Küçük Prens: Temel Gerçeklerin Öyküsü

Masumiyet, dostluk ve hayatta gerçekten önemli olan şeyin arayışı temalarını irdeleyen Antoine de Saint-Exupéry’nin “Küçük Prens” adlı eseri, fiziksel görmenin ötesinde anlama ve algılamanın önemini vurguluyor.

Haber Merkezi / İnsanların ve nesnelerin temel niteliklerinin çoğu zaman gözle görülmediğini, ancak kalple hissedilip anlaşıldığını öne süren kitap, aynı zamanda insani bağlantının önemini vurguluyor, materyalizme meydan okuyor ve çocuksu bilgeliği yansıtıyor.

Hikayedeki Küçük Prens, Gül, Tilki, Kral, Lamba Yakıcı, İş Adamı ve Yılan gibi karakterler, yetişkin davranışının ve toplumun farklı yönlerini simgelemektedir.

“İnsan ancak kalbiyle doğruyu görebilir; esas olan gözle görülemez.”

Kalple görmek: İfade, gerçek anlayış ve algılamanın yalnızca fiziksel görmenin ötesine geçtiğini öne sürer. Duygularımızın, sezgilerimizin ve empatimizin dünyayı nasıl algıladığımız ve anladığımız konusunda çok önemli bir rol oynadığı fikrini vurgular. Başka bir deyişle, kalple görmek, yüzeyin ötesine bakmak ve insanların ve nesnelerin daha derin, duygusal ve anlamlı yönlerini araştırmak anlamına gelir.

Esas olan gözle görülemez: İfade, insanların ve nesnelerin en önemli niteliklerinin hemen belli olmadığı fikrini aktarmaktadır. Çoğu zaman en önemli olan sevgi, nezaket, şefkat gibi soyut nitelikler ve kişinin karakterinin özüdür, bu nitelikler gözle ölçülemez, görülemez, ancak kalple hissedilir ve anlaşılır.

Üstteki cümle aynı zamanda insani bağlantı ve ilişkilerin öneminin altını çizer. Başkalarını anlamanın ve onlarla derin bir düzeyde bağlantı kurmanın empati, şefkat ve yüzeysel görünümlerin ötesine bakma isteği gerektirdiğini ima eder. Daha derin duygusal bağlara dayalı anlamlı bağlantılar kurmamızı teşvik eder.

Cümle, çoğunlukla somut zenginlik veya mülk arayışının yönlendirdiği bir dünyada, maddi şeylerin en değerli olduğu fikrine meydan okur. Bize hayatın zenginliğinin soyut yönlerde, yani verdiğimiz ve aldığımız sevgide, geliştirdiğimiz ilişkilerde ve bizi şekillendiren deneyimlerde yattığını hatırlatır.

“Küçük Prens” genellikle bir çocuk kitabı olarak kabul edilir, ancak derin felsefi ve varoluşsal temalar içerir. Üsteki cümle, kitapta mevcut olan çocuksu bilgeliği yansıtıyor; çocukların genellikle yetişkinlerin bakış açısını bulanıklaştırabilecek karmaşıklık ve önyargıların yükünden kurtulmuş olarak dünyayı daha net ve daha masum bir şekilde anladıklarını öne sürer.

Baş karakter Küçük Prens, B-612 adlı küçük bir asteroitten gelen genç bir çocuktur. Meraklıdır, hayal gücü kuvvetlidir ve çocuksu bir masumiyete sahiptir. Yolculuğu boyunca çocukluğun saflığını temsil ediyor ve yetişkinlerin yaşlandıkça sıklıkla kaybettiği bilgeliğin ve sadeliğin sembolü olarak hizmet eder. Dünya hakkında bilgi edinme ve yetişkin davranışlarının ve ilişkilerinin doğasını anlama arayışı içindedir.

Küçük Prens’in asteroitinde Gül ile karşılaşması hikayede önemli bir olaydır. Gül, bazı insanların benmerkezci, talepkar, kibirli ve kaprisli doğasını temsil eder. Ancak Küçük Prens, Gül’ü derinden seviyor ve bu da aşkın karmaşıklığını ve ilişkilerin zorluklarını gösterir.

Tilki, deneyimin bilgeliğini ve başkalarıyla anlamlı bağlantılar kurmanın önemini temsil eder. Tilki, Küçük Prens’e ilişkilerin özünü ve başkalarını gerçekten nasıl anlayıp takdir edeceğini öğretir.

Kral, güç ve otoritenin keyfi ve çoğunlukla anlamsız kullanımını sembolize eder. Karakteri, amacı olmadığı veya yönettiği insanlarla bağlantısı olmadığında otoritenin saçmalığını vurgular.

Lamba Yakıcı, küçük asteroitindeki her dakika bir lambayı yakıp söndürmek gibi sürekli ve nafile görevi, birçok yetişkin mesleğinin monotonluğunu ve anlamsızlığını temsil edere. Karakteri, insanların çok az anlam veya tatmin sunmayan rutinler ve sorumluluklar içinde sıkışıp kalabilecekleri fikrini yansıtır.

İşadamı, yıldızları sayma ve onları kendi mülkü olarak ilan etme konusunda takıntılıdır ve bazı bireylerin sahiplenici doğasını vurgulamakta. Yalnızca maddi zenginliğe odaklanmanın sığ ve tatminsiz bir hayata yol açabileceği fikrini temsil eder.

Yılan, tehlikeyi ve ölümü temsil eder. Onun ısırığı, Küçük Prens’in fiziksel bedeninden ayrılmasına yol açar, ancak o metafiziksel anlamda varlığını sürdürür. Yılanın rolü, ölümlülüğün kaçınılmazlığını ve çocukluktan yetişkinliğe geçişi temsil eder.

Hikaye, Sahra Çölü’ne uçağını düşün bir havacının birdenbire ortaya çıkan genç bir prensle tanışmasıyla başlar. Küçük Prens, havacıya B-612 adlı küçük bir asteroitte özel bir gülle ilgilendiğini anlatır. Küçük Prens’in maceraları onu her biri benzersiz bir karakterin yaşadığı başka asteroitlere götürür.

Talepkar ve kibirli Gül, bencil bir Kral, kendini en önemli kişi sanan aldatılmış bir Adam, bir ayyaş ve yetişkin davranışının ve toplumun farklı yönlerini simgeleyen diğer kişilerle tanışır.

Küçük Prens, sohbetleri aracılığıyla hayata, aşka ve insanlığın durumuna dair içgörülerini paylaşır. Çoğu zaman gözle görülmeyen, esas olana kalple bakmanın ve değer vermenin önemini vurgular. Küçük Prens’in son karşılaşması zehirli bir Yılanla olur ve bu onun fiziksel bedeninden ayrılmasına yol açar. Ancak ruhu asteroitine geri döner.

Hikaye okuyuculara çocuksu merakın, insani bağlantıların ve hayatta gerçekten önemli olan şeyin arayışının önemi hakkında dokunaklı bir mesaj bırakır. “Küçük Prens” masumiyet, dostluk, çocukluk harikasının kaybı ve karmaşık bir dünyada büyümenin zorluklarını araştıran felsefi ve alegorik bir hikaye.

“Küçük Prens” zamansız bilgeliği ve çekiciliğiyle her yaştan okuyucuyu büyülemeye devam ediyor…

Paylaşın

Şair Küçük İskender, Yaşama Veda Etti!

Geçen yılın haziran ayından bu yana kanser tedavisi gören ve gerçek adı Derman İskender Över olan şair Küçük İskender, 55 yaşında yaşama veda etti. Küçük İskender en son “İkinci Waliz” adlı kitabı çıkarmıştı.

Şiir, roman, deneme, günlük gibi pek çok edebi türde eserler veren, “Ağır Roman” filmi ile oyunculuk deneyimini de yaşayan Küçük İskender, Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü, Erdal Öz Edebiyat Ödülü ve Necatigil Şiir Ödülü’nü almıştı.

Küçük İskender Kimdir:

1964 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Küçük İskender, Kabataş Erkek Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girdi, son sınıfında okulu bıraktı. Ardından İstanbul Üniversitesi sosyoloji bölümüne girdi, ancak burayı da tamamlamadı.

1980’li yıllardan başlayarak günümüze kadar çeşitli dergilerde şiirler, eleştiriler, denemeler yazdı. İlk şiiri Milliyet Genç Sanat Dergisi’nde, İskender Över ismiyle çıktı. Profesyonel olarak 1985’te Adam Sanat Dergisinde şiirleri yayımlanmaya başladı.

İstanbul’da Baba Zula, Rashit, Teoman, Gripin, Hayko Cepkin, Zakkum, Derya Köroğlu, Mabel Matiz, Can Bonomo, Nejat Yavaşoğulları, Model, Flört, gibi isimlerle aynı sahneyi paylaştı. Küçük İskender, Mustafa Altıoklar’ın yönettiği Ağır Roman ve O Şimdi Asker adlı filmlerde de rol almıştır. Son olarak “İkinci Waliz” adlı şiir-metin-günlük kitabıyla okurlarıyla buluşan Küçük İskender’in bir süredir kanser tedavisi görüyordu.

2000 yılında Orhon Murat Arıburnu Ödülleri’nde Bir Çift Siyah Deri Eldiven adlı şiir kitabıyla birincilik aldı. 2001 yılında Almanya’da, 2002 yılında Hollanda’da çeşitli şehirlerdeki etkinliklerde, 2005’te Avusturya’da, 2007’de Makedonya’da, 2008’de İsveç’te konuşmacı olarak ve şiir performanslarıyla kendini dile getirdi.

2003 yılında Berlin’de düzenlenen İlk Türk Eşcinseller Kongresi’nde bu konudaki bildirisini okudu. 2004’te NewYork’ta ve Kuzey Coralania’da üniversitelerde konuşma yaptı ve tek kişilik okuma gecelerine konuk oldu.

2006’da İskender’i Ben Öldürmedim adlı şiir kitabıyla Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü kazandı. 2014’te 7.si verilen Erdal Öz Edebiyat Ödülü Küçük İskender’e verildi. Jüri ödülün gerekçesini “Türk Şiiri’ne getirdiği özgün soluk ve şiir dilinin geliştirilmesinin yanı sıra otuz yıl boyunca tavrındaki tutarlılık” olarak özetledi.

Kitapları: Şiir: Gözlerim Sığmıyor Yüzüme (1988), Erotika (1991), Yirmi5April (1994), Periler Ölürken Özür Diler (1994), Suzidilara (1996), Güzel Annemin Hayal Gücü (Tek Baskılık Kitap) (1996), Ciddiye Alındığım Kara Parçaları (1997), Papağana Silah Çekme! (1998), Alp Krizi ( Tek Baskılık Kitap ) (1999), Gözyaşlarım Nal Sesleri (1999),

Bir Çift Siyah Deri Eldiven (2000), İpucu Bırakma Sanatı (2000), Bahname (2000), Teklifsiz Serseri (2001), Kahramanlar Ölü Doğar (2001),  Çürük Et Deposu (2001), Eski Kral Deposu (2002), Siyah Beyaz Denizatları ( Toplu Şiirler I ) (2003), Barudî ( Kürtçe Çeviri ) (2003), Dicle ile Fırat (2004), Bir Daha Bana Benzeme Angel! (2004), Sarı Şey (2010), Bu Defa Çok Fena (2011), Ali (2013), Elli belirsiz (2014).

Serbest Metinler: Dedem Beni Korkuttu Hikâyeleri (1992), İkizler Burcu Hikâyeleri (1993), 666 (1994), Galileo’nun Pergeli (2009), The Kırmızı Başlıklı İstasyon Şefi (1996), Belden Aşağı Aşk Hikâyeleri (1996), Pop H’art (1997), Balık Burcu Hikâyeleri (2000), Made In Hell (2001), Insectisid (2002), Necronomicon / Ölüm Kitabı (2004), Waliz Bir (2016), Her Şey Ayrı Yazılır (2016).

Roman: Flu’es (1998), Cehenneme Gitme Yöntemleri (1999), Zatülcenp (2000).

Özel Derlemeler: Kanlı Lağım Fareleri’den küçük İskender’e (2001), Aşk Şiirleri Kolonisi (2004).

İnceleme / Eleştiri: Şiirli Değnek (1995), Eflatun Sufleler (2002), Rimbaud’ya Akıl Notları (2004).

Günce: Cangüncem (1996), Bu defa çok fena (2011)

Küçük İskender’in sözleri

Sevmek, ifade edebilmek kadar ifadeyi unutmamaktır da…
Belki de en sevdiğim sakarlığın, gözlerime takılıp yüreğime düşmendi.
Gidiyormuş, ağırlaşır yağmurun iade etmediği karanlık bırak gitsin. Hiçbir caddeye çıkmayacak o sokak artık.
Senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim, lütfen gelme.
Sevgilim, seni anlatmaya tutulmuş bir güneş saatinden apaçık başlamalı.
Siz bir kelebeğe tutunuyorsunuz telaşla, onu incitmeden, kelebek telaşla geldiği tırtıla tutunuyor insan bu, azat etmek de gerek korkmayın, unutuluyor.

Paylaşın