Yapılan son araştırmalar, komplo teorilerinin genellikle psikolojik dengeleyiciler olarak hizmet ettiğini, dezavantajlı hissedenlerin, dezavantajlı hissettiklerine karşı sembolik olarak meydan okumasının bir yolu olduğunu gösteriyor.
Haber Merkezi / Komplo teorilerine inanmasının ardında hem psikolojik hem de sosyolojik pek çok faktör yatıyor.
Psikolojik Nedenler:
Belirsizliğe karşı savunma: Karmaşık veya belirsiz olayları anlamlandırmak için basit açıklamalar aranır. Örneğin, küresel bir pandemiyi “doğal bir süreç” olarak kabul etmek yerine, “bir laboratuvarda tasarlandı” gibi bir komplo teorisi, olaylara bir düzen ve kontrol hissi katar. Psikologlar buna “bilişsel kapatma ihtiyacı” diyor.
Kontrol ihtiyacı: Dünya öngörülemez göründüğünde, komplo teorileri bir şeylerin “gizli bir el” tarafından yönlendirildiği hissini verir. Bu, tamamen tesadüfi bir evrende yaşamaktan daha rahatlatıcı olabilir.
Kimlik ve aidiyet: Komplo teorilerine inanmak, bir gruba ait olma hissi verir. “Gerçeği bilen azınlık” olmak, özel ve üstün hissetmeyi sağlar. Örneğin, sosyal medyada sıkça görülen komplo toplulukları, bu aidiyet duygusunu pekiştirir.
Güvensizlik: Kurumlara duyulan güvensizlik, alternatif anlatılara yönelmeyi teşvik eder. Tarihsel ihanetler veya skandallar bu şüpheyi besler.
Evrimsel kökenler:
Tehlike algısı: İnsan beyni, hayatta kalmak için tehditleri tespit etmeye göre gelişmiştir. Komplo teorileri, bu “aşırı duyarlılık” mekanizmasının modern bir yansıması olabilir. Atalarımız için çalıdaki bir hışırtıyı “kaplan” olarak yorumlamak yanlış olsa bile hayatta kalmayı artırırdı. Bu, günümüzde “gizli bir örgüt her şeyi kontrol ediyor” düşüncesine dönüşebilir.
Anlam çıkarma: Rastgele olaylarda bile anlam çıkarma eğilimi (apofeni). Apofeni, evrimsel olarak faydalıydı çünkü çevreden anlam çıkarmak hayatta kalmayı kolaylaştırdı. Ancak bu özellik, yanlış bağlantılar kurmaya da yol açtı: “Aşılar çıktı, hastalık arttı, o halde aşılar suçlu” gibi.
Sosyolojik ve kültürel faktörler:
Bilgi çağı ve kaos: İnternet, bilgiye erişimi artırdı ama aynı zamanda yanlış bilgiyi de yaygınlaştırdı. Sosyal medya platformlarında, bir komplo teorisi saniyeler içinde binlerce kişiye ulaşabilir. Algoritmalar da bu tür içeriklerin yayılmasını teşvik eder, çünkü duygusal tepkiler (öfke, korku) daha fazla etkileşim getirir.
Toplumsal kutuplaşma: Komplo teorileri, “biz ve onlar” ayrımını keskinleştirir. Örneğin, siyasi görüşüne göre bir grup bir olayda “derin devlet”i suçlarken, diğeri “büyük sermaye”yi hedef alabilir.
Tarihsel örnekler: Bazı komplo teorileri geçmişte doğrulanmıştır (örneğin, MKUltra projesi). Bu, “her şüphede bir gerçek payı vardır” algısını güçlendirir.
MKUltra projesi ya da MK-Ultra, CIA tarafından; insanlar üzerinde yapılan, bazıları yasa dışı bir dizi deneyden oluşan projeye verilen kod ad.
Kişisel özellikler:
Bilişsel önyargılar: “Onaylama önyargısı” (confirmation bias), yalnızca inançları destekleyen kanıtlara odaklanmaya neden olur. Bir komplo teorisine inananlar, komplo teorisini çürüten kanıtları görmezden gelir.
Duygusal tetikleyiciler: Korku, öfke veya çaresizlik, mantıklı düşünmeyi bastırır. Komplo teorileri bu duyguları sömürerek daha çekici hale gelir.
Eğitim ve eleştirel düşünce: Araştırmalar, eleştirel düşünme becerisi düşük olanların komplo teorilerine daha yatkın olduğunu gösteriyor. Ancak bu, zeka ile değil, genellikle bilgi kapasitesiyle ilgili.