden çıkararak, bu semptomları yaşayan kişiler genellikle rahatlar ve sindirim sağlığının iyileştiğini görürler.

Enerji seviyesi: Glutenli gıdalar tükettikten sonra yorgunluk hissederseniz, bu teşhis edilmemiş gluten duyarlılığının bir işareti olabilir. Glutensiz bir beslenmeye geçmek, vücudunuzun besinleri daha verimli bir şekilde emmesine izin vererek enerji seviyenizi artırabilir.

Daha temiz bir cilt: Dermatit herpetiformis gibi bazı cilt rahatsızlıkları gluten intoleransı veya çölyak hastalığı ile ilişkilidir. Glüten ayrıca, sivilce, egzama ve sedef hastalığı gibi cilt hastalıklarını şiddetlendirebilen iltihaplanma ile ilişkilendirilmiştir.

Kilo yönetimi: Ekmek, makarna, kek ve kurabiye gibi gluten içeren birçok işlenmiş gıdanın kalorisi, şekeri ve sağlıksız yağ oranları yüksektir. Bu işlenmiş gıdaları kesip bunların yerine meyve, sebze, yağsız protein ve kinoa ve kahverengi pirinç gibi tam tahıllar gibi glutensiz seçenekler kilo kontrolüne yardımcı olabilir.

Genel sağlık: Kronik inflamasyon çeşitli sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilmiştir. Araştırmalar, glutensiz beslenmenin, gluten duyarlılığı olan bireylerde iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olabileceğini, genel sağlığı iyileştirebileceğini ve bazı kronik hastalıkların riskini azaltabileceğini öne sürüyor.

Glutensiz beslenmenin potansiyel faydaları olsa da, özellikle çölyak hastalığınız veya gluten duyarlılığınız olduğundan şüpheleniyorsanız, bu beslenme değişikliğine dikkatli bir şekilde yaklaşmanız ve bir sağlık uzmanına danışmanız çok önemlidir.

Paylaşın

Aç Karnına Yememeniz Gereken 5 Kuru Meyve

Sağlık açısından harika birer vitamin ve mineral kaynağı olan kuru meyveler, yemeklerden önce mi yoksa sonra mı, sabahları mı yoksa akşamları mı tüketmek daha iyidir?

Haber Merkezi / Bazı kuru meyveler aç karnına tüketilebilirken, bazı kuru meyvelerin aç karnına tüketilmesi bazı sorunlara neden olabilir. İşte aç karnına tüketilmemesi gereken 5 kuru meyve.

Kuru üzüm: Konsantre doğal şeker, lif ve antioksidan içeriği nedeniyle besleyici olan kuru üzümün, aç karnına tüketilmesi tartışmalıdır. Kuru üzümdeki doğal şekerin neden olduğu kan şekeri seviyesindeki hızlı artış, enerjinizin düşmesine ve uyuşuk hissetmenize neden olabilir. 

Hurma: Mükemmel bir atıştırmalık olan hurmanın aç karnına tüketilmesi kan şekerinde önemli dalgalanmalara neden olabilir. Kan şekerinin hızlı yükselmesi ve azalması, yorgun hissetmenize ve aşırı yemek yeme isteğine neden olabilir.

Kuru incir: Hurma gibi kuru incirin de aç karnına tüketilmesi kan şekerinde önemli dalgalanmalara neden olabilir. Kan şekerinin hızlı yükselmesi ve azalması, yorgun hissetmenize ve aşırı yemek yeme isteğine neden olabilir.

Kayısı: Harika bir A vitamini kaynağı olan kuru kayısı, aynı zamanda önemli miktarda bir şeker alkolü olan sorbitol de içerirler. Sorbitol, özellikle aç karnına tüketildiğinde müshil etkisi yaratabilir.

Kuru erik: Kuru kayısıya benzer şekilde kuru erik de müshil özelliğiyle bilinir. Bu durum bazıları için faydalı olsa da, bazıları için çok fazla olabilir.

Paylaşın