Demirtaş’tan ‘PKK’ Açıklaması: Silah Bırakması İçin Elimizden Geleni Yapacağız

PKK’nın silah bırakması için ellerinden geleni yapacaklarını söyleyen Demirtaş, “Halkımıza sözümüz olsun, çatışmadan beslenen Erdoğan rejimi sonrasında PKK’nin Türkiye’de tümüyle silah bırakması için elimizden geleni yapacağız ve mutlaka başaracağız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “TBMM’de usulünce, hukuk çerçevesinde sorunlarımızı çözüp büyük toplumsal barışı kesinlikle sağlayacağız.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmemesi halinde PKK’nın silah bırakması için ellerinden geleni yapacaklarının sözünü verdi.

Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Halkımıza sözümüz olsun, çatışmadan beslenen Erdoğan rejimi sonrasında PKK’nin Türkiye’de tümüyle silah bırakması için elimizden geleni yapacağız ve mutlaka başaracağız.

TBMM’de usulünce, hukuk çerçevesinde sorunlarımızı çözüp büyük toplumsal barışı kesinlikle sağlayacağız.

Bunları çoktan yapabilirdik ama; Erdoğan barışı isteyenleri içeri attı, tecride aldı, partilerini kapatmaya çalıştı, belediyelerine kayyım atadı, provokasyonlarla çatışmayı körükleyip “terör” söylemi üzerinden halkı korkutup oy toplamaya çalıştı. Halen de bunu yapıyor.

Sahtekarlara inanmayın, barış ve huzur mümkündür. PKK eylemsizlik kararı alıp çözüme kapı araladı. Ama ısrarla provokasyonlar yapılıyor. Allah korusun, seçimi etkilemek için birileri kan dökmeye de kalkabilir. Hep birlikte dikkatli olacağız, oyuna da gelmeyeceğiz.

Lütfen unutmayın, biz barış ve demokrasi istiyoruz. Birlikte eşit ve kardeşçe yaşamak istiyoruz. Yeşil Sol Parti en çok da bunun için çalışacak. Oy için halkı kışkırtan yalancılara değil, sahtekarlara değil, bize güvenin. Hep birlikte ve mutlaka kazanacağız.” dedi.

Paylaşın

Demirtaş, Abdullah Öcalan’la Görüşmek İçin Bakanlığa Başvurdu

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İmralı Cezaevi’nde bulunan Abdullah Öcalan ile SEGBİS ((Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi)) yoluyla görüşme başvurusunda bulunduğunu açıkladı.

Haber Merkezi / Öcalan’a uygulanan tecridin Türkiye’deki “kaotik ortamı” beslediğini ve “gerilimi giderek tırmandırdığını” belirten Demirtaş’ın Adalet Bakanlığı’nda Çarşamba günü verdiği dilekçede şu ifadeler yer aldı:

“Bilindiği üzere Abdullah Öcalan, Bakanlığınıza bağlı İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevinde yirmi üç yıla yakındır tek kişilik hücrede ve tecrit koşullarında tutulmaktadır. Kendisi, yirmi ayı aşkın süredir ailesi ve avukatları ile hukuka aykırı şekilde, görüş hakkından mahrum bırakılmıştır. Oysa geçmiş yıllarda, kendisinin dışarıyla temas kurabildiği dönemlerde Türkiye’de toplumsal barış ve demokratik çözüm umutları her seferinde büyümüş ve toplum nefes alabilmiştir.

Şu anda ülkede derin bir yoksulluk, ekonomik kriz ve sosyal bunalımlar yaşanırken hükümetin içeride ve dışarıda sürdürdüğü çatışma ve gerilim politikası büyük kayıplara, acılara yol açmaktadır. Halkın en büyük beklentisi bu hatalı politikalardan bir an önce vazgeçilmesi; yoksulluğun, işsizliğin son bulacağı bir barış ve huzur ortamının sağlanmasıdır.

Ancak birçok hatalı politikanın yanında İmralı Cezaevinde Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit de bu kaotik ortamı beslemekte, gerilimi giderek tırmandırmaktadır.

Bakanlığınızın zaten hukuka aykırı olan bu uygulamayı sonlandırmasının tüm Türkiye için daha hayırlı olacağına inanıyorum. Ülkenin her bir evladı paha biçilmez kıymetteyken göz göre göre feda edilmelerine sessiz veya izleyici kalmak, demokratik siyasete ve barışa inanan hiç kimse için ahlaklı bir tavır olmaz, olamaz.

İmralı Cezaevinde uygulanan politikalara kalıcı şekilde son verilmesi için avukat ve siyasetçi kimliğimle, bulunduğum Edirne F Tipi Cezaevinden, SEGBİS marifetiyle Abdullah Öcalan ile görüşmeyi, sonrasında da kendisinin, ailesi ve avukatları ile düzenli görüşebilmesinin sağlanmasını talep ediyorum.

Hukuka, adalete, toplumsal barışa ve sorunların diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğine inanan bir siyasetçi sorumluluğuyla yaptığım bu başvurunun olumlu karşılanmasını umuyor, diliyorum.”

HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile Parti Sözcüsü Ebru Günay ve Abdullah Öcalan’ın HDP Şanlıurfa Milletvekili olan yeğeni Ömer Öcalan da geçen ay PKK lideriyle görüşmek için Adalet Bakanlığına başvuruda bulunmuştu. Ancak bu başvuruya henüz bir yanıt verilmediği öğrenildi.

HDP Sözcüsü Günay, Mezopotamya Ajansı’na verdiği röportajda Öcalan’ın dış dünya ile teması “önemli” olduğu için görüş başvurusunda bulunduklarını belirtirken “Tam bağımsız heyetlerin gitmesini, avukatların görüşmesini, siyasi heyetlerin gitmesini önemsiyoruz” dedi.

Öcalan’ın görüşlerinin kamuoyuna ulaşmaya başladığı andan itibaren “çok daha başka bir siyasetin konuşulacağını” savunan Günay, AKP’nin kendini savaş siyasetiyle ayakta tutmaya çalıştığını, bunun karşısında bir ortak barış hattı oluşturulması gerektiğini kaydetti. Bu nedenle “Öcalan’ın sesine ihtiyaç olduğunu” söyleyen Günay, “Çünkü bir çözüm siyasetinin, demokratik siyasetin, demokratik ulus felsefesinin dinamiklerinin tamamının yeniden toplumla buluşmasının zamanı” diye ekledi.

Paylaşın

Demirtaş’tan Erdoğan’a: Üniversite Arkadaşlarına Ayıp Olmuyor Mu?

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Gazete Duvar’da yayımlanan yazısında Erdoğan’ın diplomasını gündeme getirdi.

Yazısında, “Basit bir magazin konusundan değil, çok ciddi bir şeyden söz ediyoruz. İddialar yabana atılır gibi değil” diyen Demirtaş, “Aslında bir kişinin üniversite okuyup okumamış olması pek de önemli değildir. Üniversite okumadığı halde kendisini geliştirmiş, yetkinleşmiş pek çok kişi tanıyorum. Burada sözünü ettiğim durum, bir ülkenin en önemli yönetim kademesine gelebilmek için gereken çok önemli bir şartın sağlanıp sağlanmadığıdır” ifadesini kullandı.

“Diplomanın sahte olduğu ortaya çıkarsa devlette neler olur?” diye soran Demirtaş’ın yazısı özetle şöyle:

“Bunların birkaç tanesini ben yazayım, siz tamamlarsınız.

– Atadığı tüm bakanlar yetkisiz olacakları için o bakanların yaptıkları tüm işlemler de geçersiz hale gelir.

– Atadığı tüm elçilerin görevi düşer.

– Atadığı Anayasa Mahkemesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin görevleri düşer.

– Atadığı tüm valilerin, kaymakamların, rektörlerin görevleri düşer.

– Atadığı tüm genel müdürlerin, bakan yardımcılarının görevleri düşer.

Yani geriye doğru olarak tüm atama kararnameleri geçersiz hale gelir. Devlet bürokrasisi bir dakika içinde çöker. Ülkenin tüm elçilikleri, dış temsilcilikleri yetkisiz hale gelir. Onayladığı bütün uluslararası sözleşmeler geçersiz hale gelir.

Meclis’in çıkardığı ve Cumhurbaşkanı’nın onayıyla yürürlüğe giren bütün kanunlar geçersiz hale gelir. Örneğin, İstanbul Sözleşmesi kendiliğinden yürürlüğe girer. (Sözleşme, kendisinin başbakanlığı döneminde imzalanmıştı.)

Cumhurbaşkanı’na hakaret davalarının hepsi düşer. Verilmiş cezalar kadük hale gelir, ceza verilen kişilere tazminat ödenir.

Beşli çeteye verilen tüm ihaleler geçersiz olur. Peki Cumhurbaşkanı nasıl bir durumla karşı karşıya kalır?

Cumhurbaşkanlığı dokunulmazlığı da ortadan kalkacağına göre kendisi, Yüce Divan sıfatı taşıyacak Anayasa Mahkemesi’nde değil, normal ağır ceza mahkemesinde yargılanacak duruma gelir. Yargılama için en az 400 milletvekilinin onaylaması gereken Meclis kararına da gerek olmaz.

Görevi süresince kendisine ödenen maaş, ek ödenek, Saray’ın yeme, içme, ısıtma, soğutma, iletişim, gibi giderleri ile bindiği uçakların yakıtlarından uçuş ekibinin maaşlarına kadar ve koruma ordusunun maaşlarından gizli ödenekten harcadığı her kuruşa kadar tümü kendisinden tahsil edilir.

Saray’da muhtarlara verdiği yemeklerden, Suudi Prens için getirtilen çalgı çenginin parasına kadar, Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı tüm harcamalar kendisine ödetilir.

Diploma sahteyse buna sessiz kalan, sahteliğin üstünü örten üniversite yönetimleri ile Yüksek Seçim Kurulu üyeleri de çok ağır cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalır.

Daha sayamayacağımız kadar çok sonuç çıkar ortaya, belki bazıları da hayırlı olur.

Birkaç üniversite sorusu

Muhalefetin, tüm bu olasılıkları göz önünde bulundurarak geçiş sürecini planlaması gerekir.

Tabii tüm bunları Madagaskar Cumhurbaşkanı için söylüyorum. Yanlış anlayıp da başımı derde sokmasınlar, hiç hapse giresim yok.

Madagaskar Cumhurbaşkanı’na birkaç soru sorarak bitirmek istiyorum. Diyelim ki diploma var.

– Peki neden bir tek üniversite arkadaşın bile yok? Neredeyse bütün orta okul ve lise arkadaşlarını devlette bir yerlere getirdin ama numune niyetine bir tek üniversite arkadaşını devlette bir yere yerleştirmedin? Üniversite arkadaşlarına ayıp olmuyor mu?

– İnsanın üniversite yıllarından bir tanecik bile fotoğrafı olmaz mı? Neden hiç üniversite fotoğrafın yok?

– Neden bugüne kadar bir tek kişi bile çıkıp “Biz üniversiteyi birlikte okuduk, aynı okuldaydık, aynı sınıftaydık” demedi?

– Haydi diyelim ki hiç arkadaşın olmadı, hiç hocan da mı olmadı üniversitede? Neden bugüne kadar bir tek hoca çıkıp da “O benim öğrencimdi” demedi? Ya da sen neden “Falan hoca benim üniversiteden hocamdır” demedin?

– Hayat hikayende neden hiç üniversite hatıran yok?

Son ve en önemli soru: Kaç çeşit makarna yemeği yapabiliyorsun? En az 10 çeşit yapamıyorsan kesinlikle üniversite okumamışsındır.”

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’tan Dikkat Çeken ‘Ortak Aday’ Mektubu

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, FOX TV canlı yayınına özel mektup gönderdi. Demirtaş, mektubunda, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘ortak aday’ tarifi yaptı.

Selahattin Demirtaş, “Ortak aday olmaktan dolayı onur duyarım ama malum sebeplerden dolayı şimdilik ben değilim” ifadelerine yer verdi.

Selahattin Demirtaş, FOX TV’nin Orta Sayfa programına yolladığı mektubunda tarif ettiği ortak aday için şu ifadeleri kullandı:

“Merhabalar, iyi yayınlar. Takdir edersiniz ki muhalefetten kimin cumhurbaşkanı olabileceğine dair benim bir isim telaffuz etmem doğru olmaz. Ancak benim de temennim bütün muhalefetin uzlaşarak belirleyeceği bir ismin ortak adayımız olarak seçime girmesi ve ilk turda kazanmasıdır.

“Sinirleri de sağlam biri olmalıdır”

Bunun içinde adayın, bunca kutuplaştırılmış toplumun tüm farklılıklarını kucaklayabilecek olgunlukta ve demokratik anlayışta olması gerekir. Daha adayken bile herkesin Cumhurbaşkanı olabileceğini gösterecek yetkinliğe, birikime sahip olması da önemlidir. Ayrıca nasıl bir kadroyla, hangi somut projelerle sorunları çözeceklerini sade bir şekilde halka anlatabilecek; rakipleriyle polemiğe girmek yerine sürekli toplumla konuşabilecek ferasete sahip, sinirleri de sağlam biri olmalıdır.

Eğer Cumhuiyetin ikinci yüz yılını gerçek anlamda demokrasiyle taçlandırıp birlikte içinde yolumuza devam edeceksek ortak aday kolektif çalışmaya, ortak akla önem vermeli, geçiş sürecini başarıyla yönetebilecek deneyime sahip olmalıdır. Geçen yüz yılın hatalarından dersler çıkarabilmeli, değişime açık ve cesur olmalı, helalleşme, yüzleşme, hesaplaşma dengesini iyi tutturmalıdır.

Kadınların eşitliği, emekçilerin alın teri, çevre hakları, özgürlükçü laiklik gibi konularda duyarlı ve bilinçli olmalı; kimlik, inanç ve dil hakları gibi kolektif haklar konusunda demokratik çözüm perspektifi sunabilmelidir.

İkinci yüz yıla girerken ezberletilmiş resmi kalıpları, şablonları yıkma cesaretini göstererek Cumhuriyeti bu defa alttan, tabandan halkla birlikte inşa etme anlayışına sahip ve buna açık olmalıdır. Son yirmi yılın değil, son yüz yılın bütün yaralarını sarabilecek somut bir programla toplumun karşısına çıkmalı ve inandırıcı olmalıdır.

“Çalışmaya devam edeceğiz”

Bağlama da çalabilmeli desem kim olduğunu kesin anlarsınız. Tabii ki şaka bir yana, ortak aday olmaktan onur duyarım ancak “malum” nedenlerle şimdilik, bu seçime ortak aday ben değilim.

Önümüzdeki seçim için bu kriterlere yakın aday veya adayların olduğunu biliyorum. Umarım böyle bir aday etrafında halk olarak birleşmeyi, barışmayı, demokrasimizi en güçlü şekilde kurmayı başarırız. Biz bunun için çalışmaya devam edeceğiz.

Fox TV izleyicilerine ve tüm halkımıza yürek dolusu selam, sevgilerimizle.

16 Eylül 2022

Edirne

Selahattin Demirtaş”

Paylaşın

Demirtaş’tan Muhalefete Eleştiri: ‘Voltran’ı Oluşturamadıkları İçin…

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yüzde 70’lik bir kitle artık net olarak değişimden yana ve gözünü muhalefete dikmiş, bir çözüm beklediğini belirterek, muhalefetin ise bu kitlenin beklentisine yanıt veremediğini söyledi.

Muhalefetin henüz derli toplu şekilde bir arada duracak ve ortak bir söylem üretip ortak bir sloganda ‘Voltran’ı oluşturamadıkları için aslında hiçbir şey söylemediklerini vurgulayan Demirtaş, “O kadar çok ve gereksiz şeyi tam bir kakafoni şeklinde söylüyorlar ki, sonuçta hiçbir şey söyleyememiş oluyorlar.” dedi.

Selahattin Demirtaş, +Gerçek için kaleme aldığı “Ben çok utanıyorum ya siz?” başlıklı yazıda muhalefeti eleştirdi. Demirtaş’ın yazısının tamamı şöyle:

“”Muhalefetin belli başlı liderlerini olabildiğince dikkatle ve özenle takip ediyorum. Söylemlerini, eylemlerini, söylemediklerini; mimiklerinden beden dillerine kadar tüm hareketlerini analiz etmeye çalışıyorum. Nihayetinde siyasetçiyim ve hapiste rehin tutuluyor olsam da kendimi halka karşı sorumlu hissederek tüm gelişmeleri yakından takip ediyorum.

Elbette iktidar odaklarını da izliyorum ama yazının konusu onlar değil. Kaldı ki AKP-MHP üzerine “derin” analizler yapmayı uzun zaman önce bıraktım. Dibine kadar çürümüş, yozlaşmış, suça ve günaha bulaşmış bir zulüm iktidarını teşhir etmeye ve on milyonlarca mağdura anlatmaya gerek yok çünkü. Herkes malını iyi tanıyor. Kimi bu zulümden bıktı, usandı ve çıkış arıyor, kimi de halen Saray’ın çöplüğünden beslendiği için suça ortak olmayı sorun etmiyor. Ancak gerçek şu ki, yüzde 70’lik bir kitle artık net olarak değişimden yana ve gözünü muhalefete dikmiş, bir çözüm bekliyor.

Muhalefet “Voltran”ı oluşturamadı

Peki muhalefet bu yüzde 70’lik kitleye ne diyor? İşte sorun da burada. Henüz derli toplu şekilde bir arada duracak ve ortak bir söylem üretip ortak bir sloganda “Voltran”ı* oluşturamadıkları için aslında hiçbir şey söylemiyorlar. O kadar çok ve gereksiz şeyi tam bir kakafoni şeklinde söylüyorlar ki, sonuçta hiçbir şey söyleyememiş oluyorlar.

Kendimi bazen kararsız bir seçmenin yerine koyarak liderleri veya parti sözcülerini izliyorum. Acaba hangisi beni ikna edecek diye objektif bir şekilde düşünmeye çalışıyorum. Mesela aylık gelirim ortalama bir memur maaşı, kira ödüyorum, kredi kartı borçlarım birikiyor, sürekli gıda ve giyim harcamalarımızdan kısarak hayatta kalmaya çalışıyoruz. Çocuklarım var, onların geleceklerini düşünmek zorundayım. Bu reel durum ve çaresiz ruh halimle, kurtuluş nerede diye partilere bakıyorum. Öyle ya, birinden birine oy vereyim ki ülkeyi, toplumu düze çıkarsınlar. Ben de barış, huzur ve güven içinde çocuklarımı yarınlara hazırlayabileyim.

Acaba kime oy versem?

Çok umutsuz, karamsar ama arayış içinde bir seçmenim. Acaba kime oy versem? (Merak etmeyin, HDP propagandası yapmayacağım, okumaya devam edin lütfen.) Dikkat edin, öyle büyük beklentileri olan bir seçmen değilim. Ama hayati derecede önemli bir sorunla karşı karşıyayım çünkü adeta hayatta kalmaya çalışan bir ailem var ve ertesi günü düşünecek takatim bile yok. Yani Türkiye’deki seçmen çoğunluğundan biriyim. Sade bir çözüm yolu duymak ve ikna olmak istiyorum. Bu durumda muhalefeti izliyorum. Ne diyorlar biliyor musunuz, elbette biliyorsunuz, ben yine de hatırlatayım. Hangisi hangisini söylüyor, siz zaten tahmin edersiniz. Derdim isimler üzerinden eleştiri yapmak değil. Bir anlayışı eleştirmeye çalışıyorum.

Haydi, şimdi o kararsız seçmen olarak muhalefete kulak verelim:

  • “Biz bu seçimde hakkıyla birinci parti olacağız ve ben başbakan olacağım.”

Nasıl yani? Birlikte masaya oturduğunuz liderleri seçimde eze eze yenip tek başına 360 milletvekili çıkararak Anayasa’yı değiştirecek ve sonra da başbakan mı olacaksınız? Diğer partileri yenmek için mi altılı masada oturuyorsunuz? İlginç.

  • “Kendi logomuzla, kendi şanımızla seçime parti olarak tek başımıza gireceğiz.”

O halde siz de 360 milletvekili çıkarıp Anayasa’yı değiştirecek ve bizi kurtaracaksınız. Çok güzel, masadaki diğer beş lideri seçimde alt etmek gerekecek ama sanırım problem değil. Yalnız, kadın lider de tek başına başbakan olacak. 360 onların, 360 da sizin, demek ki 720 vekili siz iki parti çıkarabiliyorsunuz. İnsan ister istemez heyecan duyuyor.

  • “İttifak içinde ittifak olabilir.”

Tamam, güzel. Ana muhalefet seçime tek başına girecek, diğer ikisi ayrı girecek, kaldınız üç parti. İttifak yapıp yüzde yediyi aşarak Meclis’e girseniz en az 50 vekil de siz çıkarsanız, oldu 770 vekil. Düşüncesi bile güzel.

  • “Altılı masa beni ortak aday gösterirse onur duyarım.”

Bence de güzel olur. Farz edelim yüzde 51’le seçildiniz ve partiniz de yüzde 28 oyla 230 vekil çıkardı. Oldu mu size bin vekil. Tüylerim diken diken oldu yeminle. Bir değil, iki anayasa yaparsınız.

  • “Demokrasi ittifakıyla bu seçimde halkın iktidarını kuracağız.”

Demek ki siz de en az yüzde 50+1 oyla cumhurbaşkanlığını kazanıp en az 301 vekil çıkaracak ve Meclis’te de iktidar olacaksınız. Toplamaya bile korkuyorum ama sanırım bin 301 vekil oldu. Bayılmasam iyi.

İktidara da bakalım.

  • “Cumhur olarak bu seçimde en az yüzde 75 oy alacağız.”

Bakın yüreğime su serpildi işte. Bir cumhurbaşkanı da siz çıkarıyorsunuz, en az 500 vekilliği de alıyorsunuz, etti mi bin 801 vekil. Allah’ım, sen aklıma mukayyet ol.

Lütfen artık kendinize gelin

Şimdi bir özet çıkaralım. Muhalefet bu seçimde iki cumhurbaşkanı, bir başbakan ve bin 301 vekil çıkarabilecekken iktidar ise bir cumhurbaşkanı ve 500 vekil çıkaracak. Demokrasimiz açısından kıvanç duyulacak bir tablo. Böylece tek adam sistemi de çökmüş oluyor tabii. Çünkü ülkeyi üç cumhurbaşkanı, bir başbakan ve bin 801 vekil birlikte yönetecek.

Fakat benim için neden rahat değil ve ben ne diye halen kararsızım acaba? Çocuklarım için halen korkuyorum ve ne yapacağımı bilemiyorum. Yukarıda sözünü ettiğim ortalama bir seçmen olarak sabah CHP’li oluyorum, öğlene doğru İYİ Partiliyim, öğleden sonra DEVA’ya geçiyorum, sonra HDP’de karar kılıp akşam Gelecek Partisine meylediyor, gece Saadet Partisi diyorum ve uyumadan önce yine kararsız kalıyorum. Ertesi sabah Türkiye İşçi Partisi tamamdır diyorum ama EMEP aklımı çeliyor, SOL Parti en iyisidir, özellikle öğlen sonrası ama akşamları mutlaka Yeşil ve Sol Gelecek diyorum. Bugün soldan kalktım çünkü. Akşam kararsız uyuyorum. Yarın ola hayrola.

Tek bir soruyla bitireyim. Şu perişan haldeki on milyonlara bakıp da hiç mi utanmıyorsunuz? Ben siyasetçi olarak çok mahcubum, hapiste bile utanıyorum.

Meğer siz kararsız seçmenden daha kararsızmışsınız. Lütfen artık kendinize gelin. Durumun vahametine ve ciddiyetine uygun bir duruşla ortak ve somut bir mesajda buluşup memleketi uçurumun dibinden çıkarın. Sorumluluk da vebal de hepinizdedir.

Biliyorum, yapabilirsiniz.

Paylaşın

Barış Terkoğlu, ‘Saray’ın Demirtaş Planı’nı Yazdı

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, halen Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’la ilgili yürütülen yargı sürecini köşesine taşıdı.

Demirtaş’la ilgili yargılamalarda 6 yıl boyunca kimi hakimler ve savcıların yargı mensubu gibi değil, “cezaevinde tutma uzmanı” gibi çalıştığını belirten Terkoğlu, davalarını yöneten “son dönemin meşhur siyasi davalar savcısının” Erdoğan için cezaevinde verilen bir mangal partisine katıldığına dikkat çekti.

Terkoğlu’nun “Saray’ın Demirtaş planı” yazısından bir bölüm şöyle:

“Ankara’da, Demirtaş davalarını yöneten de son dönemin meşhur siyasi davalar savcısı. Evlilik kutlaması dahil sık sık Erdoğan’la Saray’dan fotoğraf paylaşan, AKP’li siyasetçilerle buluşan, lüks hayatıyla tanıdığımız ünlü savcının “çekirdekten yetişme” hikayesi, kitapta şöyle yer alıyor:

“Erdoğan’ın kısa süren cezaevi serüvenindeki cezaevi savcısı ta kendisiydi. Hatta o dönemde, Erdoğan için cezaevinde verilen bir mangal partisine de katılmıştı.”

Demirtaş ile siyasi kavgaya girişebilirsiniz. Ona karşı en sert siyasi söylemi kullanabilirsiniz. Gazetelerde, televizyonlarda eleştirebilirsiniz. Ancak bir zamanlar öyle olan yargıyı, şimdi böyle kullanırsanız, hem ülkeye hem Cumhuriyet’e zarar verirsiniz.

Davaların kurgusu, Demirtaş’ı siyasetin dışına itmek için, yargının açık bir şekilde kullanıldığını gösteriyor. Demirtaş’ın, terörle mücadele ya da devletin bekası için değil, Erdoğan’ın seçimlerde elini rahatlatmak için yargılandığı anlaşılıyor. Demirtaş hakkındaki hükmün, 2023 seçimlerine giremeyecek şekilde kurgulanması bile çok şey söylüyor. 28 Şubat ya da Gezi davaları gibi….

Fethullahçıların başlattığı işi iktidarın aparatları sürdürüyor. “Kullanışlı adalet”, adaletsizliğin yolu oluyor. Her kapıyı açtığınız anahtara güvenmeyin. Ya bir gün sizin kapınızı da aralarsa…”

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’a ‘Siyasi Cesaret Ödülü’

Edirne F Tipi Cezaevi’nde yaklaşık 5 yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, François Mitterand Enstitüsü tarafından ilk kez verilen “Siyasi Cesaret Ödülüne” layık görüldü.

Paris’te düzenlenen törene, Demirtaş adına ödülü almak için HDP Dış İlişkiler Komisyonu Eş Sözcüsü Hişyar Özsoy katıldı. Selahattin Demirtaş, ödül törenine gönderdiği mektupta, “Her ne kadar bana veriliyorsa da bu ödülü, cezaevlerindeki tüm HDP’liler adına kabul ediyorum” dedi.

Demirtaş, mektubunda, “Benim için ve milyonlarca Kürt için aslında iki Mitterand var, François Mitterrand ve Danielle Mitterrand. Belleklerimizde iz bırakan, Avrupa değerlerine de büyük katkısı olan her iki değerli şahsiyeti de saygıyla anıyorum. Bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Daire ve Büyük Daire kararlarına rağmen halen Edirne Cezaevinde tutulduğum için orada sizlerle birlikte olamıyorum. Bizlerin direnişi, sizlerin desteğiyle, Avrupa değerlerini de aşındıran bu büyük hukuksuzluğun bir gün son bulacağına inanıyorum” ifadeleri yer aldı.

Fransa’nın eski dışişleri bakanı ve Vakıf Başkanı Hubert Védrine ise yaptığı konuşmada, ödülün Demirtaş ve HDP’nin devam eden mücadelesine siyasi ve sembolik bir destek olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

François Mitterrand Enstitüsü’nün Demirtaş’a hitaben yazdığı mektup da ise şunlar yer aldı: “Bu ödül, demokrat insanların en mütevazı amaç çerçevesinde toplanmasıyla faaliyetleri veya eserlerinden dolayı Fransız ya da yabancı kişi veya kuruluşu onurlandırmayı amaçlamaktadır. Ödül jürisi, sizin azminiz, cesaretiniz ve bağlılığınızdan oldukça etkilenmiştir. Bu ödülün, tutukluluğunuzun üstesinden gelmesine, özgürlüğünüze hızlıca yeniden kavuşmanıza, demokrasi ve sosyal adalet için mücadelenizi sürdürmenize yardımcı olmasını umut ediyoruz.”

(Kaynak: MA)

Paylaşın

Demirtaş’tan ‘Erkan Oğur’ tepkisi: Kimse üstünü çizemez

Edirne F Tipi Cezaevi’nde Kasım 2016’dan bu yana tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘Erkan Oğur ile hapishane anım’ başlığıyla yayımlanan yazısında, kimsenin Erkan Oğur gibi bir sanatçının üstünü çizemeyeceğini belirterek “Ömrünü sanata adamış insanları öyle bir çırpıda silip atamazsınız. Zaten bu mümkün de değildir” ifadesini kullandı.

Haber Merkezi / Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın seslendirdiği türküde kopuz çaldığı için eleştirilen müzisyen Erkan Oğur’la ilgili bir yazı kaleme aldı.

Demirtaş, Artı Gerçek’te ‘Erkan Oğur ile hapishane anım’ başlığıyla yayımlanan yazısında “İbrahim Kalın’ın sözcülüğünü yaptığı otoriter rejim, bizi türlü kumpaslarla, yalanlarla, iftiralarla bu satırları yazdığım 12 metre karelik hücreye attı diye onlara boyun eğecek halimiz yok. Yanımızda milyonlarca insanın desteği, duası, dayanışması varken, eh bir de arada Erkan Oğur dinleme fırsatı bulmuşken moralimizi bozacak değiliz” dedi.

‘Tüm ezilenler için, daha güzel yarınlar için direneceklerini’ söyleyen Demirtaş, son bir yılda yüzden fazla müzisyenin işsizlik nedeniyle hayatına son verdiğini belirtti. Demirtaş, şunları kaydetti:

“Bu sömürü düzenine karşı direnmeyip de ne yapacağız? Bu ülkenin çeşitli kimliklerden ve inançlardan binlerce onurlu sanatçısı var. Sanatın muhalif duruşunu hakkıyla başarıyla temsil eden binlerce haysiyetli evladı var. Sadece onlar mı, direnen on milyonlar var. Ne diye moralimizi bozalım ki? Nereye baksak umut var, cesaret var. Ezilenlerin, direnenlerin görkemli dayanışması var.”

‘Ömrünü sanata adamış insanları öyle bir çırpıda silip atamazsınız’

Demirtaş, ‘baskı dönemlerinde sanatçının, aydının duruşunun çok önemli olduğunu’ vurgulayarak “Halkına öncülük yapamasa bile zulmün değirmenine su taşımamalıdır kanımca. Niyetten bağımsız olarak ortaya çıkan sonuç, bazen can sıkıcı olabiliyor. Ben, sadece sitem ve eleştiri hakkımızı kullanarak düşüncelerimizi aktarıyorum” diye yazdı.

Demirtaş, şöyle devam etti:

“Buradan yola çıkarak kimse Erkan Oğur gibi bir sanatçının üstünü çizemez. Ömrünü sanata adamış insanları öyle bir çırpıda silip atamazsınız. Zaten bu mümkün de değildir.

Erkan Oğur’u, biz burada duvarları yıkan sesiyle biliriz, severiz. Hep öyle olsun, onunla güzel anılarınız hep güzel kalsın isteriz. Onu dinlerken Kalın İbrahim’i değil, İnce Erkan’ı hissetmeyi tercih ederiz. Dinleyicileri olarak bu kadarına hakkımız vardır sanırım.”

Paylaşın