Mahmut Arıkan’dan “Süreç” Tepkisi: Geldiği Yer Top Tartışması

Yeni Yol Grubu toplantısında konuşan Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, “Aylardır bir numaralı gündemimiz olan ‘yeni çözüm süreci’ ‘topun kimde?’ olduğu tartışmalarına kadar indi” dedi ve ekledi:

“En başından beri; bu sürecin şeffaf olması, tüm aktörlerin sürece dahil edilmesi, sürecin kimsenin vicdanına ve hesabına hapsedilmemesi gerektiğini söylüyoruz. İşte buyurun; meclisten, milletten kaçırılarak konuşulan konunun geldiği yer burası. Uyarıyoruz; şeffaf olun ve bu konuyu milletin evine, meclise getirin. Yoksa bu top yakında elinizde patlayacak!”

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yeni Yol Grubu toplantısında konuştu. Karar’ın aktardığına göre; Sözlerine hayatını kaybeden Sırrı Süreyya Önder’e rahmet dileyerek başlayan Arıkan, “TBMM Başkanvekili, İstanbul Milletvekili, Sayın Sırrı Süreyya Önder’e bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum” diye konuştu.

Sırrı Süreyya Önder’in cenaze töreninde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik saldırıyı değerlendiren Arıkan şunları söyledi: “Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e düzenlenen saldırı sadece merasime gölge düşürmekle kalmadı. Nasıl oluyor da bir katilin elini kolunu sallayarak Taksim’de dolaşmasına izin veriliyor? Bu katilin kardeşinin bir açıklaması oldu. Dedi ki “bize bulaşmasın diye evimizi gizli tutuyorduk.” Kardeşi bile -kendi çapında- güvenlik önlemi alma ihtiyacı duyarken nasıl oluyorda; böylesi bir katil, böylesi kritik bir törende, ana muhalefet partisi liderine ulaşıp saldırabiliyor?

Bu saldırı; ceza ve infaz sisteminin, daha doğrusu tuzun kokmaya başladığının en büyük delilidir. Bu saldırı; iktidarın – ülkenin, milletin güvenliği ile değil sadece ve sadece kendi güvenliği ile ilgilendiğinin en büyük ispatıdır. Bu saldırı; hızlı karar alma süreciyle her sorunumuzun anında çözüme kavuşacağı vaadinin resmen iflasıdır. Bu saldırı ülke siyasetine egemen olan kutuplaştırıcı ve ötekileştirici ‘nefret’ dilinin neticesidir. Ülkemiz ve bölgemiz bu kadar kritik süreçten geçerken iktidarıyla muhalefetiyle herkes kullandığı dile dikkat etmek zorundadır!”

Erdoğan’ın, partisinin grup toplantısındaki ‘telef’ ifadesini “kaygı verici” bulduklarını söyleyerek şöyle konuştu: “Bu ifade kasıtlıdır. Bu ifade kalemşörler tarafından özenle seçilmiştir. Bu ifade iktidarın zihin dünyasını yansıtmaktadır. Cumhurbaşkanlığı makamı maalesef muhalefeti telef sözcüğüyle uyaracak kadar kibre hapsolmuş durumdadır. Bu vahameti biz Cumhurbaşkanı sıfatına sahip bir siyasetçiye yakıştıramıyoruz. Şunu unutmayalım: Sorumluluk makamındakiler telefle başlayan cümleler kurarsa, sorumsuz kişiler de yumruklayacak hedef ararlar.

Şimdi gelin iktidara yardımcı olalım, hep birlikte telef sözcüğünün doğru kullanımına örnekler verelim. Bir gecede telef ettiğiniz 52 milyar dolar mesela! Torpille, kayırmacılıkla telef ettiğiniz liyakat! Çetelere teslim ederek telef ettiğiniz sokaklar! Dindar nesil oluşturacağız diye çıktığınız yolda, telef ettiğiniz gençler! Parsel parsel satarak telef ettiğiniz Ankara! Biz bu şehre ihanet ettik diyerek telef ettiğiniz İstanbul! ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyerek telef ettiğiniz bütçeler! Dahası var, dahası var da biz vakti telef etmeyelim!”

Yeni çözüm sürecinde gelinen son noktaya değinen Arıkan, “Elimizi nereye atsak bir ‘çatışma” görüyoruz” diyerek şunları söyledi: “İktidarla ana muhalefet arasında ‘telef’ tartışması devam ederken diğer yandan İktidarla DEM Parti arasında bir ‘top’ tartışması var. Malumunuz geçen hafta DEM Parti Heyeti, Adalet bakanıyla görüştü. DEM Parti’nin ‘talep ve beklentileri’, Adalet Bakanının ‘uyarı ve tepkileri’ gündeme geldi. Öyle görünüyor ki birçok kez olduğu gibi görüşmeden sonuç değil, tartışma ve polemik çıktı.

Yani aylardır bir numaralı gündemimiz olan ‘yeni çözüm süreci’ ‘topun kimde?’ olduğu tartışmalarına kadar indi. En başından beri; bu sürecin şeffaf olması, tüm aktörlerin sürece dahil edilmesi, sürecin kimsenin vicdanına ve hesabına hapsedilmemesi gerektiğini söylüyoruz. İşte buyurun; meclisten, milletten kaçırılarak konuşulan konunun geldiği yer burası. Uyarıyoruz; şeffaf olun ve bu konuyu milletin evine, meclise getirin. Yoksa bu top yakında elinizde patlayacak!”

“Tüm bu tartışmalardan sonra, şunu çok net ifade edebiliriz: Türkiye’nin birliğe ihtiyacı var. Siyasetin sükunete ihtiyacı var. Siyasi öznelerin suhulete ihtiyacı var. Özellikle Meclis çatısı altında ifade ediyorum. Yumruk, siyaset aracı; Siyaset, çatışma aracı değildir. İktidar, kamplaşma; muhalefet, gerginlik yükseltme alanı değildir.”

İstanbul’da 23 Nisan Günü yaşanan 6,2 şiddetindeki korkutan depreme değinen Arıkan, “yaşadığımız coğrafya bakımından hem yerin altında hem yerin üstünde ciddi tehlike ve tehditlerle karşı karşıyayız” diyerek şöyle konuştu:

“Yerin altında bizi bekleyen iki büyük deprem varken iktidar, yerin üstünde “Kanal İstanbul” hayali için uğraşıyor. Sermaye için kanal İstanbul’u düşünen iktidar, 11 şehirde hâla konteynırlarda yaşayan depremzedeler için 2,5 yıldır verdiği sözleri tutmuyor. Maalesef, depremi ekonomiye yük olarak görenler, Kanal İstanbul’u terazide tüy olarak görüyor! Hükümete sesleniyorum! Kanal İstanbul’a akıtacağınız kaynakları; İstanbul’u depremden korumak, İstanbullu vatandaşlarımızı deprem riskinden kurtarmak için harcayın. Hiç olmazsa bu sefer; hiç yapmadığınız bir şey yapın; israf etmeyin, insaf edin.”

Sözlerine “Depremi fırsata, afeti ranta çeviren bu anlayış; şimdi de mera yönetmeliği üzerinden doğayı ve kırsalı sessiz sedasız sermayeye devrediyor” diye devam eden Arıkan, “Beton ekonomisinin pençesi artık meralara, yaylalara kadar uzanmış durumda!” diyerek bir belge gösterdi. Arıkan sözlerine şöyle devam etti:

“Tarih 3 Mayıs 2025. Geçtiğimiz hafta Tarım ve Orman Bakanlığı, ‘Mera Yönetmeliğinde’ bir değişiklik yaptı. Bu yönetmeliğe göre artık ‘mera’ demek ‘yatırım alanı’ demek. ‘yaylak’ demek ‘sanayi parseli’ demek, ‘kışlak’ demek artık enerji, maden, turizm ve rant projelerinin yeni adresi demek oluyor. Bu yapılan, hiçbir şekilde ‘masum’ bir arazi yönetimi değişikliği değildir. Bu yapılan, kırsalın tasfiyesidir! Hayvancılığın tamamen bitişidir! Köylünün son müşterek malını da sermayeye peşkeş çekmektir. Bu yönetmelik, Büyükşehir yasasıyla mahalleye çevrilen köylerimizin, tabutuna son çiviyi çakmaktır. Bugün ‘yatırıma açıyoruz’ diyerek yapılan bu değişiklikler, yarın köylümüzü kendi köyünde kiracı hâline getirecek! Kamu yararı diyorlar. Bunların kamu yararından anladıkları; betonla demirle yapılan yatırım. Kamu yararı aynı zamanda; hayvandır, topraktır, sudur, havadır.”

“Yaylaya, meraya, ormana, çevreye duyarsız olan bu iktidar, bir tek kendi çevresine duyarlı” diyen Arıkan, “Tarım ve gıda konusunda her gün yeni bir skandalla karşı karşıyayız” diyerek şöyle konuştu:

“İhraç edilmek üzere gönderilen ürünlerde yoğun pestisit kalıntıları tespit ediliyor. Ülkeler Türkiye’den gelen tarım ürünlerine birer birer kapılarını kapatıyor. Bu tablo bize şunu söylüyor: İhracata giden ürünlerde bile kalıntı çıkıyorsa iç piyasada satılan ürünlerin hali çok daha vahim demektir. Neden böyle söylüyorum: İhraç edilen ürünler için yapılan analizlerin binde biri bile iç piyasada tüketilen ürünler için yapılmıyor. Yeni bir rapor yayınlandı, herkesin malumudur. Rapora göre ülkemizde satılan sebze ve meyvelerin yarısından fazlasında pestisit kalıntısı bulunduğu ortaya çıktı.

Bu ne demek? Pazardan aldığımız ıspanakta bu zehir var demek, çocuğumuzun yediği elmada bu zehir var demek, sofraya koyduğunuz biberde bu zehir var demek, salataya doğradığımız marulda bu zehir var demek. Daha sayayım mı? Domateste, salatalıkta, patlıcanda, yani manavda gördüğünüz ne varsa, bu zehir bunların içinde. Bu tablo çevresel değil, tamamen siyasal bir tercihtir. Bu tablo -çok net ifade ediyorum- kısırlığın, beyin ve akciğer hastalıklarının, nihai son olduğu bir toplum demektir. Çocuklarımıza böyle bir Türkiye bırakamayız.”

“Tarımı çöküşten, çiftçiyi borçtan, gıdayı denetimsizlikten, tarlayı ekinsizlikten biz kurtaracağız” diye konuşan Arıkan, şunları kaydetti: “Yerli tohuma, ata tohumuna yönelik bütün sınırlamaları kaldıracağız. Şunu söyleyeyim: Tohumda, fidanda, ilaçta ve gübrede dışa bağımlı olanın, “ekonomik bağımsızlık” iddiası koca bir yalandır. Bizi İsrail’e mahkum eden tarım politikalarına son vereceğiz. Bu iktidarın aksine hayvancılıkta, otlak ve meraları artıracağız.”

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Bütün Organize Sanayi Bölgelerine, hallerin giriş çıkışlarına, büyükşehirlerin ana arterlerine vergi memurları, maliyeci koyacağız” açıklamasını değerlendiren Arıkan, Şimşek’in sözleriyle “Yani vatandaşı, esnafı, üreticiyi adım başı denetleyecek, nefes aldırmayacaklar” diye yorumlayarak sözlerine şöyle devam etti:

“Bunların tek bildiği zaten bu. Para lazım zam yap. Para lazım vergi koy. Para lazım ceza kes. Para lazım faizle borç bul! İktidar ekonomiyi devlet aklıyla değil, tahsildar mantığıyla yönetiyor. Sayın Şimşek; garibana ceza kesmek, esnafın kasasına vergi memuru koymak, kapısına maliyeci dikmek kolay! Yüreğiniz yetiyorsa meyve-sebze hallerinin değil; beşli çetelerin kapılarına vergi memuru koyun! Yüreğiniz yetiyorsa Organize Sanayi Bölgelerinin kapılarına değil; kara paranın giriş çıkış noktalarına maliyeci dikin!

Yüreğiniz yetiyorsa emekçinin, çalışanın maaş bordrosuna değil; kısa yoldan köşeyi dönenlerin banka kayıtlarına bakın! Buradan sayın Şimşek’e bir vergi müjdesi de biz verelim: robot vergisi. Bu kavramı yakın gelecekte daha çok duymaya başlayacağız. Vergiyi garibana değil, istihdamı azaltmak, işgücünü tasfiye etmek, işçiye maaş ödememek için gözlerini ikame robotlara diken zenginlere koyun. Yoksa yakın gelecekte işsizler ordusunu ikiye katlayacaksınız.

Bakın açık söylüyoruz: Enflasyon yüzde 30’muş, yüzde 40’mış… Bunlar kâğıt üstündeki rakamlar. Gerçek enflasyon, markette, pazarda, mutfakta! Gerçek enflasyon, ocakta kaynamayan tencerede, süt alamayan annede, ay sonunu getiremeyen emeklide! Daha yılın ilk 4 ayındayız, önümüzde 8 ay var! Çalışanın maaşı şimdiden pula döndü.”

“Ücretler bir an evvel güncellenmeli”

“Asgari ücrete artış yapmak için yıl sonunu beklemeyin” diyen Arıkan, “Emekli için memur için kamu işçileri için Temmuz’u beklemeyin. Enflasyon kayıplarını telafi edecek şekilde, Ücretler bir an evvel güncellenmelidir ve gerekli zamlar yapılmalıdır.”

“Tam bir ay sonra mübarek Kurban Bayramı’nı idrak edeceğiz” diyen Arıkan; “Geçen bayram, Sn. Erdoğan 4.000 tl ikramiye için “daha ne olacak” demişti. Biz söyleyelim! Bu bayram emekliye bir tam maaş ikramiye olacak! Olmak zorunda! Başka yolu yok!” diye konuştu.

Arıkan, sözlerine şöyle devam etti: “Unutmayın… Sadece 19 Mart’taki kur operasyonlarında buhar olan 52 milyar dolarla, emeklilere tam 6,5 maaş ikramiye verilebilirdi. Ama tercihlerini yine kimden yana kullandılar? Faiz baronlarından, borsa simsarlarından, rantçılardan yana kullandılar. Şimdi sıra emeklilerde! Paramız yok falan demeyin! Hiç lafı eveleyip gevelemeyin! Emekliye bir maaş ikramiye verin; emeklinin ahını değil, duasını alın!”

Gazze’ye insani yardım götürmekte olan ‘Vicdan’ gemisinin Malta açıklarında İsrail tarafından vurulmasına da değinen Arıkan şöyle konuştu: “Değerli arkadaşlar; biliyorsunuz yüreğimizin dinmeyen acısı: Gazze! Geçtiğimiz hafta Terörist İsrail, Malta açıklarında Gazze’ye giden insani yardım gemisini vurdu. Geminin içerisinde Türk vatandaşlarımız da vardı. Ne yazık ki, bizler bu filmi daha önce izledik. Terörist İsrail’e cesaret veren de budur zaten. Mavi Marmara olayında ‘giderken bana mı sordunuz?’ denmeseydi, para karşılığında dava kapatılmasaydı ve şehitlerimizin hesabı sorulsaydı bugün böylesi alçakça bir saldırıya cesaret edilemezdi. İşgalcilere silah taşıyan gemiler bütün limanlarda cirit atarken Gazze’ye ‘insani yardım taşıyan’ gemilerin bombalanması dünyaya utanç için yeter. Hep söyledik yine söylüyoruz: ‘İsrail ancak güçten anlar’. Dolayısıyla, derhal ‘Gazze Barış Gücü’ kurulmalıdır. İsrail güç tehditini görmeden durmayacaktır.

Türkiye maalesef Gazze konusunda hep ikircikli bir tavır ortaya koyuyor. Yabancı El Sendromu diye bir hastalık vardır. Nedir bu hastalık? El, beyinden bağımsız ve iradenizin dışında hareket eder. İktidarın hastalığı da bugün budur. Dili Filistin’den yana ama eli, diline yabancı. Biz de diyoruz ki; dilinize uymayan eliniz, icraatlarınız; bizi soykırımcılar ile yan yana getiriyor.”

“Gazze’de bunlar olurken, İsrail bütün bu suçlara imza atarken, Türkiye; onun en büyük destekçisi ABD’den medet umuyor, Trump’a dostum diyor. Doğrusu; Sayın Erdoğan’ın ‘Dostum Trump’ ısrarını anlamak oldukça zor. Sizi bir kez daha uyarıyoruz. Dostum dediğiniz Trump’ın yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Tarihimizdeki en aşağılayıcı mektuplardan birini gönderdiğini, bir rahip için Türkiye’yi açıktan tehdit ederek ‘ekonomiyi bitiririm’ dediğini, Suriye’de YPG’ye kol kanat gerip Türkiye’nin operasyonlarını engellediğini, Hiçbir suçu olmayan, sadece demokratik hakkını kullanan Rümeysa Öztürk kardeşimizi gözaltına alıp, eğitim hakkını bitirdiğini sakın unutmayın.

Sayın Erdoğan ‘dostum’ dediğiniz Trump var ya, kanla savunulan toprakları emlak arsası olarak görüyor. Gazze’yi kumarhane merkezi yapmak istiyor! Cenab’ı Allah bizi, sizin dostlarınızdan korusun. Görüyoruz ki sizin ‘dost’ ve ‘düşman’ seçiminizde çok büyük hatalar var. Bu vesileyle size gerçek bir dost tavsiyesinde bulunmak istiyoruz:  Düşmanın en büyük hilesi dostluğudur.”

Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilime de değinen Arıkan, “Dün gece yeni bir evreye geçen Hindistan-Pakistan gerilimine de değinmek isterim. Hindistan’ın gerginliği sıcak çatışmaya çevirmiş olmasından dolayı büyük endişe duyuyoruz” dedi.

Arıkan, sözlerine şöyle devam etti: “Bu sorumsuzluğa bir an önce son vermesi çağrısında bulunuyoruz. Pakistan’ın bu saldırganlığa karşı elbette meşru müdafaa hakkı vardır. Karşılık verme hakkı vardır. Keşmir’de yıllardan beri uluslararası hukuku çiğneyen, işgali devam ettiren, Keşmirli kardeşlerimizin kendi kaderlerini tayin hakkını hiçe sayarak hareket eden Hindistan‘ın bir de böylesine bir girişimde bulunması ve Pakistan topraklarına saldırması asla kabul edilemez.

Buradan bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Türkiye bir an önce D-8 üyesi ülkelerini bir araya getirerek Pakistan’ın karşı karşıya kaldığı saldırıları masaya yatırmalıdır. Hindistan’ın saldırgan tutumunun son bulması, ve bölgenin kaos, kargaşa ve savaş ortamına sürüklenmemesi için Pakistan’a gereken siyasi ve diplomatik destek açıkça verilmelidir.”

5 aydır sözleşme bekleyen 626 bin kamu işçisinin şikayetlerine değinen Arıkan şöyle konuştu: “Hak ettikleri için iktidarın hâlâ adım atmasını ve haklarını teslim etmelerini bekliyor. Ciddi bir mağduriyet var. Kamu çalışanlarımız; gelir vergisi dilimi adaletsizliğine, emeklilikte aylık bağlama oranı mağduriyetine, tayin hakkı engeline, kıdem tazminatı tavanına artık bir çözüm istiyor.

Bu anlamda; eşel mobil sisteminin geri getirilmesi, vergi yükünde adaletin sağlanması, sendikal örgütlenmenin önünün açılması, mevsimlik işçilerin belirsizliğine son verilmesi, geçici statü yerine kadrolu bir gelecek verilmesi gerekiyor. Yani depremde, selde, yangında, gece gündüz demeden görev yapan kamu işçilerine hak ettikleri değeri artık vermemiz gerekiyor. 100 binlerce çalışanı ve ailelerini ilgilendiren bu protokol artık imzalanmalı, refah adilce paylaşılmalıdır.”

Paylaşın

Saadet Partisi Lideri Arıkan: 19 Mart’ın Maliyeti 52 Milyar Dolar

Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuşan Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, “Geçen hafta açıklandı, 19 Mart’ta başlayan sürecin bugüne maliyeti: 52 milyar dolar. Merkez bankası doları tutabilmek için tam 52 milyar doları heba etti” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yeni Yol Partisi grup toplantısında gündeme ilişkin konuştu. Milli Gazete’nin aktardığına göre; Mahmut Arıkan’ın konuşmasında öne çıkanlar şu şekilde:

“Yarın 1 Mayıs, ‘Emek ve Dayanışma Günü’. Sözlerimin hemen başında bütün emekçilerin, bütün çalışanların bayramını tebrik ediyorum. Şüphesiz bu dünyada, ‘alın teriyle kazanılmış helal lokmadan’ daha değerli bir şey yoktur.

Ülke ekonomisinin büyüdüğünü söylüyorlar ama; asgari ücretlilerimiz, emekçilerimiz; Kirasını ödeyemez, çocuğunu okutamaz, tenceresini kaynatamaz, hale geldi. Ülkenin işçisinin, emekçisinin; maaş ve ücretleri gün geçtikçe küçülüyor. İşçimiz hak ettiğini alabilmek için, son çare greve başvuruyor. Bugün, ülkemiz grevler ülkesi haline geldi.

İşçimizin, emekçimizin konuşacak bu kadar sorunu varken; 1 Mayıs hala ideolojik tartışmaların esiri durumunda. Alın terinin, emeğin, sosyal güvencenin, taşeron işçiliğin, asgari ücretin konuşulması gereken bir gün ‘Taksim Meydanı’ tartışmalarıyla geçiştiriliyor.

Biz isterdik ki, 1 Mayıs’ta Taksim’i tartışacağımıza, açlık sınırının altında kalan asgari ücretliyi konuşalım. Keyfi uygulamalarla işten çıkarılan işçileri, emekçileri konuşalım. 14 yaşında çalışmak zorunda bırakılan, çalışırken hayatını kaybeden çocuklarımızı konuşalım.

Gelin bu sefer ‘dayanışma’ günü olan 1 Mayıs’ı, ‘kutuplaşma’ günü olmaktan çıkaralım! Şunu unutmayalım; Emeğin sömürülüyorsa, akıttığın terin hakkı verilmiyorsa; Sağcı olsan ne olur, Solcu olsan ne olur?

Açlık sınırının altında bir asgari ücrete mahkum ediliyorsan; Sünni olsan ne olur Alevi olsan ne olur? Yıllarca çalışıp didindikten sonra; 14 bin lira emekli maaşıyla hayatta kalmaya çalışıyorsan; Kürt olsan ne olur, Türk olsan ne olur?

İşçinin, memurun, emeklinin asgari değil, insanca yaşama kavuştuğu bir Türkiye mümkün. Bunun için tek bir şeye ihtiyaç var o da; iktidarın değişmesi. Mevcut iktidar gittiğinde, adil bir düzen kurulduğunda, adil devlet ve adil paylaşım iradesi iktidara geldiğinde, biz iktidara geldiğimizde, emek aziz, dayanışma değerli 1 Mayıs; bayram olacak inşallah.

Değerli arkadaşlar Türkiye sarsılıyor! Geçen hafta Türkiye’nin doğusundan batısına; özellikle İstanbul’da yürekleri ağza getiren depremler yaşadık. Çok şükür can kaybı olmadı. Fakat ciddi anlamda bir güven kaybı oldu. Özellikle, faturaya gelince dünyanın en pahalı fiyatını sunan GSM operatörleri, hizmete gelince en ufak sarsıntıda yerle bir oldular.

En büyük güven kaybı ise, iktidara karşı oldu. Biliyorsunuz, 99 Marmara Depreminden sonra geçici deprem vergisi getirildi. Geçici gelen bu vergi Ak Parti ile kalıcı oldu. Bugüne kadar 40 milyar doların üzerinde deprem vergisi toplandı. Peki bu vergi nereye gitti?

Dönemin Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek ‘deprem vergileri duble yollara gidiyor’ demişti. Ne tuhaf değil mi? Deprem vergilerini ‘duble yollara’ harcayan iktidarın bakanı, deprem olduktan sonra ‘depremin’ bütçeye yük olduğunu söylüyor.

Yetmedi! Çevre ve Şehircilik Bakanı da iki gün önce çıktı dedi ki: ‘İstanbul toparlanamayacak bir şehir değil! Birkaç yıl içinde toparlarız.’ Madem bu kadar kolaydı birkaç yılda toparlanırdı. 23 yıldır neden toparlamadınız?

Oysa siz; Şafak vakti insanları evlerinden toplamayı biliyorsunuz! Muhalif siyasileri, gazetecileri hatta öğrencileri Silivri’de toplamayı biliyorsunuz! Afet olunca, iban gönderip milletten para toplamayı biliyorsunuz.

Peki İstanbul’u toparlamak için 23 yıldır neyi beklediniz? Gerçekten yapmak isteyipde yapamadığınız İstanbul’da ne var? Kimse kusura bakmasın. Demiri tavında dövmek, hesabı zamanında sormak lazım. Bırakın kayıkçı kavgasını, bırakın horoz döğüşünü, önce bunların hesabını verin.

Bakınız; ‘beklenen İstanbul Depremi acaba öne mi geldi?’ ‘toplanma alanlarının akıbeti ne oldu?’ ‘Kanal İstanbul millet için mi yapılıyor, rant için mi yapılıyor?’ tartışmalarının gölgesinde, biz yine; İBB’ye dönük operasyonları konuşuyoruz.

“52 milyar doları heba ettiler”

Geçen hafta açıklandı, 19 Mart’ta başlayan sürecin bugüne maliyeti: 52 milyar dolar. Merkez bankası doları tutabilmek için tam 52 milyar doları heba etti. Bu para ne demek biliyor musunuz arkadaşlar?

Arkadaşlar, lütfen vereceğim rakamlara dikkat edin; Bu para 800.000’in üzerinde sosyal konut demek. Bu da Türkiye’de ihtiyaç sahibi olan hiçbir ailenin evsiz kalmaması demek. 6 Şubat mağdurlarının tamamının çadırlardan, konteynırlardan kurtarılması demek. 2025 bütçesinde çiftçiye destek için ayrılan paranın tam 14 katı demek.

Değerli arkadaşlar Türkiye’de ‘Çiftçi Kayıt Sistemine’ kayıtlı 2 milyon 100 çiftçimiz var. Bu parayla, her bir çiftçiye 951.809 lira destek verilebilirdi. Bu dünkü kurla tabi, bugün ne olur bilmiyoruz. Önümüz Kurban Bayramı. Bu parayla, bayramda emeklilere; 4.000 tl değil, 1 maaş değil, tam 6,5 maaş ikramiye ödenebilirdi.

Arkadaşlar daha iyi anlaşılsın diye söylüyorum: 52 milyar doları, 100 dolarlık banknotlar halinde uç uca dizseniz, dünyanın çevresini 2 defa dönebiliyorsunuz. Ha şunu da söyleyeyim, aynı rakamı TL’ye çevirince; 200 liralık banknotlardan Ay’a dört şeritli yol yapıyorsunuz.

Maliye bakanının ‘yatırım’ turları

Peki ekonomi yönetimi ne yapıyor? Sayın Şimşek, Erasmuslu üniversite öğrencisi gibi ülke ülke dolaşıyor. Sıcak para arıyor, yatırımcılara sesleniyor. Sayın Şimşek en son, IMF-Dünya Bankası Bahar Toplantıları kapsamında Amerika’daydı.

Kendi ifadesiyle söylüyorum: 60’tan fazla kuruluşla görüşmüş, çok çok yoğun ilgi görmüş. Kim var görüştüğü kuruluşlar arasında? IMF var, Dünya Bankası var, finans kuruluşları var. 90’lı yılların meşhur şarkısı vardı: ‘Hey George versene borç?’ diye. Bu durum bana bu şarkıyı hatırlattı. Şunu baştan söyleyelim, bulunan paranın maliyeti bize çoook yüksek olacak. Neden?

Çünkü, Türkiye ancak yüksek faizle borç bulabiliyor. Yani George’un, Micheal’ın verdiği paralar, aslında bu ülkenin yarınlarını esir alıyor. Sayın Bakan Amerika’dayken, biz de Anadolu’daydık. Geçen hafta Giresun, Trabzon, Rize, Eskişehir ve Kocaeli illerimizdeydik.

Sayın Bakan New York’ta banka patronları ile görüşürken Biz de; Rize’de çay üreticileriyle, Giresun’da fındık üreticilileriyle görüşüyorduk.

Sayın Şimşek Washington’a geçip finans patronları ile temaslar kurarken Biz de; Eskişehir’de esnafımızla, Kocaeli’de işçimizle temas halindeydik. Ziyaretlerimiz esnasında, Türkiye’nin gerçek fotoğrafını çekme imkânımız oldu. Buna geçmeden önce, bir ziyaretimizden bahsetmek isterim.

Giresun Çanakçı’da, Belediye Başkanımız Sn. Tuncay Kasım’ı ziyaret ettim. Kısıtlı imkânlarla inşa ettikleri sosyal tesislerin açılışını yaptık.

Orada bir kez daha gördük ki: Merkezi hükümet, kendinden olmayan belediyelere ayrımcılık yapmaya devam ediyor. Ben sınırlı imkanlarla büyük hizmetler yapan Belediye Başkanımız Tuncay Kasım Bey’e buradan bir kez daha teşekkür etmek ediyorum.

Üç dönemdir başarılı bir şekilde hizmet veren Belediye Başkanımız Tuncay Kasım, kıt imkanlarla hem Çanakçı halkının hem de Çanakçı’nın vadisinin, deresinin, ağacının kuşunun, toprağının suyunun, tepesinin yaylasının savunmasını yapmakta.

Başkanımızın ve Çanakçı halkının kapısı herkese açık. Yolunuz Karadeniz’e düştüğünde geçerken ziyaret ediniz demiyorum, planlı ve programlı bir şekilde bilerek ve isteyerek bu güzel ilçeye gidip eşsiz güzelliklerine tanıklık ediniz diyorum.

Değerli arkadaşlar, Karadeniz’den size fındık ve çay getirdim! Şunu rahatça söyleyebilirim: Giresun’da fındıklıklarda, Rize’de çaylıklarda “Hükümete tepki” zirve yapmış! Giresunlular, fındık kabuğunu dolduran ve taşıran sorunların kaynağının AK Parti olduğuna kanaat getirmiş.

Rizeliler, demli çay eşliğinde, sıkıntıların kaynağının hemşerileri Erdoğan Hükümetleri olduğunu ifade ediyorlar. Nasıl olmasın ki?

Dünya’nın en iyi fındığını Giresun’da yetiştiriyoruz. Ama fındığın borsası Hamburg’tan belirleniyor. Benim Giresunlu çiftçim de Hansın hesabıyla iş görüyor. Dünya’nın en iyi çayını üretiyoruz. Ama üretici çay alım kotası yüzünden özel sektöre ezdiriliyor.

Ben de şimdi buradan Sayın Şimşek’e sesleniyorum: Sayın Şimşek Londra’yı, Washington’u, New York‘u, Brüksel‘i dolaştığınız kadar; bir de Giresun’u, Rize‘yi dolaşın! Ekonomiye Amerika’daki patronların gözüyle değil Anadolu’daki garibanların gözüyle bakmayı deneyin.

Bir kere de bahçesine zirai don vurmuş çiftçimizle görüşün. Giresun’da fındıklıkta, Rize’de çaylıklarda çalışan çiftçimizle konuşun. Bakın ilgi nasıl oluyormuş, o zaman çok daha iyi göreceksiniz!

Değerli arkadaşlar, Konuşmamın bu bölümünde size bir gemiden bahsetmek istiyorum. Gemi bu. Adı, Nexoe Maersk
Bu gemi 2023’ten bugüne düzenli olarak İsrail’e silah ve silah parçası taşıyan ‘Maersk’ şirketinin gemilerinden biri. Bu gemi 9 Nisan’da Virginia’dan demir alıyor.

New Jersey’den Fas’a, oradan Fransa ve İspanya’ya, ardından Mersin’e ve son olarak Hayfa’ya gitmeyi planlıyor. Önce bu şirket hakkında bir bilgi vereceğim. Bu şirketin gemileri, Yalnızca Eylül 2023 ile Eylül 2024 tarihleri arasında İsrail’e tam 2.110 sevkiyat yapmış.

Bu gemiler içerisinde ne mi taşıyor? Sadece 2.110 sevkiyatta tam 23 milyon ton malzeme taşınmış. Burada ayrıntılı rakamlar mevcut. Bu 23 milyon ton malzemenin içinde neler var biliyor musunuz?

Zırhlı personel taşıyıcılar, taktik araçlar, gelişmiş hafif saldırı araçları, top mermileri için mermi gövdeleri, Mersin Limanına gelmeyi planlayan bu Nexoe Maersk gemisinin içinde şu an F-35 parçaları bulunuyor.

Hani şu Gazze’de taş üstünde taş bırakmayan F-35’lerden bahsediyorum. Hani Türkiye’nin parasını ödediği halde alamadığı F-35’lerden bahsediyorum. İsrail’in soykırımına silah taşıyan bu gemi önce İspanya sonra Fas’ta protesto edilmişti.

Geçtiğimiz Pazar günüde milletvekillerimiz ve Genel Başkan Yardımcılarımız Mersin’deydi. Biz de bu soykırım destekçiliğini protesto ettik. Bu gemiye tepki gösteren tüm kardeşlerimize, Saadet Partimize, Anadolu Gençlik Derneğimize, Direniş Çadırı üyelerine, Filistin için 1000 Genç üyelerine teşekkür ediyorum.

Nitekim, gemi geçtiğimiz gün rotasını değiştirmek zorunda kaldı! Yani eğer kimse ses çıkarmasaydı, gözaltına alınmayı, yerlerde sürüklenmeyi göze almasaydı; Bu gemi ülkemizden demir alıp, İsrail’e silah taşıyacaktı. Şimdi bir düşünün bakalım, bu 2.110 seferin kaçı Mersin’e demirledi?

Kaçı bizim limanlarımızdan kalkıp İsrail’e ulaştı? En başından beri biz bunu anlatıyoruz. Bitti mi maalesef bitmedi, bakınız elimde bir liste daha var. Bunlar da önümüzdeki ay, Mersin limanına gelecek, oradan Hayfa’ya geçecek gemilerin listesi. Göreceksiniz Gazze sevdalısı olan Necip milletimiz, bu gemilerin Mersin limanına gelmesine müsaade etmeyecekler.

Doğu Akdeniz’de neler oluyor?

Değerli arkadaşlar, Gazze konusunda iktidar cılız sesler çıkarırken, olağanüstü gelişmelerin yaşandığı Kıbrıs konusunda tam olarak sessizliğe bürünmüş durumda. Doğu Akdeniz kazan gibi kaynıyor. Ve Kıbrıs, bu kazanın fokurtuları arasında elimizden kayıp gitmek üzere.

Bu kazanda; Kaset iddiaları var, mafya iddiaları var, İsrail var, İsrail’le normalleşme sinyalleri veren Suriye yönetimi var, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde hızlı bir silahlanma ve yeni bir terör örgütü var, ‘Türkleri Kıbrıs’tan kovmalıyız’ diyen patrik var, Türkiye’yi adada ‘işgalci’ olarak kabul eden Türki devletler var.

Arkadaşlar Kıbrıs’ta her türlü mihrak ve emperyalist plan var, ama bir tek Türkiye yok. Biz de soruyoruz; Kıbrıs, Türkiye’nin kilidi değil mi? Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki varlığımızın teminatı değil mi? Kıbrıs gözden çıkarıldı da bizim mi haberimiz yok?

İktidarın Kıbrıs’a bakış açısı milli olmaktan çok uzak. Son zamanlarda Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta bu kadar gelişme yaşanırken, iktidarın bu kadar suskun olması başka türlü açıklanamaz.Şunu açık ve net ifade etmek istiyorum; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs’tan büyüktür.

Ayrıca; Kıbrıs demek Erbakan Hocamızın emperyalizme karşı yazdığı destan demektir, Kıbrıs mazlumun imdadına yetişmek demektir, Kıbrıs demek bizzat Anadolu demektir, Kıbrıs demek Milli Görüş demektir.

Sayın Ersin Tatar’ın ‘Kıbrıs elden giderse Anadolu kuşatılır sözü’ gelişigüzel söylenmiş bir söz değil, yaklaşmakta olan tehlikeye işaret ediyor. Ankara ne ise Trabzon ne ise Diyarbakır ne ise Kıbrıs da bizim için odur!

Doğu Akdeniz’de; Bir yandan Gazze’yi, Kıbrıs’ı, Yunanistan’ı takip ederken bir yanda da Suriye’yi takip ediyoruz. Size bir haber göstermek istiyorum. Haber ‘The Times of Israil’den. Tarih 24 Nisan 2025. 5 gün önce. Başlık şöyle:
‘Ahmed el-Şaraa, İsrail ile Barış Arayışında, Suriye’yi İbrahim Anlaşmalarına Dahil Etmek İstiyor’

ABD’li Kongre Üyesi Cory Mills Suriye ziyaretinden sonra yaptığı açıklamalara binaen bu haber yapılmış. Suriye halkı bizim kardeşlerimizdir. Onların acıları bizim acımız, sevinçleri bizim sevincimizdir.

Fakat görüyoruz ki, Başta Türkiye olmak üzere, bölge ülkeleri Suriye yönetimine yanlış örnek oluyorlar. Biz biliyoruz ki, İsrail bölgemizi ‘istikrarsızlıkla’ tehdit ediyor. Türkiye için ‘ekonomik istikrarsızlık’ söz konusuyken, Suriye için ‘toprak bütünlüğü’ söz konusu.

Bakınız bu fotoğraf 2020’de Amerika’da imzalanan İbrahim Anlaşmasının fotoğrafı. Bu anlaşma için ‘İsrail’le Normalleşme Anlaşması’ diyorlar. Taraflar kim?

Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail. İmzalanan yer neresi? Washington! Suriye yönetimine diyoruz ki!
İsrail’le normalleşmek demek Siyonizm’le normalleşmek demektir. Ne Türkiye, Ne Suriye; bölgenin ve İslam dünyasının bekası için bu oyuna gelmemelidir.

Biz: Türkiye’ye ‘cent hesabı’, Suriye’ye ‘metrekare hesabı’ yaptıran tüm anlaşmalara karşıyız. Biz, Suriye’de: Terörizmin legalleşmesine, teröristin sivilleşmesine, İsrail’in güçlenmesine karşıyız!

Gazze’ye sahip çıkmak istiyor musunuz? Ülkenizi seviyor musunuz? Bölgede istikrar istiyor musunuz? Cevabınız evet ise tek bir yol var: O da ‘Askeri’ seçenek. Bu vesileyle ‘Gazze Barış Gücü’ teklifimizi bir kez daha hatırlatıyorum. Hep söyledik yine söyleyeceğiz: İsrail ancak güçten anlar!

Değerli arkadaşlar, Bu konuştuklarımızın hepsi, elbette bir teslimiyetin değil, bir dirilişin çağrısıdır. Emeğin hakkı verilene, adalet yerini bulana, Kıbrıs özgür, Gazze hür olana kadar; Bu yürüyüşümüz sürecek. Saadet Partisi olarak, ne içerideki talanlara ne de dışarıdaki emperyal planlara boyun eğmeyeceğiz.”

Paylaşın

Saadet Partisi Lideri Arıkan: Türkiye Toksik Demokrasi Düzenine Hapsoldu

Yeni Yol Grubu’nda konuşan Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan,  Erdoğan’ın “toksik demokrasi” ifadesine katıldığını belirterek, “Bugün her muhalif sesin susturulduğu, yargının siyasi infazlara alet edildiği, her güne yeni bir kayyumla başladığımız bir demokrasi toksik bir demokrasidir. Bu kadar toksikliğin sebebi otoriter zihniyettir” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yeni Yol Grubu’nun grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Karar’ın aktardığına göre; Konuşmasına, 14 yıl önce vefat eden merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ı anarak başlayan Arıkan, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik tabloya ilişkin sert eleştiriler yöneltti.

Arıkan, Erbakan’ın sadece ekonomik kalkınmayı değil, ahlaki ve manevi kalkınmayı da hedeflediğini belirterek, “Milli Görüş hareketini kurduğunda Türkiye için yeni bir dönem başlamıştı. O günden bugüne Milli Görüş’ün hesap edilmediği tek bir denklem olmadı” dedi.

28 Şubat sürecini de değerlendiren Arıkan, “Cumhuriyet tarihi darbeler tarihidir. Demokratik hayatımız 10 yılda bir darbelerle kesintiye uğratıldı. Bu darbelerin en kirlisi şüphesiz 28 Şubat’tır. Bu darbe sadece demokrasiyi değil, milletin geleceğini de çalmıştır” ifadelerini kullandı.

Arıkan, 28 Şubat’ın iki ana sebebi olduğunu belirterek, “Biri, rantçılara giden hortumun kesilmesi, yani denk bütçe yapılması; diğeri ise D-8’in kurulmasıdır. Birinci gerekçe içerideki rantçıları, ikinci gerekçe ise emperyalist dış güçleri rahatsız etti” diye konuştu.

“28 Şubat’la gerçekten hesaplaşmak istiyorsanız, bankalardan bir gecede 50 milyar doları hortumlayanların yakasına yapışmalısınız” diyen Arıkan, “Bir yılda faize trilyonlar ödemekle değil, tıpkı Erbakan Hoca gibi denk bütçe yapmakla hesaplaşabilirsiniz” dedi.

Türkiye’nin köklü değişikliklere ihtiyacı olduğunu vurgulayan Arıkan, “AKP yönetimine kimlerin gelip gittiğinin, yeni kabinede kimin bakan olup olmayacağının hiçbir önemi yoktur. Bu değişiklikler sadece AK Parti’de makam ve mevki bekleyenleri heyecanlandırmaktadır” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrıda bulunan Arıkan, “Siyaset dilinde çatışma ve gerilim değil, sağduyu ve diyalog esas alınmalıdır. İç politikada öfke değil, merhamet ve adaletle hareket edilmelidir. İsraf önlenmeli, fakirin hakkı korunmalıdır” dedi.

AK Parti iktidarının muhalefete yönelik tutumunu eleştiren Arıkan, “İktidar bizim çağrılarımızın tersine davranıyor. Seçtiremediği belediye başkanını ya transfer ediyor ya da kayyum atıyor. Benden olmayanlara ya itibar suikasti yapıyor ya da transfer ediyor” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “toksik demokrasi” ifadesine katıldığını belirten Arıkan, “Bugün her muhalif sesin susturulduğu, yargının siyasi infazlara alet edildiği, her güne yeni bir kayyumla başladığımız bir demokrasi toksik bir demokrasidir. Bu kadar toksikliğin sebebi otoriter zihniyettir” dedi.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik tabloya da değinen Arıkan, barınma krizine dikkat çekerek, “İstanbul’da kiralar asgari ücretin 1.47 katı, Ankara’da 1.30 katı, İzmir’de 1.20 katı oldu. Şimdi ben de Sayın Erdoğan’ın 2003’ten önce yöneticilere sorduğu gibi soruyorum: Elektrik faturasını kim ödeyecek? Su faturasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim ödeyecek? Bu insanlar nasıl geçinecek?” diye sordu.

Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yörüngesinden çıktığını savunan Arıkan, partisinin çözüm önerilerini “siyasetin 6A’sı” olarak tanımladı: Ahlak, adalet, aile, akıl, azim, ahde vefa. Arıkan, “Bu ilkelerle Türkiye’yi yeniden yörüngesine oturtacağız” diyerek, iktidarın politikalarına karşı alternatif bir yönetim anlayışı sunduklarını vurguladı.

Ekonomi de yörüngeye oturamayan bir diğer konu. Ekonomik çöküşün en ağır sonuçlarından biri de barınma krizi. Geçim sıkıntısı çeken milyonlar için en temel hak olan barınma, en temel mücadele alanına dönüştü. İstanbul’da kiralar asgari ücretin 1.47 katı, Ankara’da 1.30 katı, İzmir’de 1.20 katı oldu.

Şimdi ben de Sayın Erdoğan’ın 2003’ten önce dönemin yöneticilerine sorduğu gibi soruyorum: Fiyatlar böyleyken elektrik faturasını kim ödeyecek? Su faturasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim ödeyecek? Bu insanlar nasıl geçinecek?

Ev sahibi değil, kiracı olmaya mahkum bir nesil yetişiyor. Çalışsa da geçinemeyen, okusa da iş bulamayan milyonlarca insan var. Barınma hakkı lüks değil, en doğal haktır. Mahmut Arıkan, geçtiğimiz hafta gündeme gelen dar ve orta gelirli vatandaşların ev sahibi olması için başlatılan emlak konut kampanyasından örnek verdi. Orta ve dar gelirli vatandaşın gelirleriyle bu projeden yararlanamayacağını ifade etti:

“Kampanyaya göre 1+1 projeler 7-10 milyon Türk Lirası arasında. 2+1 projeler 10-15 milyon Türk Lirası arasında, 3+1 projeler ise 18 ile 25 milyon Türk Lirası arasında. Emlak Konut’un sunduğu kampanyada en düşük fiyatlı daireler beş milyon 650 bin Türk Lirası’ndan, en düşük taksit 60 bin Türk Lirası’ndan başlıyor.

Emlak Konut’un en düşük fiyatlı 1+1 dairesini alabilmek için ve içerisinde yaşamaya çalışmak için bir evin en az beş asgari ücretin girmesi gerekiyor. Dar ve orta gelirli vatandaşlar bu konutların ancak güvenlik kulübesine sahip olabilirler. Aylık 60 bin Türk Lirası kazananlar bu ülkede dar gelirli olarak tanımlanıyorsa, aylık 22 bin Türk Lirası alan asgari ücretli ne oluyor, aylık 14 bin Türk Lirası’na mahkum edilen emekli ne oluyor? İktidar, barınma krizine de, milletin derdine de bu kadar uzak.

Yoksullaşan tüm kesimler gözünü zam haberlerine dikti. Emeklinin Ramazan ikramiyesi umudu hüsranla sonuçlandı, bayram ikramiyesi olan üç bin Türk Lirası’nda artışın gündemde olmadığı söylendi. Bu fiyat bir kişinin fitresi bile etmiyor, altın almıyor, bir market arabasını doldurmuyor. Ömrünü çalışarak geçiren insanlar, hayatlarının son döneminde sefaletle baş başa kalıyorlar.

“Bir avuç mutlu azınlık”

Sosyal güvenlik sistemi yanlış dizayn edilmiş. Sistem, çalışanın hakkını çalışana vermiyor. Bütçeden kısıyor ve bir avuç mutlu azınlığa kaynaklar aktarılıyor. Sonuç ne? Emekli mağdur, çalışan umutsuz, gençler çalışmak dahi istemiyor. Beyin göçü için fırsat bekleniyor. Gençler evlerden çıkmak istemiyor çünkü emeğinin karşılığını alamayacak. Bu nedenle “ev genci” kavramı ortaya çıktı.

Geçmişin gençleri olan bugünün emeklilerine bakın. Biz sosyal güvenlik sisteminde, geleceğin emeklileri olan gençleri merkeze alarak bir dönüşüm teklif ediyoruz. Gençleri istihdama yönlendirebilecek, öngörülebilir, istihdamı artırıcı, düzenli gelir seviyesini sağlayacak bir sosyal güvenlik sistemi.

Süre sınırı olmadan işsizlik maaşı alınmalı. Kim ne alacağını bilmeli. Sisteme giren herkes kaç yaşında emekli olacağını, ne kadar para alacağını bilmeli. Gençleri istihdama teşvik eden, vasıflı insan gücünü artıracak sosyal güvenlik sistemi kurulmalı. Emeklilik yaşı düşmeli, genç çalışanlara alan açılmalıdır. Kimse bugün aldığı maaştan daha az bir emekli maaşı almamalıdır.

Bütçeye hiçbir ek yük getirilmeden bu söylediklerimiz yapılabilir. 2002’de milli gelirden milli güvenliğe ayrılan pay yüzde 3.4’tü. 22 yıl sonra baktığımızda bu oranın değişmediğini, ancak emekli sayısının iki katına çıktığını görüyoruz. Avrupa’da ise sosyal güvenliğe ayrılan pay yüzde 20’dir. Bu tamamen bir niyet meselesidir.

Bizim niyetimiz halis, yeter ki rantçıların, yandaşların hortumlarını keselim. Şu an emekçinin hakkı sermaye gruplarına aktarılıyor. Millet çalışıyor, ancak ürettiği değer faize gidiyor. Biz diyoruz ki, bizim iktidarımızda emekli maaş artış oranları, asgari ücret ve memur artış oranına endeksli olacak. Emeklilerimiz yük olarak görülmeyecek.

AK Parti’nin rekorlar kitabını sizinle paylaşıyorum: Kur atakları rekoru; yüksek faiz rekoru; fahiş kira rekoru; kadın cinayetleri rekoru; çocuk istismarı rekoru; işsizlik rekoru; enflasyon rekoru; beyin göçü rekoru; yolsuzluk, rüşvet rekoru; din istismarı, deizm, ateizm rekoru; mülteci rekoru; genç işsizlik rekoru; borçlanma rekoru; basın sansürü rekoru; gıda fiyatları rekoru… AK Parti rekor kırmaktan yorulmadı. Tüm bu rekorları kıranlara inat, Türkiye’yi huzura, refaha ve saadete ulaştırmak için var gücümüzle çalışacağız.”

Paylaşın

Saadet Partisi Lideri Arıkan’dan Erken Seçim Çağrısı: Hemen Bugün

Yeni Yol Partisi’nin Grup Toplantısı’nda konuşan Saadet Partisi’nin Genel Başkanı Mahmut Arıkan, “AK Partililer çıkıp diyor ki; Erken seçim değil ama öne alınmış seçim olabilir? Bunun farkı ne? Seçim hemen bugün yapılsın” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yeni Yol Partisi’nin Grup Toplantısı’nda konuştu. Konuşmasında, iktidarın ekonomi, adalet ve sağlık politikalarını eleştiren Mahmut Arıkan, özetle şu ifadeleri kullandı: “Şu anda Türkiye’de konuşan, muhalif olan herkes risk altında. Eğer, iktidarın hoşuna gitmeyecek bir şey söylerseniz bir sabah kapınızda polislerle uyanabilirsiniz.

Mesela TÜSİAD hadisesi. Mesele TÜSİAD falan değil, Mesele iktidarın bizzat kendisidir. Adaleti sağlayamıyorlar, ülkeyi yönetemiyorlar. Bunun sonucunda da herkesi susturmaya çalışıyorlar. AK Parti bugün artık milletten koptu.

Cebinizde paranız yoksa aylarca tomografi sırası beklemeniz lazım. Sağlıkta dönüşüm dediler hastaneyi ticarethaneye dönüştürdüler. Bu kadar yanlış içerisinde Yenidoğan Çetesi’ni de çıkarmayı ihmal etmediler. Sağlık sistemi insan odaklı olmaktan çıkıp ticarete dönüşürken insanların sağlığı da her geçen gün daha büyük risklerle karşı karşıya kalıyor. Bunun en kötü örneklerinden birini de sahte alkolle görüyoruz. Fiyatları artırarak, insanları alkolden uzaklaştıramazsınız. Alkole iten sebepleri bulmanız lazım. Biz insanlarımızı özellikle gençlerimizi alkolden uzaklaştırmak zorundayız.

AK Parti Genel Başkan vekili, asgari ücreti ve emekliye düşük ücreti enflasyon olarak gösterdi. Özeti şu; zam yaparsak ihtiyaçlarını giderecekler, böylece enflasyon yükselecek. Alın size bir tane daha halktan kopmuş AK Partili açıklaması.

“Erken seçim yapılmalıdır”

O zaman vergiye, enerjiye yapılan zamlar enflasyonu yükseltmiyor mu? Bunun adı düpedüz ‘harami’ düzenidir… AK Partililer çıkıp diyor ki; Erken seçim değil ama öne alınmış seçim olabilir? Bunun farkı ne? Seçim hemen bugün yapılsın. Bu ülkede artık mızrak çuvala sığmıyor. Erken seçim yapılmalıdır. Onlar kaçabilir, ama biz biliyoruz ki seçim ihtiyacı her geçen gün büyümekte.

Depremde vatandaştan bağış isteniyorsa, selde insanlarımızdan yardım bekleniyorsa, Ramazan’da asgari ücretliye fitre verilir deniliyorsa bu iktidar ne iş yapıyor Allah aşkına?

Rahmetli Erbakan Hocamızın deyişiyle soruyorum; Siz at yarışı spikeri misiniz? Orada ne iş yapıyorsunuz? Türkiye’nin gerçek gündemi düğün hayali kuramayan, yuva kuramayan gençlerimizdir. O yüzden bu yılı alelacele ‘aile yılı’ ilan ettiler. Gençler evlenmenin masraflarından çekindikleri için evlenemiyorlar.

Mütevazi bir düğünün bedeli ortalama 500 bin lira-600 bin lira… Asgari ücretli bir genç sadece düğün parasını biriktirebilmek için iki buçuk yıl yemeyecek, içmeyecek, biriktirecek. Sosyal medyadan ‘seviyorsan git konuş’ derken, hangi gerçekliğe, hangi ekonomiye bakıyorsunuz? Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nı ciddiyete davet ediyoruz. Son 20 yılda evlenmenin sayısı yüzde 20 azalırken boşanmanın sayısı yüzde 47 artmış. En öne çıkan faktör ekonomik sorunlar oldu.

İlk altı ay yalnızca anne sütü öneriliyor. Ama çalışan kadınlar, bebeği sadece iki aylıkken, işe dönmek zorundalar. İlk üç yılda ebeveyn bakımının önemi yok yüksek. Bizim önerimiz net; Gelin ailelerimizi güçlendirelim. Çalışan annelere doğumdaki ilk altı ayda tam ücretli izni iktidara öneriyoruz. 100’den fazla çalışanı olan her iş yeri kreş açmak zorunda olmalıdır. Bizler yaşanabilir bir Türkiye için çalışıyoruz.”

Paylaşın

Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

Ekonomi üzerinden iktidara yüklenen Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, “Asgari ücretin açıklandığı 24 Aralık akşamı, asgari ücretle 7,46 gram altın alınabiliyordu. Asgari ücretin cebe girdiği 31 Ocak’ta alınabilen gram altın miktarı 6,86’ya düştü. Bu asgari ücretin yaklaşık 2 bin lira erimesi demektir” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, partisinin Tekirdağ ve Bursa kongrelerinde gündeme ilişkin konuştu. Independent Türkçe’nin aktardığına göre; Mahmut Arıkan, Türkiye’nin gerçek gündeminin seçim değil, ekonomik sorunlar nedeniyle vatandaşın yaşadığı geçim sıkıntısı olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Türkiye’nin gerçek gündemi Diyanet’in ‘asgari ücretliye fitre verilir’ fetvasıdır. Sabahın beşinde ucuz et alabilmek için kuyrukta bekleyen anneler, babalar, dedelerdir. Çocuğunun beslenmesine koyabilmek için, sabahın ayazında ucuz ekmek kuyruğuna giren insanların sessizliğidir. Torununa harçlık veremediği için, yaşı yetmişi geçmişken hâlâ çalışmak zorunda kalan emeklilerdir. Ev genci olmaya mahkum edilmiş, işsiz gençlerdir. Bu ülkenin gerçek gündemi ekonomidir.”

Mahmut Arıkan, mevcut iktidarın ekonomik düzeni bozmasının toplumsal yapıyı da sarstığını belirterek, “AK Parti’nin 2025’i ‘Aile Yılı’ ilan etmesini bir algı yönetimi hamlesi. Tüm bunları gören AK Parti iktidarı, hataları ortaya çıkmasın diye, 2025 yılını Aile Yılı ilan etti! Ama bu hamleler artık işe yaramıyor. Çünkü artık neresinden tutsan dökülüyor” dedi.

Arıkan, sokaklardaki şiddet olaylarına ve hukuka güvenin azalmasına dikkati çekerek, konuya ilişkin şunları söyledi: “İktidarın çetelere emanet ettiği sokaklarda ölüm kol geziyor. Sokak ortasında filmlerde bile işlenmeyecek kolaylıkta cinayet işleniyor. En ufak bir gerilimde bıçaklar çekiliyor, silahlar konuşuyor.

Hukuka güvenen, devlete sığınan, emniyet birimlerine şikayet edenler değil; silahına hızlı davrananlar hayatta kalıyor. Biz, yanlış politikaların sonucunda bu iktidar döneminde bu hale getirildik! Çok kötü giden ekonomiyi biz düzeltiriz. Ama bozulan bir nesilse, bir anlayışsa orada iş zordur. Her nesil bir sonraki nesillerin mayası ve hamurudur. Siz bu nesli bozarsanız, sonrasında toparlaması imkânsız olur.”

Saadet Partisi Lideri Arıkan, enflasyon oranlarının manipüle edilerek maaş artışlarının etkisiz hale getirildiğini belirtti. Asgari ücretin satın alma gücünün hızla eridiğini söyleyen Arıkan, “Asgari ücretin açıklandığı 24 Aralık akşamı, asgari ücretle 7,46 gram altın alınabiliyordu. Asgari ücretin cebe girdiği 31 Ocak’ta alınabilen gram altın miktarı 6,86’ya düştü. Bu asgari ücretin yaklaşık 2 bin lira erimesi demektir.” diye konuştu.

“İşsiz sayımız tam 1.7 milyon kişi artmış”

Açıklanan dar tanımlı işsizlik oranlarının gerçeği yansıtmadığını belirten Arıkan, “Üretiyoruz, şöyle iyiyiz, böyle iyiyiz denilen bu ülkede son bir yılda işsiz sayımız tam 1.7 milyon kişi artmış. Dünyada işsizlik rakamlarında bizim altımızda 28 ülke var. Bunların yarısı Afrika ülkesi, diğerleri ise adını bile duymadığımız küçük ülkeler. Çalışanın dahi aç olduğu bir ülkede, işsiz kardeşim ne yapacak Allah aşkına” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’yi boşaltma ve tehdit içerikli açıklamalarına ve İslam dünyasının bu durum karşısında sessiz kalmasına da tepki gösteren Arıkan, şu ifadeleri kullandı: “Bir buçuk yıldır tüm alçaklığınıza ve acımasızlığınıza karşı onurlu bir direniş sergileyen Gazzelileri bu tehditlerle yeneceğinizi sanıyorsa, yanılıyor!

Cennetle müjdelenen Mücahitler, onların cehennem tehditlerine de boyun eğmeyecek. Bu esnada İslam ülkelerinin yöneticileri yine kafalarını kuma gömmeye devam etti. Filistin’den sonra sıranın kendilerine geleceğini bile bile tehlikeyi görmezden geliyorlar. Çünkü günü kurtarma ve tahtlarını koruma derdindeler.”

Paylaşın

Mahmut Arıkan’dan Donald Trump’a Mektup: Ellerini Gazze’nin Üzerinden Çek

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Gazze’nin ABD tarafından kontrol edilmesi ve Filistin halkının farklı bir yere yerleştirilmesi önerisini yapan Donald Trump’a bir mektup yazdı.

Haber Merkezi / Mektubu sosyal medya hesabından paylaşan Mahmut Arıkan, mektubunda şunları ifade etti: “Bay Başkan: Her zamanki hayalperestliğinle Gazzelileri başka ülkelere süreceğini ve Gazze’yi imara açacağını dikte ediyorsun. Vatan toprağı ile emlak arsasını birbirine karıştırma. Bu işler emlakçılık yapmaya benzemez!

Gazze’yi, parayla satın alabileceğini sandığın Grönland’la ya da harita üzerinde adını değiştirdiğin Meksika Körfeziyle karıştırma! Senin tarih bilgin olmadığını biliyorum. Hatırlatmak isterim; bu coğrafyaya cehennemi yaşatmaya gelmiş birçok kralın mezarı bile yok!

İki seçeneğin var! Ya ateşkesi destekleyerek barış ve insanlıktan yana olacaksın, ya da bölgeyi daha büyük bir ateşe sürükleyerek kanlı bir katil olarak anılacaksın. Koltuğunu çektiğin, Netanyahu’nun planlarına uyup aptal olma! Gazze’nin üzerinden ellerini çek! Eğer bölge tarihi ve emperyalizme karşı direniş konusunda bir bilgiye ihtiyacın olursa, bizi ara.”

Donald Trump’ın çıkarı ne?

Ortadoğu, Trump’ın oğulları Eric ve Donald Junior tarafından yönetilen gayrimenkul ve otelcilik devi “Trump Organization” için giderek daha önemli bir pazar haline geldi. Trump Organization, son birkaç yılda Suudi Arabistan merkezli emlak şirketi Dar Global ile birkaç anlaşmaya imza attı.

Dar Global Suudi Arabistan’ın Cidde ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentlerinde “Trump Tower” markalı iki gökdelen projesi duyururken, Umman’da Trump markalı lüks bir otel ve golf tesisinin inşaatı sürüyor. Dubai’de 2005 yılında konutlar ve lüks bir otelden oluşan “Trump Tower” projesi duyurulmuş ancak küresel ekonomik zorluklar nedeniyle 2011 yılında inşaattan vazgeçilmişti.

Trump’ın halihazırda Dubai’de 2017 yılında açılmış bir golf kulübü bulunuyor. Golf kulübü projesi, Hüseyin Sajwani tarafından yönetilen emlak şirketi DAMAC ortaklığıyla geliştirilmişti. Sajwani Ocak 2025’te Trump ile basın toplantısında şirketinin ABD’de yeni veri merkezleri inşa etmek için “en az” 20 milyar dolar yatırım yapacağını söyledi.

Umman, Cidde ve Dubai’deki yeni anlaşmalar Trump Organization’un gökdelenleri tasarlayıp yönetmesini kapsıyor, ancak mülk sahipliğini içermiyor. Şirketin anlaşmaları temelde marka kullanım hakkıyla ilgili. Trump ailesi kendi isimlerinin kullanılması karşılığında milyonlarca dolar kazanıyor.

Kushner’den Trump’ın oğullarına kadar ailenin farklı üyeleri Ortadoğu’nun şirket için artan önemine dair defalarca açıklamalarda bulundu. Cidde anlaşmasının duyurulmasından kısa süre önce Eric Trump İngiliz Financial Times gazetesine verdiği demeçte” bölgede kesinlikle yeni projelerimiz olacak. Bölge inanılmaz bir büyüme gösteriyor ve bu kısa sürede durmayacak” demişti.

Paylaşın

Mahmut Arıkan: Gazze’yi İnsansızlaştıracak Projelere Geçit Vermeyiz

TBMM’deki Yeni Yol Grup toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Filistin halkının sürgüne zorlanmasını ve Gazze’nin insansızlaştırılmasını hedefleyen hiçbir projeye izin verilmeyeceğini belirtti.

Mahmut Arıkan, “Gazze’yi insansızlaştıracak, işgalin kapısını aralayacak hiçbir projeye izin vermeyiz, veremeyiz. Dünya, Filistin halkının iradesini yok sayan bu girişimlere karşı sesini yükseltmelidir. Gazze, Filistin’in ayrılmaz bir parçasıdır ve hiçbir güç, bu tarihi gerçeği değiştiremez” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, TBMM’deki Yeni Yol Grup toplantısında konuştu. Mahmut Arıkan, konuşmasında Gazze’de yaşananların bir “soykırım” olduğunu ve Netanyahu’nun bunun bir numaralı sorumlusu olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Dün gece çok önemli bir gelişme yaşandı. Gazze’deki soykırımın bir numaralı faili, katil Netanyahu, Trump ile bir araya geldi. Netanyahu, geçtiğimiz temmuz ayında soykırım devam ederken ABD Kongresi’nde konuşmuş ve dakikalarca ayakta alkışlanmıştı. Bugün Netanyahu’nun Washington ziyaretini, Trump’ın yaptığı açıklamalarla birleştirdiğimizde büyük bir endişe duymaktayız. Bir kez daha vurguluyoruz: Gazzeliler, sürgün edilecek yasa dışı göçmenler değil, kendi vatanlarının sahipleridir.”

ABD’nin ve İsrail’in, Gazze’deki demografik yapıyı değiştirme planlarına karşı olduklarını vurgulayan Arıkan, Filistin halkının sürgüne zorlanmasını ve Gazze’nin insansızlaştırılmasını hedefleyen hiçbir projeye izin verilmeyeceğini belirtti: “Gazze’yi insansızlaştıracak, işgalin kapısını aralayacak hiçbir projeye izin vermeyiz, veremeyiz. Dünya, Filistin halkının iradesini yok sayan bu girişimlere karşı sesini yükseltmelidir. Gazze, Filistin’in ayrılmaz bir parçasıdır ve hiçbir güç, bu tarihi gerçeği değiştiremez.”

“Gazze’yi insansızlaştıracak, işgalin kapısını açacak hiçbir projeye izin vermeyiz”

Hatırlarsınız, Gazze’de soykırım başladığında ülkemizde çifte vatandaşlığa sahip olan yüzlerce siyonistin İsrail ordusuna katıldığını ve soykırıma ortak olduklarını birçok kez dile getirmiştik. Son yapılan çalışmalar gösteriyor ki bu sayı maalesef tahmin edilenden çok daha fazla. Ülkemizden kalkıp giden mazlumlara namlu doğrultan vahşete ortak olan kardeşlerimizi katledenler çok hızlı bir şekilde yargılanmalıdır. Hiç kimse doğrudan yada dolaylı olarak Türkiye’yi bu soykırıma ortak etmemelidir. Buna müsade edilmemelidir.”

Paylaşın

SP Lideri Arıkan’dan “AK Parti’yi Boykot Etme” Çağrısı

Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, Erdoğan ve Şimşek’in fahiş fiyatları boykot etme sözlerini hatırlatarak, “Aziz milletimizi, bu fahiş fiyatları koyanları yani AK Parti’yi boykot etmeye çağırıyorum” dedi.

Saadet Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) DEVA Partisi ve Gelecek Partisi tarafından kurulan “Yeni Yol” grubu Meclis’te ilk toplantısını gerçekleştirdi. Grup toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, özetle şunları söyledi:

“Bağıranlardan çok yorulduk. 85 milyon insan huzurlu bir nefes almak istiyor. İnşallah çalışmalarımızı en güzel şekilde sürdüreceğiz. Tekraren milletimize yeni grubumuz hayırlı olsun.

Bizim değişmeyen gündem maddemiz Gazze. Siyonizmin korkulu rüyası milli görüş dimdik ayakta. Emperyalistten de siyonistten de dost olmaz. ABD’nin yeni başkanı Trump daha göreve gelmeden aba altından sopa göstermeye başladı. Öte yandan Türkiye’ye dair çok dostane açıklamalar yapıyor. Eski Başkanlardan Kissenger’ın şu sözünü kayıtlara geçmek istiyorum. ‘ABD’nin düşmanı olmak kötüdür ama ölümcül olan ABD’nin dostu olmaktır.’ demişti. İktidar, ABD ile ilişkilerini tekrar gözden geçirmeli.

Ülkemizde yine aynı gündemleri görüyoruz. Seçilmesine izin verip milli iradeyi yok sayarak kayyum atamak kimseye bir şey kazandırmayacak. İktidar maalesef bugüne kadar olduğu gibi bugün de belediyeleri ya baskıyla ya kayyumla geri alıyor. Beşiktaş Belediye Başkanı’nın başına gelenler Yunus Emre Enstitüsü’nü soyanların başına gelmedi. Hukuk hiç kimse için araç olamaz. Seçileni itibarsızlaştırmayla ülke yönetilemez.

Ekonomiden en çok etkilenen kurum, aile kurumu. Birkaç gündür aile diye nutuklar dinliyoruz ama bu müjdeler aslında tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor. İtibarsızlaştırmaya çalışan aile kurumu tüm dünyada tehdit altında. Ülkemizde de ekonomiden en çok aile kurumu etkileniyor. Boşanan sayısı her gün artırıyor, evlenen sayısı her gün azalıyor. İktidarın görmezden geldiği bu sorun nüfus planlamasını bile etkiler hale geldi.

Gençlerimiz iş bulamadığı için evlenemiyor. Evlenenler çocuk sahibi olmaktan kaçıyor. Bunun sonuçlarının nereye götüreceğine bakmak için Japonya’ya, Güney Kore’ye bakmak yeterli. Gençlere 150 bin lira faizsiz kredi verilecek. Adımı doğru buluyoruz ama bu miktar gerçeklikten uzak bir rakam.

“Meselenin çözümü faizi, rantı, yolsuzluğu sistemden çıkarmak”

Böyle giderse bu ekonomiyi temizleyecek gassal bulmakta zorlanacaklar. Meselenin çözümü faizi, rantı, yolsuzluğu sistemden çıkarmak. Madem bu kadar kolay da iktidar niye yapmıyor? Çünkü o koltuklarda oturabilmek için faiz lobilerinin desteğine iktidarın ihtiyacı var. Makamların gerçek sahibi aziz milletimizdir. Biz çiftçi Mehmet’in ne beklediğine bakarız. Faiz lobisinin beklediklerine değil mağdur ettiklerine bakarız.

Geçtiğimiz hafta Türkiye ekonomi tarihi açısından kırılma noktasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakan Şimşek, vatandaşı fahiş fiyatları boykot etmeye çağırdı. Sayın Cumhurbaşkanı’nı da sayın Bakan’ı da destekliyoruz. Madem tüm tedbirlere rağmen fiyatlarda değişiklik olmuyor, vatandaş son çare boykot yapmalı.

Fakat iktidarın çağrısında bir konu eksik. Sayın yetkililer neyi boykot edeceğimizi söylemediler. Bu cuma motorin fiyatı 50 lirayı geçecek. Fahiş fiyatlı benzini boykot edelim, sorumlusu iktidar. Kira artışı yüzde 58,51 olmuş. Alınan 22 bin lira maaş kiraya gidiyor, sorumlusu iktidar.

Otoyol ve köprü ücretlerine son 1 yılda yüzde 288 ile yüzde 453 arasında zam yapılmış. Boykot edilmeli, sorumlusu iktidar. Varlık Fonu’ndaki yani iktidarın kontrolündeki Turkcell’in, Türk Telekom’un fahiş fiyatlı tarifelerini boykot edelim. Tarım Kredi Kooperatifi’ndeki fahiş fiyatları boykot edelim… Aziz milletimizi, bu fahiş fiyatları koyanları yani AK Parti’yi boykot etmeye çağırıyorum.”

Paylaşın

“Yeni Yol”un Hedefi Belli Oldu: Parlamenter Sistem

DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, gazetecilere yaptığı açıklamada, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi ile kurdukları “Yeni Yol” grubunun ortak amacının “parlamenter sistem” olduğunu söyledi.

Babacan, grubun genişlemesi ve yeni katılımlar konusundaki en önemli kriterlerinin “parlamenter sistem” olduğunu ifade etti. Parlamenter sistem konusunda, samimi ve kafası net olan partiler veya milletvekilleriyle grubun genişleyebileceğini belirtti.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bir grup gazeteciyle sohbet toplantısında bir araya geldi. BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre; Babacan, önümüzdeki süreçte nasıl bir yol yürüyeceklerine ilişkin soruları yanıtladı.

Babacan, üç siyasi partinin kurumsal kimliklerini koruma koşuluyla oluşturulan Yeni Yol’un ilk grup toplantısında, üç partinin genel başkanlarının söz alacağını, daha sonra dönüşümlü olarak grup toplantılarında genel başkanların konuşma yapacağını ifade etti.

Babacan’ın verdiği bilgiye göre Yeni Yol’un grup başkanı Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Bülent Kaya olurken, grup başkanvekilliklerini DEVA Partisi’nden Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Gelecek Partisi Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ üstlendi. Yeni Yol grubunun ilk genel başkanı DEVA Partili Cemal Mümtaz Akıncı oldu.

Babacan, genel başkanın ve grup yönetiminin, her yıl Ocak ayında başka bir partiden birer yıllığına seçileceğini söyledi.

AKP hükümetlerinde AB’den sorumlu Devlet Bakanlığı görevini de üstlenen Babacan, Yeni Yol grubunun oluşum biçimini, Avrupa Parlamentosu ve AB ülkelerindeki uygulamalara benzediğini vurguladı.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinden sonra, seçim yasasında yapılan değişiklikle, siyasi parti ittifaklarının yasal alt yapısının oluşturulduğuna dikkat çeken Babacan, şunları söyledi:

“Diğerleri siyasi kararlarla, siyasi birliklerle gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu seçim öncesinde yapılan iş birliği modellerine biz şimdi yeni bir tanesini de eklemiş oluyoruz. Bu da ortak grup. Aslında AP ve AB’ye üye ülkelere baktığınızda grup farklı. Partilerin bir araya gelip oluşturduğu yapılara aslında grup deniyor. Dolayısıyla bizde şu anda yasal altyapı buna müsait değil. Biz ne yapabiliriz diye çalıştık ve ortak bir parti tüzel kişiliği oluşturalım ve ortak parti tüzel kişiliği altında milletvekillerimiz meclis çalışmalarını yürütsünler.”

Ortak grup için geçen Eylül ayı sonunda görüşmelere başladıklarını ifade eden Babacan, ilerleyen süreçte bunun seçim işbirliğine dönüşebileceğini vurguladı.

Babacan, “Partilerin şimdiden yan yana yürümeye başlaması, şimdiden işbirliğinin bu temellerini atıyor olmaları ve bu işbirliğinin genişlemeye açık bir işbirliği olmasını çok önemsiyoruz” dedi.

Yeniden Refah Partisi’nden de gruba bir milletvekilinin katılacağı yönündeki iddiaların anımsatılması üzerine Babacan, üç parti olarak grup çalışmasına başlandığını, ancak yeni milletvekili ve parti katılımlara da kapalı olmadıklarını ifade etti.

Gruba yeni katılımlar konusunda üç partinin mutabakatını arayacaklarını belirten Babacan, “Dolayısıyla bugün için bir karar yok ama prensipte diğer partilerin de katılımına açık bir açık kapı politikası izleyeceğiz. Avrupa Birliği’nde açık kapı politikası vardır, ama üye olmak için mevcut üyelerin hepsinden onay alır” ifadelerini kullandı.

Babacan, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve CHP Lideri Özgür Özel’e de yeni oluşumla ilgili bilgi verdiklerini, ancak bir davetin söz konusu olmadığını ifade etti.

Ortak grup kurma çalışmaları sürerken, DEVA Partisi’nden üç milletvekili istifa etti. İstifa eden isimlerden Selma Aliye Kavaf ve Burak Dalgın, gerekçe olarak ortak grup çalışmasını gösterdi.

Partisinden istifaları değerlendiren Babacan, parti yönetimi ve teşkilatlarının ortak grup kurulmasına olumlu baktığını ve destek verdiğini vurguladı.

İstifalar konusunda üzgün olduklarını, ancak parti teşkilatlarında kızgınlık da olduğunu vurgulayan Babacan,genel merkez olarak “gidenin arkasından konuşmama” kararı aldıklarını ifade etti.

İstifa eden milletvekillerinin AKP’ye katılmaları halindeki tutumunun sorulması üzerine Babacan, “Öyle bir şey beklemem. Ama öyle bir şey olursa, üzüntüm kat kat artar” görüşünü dile getirdi.

“Yerel seçimlerde her yerde aday çıkardık”

DEVA Partisi’nin büyüyememesi yönündeki eleştirilerin sorulması üzerine de Babacan, yerel seçimlerde her yerde aday çıkardıklarını anımsattı. Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çünkü eğer bir siyasi partinin uzun vadeli bir iddiası varsa, yani bu ülkede kalıcı olarak siyaset için biz varız diyorsanız, yani seçim sonuçları öyle olmuş ya da böyle olmuş etkilememesi lazım. Yani seçim sonucu şöyle olmuş, böyle olmuş, yok anketler falan bunlar bizi etkilemiyor. Tabii ki gayret etmemiz lazım, güçlenmemiz lazım.”

Babacan, üç partinin birleşmesi konusunu daha önce konuştuklarını, ancak şu anda böyle ihtimalin zor göründüğünü de ifade etti.

Ali Babacan, grubun genişlemesi ve yeni katılımlar konusundaki en önemli kriterlerinin “parlamenter sistem” olduğunu ifade etti.

Parlamenter sistem konusunda, samimi ve kafası net olan partiler veya milletvekilleriyle grubun genişleyebileceğini belirten Babacan, parlamenter sistem etrafında kurulan Altılı Masa’daki bazı partilerin, daha sonra fikrinin değiştiğini söyledi.

“CHP’yi mi kastediyorsunuz?” sorusuna ise Babacan, “Hangi CHP, diye sormak lazım. Bir tane değil gibi geliyor bana şu anda” yanıtını verdi. Babacan, sadece CHP değil, Altılı Masa’daki partilerde de “Bu başkanlığın yetkileri çok önemli. Biz iktidara gelince kullanmamız lazım” yaklaşımı sergilediğini söyledi.

Babacan, İYİ Parti’nin Eski Genel Başkanı Meral Akşener’in, seçimlerden sonraki tutumuna ilişkin soru üzerine de şu görüşleri dile getirdi:

“Bilemiyorsunuz ki tabi insanların, biz tabi sadece söyledikleriyle ve yaptıklarıyla ölçüyoruz. Niyetlerini okumak çok zor. Orada da ben ifade ettim yani eğer bu iş olmadıysa en önemli sebeplerden birisi kavgasız, gürültüsüz bu altı parti bu ülkeyi beraberce yönetebilir güvenini oluşturmadık. Bu sözün kime gittiğini anlaşıldı herhalde.”

Paylaşın

Yeni Yol Partisi Kuruldu; Genel Başkan Celal Mümtaz Akıncı

TBMM’de güçlü bir grup kurmayı hedefleyen Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi, “Yeni Yol” olarak belirledikleri çatı partinin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na teslim etti.

Haber Merkezi / Bu adımla birlikte, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi’nin Meclis’te güçlü bir grup oluşturma hedefi somut bir aşamaya geçildi. Yeni Yol Partisi’nin Genel Başkanlığı’na ise geçmişte baro başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi üyeliği yapan Celal Mümtaz Akıncı getirildi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Gelecek Partisi Ahmet Davutoğlu ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, konuya ilişkin yaptıkları ortak açıklamada şu ifadeleri kullanmışlardı:

“Üç partinin Genel Başkanı bugün akşam saatlerinde buluşmuş ve ortak grup yapısıyla ilgili çalışmaları mutabakatla tamamlamıştır. Genel Başkanlar, partiler arasında kurulan ortak komisyonun önerisi üzerine, ortak grup amacıyla kurulacak parti tüzel kişiliğinin isminin ‘Yeni Yol’ olmasına karar vermiş, kurucular kurulunda yer alacak isimleri ve program ve tüzük taslağını onaylamışlardır.”

Üç parti, çatı parti formülü üzerinde uzlaşırken, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nde arka arkaya istifalar yaşandı.

Ankara Milletvekili Nedim Yamalı’nın geçen ay istifasıyla Saadet Partisi çatısı altında Gelecek Partisi’nin katılımıyla oluşturulan Meclis grubu düşmüş, DEVA Partili Mehmet Emin Ekmen ve Ertuğrul Kaya’nın bu partiye katılımıyla, grubun yeniden oluşması sağlanmıştı.

Çatı parti oluşumu, DEVA Partisi’nden de istifaları getirdi. İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “atalet içinde olmakla” eleştirdiği partisinden 26 Aralık’ta istifa etti.

Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın ise “DEVA Partisi bir çatı bünyesinde farklı bir yola giriyor” açıklamasıyla, Salı günü partisinden ayrıldı. Dalgın’ı, Çarşamba günü ise eski Devlet Bakanı da olan Selma Aliye Kavaf izledi. Kavaf, “Çatı parti kararını doğru bulmadığını” belirterek, istifasını açıkladı.

Son istifalarla, DEVA Partisi’nin milletvekili sayısı resmi olarak 10’a düştü. Çatı Parti kuruluşuna kadar yeni istifalar olmazsa, yeni Meclis grubunun 30 üyeli olması bekleniyor.

Akıncı kimdir?

Celal Mümtaz Akıncı, doğduğu şehir olan Afyonkarahisar’da 10 yıla yakın bir süre Baro Başkanlığı yaptı. Akıncı, daha sonra Baro Başkanları tarafından yapılan seçimde en yüksek oyu alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilen 3 aday arasına girdi ve 2010 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliğine seçildi. 12 yıla yakın bir süre de AYM üyeliği yapan Akıncı, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına seçildi.

Akıncı, 2022 yılında görevinden emekli oldu. DEVA Partisi’ne katılan Akıncı, 12 Ekim 2024 tarihinde yapılan Olağan Büyük Kongre’de DEVA Partisi GMYK üyeliğine seçildi, Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildi.

Paylaşın