Saadet Partisi Lideri Arıkan: Türkiye Toksik Demokrasi Düzenine Hapsoldu

Yeni Yol Grubu’nda konuşan Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan,  Erdoğan’ın “toksik demokrasi” ifadesine katıldığını belirterek, “Bugün her muhalif sesin susturulduğu, yargının siyasi infazlara alet edildiği, her güne yeni bir kayyumla başladığımız bir demokrasi toksik bir demokrasidir. Bu kadar toksikliğin sebebi otoriter zihniyettir” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yeni Yol Grubu’nun grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Karar’ın aktardığına göre; Konuşmasına, 14 yıl önce vefat eden merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ı anarak başlayan Arıkan, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik tabloya ilişkin sert eleştiriler yöneltti.

Arıkan, Erbakan’ın sadece ekonomik kalkınmayı değil, ahlaki ve manevi kalkınmayı da hedeflediğini belirterek, “Milli Görüş hareketini kurduğunda Türkiye için yeni bir dönem başlamıştı. O günden bugüne Milli Görüş’ün hesap edilmediği tek bir denklem olmadı” dedi.

28 Şubat sürecini de değerlendiren Arıkan, “Cumhuriyet tarihi darbeler tarihidir. Demokratik hayatımız 10 yılda bir darbelerle kesintiye uğratıldı. Bu darbelerin en kirlisi şüphesiz 28 Şubat’tır. Bu darbe sadece demokrasiyi değil, milletin geleceğini de çalmıştır” ifadelerini kullandı.

Arıkan, 28 Şubat’ın iki ana sebebi olduğunu belirterek, “Biri, rantçılara giden hortumun kesilmesi, yani denk bütçe yapılması; diğeri ise D-8’in kurulmasıdır. Birinci gerekçe içerideki rantçıları, ikinci gerekçe ise emperyalist dış güçleri rahatsız etti” diye konuştu.

“28 Şubat’la gerçekten hesaplaşmak istiyorsanız, bankalardan bir gecede 50 milyar doları hortumlayanların yakasına yapışmalısınız” diyen Arıkan, “Bir yılda faize trilyonlar ödemekle değil, tıpkı Erbakan Hoca gibi denk bütçe yapmakla hesaplaşabilirsiniz” dedi.

Türkiye’nin köklü değişikliklere ihtiyacı olduğunu vurgulayan Arıkan, “AKP yönetimine kimlerin gelip gittiğinin, yeni kabinede kimin bakan olup olmayacağının hiçbir önemi yoktur. Bu değişiklikler sadece AK Parti’de makam ve mevki bekleyenleri heyecanlandırmaktadır” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrıda bulunan Arıkan, “Siyaset dilinde çatışma ve gerilim değil, sağduyu ve diyalog esas alınmalıdır. İç politikada öfke değil, merhamet ve adaletle hareket edilmelidir. İsraf önlenmeli, fakirin hakkı korunmalıdır” dedi.

AK Parti iktidarının muhalefete yönelik tutumunu eleştiren Arıkan, “İktidar bizim çağrılarımızın tersine davranıyor. Seçtiremediği belediye başkanını ya transfer ediyor ya da kayyum atıyor. Benden olmayanlara ya itibar suikasti yapıyor ya da transfer ediyor” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “toksik demokrasi” ifadesine katıldığını belirten Arıkan, “Bugün her muhalif sesin susturulduğu, yargının siyasi infazlara alet edildiği, her güne yeni bir kayyumla başladığımız bir demokrasi toksik bir demokrasidir. Bu kadar toksikliğin sebebi otoriter zihniyettir” dedi.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik tabloya da değinen Arıkan, barınma krizine dikkat çekerek, “İstanbul’da kiralar asgari ücretin 1.47 katı, Ankara’da 1.30 katı, İzmir’de 1.20 katı oldu. Şimdi ben de Sayın Erdoğan’ın 2003’ten önce yöneticilere sorduğu gibi soruyorum: Elektrik faturasını kim ödeyecek? Su faturasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim ödeyecek? Bu insanlar nasıl geçinecek?” diye sordu.

Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yörüngesinden çıktığını savunan Arıkan, partisinin çözüm önerilerini “siyasetin 6A’sı” olarak tanımladı: Ahlak, adalet, aile, akıl, azim, ahde vefa. Arıkan, “Bu ilkelerle Türkiye’yi yeniden yörüngesine oturtacağız” diyerek, iktidarın politikalarına karşı alternatif bir yönetim anlayışı sunduklarını vurguladı.

Ekonomi de yörüngeye oturamayan bir diğer konu. Ekonomik çöküşün en ağır sonuçlarından biri de barınma krizi. Geçim sıkıntısı çeken milyonlar için en temel hak olan barınma, en temel mücadele alanına dönüştü. İstanbul’da kiralar asgari ücretin 1.47 katı, Ankara’da 1.30 katı, İzmir’de 1.20 katı oldu.

Şimdi ben de Sayın Erdoğan’ın 2003’ten önce dönemin yöneticilerine sorduğu gibi soruyorum: Fiyatlar böyleyken elektrik faturasını kim ödeyecek? Su faturasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim ödeyecek? Bu insanlar nasıl geçinecek?

Ev sahibi değil, kiracı olmaya mahkum bir nesil yetişiyor. Çalışsa da geçinemeyen, okusa da iş bulamayan milyonlarca insan var. Barınma hakkı lüks değil, en doğal haktır. Mahmut Arıkan, geçtiğimiz hafta gündeme gelen dar ve orta gelirli vatandaşların ev sahibi olması için başlatılan emlak konut kampanyasından örnek verdi. Orta ve dar gelirli vatandaşın gelirleriyle bu projeden yararlanamayacağını ifade etti:

“Kampanyaya göre 1+1 projeler 7-10 milyon Türk Lirası arasında. 2+1 projeler 10-15 milyon Türk Lirası arasında, 3+1 projeler ise 18 ile 25 milyon Türk Lirası arasında. Emlak Konut’un sunduğu kampanyada en düşük fiyatlı daireler beş milyon 650 bin Türk Lirası’ndan, en düşük taksit 60 bin Türk Lirası’ndan başlıyor.

Emlak Konut’un en düşük fiyatlı 1+1 dairesini alabilmek için ve içerisinde yaşamaya çalışmak için bir evin en az beş asgari ücretin girmesi gerekiyor. Dar ve orta gelirli vatandaşlar bu konutların ancak güvenlik kulübesine sahip olabilirler. Aylık 60 bin Türk Lirası kazananlar bu ülkede dar gelirli olarak tanımlanıyorsa, aylık 22 bin Türk Lirası alan asgari ücretli ne oluyor, aylık 14 bin Türk Lirası’na mahkum edilen emekli ne oluyor? İktidar, barınma krizine de, milletin derdine de bu kadar uzak.

Yoksullaşan tüm kesimler gözünü zam haberlerine dikti. Emeklinin Ramazan ikramiyesi umudu hüsranla sonuçlandı, bayram ikramiyesi olan üç bin Türk Lirası’nda artışın gündemde olmadığı söylendi. Bu fiyat bir kişinin fitresi bile etmiyor, altın almıyor, bir market arabasını doldurmuyor. Ömrünü çalışarak geçiren insanlar, hayatlarının son döneminde sefaletle baş başa kalıyorlar.

“Bir avuç mutlu azınlık”

Sosyal güvenlik sistemi yanlış dizayn edilmiş. Sistem, çalışanın hakkını çalışana vermiyor. Bütçeden kısıyor ve bir avuç mutlu azınlığa kaynaklar aktarılıyor. Sonuç ne? Emekli mağdur, çalışan umutsuz, gençler çalışmak dahi istemiyor. Beyin göçü için fırsat bekleniyor. Gençler evlerden çıkmak istemiyor çünkü emeğinin karşılığını alamayacak. Bu nedenle “ev genci” kavramı ortaya çıktı.

Geçmişin gençleri olan bugünün emeklilerine bakın. Biz sosyal güvenlik sisteminde, geleceğin emeklileri olan gençleri merkeze alarak bir dönüşüm teklif ediyoruz. Gençleri istihdama yönlendirebilecek, öngörülebilir, istihdamı artırıcı, düzenli gelir seviyesini sağlayacak bir sosyal güvenlik sistemi.

Süre sınırı olmadan işsizlik maaşı alınmalı. Kim ne alacağını bilmeli. Sisteme giren herkes kaç yaşında emekli olacağını, ne kadar para alacağını bilmeli. Gençleri istihdama teşvik eden, vasıflı insan gücünü artıracak sosyal güvenlik sistemi kurulmalı. Emeklilik yaşı düşmeli, genç çalışanlara alan açılmalıdır. Kimse bugün aldığı maaştan daha az bir emekli maaşı almamalıdır.

Bütçeye hiçbir ek yük getirilmeden bu söylediklerimiz yapılabilir. 2002’de milli gelirden milli güvenliğe ayrılan pay yüzde 3.4’tü. 22 yıl sonra baktığımızda bu oranın değişmediğini, ancak emekli sayısının iki katına çıktığını görüyoruz. Avrupa’da ise sosyal güvenliğe ayrılan pay yüzde 20’dir. Bu tamamen bir niyet meselesidir.

Bizim niyetimiz halis, yeter ki rantçıların, yandaşların hortumlarını keselim. Şu an emekçinin hakkı sermaye gruplarına aktarılıyor. Millet çalışıyor, ancak ürettiği değer faize gidiyor. Biz diyoruz ki, bizim iktidarımızda emekli maaş artış oranları, asgari ücret ve memur artış oranına endeksli olacak. Emeklilerimiz yük olarak görülmeyecek.

AK Parti’nin rekorlar kitabını sizinle paylaşıyorum: Kur atakları rekoru; yüksek faiz rekoru; fahiş kira rekoru; kadın cinayetleri rekoru; çocuk istismarı rekoru; işsizlik rekoru; enflasyon rekoru; beyin göçü rekoru; yolsuzluk, rüşvet rekoru; din istismarı, deizm, ateizm rekoru; mülteci rekoru; genç işsizlik rekoru; borçlanma rekoru; basın sansürü rekoru; gıda fiyatları rekoru… AK Parti rekor kırmaktan yorulmadı. Tüm bu rekorları kıranlara inat, Türkiye’yi huzura, refaha ve saadete ulaştırmak için var gücümüzle çalışacağız.”

Paylaşın

Babacan, “Ekonomik Kriz Ve Barınma Sorunu” Üzerinden İktidara Yüklendi

Yeni Yol Grubu’nda konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, ekonomik kriz ve barınma sorunu üzerinden iktidara yüklendi. Gıda enflasyonuna karşı çiftçiye destek çağrısı yapan Babacan, konut fiyatlarının düşmesi için ucuz arsa üretimi ve Konut Finansmanı Kurumu kurulması gerektiğini söyledi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol Grubu’nun grup toplantısında gündeme dair konuştu. Ali Babacan, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizi, barınma sorununu ve hükümetin politikalarını eleştirdi. Konut fiyatlarındaki artışa ve vatandaşların temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlandığına dikkat çeken Babacan, çözüm önerilerini sıraladı.

Türkiye’nin büyük bir deprem tehdidi altında olduğunu hatırlatan Babacan, sadece riskli bölgelerde değil, düşük riskli illerde bile insanların barınma ihtiyacını karşılayamaz hale geldiğini vurguladı. “Bu ülkede insanlar ev alma hayali kuramıyor. Kiralarını ödeyemiyor, sokaklara atılıyor” diyerek yaşanan krizin boyutunu gözler önüne serdi.

Barınma krizine dair örnekler veren Babacan, Edirne, Kayseri ve Antalya’dan gelen haberleri paylaşarak birçok ailenin kirasını ödeyemediği için evsiz kaldığını hatırlattı. Hükümetin açıkladığı konut kampanyalarını eleştirerek, “Emlak Konut’un ‘Kazançlı Yatırım Kampanyası’ diye duyurduğu kampanyada 6 milyon liralık bir ev için aylık 61 bin lira taksit isteniyor. İstanbul’da konfeksiyon atölyesinde çalışan bir işçi, Antalya’da görev yapan bir polis, İzmir’de yaşayan bir öğretmen bu taksiti nasıl ödeyecek?” ifadelerini kullandı.

Hükümeti konut politikalarında başarısız olmakla suçlayan Babacan, çözümün bu iktidarda olmadığını belirtti. Konut fiyatlarını düşürmek için hızlı ve ucuz arsa üretiminin şart olduğunu vurguladı. “Bu işi iyi yapan ülkelerde daire değerinin içinde arsa payı yüzde 30 civarında, Türkiye’de ise yüzde 50. Neden? Çünkü imar planlarında rant hesapları yapılıyor. ‘Ucuza arsa üretelim’ demiyorlar, ‘Kime ne kadar rant sağlayacağız?’ diye hesap yapıyorlar” dedi.

Konut sorununun çözümü için ayrıca Konut Finansmanı Kurumu’nun (KFK) kurulması gerektiğini söyleyen Babacan, bu kurumun devreye girmesiyle konut üretimi için milyarlarca dolar kaynak oluşturulabileceğini savundu. “Bu işi bilenler için kolay. Biz 6 ayda kurarız, 12. ayda Türkiye’ye harıl harıl para akmaya başlar” dedi.

“Faize 2 trilyon lira ayıran iktidar…”

Konuşmasında ekonomik kriz ve enflasyona da değinen Babacan, gıda fiyatlarındaki artışın vatandaşları zor durumda bıraktığını belirtti. Çiftçiye verilen desteğin artırılması gerektiğini vurguladı ve gübre, yem maliyetlerinin yarısının devlet tarafından karşılanması gerektiğini ifade etti. Hükümetin yüksek faize kaynak bulduğunu ancak tarım sektörüne destek vermediğini belirterek, “Bu yılki bütçede faize 2 trilyon lira ayıran iktidar, çiftçiye gelince para yok diyor. Oysa faize vereceğine çiftçiye ver, fiyatlar düşsün, enflasyon da düşsün” dedi.

28 Şubat sürecine de değinen Babacan, o dönemde yaşananları unutmadıklarını belirterek, “Kadınlara uygulanan ayrımcılığı, inançları nedeniyle baskı görenleri unutmadık” dedi. Ancak baskıcı yönetim anlayışının bugün de sürdüğünü savundu. “Eleştiriye tahammülleri yok. Farklı düşünen gazeteciler, iş insanları tutuklanıyor. Yönetimde kibir var, eleştirilere kulak tıkamıyorlar” ifadelerini kullandı.

AK Parti’nin kuruluş yıllarındaki ruhunu kaybettiğini belirten Babacan, “Bir dönem, koca bir nesille bir ideal, bir ruh kazandırma iddiasıyla yola çıkan AK Parti, 28 Şubat’ın 28. yıldönümünde menfaat şebekeleri tarafından sarılmış durumda” dedi. Artık partinin, “Davası için yola çıkanların değil, yolunu bulmayı davası haline getirenlerin” toplandığı bir yapı haline geldiğini söyledi.

Konuşmasını birlik ve beraberlik vurgusuyla tamamlayan Babacan, “Bu ülke büyük ve güzel bir ülke. İnşallah birlikte kazanacağız” diyerek vatandaşlara umut verdi.

Paylaşın

Davutoğlu’ndan AK Parti’ye “Vekil Transferi” Tepkisi: Size Talimatla El Kaldıracak Kuklalar Lazım

Yeni Yol Grubu’nda konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, milletvekili transferleri üzerinden AK Parti’yi eleştirerek, “Onlar ‘iktidarımızı sürdürebilmek için 360’ı bulmamız gerekiyor, talimatla el kaldıracak kuklalar lazım’ mesajı iletiyor. Bir yekun içinde yazılmayı içlerine sindirenler sizin olsun” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Grubu’nun grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Geçen hafta burada bir ay içindeki üç kritik eşikten bahsetmiştim. Birincisi 23 Şubat iktidar partisinin kongresi, ikincisi Sayın Bahçeli’nin girişiminin nihai tarihi gibi görülebilecek 21 Mart Nevruz, üçüncüsü ana muhalefet partisinin cumhurbaşkanlığı adaylığı için yapacağı ön seçimin tarihi olan 23 Mart. İktidar partisinin kongresi ülkemizde siyasetin ahlaki değerler bağlamında ne kadar çölleştiğini açık bir şekilde ortaya koydu.

Sözün tükendiği günlerden geçiyoruz. Bu kongre ile verilen mesajları ve bizim cevaplarımızı kamuoyunun vicdanına sunmak istiyorum. Biz aylardır dünyanın ülkemizin merkezinde bulunduğu büyük bir krizin içinden geçmekte olduğunu, bu süreçte her tür geçmiş ihtilafı geride bırakarak milletimizin istikbali ve devletimizin bekası için istişareye ve katkı yapmaya hazır olduğumuzu ifade ettik. Yüz yüze görüşme taleplerimize cevap alamadığımız için başta Trump yönetiminin seçilmesinden önce ve sonra Suriye, Filistin ve Irak’taki muhtemel gelişmeler olmak üzere görüşlerimizi Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Bahçeli’ye ve Sayın Dışişleri Bakanına mektuplarla ilettik.

Onlar bu kongre ile ‘bizim iktidarımızı sürdürebilmemiz için 360’ı bulmamız gerekiyor; bize yeni vizyon, ufuk, fikir ve istişare değil, bu sayıyı temin etmek üzere talimatla el kaldıracak kuklalar lazım’ mesajı iletiyorlar. Bu mesaja bizim cevabımız net ve açıktır. ‘Bir yekun içinde yazılıp çizilmeyi içlerine sindirenler sizin olsun; bize ‘durun kalabalıklar diyecek Elif gibi dik ve omurgalı siyasetçiler yeter.’ Sadece sayılardan ibaret olan robotlar sizin olsun, bize ‘olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan’ şahsiyetler yeter.

Onlar bu kongre ile ‘bize siyasi ahlak ilkelerinden bahsetmeyin, elimizdeki güç ile herkesi kendimize benzetiriz; bize katılanları da ilkesizliğe mahkûm ederiz’ mesajı gönderdi. Bu mesaja da cevabımız net ve açıktır. Biz asla size benzemeyeceğiz. Asla size benzemeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun kendimiz kalacak, kendi inandığımız değerleri yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Siz ilkesizlik ve korku imparatorluğu ile siyasi iklimi çölleştirebilirsiniz, biz bu çöllere dahi muhabbet ve değer tohumları ekmeye devam edeceğiz. Sizin çölünüze razı olanlar sizin olsun, çöle bıkmadan usanmadan ahlak tohumları ekenler bize kalsın.

Onlar bu kongre ile ‘biz ideolojilerinden, siyasi görüşlerinden bağımsız olarak ister muhafazakâr ister seküler ister milliyetçi ister liberal olsun herkesi kendimize ram, otoriter düzenimize köle ederiz; kimse bize direnemez, muhafazakarlara nas der, milliyetçilere tarihi dizi izletir, sekülerlere yeni anayasa masalları okur, hepsini de mevki makam ve güç ile aldatır, dediğimizi yaptırırız’ diyor. Bizim cevabi mesajımız yine açık ve nettir. Bundan sonra saflaşma ideolojiler temelinde değil, şahsiyetler temelinde olacaktır.

Kur Korumalı Mevduat ile Nas’ın hoyratça çiğnenmesine razı olan muhafazakârlar, ‘Aptal olma’ mektubuna sessiz kalan milliyetçiler, düşünce suçluları ile doldurulan hapishanelerden rahatsız olmayan çağdaş sekülerler sizin olsun. Biz insan onuru ile taçlanmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı temelinde buluşan şahsiyetli ve demokrat muhafazakârlar, milliyetçiler ve sekülerlerle yeni bir Türkiye inşa etmeye hazırız. Ve nihayet bana şahsi bir mesajın da iletilmekte olduğunun farkındayım. Siz sembolik bir adımla Şehir Üniversitesinin onurlu mirasını da yıpratmak üzere bir hamle yaptınız. Bu yolla ‘biz en iddialı karşıtlarımızı bile hizaya sokar, iddialarını unutturur ve kendimize hizmetkar ederiz’ mesajıyla beni yıldıracağınızı sanıyorsunuz.

Ben sizi tanıyorum ama siz beni tanımamışsınız; Niyetinizi biliyorum ve bu mesaja cevabım da açıktır. Yılmadım, yılmıyorum, yılmayacağım. Hakkı söylemeye devam edeceğim. Tek başıma kalsam dahi savunduğum değerler adına güzel bir örnek olma çabasını sürdüreceğim. Bütün bu çileli yolculukta başım öne hiç eğilmeyecek. Küçük menfaatler için bu yolculukta bizi yalnız bırakanlar, hırs ile geçici makamlara oturanlar, korku ile köşelerine çekilenler utansın. Biz bu yola gemilerimizi yakarak çıktık; arkada bir sandalımız dahi yok ki korkalım; gemileri olanlar korksun.

Ey iktidar sahipleri. Hani bugünlerde öldükten sonra şu şekilde veya bu şekilde anılmak istiyorum diyorsunuz ya. Bilin ki tek tek şahsiyetlerini yok ettiğiniz kişileri transfer ederek yozlaştırdığınız gücü ebedi hale getirmeye çalışmak sizin hayırla anılmanıza vesile olmayacaktır. Siz, insan onurunu ayaklar altına alan yasaklarla, insanı insana kul eden yoksullukla, kul hakkını yok ederek insanı barbar bir talancıya dönüştüren yolsuzluklarla anılacaksınız.

“İki tarihi uyarıda bulunmak istiyorum”

İki tarihi uyarıda bulunmak istiyorum. Birinci uyarım iktidar partisinin MKYK’sına seçilen üyelerine. Yeni göreviniz hayırlı olsun. Ben benim de geçmişte başında bulunduğum ve şu anda ülkemizi yöneten partinin yöneticilerinin başarılı olmasından rahatsız olmam. Size önce küçük bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim. Elinize sizin de içinde bulunduğunuz şimdiki MKYK listesini alın yanına da AK Parti’nin 1. MKYK listesini ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişten önceki son liste olan 12 Eylül 2O15’deki 5. Olağan Kongredeki MKYK listesini alın ve karşılaştırın. Şunu göreceksiniz. 75 kişilik listede 1. Kongre’den sadece bir kişi… Hayati Yazıcı kalmıştır. O da Beştepe’deki sorumsuz tam yetkili danışmanların AK Parti üzerindeki vesayetinin sözcüsü olan hikmeti kendisinden, gücü Soros dahil şaibeli mahfillerden menkul birinin verdiği ayarla tweetini silmek zorunda kalmıştır.

Kendi başbakanları aleyhine hiçbir gerekçe göstermeden yetki sınırlamak üzere imza toplayan ve önce ‘düşük profilli başbakanlık sistemine’ sonra da ülkemize giydirilmiş bir deli gömleği olan ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi sağlayan 5. MKYK’dan ise sadece 9 isim kalmıştır. Düşük profilli başbakan da TV kanallarında ‘başbakanı devirmek için örgütlendik’ diyerek çeteci vesayeti itiraf eden eski İçişleri Bakanı da, Merkez Bankası’ndan 128 milyar doları buharlaştırdıktan sonra instagram mesajı ile istifa eden Hazine ve Maliye Bakanı da bu listede kendilerine yer bulamamışlardır. O gün talimatla imza atan 47 üyenin 38’i de da zamanla tasfiye edilmişlerdir.

Heyecanla göreve başlayan MKYK üyelerine sesleniyorum. Bu tablo tek bir şeyi gösterir. MKYK üyeliği iktidar için bir payanda olmaktan ibarettir. MKYK üyeleri kullanım miatları dolduğunda geçmişte ne yapmış olurlarsa olsunlar bir kenara konurlar. Bu bir yenilenme değil, tasfiyedir. Özellikle son üç kongredeki tasfiyelerle AK Parti’nin insan envanteri ve hafızası tasfiye edilmiştir. Bu tasfiye yoluyla Beştepe’de odaklanan bazı mahfillerin vesayet sistemi olan Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile milliyetçi-muhafazakâr geniş kitlelerin samimi niyetleri ve iradeleri ipotek altına alınmıştır.

Önce üç neslin milli değerler ve demokrasi mücadelesi ile kurulmuş AK Parti’nin kurucu insan unsuru ve yasaklarla, yolsuzluklarla, yoksullukla mücadele başta olmak üzere temel siyasi değerleri tasfiye edilmiş; sonra da otoriter yolsuzluk düzeni ile yeni bir sistem inşa edilmiştir. Bilin ki bu kadro ve değer tasfiyesi tamamlandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kurucu liderleri de devre dışına çıkarılacaktır. Geriye bir kişiyi kontrol etmek üzerinden bütün bir ülkenin kontrol edilebildiği diktatörlüğe dönüşmüş bir iskelet kalacaktır. Korkun, silkinin ve kendinize gelin.

İkinci tarihi uyarım da AK Parti’nin ilk kongresinden bu yana planlı bir tasfiye ile kenara itilen yüzlerce geçmiş MKYK üyelerine, bakanlarına ve milletvekillerinedir. Gittikçe maliyeti ve riski büyüyen bu tablodan hepimiz sorumluyuz. Beş yıl görevdeyken ve parti içinde bulunurken güç yozlaşmasına karşı, AK Parti’den ihraç edildikten ve Gelecek Partisi’ni kurduktan sonra geçen son beş yıldır da parti dışında ve muhalefette ülkeye giydirilmeye çalışılan bu otoriter deli gömleğine karşı kıt imkanlarla elinde gelen mücadeleyi yapmaya çalışan bir kardeşiniz olarak hepimiz adına itiraf ediyor ve çağrıda bulunuyorum.

Ortaya çıkan bu tablodan hepimiz sorumluyuz ve bu sorumluluğun gereğini yapmak üzere harekete geçmek zorundayız. Sahip olduğumuz imkanların cazibesi ya da bunları kaybetmenin korkusu bizi bu sorumluluktan alıkoymamalıdır. Allah, tarih ve millet güç yozlaşması yaşayan bu iktidar kadar bizi de sessizliğimiz dolayısıyla hesaba çekecektir.

Geçmişte AK Parti’de görev yapmış ve bu sorumluluğu paylaşmış olan herkesi siyasi kimlik ve makam ayrımı gözetmeksizin bir araya gelmeye, istişare etmeye ve ortak adımlar atmaya davet ediyorum. Ramazan ayının bereketi bunun için anlamlı bir fırsattır. Kendi adıma söylüyorum. Böyle bir ortak akıl zemini kurulması için hiçbir talebim ve ön şartım yoktur. Gün küçük hesapların değil, milletin gelecek kaygılarına cevap oluşturacak büyük ideallerin, kapsamlı vizyonların ve yeni siyasi iklim kurma çabalarının günüdür.”

Paylaşın

Ali Babacan’dan Hükümete Sert Eleştiriler

TBMM’deki Yeni Yol Grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, 6 Şubat depremleri üzerinden iki yıl geçtiğini hatırlatarak, hükümete sert sözlerle yüklendi:

“İki yıl geçti, hâlâ evsiz kalan yüzbinlerce insan var. 201 bin konut tamamlanmış, peki geri kalanlar ne olacak? Bu hızla giderse insanlar 2029-2030’a kadar beklemek zorunda mı kalacak?.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TBMM’deki Yeni Yol Grup toplantısında konuştu. Babacan konuşmada, 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen depremzedelerin hâlâ belirsizlik ve çaresizlik içinde olduğunu söyledi.

Babacan, hükümetin deprem bölgesine yönelik vaatlerini yerine getirmediğini vurgulayarak, konut inşaatlarının yavaş ilerlediğine dikkat çekti: “Bir yılda 319 bin konut bitireceğiz dediler. İki yıl geçti, biten konut sayısı ancak 201 bin. Yılda ortalama 100 bin konut yapabildiler. Bu hızla giderse bu iş en az 6 yıl sürecek demektir; yani 2029-2030’dan önce bitmeyecek demektir.”

DEVA Partisi Lideri Babacan, depremzedelerin karşı karşıya olduğu zorlukların sadece konut inşaatlarındaki gecikmelerle sınırlı kalmadığını belirtti. Devletin koordinasyon eksikliği, belirsizlik ve iletişim kopukluğu nedeniyle vatandaşların ciddi mağduriyetler yaşadığını ifade etti.

Babacan, depremin ilk günlerinde vatandaşların “Devlet nerede?” diye sorduğunu hatırlatarak, bugün de aynı sorunun sorulmaya devam ettiğini söyledi: “Deprem gerçekten büyük bir felaketti. Ancak, depremin ardından yaşananlar, felaketin kendisi kadar ağır, felaket kadar vahimdi. O gün, yakınları enkaz altında olanlar ‘Devlet nerede?’ diye soruyordu. Bugün, depremden iki yıl sonra, vatandaşlarımız aynı soruyu sormaya devam ediyorlar.”

Ali Babacan, evlerini kaybedenlerin yaklaşık dörtte üçünün, yeni konutlarla ilgili hiçbir bilgi alamadığını belirtti. Kura çekimlerinde isimleri çıkanların kendilerine ne çıktığını bile bilmediğini, anahtar teslim törenlerinde dağıtılan anahtarlarla vatandaşların tamamlanmamış evlerle karşılaştığını söyledi.

Babacan, sadece konutlarla ilgili değil, deprem bölgesindeki sanayi, ticaret ve üretim sektörlerinde de büyük bir durağanlık olduğunu vurguladı: “Depremden etkilenen şehirleri ayağa kaldıracak olan sanayidir, üretimdir, ticarettir. İnsanlar iş bulmalı, çalışmalı, üretmeli, kendileri kazanmaya başlamalıdır. Bunun önünü açmazsanız, orada yaşayanları sürekli olarak devlet desteklerine muhtaç bırakmış olursunuz.”

Ancak DEVA Partisi Lideri Babacan’a göre, bu süreçte sanayi sitelerine yönelik hiçbir adım atılmadı. İş yerleri yıkılan, makineleri zarar gören binlerce esnafın yeniden iş hayatına dönmek istediğini ancak önlerine aşılamaz engeller konduğunu belirtti: “Defalarca dile getirilen haklı taleplere rağmen ‘mücbir sebep’ hali altışar aylık dönemler halinde uzatılıyor. Sanki 6 ayda esnafın bütün sorunları çözülecekmiş gibi.”

Ali Babacan, esnaf odalarının “Plan, program yok”, “İletişim yok” diyerek en çok belirsizlikten şikâyet ettiğini dile getirdi. Babacan, deprem bölgelerinde uzman doktor eksikliği, öğrenci yurtlarındaki yetersizlikler, sık sık yaşanan elektrik kesintileri ve temiz suya erişim sorunlarının hâlâ devam ettiğini söyledi:

“Antakya’nın yolları artık sadece yıkımdan değil, inşaat şirketlerinin keyfi uygulamalarından dolayı da geçilmez halde. Şehrin dört bir yanında devasa çukurlar, açıkta bırakılmış rögar kapakları var. Hatay toza bulanmış, çamura gömülmüş halde.”

Babacan, depremzedelerin oturmaya hazır olmayan konutlara girmeye zorlandığını belirtti: “Konteynırlardan çıkan insanlar, boş evraklara imza atıp, boş evlere giriyor. Hatırlayalım; seçimden önce ev eşyası yardımı yapacaklarına söz verdiler, seçimden sonra sözlerini unuttular. Depremzedeler sıfırdan borçlanarak yeni eşya almak zorunda kalıyor.”

DEVA Partisi Lideri Babacan, seçimden önce devlet desteğiyle eşya yardımı yapılacağı sözü verildiğini ancak seçim sonrası bu sözün unutulduğunu hatırlattı. Babacan, hükümetin deprem sonrası açıkladığı konut yapım planlarının gerçekçi olmadığını belirtti:

“Biz doğruyu söyleyin dedik. TOKİ bugüne kadar yılda 50-60 bin konut yapabildi dedik. Hadi bunu ikiye katlayın dedik. Üstelik siz 1 liraya mal olacak deprem konutunu; 2 liraya, 3 liraya mal ediyorsunuz dedik. Bir yılda 319 bin konutu hangi imkânlarla yapacaksınız dedik.”

DEVA Partisi Lideri Babacan, sonuç olarak, vaat edilen 319 bin konutun sadece 201 bininin tamamlanabildiğini, mevcut hızla inşaatların ancak 2030’a kadar bitirilebileceğini ifade etti.

Babacan, 6 Şubat 2023 depreminin Türkiye’yi ekonomik olarak zaten zor bir dönemde yakaladığını belirtti: “Depremden önce Türkiye’yi büyük bir ekonomik deprem vurmuştu. Bu ev yapımı, el yapımı ekonomik depremi Sayın Erdoğan ve damadı bizzat hazırlamışlardı. Döviz kuru patlamış, enflasyon patlamış, bütçe açığı patlamış, Merkez Bankası’nın net döviz pozisyonu eksi 65 milyar dolara düşmüştü. 6 Şubat depremi vurduğunda, ekonomimiz çok zayıf bir durumdaydı.”

Ali Babacan, bu zayıf ekonomik durumun, deprem bölgesindeki yeniden yapılanma sürecini de büyük ölçüde sekteye uğrattığını ifade etti.

Babacan, konuşmasına hükümete sert eleştiriler yönelterek devam etti: “İki yıl geçti, hâlâ evsiz kalan yüzbinlerce insan var. 201 bin konut tamamlanmış, peki geri kalanlar ne olacak? Bu hızla giderse insanlar 2029-2030’a kadar beklemek zorunda mı kalacak?”

“Hiç kimse Gazze’de bir oldu bitTiye kalkışmasın”

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze halkını hedef alan açıklamalarına da değinen Babacan, ABD’deki yeni yönetime seslenerek şunları söyledi: “Ancak bugün şunu açıkça ifade edeyim ki, hiç kimse Gazze’de bir oldu bittiye kalkışmasın. ABD’nin yeni yönetimi şunu bilsin: Gazze Filistinli kardeşlerimizindir. Filistin davası bizim davamızdır. Bu böyle biline!”

Paylaşın

SP Lideri Arıkan’dan “AK Parti’yi Boykot Etme” Çağrısı

Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, Erdoğan ve Şimşek’in fahiş fiyatları boykot etme sözlerini hatırlatarak, “Aziz milletimizi, bu fahiş fiyatları koyanları yani AK Parti’yi boykot etmeye çağırıyorum” dedi.

Saadet Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) DEVA Partisi ve Gelecek Partisi tarafından kurulan “Yeni Yol” grubu Meclis’te ilk toplantısını gerçekleştirdi. Grup toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, özetle şunları söyledi:

“Bağıranlardan çok yorulduk. 85 milyon insan huzurlu bir nefes almak istiyor. İnşallah çalışmalarımızı en güzel şekilde sürdüreceğiz. Tekraren milletimize yeni grubumuz hayırlı olsun.

Bizim değişmeyen gündem maddemiz Gazze. Siyonizmin korkulu rüyası milli görüş dimdik ayakta. Emperyalistten de siyonistten de dost olmaz. ABD’nin yeni başkanı Trump daha göreve gelmeden aba altından sopa göstermeye başladı. Öte yandan Türkiye’ye dair çok dostane açıklamalar yapıyor. Eski Başkanlardan Kissenger’ın şu sözünü kayıtlara geçmek istiyorum. ‘ABD’nin düşmanı olmak kötüdür ama ölümcül olan ABD’nin dostu olmaktır.’ demişti. İktidar, ABD ile ilişkilerini tekrar gözden geçirmeli.

Ülkemizde yine aynı gündemleri görüyoruz. Seçilmesine izin verip milli iradeyi yok sayarak kayyum atamak kimseye bir şey kazandırmayacak. İktidar maalesef bugüne kadar olduğu gibi bugün de belediyeleri ya baskıyla ya kayyumla geri alıyor. Beşiktaş Belediye Başkanı’nın başına gelenler Yunus Emre Enstitüsü’nü soyanların başına gelmedi. Hukuk hiç kimse için araç olamaz. Seçileni itibarsızlaştırmayla ülke yönetilemez.

Ekonomiden en çok etkilenen kurum, aile kurumu. Birkaç gündür aile diye nutuklar dinliyoruz ama bu müjdeler aslında tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor. İtibarsızlaştırmaya çalışan aile kurumu tüm dünyada tehdit altında. Ülkemizde de ekonomiden en çok aile kurumu etkileniyor. Boşanan sayısı her gün artırıyor, evlenen sayısı her gün azalıyor. İktidarın görmezden geldiği bu sorun nüfus planlamasını bile etkiler hale geldi.

Gençlerimiz iş bulamadığı için evlenemiyor. Evlenenler çocuk sahibi olmaktan kaçıyor. Bunun sonuçlarının nereye götüreceğine bakmak için Japonya’ya, Güney Kore’ye bakmak yeterli. Gençlere 150 bin lira faizsiz kredi verilecek. Adımı doğru buluyoruz ama bu miktar gerçeklikten uzak bir rakam.

“Meselenin çözümü faizi, rantı, yolsuzluğu sistemden çıkarmak”

Böyle giderse bu ekonomiyi temizleyecek gassal bulmakta zorlanacaklar. Meselenin çözümü faizi, rantı, yolsuzluğu sistemden çıkarmak. Madem bu kadar kolay da iktidar niye yapmıyor? Çünkü o koltuklarda oturabilmek için faiz lobilerinin desteğine iktidarın ihtiyacı var. Makamların gerçek sahibi aziz milletimizdir. Biz çiftçi Mehmet’in ne beklediğine bakarız. Faiz lobisinin beklediklerine değil mağdur ettiklerine bakarız.

Geçtiğimiz hafta Türkiye ekonomi tarihi açısından kırılma noktasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakan Şimşek, vatandaşı fahiş fiyatları boykot etmeye çağırdı. Sayın Cumhurbaşkanı’nı da sayın Bakan’ı da destekliyoruz. Madem tüm tedbirlere rağmen fiyatlarda değişiklik olmuyor, vatandaş son çare boykot yapmalı.

Fakat iktidarın çağrısında bir konu eksik. Sayın yetkililer neyi boykot edeceğimizi söylemediler. Bu cuma motorin fiyatı 50 lirayı geçecek. Fahiş fiyatlı benzini boykot edelim, sorumlusu iktidar. Kira artışı yüzde 58,51 olmuş. Alınan 22 bin lira maaş kiraya gidiyor, sorumlusu iktidar.

Otoyol ve köprü ücretlerine son 1 yılda yüzde 288 ile yüzde 453 arasında zam yapılmış. Boykot edilmeli, sorumlusu iktidar. Varlık Fonu’ndaki yani iktidarın kontrolündeki Turkcell’in, Türk Telekom’un fahiş fiyatlı tarifelerini boykot edelim. Tarım Kredi Kooperatifi’ndeki fahiş fiyatları boykot edelim… Aziz milletimizi, bu fahiş fiyatları koyanları yani AK Parti’yi boykot etmeye çağırıyorum.”

Paylaşın

Babacan’dan “Süreç” Eleştirisi: Şüphelerimiz Artıyor

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrısı sonrası başlayan sürece ilişkin konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, “Sorunların çözümü içeride siyasi diyalog dışarıda çok yönlü diplomasidir. Şiddet ve terörle hiçbir şey çözülmedi, çözülemez. 1 Ekim’de başlayan diyalog sürecini önemsiyoruz” dedi ve ekledi:

“Muhalefet olarak da üzerimizdeki sorumluluğun bilincindeyiz. Bu memleket meselesidir. Süreci ihtiyatlı bir iyimserlikle takip ediyoruz. Bu sürecin Suriye’deki gelişmelerden bağımsız yürütülemeyeceğinin farkındayız. Ancak ortada henüz açıklanmış bir yol haritası yok. İktidar bu konudaki samimiyetini ispatlayabilmiş değil.”

Babacan, konuşmasının devamında, “3, 5 ay oldu Bahçeli hemen hemen her hafta bir şey söylüyor ancak Sayın Erdoğan hala sürecin neresinde durduğunu açıklamış değil. Bu yeni süreç Erdoğan’ın adaylığı ve anayasa konusuyla eş zamanlı gündeme geldiğinde bizim şüphelerimiz artıyor” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) DEVA Partisi ve Gelecek Partisi tarafından kurulan “Yeni Yol” grubu Meclis’te ilk toplantısını gerçekleştirdi. Grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, özetle şunları söyledi:

“Bugün Türkiye adına tarihi bir güne şahitlik ediyoruz. Bu salonda kimler var? Sizlere soruyorum; hak ve adalet mücadelesinden asla vazgeçmeyenler burada mı? Yolsuzluğa, yasaklara ‘hayır’ diyenler burada mı? Türkiye’de demokrasi bayrağını düşürmeyenler burada mı? Gazze için ayağa kalkanlar burada mı? Güçlü bir Türkiye isteyenler burada mı? Biz iktidar sopasını ele geçirip, o sopayı kullanmaya çalışanlara da karşıyız.

Garibanlar üzerinden siyaset yapanlara karşıyız. Türkiye’nin yeni bir soluğa ihtiyacı var. Ülkemizi iki kutuplu halde bırakamayız. Neden yeni bir yol? Çünkü bunlar siyaset zeminini yok etmek istiyor. Çok sesliliğin önünü kapatmak istiyorlar. Bir iktidar tekeli bir de muhalefet tekeli oluşturmak istiyorlar. Bu dayatmalara itirazımız var. Güvenli yeni bir yola ihtiyaç var.

Bu yol dosdoğru siyaset yapanların yoludur. Artan faizlerin, yoksulluğun sorumlusu iktidardır. Unutmayalım; iktidara demokrasinin dışında bir parmak sallamayı alışkanlık haline getiren muhalefet de bu durumdan sorumludur. Parlamenter Sistem’den dönenler de sorumludur. İşte bu sebeple yeni bir yol açıyoruz. Bu yolu güç birliği ile görelim diyoruz.

Bu fırsatı iyi kullanmak zorundayız. Kuvvetle inanıyorum ki yeni yol yerini bulacak. Ülkemizin gerçek gündemi ekmek kavgasıdır. Siz bu ülkenin ekonomisini mahvettiniz. Türkiye yoksullar toplumu haline geldi. Bütün vatandaşlarımızın tamamı yoksulluk derecesine göre değerlendiriliyor.

Zamları gördünüz asgariye yüzde 30. Ama vergide ne yaptılar? En az yüzde 40 oranında arttırdılar. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? Ekonomist olmanın sonucu bu mu? Alanı ekonomi olmanın sonucu bu mu? Kimi aldattığınızı sanıyorsunuz? Bu ülkede vaktiyle 34 yıllık yüksek enflasyon sadece iki yılda tek haneye düştü mü? Ve yıllarca tek hanede kaldı mı? Peki bu nasıl oldu? Bunu anlamamışlar. Anlasalardı yapmazlar mıydı? “Ben imza attım enflasyon düştü” demiyor muydu? Hadi at o imzayı da yine düşsün.

Bugün Türkiye, dünyadaki en yüksek faize sahip olmasına rağmen en yüksek enflasyonlu altıncı ülke. Erdoğan ne demişti? “Vatanı satmak, yüksek faizle, yüksek enflasyon ve kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur” demişti. Nasıl hesap ederseniz edin. En yüksek faizinin ödendiği bütçe Sayın Erdoğan’ın imzasıyla Meclis’e sev edilip geçen 2023 yılı bütçesidir.

OECD ülkelerinde en berbat olan ülke biziz. ‘Ev gençleri’ diye bir şey oluştu. Böyle bi r şey olabilir mi? TÜİK’in alışveriş sepetini neden kapatıyorsunuz? Merkez Bankası ne kadar döviz alıyor, satıyor? Neden açıklamıyorsunuz.

Bu iktidar herkesin cebine bir kumar makinesi koydu. Kumarhane açmak yasak ama kumar oynamak serbest. Yasal olsun yasa dışı olsun ne fark eder. Yasal olandan yandaşlar kazanıyor, yasal olmayanlardan bir başkaları…

Uyuşturucu ve madde bağımlılığı çocuk denecek yaşlara indi artık. Organize suç örgütleriyle toplum iç içe geçmiş durumda. Doğan çocuk sayısı son yılların en düşük sayısı. Gelişen ülkelerde zenginken yaşlanan toplumlar vardır. Türkiye’de ise insanlar yoksulluktan yaşlanıyor.

Açıkladıkları teşvik paketine baktık. Gerçeklikten çok uzak. Hükümetin kontrolünde olan kanallarda aile kültürümüzün en büyük tehdidi o dizi senaryolarıdır. Bu kanallar aile yapımızın temeline dinamit koyuyorsa…

Sayın Erdoğan, torununun uyarısı üzerine Paris Olimpiyatları’nın açılışına gitmedi. Peki bu kanallar için kendisini uyaran bir Allah’ın kulu yok mu? Kaçamaz… Sorumluluktan kurtulamaz. Ülkemizdeki sorunların çözümü demokratik siyasettir. Şiddet ve terörle hiçbir şey çözülemez. 1 Ekim’de başlayan diyalog girişimini önemsiyoruz. Üzerimizdeki sorumluluğun bilincindeyiz. Süreci takip ediyoruz. Bu sürecin Suriye’deki gelişmelerden bağımsız yürütülemeyeceğinin de farkındayız.

“Erdoğan bu sürecin tam olarak neresinde durduğunu hala açıklamış değil”

Ancak, ortada henüz açıklanmış bir yol haritası yok. İktidar bu konudaki samimiyetini ispatlayabilmiş değil. Bakın, hala açıklığa kavuşmamış önemli bir husus var… Tam 3,5 ay oldu. Sayın Bahçeli her hafta bir şeyler söylüyor… Ancak, Sayın Erdoğan bu sürecin tam olarak neresinde durduğunu hala açıklamış değil. Hele hele, bu önemli mesele, Yeni Anayasa ve Erdoğan’ın tekrar aday olup olmayacağıyla eş zamanlı olarak tartışıldığında, bizim şüphelerimiz artıyor.

Umarız ki hiç kimse, böylesine kadim bir sorunun çözümüyle ilgili gayretleri, şahsi bir siyasi fırsatçılık alanı olarak görmez. Bu uyarıyı yapmak, ülkemizi seven vatandaşlar olarak bizim görevimiz.

Şimdi çok değer verdiğim gençlere seslenmek istiyorum: Evet, Türkiye’nin büyük sorunları var. Bir simülasyona hapsolduğunuzu düşünüyorsunuz. Ancak, bu büyük ve güzel ülkemizden asla umudunuzu kesmeyin. Biz, her zorluğun üstesinden gelebilecek bir milletiz. Biz var olduğumuz sürece, birlikte hareket ettiğimizde, dayanışma içinde olduğumuzda, her türlü engeli aşarız. Geçmişte olduğu gibi bugün de, kararlılıkla ilerleyerek, Türkiye’yi daha aydınlık yarınlara taşımak için gereken iradeye sahibiz. Bugün, burada, üç lider, üç parti, milletin sesi olmak üzere bir araya geldik, güç birliğini başlattık.

Umut, pasif bir bekleyiş değildir. Umut eyleme geçme arzusudur. Teşkilatlarımız, bu güç birlikteliğinin en önemli yapı taşlarıdır. İşte teşkilatlarımız eyleme geçmek için burada ve hazır. Şöyle bir soralım… Arkadaşlar hazır mısınız? Hazır mısınız? Evet hep beraber buradayız ve hazırız.

Sevgili Deva Partililer, Gelecek Partililer, Saadet Partililer; Sözlerime son verirken bir kez daha vurgulamak isterim ki… Bu yolda hep beraber, samimiyetle, sevgiyle ve kararlılıkla yürüyeceğiz. Her bir vatandaşımızın kalbine dokunmak, güvenini kazanmak için canla başla çalışacağız. Önce gönülleri kazanacağız, sonra destek talip edeceğiz.

Yeni Yolu’un kuruluşunda emeği olan başta değerli genel başkanlarımız olmak üzere, tüm ilgili arkadaşlarımıza tekrar huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Demokrasi için, adalet için, kardeşlik için, barış ve huzur için, herkesin özlem duyduğu bir Türkiye için; Yeni Yolumuz hayırlı olsun, yolumuz açık olsun diyor, herkesi tekrar sevgiyle saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın

“Yeni Yol”un Hedefi Belli Oldu: Parlamenter Sistem

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, gazetecilere yaptığı açıklamada, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi ile kurdukları “Yeni Yol” grubunun ortak amacının “parlamenter sistem” olduğunu söyledi.

Babacan, grubun genişlemesi ve yeni katılımlar konusundaki en önemli kriterlerinin “parlamenter sistem” olduğunu ifade etti. Parlamenter sistem konusunda, samimi ve kafası net olan partiler veya milletvekilleriyle grubun genişleyebileceğini belirtti.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bir grup gazeteciyle sohbet toplantısında bir araya geldi. BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre; Babacan, önümüzdeki süreçte nasıl bir yol yürüyeceklerine ilişkin soruları yanıtladı.

Babacan, üç siyasi partinin kurumsal kimliklerini koruma koşuluyla oluşturulan Yeni Yol’un ilk grup toplantısında, üç partinin genel başkanlarının söz alacağını, daha sonra dönüşümlü olarak grup toplantılarında genel başkanların konuşma yapacağını ifade etti.

Babacan’ın verdiği bilgiye göre Yeni Yol’un grup başkanı Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Bülent Kaya olurken, grup başkanvekilliklerini DEVA Partisi’nden Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Gelecek Partisi Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ üstlendi. Yeni Yol grubunun ilk genel başkanı DEVA Partili Cemal Mümtaz Akıncı oldu.

Babacan, genel başkanın ve grup yönetiminin, her yıl Ocak ayında başka bir partiden birer yıllığına seçileceğini söyledi.

AKP hükümetlerinde AB’den sorumlu Devlet Bakanlığı görevini de üstlenen Babacan, Yeni Yol grubunun oluşum biçimini, Avrupa Parlamentosu ve AB ülkelerindeki uygulamalara benzediğini vurguladı.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinden sonra, seçim yasasında yapılan değişiklikle, siyasi parti ittifaklarının yasal alt yapısının oluşturulduğuna dikkat çeken Babacan, şunları söyledi:

“Diğerleri siyasi kararlarla, siyasi birliklerle gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu seçim öncesinde yapılan iş birliği modellerine biz şimdi yeni bir tanesini de eklemiş oluyoruz. Bu da ortak grup. Aslında AP ve AB’ye üye ülkelere baktığınızda grup farklı. Partilerin bir araya gelip oluşturduğu yapılara aslında grup deniyor. Dolayısıyla bizde şu anda yasal altyapı buna müsait değil. Biz ne yapabiliriz diye çalıştık ve ortak bir parti tüzel kişiliği oluşturalım ve ortak parti tüzel kişiliği altında milletvekillerimiz meclis çalışmalarını yürütsünler.”

Ortak grup için geçen Eylül ayı sonunda görüşmelere başladıklarını ifade eden Babacan, ilerleyen süreçte bunun seçim işbirliğine dönüşebileceğini vurguladı.

Babacan, “Partilerin şimdiden yan yana yürümeye başlaması, şimdiden işbirliğinin bu temellerini atıyor olmaları ve bu işbirliğinin genişlemeye açık bir işbirliği olmasını çok önemsiyoruz” dedi.

Yeniden Refah Partisi’nden de gruba bir milletvekilinin katılacağı yönündeki iddiaların anımsatılması üzerine Babacan, üç parti olarak grup çalışmasına başlandığını, ancak yeni milletvekili ve parti katılımlara da kapalı olmadıklarını ifade etti.

Gruba yeni katılımlar konusunda üç partinin mutabakatını arayacaklarını belirten Babacan, “Dolayısıyla bugün için bir karar yok ama prensipte diğer partilerin de katılımına açık bir açık kapı politikası izleyeceğiz. Avrupa Birliği’nde açık kapı politikası vardır, ama üye olmak için mevcut üyelerin hepsinden onay alır” ifadelerini kullandı.

Babacan, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve CHP Lideri Özgür Özel’e de yeni oluşumla ilgili bilgi verdiklerini, ancak bir davetin söz konusu olmadığını ifade etti.

Ortak grup kurma çalışmaları sürerken, DEVA Partisi’nden üç milletvekili istifa etti. İstifa eden isimlerden Selma Aliye Kavaf ve Burak Dalgın, gerekçe olarak ortak grup çalışmasını gösterdi.

Partisinden istifaları değerlendiren Babacan, parti yönetimi ve teşkilatlarının ortak grup kurulmasına olumlu baktığını ve destek verdiğini vurguladı.

İstifalar konusunda üzgün olduklarını, ancak parti teşkilatlarında kızgınlık da olduğunu vurgulayan Babacan,genel merkez olarak “gidenin arkasından konuşmama” kararı aldıklarını ifade etti.

İstifa eden milletvekillerinin AKP’ye katılmaları halindeki tutumunun sorulması üzerine Babacan, “Öyle bir şey beklemem. Ama öyle bir şey olursa, üzüntüm kat kat artar” görüşünü dile getirdi.

“Yerel seçimlerde her yerde aday çıkardık”

DEVA Partisi’nin büyüyememesi yönündeki eleştirilerin sorulması üzerine de Babacan, yerel seçimlerde her yerde aday çıkardıklarını anımsattı. Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çünkü eğer bir siyasi partinin uzun vadeli bir iddiası varsa, yani bu ülkede kalıcı olarak siyaset için biz varız diyorsanız, yani seçim sonuçları öyle olmuş ya da böyle olmuş etkilememesi lazım. Yani seçim sonucu şöyle olmuş, böyle olmuş, yok anketler falan bunlar bizi etkilemiyor. Tabii ki gayret etmemiz lazım, güçlenmemiz lazım.”

Babacan, üç partinin birleşmesi konusunu daha önce konuştuklarını, ancak şu anda böyle ihtimalin zor göründüğünü de ifade etti.

Ali Babacan, grubun genişlemesi ve yeni katılımlar konusundaki en önemli kriterlerinin “parlamenter sistem” olduğunu ifade etti.

Parlamenter sistem konusunda, samimi ve kafası net olan partiler veya milletvekilleriyle grubun genişleyebileceğini belirten Babacan, parlamenter sistem etrafında kurulan Altılı Masa’daki bazı partilerin, daha sonra fikrinin değiştiğini söyledi.

“CHP’yi mi kastediyorsunuz?” sorusuna ise Babacan, “Hangi CHP, diye sormak lazım. Bir tane değil gibi geliyor bana şu anda” yanıtını verdi. Babacan, sadece CHP değil, Altılı Masa’daki partilerde de “Bu başkanlığın yetkileri çok önemli. Biz iktidara gelince kullanmamız lazım” yaklaşımı sergilediğini söyledi.

Babacan, İYİ Parti’nin Eski Genel Başkanı Meral Akşener’in, seçimlerden sonraki tutumuna ilişkin soru üzerine de şu görüşleri dile getirdi:

“Bilemiyorsunuz ki tabi insanların, biz tabi sadece söyledikleriyle ve yaptıklarıyla ölçüyoruz. Niyetlerini okumak çok zor. Orada da ben ifade ettim yani eğer bu iş olmadıysa en önemli sebeplerden birisi kavgasız, gürültüsüz bu altı parti bu ülkeyi beraberce yönetebilir güvenini oluşturmadık. Bu sözün kime gittiğini anlaşıldı herhalde.”

Paylaşın