Babacan’dan “Telef” Yorumu: Erdoğan’ın Zihin Dünyasının Dışa Vurumu

Erdoğan’ın “Bakalım Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek” sözlerini yorumlayan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, Erdoğan’ın zihin dünyasının dışa vurumu olduğunu söyledi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Tele1 TV’de Zeynel Lüle ile “Liderler Söz Bizde” programına katıldı. Ali Babacan, gündeme ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

Kanal İstanbul: Bütün vatandaşlarımızın kolayca anlayabileceği bir soru. Bu soruya Sayın Erdoğan’ın ben cevap vermesini istiyorum. Kanal İstanbul yapıldığında İstanbul’un Avrupa yakası bir ada haline gelecek. Çünkü bir tarafında Boğaz ve basit bir tarafında Kanal ortaya çıktı bir ada. Ve bu ada sınırlı sayıda köprüyle ana karaya bağlı hale gelecek. Allah korusun bir savaş anında, bir deprem anında bu adadan tahliye gerekecek ya da bu adaya yardımların ulaşması gerekecek.

Sadece sınırlı sayıda köprüyle bağlı olan bir adaya siz bu yardımlara nasıl ulaşacaksınız? Bu tahliyeyi nasıl sağlayacaksınız? Bunun bakın cevabı yok. Kimse konuşmuyor bunu. Bununla ilgili acaba gerçekten Silahlı Kuvvetlerden, Genelkurmay’dan böyle bağımsız ama tam iyi çalışılmış bir rapor istendi mi istenmedi mi? Acaba onların görüşü nasıl? Bir şey olmaz İstanbul’un biz bir şekilde güvenliğini sağlarız diyorlar mı? Yoksa acaba onların da endişeleri var mı? Mesela bunları soruyorum.

Bunları bilmek vatandaş olarak benim hakkım. İstanbul’da yaşayan herkesin hakkı. Mesela deprem anında yaşadık değil mi? İstanbul trafiği birdenbire kilitlendi. Birdenbire. Boğazın olduğu bir şehirde bu şehri rahatlatmak ancak ne olur? Köprünün olmadığı alanlardan çevreye doğru kayışlar da olur ya da dışarıdan buraya yardımların, desteklerin gelmesi de olur. Ama siz bu tarafa da bir kanalı çekince İstanbul’un Avrupa Yakası oluyor bir kapalı yer. En büyük tehlike bu şu anda.

Taksim Meydanı: 1 Mayıs dünyanın her yerinde çalışanların bayramı olarak kutlanır. Ancak Türkiye’de maalesef her 1 Mayıs gerginliklerin, çatışmaların ve çalışanlarla işçilerimizin temsilcileriyle güvenlik güçlerinin karşı karşıya geldiği bir gün olur. Ve bu Taksim inadı her neyse ben çözebilmiş değilim açıkçası. Bu Taksim inadı niçin? İlla ülkede bir gerginlik mi üretmek gerekiyor? İlla karşıtlık mı üretmek gerekiyor?

Şu anda Sayın Erdoğan Türkiye’yi tamamen karşıtlıklar üzerinden yönetiyor. Kutuplaştırarak yönetiyor. Benimle misin? Karşımda mısın? Sürekli bir düşman üreten, sürekli bir karşı taraf üreten bir siyaset uyguluyor maalesef. Buna siyaset bilimciler korku siyaseti diyor. Biliyorsunuz çözüm üreten, ülke için faydalı işler yapan iktidarlar umut siyaseti, ilerlemeyle ilgili siyaset üretir. Güzel şeyler yaparlar, ülkenin sorunlarını çözerler, ülkeyi ilerletirler. Ve insanlar umutla ülke daha ileri gitsin diye o siyasi partiyi destekler. Ama artık umut üretemeyince, çözüm üretemeyince bazen iktidarlar korku siyaseti tarafına düşerler.

Gerçekten siyasi nezakete hiçbir şekilde sığmayacak ve bir Cumhurbaşkanı’nın üslubuna hiç yakışmayacak bir ifadedir telef. Çünkü telef ifadesi ne için kullanılır onu herhalde konunun muhatapları iyi bilir. Dolayısıyla siyasi rakiplerine Cumhurbaşkanı adayı olmak isteyen ya da o niyetle yola çıkanları kaybettiklerinde bunlar telef oldu diye adlandırmak aslında kendi zihin dünyasında kendisi haricindeki herkesi nasıl bir sınıfa koyduğu nasıl değerlendirdiğini de bir bakıma dışa vurma… Böyle değerlendirmek lazım.

2023 Hedefleri: Bu ülkeyi seven, bu ülke için canla başla çalışmaya hazır milyonlar insan var. Dürüst ve ehil insanlar var. Bu ülkenin yönetiminde yer alabilecek… Ve bu ilelebet gitmez. Hiçbir zulüm sonsuz olmamıştır. Hiçbir baskı rejimi sonsuza kadar yaşamamıştır. Bizim coğrafyada çok kötü örnekleri var. Bu baskı ve zulüm rejimlerinin sonunun nasıl olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla iktidarın da bu baskı inadından vazgeçmesi Türkiye’yi demokratik dönüşüme hazırlaması lazım. İnsanların gözüne baka baka ‘2023 hedeflerini tutturduk, şimdi 2053’ diyor.

2023 hedeflerine çalışan benim. Benim başkanlığımda bir heyetle çalıştık biz bunu. Yıl 2011. 2011 Türkiye’nin gerçekten zirvede dolaştığı yıllar. Dedik ki ‘Eğer bu ülke milli gelirini 8 yılda 3 bin 500 dolardan 12 bin dolara çıkarttıysa neredeyse 3,5 katına çıkarttıysa artık bu 12 bin 500 dolarlık milli gelirini 10 sene sonra 2’ye katlar dedik. Bunun arkasında bir makro ekonomik model var. Çok ciddi tahmin modelleri var. Yani binlerce sayfalık analizler falan var. Hani bakkal hesabı diyelim. Basit hesap, manav hesabı…

Yani 10 yılda kabaca söylüyorum. 10 yılda Türkiye’nin milli geliri 3,5 katına çıkmış. Geri kalan 10 yılda da 2 katına çıkar diyoruz sadece. 12 bin 500, 25 bin olur diyoruz. Öbür tarafta ihracat. İhracat 36 milyar dolardan 132 milyar dolara çıkmış sadece 6 yılda. 36’dan 132’ye çıkmış. 4’e katlamış yani. Bakın unutmayalım. Geçen seneki ihracat artışı yüzde 3, evvelki seneki ihracat artışı 0,007, yüzde 1 bile değil. İhracat yerinde sayıyor aslında.

Tutuyor 2023 hedeflerine ulaştık diyor. 2023 hedefimiz bizim 500 milyar dolardı. 2023’teki ihracat 255 milyar dolar. Nasıl tutturduk dersiniz? İnsanların gözünün içine baka baka bu yapılmaz, bu kadar aldatılmaz yani. Onun için ben gerçekten çok rahatsızlık hissettim ve hemen bu açıklamaları yaptım. Bu kadar aldatarak yönetmek çok kötü bir şey.

TRT milletin varlığıdır. TRT yıllarca, kurulduğundan sonra sonra, yıllarca olduğu gibi, adil bir yayıncılık politikası izlemek zorundadır. Çünkü devletin kanalıdır. Milletin kanalıdır. Sayın Erdoğan’ın şahsi kanalı değildir. Yandaşlarının kanalı değildir. Dolayısıyla TRT olsun Anadolu Ajansı olsun, bu tür kuruluşların adil bir yayıncılık ilkesi izlemesi lazım. Bu kul hakkıdır, hak gaspıdır.

Ben DEVA Partisi’nin Genel Başkanı olarak eğer Genel Merkezimizde büyük binamızda beş yıldır elektrik parası ödüyorsak ve buradan da TRT’ye pay ödüyorsak, TRT beni bir kere bile yayına davet etmediyse, doğru düzgün haberlerimizi yayınlamıyorsa benim hakkım var ve ben bu hakkımı helal etmiyorum. Hadi bakalım uğraşsınlar. Nasıl çözeceklerini düşünsünler ben hakkımı helal etmiyorum diye. DEVA Partisi’ne oy veren ya da AK Parti, Erdoğan dışında başkalarına oy veren insanlar ‘Ben de hakkımı helal etmiyorum’ derse Sayın Erdoğan ne yapacak?

Sanal Kumar: Bakın 2025 yılını aile yılı diye açıkladılar değil mi? 2025 yılı. Fakat şu anda bu sanal kumar ve sanal bahis çok büyük aile facialarına sebep oluyor. Bak bununla ilgili biz bunu epeydir gündeme getiriyoruz. Ve sosyal medyada insanlar başlarına gelenleri yazıyor. Neler neler yani.

Bakın şöyle arkadaşlarımız sosyal medyadan bazı kesitler oluşturdu. Herhalde şöyle tutarsam daha iyi görünür. Diyor ki ‘Bak 15 günlük evliliğim bitti’ diyor. Bir başka örnek. ‘Bir tanıdığım bu illet yüzünden 34 yaşında canına kıydı’ diyor. ‘7 aylık bebeği öksüz kaldı’ diyor. Burada ‘Az önce 700 bin lira içeri giren arkadaşımızın annesi cinnet getiriyor’ diyor. ‘Bakın babam 5 milyon lira kaybetti’ diyor. Bunlardan yüzlerce binlerce örnek var.

Ve şu anda bizim de bir avukat arkadaşımızın takip ettiği bir dava var. Bu sanal kumarla ilgili davadaki rakam 270 milyar TL. Yani tek bir kuruluşun oynattığı sanal kumardan ciro 270 milyar TL. Yani bugünkü dolar kuru hesapladığınızda 6-7 milyar dolardan bahsediyoruz. 1500 tane sanık var. Bunların çoğu üniversite öğrencisi. Çünkü üniversite öğrencilerin banka hesaplarını kiralıyorlar. Öğrencinin parası yok. Biri geliyor diyor ki ya sen banka hesabının şifresini bana ver diyor.

Sana da ben ayda şu kadar para vereyim diyor. Ama o banka hesabını biraz bize lazım diyor. Tek bir üniversite öğrencisi bankası hesabından geçen rakam 100 milyon lira, 200 milyon lira. Bunların hepsi şu anda davalık. Parayı kazanan 3-5 kişi var. Bir avuç insan var. Hem o kumarı oynayanlar mağdur oluyor. Çünkü kumarda unutmayalım hep kasa kazanır. Oynatan kazanır. Toplamda oynayanlar zarar eder. Oynayanlar içerisinde birinden toplayıp birine verirsiniz ama asıl parayı oynatan kazanır.

Seçim İttifakı: 2023 seçimlerinde bu 6 partinin bir araya geldiği bir modelle seçime girdik. Ama şunu gördük ki normal şartlarda bize DEVA’ya oy verebilecek vatandaşlarımızın bir kısmı Altılı Masa’da olduğumuz için bize destek vermedi. Seçim sonrasındaki analizlerde de gördük. Her çarşıya pazara çıktığımızda da karşılaşıyoruz.

Şu var AK Parti’den soğuyan bir zamanlar Sayın Erdoğan’a gönül vermişken artık ondan soğuyan seçmenin birdenbire ana muhalefete doğru desteğini kaydırması, birdenbire CHP’ye desteğini kaydırması çok olası görünmüyor. 2023’te biz denedik ama bu olmadı. Dolayısıyla biz bu önümüzdeki seçime ayrı bir kulvarda yürüyeceğiz.

DEVA Partisi’nin 2. Olağan Büyük Kongresi’nde, 12 Ekim Kongresi’nde ben bunu açıkladım aslında. Dedim ki ‘Biz bu ülkeyi iki kutuplu siyasete hapsetmeyeceğiz. Vatandaşlarımız sadece bu iki tercihten birisini seçmek zorundasın’ ikilemine mahkûm etmeyeceğiz. Bir üçüncü yol açacağız. Özellikle AK Parti’ye ve Erdoğan’a destek veren seçmenlerin rahatlıkla gelebileceği…

Hani şu vardı ya ‘Elim altına gitmedi.’ ‘Altı okun altına elim gitmiyor’ diyen seçmenler var. Dolayısıyla bu aslında ne olacak? Muhalefetin toplam desteğini arttıracak bir model olacak. Yani eğer muhalefetin toplam desteğini arttırmasını istiyorsak, gerçekten iktidar değişikliği istiyorsak bu önümüzdeki seçimlerde bu modelin daha doğru bir model olduğunu biz düşünüyoruz.”

Paylaşın

Eğitim Ve İstihdamda Yer Almayan 2,5 Milyon Genç Nerede?

“Ne eğitimde ne işte olan gençleri” Meclis gündemine taşıyan DEVA Partisi Milletvekili Cem Avşar, “En büyük sermayemiz genç nüfusumuzdur. Asıl mesele bu potansiyelin eğitime ve istihdama ne kadar katıldığıdır” dedi.

Haber Merkezi / Cem Avşar, eğitim ve istihdamda yer almayan genç sayısının 2 buçuk milyon dolaylarında olduğunu ve toplumda oluşan negatif algının onların içe kapanık, izole yaşamasına yol açtığını belirterek, gençlerin suça sürüklendiğini dile getirdi. Cem Avşar, sorumlu Bakanlıkların ise konuyla ilgili bir çalışmasının olmadığı ifade etti.

Avşar, “Bu çocukların neredeyse tamamı bu iktidar döneminde doğdu, bu iktidarın politikalarıyla yetişti. Beyin göçü, psikososyal sorunlar, suç oranları, aile huzurunun bozulmasının nedeni nedir? Sorumlusu kimdir?” dedi ve 23 yılın muhasebesinin yapılması gerektiğini söyledi. Avşar, kamu kurum ve kuruluşları, iş dünyasını ve ilgili STK’ları iş birliğine davet etti.

Sözlerinin başında TUSAŞ’a yapılan saldırıyı kınayan Avşar şöyle konuştu: Türk “Havacılık Uzay Sanayi’nin Kahramankazan yerleşkesine gerçekleştirilen kalleş terör saldırısında şehit düşen TUSAŞ çalışanları Cengiz Coşkun, Zahide Güçlü, Hasan Hüseyin Canbaz, Atakan Şahin ve taksi şoförü Murat Arslan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır; yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Terör örgütü ve işbirlikçisi emperyalist güçlerin birlik, beraberlik ve kardeşliğimiz üzerinde yaptığı kirli hesapların hiçbir zaman tutmayacağını, emellerine asla ulaşmayacaklarını belirtiyor ve terörü lanetliyorum.”

Uluslararası literatürde ne eğitimde ne işte olan gençlere verilen ismin NEET (Neither İn Employment Nor İn Education Or Training) “ne işte ne de eğitimde” olan nüfus olduğunu kaydeden Avşar; “Hepinizin bildiği üzere Türkiye’nin zengin petrol kaynakları, doğalgaz kaynakları veya altın madenleri yok. Bizim en büyük sermayemiz, en büyük potansiyelimiz genç nüfusumuzdur. Geleceğimiz, emeklerimiz, gelişmemiz geçmişte olduğu gibi bugünde bu genç nüfusa ve çalışıp üretmelerine bağlıdır. Biz açık ara farkla genç nüfusu olarak Avrupa’da birinci sırada yer alıyoruz” diye konuştu.

Cem Avşar, “tahmin edileceği üzere ne eğitimde ne işte olan genç nüfusta da açık ara farkla birinciliği kimseye kaptırmadığımızı” belirtti. Avşar “Niye tahmin edeceğiniz gibi diyorum. Çünkü bu iktidar sayesinde olumsuz şeylerde yani enflasyonda, işsizlikte, gelir adaletsizliğinde birinciliği kimse kaptırmıyoruz. Gerçi, hak yememek lazım, olumlu konularda da birinciyiz ama sondan.” dedi.

Avşar, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminin verilerine göre 2023 yıl sonu itibarıyla 15-24 yaş grubundaki genç nüfusun 13 milyon civarında olduğu ve  bu oranın toplam nüfusun %15 ini oluşturduğunu söyledi ve asıl meselenin bu enerjinin ve bu potansiyeli ne kadarının değerlendirildiği, eğitime ve istihdama katıldığının olduğunu ifade etti.

Cem Avşar, “OECD’nin ‘Bir Bakışta Eğitim’ raporuna göre ülkemizde 18-24 yaş arasındaki gençlerin yüzde 31,1’i ne bir okulda eğitim alıyor ne de bir işte çalışıyor. Bu oran, OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 13,7 olarak kayıtlara geçerken Almanya’da yüzde 9, İngiltere ve ABD’de yüzde 14’tür. Ülkemizde 18-24 yaş aralığında ne eğitimde ne istihdamda olan kadınların oranı ise yüzde 41,4’tür. Bu oran OECD ortalamasında ise yüzde 14,4’tür” diye konuştu.

‘Bu gençlerin yüzde 86,3’ü ‘bir tanıdığı olmadan Türkiye’de iş bulmanın zor olduğunu’ düşünüyor.’
Avşar, sahip oldukları enerji, düşünce ve fikir açısından tam üretim çağında olan bu kitlenin, şu anda pasif ve tüketici konumunda olduğunu belirtti.

Avşar, “İstanbul İstatistik Ofisi’nin NEET gençlere yönelik gelecek kaygısını ve yaşam algısını konu edinen 2021 tarihli araştırmasına göre, bu gençlerin %86,3’ü ‘bir tanıdığı olmadan Türkiye’de iş bulmanın zor olduğunu’ düşünüyor, %52,9’u ise ‘Türkiye’de iyi eğitim alanların iyi yaşam sürdüğü’ fikrine katılmıyor ve bu şekilde düşünenlerin oranı ilkokul mezunu olan gençlerde %76,5’e ulaşıyor. Bu durum aynı zamanda geçmiş yıllarda oldukça kabul görülen bir algı olan ‘okul okuyarak başarılı olma’ kabulünün ne kadar sarsıldığını da gösteriyor.

Yine araştırmalarda bu gençlerin %75 i yurt dışında daha iyi imkanlar bulacağına inanıyor. Burada genellikle ‘daha iyi iş’ olarak görülenin, kalifiye olunması gereken işlerden ziyade zaman-iş-gelir ekseni arasında insanlara daha yaşanabilir hayatlar sunan ülkelerin sağladığı iş imkânları olduğunun altını çizmek önemli. Şoförlük, kuryelik, garsonluk, çocuk bakıcılığı vb. gibi meslekleri kapsayan hizmet sektörü burada özellikle ön plana çıkmaktadır” İfadelerini kullandı.

‘Gerek aile içinde gerekse toplumda oluşan negatif algı gençleri içe kapanık ve toplumda izole yaşamasına yol açıyor.’
Gerek aile içinde gerekse toplumda oluşan negatif algı gençlerin içe kapanık ve toplumda izole yaşamasına yol açtığını ifade eden Cem Avşar, “üretmesi ve kazanması gerektiğini kendisi de farkında olan gençler, bu imkânı bulamayınca çeşitli yasal olmayan yolara ve arayışlara girdiğini görmekteyiz.” dedi.

Cem Avşar, bu durumun kısa yoldan para kazanma ve ihtiyaçlarını karşılama dürtüsüyle uyuşturucu kullanımı ve madde bağımlılığına, sanal bahis ve şans oyunlarına, hırsızlık ve şiddete kadar götürdüğünü dile getirdi. “Bu yola tevessül eden gençlerde yaygın olarak ruhsal sorunlar, antidepresan kullanımı, saldırganlık, şiddete meyil ve aile ile çatışma hali görülmektedir. “, diyen Cem Avşar, “Nitekim özellikle son zamanlarda yaşanılan feci olaylar bu kategorideki gençler tarafından ve bu durumun bir sonucu olarak ortaya çıkıyor” ifadelerine yer verdi.

‘Bugüne kadar dünyada neler in yapıldığına değinen Avşar, “Ne yapılmış, Japonya bu sorunu 2006’larda konuşuyormuş, 15 yıl önce çözmüşler. Bizdeyse 2020, 2021,2022 tarihlerinde bu konu istatistiklere işlenmiştir. İŞKUR ve AB ile ortak ‘neet pro’ diye bir programı yapılmış ancak sonrasında bu konu rafa kaldırılmıştır” dedi.

Cem Avşar, bugüne geldiğimizde bu gençlerden sorumlu olarak başta Gençlik ve Spor Bakanı, Çalışma Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın somut bir projelerinin olmadığını söyledi. Avşar, “Bakanlıkların gündeminde yok ama İTO Yönetim Kurulu Başkanı Şekib AVDAGİÇ’in 1-1 buçuk milyonunun çok hızlı şekilde iş hayatına kazandırılması gerektiğinin ifade etmiştir. Bu çağrıyı kıymetli buluyorum” dedi.

“Bu çocukların neredeyse tamamı bu iktidar döneminde doğdu”

“Bu çocukların neredeyse tamamı bu iktidarın işbaşında olduğu dönemde doğdu” diyen Cem Avşar, “İktidarın eğitim politikaları, programları, istihdam planları, ekonomik istikrarıgibi etkenlerin hepsi bu nesil üzerinde etkili olmuştur. Onların iktidarıyla büyüdü bu çocuklar, onların kurdukları sistemden geçtiler” ifadelerini kullandı.

Avşar, “Sayıların bu kadar fazla olması, beyin göçü, psikolojilerinin bozulması, ailelerin huzurunun kaçması, çocukların suça karışma oranın bu kadar yüksek olması gibi konularda kim suçlu o zaman? Hayır bizim suçumuz değil diyorlarsa 23 yılda ne yaptılar veya yapamadılar da bu sorun bir beka sorunu halini aldı?” sorularını yöneltti.

‘Gençler; yandaş gençlik, öteki gençlik, beriki gençlik, senin gençliğin, benim gençliğim diye hep ikiye ayrıldı.’
Cem Avşar, her kesimi kutuplara ayırdıkları gibi gençleri de ‘yandaş gençlik, öteki gençlik, beriki gençlik, senin gençliğin, benim gençliğim’ diye ayırdıklarını, devlet imkanlarından bir kesim dibine kadar faydalanırken, bir kesimin yanından bile geçemediğini, dışlandığını, aidiyet hissi oluşmadığını ve farklı arayışlara girdiğini” belirtti ve iktidar hırsıyla bu çocukların umutları ve hayallerinin çalındığını dile getirdi.

Cem Avşar, sizin huzurunda ilk kez adını koyduğumuz ve bir neslin kaybolması tehlikesini taşıyan bu gençlik; KAYIP GENÇLİK diye tarihe geçeceğini ifade etti.

Avşar, “2,5 milyon genç! Eğitimde mi? Hayır. İşte mi? Hayır. Peki nerede? Beka sorunu olarak tam kucağımızda. Hoş iktidarla bizim beka sorunlarına bakış açılarımızda farklı gerçi” dedi. Ne eğitimde ne işte olan bu gençleri yetenekleri doğrultusunda geliştirmek, toplumun hizmetine hazırlamak, çağdaşları gibi insan onuruna yakışır bir hayat sürdürmelerini sağlamakla görevli bakanlara şöyle sorular yöneltti:

“Bu gençlerin ne kadarı nitelikli eğitim alıyor? Ne kadarı eğitimi çeşitli sebeplerle yarıda bırakmak zorunda kalıyor?

Söz konusu gençlerden eğitimi terk edenlerin eğitimine devam etmesini sağlamak için bir çalışmanız var mı?

Ne kadarı nitelikli eğitim aldığı halde istidam edilmiyor veya eğitim aldığı alanda çalışmıyor? Ne kadarı yurt dışına çıkıyor?

Kaçı hayata tutunamayıp uyuşturucu, sanal bahis, madde bağımlısı ve şiddetin pençesine düşmüştür? Kaçının ruh sağlığı bozuk? Kaçı cinayete karıştı?

Bu çocukların psikososyal durumları ve ruh sağlıklarına ilişkin bir çalışma yaptınız mı?”

Avşar, dünyadaki çözümleri öneri olarak sundu: “Eğitim Programları: Mesleki eğitim ve staj programları ile gençlere iş piyasasının ihtiyaç duyduğu beceriler kazandırılıyor.

Teşvikler: İşverenlere, gençleri işe almaları için vergi indirimleri veya sübvansiyonlar gibi teşvikler sunuluyor.

Kariyer Danışmanlığı: Gençlere kariyer planlaması ve iş arama konusunda rehberlik sağlanıyor.

Eğitim ve İş Arasındaki Geçişleri Kolaylaştırma: Okullardan iş hayatına geçişi kolaylaştırmak için staj ve çıraklık programları düzenleniyor.

Sosyal Hizmetler ve Destek: Risk altındaki gençlere sosyal hizmetler ve mali destek sağlanarak, eğitim veya işe yönelmeleri teşvik ediliyor.”

“Bu sorunu çözerken gençlerin psikolojisini ve çağın şartlarınızda iyi okumak lazım.” diyen Avşar; “Gençlerin büyük bir bölümü sabah 9 akşam 5 tarzı bir işte çalışmak istemiyor. Ama sisteme girmesi lazım ne yapacağız, ona alternatifler yaratmalıyız. Mesela dünyada görüyoruz ki; taksi alternatifi özel şirketler hem esnek çalışma saatleri hem de geliri dolayısıyla gençler tarafından çokça tercih ediliyor. Biz ise bu tarz devlete maliyetsiz istihdam fırsatları ne yazık ki kapıdan geri gönderiyoruz” ifadelerine yer verdi.

Avşar, “Bu çerçevede hem iş dünyasının nitelikli personel ihtiyacını karşılamak hem de bu toplumsal sorunlara çözüm bulmak ve genç istihdamını sağlamak üzere kamu kurum ve kuruluşları, iş dünyası ve ilgili STK’ların iş birliği şarttır.

Bu yüce Meclis’ten, 2,5 milyon gencimizin KAYIP GENÇLİK olarak tarihe geçmemesi için iktidarı, sivil toplumu, iş dünyasını sorumluluğa davet ediyorum. Gelin yeni iş birliği modelleri, ortak hareket planları, fikir platformları oluşturulmalı bir yerden başlanmalıdır” önerisinde bulundu. Avşar, konuyu gündemde tutacaklarını sözlerine ekledi.

Paylaşın

DEVA Partili Ekmen: Bu karar siyasidir, reddediyoruz

Danıştay’ın Ticaret Bakanlığı‘nın belediye başkanlarının belediyenin iştiraklerine atama yetkisini belediye meclisine devri düzenlemesini onaylamasını eleştiren DEVA Partili Ekmen, “Muhalif belediyelerin çalışmasını engelleyen bu karar siyasidir, reddediyoruz” dedi.

Haber Merkezi / Deva Partisi Yerel Yönetimler ve Şehircilik Politikaları Başkanı Mehmet Emin Ekmen, Danıştay’ın Ticaret Bakanlığı’nın “belediyelerin iştiraki olduğu şirketlerdeki belediye tüzel kişiliğindeki temsilcilerinin değiştirilmesi” yetkisinin belediye başkanlarından alınıp belediye meclisine devri düzenlemesini onaylamasını eleştirdi.

Ekmen, “Belediye başkanlarının yetkilerini kısıtlamaya yönelik bu karar siyasidir. Muhalif belediyelerin çalışmasını engelleme çabasından ibaret olan bu kararı reddediyoruz. Siyasi iktidar kaybettiği belediyeleri cezalandırma politikalarından vazgeçmelidir” dedi.

Yetkiler size mübah da, muhalefete haram mı?’

Ekmen, Danıştay’ın iktidarın siyasi kararını onaylamış olduğunu şu ifadelerle vurguladı:

“Yerel seçimlerde büyükşehirlerde yaşadığı kayıpların ardından belediye başkanı ve belediye meclislerinin yetkilerinin yeniden ele alınması, belediyelerin borçlanmasına süre sınırı getirilmesi, imar başta olmak üzere bazı yetkilerin ilgili bakanlıklara verilmesi için çalışmalar başlatan iktidar partisinin belediye başkanlarının yetki alanını kısıtlayan bir kararı Danıştay’ca onaylanmış oldu.”

Ekmen iktidara şu soruları yöneltti: “İktidara soruyoruz. Yıllarca kullanmakta hiçbir sakınca görmediğiniz yetkileri, seçim kaybedince mi rakiplerinize haram kılıyorsunuz? Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisleri başta olmak üzere birçok belediyede meclis çoğunluğu sizde olmamış olsaydı, bakanlık yine bu düzenlemeyi yapar, Danıştay da bunu onaylar mıydı? Adalet terazisinin ayarını bozarak yaptığınız bu müdahaleler ne zaman son bulacak?”

‘Bu kararın hukukiliği tartışmalı’

Söz konusu kararın hukukiliğinin tartışmalı olduğunu belirten Ekmen, sözlerine şunları ekledi: “Bu kararın, siyasi irade ile uyum çabası içerisinde, hukukun zorlanarak verildiği açıktır. Bu karar, ilgili kurulda bazı üye değişikliklerinin ardından gelmiş ve aynı konudaki bazı Yargıtay kararlarıyla da açıkça çelişmektedir. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda belediye başkanlarının görev ve yetkilerini düzenleyen 18. maddesi belediyeye bağlı kuruluşları belediye başkanının yöneteceğine dair açık hüküm yer almaktadır.”

Paylaşın