Babacan, “Ekonomi” Üzerinden İktidara Yüklendi

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “İktidarın ekonomi politikalarının tamamı dar ve sabit gelirliyi ezme, sırtından bir avuç varlıklıya servet transferi yapmak üzerine kurulmuştur” dedi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 2. Olağan İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Kongresi’ne katıldı. Babacan, burada yaptığı konuşmada, “Tek sayfaya atılan imza, bize Filistinlileri unutturamaz” diyerek, Gazze’de ateşkese rağmen devam eden savaşa dikkat çekti. Babacan, konuşmasında şunları kaydetti:

Gazze’de tam iki yıl süren büyük bir katliam yaşandı. Geçtiğimiz haftalarda, geçici de olsa bir ateşkes mutabakatına varılmasını, insani yardımların bölgeye ulaşmaya başlamasını memnuniyetle karşıladığımızı belirtmiştim. Ancak görüyoruz ki, ateşkes ihlalleri hız kesmeden devam ediyor. Özellikle 28-29 Ekim gecesi Gazze’nin kuzeyinde yapılan saldırılar, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yüzden fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu. Buldukları her fırsatta savaş suçu işlemeye, insanlık suçu işlemeye, soykırım yapmaya devam ediyorlar. Biz bu yaşananları unutmayacağız. Tek sayfaya atılan imza, bize Filistinlileri unutturamaz. Biz, İsrail vahşetine karşı dimdik buradayız. Türkiye, temkini asla elden bırakmamalıdır.

Babacan, Kocaeli Gebze’de meydana gelen ve aynı aileden dört kişinin hayatını kaybettiği bina çökmesine ilişkin şunları söyledi: Bu hafta Gebze’de hepimizin yüreğini acıtan bişr olay yaşadık. İçinde insanların yaşadığı 7 katlı bir bina olduğu yere çöktü. Yıkılan bina, bir ailenin yuvasıydı. Ancak şimdi o ailenin mezarı oldu. Öncelikle bu elim olayda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. O binanın hemen yanında oturan vatandaşlarımız 5 ay önce durumu fark edip CİMER’e başvurduklarını söylüyorlar. Kayıtları ortada. Devletin ilgili kurumlarını uyarmışlar ama hiçbir adım atılmamış. Yakınlardaki metro inşaatının sebep olduğu zemin kaymasının bu faciayı tetiklediği iddiası da var. Bunlar vahim iddialar. Hepsi titizlikle incelenmeli ve sorumluluk kimlerdeyse ortaya konmalıdır. Unutmayalım, devletin birinci görevi vatandaşının canını korumaktır. Yollar, köprüler, tüneller elbette önemli ama insan yoksa bunların hiçbirinin kıymeti yok.

Biz bir deprem ülkesiyiz. Bu gerçeği her acı olaydan sonra hatırlıyoruz. Ama ne yazık ki hatırlıyoruz, sonra çabuk unutuyoruz. Deprem, ‘her an gelebilirim, daha kendimi nasıl hatırlatayım, önlem alın’ diyor. Türkiye’de her ay, hatta her hafta büyük ya da küçük depremler oluyor. Daha yeni Balıkesir Sındırgı’da yaşadık. Üstelik 6 şiddetinde bir deprem… Fakat iktidardakiler duymazdan geliyor. Kulaklarının üstüne yatıyorlar. Belediyelerse duyuyorlar fakat ne yapacaklarını bilemiyorlar. Afetle mücadelede yalnızca bir mühendislik çalışması söz konusu olamaz. Bu bir vicdan, liyakat, yönetim meselesidir.

Merkezi hükümette de yerel yönetimlerde de yıllarca öylece beklemiş, çözüm yolunu tartışmamış, plan, proje üretmekte geç kalmış yöneticilerle karşı karşıyayız. Buradan hem iktiddara hem de yerel yöneticilere seslenmek istiyorum; deprem meselesini yönetmeye niyetiniz yoksa bu işi bırakın. Vatandaşa hizmet etmeye niyetiniz yoksa, deprem için gerekli önlemleri alma beceriniz yoksa, sorumluluğu birbirinize artıyorsanız derhal bu işi bırakın, ‘yapamıyorum’ deyin ve bu milletin sırtına yük olmayın. Bu iş gönül işi. Millet çözüm bekliyor.

“Şu an Türkiye’de geniş kesimler hızla yoksullaşırken, bir avuç insan servetine servet katıyor”

Babacan, ülke ekonomisinin kötüye gittiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: Bugün ülkemizde milyonlarca aile artık sadece deprem korkusuyla değil, büyük bir geçim korkusuyla da yaşamaya çalışıyor. Bıçak kemiğe dayandı. Edirne’den Hakkari’ye milletimiz feryat ediyor. Milletimiz ‘bıktık artık’ diyor. Evine ekmek götürmekte zorlanan, ay sonunu getiremeyen insanların ülkesine dönüştük. Aileler pazara gidip fileyi dolduramıyor. Markete gidip sadece etiket okuyup çıkıyorlar. Bir zamanlar ‘orta direk’ dediğimiz kesim tamamen çökmüş durumda. Şu an Türkiye’de geniş kesimler hızla yoksullaşırken, bir avuç insan servetine servet katıyor. Emeklilerimiz yıllarca alın teri döktükten sonra, bugün torunlarına harçlık dahi veremeyecek duruma düştüler.

“Asgari ücretlimizi, emeklimizi fitreye, sadakaya muhtaç hale getiren bir yönetimden bahsediyoruz. Gençlerimiz hayal kurmak yerine gelecek kaygısıyla yaşıyor. Bugün Türkiye’de artık hiçkimse ‘yarın ne olacak’ sorusuna güvenle cevap veremiyor. Özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın vergi yükü çok artmış durumda. İktidarın ekonomi politikalarının tamamı dar ve sabit gelirliyi ezme, sırtından bir avuç varlıklıya servet transferi yapmak üzerine kurulmuştur. Kitleleri topyekün zenginleştirmedikten sonra bu ekonomi programını ne yapalım biz Allah aşkına? Enflasyon konutta, eğitimde, gıdada tavan yapmış durumda.

Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi? ‘Enflasyon pandemi sebebiyle arttı’ dedi. Ben de bunu hesap ettim. Size, pandemiden bu yana kümülatif enflasyon rakamını söyleyeceğim. Yani 5 yılda toplamda gıda enflasyonu dünyada ne olmuş, Türkiye’de ne olmuş. Ekim 2020’den bu yana OECD ülkelerinde ortalama kümülatif enflasyon yüzde 41. Türkiye’de ise yüzde 713. Sebep pandemi mi yoksa başka bir şey mi rakamlar gayet açık söylüyor. Bu ülkede gıda enflasyonunun sebebi maliyetlerdeki artıştır. Türkiye’de gıda enflasyonunu düşürmenin yolu tarıma daha çok destek vermektir. Ben, ülke ve ekonomi yönetiminin püf noktasını açıklıyorum; bu işin püf noktası adalettir, hukuktur, ehliyetli ve liyakatli kadrolardır, her daim kararları istişareyle almaktır. Bunu öğrenmeden ülkeyi yönetmeye kalkarsanız çuvallarsınız.

Paylaşın

Arıkan, Erdoğan’ı Hedef Aldı: Amerika İle Dost Olan İsrail’le Düşman Olamaz

CHP’nin Eyüpsultan’da düzenlediği “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinginde konuşan Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, ABD Başkanı Trump’a ‘dostum’ diyen Erdoğan’ı hedef alarak “Amerika ile dost olan İsrail’le düşman olamaz” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 56. kez düzenlediği “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinginin bu hafta İstanbul’daki adresi Eyüpsultan olurken, mitingin teması her zamankinden farklı olarak Filistin oldu.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, mitingde bir konuşma yaptı. Mahmut Arıkan, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

”Sözlerimin hemen başında, Filistin halkının haklı direnişine destek veren, bu uğurda mücadele eden ve büyük bedeller ödeyen, Necmettin Erbakan’dan, Deniz Gezmiş’e, Rachel Corrie’den, Ayşenur Ezgi Eygi’ye tüm Filistin dostlarını sonsuz bir saygı ile selamlıyorum. Bugün bizi Filistin Başkonsolosluğu’nun yanında, Eyüp Sultan Hazretlerinin manevi makamında sizlerle buluşturan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e ve değerli yol arkadaşlarına en içten teşekkürlerimi iletiyorum. Bugün 24 Eylül 2025, tarihe not düşmek için gözbebeğimiz İstanbul’dayız.

Biz; inancımızın, haktan ve adaletten yana duruşumuzun bir gereği olarak buradayız. Filistin’in, Gazze’nin, Kudüs’ün ve Mescidi Aksa’nın yanında olduğumuz için buradayız. Filistin, bugün dünyanın dört bir yanında birbirinden çok farklı yaşam tarzını benimsemiş milyarlarca insanın tek yürek olduğu bir meşaleye dönmüştür. Zulümlere kayıtsız kalan, tek tip dünya vatandaşı üretmeyi arzulayan siyonist mekanizmalar vicdan sahibi evrensel mozaik karşısında aciz kalmıştır. Milliyetçi, sosyalist, muhafazakar veya liberal; milyarlarca insanın ağzından tek bir söz yükseliyor: ‘Nehirden Denize Özgür Filistin.’

Sendikacıdan işverene, akademisyenden öğrenciye, sporcudan taraftara, müzisyenden tiyatrocuya dünyanın tüm renkleri, katledilen insanlar için bir araya geldi. İşte halkların bu desteği, başlangıçta çekimser davranan, hatta İsrail’den yana tavır takınan hükümetleri bile Filistin devletini tanımaya mecbur bıraktı. Ancak, tüm bunlara rağmen İsrail Gazze’de katliamlarına devam ediyor. Canı istediğinde, Ortadoğu’da canının istediği yeri bombalıyor Dolayısıyla, bu tanıma kağıt üzerinde kalmamalıdır.

Bu tanıma, Filistin’deki işgali, Gazze’deki soykırımı durduracak, İsrail’in küresel bir tehdit haline gelen saldırganlığına son verecek ve İsrail’in işgal ettiği tüm topraklardan geri çekilmesini sağlayacak bir eylem planına, bir yaptırım sürecine dönüştürülmelidir. Aksi takdirde bu tanıma, senaryosu Tel Aviv’de yazılmış, New York’ta sahneye konulmuş, bir tiyatrodan öteye geçmeyecektir. Burada en büyük sorumluluk elbette hani şu ‘dostum’ dediğiniz işte ona düşüyor. Amerika çok net, çok pervasız.

imdi buradan, bu meydandan yarın Amerika’da Trump ile masaya oturacak olanları uyarıyoruz: İsrail’in işgalini, soykırımını yok sayacak hiçbir girişimin ortağı olmayın. Filistin halkının ve Gazze’nin direnişini kıracak hiçbir adıma ortak olmayın. ‘Dostum’ dediğiniz Trump’ın Gazze’yi kumarhanelerle, otellerle, eğlence merkezleriyle işgal etme planına alet olmayın. Kendi iktidarlarınızın devamı için Büyük Ortadoğu Projesi gibi Büyük İsrail Projesi gibi, emperyalist, Siyonist planların sakın ha taşeronu olmayın.

Aslında biz, bu şartlar altında hiçbir şekilde Türkiye ile ABD’nin pazarlığa oturmasını asla kabul etmiyoruz. Bakınız, ABD Dışişleri Bakanı Rubio dün bazı açıklamalar yaptı. Buradan iktidara açıkça sesleniyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nin onuru hiç kimsenin kibirli söylemlerine malzeme yapılamaz. ABD Dışişleri Bakanı Rubio resmî olarak özür dilemedikçe, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Trump ile masaya oturmamalıdır. Bu mesele şahısların değil, doğrudan devletimizin izzet ve haysiyet meselesidir. Biz, sizden Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Amerika’nın küstah tavırlarına karşı Erbakan ve Ecevit duruşunu bekliyoruz. Şunu unutmayalın, Amerika ile dost olan, İsrail’le düşman olamaz.

”İsrail faşizmin Ortadoğu şubesidir”

Kıymetli Filistin sevdalıları, Filistin topraklarında, iki değil 77 yıldır işgal varr. 1948’de Filistinlilerin yaşamlarını, topraklarını, zeytin ve limon ağaçlarını yok sayan İsrail ne ise 24 Eylül 2025’te ki İsrail, aynı İsrail’dir. 2025’te Netanyahu 21. Yüzyılın Hitleri, İsrail de faşizmin Ortadoğu şubesidir. Şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Merhum Necmettin Erbakan Hocamızın partilerinin kapatılmasının, siyasi yasaklar almasının, mütemadiyen önüne engeller çıkarılmasının en baş sebebi Siyonizm’in karşısında, Filistin halkının yanında duruşundan kaynaklıdır.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını İsrail’e karşı Filistin halkının yanında olmaya iten sebep neyse bugün de aynı sebepler devam etmektedir. İşte bu sebeple, bu tarihi miting çok kıymetlidir. Yarın Trump ile görüşecek olanlar, kendi partilileri de dahil, tüm Türkiye’nin Filistin halkının yanında olduğunu bilerek masaya oturmalıdır. Tabii biz ‘tüm Türkiye Filistin halkının yanındadır’ derken, iktidarın yöneticilerini kastetmiyoruz. İktidar, kendi tabanına rağmen, kendi seçmenine rağmen, İsrail ile simbiyotik ilişkilerini sürdürmektedir. Herkes biliyor ki, Bakü-Ceyhan boru hattından İsrail’e petrol sevkiyatı devam ediyor. Varil başına ‘1 dolar 27 cent’ hesabı devam ediyor.

İletişim Başkanlığı’nın tüm yalanlamalarına rağmen İsrail’e sevkiyat yapan gemiler limanlarımızı kullanmaya devam ediyor. ‘Yapmıyoruz’, dedikleri İsrail ile ticaret dolaylı yollardan devam ediyor. Kürecik’ten, İncirlik’ten İsrail ile istihbarat paylaşımı hala devam ediyor. Bütün bunları dile getiren Filistin dostu gençlere yönelik, engellemeler, gözaltılar, tutuklamalar ve ev hapisleri devam ediyor.

Bu akşam, bu meydandan, İstanbul’umuzdan, Eyüp Sultan Hazretlerinin manevi makamının yanı başından iktidara sesleniyoruz: Türkiye mutlaka net olmalıdır ve somut adımlar atmalıdır. İsrail ile tüm anlaşmalar, tüm diplomatik ilişkiler iptal edilmelidir. İsrail’i tanıma kararı geri çekilmelidir. Bakü-Ceyhan boru hattından İsrail’e petrol sevkiyatına son verilmelidir. Limanlarımızdan İsrail’e sevkiyata son verilmelidir. Türkiye’de ikamet ettiği halde İsrail’in Gazze’deki savaş ve soykırım suçuna iştirak ettiği tespit edilen herkes yargı karşısına çıkarılmalıdır. Başta Kürecik ve İncirlik olmak üzere askeri üslerde İsrail lehine olan tüm faaliyetler durdurulmalıdır.

Ne dediğimizi iyi anlayın: Biz, iktidardan miting yapmasını, hamasi nutuklar atmasını, kınama mesajları yayınlamasını, Trump’ın yanında havalı pozlar vermesini istemiyoruz. Biz İsrail’e karşı tam ambargo, tam tecrit, tam boykot tam yaptırım istiyoruz. Türkiye’nin elindeki imkânlar sınırlı değildir. Yıllardır yaptıkları yanlış uyulamalara rağmen güçlü bir ülkedir. Gazze’ye uluslararası bir barış gücü gönderilmesi için Türkiye acil ve kararlı girişimlerde bulunmalıdır. Ancak bu temasta bulunurken şu noktaya da dikkat çekmek isttiyotum: Bu barış gücü, direnişi kırma, işgali pekiştirme ve Gazzelileri yerlerinden etme planının bir parçası olmamalıdır.

Buraya gelirken, sizlere Akdeniz’den, Sumud Filosu’ndan selamlar getirdim. Gemilerdeki arkadaşlarımızla sürekli görüşüyorum. Çok zor bir yolculuk yapıyorlar. Hem bir yandan zorlu deniz şartlarıyla hem de İsrail’in tacizleriyle mücadele ediyorlar. Ama güçlerini, kararlılıklarını buradaki vicdanları insanlardan alıyorlar. Hepsinin sizlere çok çok selamları var.

AK Parti iktidarının, böylesi tarihi bir uluslararası girişimin güvenliğini sağlamak için hem uluslararası toplumu harekete geçirmeli hem de kendisi bizzat Sumud Filosunun yanında durmalıdır. Eğer iktidar yaptığı konuşmalarda gerçekten samimiyse, Sumud Filosuna sahip çıksın. İşte Akdeniz orada, işte Sumud Filosu orada. Bu gece bir karar alın. Sumud Filosu’nu korumaya alın. Sizin güvenliğinizle Gazze limanlarına sağ salim yanaştırın ki sizin gerçekten samimi olduğunuzu görebilelim.

”Kimseyi umutsuzluğa düşürmeyeceğiz”

Şunu tüm kalbimle inanarak söylüyorum: İktidarlara rağmen bizler, bayrağımızın rengini şüheda kanından almış bizler, yeryüzünde yine umudun ve barışın öznesi olacağız Allahın izniyle. Bizler, Anadolu’da 7 düvele karşı, emperyalizme karşı; Milli Mücadeleyi kazanmış bizler, tek bir yavrunun gözyaşı dökmesine müsaade etmeyeceğiz Allah’ın izniyle. Bizler, inanç, coğrafya, renk ve konjonktür ayrımı yapmadan her zalimin karşısına dikileceğiz. Tüm zalimlerin ortak hayali, mazlum milletlerin umutsuzluğa düşmesidir. Biz umutsuzluğa düşmeyeceğiz, kimseyi de umutsuzluğa düşürmeyeceğiz.

Biz, durum tespiti yapmaktan, kınamaktan, güçlü bir biçimde kınamaktan, lanetlemekten ibaret olan ama İsrail’e karşı hiçbir yaptırım içermeyen dış politikayı reddediyoruz. Şunu unutmayın: Etki oluşturmayan her tepki, tatminden ibarettir.

Sözlerimi toparlıyorum. Bu alanda olsun ya da olmasın, Filistin halkının yanında olan herkese teşekkürü bir borç biliyorum. Filistin halkının haklı mücadelesine destek veren Deniz Gezmiş’leri selamlıyorum. Filistin haklının yanında olmanın bedelini ödeyen kürsülerden ‘Bana ne Amerika’dan’ diyen merhum Necmettin Erbakan hocamızı rahmetle, minnetle anıyorum.

Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak 2002 yılında İsrail’e ‘Soykırımcı’ diyen, ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesini reddeden merhum Bülent Ecevit’i rahmetle anıyorum. Filistin için can veren Mavi Marmara şehitlerimizi bir kez daha anıyorum. Filistin için canını ortaya koyan Rachel Corrie’yi, Ayşenur Eygi’yi selamlıyorum. Meclis kürsüsünde Filistin için konuşurken kürsüde yaşamını yitiren Hasan Bitmez vekilimizi selamlıyorum. Şu an büyük bir kararlılıkla, Akdeniz’de ilerleyen Sumud Filosu’nu selamlıyorum.

Bu meydanı dolduran sevgili kardeşlerim, biz faturayı birilerine havale etmeye gelmedik. Kimin ne kadar cani kimin ne kadar duyarsız olduğunu bırakalım işgüzar medya kalemşörleri yazsınlar. Hiçbir menfaat beklemeden, dünyanın neresinde olursa olsun, her mazluma kalkan olmak inancımızın ve Milli Mücadele ruhumuzun, omuzlarımıza yüklediği en kıymetli vazifedir. Dolayısıyla, şu iyi bilinsin: Uluslararası hukuk ve gerçek yaptırımlarla emperyal kurtların dişlerini biz sökeceğiz. Yeryüzünde gözü yaşlı her coğrafyaya biz koşacağız. Kahrolsun İsrail, yaşasın Gazze halkının direnişi. Kahrolsun İsrail, yaşasın denizden nehire özgür Filistin mücadelesi. Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, Allaha emanet ediyorum.”

Paylaşın

Babacan’dan İran’dan Türkiye’ye Göç Uyarısı

İsrail – İran savaşına ilişkin değerlendirmede bulunan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “1979’da İran Devrimi sırasında 2 milyon insan Türkiye’ye sığındı. Benzer bir senaryo tekrarlanabilir” dedi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ekol TV’de katıldığı bir programda, İran-İsrail Savaşı’na ve olası rejim krizine dair dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu:

“İran’da zaten bir değişim talebi yükseliyor. Şimdi halkta çok ciddi bir değişim talebi var. Evet bir devrim oldu İran’da. Ama devrimin üzerinden 45-46 sene geçti. Dolayısıyla bir değişim talebi var. İran’ın kendini yenilemesi gerekiyor gerçekten. Bu çok önemli. Ama bu yenilenmenin içeriden olması lazım ve dost ülkelerin de tavsiyesiyle dost ülkelerle de biraz belki istişarelerle olması lazım. Yani ilham kaynağı olarak görebilecekleri ülkelerle de böyle istişareyle.

İran’ın istikrarsızlaşması bir sefer Türkiye için kötüdür. Bakın, hatırlayalım o İran devriminde o günkü nüfusa göre Türkiye’ye 2 milyon göç olmuştur. 79’da 2 milyon insan göçmüştür Türkiye’ye. Yani İran’da yeniden bir istikrarsızlık, yeniden Allah korusun bir iç çatışma ilk ve en çok etkilenen ülke biz oluruz yani, biz bunu istemeyiz. Şimdi diyorlar ki ‘biz Ayetullah Hameney’yi öldüreceğiz.’ Hemen bir haftada yenisini seçerler yani.

Sistem değişmez ki. Dolayısıyla bu rejim değiştirmek, dışarıdan savaşarak İran’ı reforma etmek böyle bir şey yok yani. Çünkü İran halkı onurlu bir halktır. Şii kültürü çok farklıdır. Bu Şii kültürünü Batılılar anlamaz asla. Bizim Sünni kültüründen de çok farklıdır. Yani önce onların o kültürünü bir iyi anlamak, tanımak lazım. Davranış şekillerini iyi bilmek lazım ve her ülke olduğu gibi İran halkının da onurunu koruyan bir çıkış lazım.

“Amerika ile İran’ın anlaşma ihtimali sıfır”

Şimdi Amerika’yla İran’ın bir masaya oturtursanız onların anlaşma ihtimali sıfır. Zaten o ilk müzakere masası kuruldu ya 67 gün önce. Evet. Biz dedik ki bunun bu masada çözülme ihtimali ancak 3’te 1’dir. Savaş çıkma ihtimali 3’te 2’dir dedik. Biz derken kim? Kendi dış politika ekibimiz. Çok yetkin bir dış politika ekibimiz var bizim. Büyükelçilerden oluşan, genç uluslararası siyaset bilen arkadaşlarımızdan oluşan çok sağlam bir ekibimiz var.

Orada hemen değerlendirdik dedik bu masanın başarı şansı 1 bölü 3’tür. 2 bölü 3’te bu savaşa gider diye ve bizim 2 bölü 3 ihtimal verdiğimiz savaş gerçekleşti. Bugün yine müzakere masası kurulabilir ama İran’la Amerika’yı baş başa bırakarak asla. Yani her iki tarafın da güvendiği muteber ve tarafsız birkaç ülkenin de artık o masaya oturması lazım ki bu iş masada çözülsün. Ve tekrar ediyorum bu müzakere masasının İran için bir onurlu çıkış masası olması lazım. İran’a diz çöktürme masası olmaması lazım.”

Paylaşın

Davutoğlu’ndan İktidara Kanal İstanbul’a İlişkin Altı Soru

Yeni Yol Grubu’nda konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, başbakanlığı döneminde Kanal İstanbul projesiyle ilgili aldığı brifinglerin ardından ciddi endişeler taşıdığını belirterek, iktidara 6 soru yöneltti.

Davutoğlu, sorulara tatmin edici yanıtlar alamadığını, Erdoğan’ın Kanal İstanbul’un İstanbul’u koruyacağı yönündeki inancının da yanıltıcı olduğunu ifade etti.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuştu. Davutoğlu, konuşmasında hem İstanbul’un karşı karşıya olduğu risklere hem de iktidarın Kanal İstanbul ısrarına sert sözlerle tepki gösterdi.  23 Nisan’da meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki Marmara Depremi’ni bir ‘uyarı’ olarak niteleyen Davutoğlu, “Kanal İstanbul, kalan İstanbul’u da yok edecek” dedi.

Konuşmasına, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlayamayan emekçilere destek mesajı vererek başlayan Davutoğlu, özellikle Altındağ Belediyesi işçilerinin karşılaştığı baskı ve hak ihlallerini örnek gösterdi. Enflasyonun işçi ve emekli gelirlerini ciddi biçimde erittiğine dikkat çeken Davutoğlu, “4492 TL’lik kayıpla karşı karşıya kalan kamu işçileri ve 134.2 milyar TL toplam gelir kaybı yaşayan çalışan kesim için ne bayram kaldı ne huzur” dedi.

Davutoğlu, konuşmasının büyük bölümünü İstanbul ve Kanal İstanbul projesine ayırdı. 23 Nisan 2025’te Marmara Denizi’nde meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremi “ilahi bir uyarı” olarak nitelendiren Davutoğlu, bu sarsıntının İstanbul’un sessiz çığlığı olduğunu söyledi: “Geçen hafta İstanbul bir kez daha feryat etti. Dedi ki: ‘Beni hırpaladınız, daha fazla yormayın! Benim doğama vurduğunuz her darbe, sizin de sonunuzu getirir.’”

Davutoğlu, 1999 depreminin ardından rahmetli Mimar Turgut Cansever’in öncülüğünde oluşturulan bir uzmanlar grubuyla İstanbul için bir eylem planı hazırladıklarını hatırlattı. “Bugün o raporun yeniden değerlendirilmesi bir zorunluluktur” diyen Davutoğlu, İstanbul’un plansız nüfus artışı ve kent estetiğinden yoksun yerleşimlerle dayanılmaz bir yük altında olduğunu vurguladı.

Kanal İstanbul’a ilişkin 6 kritik soru

Başbakanlığı döneminde Kanal İstanbul projesiyle ilgili aldığı brifinglerin ardından ciddi endişeler taşıdığını belirten Davutoğlu, iktidara şu 6 soruyu yöneltti:

İstanbul’un ada haline gelmesi durumunda savaş, deprem veya terör riskine karşı nasıl korunacağı stratejik olarak analiz edildi mi?
Kanal İstanbul, Montrö Sözleşmesi’nden doğan haklarımızı nasıl etkileyecek?
Tatlı su kaynakları olan Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere Barajı ve Terkos’un akıbeti ne olacak?
Zaten kirlenen Marmara Denizi, kanal inşası sonrası nasıl korunacak?
Kuzey ormanlarının ekosistemi nasıl korunacak?
Yeni yerleşim alanlarının yaratacağı nüfus baskısı İstanbul’u nasıl etkileyecek?

Davutoğlu, bu sorulara tatmin edici yanıtlar alamadığını belirttiği konuşmasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kanal İstanbul’un İstanbul’u koruyacağı yönündeki inancının da yanıltıcı olduğunu ifade etti.

Davutoğlu, bu konuyu 2018 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunduğu 27 sayfalık raporda da gündeme getirdiğini, İstanbul’un adaya dönüşmesiyle birlikte savaş ve afet senaryolarında ağır güvenlik zaafları doğabileceği uyarısında bulunduğunu hatırlattı.

“Bir savaşta Boğaz ve Kanal üzerindeki köprüler tahrip edilirse, 16 milyondan fazla insanın yaşadığı İstanbul, kara bağlantısı kopmuş bir ada olur” diyen Davutoğlu, benzer bir felaketin büyük bir depremde de yaşanabileceği uyarısını yineledi.

Erdoğan’ın son günlerdeki “yapı stokunu birlikte dönüştürelim” çağrısını olumlu bulduğunu belirten Davutoğlu, bu çağrının gereğinin yapılabilmesi için tüm kesimleri kapsayan toplumsal bir mutabakat önerdi.
“Gelin, iktidarlar değişse bile korunacak bir ‘İstanbul Yasası’ çıkaralım” çağrısında bulunan Davutoğlu, imar rantlarının kamusallaştırılacağı yeni bir “İmar Yasası” ile hem şehirlerin korunabileceğini hem de kaynak yaratılabileceğini ifade etti.

Davutoğlu, konuşmasını İstanbul’un sadece bir şehir değil, bir medeniyet sembolü olduğunun altını çizerek tamamladı: “İstanbul’a hükmetmeye kalkmayalım! İstanbul’un önünde diz çökelim ve ders alalım! Mekânları ve şehirleri cansız varlıklar olarak görmeyelim; onlar gönül kulakları açık olanlara konuşur. İstanbul anlayana en büyük Hoca’dır.”

Gelecek Partisi lideri, Kanal İstanbul’a karşı “Kalan İstanbul’u da yok etmesine izin vermeyeceğiz” diyerek uyarısını yineledi.

Paylaşın

Davutoğlu’ndan AK Parti’ye “Vekil Transferi” Tepkisi: Size Talimatla El Kaldıracak Kuklalar Lazım

Yeni Yol Grubu’nda konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, milletvekili transferleri üzerinden AK Parti’yi eleştirerek, “Onlar ‘iktidarımızı sürdürebilmek için 360’ı bulmamız gerekiyor, talimatla el kaldıracak kuklalar lazım’ mesajı iletiyor. Bir yekun içinde yazılmayı içlerine sindirenler sizin olsun” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Grubu’nun grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Geçen hafta burada bir ay içindeki üç kritik eşikten bahsetmiştim. Birincisi 23 Şubat iktidar partisinin kongresi, ikincisi Sayın Bahçeli’nin girişiminin nihai tarihi gibi görülebilecek 21 Mart Nevruz, üçüncüsü ana muhalefet partisinin cumhurbaşkanlığı adaylığı için yapacağı ön seçimin tarihi olan 23 Mart. İktidar partisinin kongresi ülkemizde siyasetin ahlaki değerler bağlamında ne kadar çölleştiğini açık bir şekilde ortaya koydu.

Sözün tükendiği günlerden geçiyoruz. Bu kongre ile verilen mesajları ve bizim cevaplarımızı kamuoyunun vicdanına sunmak istiyorum. Biz aylardır dünyanın ülkemizin merkezinde bulunduğu büyük bir krizin içinden geçmekte olduğunu, bu süreçte her tür geçmiş ihtilafı geride bırakarak milletimizin istikbali ve devletimizin bekası için istişareye ve katkı yapmaya hazır olduğumuzu ifade ettik. Yüz yüze görüşme taleplerimize cevap alamadığımız için başta Trump yönetiminin seçilmesinden önce ve sonra Suriye, Filistin ve Irak’taki muhtemel gelişmeler olmak üzere görüşlerimizi Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Bahçeli’ye ve Sayın Dışişleri Bakanına mektuplarla ilettik.

Onlar bu kongre ile ‘bizim iktidarımızı sürdürebilmemiz için 360’ı bulmamız gerekiyor; bize yeni vizyon, ufuk, fikir ve istişare değil, bu sayıyı temin etmek üzere talimatla el kaldıracak kuklalar lazım’ mesajı iletiyorlar. Bu mesaja bizim cevabımız net ve açıktır. ‘Bir yekun içinde yazılıp çizilmeyi içlerine sindirenler sizin olsun; bize ‘durun kalabalıklar diyecek Elif gibi dik ve omurgalı siyasetçiler yeter.’ Sadece sayılardan ibaret olan robotlar sizin olsun, bize ‘olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan’ şahsiyetler yeter.

Onlar bu kongre ile ‘bize siyasi ahlak ilkelerinden bahsetmeyin, elimizdeki güç ile herkesi kendimize benzetiriz; bize katılanları da ilkesizliğe mahkûm ederiz’ mesajı gönderdi. Bu mesaja da cevabımız net ve açıktır. Biz asla size benzemeyeceğiz. Asla size benzemeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun kendimiz kalacak, kendi inandığımız değerleri yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Siz ilkesizlik ve korku imparatorluğu ile siyasi iklimi çölleştirebilirsiniz, biz bu çöllere dahi muhabbet ve değer tohumları ekmeye devam edeceğiz. Sizin çölünüze razı olanlar sizin olsun, çöle bıkmadan usanmadan ahlak tohumları ekenler bize kalsın.

Onlar bu kongre ile ‘biz ideolojilerinden, siyasi görüşlerinden bağımsız olarak ister muhafazakâr ister seküler ister milliyetçi ister liberal olsun herkesi kendimize ram, otoriter düzenimize köle ederiz; kimse bize direnemez, muhafazakarlara nas der, milliyetçilere tarihi dizi izletir, sekülerlere yeni anayasa masalları okur, hepsini de mevki makam ve güç ile aldatır, dediğimizi yaptırırız’ diyor. Bizim cevabi mesajımız yine açık ve nettir. Bundan sonra saflaşma ideolojiler temelinde değil, şahsiyetler temelinde olacaktır.

Kur Korumalı Mevduat ile Nas’ın hoyratça çiğnenmesine razı olan muhafazakârlar, ‘Aptal olma’ mektubuna sessiz kalan milliyetçiler, düşünce suçluları ile doldurulan hapishanelerden rahatsız olmayan çağdaş sekülerler sizin olsun. Biz insan onuru ile taçlanmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı temelinde buluşan şahsiyetli ve demokrat muhafazakârlar, milliyetçiler ve sekülerlerle yeni bir Türkiye inşa etmeye hazırız. Ve nihayet bana şahsi bir mesajın da iletilmekte olduğunun farkındayım. Siz sembolik bir adımla Şehir Üniversitesinin onurlu mirasını da yıpratmak üzere bir hamle yaptınız. Bu yolla ‘biz en iddialı karşıtlarımızı bile hizaya sokar, iddialarını unutturur ve kendimize hizmetkar ederiz’ mesajıyla beni yıldıracağınızı sanıyorsunuz.

Ben sizi tanıyorum ama siz beni tanımamışsınız; Niyetinizi biliyorum ve bu mesaja cevabım da açıktır. Yılmadım, yılmıyorum, yılmayacağım. Hakkı söylemeye devam edeceğim. Tek başıma kalsam dahi savunduğum değerler adına güzel bir örnek olma çabasını sürdüreceğim. Bütün bu çileli yolculukta başım öne hiç eğilmeyecek. Küçük menfaatler için bu yolculukta bizi yalnız bırakanlar, hırs ile geçici makamlara oturanlar, korku ile köşelerine çekilenler utansın. Biz bu yola gemilerimizi yakarak çıktık; arkada bir sandalımız dahi yok ki korkalım; gemileri olanlar korksun.

Ey iktidar sahipleri. Hani bugünlerde öldükten sonra şu şekilde veya bu şekilde anılmak istiyorum diyorsunuz ya. Bilin ki tek tek şahsiyetlerini yok ettiğiniz kişileri transfer ederek yozlaştırdığınız gücü ebedi hale getirmeye çalışmak sizin hayırla anılmanıza vesile olmayacaktır. Siz, insan onurunu ayaklar altına alan yasaklarla, insanı insana kul eden yoksullukla, kul hakkını yok ederek insanı barbar bir talancıya dönüştüren yolsuzluklarla anılacaksınız.

“İki tarihi uyarıda bulunmak istiyorum”

İki tarihi uyarıda bulunmak istiyorum. Birinci uyarım iktidar partisinin MKYK’sına seçilen üyelerine. Yeni göreviniz hayırlı olsun. Ben benim de geçmişte başında bulunduğum ve şu anda ülkemizi yöneten partinin yöneticilerinin başarılı olmasından rahatsız olmam. Size önce küçük bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim. Elinize sizin de içinde bulunduğunuz şimdiki MKYK listesini alın yanına da AK Parti’nin 1. MKYK listesini ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişten önceki son liste olan 12 Eylül 2O15’deki 5. Olağan Kongredeki MKYK listesini alın ve karşılaştırın. Şunu göreceksiniz. 75 kişilik listede 1. Kongre’den sadece bir kişi… Hayati Yazıcı kalmıştır. O da Beştepe’deki sorumsuz tam yetkili danışmanların AK Parti üzerindeki vesayetinin sözcüsü olan hikmeti kendisinden, gücü Soros dahil şaibeli mahfillerden menkul birinin verdiği ayarla tweetini silmek zorunda kalmıştır.

Kendi başbakanları aleyhine hiçbir gerekçe göstermeden yetki sınırlamak üzere imza toplayan ve önce ‘düşük profilli başbakanlık sistemine’ sonra da ülkemize giydirilmiş bir deli gömleği olan ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi sağlayan 5. MKYK’dan ise sadece 9 isim kalmıştır. Düşük profilli başbakan da TV kanallarında ‘başbakanı devirmek için örgütlendik’ diyerek çeteci vesayeti itiraf eden eski İçişleri Bakanı da, Merkez Bankası’ndan 128 milyar doları buharlaştırdıktan sonra instagram mesajı ile istifa eden Hazine ve Maliye Bakanı da bu listede kendilerine yer bulamamışlardır. O gün talimatla imza atan 47 üyenin 38’i de da zamanla tasfiye edilmişlerdir.

Heyecanla göreve başlayan MKYK üyelerine sesleniyorum. Bu tablo tek bir şeyi gösterir. MKYK üyeliği iktidar için bir payanda olmaktan ibarettir. MKYK üyeleri kullanım miatları dolduğunda geçmişte ne yapmış olurlarsa olsunlar bir kenara konurlar. Bu bir yenilenme değil, tasfiyedir. Özellikle son üç kongredeki tasfiyelerle AK Parti’nin insan envanteri ve hafızası tasfiye edilmiştir. Bu tasfiye yoluyla Beştepe’de odaklanan bazı mahfillerin vesayet sistemi olan Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile milliyetçi-muhafazakâr geniş kitlelerin samimi niyetleri ve iradeleri ipotek altına alınmıştır.

Önce üç neslin milli değerler ve demokrasi mücadelesi ile kurulmuş AK Parti’nin kurucu insan unsuru ve yasaklarla, yolsuzluklarla, yoksullukla mücadele başta olmak üzere temel siyasi değerleri tasfiye edilmiş; sonra da otoriter yolsuzluk düzeni ile yeni bir sistem inşa edilmiştir. Bilin ki bu kadro ve değer tasfiyesi tamamlandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kurucu liderleri de devre dışına çıkarılacaktır. Geriye bir kişiyi kontrol etmek üzerinden bütün bir ülkenin kontrol edilebildiği diktatörlüğe dönüşmüş bir iskelet kalacaktır. Korkun, silkinin ve kendinize gelin.

İkinci tarihi uyarım da AK Parti’nin ilk kongresinden bu yana planlı bir tasfiye ile kenara itilen yüzlerce geçmiş MKYK üyelerine, bakanlarına ve milletvekillerinedir. Gittikçe maliyeti ve riski büyüyen bu tablodan hepimiz sorumluyuz. Beş yıl görevdeyken ve parti içinde bulunurken güç yozlaşmasına karşı, AK Parti’den ihraç edildikten ve Gelecek Partisi’ni kurduktan sonra geçen son beş yıldır da parti dışında ve muhalefette ülkeye giydirilmeye çalışılan bu otoriter deli gömleğine karşı kıt imkanlarla elinde gelen mücadeleyi yapmaya çalışan bir kardeşiniz olarak hepimiz adına itiraf ediyor ve çağrıda bulunuyorum.

Ortaya çıkan bu tablodan hepimiz sorumluyuz ve bu sorumluluğun gereğini yapmak üzere harekete geçmek zorundayız. Sahip olduğumuz imkanların cazibesi ya da bunları kaybetmenin korkusu bizi bu sorumluluktan alıkoymamalıdır. Allah, tarih ve millet güç yozlaşması yaşayan bu iktidar kadar bizi de sessizliğimiz dolayısıyla hesaba çekecektir.

Geçmişte AK Parti’de görev yapmış ve bu sorumluluğu paylaşmış olan herkesi siyasi kimlik ve makam ayrımı gözetmeksizin bir araya gelmeye, istişare etmeye ve ortak adımlar atmaya davet ediyorum. Ramazan ayının bereketi bunun için anlamlı bir fırsattır. Kendi adıma söylüyorum. Böyle bir ortak akıl zemini kurulması için hiçbir talebim ve ön şartım yoktur. Gün küçük hesapların değil, milletin gelecek kaygılarına cevap oluşturacak büyük ideallerin, kapsamlı vizyonların ve yeni siyasi iklim kurma çabalarının günüdür.”

Paylaşın

SP Lideri Arıkan’dan “AK Parti’yi Boykot Etme” Çağrısı

Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, Erdoğan ve Şimşek’in fahiş fiyatları boykot etme sözlerini hatırlatarak, “Aziz milletimizi, bu fahiş fiyatları koyanları yani AK Parti’yi boykot etmeye çağırıyorum” dedi.

Saadet Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) DEVA Partisi ve Gelecek Partisi tarafından kurulan “Yeni Yol” grubu Meclis’te ilk toplantısını gerçekleştirdi. Grup toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, özetle şunları söyledi:

“Bağıranlardan çok yorulduk. 85 milyon insan huzurlu bir nefes almak istiyor. İnşallah çalışmalarımızı en güzel şekilde sürdüreceğiz. Tekraren milletimize yeni grubumuz hayırlı olsun.

Bizim değişmeyen gündem maddemiz Gazze. Siyonizmin korkulu rüyası milli görüş dimdik ayakta. Emperyalistten de siyonistten de dost olmaz. ABD’nin yeni başkanı Trump daha göreve gelmeden aba altından sopa göstermeye başladı. Öte yandan Türkiye’ye dair çok dostane açıklamalar yapıyor. Eski Başkanlardan Kissenger’ın şu sözünü kayıtlara geçmek istiyorum. ‘ABD’nin düşmanı olmak kötüdür ama ölümcül olan ABD’nin dostu olmaktır.’ demişti. İktidar, ABD ile ilişkilerini tekrar gözden geçirmeli.

Ülkemizde yine aynı gündemleri görüyoruz. Seçilmesine izin verip milli iradeyi yok sayarak kayyum atamak kimseye bir şey kazandırmayacak. İktidar maalesef bugüne kadar olduğu gibi bugün de belediyeleri ya baskıyla ya kayyumla geri alıyor. Beşiktaş Belediye Başkanı’nın başına gelenler Yunus Emre Enstitüsü’nü soyanların başına gelmedi. Hukuk hiç kimse için araç olamaz. Seçileni itibarsızlaştırmayla ülke yönetilemez.

Ekonomiden en çok etkilenen kurum, aile kurumu. Birkaç gündür aile diye nutuklar dinliyoruz ama bu müjdeler aslında tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor. İtibarsızlaştırmaya çalışan aile kurumu tüm dünyada tehdit altında. Ülkemizde de ekonomiden en çok aile kurumu etkileniyor. Boşanan sayısı her gün artırıyor, evlenen sayısı her gün azalıyor. İktidarın görmezden geldiği bu sorun nüfus planlamasını bile etkiler hale geldi.

Gençlerimiz iş bulamadığı için evlenemiyor. Evlenenler çocuk sahibi olmaktan kaçıyor. Bunun sonuçlarının nereye götüreceğine bakmak için Japonya’ya, Güney Kore’ye bakmak yeterli. Gençlere 150 bin lira faizsiz kredi verilecek. Adımı doğru buluyoruz ama bu miktar gerçeklikten uzak bir rakam.

“Meselenin çözümü faizi, rantı, yolsuzluğu sistemden çıkarmak”

Böyle giderse bu ekonomiyi temizleyecek gassal bulmakta zorlanacaklar. Meselenin çözümü faizi, rantı, yolsuzluğu sistemden çıkarmak. Madem bu kadar kolay da iktidar niye yapmıyor? Çünkü o koltuklarda oturabilmek için faiz lobilerinin desteğine iktidarın ihtiyacı var. Makamların gerçek sahibi aziz milletimizdir. Biz çiftçi Mehmet’in ne beklediğine bakarız. Faiz lobisinin beklediklerine değil mağdur ettiklerine bakarız.

Geçtiğimiz hafta Türkiye ekonomi tarihi açısından kırılma noktasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakan Şimşek, vatandaşı fahiş fiyatları boykot etmeye çağırdı. Sayın Cumhurbaşkanı’nı da sayın Bakan’ı da destekliyoruz. Madem tüm tedbirlere rağmen fiyatlarda değişiklik olmuyor, vatandaş son çare boykot yapmalı.

Fakat iktidarın çağrısında bir konu eksik. Sayın yetkililer neyi boykot edeceğimizi söylemediler. Bu cuma motorin fiyatı 50 lirayı geçecek. Fahiş fiyatlı benzini boykot edelim, sorumlusu iktidar. Kira artışı yüzde 58,51 olmuş. Alınan 22 bin lira maaş kiraya gidiyor, sorumlusu iktidar.

Otoyol ve köprü ücretlerine son 1 yılda yüzde 288 ile yüzde 453 arasında zam yapılmış. Boykot edilmeli, sorumlusu iktidar. Varlık Fonu’ndaki yani iktidarın kontrolündeki Turkcell’in, Türk Telekom’un fahiş fiyatlı tarifelerini boykot edelim. Tarım Kredi Kooperatifi’ndeki fahiş fiyatları boykot edelim… Aziz milletimizi, bu fahiş fiyatları koyanları yani AK Parti’yi boykot etmeye çağırıyorum.”

Paylaşın

Babacan’dan “Süreç” Eleştirisi: Şüphelerimiz Artıyor

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrısı sonrası başlayan sürece ilişkin konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, “Sorunların çözümü içeride siyasi diyalog dışarıda çok yönlü diplomasidir. Şiddet ve terörle hiçbir şey çözülmedi, çözülemez. 1 Ekim’de başlayan diyalog sürecini önemsiyoruz” dedi ve ekledi:

“Muhalefet olarak da üzerimizdeki sorumluluğun bilincindeyiz. Bu memleket meselesidir. Süreci ihtiyatlı bir iyimserlikle takip ediyoruz. Bu sürecin Suriye’deki gelişmelerden bağımsız yürütülemeyeceğinin farkındayız. Ancak ortada henüz açıklanmış bir yol haritası yok. İktidar bu konudaki samimiyetini ispatlayabilmiş değil.”

Babacan, konuşmasının devamında, “3, 5 ay oldu Bahçeli hemen hemen her hafta bir şey söylüyor ancak Sayın Erdoğan hala sürecin neresinde durduğunu açıklamış değil. Bu yeni süreç Erdoğan’ın adaylığı ve anayasa konusuyla eş zamanlı gündeme geldiğinde bizim şüphelerimiz artıyor” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) DEVA Partisi ve Gelecek Partisi tarafından kurulan “Yeni Yol” grubu Meclis’te ilk toplantısını gerçekleştirdi. Grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, özetle şunları söyledi:

“Bugün Türkiye adına tarihi bir güne şahitlik ediyoruz. Bu salonda kimler var? Sizlere soruyorum; hak ve adalet mücadelesinden asla vazgeçmeyenler burada mı? Yolsuzluğa, yasaklara ‘hayır’ diyenler burada mı? Türkiye’de demokrasi bayrağını düşürmeyenler burada mı? Gazze için ayağa kalkanlar burada mı? Güçlü bir Türkiye isteyenler burada mı? Biz iktidar sopasını ele geçirip, o sopayı kullanmaya çalışanlara da karşıyız.

Garibanlar üzerinden siyaset yapanlara karşıyız. Türkiye’nin yeni bir soluğa ihtiyacı var. Ülkemizi iki kutuplu halde bırakamayız. Neden yeni bir yol? Çünkü bunlar siyaset zeminini yok etmek istiyor. Çok sesliliğin önünü kapatmak istiyorlar. Bir iktidar tekeli bir de muhalefet tekeli oluşturmak istiyorlar. Bu dayatmalara itirazımız var. Güvenli yeni bir yola ihtiyaç var.

Bu yol dosdoğru siyaset yapanların yoludur. Artan faizlerin, yoksulluğun sorumlusu iktidardır. Unutmayalım; iktidara demokrasinin dışında bir parmak sallamayı alışkanlık haline getiren muhalefet de bu durumdan sorumludur. Parlamenter Sistem’den dönenler de sorumludur. İşte bu sebeple yeni bir yol açıyoruz. Bu yolu güç birliği ile görelim diyoruz.

Bu fırsatı iyi kullanmak zorundayız. Kuvvetle inanıyorum ki yeni yol yerini bulacak. Ülkemizin gerçek gündemi ekmek kavgasıdır. Siz bu ülkenin ekonomisini mahvettiniz. Türkiye yoksullar toplumu haline geldi. Bütün vatandaşlarımızın tamamı yoksulluk derecesine göre değerlendiriliyor.

Zamları gördünüz asgariye yüzde 30. Ama vergide ne yaptılar? En az yüzde 40 oranında arttırdılar. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? Ekonomist olmanın sonucu bu mu? Alanı ekonomi olmanın sonucu bu mu? Kimi aldattığınızı sanıyorsunuz? Bu ülkede vaktiyle 34 yıllık yüksek enflasyon sadece iki yılda tek haneye düştü mü? Ve yıllarca tek hanede kaldı mı? Peki bu nasıl oldu? Bunu anlamamışlar. Anlasalardı yapmazlar mıydı? “Ben imza attım enflasyon düştü” demiyor muydu? Hadi at o imzayı da yine düşsün.

Bugün Türkiye, dünyadaki en yüksek faize sahip olmasına rağmen en yüksek enflasyonlu altıncı ülke. Erdoğan ne demişti? “Vatanı satmak, yüksek faizle, yüksek enflasyon ve kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur” demişti. Nasıl hesap ederseniz edin. En yüksek faizinin ödendiği bütçe Sayın Erdoğan’ın imzasıyla Meclis’e sev edilip geçen 2023 yılı bütçesidir.

OECD ülkelerinde en berbat olan ülke biziz. ‘Ev gençleri’ diye bir şey oluştu. Böyle bi r şey olabilir mi? TÜİK’in alışveriş sepetini neden kapatıyorsunuz? Merkez Bankası ne kadar döviz alıyor, satıyor? Neden açıklamıyorsunuz.

Bu iktidar herkesin cebine bir kumar makinesi koydu. Kumarhane açmak yasak ama kumar oynamak serbest. Yasal olsun yasa dışı olsun ne fark eder. Yasal olandan yandaşlar kazanıyor, yasal olmayanlardan bir başkaları…

Uyuşturucu ve madde bağımlılığı çocuk denecek yaşlara indi artık. Organize suç örgütleriyle toplum iç içe geçmiş durumda. Doğan çocuk sayısı son yılların en düşük sayısı. Gelişen ülkelerde zenginken yaşlanan toplumlar vardır. Türkiye’de ise insanlar yoksulluktan yaşlanıyor.

Açıkladıkları teşvik paketine baktık. Gerçeklikten çok uzak. Hükümetin kontrolünde olan kanallarda aile kültürümüzün en büyük tehdidi o dizi senaryolarıdır. Bu kanallar aile yapımızın temeline dinamit koyuyorsa…

Sayın Erdoğan, torununun uyarısı üzerine Paris Olimpiyatları’nın açılışına gitmedi. Peki bu kanallar için kendisini uyaran bir Allah’ın kulu yok mu? Kaçamaz… Sorumluluktan kurtulamaz. Ülkemizdeki sorunların çözümü demokratik siyasettir. Şiddet ve terörle hiçbir şey çözülemez. 1 Ekim’de başlayan diyalog girişimini önemsiyoruz. Üzerimizdeki sorumluluğun bilincindeyiz. Süreci takip ediyoruz. Bu sürecin Suriye’deki gelişmelerden bağımsız yürütülemeyeceğinin de farkındayız.

“Erdoğan bu sürecin tam olarak neresinde durduğunu hala açıklamış değil”

Ancak, ortada henüz açıklanmış bir yol haritası yok. İktidar bu konudaki samimiyetini ispatlayabilmiş değil. Bakın, hala açıklığa kavuşmamış önemli bir husus var… Tam 3,5 ay oldu. Sayın Bahçeli her hafta bir şeyler söylüyor… Ancak, Sayın Erdoğan bu sürecin tam olarak neresinde durduğunu hala açıklamış değil. Hele hele, bu önemli mesele, Yeni Anayasa ve Erdoğan’ın tekrar aday olup olmayacağıyla eş zamanlı olarak tartışıldığında, bizim şüphelerimiz artıyor.

Umarız ki hiç kimse, böylesine kadim bir sorunun çözümüyle ilgili gayretleri, şahsi bir siyasi fırsatçılık alanı olarak görmez. Bu uyarıyı yapmak, ülkemizi seven vatandaşlar olarak bizim görevimiz.

Şimdi çok değer verdiğim gençlere seslenmek istiyorum: Evet, Türkiye’nin büyük sorunları var. Bir simülasyona hapsolduğunuzu düşünüyorsunuz. Ancak, bu büyük ve güzel ülkemizden asla umudunuzu kesmeyin. Biz, her zorluğun üstesinden gelebilecek bir milletiz. Biz var olduğumuz sürece, birlikte hareket ettiğimizde, dayanışma içinde olduğumuzda, her türlü engeli aşarız. Geçmişte olduğu gibi bugün de, kararlılıkla ilerleyerek, Türkiye’yi daha aydınlık yarınlara taşımak için gereken iradeye sahibiz. Bugün, burada, üç lider, üç parti, milletin sesi olmak üzere bir araya geldik, güç birliğini başlattık.

Umut, pasif bir bekleyiş değildir. Umut eyleme geçme arzusudur. Teşkilatlarımız, bu güç birlikteliğinin en önemli yapı taşlarıdır. İşte teşkilatlarımız eyleme geçmek için burada ve hazır. Şöyle bir soralım… Arkadaşlar hazır mısınız? Hazır mısınız? Evet hep beraber buradayız ve hazırız.

Sevgili Deva Partililer, Gelecek Partililer, Saadet Partililer; Sözlerime son verirken bir kez daha vurgulamak isterim ki… Bu yolda hep beraber, samimiyetle, sevgiyle ve kararlılıkla yürüyeceğiz. Her bir vatandaşımızın kalbine dokunmak, güvenini kazanmak için canla başla çalışacağız. Önce gönülleri kazanacağız, sonra destek talip edeceğiz.

Yeni Yolu’un kuruluşunda emeği olan başta değerli genel başkanlarımız olmak üzere, tüm ilgili arkadaşlarımıza tekrar huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Demokrasi için, adalet için, kardeşlik için, barış ve huzur için, herkesin özlem duyduğu bir Türkiye için; Yeni Yolumuz hayırlı olsun, yolumuz açık olsun diyor, herkesi tekrar sevgiyle saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın

“Yeni Yol”un Hedefi Belli Oldu: Parlamenter Sistem

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, gazetecilere yaptığı açıklamada, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi ile kurdukları “Yeni Yol” grubunun ortak amacının “parlamenter sistem” olduğunu söyledi.

Babacan, grubun genişlemesi ve yeni katılımlar konusundaki en önemli kriterlerinin “parlamenter sistem” olduğunu ifade etti. Parlamenter sistem konusunda, samimi ve kafası net olan partiler veya milletvekilleriyle grubun genişleyebileceğini belirtti.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bir grup gazeteciyle sohbet toplantısında bir araya geldi. BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre; Babacan, önümüzdeki süreçte nasıl bir yol yürüyeceklerine ilişkin soruları yanıtladı.

Babacan, üç siyasi partinin kurumsal kimliklerini koruma koşuluyla oluşturulan Yeni Yol’un ilk grup toplantısında, üç partinin genel başkanlarının söz alacağını, daha sonra dönüşümlü olarak grup toplantılarında genel başkanların konuşma yapacağını ifade etti.

Babacan’ın verdiği bilgiye göre Yeni Yol’un grup başkanı Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Bülent Kaya olurken, grup başkanvekilliklerini DEVA Partisi’nden Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Gelecek Partisi Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ üstlendi. Yeni Yol grubunun ilk genel başkanı DEVA Partili Cemal Mümtaz Akıncı oldu.

Babacan, genel başkanın ve grup yönetiminin, her yıl Ocak ayında başka bir partiden birer yıllığına seçileceğini söyledi.

AKP hükümetlerinde AB’den sorumlu Devlet Bakanlığı görevini de üstlenen Babacan, Yeni Yol grubunun oluşum biçimini, Avrupa Parlamentosu ve AB ülkelerindeki uygulamalara benzediğini vurguladı.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinden sonra, seçim yasasında yapılan değişiklikle, siyasi parti ittifaklarının yasal alt yapısının oluşturulduğuna dikkat çeken Babacan, şunları söyledi:

“Diğerleri siyasi kararlarla, siyasi birliklerle gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu seçim öncesinde yapılan iş birliği modellerine biz şimdi yeni bir tanesini de eklemiş oluyoruz. Bu da ortak grup. Aslında AP ve AB’ye üye ülkelere baktığınızda grup farklı. Partilerin bir araya gelip oluşturduğu yapılara aslında grup deniyor. Dolayısıyla bizde şu anda yasal altyapı buna müsait değil. Biz ne yapabiliriz diye çalıştık ve ortak bir parti tüzel kişiliği oluşturalım ve ortak parti tüzel kişiliği altında milletvekillerimiz meclis çalışmalarını yürütsünler.”

Ortak grup için geçen Eylül ayı sonunda görüşmelere başladıklarını ifade eden Babacan, ilerleyen süreçte bunun seçim işbirliğine dönüşebileceğini vurguladı.

Babacan, “Partilerin şimdiden yan yana yürümeye başlaması, şimdiden işbirliğinin bu temellerini atıyor olmaları ve bu işbirliğinin genişlemeye açık bir işbirliği olmasını çok önemsiyoruz” dedi.

Yeniden Refah Partisi’nden de gruba bir milletvekilinin katılacağı yönündeki iddiaların anımsatılması üzerine Babacan, üç parti olarak grup çalışmasına başlandığını, ancak yeni milletvekili ve parti katılımlara da kapalı olmadıklarını ifade etti.

Gruba yeni katılımlar konusunda üç partinin mutabakatını arayacaklarını belirten Babacan, “Dolayısıyla bugün için bir karar yok ama prensipte diğer partilerin de katılımına açık bir açık kapı politikası izleyeceğiz. Avrupa Birliği’nde açık kapı politikası vardır, ama üye olmak için mevcut üyelerin hepsinden onay alır” ifadelerini kullandı.

Babacan, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve CHP Lideri Özgür Özel’e de yeni oluşumla ilgili bilgi verdiklerini, ancak bir davetin söz konusu olmadığını ifade etti.

Ortak grup kurma çalışmaları sürerken, DEVA Partisi’nden üç milletvekili istifa etti. İstifa eden isimlerden Selma Aliye Kavaf ve Burak Dalgın, gerekçe olarak ortak grup çalışmasını gösterdi.

Partisinden istifaları değerlendiren Babacan, parti yönetimi ve teşkilatlarının ortak grup kurulmasına olumlu baktığını ve destek verdiğini vurguladı.

İstifalar konusunda üzgün olduklarını, ancak parti teşkilatlarında kızgınlık da olduğunu vurgulayan Babacan,genel merkez olarak “gidenin arkasından konuşmama” kararı aldıklarını ifade etti.

İstifa eden milletvekillerinin AKP’ye katılmaları halindeki tutumunun sorulması üzerine Babacan, “Öyle bir şey beklemem. Ama öyle bir şey olursa, üzüntüm kat kat artar” görüşünü dile getirdi.

“Yerel seçimlerde her yerde aday çıkardık”

DEVA Partisi’nin büyüyememesi yönündeki eleştirilerin sorulması üzerine de Babacan, yerel seçimlerde her yerde aday çıkardıklarını anımsattı. Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çünkü eğer bir siyasi partinin uzun vadeli bir iddiası varsa, yani bu ülkede kalıcı olarak siyaset için biz varız diyorsanız, yani seçim sonuçları öyle olmuş ya da böyle olmuş etkilememesi lazım. Yani seçim sonucu şöyle olmuş, böyle olmuş, yok anketler falan bunlar bizi etkilemiyor. Tabii ki gayret etmemiz lazım, güçlenmemiz lazım.”

Babacan, üç partinin birleşmesi konusunu daha önce konuştuklarını, ancak şu anda böyle ihtimalin zor göründüğünü de ifade etti.

Ali Babacan, grubun genişlemesi ve yeni katılımlar konusundaki en önemli kriterlerinin “parlamenter sistem” olduğunu ifade etti.

Parlamenter sistem konusunda, samimi ve kafası net olan partiler veya milletvekilleriyle grubun genişleyebileceğini belirten Babacan, parlamenter sistem etrafında kurulan Altılı Masa’daki bazı partilerin, daha sonra fikrinin değiştiğini söyledi.

“CHP’yi mi kastediyorsunuz?” sorusuna ise Babacan, “Hangi CHP, diye sormak lazım. Bir tane değil gibi geliyor bana şu anda” yanıtını verdi. Babacan, sadece CHP değil, Altılı Masa’daki partilerde de “Bu başkanlığın yetkileri çok önemli. Biz iktidara gelince kullanmamız lazım” yaklaşımı sergilediğini söyledi.

Babacan, İYİ Parti’nin Eski Genel Başkanı Meral Akşener’in, seçimlerden sonraki tutumuna ilişkin soru üzerine de şu görüşleri dile getirdi:

“Bilemiyorsunuz ki tabi insanların, biz tabi sadece söyledikleriyle ve yaptıklarıyla ölçüyoruz. Niyetlerini okumak çok zor. Orada da ben ifade ettim yani eğer bu iş olmadıysa en önemli sebeplerden birisi kavgasız, gürültüsüz bu altı parti bu ülkeyi beraberce yönetebilir güvenini oluşturmadık. Bu sözün kime gittiğini anlaşıldı herhalde.”

Paylaşın