Uşak: Hacı Gedik Köprüsü

Uşak-Karahallı arasındaki kısa mesafeli yol üzerindeki Hacı Gedik Köprüsü, Banaz Çayı üzerinde inşaa edilmiştir.  Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Bazı kaynaklarda Uşaklı Hacı Gedikoğlu Hacı Mustafa Efendi tarafından 1880 yılında yaptırıldığı belirtilmektedir. Köprünün yapımı ile ilgili bir de söylence bulunmaktadır.

Köprüyü yaptıran Hacı Mustafa Efendi halı ticareti ile uğraşan bir kişi imiş. Bir gün sırtında halı ile köprüden geçerken düşme tehlikesi geçirmiştir. O anda “Ulu Tanrım beni zengin et de buraya bir köprü yaptırayım” diye dua etmiştir. Aradan yıllar geçmiş Hacı Mustafa Efendi zengin olmuş ve verdiği sözü tutarak bu köprüyü yaptırmıştır.

Köprü kesme taştan üç gözden meydana gelmiştir. Uzunluğu 26 m., genişliği 4,50 metredir. Köprünün bir büyük orta ayağı, iki de daha küçük yan ayağı bulunmaktadır. Tabliye kısmı ahşaptır ve bunun dışında kalan bütün bölümleri kesme taştandır. Ahşap tabliye Uşak Valiliği tarafından 1955 yılında beton olarak yenilenmiştir.

Paylaşın

Uşak: Çakaloz Camii

Çakaloz Camii; Uşak’ın Merkez İlçesi, Kurtuluş Mahallesi,Çakaloz Camii Sokağı yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Çaminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber portal üzerinde bulunan Sultan II. Abdülhamit’e ait tuğradan XIX. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca caminin mimari üslubu da bunu açıkça göstermektedir.

1894 senesindeki yangın sonrasında son cemaat yeri yapımı için konulan kademe taşları ancak 1970’li yıllarda halk tarafından tamamlanmıştır.

Bina, 1922 Yunan yangınında tekrar zarar görmüş ve yine Sabah Mahallesi Şirket-i Hayriyese tarafından tamir ettirilmiş, son olarak da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1981’de başlayan onarım çalışmaları 1982’de tamamlanmıştır.

Uşaklı Çakaloz ailesinin bu onarımlarda büyük payı olduğundan camiye Çakaloz ismi verilmiştir. Caminin gerçek ismi ve banisi de bilinmemektedir.

 

Paylaşın

Uşak: Karaali (Kareler) Camii

Karaali (Kareler) Camii; Uşak’ın Merkez İlçesi, Özdemir Mahallesi, Mimar Sinan Caddesi yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

İnşa tarihi tam olarak bilinmeyen camiyi Kara Ali adlı şahsın yaptırdığı söylenmektedir. Binada hicri 975, miladi 1567-1568 tarihli bir kitabe olsa da, yapının mimari özellikleri 16. yüzyıl üslup özelliklerine sahip değildir.

Bu durumda minarenin daha önceki bir camiden kaldığı, şimdiki caminin de 19. yüzyılın ilk yarısında büyük bir onarımla günümüzdeki görünümüne kavuştuğu ileri sürülmektedir.

Asıl ibadet alanı enine dikdörtgen şeklinde olan caminin kıble tarafının altına dört dükkân yapılmıştır. Son cemaat yeri binaya sonradan eklenmiştir. Yapı düzgün kesme taş ve moloz taşla inşa edilip, dıştan kiremit kaplı kırma çatı ile kapatılmıştır. Ahşap minberi ve iki yana açılmış perde motifi orijinal değildir.

Bina 1867, 1894 ve 1922 yangınlarından sonra onarılmış, 1894 yangınından sonra yapılan tadilatta çatı bugünkü şeklini almıştır. Caminin kuzey tarafına 1969’da betonarme, kapalı bir son cemaat yeri inşa edilmiştir. Son olarak 2002 yılında tadilat görmüştür.

Paylaşın

Uşak: Burma Camii

Burma Camii; Uşak’ın Merkez İlçesi, İslice Mahallesi, Mimar Sinan Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte kapısında bulunan kitabede 1769 yılında tadilat gördüğü anlaşılmaktadır.Camii iki kubbelidir.1867 ve 1922 yıllarında yangın geçirmiş, 1922 ve 1988 yıllarında onarım görmüştür.Caminin minaresi kırmızı tuğladen yapılmıştır,tek şerefelidir.Minare yivli ve helezonik bir biçimde yükseldiğinden Burma Camii adını almıştır.

Uşak Burma Camii. Evliya Çelebi’nin not ettiği kitabe tarihine göre: Burma Camii miladi 1570 Hicri 980 yıllarında yapılmış. (Ulu Camiden 158 yıl sonra) olup 430 senelik bir tarihe sahiptir.

 Evliya Çelebi Uşak’ı ziyaretinde: (…ve Hacı Mustafa Camii Kıble babı üzere tarihi şudur.”Beni Hazel Cumatüşşerif ve mevazuu Latif EL-Hac Mustafa Bin Hacı Hasan garerullah Liseyyi atihi,”diye bu camiden bahseder.) Kubbeli kubbesi kurşun kaplamalı, minaresi burmalı olduğundan bu ismi almıştır.

Evliya Çelebi Ulu Camii ve Burma Cami’den bahsederken; “Bu iki cami’nin cemaati gayet boldur” diye yazar. 1867 ve 1922 yıllarında iki defa yangın gören camii 1922-1968-1988 yıllarında tamirat görmüştür. Dış cephesi mozaik ile kaplanmış içi çinilerle süslenmiştir.

Cami daha önce 230 yıl kadar evvel bir tamir görmüş olup bu tamirat, cami kapısının sağında bulunan kitabeden anlaşılmaktadır. Ve kaynaklarda şöyle geçer. “Çünkü harabe müşrif oldu bu Cami ey humam Hoş delalet kıldı tamirine Abdullah imam Hayr’a sai olduğu için ol aziz-i muhterem Yeğinle buldu hayatı, Kubbe, şadırvan cam çün minare geyecek başına bir zerrin külah dedi tarih bir müverrih Cami oldu bu tamam sene Hicri 1185 yılı” (Miladi 1771).

Burma Camii Halı pazarı semtinde olduğundan gerçekten çarşı esnafından teşekkül eden cemaati boldur. Ulu camide olduğu gibi 1968’de yapılan tamirat’ı ise Halk yardımı ile yapılmıştı. Camii, uzun zaman Hacı Osmanoğlu Vakfı ile beslenmiştir. Vakfın sahibi Hacı Osmanoğlu Hüseyin Ağa’dır. Burma caminin, bitiştiğinde (şimdi yıkıldı) ki hücrede Şeyh Husamettin Uşşaki yaşamış. Caminin yapılışından elli yıl kadar sonra Uşak’a gelmiş ve burada Uşsakiye yolunu kurmuştur.

Paylaşın

Uşak: Ulu Camii

Ulu Camii; Uşak’ın Merkez İlçesi, Özdemir Mahallesi, Mimar Sinan Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak külliye bünyesindeki bir çeşmeye aitken yapının giriş kapısı üzerine sonradan yerleştirildiği kabul edilen Şâban 822 (Ağustos-Eylül 1419) tarihli sülüs hatlı Arapça kitâbe caminin tarihlendirilmesine ışık tutmuştur.

Bu kitâbeye göre yapının Germiyanoğlu II. Yâkub Bey’in ikinci saltanatı esnasında (1402-1429) Kavşid (Koşud?) oğlu Hasan oğlu Mehmed Bey tarafından inşa edildiği kabul edilmektedir. XIX. yüzyılda gerçekleştirilen onarımlarda
camiye bir son cemaat yeri eklenmiş ve minaresi yeniden yapılmıştır. Cami 1970’te Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarımdan geçirilmiştir.

Cami kesme taştan yapılmış bir yapıdır. İbadet mekanı ve önünde bulunan son cemaat yeri ile bakıldığından bir kütle halinde görünür. Günümüzde taş döşeli olan avlusu yapılan çalışmalar sonucunda yol seviyesinde birkaç metre daha aşağıda kalmaktadır. Caminin sonradan yapılan minaresi doğu avlusuna bitişik konumdadır.

Minare bakıldığından ayrıca kütle görünümüne sahiptir. Camide bulunan son cemaat yeri dışarıdan sekiz köşe kasnaklı olan beş kubbe ile örtülü, pandantifli ve üç kapılıdır. Cephesi geniş sivri kemerlerden oluşmuş olan taş sütunlar ile kaplıdır. Son dönemlerde yapılan çalışmalar ile taş sütunlar camekanlar ile kapatılmış durumdadır.

İbadet bölümüne son cemaat yerinde bulunan ampir üslubu ile hazırlanmış kapıdan giriş yapılmaktadır. 18.50×22.00 m ölçülerinde hazırlanmış olan ibadet mekanı dikdörtgen şeklindedir. Ayrıca dört kütlevi payeyle üç sahna bölünmüş şekildedir.

Bu bölümlerden biri giriş holü olarak kullanılıyor. Arkasında ise 10 m büyüklüğünde kubbe ile örtülü olan ibadet mekanı yer alıyor. İbadet bölümündeki kubbe geniş kemerler sayesinde payeler ile çevre duvarlarına oturtulmuş. Kubbenin dışında kalan bölümler ile iki yana doğru üçer tane küçük kubbeyle örtülü durumdadır.

Caminin mihrabı taş oymadan yapılmıştır. Sonraki dönemlerde yapılan onarımlar nedeniyle orijinalliğini kaybetmiştir. Bezemelerde ise ampir üslubu ile düzenleme yapılmıştır. Minber düzenlemeler sonucunda orijinal görüntüsünden tamamen uzaklaşmıştır. İlk yapıldığı döneme ait olan bazı eski parçalar ise düzenlemeler sonrasında minber üzerine eklenmiştir.

Paylaşın

Uşak: Karun Hazineleri

Lidya Hazinesi olarak da anılan Karun Hazineleri 1996’dan beri Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Karun Hazineleri, Kroisos veya Krezüs (Karun) dönemine ait yaklaşık 450 parçadan oluşmaktadır.

Uşak İli’nin 25 km batısında, Uşak-İzmir Devlet Karayolu üzerinde yer alan Güre köyü’nün kuzeyindeki Hermos (Gediz) Nehri’nin suladığı dar ovanın yakınlarında Lidya ve Greko-Pers (IVI.Ö. 6. yy.) tümülüsleri bulunmaktadır.

1965 yılında bu alandaki soygunlar, Toptepe Tümülüsü’nün kaçak kazısıyla başlamıştır. Kaçak kazıları gerçekleştirenlerin ifadesine göre;mezar odasına girildiğinde, yerdeki bir gümüş testi ile çok sayıda mermer alabastron tavandan düşen bir hatıl nedeniyle tahrip olmasına karşın, hazinenin büyük bölümü ölünün yatırıldığı kline üzerinde bir tutam saç ve toz haline gelmiş kemiklerle birlikte bulunmuştur.

Bu odada bulunan;

  • İnsan kulplu gümüş oinochoe,
  • Sfenksi! ve altın başlı tutamaktı kepçe,
  • Tamamı altın, sallanınca ses veren makara,
  • Altından yapılmış içleri boş, iğneli altın küpe,
  • Aynı tip ancak daha küçük boyutta iğneli küpe
  • Sallamalı, altından yapılmış kanatlı at şeklinde broş,
  • Meşe palamutu sallamalı altın ve renkli taştan yapılma kolye,
  • Akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolye,
  • Mavi renkli camdan yapılmış uçları, aplike arslanbaşı şeklinde bir çift bilezik,
  • Uçları taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık, kaçakçılar tarafından alınmıştır.

Toptepe Tümülüs buluntuları aracılar yardımıyla, eski eser kaçakçılığıyla örgütlü bir biçimde uğraşan alıcılara satılmıştır. 1966 yılında Gure’de ikinci bir soygun yaşanmıştır. Güre Köyü’nün yakınında yer alan, yörede ikizce olarak adlandırılan İkiztepe Tümülüsü’nün batı yamacında düzgün bir mermer blok, bir köylü tarafından bulunur. Bu ipucunu değerlendiren ve bir yıl önceki soygunu bilen kaçakçılar İkiztepe’de kaçak kazıya başlarlar.

Bir türlü mezar odasına ulaşamayan kaçak kazı ekibi yeni katılanlarla, sonunda yeri bulunan mezar odasının tavanını barutla patlatarak içeri girmiştir. Ancak bir süre sonra paylaşımda haksızlığa uğradığını düşünen bîr kişi durumu jandarmaya ihbar etmiştir. Güvenlik makamlarınca sürdürülen operasyonlarda bazı eserler ele geçirilmişse de, jandarmaya ateş açarak kaçmayı başaran kaçakçı, elindeki eserlerin tümünü, Toptepe Tümülüs buluntularını satın alan aynı kişiye ulaştırmayı başarmıştır.

Operasyonlarda yakalanan kişiler çeşitli cezalara çarptırılırlar. Ama olaylar yatıştıktan sonra İkiztepe’de Gürelilerce yapılan kaçak kazı sonucunda ikinci mezar odasına da ulaşılır. Ancak, mezar hiçbir buluntuyu içermemektedir. Kaçakçılar eserlerin, kline içinde olabileceğini düşünerek hırsa kapılmış ve klineyi parçalamışlardır. Bu klinenin bir parçası bir köy evinin duvarında yapı elemanı olarak görülebilir.

Uşak ve çevresindeki tümülüslerin soyulmasından sonra eserler, İzmir’de oturan tüccar Ali Bayırlar ile istanbul Kapahçarşı ‘da bulunan antikacılar Alaaddin Günler, Mehmet Müzeci, Rasim Gördü tarafından uluslararası eser ticareti ile uğraşan John Klejman’a satılmıştır. Lidya eserleri Transturk Nakliye Şirketi sahibi Nizamettin Telliağaoğlu’nca pazarlanmak üzere Münih, Basel ve Zürih üzerinden Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderilmiştir.

1870 yılında Metropolitan Museum of Art’a çoğu gümüş olan bir grup eser geldiğine ilişkin haberleri basında yer almıştır. Boston Müzesi’nden Emily Vermeule, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne 5 Şubat 1970 tarihinde bir mektup göndererek bu eserlerle ilgili bilgilen vermiştin. O tarihte Eski Esenler ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olan Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi Müdürü’nden bir meslekdaş olarak basında yer alan haberlere konu olan eserler hakkında bilgi ye fotoğraf istemişse de, herhangi bin yanıt alamamıştır. Türk Hükümeti’nin müze aleyhine açtığı davada bu mektup “zaman aşımı” gerekçesine dayanak olarak aleyhte delil gösterilmiş ancak sonuç alınamamıştır.

Bu sırada, çeşitli ülkelerin müzecilikle ilgili yetkililerinin davet edildiği bir program çerçevesinde ABD’ni ziyaret eden Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi yetkilisi Dieîrich uon Bothmer’le, tüm engellemelere karşı görüşme olanağını sağlamış, ama yine de bir sonuç elde edememiştir. 1984 yılında Metropolitan Müzesi’nce yeni bir sergi hazırlığı dolayısıyla “A Greek and Roman Treasuny” adlı bir katalog yayınlanmıştır. Yayın Sayın Özgen Acar tarafından T.C. Kültür Bakanlığı’na iletilmiştir.

Bu katalogda, Uşak ve çevresindeki tümülüslerde kaçak kazılar sonucu bulunan ve yurtdışına kaçırılan Lidya Eserleri’nin bir kısmının yer aldığı görülmüştür. Kaçakçılık olayları sırasında ele geçirilen buluntularla, katalogdaki eserlerin benzerliğini ve bu eserlerin ülkemize ait olduğunu belirten bir mektup, 10 Haziran 1386 tarihinde MET Müdürü’ne gönderilmiştir.

24 Haziran 1986 tarihinde Charles Koczka (ABD Gümrük İdaresi’ne bağlı olarak New York’da çalışan ve görevi eski eser kaçakçılığı ile mücadele olan özel gümrük ajanı) Türk Hükümeti’nin 1973 yılında yaptığı başvuru ile ilgili olarak Başkonsolosluğunuzla temas kurmuştur. Lidya Eserleri’nin Türkiye’den çalınarak yasa dışı yollarla ABD’ne ithal edildiği inancını taşıdığını ve iadeleri için bize yardımcı olmayı kararlaştırdığını ifade ederek, eserlerin ABD’ne girişine dair bazı belgeleri Kültür Bakanlığımıza sağlamıştır.

Metropolitan Müzesi’nce Lidya Eserleri’nin alındığı dönemde müzenin yönetiminde görev yapmış ve “Connoisseur” adlı sanat dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüten Thomas Hoving’le birlikte çalışan Melik Kaylan, 21 Şubat 1967 tarihli J.J.Klejman tarafından Dr.Von Bothmer adına düzenlenmiş iki adet faturayı, 28 Mart 1967 tarihli “Doğu Yunan Hazinesi’ne tahsis edilen fonlar”a ilişkin Von Bothmer imzalı memorandumu ye Müze Satınalma Komitesi’nin 7 Kasım 1968 tarihli toplantı tutanağını özel olarak temin etmiş ve T.C. Kültür Bakanlığı’na ulaştırmıştır.

10 Haziran 1986 tarihinde MET’e gönderilen mektubun olumsuz yanıtlanması ve Charles Koczka ile Melik Kaylan tarafından sağlanan belgelerin varlığı eserlerin geri alınabilmesini ancak bir dava aracılığı ile mümkün olabileceğini göstermiştir. Bu nedenle, Koczka ve Kaylan’ın bugünkü başarıya katkıları büyüktür.

Mayıs 1987 tarihinde Türk Hükümeti’ni temsil eden Botein, Hays and Sklar isimli hukuk firmasında görevli avukatlarımız Harry l. Rand ve Lavvrence M. Kaye aracılığıyla Metropolitan Museum of Art aleyhine llew York Federal Mahkemesi’nde dava açılmıştır. Dava dilekçesinde, Lidya Eserleri’nin ülkemize ait olduğu, kaçak kazılarla bulunarak kaçırıldığı ve ABD’ne ilk kez 1966-1967 yıllarında girdiğini kanıtlayıcı bilgi ve belgeler yer almıştır.

1966 ve 1967 yıllarında ABD’ne ithal edilen eserlere ait 6 adet gümrük giriş formu ve ekinde yer alan bazı Türk firmalarına ait faturalar kaçakçılığın yapıldığı yıllarda yakalanan sanıkların ifadelerinde yer alan kişilerin adlarını doğrulamıştır. Gümrük giriş formlarından, bu eserlerin Münih, Basel ve Zürih üzerinden ABD’ne geldiği ve J.J. Klejman adlı antikacı tarafından satın alındığı anlaşılmıştır. J.J. Klejman’ın adı 1984 yılında yayınlanan katalogda da anılmaktadır.

Metropolitan Müzesi’nin 7 Kasım 1968 tarihli tutanağında ise satın alınmasına karar verilen eserler arasında “Greek and Roman Art” başlığı altında 96 parça eserden Doğu Yunan kökenli olarak söz edilmekte ve İ.Ö. 6. yüzyılın ikinci yarısına ait bu eserlerin 1966 ve 1967 yıllarında alınan “Doğu Yunan Hazinesi” gibi Orta Anadolu’nun aynı bölgesinden geldiğinin ifade edildiği belirtilmiştir. Bu eserler Metropolitan’ın 1984 katalogunda 28 Mart 1967 tarihli Müze Memorandumunda belirtilen eserlerin envanter numaralarıyla aynen yer almıştır.

Metropolitan Müzesi’nin kaçak eserleri edinişine ilişkin bu uerilef, Uşak ve çevresindeki kazılardan dolayı yakalanan sanıkların mahkeme tutanaklarıyla desteklenmiştir. Bu form ve faturaların tek başlarına hukuken esaslı bir kanıt değeri taşımaya yeterli olmadıkları, nefti sadece bir karine oluşturabilecekleri düşünül düğünden, MET’e gelmiş eserlerin sayıları ve nitelikleri itibarıyla ülkemizden kaçak çıkarılmış eserlerle aynı olduklarının kanıtlanması önem taşımaktaydı.

Bu bağlantıları açıklayabilecek veriler kaçak kazılar sırasında yakalanan sanıkların ifadeleri ve mahkeme tutanaklarındaydı. Ayrıca, bu eserlerin devlet mülkü olduğunu belirten ye bunların yurtdışına ihracını yasaklayan ilgili yasalarımız ve hükümleri, açılan davada eserlerin mülkiyetini ve yasadışı ithal edildiğini kanıtlayıcı bir diğer nokta olmuştur.

Temmuz 1990’da hukuksal savaşımızda ülkemiz açısından büyük önem taşıyan ara karar New York Federal Matıkemesi’nce açıklanmıştır. Bu karar, MET’in “Bu eserlerin yeri konusunda, Türkiye’nin yeterli gayreti göstermediği ve bu nedenle davanın zaman aşımına uğramış olduğu” iddiasını reddetme yönünde olmuştur. Karar uyarınca MET depoları Bakanlığımızca seçilen bilim heyetine açılmış ve dava konusu Lidya Eserleri teşhis edilmiştir.

Müze depolarında gerçekleştirilen çalışmalar 1960’lı yıllarda kaçakçıların buldukları eserlerin tanımını İçeren itadelerle o yıllarda Burhan Tezcan tarafından yapılan kurtarma kazıları ile kaçakçılardan müsadere edilen eserlerin aynılığı bir kez daha hukuksal çerçevede kanıtlara dayanılmasını sağlamıştır.

MET depolarında belirlenen duvar resimlerinin, kline parçalarının ve iki mermer sfenksin, mezar odaları belirlenen Uşak, Güre, Aktepe ve Manisa, Kırkağaç, Harta tümülüslerinden parçalanıp sökülerek kaçırıldığı, ülkemizde kalan parçalarla sağladıkları uyum nedeniye çok açık bir biçimde kanıtlanmıştır.

Tüm bu gelişmelerden sonra, davanın ilerleyen safhalarında Metropolitan Müzesi avukatları, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nü arayarak konunun dava dışında karşılıklı görüşmelerle çözümü önerilerini iletmişlerdir. Yaklaşık bir yıl önce başlayan bu görüşmelerde teklifler değerlendilirilmiş, Lidya Eserleri’nin MET’de kalması karşılığında mali destek verilmesi, az sayıda eseri Türkiye’ye vererek, eserler üzerinde ortak mülkiyet kurulması gibi çözümleri içeren öneriler reddedilmiştir.

Ekim 1993 de, 60’lı yıllarda kaçak kazılarla edinilen 363 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır. Böyle bir anlaşmanın temeli bilimsel etiğe dayandırılmış ve Metropolitan Museum of Art’ın kaçak eserlerin ait oldukları topraklara geri verilmesi ilkesini mutlaka hukuksal bir davaya dayanmaksızın işletmesi Türkiye’nin eski eser kaçakçılığı ile uluslararası platformda verdiği mücadelenin zaferi olmuştur.

Paylaşın

Uşak: Dokur Evi

Dokur Evi; Uşak’ın Merkez İlçesi, Aybey Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür. Şehir merkezindedir yürüyerek de ulaşım sağlanabilir.

Uşak Belediyesi tarafından orijinal malzemeleri korunmak suretiyle, çürümeye yüz tutmuş, deforme olmuş, özelliğini kaybetmiş yapı elemanları değiştirilerek restorasyonu tamamlanan Dokur Evi, 180 yıllık tarihi dokusuna uygun olarak “Uşak Belediyesi Dokur Evi Geleneksel El Sanatları Halıcılık Merkezi” adıyla 2010 yılında faaliyete başladı. Dokur Evinde 40 adet halı tezgâhı bulunuyor.

Gerek Uşak Belediyesi bünyesinde, gerekse Uşak Belediyesi, Türkiye İŞ-Kurumu ve Halk Eğitim Merkezi ile müşterek açılmakta olan kurslara ev sahipliği yapan Dokur Evinde geçmişi Selçuklulara kadar uzanan, Avrupalı ressamların tablolarında sık sık tasvir ettiği Uşak halıları ile tarihin en eski el sanatlarından olan halı dokumacılığı sanatı yaşatılmaktadır.

Uşak’ın en büyük kültürel değerlerinden olan el dokuma halıcılığın yaşatılmaya çalışıldığı Dokur Evinde, emekçi kadınlarımız tarafından dokunan el emeği göz nuru halıların gerek yurt içinde gerekse yurt dışında satılmasıyla kentimizin ekonomisine katkı sağlanarak, ülkemizin en büyük sorunlarından biri olan kadın istihdamına katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Konularında uzman eğitmenlerin nezaretinde dokunan halılar, teşhir bölümünde Uşaklıların ve yerli-yabancı turistlerin beğenisine sunulmaktadır.

Dokur evi inşasında kullanılan ahşap malzemeler Doğala mevkisinden ağaçların kesilip sırtlarda taşınarak getirilmesiyle, bina inşa edilmiştir. Tipik Türk evi karakteristiğinin izlerini taşıyan Dokur Evi dış sofalı bir Uşak evidir. Sofa eski deyim ile salona benzeyen, yazın oturulup kalkılan, çevresi açık olan bölümdür. Evde misafirlerin kabul edildiği baş oda ve aynı zamanda ailelerin yaşadığı odalar vardır.

Uşak’ta o dönem yaygın olarak kullanılan evlerden bir tanesidir. Dokur evi Okkalar sülalesi tarafından yaptırılmış, sonrasında Tomas ve Dokur ailelerinin mülkiyetine geçmiştir. Evin ilk sahibi olan Okkalar zamanında ev, hafız yetiştiriciliği için kullanılmıştır. Sonrasında Tomas ailesine geçen ev, 6 ay sonra Dokur ailesinin mülkiyetine girmiştir. 2004 yılında ise Uşak Belediyesi tarafından restorasyonu yapılmak üzere satın alınmıştır.

Uşak Belediyesi tarafından orijinal malzemeler korunmak suretiyle, çürümüş, deforme olmuş, özelliğini kaybetmiş yapı elemanları değiştirilerek restorasyonu yapılmış ve 2010 yılında “Uşak Belediyesi Dokur Evi Geleneksel El Sanatları Halıcılık Merkezi” olarak tekrar kullanıma açılmıştır.

Paylaşın

Uşak: Kent Tarihi Müzesi

Kent Tarihi Müzesi; Uşak’ın Merkez İlçesi, İslice Mahallesi, Fabrikalar Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Kent Tarihi Müzesi’ ne ev sahipliği yapan bina, ilkler şehir olan Uşak için geçmişte de çok önemli bir misyona sahip olmuştur. Bilindiği gibi ülkemizde sokakları aydınlatma maksadıyla elektriğin ilk kullanıldığı kent Uşak’tır.

Kenti aydınlatmak amacıyla ilk kez kullanılan elektrik, bu binada üretilmiş ve dağıtımı yapılmıştır. Toplamda 1625 m2 alan üzerinde kurulu 992 m2 kapalı alana sahip olan Müze, ana bina, ana binada bulunan asma kat, avlu ve avluda bulunan 11 odadan meydana gelmektedir.

Müzede Uşak’ ın kronolojik tarihi, coğrafyası, kurtuluş mücadelesi, turizm zenginlikleri, doğal güzellikleri, folklorik değerleri, Uşak tarhanas; belgeler, canlandırmalar, görsel sunumlar ve maketlerle anlatılmıştır.

Paylaşın

Uşak: Pepouza Antik Kenti

Pepouza Antik Kenti; Uşak’ın Karahallı İlçesi, Karayakuplu Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

MS 2. yüzyılın ortalarında kurulan Montanizm mezhebinin merkezi olan Pepouza Antik Kenti, 550 yılı civarında Roma İmparatoru I. Justinian tarafından imha edilmiştir.

Pepouza Antik Kenti, Hıristiyanlığın kayıp mezhebi olarak bilinen Montanizm’in kurulduğu ve 400 yıl boyunca hac merkezi olarak kullanıldığı şehirdir. Pepouza Antik Kenti, eşsiz bir kaya manastırına ev sahipliği yapıyor. Manastırda, üç katta altmıştan fazla oda, yemekhane, şapel, mutfak, haç şekilli Bizans grafiti, Bizans çanak çömlekleri bulunmuştur.

Montanizm MS 165 yılında Frigya’da ortaya çıkan ve ilk dönem Hristiyanları tarafından kurulan bir mezhep olarak biliniyor. Kadınlara özel bir önem veren mezhep, kadınların rahip kurulunda yer almasını kabul eden tek Hristiyan mezhebi. Bir başka özelliği de boşanma ya da eşin ölümü sonrasında yeni evliliğe izin verilmemesi. Yani, Montanist yaşamda kesinlikle tek eşlilik hakim.

Kuruluşundan sonra hızla yayılan, Roma ve Konstantinapol’e kadar uzanan mezhebin Frigya uygarlığındaki ana tanrıça Kybele kültüründen etkilendiği, kadınlara toplumda ve kilise yönetiminde erkeklerle eşit rol veriliyor. Frigyalı rahip Montanus ile Priscilla ve Maximilla isimli iki kadın rahibe tarafından kurulup geniş bir coğrafyaya yayılmış. Montanus kendini peygamber ilan etmiş dahası Hz. İsa’nın şahsında insanlara görünen Tanrı’yı temsil etme görevi onun çarmıha gerilmesinden sonra kendisine geçmiştir.

Pepuza’yı da merkez olarak seçmiş. Montanizm Anadolu’da doğmuş olmasına rağmen İtalya, Yunanistan ve Kuzey Afrika’ya kadar yayılmış. Pepuza zaman içinde bölgenin dışında yaşayanlar için bir hac merkezi haline dönüşmüş. Montanus ve takipçileri kilise egemenliğini reddederler. Ortodokslar bunun üzerine bu oluşumu ‘frigya sapkınlığı’ olarak adlandırır. Montanistlere göre, Hz. İsa yeryüzüne burada bulunan Ömerçalı Tepesinde dönecek. Yeni Kudüs olacak bu şehir, Montanizm’in kutsal merkezidir. Yaklaşık 400 yıl varlığını sürdüren Montanizm tarikatının takipçilerinin içine doldurulup yakıldığı manastır hala ayakta.

 

Paylaşın

Uşak: Atatürk ve Kurtuluş Anıtı

Atatürk Ve Kurtuluş Anıtı; Uşak’ın Merkez İlçesi, İsmetpaşa Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Heykeltıraş Prof. Dr. Tankut Öktem tarafından tasarlanan anıt, 30 metre uzunluğunda, 17 metre yüksekliğindedir. Bir kaidenin üzerine, üç ana grupta toplanan figürlerden oluşturulmuştur. Birinci grupta, Uşak’ın Türk süvarileri tarafından kurtarılışını simgeleyen süvari figürleri bulunur.

Kaide üzerinde, Türk milletinin tutsak edilemeyeceğini, sonsuza kadar özgür yaşayacağını simgeleyen Zafer sütunu yükselmektedir. Bu sütunun önünde, Atatürk ile üzerinde bilim ve sanat yazan kitapları taşıyan genç kız ve erkek figürleri bulunmaktadır. Üçüncü grupta ise, Türk kadınının kahramanlığını ve cesaretini simgeleyen kadın figürleri ve mermi yüklü kağnı yer almaktadır.

Bu figürlerin arasında, kaide ile bütünleşmiş, 17 m. yüksekliğinde blok bulunmakta ve bunun çevresinde Atatürk’ün sanat, kültür ve Cumhuriyet üzerine söylediği bazı sözleri vardır. Uşak’ ta yaşayan çoğu kişinin buluşma noktası burasıdır. “Heykelde buluşalım” sözünü sıklıkla Uşak’ta duyarsınız.

Paylaşın