Washington Post: İstanbul’da Kürtlerin Oyları Belirleyici Olabilir

Yarın yapılacak yerel seçimlere sayılı saatler kalırken, seçimlere ilişkin değerlendirmeler dış basında da kendine yer bulmaya devam ediyor. BBC Türkçe’nin aktardığına göre, ABD’nin The Washington Post (WP) gazetesinin “Erdoğan’ın popülerliğini ölçecek Türkiye’deki yerel seçimlerle ilgili bilinmesi gerekenler” başlıklı makalesinde öne çıkarılan başlıklardan biri de Kürt nüfusun oyları oldu.

Suzan Fraser imzalı, 26 Mart tarihli makalede, “Kürt seçmenler İstanbul’daki seçmenlerin yaklaşık yüzde 10’unu oluşturuyor ve oyları belediye başkanlığı yarışında belirleyici olabilir” ifadelerine yer verildi:

“Artık Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) olarak bilinen Türkiye’nin Kürt yanlısı partisi, 2019 belediye seçimlerinde İmamoğlu’nu desteklemeyi tercih ederek kazanmasına yardımcı olmuştu. Ancak bu sefer parti, oyları İmamoğlu’ndan uzaklaştırabilecek bir hamleyle kendi adaylarını öne çıkarıyor. Yine de bazı gözlemciler, partinin mevcut belediye başkanını zımnen desteklemek amacıyla kasıtlı olarak iki düşük profilli aday seçtiğini söylüyor.”

Makalede dikkat çekilen bir diğer nokta ise iktidar ve muhalefet arasındaki ‘kampanyaların adaletsizliği’ oldu. Fraser şunları söyledi: “Önceki seçimlerde olduğu gibi Erdoğan, görevde olmanın avantajlarını kullanıyor ve kampanyalarını yürütürken sıklıkla devlet kaynaklarından yararlanıyor… Muhalefete göre, devlet yayın kuruluşu TRT kampanyanın ilk 40 gününde iktidar partisine 32 saat yayın süresi ayırırken, rakiplere 25 dakika ayırdı.

Kampanya sırasında Erdoğan, seçmenlere, eğer devletten hizmet almak istiyorlarsa, iktidar partisinin desteklediği adayları desteklemeleri yönünde üstü kapalı uyarılarda bulundu. Hükümetinin yüksek enflasyonu kontrol altına alma çabalarına rağmen hane halkını bir miktar rahatlatmak için asgari ücreti yüzde 49 oranında artırdı. Türk lider, kampanya mitinglerinde de ülkesinin savunma sanayisindeki başarısını sergilemeye devam etti…”

Öte yandan ABD’nin Foreign Policy dergisinde yayımlanan Türkiye iç ve dış politika uzmanı Doç. Dr. Sinan Ciddi imzalı makale, “Erdoğan’ın partisi ülkenin en büyük şehirlerini geri kazanırsa, bunu Türk siyasetinde büyük değişimler izleyebilir” öngörüsünde bulundu.

Erdoğan’ın görevine devam etmek için galip gelmesi durumunda ‘başka bir anayasa reformu daha gerçekleştirebilir’ diyen makale şu tespitlerle devam etti: “Erdoğan’ın popülaritesinin temelinde uzun zamandır AKP’nin inşaat ruhsatı verme, imar kontrolleri ve partizan destekçilerine kentsel sosyal yardım hizmetleri sağlama becerisi yer alıyor… Yerel seçimler Erdoğan için kritik öneme sahip çünkü bu seçimler ona, cumhurbaşkanının görev süresi sınırlamalarını ve yargı bağımsızlığının geri kalan unsurlarını ortadan kaldıracak yeni bir anayasa arayışına girme şansı verebilir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kazanma şansını da sorgulayan makale, ekonomideki kötü gidişata vurgu yaptı ancak ‘Erdoğan faktörünün’ öne çıktığını söyledi: “Türkiye’de günlük yaşam vatandaşların büyük çoğunluğu için çekilmez durumda.

AKP, 2019’dan bu yana ana muhalefetteki CHP’nin yönettiği İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirleri geri kazanmayı başarabilirse, bu, AKP’nin belediye başkan adaylarının seçmenleri kendi partilerinin daha iyi hizmet sunabileceğine ikna etmesi sayesinde olmayacak… Eğer durum böyle olsaydı beş yıl önce büyükşehirleri CHP’ye kaptırmazlardı. AKP kazanırsa bunun temel iki nedeni olacak: Muhalefet partilerinin beceriksizliği ve Erdoğan faktörü.”

Makale, Erdoğan’ın pek tanınmamış da olsalar adaylarıyla sahneye çıkıp, Türkiye’nin uzay serüveni ya da savunma sektöründeki başarılarından konuşmasının seçmen üzerinde etkili olabileceğini belirtti:

“Bu girişimlerin hiçbiri halkın yaşadığı ekonomik zorlukları ortadan kaldırmıyor ancak Erdoğan’ın (ve buna bağlı olarak özenle seçtiği belediye başkan adaylarının) yalnızca küçük bir yerel makam için çekişen dağınık bir muhalefetten ziyade yönetişim meseleleriyle daha fazla ilgilendiğini gösteriyor. Erdoğan bu mesajı satmayı başarabilirse, AKP de oy çoğunluğunu elde etmeyi başaracaktır ki tek yapması gereken de bu.”

Ciddi, Erdoğan’ın seçimleri kazanması durumunda anayasal reform için destekçilerinin ‘laikliğin kapsamının, tanımın sınırlandırılması gibi uzun süredir arzu edilen hedeflere ulaşmak için güçlü bir ses isteyeceklerini varsaymak doğru olacaktır’ dedi ve ekledi:

“Türkiye’nin Batılı müttefikleri, Erdoğan’ın ülkeyi 2028’e kadar yöneteceği gerçeğini çoktan kabullenmiş durumda. Ancak artık bu ay yapılacak yerel seçimlerden sonra Türkiye demokrasisinin tamamen sönme yoluna girebileceğini düşünmeleri gerekiyor.”

Paylaşın

Washington Post’tan Dikkat Çeken Yazı: Erdoğan, Kartlarına Fazla Güveniyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan dönüşü verdiği, ABD’nin F-16 satışını onaylayarak “verdiği söze sadık kalması” halinde TBMM’nin de İsveç’in NATO üyeliği konusundaki protokolü geçirebileceği mesajın ardından ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post (WP), dikkat çeken bir analize yer verdi.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre; Washington Post (WP), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliği konusunda “elindeki kartlara fazla güvendiğini” yazdı.

WP’nin yayın kurulunun kaleme aldığı analizde, Erdoğan’ın yürüttüğü politikayla “NATO ve birliğin düşmanı Rusya arasında gidip geldiğini ve tavizler kopararak kendi güç simsarlığı pozisyonunu kuvvetlendirdiğini” öne sürdü.

Analizde, Erdoğan’ın uluslararası politikadaki konumunu belirginleştirmesi gerektiği savunularak, şu ifadelere yer verildi: Erdoğan’ın çıkarlarının nerede olduğunu yeniden değerlendirmesi akıllıca olur. Ekonomik hasılası toplamda Rusya’nınkinden yaklaşık 10 kat daha fazla olan NATO müttefiklerini mi yoksa Batı yaptırımlarının ağırlığı karşısında ekonomiyi ayakta tutmaya çalışan Kremlin’deki savaş çığırtkanlarını mı destekleyecek?

Haberde, Ankara’nın İsveç’in NATO üyeliğine dair pozisyonundaki değişimlere de dikkat çekildi. Erdoğan’ın temmuzdaki NATO zirvesinde İskandinav ülkesinin üyeliğine onay vereceğini söylediği ancak bu haftaki açıklamasında onayın önce TBMM’den geçmesi gerektiğini belirttiği hatırlatıldı.

Analizde, Erdoğan’ın İsveç’in üyeliğini onaylamadan önce ABD’yle 20 milyar dolarlık F-16 anlaşmasını sağlama almayı hedeflediği belirtildi. ABD Başkanı Joe Biden, F-16 satışına destek verdiğini belirtmişti fakat son karar ABD Kongresi’nin onayına bakıyor. Kongre ise Türkiye, İsveç’in üyeliğine onay vermeden F-16 anlaşmasını geçirme taraftarı değil.

WP’nin yazısında, F-16 meselesinin yanı sıra Türkiye’nin “terörle bağlantılı olduğunu savunduğu” İsveç’teki Kürtlere karşı baskının artırılmasını, Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik sürecinin yeniden başlatılmasını ve Müslüman ülkelerden büyük tepki toplayan Kuran yakma eylemlerini yasaklamasını talep ettiği de hatırlatıldı.

İsveç’inse buna karşılık bazı Kürtleri ülkeden sınırdışı ettiği, terörle mücadele yasalarını sıkılaştırdığı ve Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosunu da kaldırdığı belirtildi.

Analizde, Erdoğan’ın politikasının belirli bir sınıra dayandığı savunularak, şu değerlendirmeler paylaşıldı:

Erdoğan elindeki kartlara fazla güveniyor. İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesi karşılığında, Türkiye’nin AB’ye katılımında ilerleme kaydedilmesi ve son zamanlarda yaygın bir protesto eylemine dönüşen Kuran yakmanın resmen yasaklanması için Stockholm’e baskı yapmak gibi sıkı pazarlık çabaları var. Bu taleplerden ilki daha baştan imkansız, ikincisiyse İsveç’in ifade özgürlüğü geleneğine ters düşüyor.

WP’nin analizinde hem Erdoğan hem de NATO için en iyi seçeneğin, ABD Kongresi’nin çizgisinde hareket ederek, Türkiye’nin İsveç’in ittifaka üyeliğine onay vermesi, daha sonra da F-16 paketinin görüşülmesi olduğu savundu.

Paylaşın

Washington Post: Seçmenler Erdoğan’da Uzaklaşmaya Hazır Mı?

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine günler kala, dünya basını da seçimlere ve olası sonuçlarına ilişkin değerlendirmelere yer vermeye devam ediyor.

Son olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli Washington Post gazetesi, Türkiye’de 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerin tüm dünyada yakından izlendiğini, sonuçların Türkiye’nin Avrupa’yla, Ortadoğu’yla ve Amerika’yla bağlarıyla Suriye ve Ukrayna’daki çatışmalar üzerinde etkili olacağını yazıyor.

Washington Post seçmenlerle yapılan söyleşileri aktarıyor. Özgürlüklerin ve demokrasinin kısıtlanmasından, mülteci akınından, yüksek enflasyondan ve kadına yönelik şiddet eylemlerinin artmasından şikayet eden seçmenler Erdoğan’ın mağlup olması gerektiğini söylüyor.

Daha önceki seçimlerde Erdoğan’ı destekleyen ancak bu seçimlerde Muharrem İnce’yi tercih edeceğini söyleyen 44 yaşındaki Duygu Çelik, sekiz ay öncesine kadar ev kadını olduğunu, ancak yüksek enflasyon nedeniyle ek gelir elde etmek için temizlikçi olarak çalışmaya başladığını söylüyor.

Oğlunun yurtdışında bir değişim programına katılmaya hak kazandığını, ancak ekonomik güçlerinin yetersizliği nedeniyle yurtdışına gidemeyeceğini söyleyen Çelik, en büyük pişmanlığının, 2017 referandumunda parlamenter sistemin değiştirilmesi yönünde oy kullanması olduğunu kaydediyor ve “Tek kişi koca ülkeyi yönetmemeli” diyor.

68 yaşındaki Hatice Özaydın ise pahalılıktan şikayet ediyor; ancak ekonomik darboğazın ve yüksek enflasyonun nedenini bilmediğini söylüyor.

Muhalefetin PKK’yla bağlantılı olduğunu iddia eden Özaydın, “Ekonomi kötü olsa da bir kez daha Erdoğan’a oy vereceğim” diyor.

28 yaşındaki Nuri Bora Demir ise sadece son birkaç yılda yaşam standartlarındaki olumsuz değişimi düşündüğünü, kendisi gibilerinin tatil planları yaparken şimdi hiçbir şey alacak ekonomik gücü kalmadığını söylüyor.

Kendi yaş grubundakilerin fırsatlardan yoksun olduğunu aktaran Demir, seçimlerinse ekonomiyi düzeltmeye yetmeyebileceği görüşünde. Genç seçmen, “Kendi yaş grubuma baktığımda bizim için bir aday görmüyorum. Hepsi yaşlı” diyor.

39 yaşında dört kız çocuğu babası bir seçmense ekonomik durumdan doları Erdoğan’ı eleştirse de krizin en kötü günlerinin geçtiği konusunda umutlu ve “Son kez de olsa Erdoğan’ın bir kere daha kazanmasını istiyorum, en azından ülkenin istikrarını geri getirmek için” şeklinde konuşuyor.

Paylaşın

Washington Post: Kılıçdaroğlu’nun Mutfağı Ve Erdoğan’ın Sarayı Tezatı

14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine günler kala, dünya basını da seçimlere ve olası sonuçlarına ilişkin değerlendirmelere yer vermeye devam ediyor. Son olarak Washington Post “Giderek Artan Despotizmin Gölgesi Türkiye’deki Seçimlerin Üzerinde” başlığını taşıyan bir başyazısı yayınladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun gösterişsiz bir eski kamu görevlisi olduğunu hatırlatan Washington Post, Kılıçdaroğlu’nun evinin mutfağında çektiği videolarla Erdoğan’ın binden fazla odalı sarayının tezat oluşturduğunu kaydetti.

VOA Türkçe’nin aktardığına göre; başyazıda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 yıl önce iktidara geldiğinde, Türkiye’nin dünya genelindeki müttefiklerine, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede ılımlı, Batı yanlısı, iş dünyasından yana reformların savunucusu ve 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrasında İslamcı köktendinciliğe karşı siper olarak göründüğünü; ancak bu imajın çoğunlukla yok olduğunu kaydediyor.

Gazete, Erdoğan’ın 14 Mayıs seçimleri öncesinde popülaritesinin giderek gerilemesinin halkın baskı, muhalif görüşleri ve bir zamanlar bağımsız olan kurumları susturma, insan hakları ve demokratik normları küçümseme üzerine inşa ettiği otokrasisinden duyduğu memnuniyetsizliği yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

Erdoğan’ın Türkiye ekonomisini kötü yönetmesi sonucu hayat standartlarının erozyona uğradığını, Türk lirasının değerini düşürdüğünü, enflasyonu fırlattığını yazan Washington Post, çok sayıda Türk’ün öfkeli olmasına şaşırmamak gerektiğini, bunun sonucunda Erdoğan’ın “sıkıcı eski bürokrat rakibinin” kamuoyu yoklamalarında seçimi önde götürdüğünü aktarıyor.

Gazetenin yayın kuruluna göre 14 Mayıs seçimi, aynı zamanda demokratik seçimlerin, Erdoğan’ın giderek tek adamlaşan iktidarının boyunduruğundan kurtulma kapasitesine sahip olup olmadığının bir sınavı niteliğinde.

Gazete, sonuçların hem Türk halkı hem de ABD ve Avrupalı müttefikler açısından önemli olduğunu kaydediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine NATO ve Rusya Cumhurbaşkanı Putin arasında bir aracı rölü biçtiğini yazan Washington Post, Erdoğan iktidarındaki Türkiye’nin Ukrayna savunması açısından önemi olan İHA’ları tedarik ettiğini, Rus savaş gemilerinin Karadeniz’e girişini engellediğini, tahıl koridoru anlaşmasının imzalanmasında rol oynadığını hatırlatıyor.

Ancak Türkiye’nin “Batı’nın yaptırımları çiğnenerek Moskova’ya nakliyat yapılmasında rol oynadığından şüphe edildiği; ordunun kullandığı hassas teknolojileri, elektronik cihazları ve araç parçalarını tedarik ederek Putin’in kuvvetlerini pekiştirdiğinin düşünüldüğü” aktarılıyor.

Başyazıda, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini jeopolitik açıdan ‘tercih edilecek ilk kişi’ olarak konumlandırmak amacıyla iki tarafı birbirine düşürme şeklindeki ikili oyunu arabozuculuktan fazlası” ifadeleri kullanıldı.

Görüş yazısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı’nın stratejisini zedeleyen ve Putin’e geniş manevra alanı yaratan bir tutum benimsemesinin Rusya’nın bunun karşılığında Türkiye’ye, Batı yaptırımlarından kaçmaya çalışan Rus oligarkların paraları dahil milyarlarca dolar “yağdırmasına” yol açtığı yorumu yapıldı.

“Erdoğan en derin hasarı ülke içinde verdi”

Washington Post, en derin ve kalıcı hasarın ülke içinde olduğunu kaydetti ve “görüş ayrılıklarını körükleyerek ülkeyi yöneten Erdoğan’ın bir zamanlar rengarenk olan sivil toplumunun canlanması için gereken alanı daralttığı” belirtildi.

Başyazıda Cumhurbaşkanı Türk mahkemelerinin Erdoğan’ın “intikam aygıtları” haline geldiği, muhalefeti susturmak için rutin olarak cezai suçlamalar uydurulduğu, çok sayıda Türk’ün insan içinde fikirlerini dile getirmeye korktuğu görüşü yer aldı.

“Kurumların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zorbalığı karşısında boyun eğdiği” savunuldu ve bunun örneklerinden birinin Merkez Bankası olduğu belirtildi.

Şubat ayındaki depremler sonrasında gerekli müdahale ve yardımların gecikmesinin Erdoğan’ın imajına daha çok zarar verdiği vurgulandı.

“İnşaat standartlarına uymayan binaların depremde çökmesinin birçok Türk tarafından Erdoğan iktidarının karakteristik özelliği olan yolsuzluk ve kötü yönetimin bir simgesi olarak algılandı” denildi.

“Kılıçdaroğlu’nun mutfağı ve Erdoğan’ın sarayı tezatı”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’nunsa gösterişsiz bir eski kamu görevlisi olduğunu hatırlatan Washington Post, Kılıçdaroğlu’nun evinin mutfağında çektiği videolarla Erdoğan’ın binden fazla odalı sarayının tezat oluşturduğunu kaydediyor.

Gazete başyazısında Türkiye’yi birleştirme ve sadece tek dönemlik cumhurbaşkanı olma sözü veren Kılıçdaroğlu’nun hem Erdoğan’ın gücü elinde toplamak için yaptığı anayasal değişiklikleri geri çevirme hem de Merkez Bankası, mahkemeler ve diplomasiyi bağımsızlığına kavuşturmayı taahhüt ettiği vurgulandı.

“Bu açıdan bakıldığında birçok Türk, hoşgörü, çoğulculuk, insan haklarına saygı, ekonomik sağduyu gibi, “Erdoğanizmin” büyük zarar verdiği kavramları yeniden inşa sözü karşısında Kılıçdaroğlu’nun karizma yoksunu olmasıyla ilgilenmiyor” ifadeleri kullanıldı.

Washington Post, 14 Mayıs’ta seçimi kaybetmesi ya da seçimin ikinci tura kalması durumunda, Erdoğan ve destekçilerinin sonuca itiraz edebileceği kaygısının olduğu, “demokrasinin görece sağlam yer edindiği bir ülkede bu kaygıların Erdoğan’ın bazı ilkelere ne kadar derinden zarar verdiğinin bir ölçütü” olduğu tespitine de yer verdi.

Paylaşın

Seçim Analizi: Erdoğan, Müjdelerle Destek Toplamaya Çalışıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimler öncesin izlediği stratejileri değerlendiren Washington Post (WP), Cumhurbaşkanı’nın, halkın desteğini kazanabilmek için vergi affı, asgari maaş zammı, ucuz kredi ve öğrenim kredisi borç faizlerinin silinmesi gibi ekonomik hamleler yaptığına dikkat çekti.

Yazıda, seçimlerin en büyük meselesinin ekonomi olacağı, Erdoğan’ın bu krizle başa çıkması durumunda kendi tabanındaki memnuniyetsiz kesimleri yeniden kazanabileceği değerlendirmesi de paylaşıldı.

ABD’nin tanınmış gazetelerinden Washington Post (WP), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimler öncesinde izlediği stratejileri değerlendiren, kuruluşun İstanbul Büro Şefi Kareem Fahim’in imzasını taşıyan bir analiz yayımladı.

“Şimdiye kadarki en zor seçimle karşı karşıya kalan Erdoğan, ‘müjdelerle’ seçmenlerin gönlünü fethetmeye çalışıyor” başlıklı yazıda, seçimler yaklaşırken Cumhurbaşkanı’nın, halkın desteğini kazanabilmek için vergi affı, asgari maaş zammı, ucuz kredi ve öğrenim kredisi borç faizlerinin silinmesi gibi ekonomik hamleler yaptığına dikkat çekildi.

Sabancı Üniversitesi’nden siyaset bilimci Berk Esen’in görüşlerine de başvuran WP, Esen’in “Enflasyon, Erdoğan’ın tabanını yiyip bitirdi” yorumunu öne çıkardı.

Analizde Esen’in, seçimlerin en büyük meselesinin ekonomi olacağı, Erdoğan’ın bu krizle başa çıkması durumunda kendi tabanındaki memnuniyetsiz kesimleri yeniden kazanabileceği değerlendirmesi de paylaşıldı.

“Muhalefetin Erdoğan’a çok büyük darbe indirme şansı vardı”

Yazıda, muhalefetin adayını açıklamamasının Erdoğan’ı güçlendirdiği görüşü aktarılan Berk Esen’in şu sözlerine de yer verildi:

Muhalefetin Erdoğan’a çok büyük darbe indirme şansı vardı ama bunu gerçekten başaramadı.

WP’nin analizinde Cumhurbaşkanı için “Medyaya yönelik yıllardır süren ve bağımsız haberciliği engelleyen hükümet baskısı da dahil, yönetimine kafa tutanları engellemek için geniş ve otokratik yetkiler kullandı” yorumu da yapıldı.

Bunlara örnek olarak HDP’ye yönelik kapatılma davası ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezası gösterildi.

14 Aralık’ta görülen duruşmada, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle İmamoğlu’na iki yıl 7 ay 15 günlük hapis cezası verilmiş ve kendisi hakkında siyasi yasak süreci başlatılmıştı. Daha sonra İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcılığı, kararın usul ve esas yönünden yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle istinafa başvurmuştu. İBB Başkanı’nın cezası henüz kesinleşmedi.

WP, cezanın kesinleşmesi halinde İmamoğlu’nun Erdoğan’a rakip olarak yarışamayacağını da hatırlattı.

“Halkın enflasyona karşı kendisini koruyabileceği bir mekanizma yok”

“Enflasyon, Erdoğan için temel zayıf noktalardan biri” yorumunun yapıldığı analizde, Kadir Has Üniversitesi’nden Erinç Yeldan’ın “Halkın enflasyona karşı kendisini koruyabileceği bir mekanizma yok” görüşüne de yer verildi.

WP, Yeldan’ın şu değerlendirmelerini öne çıkardı:

Hükümetin duruma yanıtı, finansmanı epey şüpheli olan ücret destek programlarıyla işgücü piyasasına gelişigüzel, geçici ve düzensiz müdahalelerden ibaret. Siyasi açıdan bu, Erdoğan’dan gelen bir hibe ve kendisinin gösterdiği bir minnettarlık şeklinde sunuluyor. Ekonomik açıdansa ‘Günün sonunda bu maliyetleri kim ödeyecek?’ sorusu doğuyor.

WP, konuştuğu İstanbullu yurttaşlardan Nurten Çaylak’ın, eşinin kazandığı asgari maaşla ancak kiraların ödeyebildiklerini söylediğini aktardı.

Yazıda, Kurtuluş semtinde yaşayan 44 yaşındaki kadının önceki seçimlerde Erdoğan’a oy verdiğini ama bu sefer farklı bir kişiyi tercih edeceğini söylediği de ifade edildi.

“Ya çok zenginler ya da çok yoksullar var”

Gazete, konuştuğu İstanbullu yurttaşlardan Ersin Fuat Ülkü’nün, devletin sağladığı yardımların restoranını ayakta tutmakta yetersiz kaldığını ve ailesiyle Almanya’ya taşınmayı planladıklarını söylediğini aktardı.

Değerlendirme yazısı, Fatih semtinde yaşayan 40 yaşındaki Ülkü’nün “Artık orta sınıf yok. Ya çok zenginler ya da çok yoksullar var” sözleriyle noktalandı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

WP’den Çarpıcı Yazı: Türkiye’de Konuşma Özgürlüğü Kalkıyor, Demokrasi De

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) önde gelen gazetelerinden Washington Post, muhalefetin ve basın örgütlerinin ‘sansür yasası’ iktidarın ise ‘dezenformasyon yasası’ olarak nitelendirdiği yasaya ilişkin çarpıcı bir yazı yayınladı: Türkiye’de konuşma özgürlüğü kalkıyor, demokrasi de öyle…

Yasanın, Türkiye’yi daha da karanlığa sürüklediğine değinen Washington Post, “Erdoğan’ın bir zamanlar canlı olan özgür basını boyun eğmeye zorladı” dedi. Gazete yayınlanan başyazıda, Erdoğan’ın son yıllarda gazetecileri hapse attığını, kendisine yakın isimlere ait şirketler ile medyayı kontrol altına aldığını belirtti.

Washington Post, kamuoyunda “sansür yasası” ve “dezenformasyon yasası” olarak nitelendirilen yasa değişikliğini baş yazısına taşıdı. Gazete “Türkiye’de konuşma özgürlüğü kalkıyor, demokrasi de öyle” başlıklı yazısında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yasaya ilişkin sözlerine ve CHP Milletvekili Erbay’ın Meclis kürsüsünde telefon kırmasına da yer verildi.

Cumhuriyet’in haberine göre; Washington Post’un, ‘sansür yasası’nın detayları hakkında bilgi verdiği yazıda, “Savcıların, gazetecilerin korku veya panik yaratma suçlamasıyla hapse atılmasında serbestlik sağlayacak” denildi.

Yasanın, Türkiye’yi daha da karanlığa süreklediğine değinen Washington Post, “Erdoğan’ın bir zamanlar canlı olan özgür basını boyun eğmeye zorladı” dedi. Gazete yayınlanan başyazıda, Erdoğan’ın son yıllarda gazetecileri hapse attığını, kendisine yakın isimlere ait şirketler ile medyayı kontrol altına aldığını belirtti.

Washington Post, Türkiye’de bazı bağımsız gazetecilerin yayınladıkları podcastler ve videolar ile hayatta kaldığını ifade etti. Sosyal medya platformlarının da yasadan etkileneceğini, yayınlanan içeriklerin hükümet tarafından engellenebileceğini veya yayından kaldırılabileceğini aktardı.

CHP milletvekili Burak Erbay’ın meclis kürsüsünde cep telefonunu kırdığı eylemi de yazısına taşıyan gazete, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerini de paylaştı.

Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyaretinde Washington Post gazetesiyle görüşme gerçekleştirdiğini bilgisine yer verilen başyazıda, Kılıçdaroğlu, “Ülke gazetecilerini hapse atarsademokrasiden söz edemeyiz. Kimse düşünceleri yüzünden hapse girmemeli” dedi.

Washington Post’un yazısı Kılıçdaroğlu’nun “Aykırı sesleri kilit altına alarak gelişen bir ulus inşa edemezsiniz. Bu yeni yasa, Türkiye için geriye atılmış bir adımdır” sözleriyle son buldu.

Paylaşın

Washington Post: Türkiye’de Sultan Çıplak Ama Danışmanları Ona Söylemeyecek

The Washington Post gazetesinde, “Eleştirmenler ‘Türkiye’de sultan çıplak’ diyor, ama danışmanları ona söylemeyecek” başlığıyla çıkan bir makalede, kötüye giden ekonomiyle ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarının kendisine doğruları söyleyemediği yorumu yapıldı.

Anthony Failo tarafından kaleme alınan makalede Türk lirasının değer kaybı ve giderek artan yüksek enflasyon oranına dikkat çekilerek, uzmanların görüşlerinin tersine “Erdoğan’ın kur krizinde faizleri düşürerek, adeta ateşin üzerine benzin attığı” değerlendirmesinde bulunuldu.

Erdoğan’ın kendisini ekonomist olarak tanımladığı ve bu konuları iyi bildiği yolundaki görüşlerine de yer verilen yazıda, Erdoğan’ın vatandaşların “sabırlı” olmasını istediğini ve düşük faizin ihracatı ve istihdamı artırıp enflasyonu düşüreceği görüşünde ısrar ettiği aktarıldı.

“Danışmanlar doğruları söyleyemiyor”

Erdoğan’ın iktidarı boyunca hükümet içinde kendisini eleştirenleri görevden aldığı kaydedilen yazıda, eleştirmenlere göre Erdoğan’ın etrafındaki kişilerin kendisine doğruları söylemekte zorlandığı yorumu yapıldı. Yine eleştirmenlere göre, Erdoğan’ın etrafını “evet efendimciler” sardı.

Erdoğan’ın kendisini dinlemeyen üç Merkez Bankası başkanını görevden aldığı hatırlatılan yazıda, etrafında “Sultanın üzerinde elbise yok diyecek kimse kalmadığı” yorumu yapıldı. Makalede, Erdoğan’ın önemli ölçüde oy kaybı yaşadığı ve rakiplerinin oylarını artırdığı belirtilerek, dünyada ekonomik krizle birlikte iktidarını kaybeden otokratik liderlerden örnekler verildi.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

‘Rusya, Ukrayna’yı İşgale Hazırlanıyor’ İddiası

ABD’de yayınlanan Washington Post gazetesinin ABD istihbarat belgelerine dayandırdığı haberine göre, Rusya, önümüzdeki yıl Ukrayna’yı işgale hazırlanıyor. Haberde, işgal operasyonunun 175 bin asker ile yürütüleceği iddia edildi. 

Buna göre Moskova, farklı cephelerden saldırıya geçebilmek amacıyla bazı stratejik noktalara askeri birliklerini halihazırda konuşlandırmış durumda. Yüzlerce taburdan oluşan taktiksel birliklerin söz konusu işgal operasyonunda tank ve top gibi ağır savaş teçhizatı ile donatılacağı öne sürülen Washington Post haberinde, Rus birliklerinin şu an dört noktada konuşlandırıldığı ve Rusya’nın hedef şaşırtmak ve güvensizlik yaratmak amacıyla sınıra sürekli olarak askerler sevk edip geri çektiği ifade ediliyor. .

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), söz konusu iddialara yönelik doğrudan bir değerlendirme yapmazken, “Rusya’nın Ukrayna’ya karşı saldırgan eylemler planladığına dair ipuçlarından dolayı endişe duyuyoruz” açıklamasında bulundu. Pentagon Sözcüsü Tony Semelroth, “Washington’un şimdiye kadar olduğu gibi bölgedeki gerilimin giderilmesi ve Doğu Ukrayna’daki sorunun diplomatik yoldan çözülmesini desteklediğini” vurguladı.

Sınırdaki Rus hareketliliği uzun süredir endişe yaratıyor

Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliği ve bölgeye yoğun asker sevkiyatı uzun süredir kriz yaşadığı komşu ülkeye saldırı düzenleyeceği endişesini yaratıyor. Moskova yönetimi ise bu yöndeki iddiaları şimdiye kadar mesnetsiz diye niteleyerek geri çevirdi.

Diğer yandan Rusya, kendine saldırılacağını iddia eden Ukrayna’nın Batı tarafından silahlandırıldığını öne sürerek, Rusya sınırına yakın bölgelerde NATO tatbikatı düzenlenmesini kınıyor.

Dün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile telefonla görüşen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’da kullanılan Bayraktar SİHA’larını gündeme getirdiği bildirilmiş, Kremlin’den yapılan açıklamada görüşme talebinin Türk tarafından geldiği bildirilmişti.

Rus TASS haber ajansının aktardığına göre Putin, Ukrayna’yı ülkenin doğusundaki Rusya yanlısı güçlere karşı “Bayraktar silahlı insansız hava araçlarını kullanmak” gibi “provokatif” askeri eylemlere girişmekle suçluyor.

Ukrayna, Ekim ayında Türkiye’den satın aldığı Bayraktar TB2 SİHA’larını ilk kez ülkenin doğusundaki ayrılıkçılara karşı kullandığını resmen açıklamış, bu açıklama Rusya’da rahatsızlık yaratmıştı.

Dün Ukrayna Savunma Bakanı Oleksi Resnikov, Moskova’nın ülkelerine saldırmasından endişeli olduklarını ve bu saldırının muhtemelen önümüzdeki sene Ocak ayı sonu olabileceğini tahmin ettiklerini duyurmuştu. Resnikov ayrıca, Ukrayna’nın şu dönem itibarıyla bütün senaryolar üzerinde durup değerlendirmeler ve analizler yaptığını açıklamıştı

Tam da gerilimin arttığı bir dönemde ABD Başkanı Joe Biden ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin haftaya bir video konferansı düzenleyecek. Biden, Putin’in Ukrayna’ya olası bir müdahalesini engellemek amacıyla kapsamlı tedbirler alınacağını ve hazırlıklar yapılacağını duyurarak, “Kimsenin kırmızı çizgisini kabul etmiyorum” ifadesini kullandı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Demirtaş: HDP’liler Ve Kürtler Her Zaman Barışa Hazır Olacak

Halen Edirne F Tipiş Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, Amerikan Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında 31 Mart yerel seçiminin sonuçlarını değerlendirdi.

Selahattin Demirtaş, yazısında, seçim sonuçlarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “küçük düşürücü bir yenilgi” olarak nitelendirdi.

Erdoğan’ın eleştirileri dikkate almadığını belirten Demirtaş, “Şu anda kibrinden dolayı ağır bir siyasi faturayla karşı karşıya” ifadelerini kullandı.

Selahattin Demirtaş’ın Washington Post’ta yayınlanan yazısı şöyle:

Selahattin Demirtaş, Türkiye Büyük Millet Meclisi eski milletvekili ve Halkların Demokratik Partisi’nin eski eş başkanı. Halen Edirne Yüksek Güvenlik Cezaevinde tutulmaktadır.

31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimler, Erdoğan başta olmak üzere bütün yönetim eliti için önemli mesajlar içeriyor. Seçimleri haklı olarak bir referandum olarak gören Erdoğan, küçük düşürücü bir yenilgiye uğradı. Partisi, ülkesinde siyasi kariyerine başladığı, kendi şehri olan İstanbul dahil olmak üzere, ülkedeki en önemli beş büyükşehir belediyesinde kontrolünü kaybetti.

“Yolsuzluk, adaletsizlik ve tiranlık eleştirilerine kulak tıkadı”

Erdoğan’ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) son yıllarda yalnızca demokrasiden değil, aynı zamanda gerçek İslami değerler ve ahlaktan da uzaklaştı. Cumhurbaşkanı, partisiyle ilişkilendirilen yolsuzluk, adaletsizlik ve tiranlık eleştirilerine kulak tıkadı. Şu anda kibrinden dolayı ağır bir siyasi faturayla karşı karşıya.

Ben de dahil olmak üzere, siyasette yer alması gereken binlerce Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi şu anda siyasi gerekçelerle cezaevinde. Güvenlik güçleri, partimizin cezaevinde olmayan üyelerini taciz etmeye ve engellemeye devam ediyor. Birçoğumuz iktidar yetkilileri tarafından kriminalize edilip “terörist” olarak ilan edildik. Yine de yıllarca eş başkanlık yaptığım partim, bu son seçimlerde gücünü gösterdi.

Karşısına çıkan bütün engellere rağmen, HDP’nin seçim başarısı dikkat çekicidir. Bu başarı, HDP ve birçok Kürt’ün, devletin baskıcı önlemlerine boyun eğmediğini göstermektedir. HDP’liler bir kez daha; özgür, eşit, demokratik ve barışçıl bir Türkiye’de birlikte yaşama kararlılıklarını gösterdiler.

Orta Doğu’daki (ve özellikle Suriye’deki) mevcut gelişmeler, Türkiye’nin hangi yolu izlemesi gerektiğini açıkça göstermektedir: birlik ve toplumsal bütünlük için çaba göstermeliyiz. Bunu ancak barış ve demokrasi ilkeleri etrafında toplanarak başarabiliriz.

Halihazırda devam eden ekonomik krizin ([AA1] özellikle de işsizliğin ve artan enflasyonun) önüne geçmenin yegane yolu, acilen demokratik ve politik reform uygulamaktır. Ancak Erdoğan’ın merkezinde durduğu mevcut siyasi yapının sicili, bunun için gerekli irade, kapasite veya cesarete sahip olmadığını gösteriyor.

“Kürtlerin büyük çoğunluğu diğer halklarla barış içinde yaşamak istiyor”

Erdoğan’ın muhaliflere ve özellikle de Kürt halkına yönelik ayrıştırıcı politikaları, toplumun kutuplaşmasını artırıyor. Kürtlerin büyük çoğunluğu diğer halklarla barış içinde yaşamak istiyor; şiddet ve savaştan usandılar. Evet, Kürtlerin daha fazla demokrasiye ihtiyaç duyduğu, bir dizi politik, toplumsal ve kültürel talepleri olduğu doğrudur. Muhalefetteki bizler bu amaçların yerine getirilmesi için çalışmaya söz verdik. Ancak, bu taleplerin sağlanamamasının ana sorumlusu Cumhurbaşkanı ve iktidar partisidir.

Aralarında milletvekilimiz Leyla Güven’in de olduğu, Türkiye cezaevlerinde ve cezaevleri dışında olan birçok aktivist açlık grevindedir. Açlık grevcilerinin yegane talebi, Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecride son verilmesidir. Öcalan, yirmi yıldır ağır tecrit koşullarında avukat ve aile ziyaretleri engellenerek İmrali Adasındaki bir hapishanede tutulmaktadır.

Açlık grevcileri, Öcalan’ın Türkiye’deki Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünde belirleyici bir rol oynadığını biliyor. Öcalan’ın Türkiye ve Suriye’deki Kürtler arasında önemli bir etkisi olduğu iyi bilinmektedir. Ayrıca, yeniden gündeme gelebilecek olan bir barış görüşmesinde, PKK’nin Öcalan dışında hiç kimseyi dikkate almayacağı da biliniyor.

Öcalan’ın dahil olmadığı hiçbir barış sürecinin sonuçta başarılı olamayacağını ve hatta Erdoğan’ın, birkaç yıl önce PKK lideriyle barışı, bu sebeple değerlendirdiğini söylemek doğru olur. Kürt halkının önemli bir kısmı Öcalan’ı hayati bir muhatap olarak görüyor.

Dahası, seçimlerin sonuçları, sadece partimizin değil tüm Türkiye halklarının barış içinde ve demokratik bir şekilde birlikte yaşamak istediklerini onaylamaktadır. Otoriterliğe ve tek kişilik yönetime karşı çıkıyorlar. Erdoğan’ın bunu anladığını umuyoruz. Bunu yapmazsa, bir sonraki seçimler ona son darbeyi vurabilir.

“HDP’liler ve Kürtler her zaman barışa hazır olacak”

Partimizin tüm üyeleri, hapishanede olanlar da dahil olmak üzere, demokratik ve barışçıl direnişe olan inancımızı yitirmeden çalışmaya devam edecektir. Türkiye için aydınlık ve demokratik bir geleceğe inanıyoruz. Bu seçimlerin yol gösterdiğine inanıyoruz. Hükümet otoriter seyrini sürdürürse daha derin siyasi ve ekonomik krizlerin yaşanacağından endişe ediyorum.

Uluslararası toplumu, Türkiye’yi demokrasi ve barış yolunu seçmeye teşvik etmeye çağırıyoruz. Biz Türkiye halkları olarak, birçok farklılığımıza rağmen sorunlarımızı tartışarak çözebileceğimizi gösterebilmeliyiz. Anadolu ve Mezopotamya tarihi bize çoğulculuk içinde birçok birlik örneği göstermektedir.

HDP’liler ve Kürtler her zaman barışa hazır olacak. Başarılı olacağımıza inanıyorum. Toplumumuzun tüm kesimlerini bir araya getirerek, güçlü bir demokrasiye ve ekonomiye sahip bir ülke yaratacağız. 31 Mart seçimleri bize yolu gösterdi.

Paylaşın