HDP’li Güzel’in Vekilliği TBMM’de Yapılan Oylama İle Düşürüldü

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in milletvekilliği Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda yapılan oylama sonucu düşürüldü. Güzel adına HDP Milletvekili Rüştü Tiryaki Genel Kurul’da savunma yaptı.

Haber Merkezi / İçtüzük gereği oylamanın yapılabilmesi için 24 saat geçmesi gerekiyordu. Oylamada, 372 oy kullanıldı, 330 kabul, 42 ret oyu verildi. AK Parti, MHP ve İYİ Parti milletvekilliğinin düşürülmesi yönünde oy kullandı.

HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın da katıldığı oylamada, HDP milletvekilleri “Semra Güzel halkın iradesidir” yazılı pankartlarla protesto ettiler.

Ne olmuştu?

HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, iktidar yanlısı basın tarafından 2014 yılında PKK’li Volkan Bora ile çekildiği fotoğraflar servis edilerek, linç operasyonu başlatılmıştı. 8 Ocak’ta servis edilen fotoğraflar ardından Güzel hakkında 10 Ocak itibariyle hızla hazırlanan fezleke Adalet Bakanlığı’ndan Cumhurbaşkanlığı’na gönderilmişti.

Meclis Başkanlığı’na 12 Ocak’ta gönderilen fezleke hızlıca Karma Komisyona sevk edildi. Karma Komisyon Başkanı Bekir Bozdağ tarafından da aynı gün fezlekelerin görüşülmesi için gün belirlenmişti.

Güzel hakkında hazırlanan iki fezleke nedeniyle dokunulmazlığın kaldırılması görüşmeleri 20 Ocak’ta başlamıştı. Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyon tarafından oluşturulan Hazırlık Komisyonu, Güzel’in “dokunulmazlığının kaldırılması” yönünde hazırladığı raporu HDP’nin şerhiyle birlikte 8 Şubat’ta Karma Komisyon’a sunmuştu.

Meclis’te 17 Şubat’ta toplanan Karma Komisyon’da, HDP Batman Milletvekili ve Komisyon üyesi Mehmet Rüştü Tiryaki tarafından savunma yapılmıştı. Komisyon’da Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar AKP, MHP, CHP ve İYİ Parti’nin oylarıyla kabul edilmişti.

Meclis Genel Kurulu’nda 1 Mart’ta yapılan görüşmelerde de HDP Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığı, Meclis Genel Kurulu’nda yapılan oylamayla kaldırılmıştı. Karar, 313 ‘Evet’e karşılık 52 ‘hayır’ oyuyla alındı. Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması ile hakkındaki iddialarla ilgili yargı sürecinin de önü açılmış oldu.

Güzel, hakkında hazırlanan fezlekeler HDP Kapatma Davası’na da ek delil olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sunulmuştu. Güzel, 3 Eylül’de İstanbul’da gözaltına alınmış, 4 Eylül’de ise tutuklanmıştı.

Paylaşın

Erkan Baş: Meclis’te Halkın Parasına Çökme Planı Tartışılıyor

TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan TİP Lideri Erkan Baş, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde günlerdir çok büyük bir vurgununun hazırlığı yapılıyor. Bütçe görüşmeleri özetle hırsızlık ve vurgun planı olarak değerlendiriliyor, halkın parasına çökme planı tartışılıyor. Emekçinin, yoksulun alın terinden yaratılan Hazine nasıl iktidar için sermaye için patronlar için kullanılır, nasıl çökülür, nasıl yandaşa aktarılır, nasıl Saray’da o lüks hayat devam eder bunlar konuşuluyor” dedi ve ekledi:

“Görüşmeler başladı diyemiyorum, genelde gazeteler ‘görüşmeler başladı’ diye haber yapıyor. Burada bir görüşme falan yapılmıyor. Gördüğünüz üzere Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran iktidar cenahının müzakere etmek, tartışmak gibi bir dertleri yok. Tek bir amaç var; muhalefeti susturmak ve Saray’dan gelen bütçeyi onaylayıp geçirmek.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın açıklamaları şöyle:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde günlerdir çok büyük bir vurgununun hazırlığı yapılıyor. Bütçe görüşmeleri özetle hırsızlık ve vurgun planı olarak değerlendiriliyor, halkın parasına çökme planı tartışılıyor. Emekçinin, yoksulun alın terinden yaratılan Hazine nasıl iktidar için sermaye için patronlar için kullanılır, nasıl çökülür, nasıl yandaşa aktarılır, nasıl Saray’da o lüks hayat devam eder bunlar konuşuluyor. Görüşmeler başladı diyemiyorum, genelde gazeteler ‘görüşmeler başladı’ diye haber yapıyor. Burada bir görüşme falan yapılmıyor. Gördüğünüz üzere Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran iktidar cenahının müzakere etmek, tartışmak gibi bir dertleri yok. Tek bir amaç var; muhalefeti susturmak ve Saray’dan gelen bütçeyi onaylayıp geçirmek.

Dün muhalefet sıralarında oturan bir Milletvekili Hüseyin Öz, ölümden döndü. Kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Ama bu iktidar anlayışının bir yansımasıdır. İlk gün söyledik, artık sistematik hale geldi. Türkiye İşçi Partisi’ni konuşturmamak için sistematik bir faaliyet yürüyor. 5 yıldır Meclis’te olan bir parti her bütçe sürecinde işçiler adına emekçiler adına yoksullar adına bütçeye dair değerlendirmelerimizi sunmak istiyoruz, Meclis Başkanıyla görüşme girişimlerimiz bile sonuçsuz kalıyor. Amaç belli; muhalefet susacak, konuşmayacak, iktidar her istediğini yapacak ve bu bütçe görüşmeleri bitecek. Biz bunu kabul etmeyeceğiz. Türkiye işçi sınıfı susmaz, TİP susturulamaz. Çok açık ifade ediyorum: Hiçbir güç görevimizi yerine getirmemin önüne engel olamayacak. Emekçinin sözünü mutlaka hayatın her alanına olduğu gibi Meclis’e de taşıyacağız.

Buradan yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum: AKP diyor ki ‘Ben sizin alın terinizden, emeğinizden bu kasayı dolduracağım. Asgari ücretten, ekmekten bile vergi alacağım. Kursağınızdan geçen her iki lokmadan bir tanesini kursağınızdan çekip alacağım. Sonra da o parayı götürüp suç şebekelerine, Saray’ın savaşına, yandaşlara, hırsızlara, bu memleketin kanını emen soysuzlara harcayacağım’ diyor.

Vergilerimizle doldurulan AKP’nin savaşına, Saray’a, Saray soytarılarına harcadığı o kasada ne var biliyor musunuz? Çocuklarımızın beslenme çantasına koyamadığımız için kahrolduğumuz o meyveler var ya, alıp içiremediğimiz için çocuklarımızın gelişim bozukluğu yaşamasına neden olan o süt var ya, burada tartışmak istemedikleri bütçe ona çekme bütçesidir. Çocuğumuzun beslenmesini, çocuğumuzun sütünü çalan bir bütçe hazırlıyorlar. Hani ev sahibine veremediğiniz zaman başınızı eğmek zorunda hissettiğiniz kira, okulu bitmesine karşı iş bulamadığınız o işler, hepsi bu bütçeyle yok edilmek isteniyor.

Ödeyemediğimiz faturalar, satın alamadığımız kitaplar, gidemediğimiz filmler, yılda 2 gün bile yapamadığımız tatiller, bize cehennem ettikleri insanca yaşayamadığımız hayatımız var ya burada o hayatımızı çalmak için uğraşıyorlar. AKP’nin hayatımızı çaldığı, bizi rezil bir geleceğin, rezil bir yaşamın kölesi yaptığı bu düzeni başlarına yıkmak için mücadeleye devam edeceğiz.

‘Televizyonda bolluk, sokakta yokluk’

2 ayrı enflasyon rakamı açıklandı. Bağımsız kuruluş ENAG ‘Yüzde 170’ dedi, TÜİK ‘Yüzde 84’ dedi. Şimdi baz etkisiyle enflasyon konusunda iyileşme varmış diye hep bir ağızdan masallar anlatmaya başladılar. Gerçekten bu Nebati Bey ne anlatıyor? Ne anlatıyorsun Nebati Bey? Yandaş basına bakıyorsunuz yalan üzerine yalan pompalanıyor. Halk bunları izliyor, ondan sonra markete, pazara gidiyor. Halkın televizyonda gördüğü bolluk, sokakta gördüğü yokluk. Yarattıkları rejim bu. Bunlar hangi rakamları açıklarsa açıklasınlar. Fiyatlar düşmüyor. Yurttaşlarımızın alım gücü her geçen gün azalıyor. Yoksulluğa isyan ediyoruz. Bu ülkedeki milyonlarca insanın durumu bu. Alın o baz etkisini başınıza çalın. Başka hiçbir işe yaramıyor.

Türkiye 2022 yılında çocuklarına süt alamayan bir ülke haline geldi. Dünyada çalışma saatlerinin en uzun olduğu ülke burası. Şimdi bu üç harfli market zincirlerini gündem yaptılar. Nur topu gibi bir yeni gündemimiz var. Hatırlarsınız pandemi sonrası da ‘patates soğan terör örgütleri’ çıkmıştı. O zaman da göstermelik depoları bastılar. Olay basit: Ekonomiyi batırıyorlar her zaman olduğu gibi bunun suçunu başka birine atıp kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Yaklaşık bir ay önce burada gündem yapmıştım. Okullardaki çocukları bu marketlerde çalıştırma planları yapıyorlar. Kamuoyu tepki göstermeseydi bu memleketin çocukları bu zincir marketlerde köle olarak çalıştırılacaktı. Memlekette her şey güzelmiş bir tek marketler kötüymüş. Elektrik, doğal gaz, su, bu zamları da marketler mi yapıyor? Bu marketler bu iktidarın dostlarıydı ve bu iktidar döneminde palazlanıp her köşe başlarına yerleştiler. Milyarlarca kârı bunların döneminde yaptılar. Esnafı, bakkalı bu marketler eliyle bitirdiler. Daha bir ay önce memleketin öğrencilerini buralarda ucuz iş gücü yapacaklardı. Ama şimdi sözde bunlarla kavga ediyorlar.

Marketlerle ilgili her şey konuşuluyor değil mi? Bir tanesinin ağzından markette çalışan işçilerin hali nicedir diye bir cümle duydunuz mu? Bu markette çalışan, çalıştığı marketten su bile içemeyen, içtiği suyun parasını ödemek zorunda olan işçinin durumuna dair laf ettiler mi? Her mahallede marketler var. Konuşun oradaki işçi arkadaşımla bakayım. Hangisi 3 ay önce yaşadığına göre daha iyi yaşıyor? En ağır sömürü koşullarına 14-16 saat çalıştırılan market işçileri kimsenin aklına bile gelmiyor. Buradan market işçisi arkadaşlarıma, marketlerden alışveriş yapan yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum: Bu kanımızı emen, işçilerin emeğiyle binlerce şube açan patronlara karşı mutlaka örgütlenin. Bakmayın bugünkü kavgalarına, bu iktidar o patronların iktidarıdır, bir kişi bile sizi düşünmüyor.

Bu kürsülerden, elimizden geldiğince her yerden tarikatların memleketi sürüklediği karanlığı anlatmaya çalışıyoruz. Her alanda bu gericilere, yobazlara karşı mücadele etmeye çalışıyoruz. Hatırlayacaksınız, Ensar yurdunda çocukları istismar edenlerin, Aladağ’da yanan öğrencileri, Enes Kara kardeşimizi… Buralarda neler yaşandığına dair hatırladıklarımız gerçekten bize neler yaşanabileceğine dair pek çok ipucu veriyordu. Ancak, bu son öğrendiğimiz olay, bırakın bir siyasetçiyi, devrimciyi bir yurttaş olarak, bir kız babası olarak beni beynimden vurdu.

Hiranur Vakfı’ndaki çocuk istismarı

Gazeteci dostumuz Timur Soykan, bir haber yayınladı. ‘İsmailağa Cemaati liderlerinden Yusuf Ziya Gümüşay öz kızını 6 yaşındayken imam nikahıyla aynı tarikattan bir müritle evlendiriyor’ diyorlar da 6 yaşındaki çocukla evlenme sözcüğünü nasıl yan yana kullanacağız bilemiyorum. Bu kız çocuğu, çocukluğu boyunca istismara uğruyor ve 2012 yılında bir doktor aracılığıyla bir şekilde gündeme geliyor. Ama karanlık eller o zaman da bunu örtbas ediyorlar şimdi bütün bir çocukluğu büyük bir eziyetle geçen bu kadın 10 yıl sonra boşanabiliyor. Şikayetçi oluyor ve şu anda bir iddianame hazırlanmış durumda.

Bu asla ama asla münferit bir olay değildir. Bu bir iki kişinin yaşadığı bir mağduriyet falan da değildir. Öyle olsaydı bile dünyayı yakmamız gerekirdi. Ama Türkiye’deki bu iktidar destekli gerici yapılanmalarla biliyoruz binlerce çocuğumuzun yüz yüze kaldığı, Türkiye’nin en büyük sorunlarından bir tanesi açığa çıkmış durumdadır. Bir kadın konuşabildiğimiz için bildiğimiz bir örnek var ama konuşamayan binler var.

‘Organize bir tecavüz, istismar, şiddet var’

Biz burada basın toplantısı yaparken bile binlerce çocuğumuz sapık din tüccarları ağının içine düşmüş durumda. Burada organize bir tecavüz, organize bir istismar, organize bir şiddet var. Bu sapıklar MEB’de bile sözde değerler eğitimi diye ders anlatıyorlar. Çocuklarımızın okuluna giriyorlar. Bunların kaçak yapılarına ruhsatlar veriliyor. Bunların belediyelerden ve merkezi bütçeden para aldıklarını biliyoruz. Bunlar suç işlediğinde mahkemeler çalışmıyor, emniyet çalışmıyor. Çok net bir şey söyleyeceğim; bunları, bunların para kaynaklarını, devletteki dayanaklarını, siyasi destekçilerini söküp atmadan hiçbir şey düzelmez. Çocuklarımızı bu lağım çukurunda bırakırsak bu toplum hiçbir şey yapamaz. Bu topluma yerleşmiş kanser hücresini içimizden söküp atmalıyız. Hala susan, hala cemaatlerden, tarikatlardan beklentisi olan bütün partileri terk edin. Onları yalnız bırakın, bunlar yenilmeden bu ülkede yeni hiçbir şey kuramayız.

Her ne pahasına olursa olsun bu haysiyetsizleri bu memleketten söküp atacağız. 6 yaşındaki kız çocuğunu evlendiren, tecavüz eden bu sapkın suç şebekelerini, insanlık düşmanı haysiyetsizleri bu memleketten söküp atacağız. Hangi dine inanıyorsa inansın, tüm yurttaşlarımıza, solcu sosyalist ya da değil, vicdanlı, haysiyet sahibi, emeğiyle, alın teriyle yaşayan tüm yurttaşlarımıza çağrı yapıyorum: Ancak biz el ele verirsek çocuklarımızı kurtarırız. Ancak biz omuz omuza durursak bu karanlığı yeneriz. Yenmek zorundayız. Çocuklarımız için yenmek zorundayız. Bu mide bulandırıcı, karanlık, çağ dışı zihniyete karşı hep birlikte laikliği savunmak zorundayız. Cemaatler, tarikatlar çocuklarımızı, gençlerimizi, kadınları, geleceğimizi istismar etmesin istiyorsak, 6 yaşındaki çocuklarımıza tecavüz eden, tecavüzü teşvik eden bu cemaatleri, Enes Kara kardeşimizi intihara sürükleyen bu tarikatları, bu zihniyetin Türkiye’de yeri olmadığını bir kez daha söylemek istiyoruz.

‘Karanlıkla ancak ve ancak laiklikle başa çıkabiliriz’

Bizler bu karanlığa karşı durmadıkça, yüksek sesle isyanımızı dile getirmedikçe onlar ülkenin her yanını sarmaya, gençlerimizi çocuklarımızı ve bu ülkenin geleceğini çalmaya devam edecekler. Ve bu karanlıkla ancak ve ancak laiklikle başa çıkabiliriz. Ne istiyoruz? Devletin tüm inançlara eşit mesafede olduğu, hiçbir grubu kayırmadığı, inanan kadar inanmayanı da koruduğu, hiçbir dini grubun diğeri üzerine tahakküm kurmasına izin vermeyen bir laiklik istiyoruz. Tarikat ve cemaat gibi kapalı kapılar ardında kamuda söz sahibi olan, yurt işleten, holding işleten, servetlerine servet katarken halkın dini değerlerini sömüren bu yapılanmaların bu memlekette yeri yoktur. Hem ceplerini dolduruyorlar hem de toplumu din adı altında istismar ediyorlar ve bu karanlığı ülkede süreklileştirmek istiyorlar. Artık ne güzel ülkemizin ne bizim bu çağ dışılığa, çocuk istismarcılığına, gençlerin tahakküm altına alınmasına sabrımız kalmadı.

‘Çocuğa tecavüz eden zihniyetin oyunu isteyenin de Allah belasını versin’

Buradan tüm siyasi güçleri de açıkça uyarıyorum: 3-5 oy için yok güçleri varmış, yok kalabalıklarmış bu insanlık düşmanlarına hoş görünmeye çalışanlara, bunlarla diyalog kurmaya, müzakere etmeye çalışanlar da bizim dostumuz falan değildir. Oymuş, yok güçleri varmış… Tek cümlemiz var: Oyları da batsın, güçleri de batsın! İstemiyoruz! 6 yaşındaki çocuğa tecavüz eden zihniyetin oyunu isteyenin de Allah belasını versin. Türkiye İşçi Partisi olarak söz veriyoruz: Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olmayacak. Ensar’dan Aladağ’a, Enes Kara’ya tüm çocuklarımızın hesabını sorana kadar bize rahat nefes alma hakkı yok. Yaşamlarımızı, inançlarımızı, özgürlüğümüzü koruyacak bir laikliği mutlaka ama mutlaka yeniden kazanacağız. Çocuklarımızı yaşatmak için bu karanlığı yeneceğiz. Tüm yurttaşlarımızı da çocuklarımızı yaşatma mücadelesinde bu karanlığa karşı omuz omuza, yan yana durmaya davet ediyorum.”

Paylaşın

RTÜK’ün Boş Kontenjanı AK Parti’ye Geçti

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlık Divanı, boş bulunan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyeliği kontenjanının, Taha Yücel’in üyelikten istifa ettiği 1 Temmuz tarihindeki parlamento aritmetiği esas alınarak belirlenmesini kararlaştırdı.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın‘ın aktardığına göre, AK Parti bunun üzerine iki ismi, TBMM Başkanlığı’na bildirdi.

TBMM Genel Kurulu’nda gelecek hafta yapılacak seçimde, Kültür Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Batuhan Mumcu’nun RTÜK üyesi seçilmesi bekleniyor.

Muhalefetin önerisi kabul görmedi

TBMM Başkanlık Divanı, bugünkü toplantısında, AK Parti kontenjanından RTÜK üyesi seçilen Taha Yücel’in istifasıyla boşalan üyelik kontenjanının hangi siyasi partiye düştüğünü karara bağladı.

Toplantıda, AK Parti ve MHP’li divan üyelerinin oylarıyla, Yücel’in istifa tarihi olan 1 Temmuz’daki parlamento aritmetiğinin esas alınması benimsendi.

Muhalefet partili üyeler ise RTÜK’ün aylar boyunca istifayı Meclis’e bildirmediğine dikkat çekerek, son parlamento aritmetiğinin esas alınmasını istedi ancak bu öneri kabul görmedi.

Başkanlık Divanı’nın kararına karşın başta İYİ Parti olmak üzere muhalefet partileri, RTÜK’ün 1 Temmuz’dan Ekim ayına kadar, boşalan üyeliği TBMM Başkanlığı’na bildirmemesini eleştiriyor ve kararı “hukuksuz” olarak nitelendiriyor.

AKP isimleri önceden bildirdi

Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un Mayıs ayında İYİ Parti’ye geçmesi ile kontenjanın da bu partiye geçtiği belirtilmişti.

Ancak Yücel’in istifasından bir gün önce, 29 Haziran’da İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun istifası dengeleri değiştirdiği için, üyeliğin bu tarih itibariyle AK Parti’ye geçtiği belirtildi.

RTÜK üyeliğinde kontenjan hesabı, d’hont sistemine göre yapılıyor ve bağımsız üyelikler hesaba dahil edilmiyor.

Yapılan hesaplara göre de 1 Temmuz itibarıyla kontenjanın yeniden AK Parti’ye geçtiği belirlendi.

Başkanlık Divanı bu kararıyla, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin AK Parti’ye geçmesi sonrası, AK Parti’den ayrılan Ahmet Eşref Fakıbaba’nın İYİ Parti’ye katılımı nedeniyle RTÜK’teki kontenjan değişiminin de önüne geçmiş oldu.

Daha önce TBMM Başkanlığı’nın yazısı üzerine AK Parti, 12 Ekim itibarıyla iki ismi aday olarak bildirmişti.

RTÜK Yasası’na göre; siyasi partiler kendilerine düşen üye kontenjanının iki katı isim bildiriyor ve bu isimlerden birisi üye olarak seçiliyor.

Batuhan Mumcu’nun seçilmesi bekleniyor

RTÜK üyeliği seçiminin gelecek hafta TBMM Genel Kurulu’nda yapılması planlanıyor. Kültür Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Batuhan Mumcu’nun AK Parti kontenjanından RTÜK üyesi seçilmesi bekleniyor.

Paylaşın

Türkiye Yaşlanıyor: Yaşlı Nüfus Oranı Dünya Ortalamasını Geçti

Türkiye’de yaşlı nüfusun son beş yılda yüzde 24 arttığını ifade eden CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu, 2021 yılı itibari ile Türkiye yaşlı nüfus oranının dünya ortalamasını geçtiğini söyledi.

CHP’li Purçu, “Ağır hayat koşulları ve yaşlılara uygun olmayan şehirlerden dolayı yaşlılar evlerinden çıkamıyorlar. Bu yüzden hem aktif bir hayattan uzak kalıyorlar hem de psikolojik sorunlar yaşıyorlar” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Özcan Purçu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) verdiği araştırma önerisi ile Türkiye’de 65 yaş sınırının kritik sınır olarak kabul edildiğini belirterek, 65 yaşından sonra kişilerde psikolojik ve fiziksel gerilemelerin meydana geldiğini söyledi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) istatistiklerine bakıldığında Türkiye’de yaşlı nüfusun son beş yılda yüzde 24 arttığını ifade eden Purçu, 2021 yılı itibari ile Türkiye yaşlı nüfus oranının dünya ortalamasını geçtiğini söyledi.

Purçu konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

  • TÜİK rakamlarında açıklandığı üzere; Türkiye’de 65 yaş üstü nüfus, 2016’dan 2021’e 1,5 milyon kişi artarak 8 milyonu aşmıştır.
  • 65 yaş üstü nüfusun yaklaşık yüzde 65’ini 65-74 yaş grubu, yüzde 27’sini 75-84 yaş grubu ve yüzde 8’ini 85 ve daha üzeri yaş grubu oluşturmaktadır.
  • Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, ‘2030’da Türkiye’de yaşlı nüfus oranının yüzde 12,9’a çıkacağı öngörülüyor’ diyerek Türkiye’de yaşlanma gerçeğini kabul etmiştir.

2022 Eylül itibari ile açlık sınırının 7 bin 500 TL, yoksulluk sınırının ise 23 bin 600 TL olduğunu ifade eden Özcan Purçu, buna karşılık yaşlı nüfusunun büyük bir kesiminin 3 bin 500 TL gibi asgari ücretin altında bir maaş aldığını, temmuz ayında yapılan 1684 TL zammın ise yüzde 130’luk enflasyon karşısında eridiğini söyledi.

Purçu, bu koşullarda yaşlılara neredeyse “Ne halin varsa gör” dendiğini belirtti.

Yaşlıların barınma sorunu

Barınma sorunu yaşayan yaşlılara da değinen Purçu, şöyle dedi:

“Barınma sorunları ya da hayat sorunları nedeni ile huzurevine yerleşmek isteyen yaşlılar ise ne kamuya ne özele yerleşebiliyor.

“Kamu huzurevlerinin yetersiz kapasitesi ve çok uzun bekletme sürelerinden dolayı yaşlılar yerleşemiyorlar. Halihazırda 452 huzurevinde kalan 14 bin 535 yaşlı var. Buralara yerleşmek isteyenlerin aylarca, hatta yıllarca sıra bekledikleri bilinmektedir.

“Özel huzurevleri ise Bakanlık kararı ile taban ve tavan fiyat uygulamasına sahipler. Taban fiyat 1390 TL, tavan fiyat ise 12 bin TL olarak belirlenmiş durumda. Dar gelirli yaşlılar bu fiyatlandırmasında ötesinde her ay depozito ödemekteler ve ayrıldıklarında da depozitolarını alamıyorlar. Gerek özel gerek kamu huzurevlerinde ise yaşlıların zaman zaman kötü muameleye maruz kaldıkları bilinmektedir. ”

Yaşlıların hayatı eve sığmıyor

Son olarak “Ağır hayat koşulları ve yaşlılara uygun olmayan şehirlerden dolayı yaşlılar evlerinden çıkamıyorlar. Bu yüzden hem aktif bir hayattan uzak kalıyorlar hem de psikolojik sorunlar yaşıyorlar,” diyen Purçu, yaşlıların mağduriyetlerine karşı TBMM’de bir komisyonun kurulmasını teklif etti.

Paylaşın

Cumhurbaşkanlığı, Günde 18 Milyon TL Harcayacak!

2023 için öngörülen 6,6 milyar TL’lik ödenek teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yasalaşırsa Cumhurbaşkanlığı’nın günlük harcaması 18 milyon TL dolayında olacak. Öte yandan yol ve köprü garanti ödemeleri ile şehir hastaneleri için ise 100 milyar TL ödenek ayrıldı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerin yapılacağı 2023’te alacağı maaşa zam yapmadı, ancak Cumhurbaşkanlığı’nın harcamaları iki katına yakın artacak. 2023 için öngörülen 6,6 milyar TL’lik ödenek teklifi, TBMM’de yasalaşırsa Cumhurbaşkanlığı’nın günlük harcaması 18 milyon TL dolayında olacak. Yol ve köprü garanti ödemeleri ile şehir hastaneleri için ise 100 milyar TL ödenek ayrıldı.

Teklifte yer alan bilgilere göre, 2022’de 100 bin 750 lira aylık alan Erdoğan, 2023’te de aynı maaşı almayı sürdürecek. 1 milyon 209 bin TL olan toplam yıllık Cumhurbaşkanlığı ödeneği de aynı kaldı. 2024 için 1 milyon 428 bin TL, 2025 için ise 1 milyon 572 bin TL yıllık ödenek öngörüldü.

Saray’ın diğer harcama kalemlerinde büyük artışlar yapıldı. Cumhurbaşkanlığı’nın 2022 yılında 3,8 milyar TL olan bütçesi, 2023 için yaklaşık yüzde 60 artışla 6 milyar 637 milyon liraya çıkartıldı. 2024 yılı için 7,2 milyar TL, 2025 yılı için de 8 milyar TL bütçe öngörüldü.

Garantiye dev harcama

BirGün’ün haberine göre; Karayolları Genel Müdürlüğü’nün bütçesinden, garanti ödemeler için günlük 146 milyon TL’ye denk düşen 53 milyar 650 milyon TL’lik ödenek ayrıldı. 2022 yılına 20 milyar 378 milyon TL ödenekle başlandı. “Hane Halkı ve İşletmelere Yapılan Transferler” adı altında yapılan ödemelere, 2024 yılı için 69 milyar TL, 2025 yılı 75 milyar TL’lik ödenek öngörüldü. Böylece üç yıl için öngörülen “garanti ödeneği” 197 milyar TL oldu.

Teklifte, şehir hastaneleri için müteahhitlere ve işleten firmalara yapılan ödemeler de yer aldı. 2023’te “Hastanelerin Hizmet Alımı Suretiyle Sunduğu Hizmetler” adı altında şirketlere 18 milyar 946 milyon TL ödeme yapılacak. “Şehir Hastaneleri Yatırımlarının Kullanım Bedeli” adı altında yapılacak ödemelerin toplam tutarı ise 27 milyar 716 milyon TL olacak. Böylece, Sağlık Bakanlığı bütçesinden müteahhitlere ve işletmeci şirketlere 46 milyar TL ödenecek. Şehir hastaneleri için ayrılan günlük ödenek 126 milyon TL olarak hesaplandı.

Öte yandan bütçesinin 28,7 milyar TL’sini personeli için harcaması öngörülen Diyanet’in ise 2023’teki, “mal ve hizmet alım gideri” 1 milyar 194 milyon 352 bin TL olacak. Yılın ilk yarısında “tüketime yönelik mal ve hizmet alımı” için 200,4 milyon TL harcayan başkanlığın 2023’te bu kalemden 875 milyon 992 bin TL harcayacağı belirtildi. Bütçe teklifinde, Diyanet’in 2023’te, “Manevi destek hizmeti” adı altında ulaşmayı planladığı kişi sayısının 525 bin olduğu bildirildi. Diyanet temsil ve tanıtım için 3 milyon 312 bin TL harcayacak. Vakıf ve derneklere 2023 yılında 196 milyon 217 bin TL aktarılacak.

Paylaşın

TİP’ten CHP’ye ‘Başörtüsü’ Eleştirisi; Laiklik Vurgusu

CHP’nin başörtüsü düzenlemesi içeren kanun teklifini eleştiren TİP Lideri Erkan Baş, “Türkiye’de Başörtülü olan olmayan, inanan (farklı inançlara sahip tüm inanların) ve inanmayanların herkesin özgür yaşamasının en önemli güvencesi laikliktir. Laikliği net bir biçimde savunmayan hiçbir siyasi parti bu ülkede halkın gerçek özgürlüğünü sağlayamaz. Biz AKP tarafından her gün törpülenen laikliğin güçlendirilmesi ve yeniden kazanılması için her tür katkıyı desteği vermeye açığız. Laiklik ilkesinin bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlar için özgürlüğün teminatı olarak hayat bulması gerekiyor” dedi ve ekledi:

“Biz gerçek laiklik ve özgürlük sorunlarını konuşma çağrısı yapıyoruz. Başı açık kapalı, tüm emekçilerin yoksulların halkın çıkarlarını savunma çağrısı yapıyoruz. Halkın patronlara karşı iktidara karşı birleşik özgürlük mücadelesini büyütme çağrısı yapıyoruz. Bu ülkede yoksul çocuklarının, tarikatların cemaatlerin ellerine düşmesini engelleme çağrısı yapıyoruz. Bu ülkede laikliğin yeniden güçlü bir şekilde inşa edilmesi çağrısı yapıyoruz”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) partisinin haftalık basın açıklamasını düzenledi. Erkan Baş’ın konuşmasından satır başları şu şekilde:

“Şimdi iktidar mensupları çıkıp diyecekler ki bu olay münferittir. Değil kardeşim… Münferit falan değil. Adalet sisteminin paramparça edildiği, hukuksuzluğun genel kaide olduğu, katillerin sırtının sıvazlandığı, iktidar sahiplerinin cezasızlık zırhıyla donatıldığı bu memlekette hiçbir cinayet münferit değildir!

Tıpkı öldürülen kadınlar, tıpkı görevi başında katledilen Ceren Damar gibi, Onur Şener cinayeti de politik bir cinayettir.

AKP devletinin şımarık, güçten, hırstan gözü dönmüş memurları, bir müzisyeni, sırf istedikleri şarkıyı bilmediği, çalmadığı için yüzünü camla parçalayarak katlettiler.

Daha vahim tarafı katil zanlılarının sabıka kayıtlarına rağmen devletin kadrolu memuru yapılmış olması. Güvenlik soruşturmalarıyla, mülakatlarla hakkı çalışma hakkı gasbedilen bu ülkenin gençlerinin yerine sırf iktidara yakın oldukları için suç kayıtlarına rağmen bu canileri memur yapan rezil düzene lanet olsun. İşte bizim bu düzenle bir derdimiz var.

Bizim derdimiz AKP ile ama AKP ile sınırlı da değil. Biz başka bir memlekete ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. AKP’nin yarattığı bu düzenle, bu toplumla, bu insan türüyle, bu bencillikle, bu kural tanımazlıkla, bu mafyacılıkla bir derdimiz var.

Onur Şener’in ailesine, tüm sevenlerine, pandemi döneminden bu yana iktidar tarafından açlığa, yoksulluğa itilen ve sürekli olarak hedef gösterilen tüm müzik emekçilerine bir kez daha baş sağlığı diliyorum.

Bu karanlığı mutlaka yeneceğiz. Türkiye AKP karanlığından, baskısından mutlaka kurtulacak; yaşanabilir, sevgi ve umut dolu bir ülke olacak.

Bu aşağılık düzenin cezasızlık zırhıyla donattığı bir başka erkek, Serkan Tüzün isimli sözde hakim, dün evli olduğu bir kadını katletti.

Kadının acılı annesi, televizyonda, 12 yıldır kızının sistematik şiddet uyguladığını, aileyi arkasındaki güçle tehdit ettiklerini, çocuklarını bile göstermediğini ağlaya ağlaya anlattı. Peki sonra ne oldu?

Bu ülkenin Hakimler ve Savcılar Kurulu, katledilen kadın için değil, kadını katledip ardından intihar eden bu faşist cani için bir taziye mesajı yayınladı. Neymiş bir de eski Alperen Ocakları başkanıymış.

İşte boşa demiyoruz, hesaplaşacağız! Sabah kadın katleden bir cani için akşam ‘sayın’ deyip, arkasından rahmet okuyanlarla mutlaka hesaplaşacağız!

Hiç unutmayacağız. Hiçbir cinayeti unutmayacağız, unutturmayacağız. Kadın katillerinin sırtının nasıl sıvazlandığını, nasıl cüretlendirildiklerini, nasıl aklandıklarını unutmadığımız gibi bu taziyeyi de yemin olsun unutmayacağız. Ve mutlaka, hesaplaşacağız.

Bu iki cinayet Ankara’da yaşandı, bu ülkenin başkentinde. Ve bu ülkenin başkentinde de bir meclis var. Ne yapmaya çalışıyorlar? İşte bu cinayetlerin öğrenilmesini engellenmeye çalışılıyor.

Soru şu: Bu sansür yasası çıkmış olsaydı yurttaşlar ayrıntılarını sosyal medyada ve inatla yayıncılık, gazetecilik yapmaya çalışan her geçen gün sayıları azalan basın yayın organlarından bunu öğrenebilecekler miydi? İşte iktidarın yapmaya çalıştığı şey esas olarak budur. Bu yasa gazetecileri susturmak istiyor, bu yasa halkın haber alma hakkını gasbediyor.

Oysa okulların açıldığı gün Sevgili Sera Kadıgil’in imzasıyla Meclis’e sunduğumuz bir yasa teklifimiz var. Okullarda aç, susuz eğitim almaya çalışan milyonlarca evladımız için devlet en azından bir öğün yemek versin diyoruz.

Bütün çabamıza rağmen komisyon gündemine bile alınmayan yasa teklifimizi bir kez daha yurttaşlarımızın dikkatine sunuyoruz.

Okullarda aç kalan çocuklarımız var ya, o çocukların aç kalmasının tek sorumlusu AKP grubudur. İsterse 24 saat içerisinde bu yasa çıkar, yürürlüğe girer ve çocuklarımız okullarında karınları tok biçimde eğitimlerine devam edebilirler. Açlığı engelleyebilirler ama bunların çocuklarının hiçbirisi okullarda aç kalmadığı için hepsi yurtdışında özel okullarda yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında yaşadıkları için 8 yaşında, 10 yaşında bir çocuğun aç karnına derse girmesinin ne demek olduğunu bilmiyorlar.

Bunun yerine saçma sapan yasa teklifleri ile halkın gerçekleri öğrenmesini engellemeye çalışıyorlar. Daha doğrusu, bu yasa tekliflerinin hepsinin bir amacı var. İktidarlarını korumak ve o iktidarla elde ettikleri servetlerini korumak için bu memleketin çocukları aç kalsın diyen bir iktidarla karşı karşıyayız. İşte bununla hesaplaşacağız.

Gerici bir molla rejimi tarafından zorbaca sözde kıyafet kurallarına uymadığı, sacının teli göründüğü için katledilen Mahsa Amini başta olmak üzere, bu ataerkil gerici düzenin yarattığı, cüretlendirdiği, cezasızlık zırhıyla donattığı erkekler tarafından öldürülen tüm kadınları saygıyla anıyorum.

İran’da sokağa dökülen kadınlar özgürlüğü için mücadele ediyor. Ve buradan tüm dünyaya çıkartılması gereken ve elbette ülkemize de çıkartılması gereken dersler var. Örneğin laikliğin, bir ülke için ne kadar hayati, ne kadar olmazsa olmaz bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha yaşayarak görüyoruz. Sokakta yaşamlarını riske ederek mücadele eden kadınlar bize çok ama çok net bir şey gösteriyorlar. Türkiye’de de İran’da da laikliği yeniden, bir daha yitirmemek üzere mutlaka kazanacağız, kazanmak zorundayız!

Ne kazanmak istiyoruz? İnsanların inançları ya da inançsızlıkları, giydikleri ya da giymedikleri siyasetin konusu olmasın istiyoruz. Devletin bir dinin, bir yorumunu tüm topluma dayatmamasını; zorunlu din derslerinin kaldırılmasını istiyoruz. Memleketin dört bir yanında yoksul emekçi çocuklarının sadece imam hatiplere mahkum edilmesini engellemek istiyoruz. Bu ülkenin gençlerinin bu ülkenin geleceğinin kan emici tarikatların cemaatlerin ellerinden almak istiyoruz. 20 yaşındaki genç kardeşimiz Enes Kara’yı öldüren karanlığı yok etmek istiyoruz. Biz bu cemaat, tarikat, siyasal İslamcı karanlığından kurtulmak, nefes almak istiyoruz! Devleti buna alet edenlerden de, bu karanlığa çanak tutanlardan da hesap sormak istiyoruz.

‘Siyasal İslam’ın sıkıştırdığı yerden muhalefet etmek marifet değildir’

Kadının bedeni üzerinde fikir zikretmeden bir politika kurma becerisi bu ülkede yıllardır neden gelişmez bunu sorgulamak istiyoruz. Bir kez daha kadın bedeni üzerinden kurulmak istenen siyaset gündemiyle karşı karşıyayız. Siyasal İslam’ın sıkıştırdığı yerden muhalefet etmek marifet değildir. AKP’nin yalanlarına ve ithamlarına muhatap olmamak için özel bir çaba sarfetmemize bunun için sınırları zorlamamıza gerek yok.

Uzunca bir süredir sorun olmayan “türban sorunu” bir kez daha yakıcı bir sorunmuş gibi iktidarın ve bu kez üzülerek söylüyorum, muhalefetinin enstrümanı haline geldi. Oysa biraz önce söyledim. Çocukların okula aç susuz gitmesi, enflasyonun rekor üzerine rekor kırması, nefret siyasetinin gündelik hayatımızı cehenneme çevirmesi, yeni bir sansür yasasıyla memlekette çıt çıkmamasını hedefleyen bir iktidar, atanamayan öğretmenler, sağlıkçılar, iş bulamayan ve yabancı ülkelere garson olarak bile gitmeye razı olan milyonlarca genç, emekli olamayan yaşlılar, emekli olup açlığa mahkum edilenler.

Tüm bunlar orta yerde dururken AKP’nin belirlediği sınırlar içerisinde, AKP’nin belirlediği gündemlerle AKP’ye karşı muhalefet etmeyi gerçekten anlamıyoruz. Çok açık söylüyorum: İran’da kadının kakülünden korkan ahlak polisleriyle Türkiye’de kadının başörtüsü üzerinden siyaset devşiren tek adam ve onun türevleri bir ve aynıdır.

Evet, çok sık istismar ettikleri türbanlı “Bacılarımız” diyerek yalanlarla gözlerini boyadıkları kadınların karşısında erkekle kadının eşit olmadığını bir fıtrat olarak kabul eden bir tek adamla yönetiliyoruz. Örneğin; İstanbul Sözleşmesi’ni bir gece attığı bir imzayla yürürlükten kaldırdığını düşünen ama sözde türban duyarlılığıyla halkı aldatan bir iktidarla mücadele ettiğimizi hiç unutmamak gerekiyor.

Ezcümle AKP kurduğu saray rejimi o saray bir yalan üretme çiftliğine dönüşmüş durumda. Burada sınır yok. Yalanın bini bir para bunlarda. Ne yapacağız mesela? Camilere ayakkabılarla girdiler diye bir yalan uyduruyorlar. Ne yapacağız mesela? Caminin 500 metre etrafında ayakkabı çıkarılmalıdır diye kanun mu çıkaracağız bunun için? Her gün attıkları bir yalan var. CHP camileri ahır olarak kullandı diye bir yalan sürekli olarak söylüyorlar. Ne yapacağız? Bir köyde cami varsa o köyde hayvan otlatmak yasaklansın mı diyeceğiz?

Hatırlıyor musunuz? Hani önümüzdeki Cuma ispat edeceklerdi kaç yüz Cuma geçti bilmiyoruz. 9 – 10 yıl oldu bunun üzerinden. Kabataş yalanının yalan olduğunu ispat etmek için deniz kenarında bile olsa belden yukarı çıplak gezmek yasaktır diye kanun mu çıkaracağız arkadaşlar. Olmaz. Bu iktidarla böyle mücadele edilemez. Biz naçizane bir uyarımızı yapmak istiyoruz. AKP’nin yalanlarına yetişemeyiz. Onları o yalanlara boğmak zorundayız. O yalanların içerisinde boğulsunlar. AKP’nin oyuncaklarıyla oyun kurulamaz.

‘Laikliğin yeniden güçlü bir şekilde inşa edilmesi çağrısını yapıyoruz’

Türkiye’de Başörtülü olan olmayan, inanan (farklı inançlara sahip tüm inanların) ve inanmayanların herkesin özgür yaşamasının en önemli güvencesi laikliktir. Laikliği net bir biçimde savunmayan hiçbir siyasi parti bu ülkede halkın gerçek özgürlüğünü sağlayamaz. Biz AKP tarafından her gün törpülenen laikliğin güçlendirilmesi ve yeniden kazanılması için her tür katkıyı desteği vermeye açığız. Laiklik ilkesinin bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlar için özgürlüğün teminatı olarak hayat bulması gerekiyor.

Biz gerçek laiklik ve özgürlük sorunlarını konuşma çağrısı yapıyoruz. Başı açık kapalı, tüm emekçilerin yoksulların halkın çıkarlarını savunma çağrısı yapıyoruz. Halkın patronlara karşı iktidara karşı birleşik özgürlük mücadelesini büyütme çağrısı yapıyoruz. Bu ülkede yoksul çocuklarının, tarikatların cemaatlerin ellerine düşmesini engelleme çağrısı yapıyoruz. Bu ülkede laikliğin yeniden güçlü bir şekilde inşa edilmesi çağrısı yapıyoruz.

Sadece biz değil madem kadınları tartışıyoruz. Kadın örgütlerinin sesine kulak vermeliyiz. Aylardır kadın örgütleri çeşitli alanlarda bu iktidarın dayatmalarına karşı bir mücadele yürütüyorlar ve şunu söylüyorlar. Yeni yasa icat etmenize gerek yok: var olanı uygulayın. Anayasanın 10. Maddesi ortada; Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Ya da 1950’de altına imza attığın BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ortada duruyor. 2. Maddesi yani “Herkes ırk, renk cinsiyet dil siyasal veya diğer bir inanç ulusal ya da toplumsal köken, servet, doğuş ya da herhangi başka bir durumdan dolayı ayrıma uğramadan evrensel hak ve özgürlüklerden yararlanma hakkına sahiptir.” Buyurun altına imza attığımız sözleşmeyi uygulayalım.

2002’de yapacağını taahhüt ettiğin Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW); Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi uluslararası sözleşmesinin gereğini yapmak kafidir. Hani bir gecede çıkmaya teşebbüs ettikleri İstanbul sözleşmesi, İstanbul sözleşmesi uygulanmalı. Madem kadın haklarını konuşuyoruz, madem kadın konusunda bütün siyasetçiler hassas, o zaman her insanın en temel hakkı olan yaşam hakkı, bu ülkede kadınların yaşam hakkı güvence altında değil. Bunları hayata geçirecek kanunları, anayasaları, uluslararası sözleşmeleri uygulamak gerekiyor.

‘Kadın örgütlerinin sözü sözümüzdür’

Kadın örgütlerinin sözü sözümüzdür. Yasalara dokunmayın, yasaları uygulayın. Türkiye’de dini siyasal amaçları için uygulayan bir iktidarla karşı karşıyayız ve bunların yarattığı iklimi bir bütün olarak ortadan kaldırmak tüm siyasetçilerin, tüm yurttaşların eşit, özgür bir ülke hayali kuran herkesin en önemli görevi, en önemli sorumluluğudur. Yapılması gereken şey dinin ve paranın siyaset üzerindeki egemenliğine son vermek. Din ve para siyaseti belirlediği sürece halkın özgür ve mutlu olması, ülkemizin insanlarının barış içinde kardeşçe yaşaması mümkün değil. Dolayısıyla gerçek sorunları tartışmamız gerekiyor.

DİSK/Genel-İş üyesi Kumluca Belediyesi emekçilerini saygıyla selamlıyorum. Kumluca Belediyesi emekçileri, bir süredir belediye yönetiminin sendika ve emek düşmanı, kanunsuz uygulamalarına karşı kararlı bir mücadele yürütüyor. Sendikayı tanımayan yönetim, işçilerin günlük ücretlerini düşürüyor, sendikalı işçileri istifaya zorluyor, vazgeçiremediklerini işten çıkarıyor ya da sürgüne yolluyor. Anayasa’yı, ilgili kanunları ve işçilerin sözleşmeden doğan haklarını ihlal eden belediye yönetimini uyarıyoruz. Sendika ve emekçi düşmanı bu uygulamalara derhal son verilmelidir. Atılan işçiler işe bir an evvel geri alınmalı, işçilerin talepleri karşılanmalıdır. Sömürü, baskı, haksızlık nereden gelirse gelsin, Türkiye İşçi Partililer olarak karşısında duracak; Kumluca Belediyesi emekçilerinin talepleri kabul edilene değin yanlarında olacağız.

Bugün 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü, yaşam hakkı savunucularının mücadelesini selamlıyoruz. Saray’ın ve sermayenin aç gözlülüğüne bu ülkenin doğasını, yaşamını yem etmeyeceğimizi bir kez daha meclis kürsüsünden ifade etmek istiyorum. Bu ülkenin doğası, sokakları hepimiz için yaşanabilir, hepimiz için güvenli olana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.”

Paylaşın

Meclis’e Gönderilen Fezleke Sayısı 1600’ü Aştı

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, geçen yasama yılında Meclis Başkanlığı’na 317 dokunulmazlık fezlekesi ulaştığını, 27. Dönem boyunca Meclis’e gönderilen fezleke sayısı 1600’ü aştığını söyledi. Şentop, bu sayının şimdiye kadar ulaşılmış en yüksek rakam olduğunu ifade etti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop, Meclis’te yaptığı basın toplantısında Meclis’in yeni dönem çalışmaları ile ilgili bilgi verdi ve  gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Şentop, 5. Yasama yılında Meclis Genel Kurulu’nda 112 birleşim, 486 oturum gerçekleştirildiğini, 818 saat 50 dakika çalışma yapıldığını ve 35 bin 984 sayfa tutanak tutulduğunu söyledi.  Ayrıca Seçim Yasası değişikliğini de içeren 83 yasa teklifinin yasalaşarak yürürlüğe girdiğini belirtti.

BBC Tükçeden Ayşe Sayın’ın haberine göre; Şentop, geçen yasama yılında Meclis Başkanlığı’na 317 dokunulmazlık fezlekesi ulaştığını, 27. Dönem boyunca Meclis’e gönderilen fezleke sayısı 1600’ü aştığını söyledi. Şentop, bu sayının şimdiye kadar ulaşılmış en yüksek rakam olduğunu ifade etti.

Aydeniz’in dosyası karara bağlanacak

Şentop, HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırıldığını, bir fezlekenin ise istem üzerine Cumhurbaşkanlığı’na iade edildiğini bildirdi. Şentop, bir polise tokat attığı gerekçesiyle hakkında dokunulmazlık fezlekesi düzenlenen HDP Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’in dosyasının da yeni yasama yılının başında TBMM Genel Kurulu’na gelerek karara bağlanacağını söyledi.

Devamsız milletvekillerinin durumu

Mustafa Şentop, aralarında dokunulmazlığı kaldırılan HDP’li Semra Güzel’in de bulunduğu bazı milletvekillerinin “devamsızlık” nedeniyle milletvekilliklerinin düşürülmesinin gündeme gelip gelmeyeceğine ilişkin soru üzerine de 1 Nisan-30 Haziran 2022 tarihleri arasına ilişkin milletvekillerinin genel kurul ve komisyon çalışmalarına katılmaları ile ilgili çizelgelerin çıkarıldığını anımsattı.

Şentop, devamsızlığı saptanan milletvekillerine tebligat yapılarak mazeretlerinin sorulduğunu, bunların Başkanlık Divanı’nda değerlendirileceğini söyledi.

Şentop, “tutukluluk halinin devamsızlıktan sayılıp sayılmayacağı” yönündeki soru üzerine de bu konuda daha önce yaşanmış bir örnek olmadığını söyledi. Şentop, “Benzeri olmamış, olabileceği de düşünülmediği için mevzuatta düzenlenmemiştir, ayrı değerlendirme konusudur” diye konuştu.

‘Sosyal medya artırdı’

TBMM’deki dokunulmazlık dosyası sayısının ilk kez 1600’ün üzerine çıktığına dikkat çeken Şentop, 2016’da geçici anayasa değişikliği ile dosyaların eritildiğini anımsattı. Dosyaların Meclis’te görüşülmesinin uzun zaman alacağını kaydeden Şentop, belli kriterler düşünülerek, bazı dosyalar yönünden dokunulmazlıkların kaldırılabileceğini söyledi:

“Sosyal medya üzerinden yapılan hakaretler üzerinde bir hayli fazla fezleke olduğunu söylemek isterim. Belli kriterler düşünülerek bazı dosyalar bakımından cezanın ağırlığı suçun kamuoyunda yarattığı infial olabilir bu yöntemle dokunulmazlığın kaldırılması gerektiğini düşünüyorum.”

Yeni anayasa tartışması

Şentop, anayasa değişikliğinin gündeme gelip gelmeyeceğine ilişkin bir soru üzerinde de bazı siyasi partilerin parlamenter sisteme dönüşü savunduğunu, siyasi partiler arasında bu kadar görüş ayrılığı varken, bu dönem içinde yeni anayasa değişikliğinin gündeme gelmesini gerçekçi bulmadığını söyledi.

Şentop, ancak bir sonraki dönemde yeni anayasanın Meclis tarafından çıkarılmasının Türkiye için ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Paylaşın

Vatandaşların Bankalara Borcu 153 Milyar TL Arttı

Son 3 ayda vatandaşların bankalara olan borçlarında 153 milyar TL’lik artış yaşandı. Ödenen faiz de 6 ayda yüzde 47,4 oranında artarak 78,9 milyar TL’ye yükseldi. BDDK verilerine göre vatandaşların kredi kartı borcunda da son bir yılda 120 milyar 800 milyon TL’lik artış yaşandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grubu’nun ekonomi raporunda da bankacılık sektöründeki gelişmeler incelendi.

Rapora göre, sektörün toplam aktiflerinin yüzde 74, özkaynaklarının ise yüzde 62,7 oranında arttığı bir dönemde net kârlarındaki artış ise yüzde 400,5’i buldu. Geçen yıl kârı 33,7 milyar TL olan bankalar bu yılın ilk 6 aylık döneminde net olarak 169,1 milyar TL kâr elde etti.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, bankacılık sektörünün net kârını artırmasında iktidarın ekonomi politikalarının önemli rolü olduğuna işaret edilen raporda, şu bilgiler yer aldı:

“Devlet, Kur Korumalı Mevduat’la (KKM) bankaların topladığı 1,1 trilyon TL’lik mevduatın faiz maliyetinin büyük bir kısmını üstlenirken bankalar yüzde 14-17 faiz oranıyla topladıkları bu parayı Hazine’ye, şirketlere ve vatandaşlara çok daha yüksek bir faiz oranıyla borç ve kredi olarak sattı.

Bu yılın ilk 6 aylık döneminde bankaların toplam faiz ödemeleri geçen yıla göre yüzde 43,9 oranında artarken toplam faiz gelirlerindeki artış ise yüzde 99,1 olarak gerçekleşti. Net faiz geliri yüzde 203 oranında artarak 285 milyar TL’yi buldu.

Bankalar kazanırken KOBİ’lerin bankacılık sektörüne olan kredi borçları haziranda 66,9 milyar lira daha artarak bir trilyon 573 milyar TL kadar yükseldi.

Tarım sektörünün borçları ise haziranda 16,8 milyar TL artarak 224,8 milyar TL’ye yükseldi.

Son 3 ayda yurttaşların bankalara olan borçlarında ise 153 milyar TL’lik artış yaşandı. Ödenen faiz de 6 ayda yüzde 47,4 oranında artarak 78,9 milyar TL’ye yükseldi.”

Kredi kartı borçları

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre yurttaşların kredi kartı borcunda da son bir yılda 120 milyar 800 milyon TL’lik artış yaşandı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Ceplerini Dolduruyorlar, O Ceplerin Hepsini Dikeceğim

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) tatile girmesinin ardından, grup toplantılarını her hafta bir ilde yapma kararı alan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP9 Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk durağı Erzurum oldu.

Milletvekilleri, Parti Meclisi üyeleri ve parti yöneticilerinin katılımıyla gerçekleştirilen grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu, Erzurum’un sürekli kan kaybettiğini 81 il içinde gelişmişlik sıralamasında 62. Sırada yer aldığını belirterek, iktidar olduklarında kentin, bölgenin hayvancılık ve tarım merkezi olmasına dönük projesini açıkladı.

Çiftçilerin bankalara ve tarım kredi kooperatiflerine olan kredi faizlerini sıfırlayacaklarını belirten Kılıçdaroğlu, iktidarın canlı hayvandan, buğday, arpaya kadar her şeyi ithal ettiğini belirterek, “Komisyon da alıyorlar, cephelerini de dolduruyorlar. O ceplerin hepsini dikeceğim” dedi.

Proje ile bölgede 750 bin kişiye istihdam olanağı sağlayacaklarını belirten Kılıçdaroğlu, iktidara yakın müteahhitleri hedef alarak, “Eğer büyüyeceksek hep beraber büyüyeceğiz, Erzurum da, Kars da, Van da büyüyecek. Her yerin ekonomik durumuna göre coğrafi koşullarına göre öngörülen yatırımları yapacaksınız. Bu 5 yıl içinde 1 milyar dolarlık yatırım demektir. 1 milyar lira Türkiye Cumhuriyeti için büyük para değil. 5’li çetenin bir köprüsüne 35 milyar dolar garanti veriyorlar. Ben o paraların tamamını söke söke alacağım, Yok öyle Londra’daki mahkemelere gidecekler, mahkeme görülecek. Mahkemeyi ister Londra’ya ister Papua Yeni Gine’ye götür, ben o paraları söke söke alacağım.” ifadelerini kullandı.

İktidar olduklarında bütün haksızlıkların önüne geçeceklerini ve haksızlık yapanların “burnundan fitil fitil getireceğini” belirten Kılıçdaroğlu, bir kez daha partisine katılım çağrısı yaparak, “Gelir dağılımında hak hukuk adalet istiyorsanız, bize katılacaksınız,. Canlı hayvan eti ithal eden bir iktidardan kurtulmak istiyoruz, kendimiz üretelim, kendimiz işleyelim, diyorsanız. Bize katılacaksınız. 5’li çetelere devletin geliri peşkeş çekildi dönemi bitsin, diyorsanız bize katılacaksınız. Ey Bay Kemal bu 128 milyar doları hortumlayanlardan hesap sor diyorsanız bize katılacaksınız, EYT’liyseniz bu sorun çözülsün diyorsanız bize katılacaksınız.” dedi.

Erzurum’daki toplantıdan son derece memnun kaldığını belirten Kılıçdaroğlu’nu konuşmasından satırbaşları şöyle:

“TBMM tatile girdi ama ülkenin dertleri devam ediyor. Dertler; artarak devam ediyor, azalarak değil. Ve tarihin bize yüklediği bir sorumluluk var. Bu ülkenin kuruluşunda harcımız var. Bu ülkenin kuruluşunda; şehitlerin kanları var, gazilerimiz var, atalarımız var, babalarımız var. ‘Meclis tatile girdi, oturalım, Türkiye’nin sorunlarını seyredelim’ böyle bir düşüncemiz yok. O zaman karar aldık. Bir şey yapmamız lazım, bir yerden başlamamız lazım. Nereden başlayalım? Hepimizin aklına bir tek kent geldi. Erzurum’dan başlayalım. Erzurum tarihi şehir mi? Tarihi şehir. Kadım şehir mi? Kadim şehir. Dadaşların kenti. Bu kadim şehrimiz Milli Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç noktası mıydı? Evet, başlangıç noktasıydı. Mustafa Kemal Atatürk Erzurum milletvekili miydi? Evet, Erzurum, milletvekiliydi. Erzurum’un hem bizim tarihimizde hem CHP tarihinde özel bir yeri var.

“İğneyi önce kendimize batıracağız”

Peki şu soru şu, madem bu kadar önemli, madem tarihsel açıdan bu kadar derinlikli olan bir kent, neden CHP’ye sempati göstermedi, neden bir tek milletvekili bile uzun süredir CHP’den çıkarmadı? Önemli bir soru. Bu sorunun cevabını sizleri ben vereyim. Bu işin sorumlusu bu işin kabahati; Erzurumlular değil, CHP’de. İğneyi önce kendimize batıracağız. Gelmedik, sofranıza oturmadık, çayınızı kahvenizi içmedik. Ankara’da tumturaklı nutuklar attık. ‘Erzurumlu bize oy verecek.’ Niye oy versin kardeşim? Yani oturur derdini dinle. Bunları yapmadık. O nedenle Erzurum’a aynı zamanda Erzurumlular ile kucaklaşmaya ve helalleşmeye geldik. Bunu da bütün Erzurumluların bilmesini isterim.

Cumhuriyetin ilk kez dile getirildiği bir kentimiz. Durumumuz pek parlak değil yani Türkiye’nin durumu pek parlak değil. Yeni bir mücadeleyi başlatmak zorundayız. Neden yeni bir mücadele? Bu da önemli bir soru. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti asla bir kişiye teslim edilmedi. Bir kişiye bir devletin teslim edilmesi o devlet için bir felakettir. Örnek. Çanakkale’nin her karışında binlerce şehidimizin, gazimizin acısı gözyaşı kanı var değil mi? Çanakkale’yi, bu ülkenin vatandaşları geçilmez kıldılar. Milli irade uydu. Ama ne oldu? Sonra bir dönem dönüştü, bir dönem değişti. Bir kişi çıktın dedi ki, ‘o gemileri serbest bırakın gelsinler.’ 1918.

O mücadeleyi verdiğimiz, ‘Çanakkale geçilmez’ dediğimiz Çanakkale’den; o savaştığımız bütün gemiler, yol gemilerin içindeki askerler, yani düşman askerleri, Çanakkaye’ye geldiler. Dolmabahçe Sarayı’nın önünde demirlediler. Bir kişinin iradesi ve hani biz Çanakkale Savaşı vermiştik, hani Çanakkale geçilmezdi, hani gazilerimiz, şehitlerimiz vardı. Dönemin padişahı dedi ki, ‘bırakın Çanakkale Savaşını herkes gelsin’ ve geldiler ve Dolmabahçe önünde demirlediler. O zaman Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk geldi, Haydarpaşa’ya indi. Şunu söyledi. ‘Geldikleri gibi gideceklerdir.’ Erzurum’a geldi. Erzurum sıradan bir kongre değildir. Erzurum Kongresi, milli iradenin ilk kez çok açık ve net bir şekilde telaffuz edildiğini kongredir.

Milli iradeye dayanan bir millet meclisinin meydana getirilmesini ve gücünü milli iradeden alacak bir hükümetin kurulmasını kongre çalışmalarının ilk hedefi olarak gösterdi. Manda ve himayenin kabul edilmeyeceğini karar altına aldı. Manda ve himaye kabul edilemez. Biz hiçbir bayrağın altında bizim bayrağımızı dışında hiçbir bayrağın altındaki duramayız. Mandayı ve himaye kabul edemeyiz. Şunu söylüyor, Gazi Mustafa Kemal, ‘Kuvayi Milliye’yi tek kuvvet olarak tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.’ Şimdi milli iradenin bir kişiye teslim edildiğini görüyoruz. Ağır mücadeleler verdik milli irade için. Parlamento toplandı, daha dün olağanüstü toplantıya çağırdı. Sağlık çalışanlarının sorunlarını çözmek için oturduk.

Bütün sağlık çalışanlarının dernekleriyle konuştuk, sağlıkta şiddetin nasıl engelleriz diye. Onların görüşlerini aldık. Grup başkanvekillerimiz, parlamentoyu davet etti. Gelin sorunu çözelim. Neden? Sorunların çözüm adresi TBMM. Sakın unutmayın. O sıradan bir meclis değildir. Milli Kurtuluş savaşını yöneten bir meclis. Gelmediler katılmadılar. Niye gelmiyorsunuz? Sorun var, çözülmesi gerekiyor mu? Çözülmesi gerekiyor. Çözüm adresi neresi? TBMM. Niye gelmiyorsun? O zaman gelmediniz ama gün olacak, hepsi gelecekler. Gün olacak bu Meclis’in önünde kayıtsız şartsız hakimiyetin millette olduğu çok güçlü bir şekilde seslendirecek. Bunu Millet İttifakı olarak yapacağız. Millet ittifakı olarak yapacağız.

Her kesimin sorunları var. Bir sorunlar yumağı ile karşı karşıyayız. Evde sorun var. Bu sorunları aşmak zorundayız.  Aile olarak, birey olarak bir de Türkiye olarak yaşadığımız sorunlar var. Bütün komşularımızla kavgalıyız. Niye kavgalıyız? Ömrü savaş meydanlarında geçen bir kişi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk barışın ne kadar değerli olduğunu görmüş. Bütün hayatı savaş meydanlarında geçmiş. ‘Barıştan daha değerli bir şey yoktur’ demiş. Bütün komşularımıza niye kavga ediyoruz? Hangi gerekçeyle?

Erzurumlu kardeşlerim unutmayın. Suriye’de namaz kalacaklardı değil mi? Ne oldu? Onlar Suriye’ye gitmeden. 3 milyon 600 bin Suriyeli geldi. Niçin kardeşim? Neden oldu bu? Erzurumlu kardeşim bunu sorgulayacak. Bugün sokakta esnaf gezisi yaparken ‘Suriyelileri gönderecek misiniz’ dedi. Hiç kimse endişe etmesin hiç kimse. Hiç kimseyi ırkçılık yapmadan, kimsenin onuruyla oynamadan, onları kendi ülkelerine Allah nasip ederse, sizlerin takdiriyle davul zurnayla göndereceğiz. Davulla zurnayla göndereceğiz.

14 bin taşeron işçiye sesleniyorum. Meraklanmayın. Bu kardeşiniz, yani birilerinin deyimiyle bu ‘Bay Kemal’, sizin hakkınızı teslim edeceğim.

Bakın, Erzurumlu kardeşlerim. 30 Eylül 2017, devleti yöneten kişi televizyonda konuşuyor diyor ki ‘Erzurum neden ülkemizin ilk 10 şehrine girmez’ diyor. Güzel bir laf değil mi? Doğunun Paris’i olarak biliniyordu. Rahmetli babam Patnos’ta görev yaparken, ben üniversiteye giderken; gelir önce Erzurum’da bir gece yatardık. Sonra buradan trenle veya otobüsle Ankara’ya giderdim. Erzurum bütün doğunun özlemle görmek istediği bir kenttir. Mağazaları bütün doğuda güneydoğuda konuşulurdu. Erzurum’un misafirperverliğini hepimiz biliriz. Tarımın hayvancılığın başkenti olarak bilinirdi. İş adamları buralarda büyüyemiyorlar, gelişemiyor.

Burada altyapı yetersizliği. İnterneti olmayan binlerce çocuk var. Erzurum, kişi başına gelirde sürekli kan kaybediyor. Sürekli gelir düşüyor sürekli. Bakın bu konuda da vereyim. 2018’de 5.655 dolardan 5.176 dolara düşmüş durumda. Kan kaybediyor Erzurum. 19 yılda yüzde 64 daraldı Erzurum. Tarla alanı söylüyorum, 668 bin tondan 308 bin tona düştü ekilen. Tarlalardan elde edilenden yüzde 28 azalma görüyoruz. Son bir yılda kredi borcu yaklaşık 7.4 milyar arttı. Yaklaşık 19 milyardan 26 milyara çıktı. Gelir düzeyi düşük, ciddi bir yoksulluk var. Sağlık, sosyal güvenlik primlerinin ödemiyorlar. Her dört gençten birisi de işsiz.

Şeker fabrikamız vardı. Özelleştirildi. Önce söz verdiler dediler ki ‘hiçbir işçinin işine son verilmeyecek’ sonra o işçilerin işine son verdiler. Şu anda çok dar bir kadro şeker fabrikasında çalışıyor. Erzurum ve Erzincan şeker fabrikaları birini alana diğerini diğeri bedava kampanyası ile elimizden kaydı gitti diyorlar. 34 yıl sonra Türkiye, şeker ithal etmek zorunda kaldı. Bu fabrikalar buradayken, şeker pancarı ekilirken, işçiler çalışırken; neden bu hale getirdiniz? Neden oradaki işçilerin işine son verdiniz?

“Kredilerin faizlerini ilk bir haftada sıfırlayacağız”

Allah nasip eder iktidara geldiğimizde göreceksiniz. Çiftçilerin, tarım kredi kooperatiflerinden veya bankalardan çektikleri kredilerin faizlerini ilk bir haftada sıfırlayacağız. Tarımın önemini bilmezler. Biz biliriz. Onlar tarımın stratejik sektör olduğunu bilmezler. Biz biliriz. Neden? Çünkü araban olmayabilir, mobilyan olmayabilir, buzdolabın olmayabilir ama sen eşin çoluğun çocuğun günde iki sefer ya ekmek yemek zorundasın.

Canlı hayvandan ete kadar dışarıdan getiriyorlar. Buğdaydan arpaya kadar dışarıdan getiriyorlar. Yulafta mısıra kadar dışarıdan getiriyorlar. Türkiye’de toprak mı yok, çiftçi mi yok, üreten mi yok? Hepsi var dışarıdan getiriyorlar, komisyonu alıyorlar, defterleri dolduruyorlar. Bu milletin alın teriyle çiftçinin, emekçinin alın terini birilerine çaldırmayacağım. Herkesin aklına hukukunu teslim edeceğiz. Kim yönetiyorsa kim alın teri döküyorsa, oy versin veya vermesin, başımın üstünde yeri vardır.

Hiçbir çiftçi zarar etmeyecek. Geçmişte hatırlarsınız değil mi? Toprak Mahsulleri Ofisi’nin üstüne yazardı, ‘ofis çiftçinin kara gün dostudur.’ Şimdi nerede onlar? Yine öyle yapacağız. O ofisler çiftçinin kara gün dostu olacak. Hiçbir çiftçi eksikliğinden ötürü zarar görmeyecek. 21. maddesi var Tarım Kanunu diyor ki, ‘her yıl milli gelirinin yüzde 1’i oranında çiftçiye destek.’ Hiç verilmedi. Çiftçinin bu AK Parti hükümetlerinden 273 milyar lira alacağı var.

Ben biliyorum beşi çeteleri, hiç meraktan mı onu da halledeceğim. Çiftçinin üretim araçları ve hayvanları asla haczedilemeyecek, kanun çıkaracağız. Ne demek? Traktörü haczedilir mi? Çiftçi tarlayı nasıl sürecek? Çiftçiye traktör de kullanmak üzere mazot vereceğiz. ÖTV ve KDV olmayacak. Mazot pahalı olabilir sen arabanı kullanmazsın, belediye otobüsüne binersin veya taksiye binersin veya yürüyerek gidersin. Traktörü ne yapacağız? Tarlayı sürmesi lazım. Çiftçinin ucuz kredi artı mazot alması lazım ve ona düşük bedelle mazotu vereceğiz. Yine köylerde kırsalda nasıl öğretmen varsa; nasıl köyün imamı varsa ziraat mühendisi de olacak, veterineri de olacak, ziraat teknisyeni de olacak. Bunların tamamı kamu görevlisi olacak ve size hizmet edecek.  Sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Onlar bu işten yararlanacaktır.

“Ortak projeler ve ortak hedeflere kilitlenmesi lazım”

Erzurum için ne yapacağız? Bu bölge için ne yapacağız? Havza bazlı planlama yapmamız lazım. Erzurum coğrafi olarak da tarihi olarak da çok önemli bir yerde. İl toprak büyüklüğü açısından Türkiye’de dokuzuncu büyük il. Dolayısıyla bu bölgenin özel ekonomi bölgesi olarak ilan edilmesi lazım. Ortak projeler ve ortak hedeflere kilitlenmesi lazım. Erzurum dışında Kars, Iğdır, Ağrı, Tunceli, Bitlis, Van, Muş ve Bingöl’ün bu bölgede havza bazlı tarım ve hayvancılığın merkezi olması lazım. Bu bölge, özel yatırım alanlarıyla özel yatırım alanlarıyla teşvik edilmesi lazım. Küçük ve büyükbaş hayvan ücretsiz olarak dağıtılacak her yıl. Tarım ve hayvancılığın gelişmesi için et işleme tesisleri, deri işleme tesisleri, yem fabrikaları, tarım aletleri, tarımsal ürün paketleme tesisleri, tarım ilaçları, karbon sıvı gübre ve tekstil üretimi de bu bölgede olacak. Bu dediğim 9 ilde bunların tamamı olacak ve merkezi de.

Hedef, 30 milyar dolarlık Ortadoğu et borsasının ana merkezi olmak. 30 milyar bir merkez olacak burası şimdi. Erzurum da büyüyecek. Kars da büyüyecek, Van da büyüyecek. 85 milyonun hakkını hukukunu koruyacağız. Her yerin ekonomik durumuna göre coğrafi koşullarına göre öngörülen yatırımları yapacaksınız.

Bu söylediğim beş yıl içinde 1 milyar dolarlık yatırım demektir. Bu bölgeye yapılacak 1 milyar dolarlık yatırım demektir. Diyeceksiniz ki ya ‘1 milyar doları nereden bulacağız?’ Türkiye Cumhuriyeti Devleti için 1 milyar dolarlık para, çok büyük bir para değil. Beşli çetelerin bir köprüsüne kaç lira garanti veriyorlar biliyor musunuz? 35 milyar dolar bir köprü. Ben o paraların tamamını söke söke alacağım siz meraklanmayın. Londra’daki mahkemelere gidecekler. Orada davalar görülecek. Ya mahkemeyi ister Londra’ya götürür ister Papua Yeni Gine’ye götür ister Kongo’ya götür, ister Japonya’ya götür. Ben o paraları söke söke alacağım sizden bu milletin hakkını hukukunu alacağım.

“Bunlar beşli çeteye hizmet ediyorlar”

Sizin meşhur bir barajımız vardı. Alvar barajı. ‘Yapacağız, yapacağız.’ Yapamadılar, yapamazlar. Bunlar beşli çeteye hizmet ediyorlar. Bu kardeşiniz ise halka hizmet edecek, beşli çeteye değil. Beşli çeteye aracı koyuyor ‘acaba Bay Kemal bizim ile görüşür mü?’ Yemezler. Görüşmem ben milletimle görüşürüz, halkımla görüşürüm.

Bütçenin altı ayı, yani şimdiki bütçenin ilk altı ayından rakamlar. Tarımsal destekler için verdikleri para 21 milyar lira. Esnaf ve çiftçilere kredi toplam 29 milyar lira. Tefecilere, 134 milyar lira. Diyor ya ‘ben faize karşıyım.’  Faize karşı değil, bakmayın siz öyle. Faize karşı değilim, faizcilere hizmet eden bir siyasal iktidar var. Desinler ki çıksın ‘Bay Kemal doğruyu söylemiyor, Bay Kemal 134 milyar dedi bu rakam yanlıştır.’ 134 milyar değil, şu kadar liradır desin. Diyebilir mi? Diyemez efendim diyemez. Kime hizmet ediyorsun sen çiftçiye mi, esnafa mı, emekliye mi, apartman görevlisinin işçiye mi işsize mi? Tefecilere hizmet ediyorlar. Allah’tan korkan adam, fakiri fukarayı düşünür. Allah’tan korkan adan, sizi düşünür ya. 21. yüzyıl Türkiye’sinde çocuk yatağa aç giriyor, anne işsiz, baba işsiz, çocuk işsiz, evlat işsiz böyle bir tablo olur mu ya? Öğrenci internete ulaşamıyor. İnternet nedir Allah aşkına ya? Eğitim sistemi iflas etmiş zaten.

Hiç kimse endişe etmesin. Bütün haksızlıkların önüne geçeceğim. Hiç endişe etmeyin. Haksızlık yapanların burnundan fitil fitil getireceğim. Bu Bay Kemal kardeşimiz fitil fitil getirecek. Hiç endişe etmeyin.

“Hak, hukuk, adalet istiyorsanız bize katılacaksınız”

Bunları yapmamı istiyor musunuz? O zaman bu memlekette, adliyede, gelir dağılımında; hak, hukuk, adalet istiyorsanız bize katılacaksınız. Hiç bu işin lafı yok. Bize katılacaksınız. Hayvan yemini bile ithal eden, canlı hayvanı eti bile ithal ede bir iktidardan kurtulmak istiyoruz, kendimiz üretelim, kendi hayvanınızı kendimiz üretelim, kendi toprağımızı, kendimizi işleyelim alın terimizle kazanalım diyorsanız; bize katılacaksınız. Çiftçilerin, esnafın tarım kredi kooperatifinden veya bankalardan aldıkları kredilerin faizleri silinsin diyorsanız bize katılacaksınız. Beşli çetelere, devletin geliri peşkeş çekildi. Beşli çetelerin dönemi bitsin, memlekette hak hukuk olsun, hiçbir çocuk yatağa aç girmesin diyorsanız bize katılacaksınız. Bu işin şakası yok. 128 milyar doları götürdüler.

128 milyar dolar nereye gitti ey Bay Kemal hortumlayanlardan hesap sor diyorsanız bize katılacaksın. Emeklilikte yaşa takılanlar, bu sorun çözülsün diyorsanız bize katılacaksınız. Ataması yapılmayan öğretmenler, ataması yapılmayan sağlıkçılar, hak ve hukuk içinde yapılmasını istiyorsanız bize katılacaksınız. Askeri öğrenciler hapishanelerde sürüm sürüm sürünüyor, haksızlık diz boyu ama uyuşturucu baronuysa dışarıda. Adaleti sağlamak istiyorsanız ve uyuşturucu belasından bu ülke kurtulsun istiyorsanız bize katılacaksınız Emeklilere öyle 1100 lira değil, uyduruk para değil birer maaş ikramiye ödensin diyorsanız bize katılacaksınız.

Herkesin yaşam tarzına, kimliğine, inancına saygılıyım. Bir çocuk yatağa aç giriyorsa, gözüme uyku girmemeli. Bunu yapacağız. Kimse unutmasın. Geliyor gelmekte olan.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: Seçimlere En Geniş Demokrasi İttifakıyla Gireceğiz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Seçimlerde nasıl davranacağımızı bir buçuk yıldır anlatıyoruz. Spekülasyonlar boştur. Parlamento seçimlerine en geniş demokrasi ittifakıyla, mevcut ittifaklar dışında en geniş demokrasi ittifaklarıyla gireceğiz. Meclis’i Saray’ın bir uzantısı olmaktan çıkaracağız, halkların sorunlarının tartışıldığı, çözümün arandığı bir platform haline getireceğiz” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sancar, konuşmasının devamında cumhurbaşkanlığı seçimine de değinerek, “Müzakere ile, açık diyalog ve mutabakatla ortak aday fikrine de açık olduğumuzu söyledik. Cumhurbaşkanlığı seçiminde politikamız budur. Açık müzakere, doğrudan diyalog ve gerçeklerle yüzleşme temelinde bir mutabakat. Eğer bu saydığımız yöntem karşılık bulmazsa hiç şüphesiz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında siyasetin gündeminde yer alan konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Türkiye’nin tarihi OHAL ve sıkıyönetimler tarihidir. AKP geldiğinde bu ülkede OHAL vardı, şimdi olağan hale gelmiş bir OHAL var. 20 Temmuz 2016’da üç aylık ilan edilen OHAL resmi olarak 2 yıl sürmüş; şimdi de devam ediyor. Demokrasi ve hukukla bu ülkeyi yönetmelerinin kendi zihniyetleri açısından yönetmenin mümkün olmadığını biliyorlar. Türkiye fiilen kalıcı bir OHAL rejiminde yaşamaktadır. OHAL döneminde çıkarılan KHK’larla kamudan 152 bin kişi ihraç edildi. Şimdi de 35. madde kapsamında keyfi, hukuk dışı uygulamalarla kamu çalışanlarını mobbing altında tutmaya çalışıyorlar. Binlerce kamu çalışanı adalet aramaktadır.

Bizler, elbette kaybedilen yılların, çekilen acıların tümüyle telafisinin mümkün olmadığını biliyoruz ama haksızlıkların giderilmesi için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz. Bu konuda kararlılığımız, duruşumuz tamdır, nettir. Kimsenin şüphesi olmasın. Bu ülkede geniş bir mağdur kesim vardır, bu adaletsizliğe karşı mücadelemiz sürüyor. Sözümüz sözdür.

Sevgili arkadaşlar, Türk toplumu ve ülkeyi, siyaseti ve geleceği yakından ilgilendiren önemli bir hususu bir kez daha değerlendirmek istiyorum. Bu da Kürt sorununda çözümsüzlük, savaş politikaları ve tecrit meselesidir. Ortada bir gerçeklik var, gerçekliği gören siyasettir; gerçekliği yok sayan değil. Gerçekliğe gözünü kapatan siyaset çözüm üretemez. Tam tersine ülkeyi çürütür, çökertir, insanlarını mutsuzluğa boğar. Gerçeklik nedir?

‘Bu ülkede 40 yıllık bir çatışma gerçekliği var mı? Kim inkar edebilir?’

Birincisi, yüz yılı aşan bir Kürt sorunu gerçeği var. ‘Yok diyenler de biliyorlar ki var. Yüz yılı aşan bir Kürt sorunu gerçekliği, gözümüzü kapatabileceğimiz bir gerçeklik değildir. Eğer bunu görmezden gelirsek bu kanlı kısır döngüyü devam ettiririz. Bu ülkede 40 yıllık bir çatışma gerçekliği var mı? Kim inkar edebilir? Bu ülkede çözümsüzlük politikalarının en hakim anlayış olduğu bir gerçeklik mi? Bazı istisnai gelişmeler hariç, evet. Bunu yok sayabilir miyiz? İsterseniz yok sayın, ama gerçeklik yok sayılınca ortadan kalkmıyor.

Savaş politikaları bu ülkede bir gerçeklik mi? Bunlarla birlikte tecrit bir gerçeklik mi? Evet gerçeklik. İmralı’da 23 yılı bulan bir hukuksuz düzen uygulanıyor. Ne uluslararası ne iç hukuka uyan bir yanı var bunun. Peki bu gerçekliği dile getirmek siyasi sorumluluğun bir gereği mi? Evet. Gerçekliği dile getirdiğimiz için, gerçeklerle yüzleşmeyi talep ettiğimiz için sürekli hedefiz. Diğer siyasi aktörler bu siyasi gerçekliğin üstünü paltoyla örtmeye çalışıyorlar. Bunun üstünü örterek sorunu kapatabiliyor musunuz? Hayır.

‘Biz yüzleşme siyasetini esas alıyoruz’

Yapmamız gereken ne? Yüzleşmedir. Gerçek bir yüzleşme. Gerçeklikle yüzleşmedir. Bu saydığım tüm gerçeklikler gizlenemeyecek kadar yakıcı gerçeklerdir. Bunlarla yüzleşme olmadan bu ülkenin düzlüğe çıkma ihtimali yoktur. HDP de bunu esas almaktadır. Biz yeni bir başlangıç ve Türkiye’de eşit, demokratik bir yaşam istiyoruz. Gerçeklikleri söylemek evet, sarsar. Birçok kesime gerçekliği gösterdiğinizde sarsılabilir. Tekrar söylüyorum, çözüm yüzleşmeyle başlar. Yüzleşme sarsar, hatta acıtabilir. Ama gerçekliği yok saymak daha vahim sonuçlar yaratır. O nedenle biz yüzleşme siyasetini esas alıyoruz. Bu gerçekliklerle yüzleşilecek ve yüzleşmeyi gerçek çözüm siyaseti takip edecek.

Partimiz yaşamı ihlal eden her uygulamanın karşısındadır ve bununla mücadele eder. Kürt sorunuyla demokratik çözüm ancak müzakere, diyalog ve demokratik siyasetle mümkündür. Bunu da her fırsatta söylüyoruz, gereğini de her vesileyle yerine getirmeye çalışıyoruz. Tecrit çözümsüzlüğün bir parçasıdır. Basit örneklerle anlatalım 2013-15 yıllarını hatırlayalım; bu ülkede çatışmalar durmuş, çözüm umudu yükselmiş, demokraside de ekonomide de ilerlemeler kaydedilmişti. Çünkü müzakere ve diyalog yöntemi uygulanıyordu. Cenazeler gelmiyordu, analar ağlamıyordu.

Peki 2.5 yıllık süreç ne zaman sona erdi? Fiilen 5 Nisan 2015’te sona erdi. 5 Nisan 2015, İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmelerin kesildiği tarihtir. Çözümsüzlük politikalarının yeniden en ileriye taşındığı, yeni dönemin başlangıcıdır. O günden bu yana yaşadığımız yıkım herkesin gözü önündedir. Çözümsüzlüğe karşı her türlü uygulamayı reddediyoruz.

‘Barış ve çözüm için yapılan her girişim bu iktidarı rahatsız ediyor’

Bir başka örnek vereyim; İmralı’da Öcalan’la en son Ağustos 2019’da avukat görüşmesi yapılmıştır. “Bir haftada çatışma durumu ihtimalini ortadan kaldırırım” demişti. Burada da başta devlet aklı olmak üzere bütün kesimlere bir mesaj iletmiştir. Neden bu şans değerlendirilmiyor? İşte bizim burada Kürt sorununda demokratik çözüm barış, bunun yönetimi olarak siyalog derken kastettiğimiz her alanda bunun imkanlarını yaratmak, ortadan kaldırılan şartların yeniden sağlanmasını istemektir. Gemlik yürüyüşü de bizim demokratik çözüm, barış konusunda tutumumuzun bir başka alandaki yansımasıdır. Evet, çeşitli kuruluşlar kamuoyunun dikkatini yaygınlaşan savaş politikalarına karşı çözüm, demokratik çözüm ve barış imkanlarına dikkat çekmektedir. Bu bir demokratik haktır. Ama bu demokratik imkanı kullandırmamak için güvenlik güçleri iktidarın emrinde ağır şiddet uyguladılar. Görüntüler ortada. Şimdi, burada böyle bir anlayışın nereye çıkacağını kestirmek zor değil. Demek ki barış ve çözüm için yapılan her girişim bu iktidarı rahatsız ediyor.

Çatışmaları bitirmek istiyoruz. Biz bu ülkede kalıcı barışı sağlamak istiyoruz. Onun için her alanda mücadele yürütmeye devam edeceğiz. Barış ve çözüm için kapalı kapıları açacak anahtar tam da budur işte. Tam da bu nedenle HDP’ye yeniden saldırılar başlıyor. Kürt sorunund açözümsüzlük anlayışı derinleştikçe, sadece ekonomi çökmüyor, toplum da çürütülüyor. İşte biz geleceği bu zihniyet üzerine değil, eşit yurttaşlık temelinde Kürt sorununun demokratik yollarla çözüldüğü bir yaklaşımı savunuyoruz. Bunu söylemek iktidarı rahatsız eder anlıyoruz. Çünkü varlığını inkara, savaş politikalarına, kutuplaşmaya bağlamış. Peki muhalefete ne oluyor? Sizlerin bu gerçeklikler karşısında sözünüz nedir? Önerileriniz nedir? Bu iktidarın izlediği yolu aynen devam ettireceğiz diyorsanız bu iktidardan temelde farkınızın ne olduğunu ortaya koyun. Bizler, bu iktidarın zihniyetini ve politikalarını başka türlü ambalajlarla topluma seçenek olarak sunma arayışlarına da karşı çıkıyoruz.

Onlar ne yaparlarsa yapsınlar, savaştan medet umanlar, bu ülkede ezilenleri ezilen olarak tutmayı hedefleyen kim varsa bilsin ki karşılarında HDP var, demokrasi güçleri var, halkın birlikte, eşit, özgür yaşama isteği var. Biz bu iradeyi ortaya çıkarmaya kararlıyız. İktidarın başı AKP Genel Başkanı dün Gemlik yürüyüşüyle ilgili ‘cenazeleri de andı.’ İşte biz bunun için mücadele ediyoruz. Bir daha bu ülkeye cenazeler gelmesin diye mücadele ediyoruz. Biz giden her canın yüreğimizden bir parça aldığına inanan insanlarız.

Gerçekliği yok sayan ve kendinizi kandıran yoldan ayrılın. Seçimler yaklaşıyor, bu seçimler herhangi bir seçim olmayacak bunu da biliyoruz. HDP olarak tutumumuzu aylar önceden ortaya koyduk. Biz ne bu zorba iktidarı ne de eski köhnemiş zihniyeti devam ettirecek arayışları kabul ediyoruz. Biz gerçek alternatiflerin peşindeyiz.

Kısacası değerli arkadaşlar, İmralı’daki tecrit de bunun bir parçası. Ona karşı itirazı da tecrit etmek istiyorlar. Barış için verilen her mücadeleyi, eşit yaşam için verilen mücadeleyi tecrit etmek istiyorlar. Tecrit politikası her tarafa yaygınlaştırmak isteniyor. Her alandaki tecrite karşı mücadele olacaktır. Mücadele varsa umut vardır, umut varsa başarı kaçınılmazdır.

Parlamento seçimleri

Seçimlerde nasıl davranacağımızı bir buçuk yıldır anlatıyoruz. Spekülasyonlar boştur. Parlamento seçimlerine en geniş demokrasi ittifakıyla, mevcut ittifaklar dışında en geniş demokrasi ittifaklarıyla gireceğiz. Meclis’i Saray’ın bir uzantısı olmaktan çıkaracağız, halkların sorunlarının tartışıldığı, çözümün arandığı bir platform haline getireceğiz.

Bize karşı önyargılar varsa toplumun her kesimiyle konuşmaya hazırız. Bizim duruşumuzdan kaygı duyan kim varsa açıkça diyaloğa gelsin. Eğer halkın içinde bizimle bu diyaloğu kuramayacak kadar mesafe varsa, o mesafeyi kapatmak da bizim görevimizdir. Önümüze konan eleştirileri samimiyetle değerlendirmeye, kendimizi bu çerçevede düzeltmeye, gerekirse değiştirmeye hazırız.

Cumhurbaşkanlığı seçimi

Müzakere ile, açık diyalog ve mutabakatla ortak aday fikrine de açık olduğumuzu söyledik. Cumhurbaşkanlığı seçiminde politikamız budur. Açık müzakere, doğrudan diyalog ve gerçeklerle yüzleşme temelinde bir mutabakat. Eğer bu saydığımız yöntem karşılık bulmazsa hiç şüphesiz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz.

Kimse imalar beklemesin. Bu saydığımız yöntemler karşılık bulmazsa şüphesiz kendi adayımızı çıkarmayı da en önemli seçenek olarak tutuyoruz. Bu kadar. Kulis bilgileriymiş de, şuymuş da, buymuş da. Buradayız, herkesle konuşmaya hazırız. “

Paylaşın