Samanyolu Galaksisi’nin Merkezindeki Kara Delik Patlamaya Hazır

Yakın zamanlı yapılan yeni bir araştırma, Samanyolu Galaksisi’nin merkezinde yer alan ve kısaca Yay A (Sgr A) olarak adlandırılan süper kütleli kara deliğin patlamaya hazır olduğunu ortaya koydu.

Haber Merkezi / Yay A (Sgr A), Dünya’ya 26.000 ışıkyılı uzaklıkta.

Kara deliklerin iki temel özelliği vardır: kütleleri (ağırlıkları) ve dönüşleri (ne kadar hızlı döndükleri). Bu iki değerden herhangi birinin belirlenmesi, kara delik ve onun nasıl davrandığı hakkında çok şey ifade etmekte.

Gökbilimciler, Yay A dönüş hızını belirlemek için yeni bir yöntem denediler. Gökbilimciler, X-ışını ve radyo verilerini birleştirerek Yay A’nın çevresindeki malzemenin hareketini gözlemledi ve Yay A’nın açısal hızını çıkardı.

Araştırma bulguları, Yay A’nın mümkün olan maksimum değerin yaklaşık yüzde 60’ına ulaşan bir oranda döndüğünü ve maksimum dönüş enerjisinin yaklaşık yüzde 90’ına sahip olduğunu ortaya koydu.

Onlarca yıldır yoğun bir çalışma konusu olan Yay A’nın milyonlarca Güneş’e eşdeğer bir kütleye sahip olduğu, yakınındaki yıldızların ve gaz bulutlarının hareketini etkileyen bir çekim kuvveti olduğu tahmin ediliyor.

Gökbilimciler ayrıca, kara deliğin çevresinden yayılan bir dizi olağandışı parlama ve enerjik patlaması tespit etti. Bu, kara deliğe yüksek hızla yaklaşan büyük bir nesnenin, muhtemelen bir yıldızın varlığına işaret ediyor.

Yay A ile çarpışma rotasındaki bir yıldızın keşfi, bilim insanları için heyecan verici olasılıkların önünü açıyor.

Yıldız, kara deliğe yeterince yaklaştığında, muazzam gelgit kuvvetlerine maruz kalacak ve bu da gelgit bozulması olayı (TDE) olarak bilinen dehşet verici bir olaya yol açacak. Bu olay muazzam miktarda enerji açığa çıkaracak ve çeşitli dalga boylarında yoğun radyasyon üretecektir.

Bilim insanları, kara deliklerin davranışları hakkında daha fazla bilgi edinmek için TDE olayını sabırsızlıkla bekliyor. Gözlemler, kara delik dinamikleri, birikim süreçleri ve gelgit kuvvetlerinin evreni şekillendirmedeki rolü hakkındaki anlayışımızı geliştirmemize yardımcı olacak.

Paylaşın

Bilim İnsanları, Samanyolu’nda Gizemli Bir Nesne Keşfetti

Bilim insanları, Samanyolu’nda bilinen en ağır nötron yıldızlarından daha ağır, aynı zamanda bilinen en hafif kara deliklerden daha hafif, yeni ve bilinmeyen bir nesne keşfetti.

Bilim insanları, nesneyi, küresel küme olarak bilinen yoğun bir yıldız grubunun 40.000 ışıkyılı uzaklığındaki milisaniyelik bir pulsarın yörüngesinde buldu.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre, bilim insanları, bu cismin muhtemelen ya bugüne kadar gözlemlenen en büyük kütleli nötron yıldızı ya da bulunan en düşük kütleli karadelik olduğuna inanıyor. Her iki durumda da rekorlar kıracak bu keşif, evrene dair anlayışımıza meydan okuyacak.

Bir nötron yıldızı, genellikle başka bir yıldızla birleşerek fazla büyük bir kütleye ulaştığında çöker. Bilim insanları bundan sonra ne olduğunu tam olarak bilmese de karadeliklere dönüştükleri düşünülüyor.

Bilim insanları, nötron yıldızlarının Güneş’in 2,2 katı kütleye sahip olması gerektiğine inanıyor. Bundan sonra gelen karadelikler çok daha büyük ve Güneş’ten yaklaşık 5 kat daha fazla kütleye sahip.

Aradaki boşluk “karadelik kütle boşluğu” diye biliniyor. Bilim insanları bu boşluğu hangi cisimlerin doldurabileceğini tam bilmiyor.

Kabaca 2,1-2,7 Güneş kütlesine sahip yeni keşfedilen cismin, boşluğun alt tarafının ucunda yer aldığı anlaşılıyor. Bu nedenle gökbilimciler bunun ne olduğunu öğrenmekte zorlanıyor fakat her neyse, bu gizemli boşluğu anlamada fayda sağlayacağını umuyorlar.

Manchester Üniversitesi’nde astrofizik alanında öğretim görevlisi olan Ben Stappers, “Bu yoldaşın doğasına ilişkin her iki olasılık da heyecan verici” dedi: Bir pulsar-karadelik sistemi, kütleçekim teorilerini test etmede önemli bir hedef olur ve ağır bir nötron yıldızı da çok yüksek yoğunluklarda nükleer fizikte yeni bilgiler sağlar.

Cisim yaklaşık 40 bin ışık yılı uzaklıktaki yoğun bir yıldız kümesi arasında hızla dönen bir pulsarın yörüngesinde bulundu. Gökbilimciler ritmik dönüşü kullanarak cismi anlamayı başardı.

Bilim insanları cismi, Güney Afrika’daki MeerKAT Radyo Teleskobu’nu kullanarak buldu. Etkileşime girecek ve bazen çarpışacak kadar sıkı bir şekilde toplanmış eski yıldızlardan meydana gelen bir küme olan NGC 1851 incelenirken bu cisim fark edildi.

Yıldızlardan birinden gelen atımları tespit eden araştırmacılar bunun, dönen ve dönerken evrene radyo ışığı demetleri saçan bir radyo pulsarı olduğunu buldu. Bu tik taklar, ne kadar hızlı döndüğünü tam olarak ölçmek ve bu da nerede olduğunu anlamak için kullanılabiliyor.

Bu sayede pulsarla birlikte yörüngede dönen cismin sıradan bir yıldız değil, çökmüş bir yıldızın son derece yoğun kalıntıları olduğunu fark ettiler. Kütlesini ölçmeyi başaran araştırmacılar bunun, o gizemli boşluğun içinde olduğunu buldu.

Max Planck Radyo Astronomi Enstitüsü’nden Arunima Dutta, “Bu sistemle işimiz henüz bitmedi” diyor: Bu yoldaşın gerçek doğasını ortaya çıkarmak nötron yıldızları, karadelikler ve karadelik kütle boşluğunda gizlenen başka ne varsa onları anlamamızda dönüm noktası olacak.

Bulgular Science adlı bilimsel dergide yayımlanan “A pulsar in a binary with a compact object in the mass gap between neutron stars and black holes” (Nötron yıldızları ve karadelikler arasındaki kütle boşluğunda yer alan yoğun bir cisimle ikili bir sistemdeki pulsar) başlıklı yeni bir makalede aktarıldı.

Paylaşın

Gök Bilimciler, Yeni Bir ‘Güneş Sistemi’ Keşfetti

Gök bilimciler, milyarlarca yıl önce oluşmuş, altı gezegenden oluşan, senkronize, nadir bir güneş sistemi keşfettiler. Keşfin, Samanyolu Galaksisi’ndeki güneş sistemlerinin nasıl ortaya çıktığını açıklamaya yardımcı olabileceği kaydedildi.

Dünya’dan 100 ışık yılı uzaklıkta (1 ışık yılı 5,8 trilyon mildir) yer alan güneş sistemi içindeki gezegenlerin hiçbiri yıldızın yaşanabilir bölgesinde değil; bu, yaşam ihtimalinin çok az olduğu anlamına geliyor.

Gök bilimciler, bu güneş sisteminin benzersiz olduğunu çünkü altı gezegenin tamamının mükemmel bir şekilde senkronize edilmiş bir senfoniye benzer şekilde hareket ettiğini söyledi.

BBC Türkçe’nin aktardığı keşifle ilgili araştırma bilim dergisi Nature’da yayımlandı.

Bu sistem bilim insanlarına, yaşam barındırma ihtimali olan gezegenleri inceleyebilmeleri için ideal şartlar sunuyor.

Sistemin merkezindeki yıldız HD110067 yıllardır gök bilimcilerin merakını celbediyordu. Sistemdeki gezegenlerin hepsi hemen aynı büyüklükte ve yaklaşık 12 milyar yıl önce oluşmalarından bu yana çok az yapısal değişiklik geçirdiler. Bu da bu sistemin nasıl oluştuğuna ve canlı yaşamı barındırıp barındırmadığına dair çalışma yapma olanağı sunuyor.

Araştırmayı yöneten Chicago Üniversitesi’nden Dr Rafael Luque, bulunan sistemi “mükemmel güneş sistemi” olarak tanımlıyor: “Bu gezegenler, oluşumlarını gözlemlemek için çok ideal çünkü başlangıçları kaotik değil ve oluştuklarından bu yana değişmediler.”

İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nden Dr Marina Lafarga-Magro da “Bu gerçekten çok heyecan verici, daha önce kimsenin görmediği bir şeyi görüyoruz” dedi.

Kendi Güneş Sistemimiz oldukça “yıkıcı ve şiddetli” bir süreçle oluşmuştu. Gezegenler oluşurken bazıları birbirine çarpmış, yörüngelerini değiştirmiş ve bu nedenle sistemimizde Jüpiter, Satürn gibi dev gezegenler yanında, Dünya gibi daha küçük boyuttaki gezegenler de oluşmuştu.

HD110067 sisteminin oluşma süreciyse bizimkinden neredeyse “tamamen farklıydı”.

Bu sistemdeki gezegenlerin hepsi hemen hemen aynı boyutta ve Güneş Sistemimizdeki gezegenlerin bağlantısız yörüngelerinin aksine, bu gezegenler senkronize hareket ediyor.

HD110067’ye en yakın gezegen yıldız etrafında 3 kez dönerken, bir sonraki gezegen 2 kez, bir sonraki tek kez dönüyor. 4. gezegenden itibarense gezegenler birbirleriyle 4:3 oranında göreceli yörünge hızıyla dönüyor.

Bu karmaşık hareket kendi içinde o kadar hassas ve düzenli ki, araştırmacılar her gezegene bir nota ve ritm tanımlayarak, bu hareketi bir müzik kutusunun yapacağı gibi bir müzik parçasına dönüştürdü.

Geçen 30 yılda astronomlar binlerce güneş sistemi keşfetti ama bunlardan hiçbiri gezegenlerin oluşumunu araştırmak için bu kadar uygun şartlar sunmuyor.

Sistemin merkezindeki parlak yıldız da gezegenlerin atmosferlerinde yaşamın izlerini araştırmayı kolaylaştırıyor.

Sistemdeki 6 gezegen de birer “küçük Neptün” olarak adlandırılıyor. Neptün Dünya’nın yaklaşık 4 katı büyüklükte. Yeni keşfedilen sistemdeki gezegenlerin hepsi Dünya’nın yaklaşık 2-3 katı büyüklükte.

Yakın zamanda bilim dünyasına büyük heyecan veren bir keşif daha yapılmıştı. Başka bir sistemdeki, boyutları yine Neptün’e yakın K2-18b gezegeninin atmosferinde Dünya’daki canlıların yarattıklarına benzer gazların izleri bulunmuştu. Astronomlar bu izlere “biyo-imza” diyor.

Neptün’e benzer bu gezegenlerin galaksimizdeki en yaygın gezegen tipi olduğu tahmin ediliyor. Yine de astronomlar bu gezegenler hakkında çok az bilgiye sahip.

Kayalardan mı, gazdan mı, sudan mı oluştukları ve daha da önemlisi, yaşam koşullarına sahip olup olmadıkları bilinmiyor.

Dr Luque’a göre bu detayları öğrenebilmek şu an astronomi dünyasının en çok uğraştığı konulardan ve bu yüzden HD110067 sistemi, bu soruların yanıtlarını bulmakta büyük bir fırsat olabilir. Dr Luque yanıtlara 10 yıldan kısa bir sürede ulaşabileceğimizi umut ediyor.

Araştırma ekibi bu tür gezegenlerin yaşam koşullarını oluşturduğunu bulursa, bu Dünya dışı yaşamın izlerini bulmaya da yaklaştığımız anlamına gelecek.

Son keşif Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın TESS ve Cheops uyduları kullanarak yapıldı.

Paylaşın

Samanyolu Galaksisi’nin Artık Bir İkizi Var!

NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu (JWST), Samanyolu Galaksisi’ne şaşırtıcı derecede benzeyen Ceers-2112 galaksisini keşfetti. Araştırmacılar, Samanyolu ikizinin keşfinin galaksilerin zaman içinde nasıl oluştuğuna ve değiştiğine dair yeni soruları gündeme getirdiğini belirtiyor.

Araştırmacılar ayrıca, bu galaksinin karanlık maddenin Evrendeki rolünü yeniden düşünmeye zorlayabileceğini de belirtiyorlar.

Karanlık madde görünmez olsa da, kütleçekimsel etkisini galaksilerin şekli ve davranışı üzerinde görebiliriz. Karanlık maddenin erken evrendeki galaksilerin oluşumundan ve evriminden sorumlu olduğu düşünülüyor.

NASA’nın öncülüğünde işletilen James Webb Uzay Teleskobu’nun verileri, Güneş Sistemi ve dolayısıyla Dünya’ya ev sahipliği yapan Samanyolu Galaksisi’nin “uzaklardaki ikizini” ortaya çıkardı.

Teleskobun Yakın Kızılötesi Kamerası’yla çekilen görüntüleri analiz eden bir araştırma ekibi, Samanyolu’na tıpatıp benzeyen Ceers-2112 adlı bu galaksinin evren daha birkaç yıl milyar yaşındayken oluştuğunu gözlemledi. Ceers-2112, tıpkı Samanyolu gibi karmaşık ve çubuklu sarmal bir yapıya sahip. Ama ondan biraz daha küçük.

Galaksilerin şekillerini uzaydaki büyük çarpışmalardan kozmik çevresindeki “kalabalığa” kadar bir dizi faktör belirliyor. Yine de bilim insanları, Samanyolu gibi karmaşık şekillerin oluşmasının epey zaman alacağını düşünüyordu.

Samanyolu’nun doğumunun ortalama 12,5 milyar yıl önce gerçekleştiği düşünülüyor. Evreni var ettiği varsayılan Büyük Patlama ise 13,7 milyar yıl önce meydana geldi.

Yeni veriler, Ceers-2112’nin Büyük Patlama’dan sadece iki milyar yıl sonra bile epey gösterişli göründüğünü ortaya koyuyor. Galaksi, sarmal kollarının ayrıntılarını gözlemleyemeyeceğimiz kadar uzakta. Ancak merkezindeki kalın çubuğun tespiti Ceers-2112’nin evrenin erken zamanlarında bile yeterince gelişmiş olduğunu gözler önüne seriyor.

Kaliforniya Üniversitesi Riverside kampüsünden gökbilimci Alexander de la Vega, “Ceers-2112’deki çubuk, galaksilerin daha önce düşündüğümüzden çok daha hızlı olgunlaştığını ve düzenli hale geldiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı: Bu da galaksi oluşumu ve evrimine dair teorilerimizin bazı yönlerinin revizyona ihtiyacı olduğu anlamına geliyor.

Saygın bilimsel dergi Nature’da yayımlanan makalenin de yazarlarından biri olan bilim insanı, sözlerini şöyle sürdürdü: Geçmişte, evren çok gençken, galaksiler kararsız ve kaotikti. Evrenin erken dönemlerinde galaksilerde bu çubukların oluşamayacağı veya uzun süre dayanamayacağı düşünülüyordu.

James Webb Uzay Teleskobu’ndan daha önce gelen veriler, benzer bir durumun kara delikler için de geçerli olduğunu göstermişti. Evrenin erken döneminde beklenmedik derecede gelişmiş kara delikler bulunmuştu.

10 milyar dolarlık uzay teleskobu, 25 Aralık 2021’de Ariane 5 adlı kargo roketiyle fırlatılmıştı. İlk verilerini 12 Temmuz 2022’de yayımlayan teleskop, şimdiye kadar kullanılmış en büyük ve en karmaşık gözlemevi diye niteleniyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Çöken İki Yıldız Çarpışması, Dünya’da Kitlesel Yok Oluşa Yol Açabilir

Yeni bir çalışma, Samanyolu Galaksisi’nde çöken iki yıldız arasında yaşanabilecek bir çarpışmanın, Dünya’nın koruyucu ozon tabakasını sıyırabileceğini ve gezegendeki tüm yaşam formlarının kitlesel yok oluşuna neden olabileceğini ileri sürdü.

Aralarında ABD’deki Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’nden isimlerin de bulunduğu bilim insanları, böyle bir patlamanın Dünya’ya yakın bir yerde meydana gelmesi halinde gezegendeki yaşam için tehlike oluşturabileceğini söylüyor.

Samanyolu Galaksisi’nde çöken iki yıldız arasında meydana gelebilecek çok nadir bir çarpışmanın, Dünya’nın koruyucu ozon tabakasını kaldırarak gezegendeki tüm yaşam formlarının kitlesel yok oluşuna yol açabileceği yeni bir araştırmada öne sürüldü.

Bu zamana kadar gökbilimciler, kilonova diye bilinen bu tür nötron yıldızı çarpışma olaylarından sadece birkaçını gözlemleyebildi. Aralarında ABD’deki Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’nden isimlerin de bulunduğu bilim insanları, böyle bir patlamanın Dünya’ya yakın bir yerde meydana gelmesi halinde gezegendeki yaşam için tehlike oluşturabileceğini söylüyor.

Henüz hakem denetiminden geçmeyen ve ArXiv ön baskı sunucusunda yayımlanan araştırma, bu yıldız çarpışma olaylarının yakınındaki başka dünyalarda yaşamın devam etme ihtimalini belirlemeye katkı sunabilir.

Bilim insanlarına göre, bu tür yıldız çarpışmalarından kaynaklanan en büyük tehdit, gama ışınları ve ürettikleri X ışını artçı ışımasının da aralarında yer aldığı radyasyon patlaması. Araştırmacılar çalışmada şöyle yazdı: Bu kaynaklardan gelen iyonlaştırıcı radyasyon, çok yakın olduğunda Dünya benzeri gezegenlerdeki yaşam için tehlike yaratabilir.

Bilim insanları, tespit edilen ilk nötron yıldızı çarpışmasından (GW170817 adlı yıldız olayı) bildiklerimizin analizine dayanarak bu olayların Dünya’yı etkileme olasılıklarını inceledi. Araştırmacılar böyle bir patlamanın yaklaşık 297 ışık yılı (97 parsek) gibi dar bir aralığında yer alan bütün canlıların güçlü gama radyasyonuyla yanabileceğini söylüyor.

Bilim insanları, eğer Dünya böyle bir bölgede olsaydı radyasyonun Dünya’nın stratosferik ozonunu kaldırabileceğini ve bunun düzelmesinin de birkaç yıl alabileceğini belirtiyor.

Araştırmacılar kilonovanın artçı ışımasından kaynaklanan X ışınları, gama ışını salımlarına kıyasla daha uzun süre dayanma eğiliminde olduğundan daha ölümcül olabileceğini söylerken, bunların yaşamı yok edici etkilerinin yaklaşık 16 ışık yılı içinde gerçekleşeceğini de ekliyor.

Bilim insanları, “Temel kilonova parametreleri için artçı ışımadan kaynaklanan X ışını salımının ~5 pc’ye kadar ölümcül olabileceğini ve eksen dışı gama ışını salımının ~4 pc’ye kadar bir aralığı tehdit edebileceğini görüyoruz” diye belirtiyor: En büyük tehdit, patlamadan yıllar sonra, kilonova patlamasıyla hızlanan ve ~11 pc’ye kadarki mesafelerde ölümcül olabilen kozmik ışınlardan geliyor.

Öte yandan çalışmada, bulguların “kayda değer belirsizlikler” taşıdığı belirtilerek “görüş açısı, fırlatılan kütle ve patlamanın enerjisine” bağlı olduğuna dair uyarıda bulunuluyor. Ayrıca araştırmacılar, kilonova olaylarının nadirliği nedeniyle bu tür yıldız çarpışmalarının “Dünya’daki yaşama önemli tehditler yaratmadığını” söylüyor.

Araştırmacılar şöyle belirtiyor: İkili nötron yıldızı birleşmelerinin nadirliğinin küçük bir öldürücülük aralığıyla birleşmesi, muhtemelen Dünya’daki yaşam için önemli bir tehdit yaratmadığı anlamına geliyor… Güneş’in bulunduğu yerdeki ölümcül birleşmelerin ortalama tekrarlanma süresinin Evren’in yaşından çok daha büyük olduğunu bulduk.

Bilim insanları, “Öte yandan hiçbir zaman kitlesel yok oluşa yol açmasa bile, yakınlardaki bir kilonova olayı Dünya’dan görülebilir. Muhtemelen birleşmeden kısa süre sonra teknolojide bozulma yaratacak ve gökyüzünde bir aydan fazla parlak kalacaktır” diyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları, Dünya’nın Ürkütücü Sonunu Canlandırdı

Güneş ömrünü tamamladığında şimdiki boyutunun çok ötesine geçerek şişecek. Dünya’daki okyanuslar kaynarken, nihayetinde yıldız, gezegeni ve kalabilecek son yaşam kırıntılarını da yutacak.

Üstelik Dünya yutulduktan sonra da Güneş şişmeye devam edecek. Yıldız yaklaşık 7,59 milyar yıl içinde tam gelişmiş bir kırmızı dev haline geldiğinde yarıçapı, şimdikinin 256 katına ulaşmış olacak.

Aralarında Avrupa Güney Gözlemevi’nin (ESO) de yer aldığı birçok kurumdan bilim insanları ve tasarımcılar, Güneş’in son günlerinde nasıl görüneceğine dair önemli ipuçları veren videolar servis ediyor.

Şimdiye dek yapılan araştırmalar ve ömrünün sonlarına gelmiş Güneş benzeri yıldızlardan toplanan veriler doğrultusunda hazırlanan bu canlandırmalar, aynı zamanda Dünya’nın nasıl yok olacağını da dehşetengiz biçimde gözler önüne seriyor.

Buna göre birkaç milyar yıl içinde Dünya yok olmaya başlayacak. Güneş ömrünü tamamladığında şimdiki boyutunun çok ötesine geçerek şişecek. Yıldızlar bu aşamada “kırmızı dev” adını alıyor.

Dünya’daki okyanuslar kaynarken, nihayetinde yıldız, gezegeni ve kalabilecek son yaşam kırıntılarını da yutacak. Üstelik Dünya yutulduktan sonra da Güneş şişmeye devam edecek.

Yıldız yaklaşık 7,59 milyar yıl içinde tam gelişmiş bir kırmızı dev haline geldiğinde yarıçapı, şimdikinin 256 katına ulaşmış olacak.

ESO’nun YouTube kanalında yayımlanan bir videoda, Güneş’in bu devasa boyutlara nasıl ulaşacağı ayrıntılı biçimde gösteriliyor. Videoda Dünya’nın konumu değişmezken, Güneş’in giderek büyüdüğü ve gezegene hızla yaklaştığı, sonunda da onu içine yuttuğu görülüyor.

Bu gerçekleştiğinde Güneş Sistemi’nin halihazırda Dünya’yı kapsayan yaşanabilir bölgesi de çok daha uzağa kaymış olacak.

Bilim insanları o gün geldiğinde sistemin yaşanabilir bölgesinin Kuiper Kuşağı olabileceğini düşünüyor. Güneş Sistemi’nin uzak kenarında yer alan bu kuşak, uzay kayaları ve cüce gezegenlerden oluşuyor. Bu da Dünya’nın yok olmasının ardından bu kayalık cisimlerde hayatın var olabileceği anlamına geliyor.

Coconut ScienceLab adlı YouTube kanalında yayımlanan bir diğer videodaysa Güneş’in genişlemesi, yörüngesinde dönen diğer gezegenlerle birlikte resmediliyor.

Öte yandan Güneş, bir gün kırmızı dev evresini aşıp çok daha kararlı olan ve hiç rüzgar yaymayan beyaz bir cüceye dönüşecek. İşte bu noktada sistemdeki bir gezegenin hayatta kalmasının mümkün olabileceği düşünülüyor.

Zira bilim insanları, beyaz cüce yıldızların, yörüngelerinde yaşanabilir gezegenlere ev sahipliği yapabileceğini düşünüyor. Ancak bu gezegenlerin, kırmızı dev evresinden sonra ortaya çıkması gerekiyor. Diğer bir deyişle Dünya’nın beyaz cüceye dönüşen Güneş’in etrafında dönmeye devam etmesi mümkün görünmüyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Samanyolu Galaksisi’nde Trilyonlarca Haydut Gezegen Dolaşıyor

Samanyolu Galaksisi’nde, kendi yıldızının yörüngesinden çeşitli sebeplerle ayrılmış olan ve uzayda serbest dolaşan gezegenler olarak tanımlanan haydut gezegenlerden trilyonlarca olduğu açıklandı.

Haydut gezegenlerin, halihazırda kendi yıldızlarının etrafında dönen gezegenlerden daha küçük olma eğilimi gösterdiği de tespit ediildi.

Yeni bir araştırmaya göre haydut gezegenlerin sayısı, Samanyolu Galaksisi’ndeki diğer gezegenlerden çok daha fazla olabilir.

Bilim insanları, kendi yıldızının yörüngesinden çeşitli sebeplerle ayrılmış olan ve uzayda serbest dolaşan gezegenlere haydut gezegen adını veriyor.

Bu gezegenler evrende sonsuz bir yolculuğa çıkmış durumda. Gökbilimcilere göre sadece Samanyolu içindekilerin sayısı trilyonları bulabilir.

NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden David Bannett, “Galaksimizin yıldızlardan 20 kat fazla haydut gezegene ev sahipliği yaptığını tahmin ediyoruz. Trilyonlarcası tek başına dolaşıyor” diye konuştu.

Bannett’a göre son çalışma, galaksideki haydut gezegenlerin sayısının ilk ölçümü.

Araştırmacılar ayrıca bu haydut gezegenlerin, halihazırda kendi yıldızlarının etrafında dönen gezegenlerden daha küçük olma eğilimi gösterdiğini tespit etti.

Sumi, “Ancak Dünya büyüklüğündeki haydutların daha büyük olanlara kıyasla daha yaygın olduğunu bulduk” diye ekledi:

Yıldızlarına bağlı olanlar ve serbest gezegen haydut gezegenlerin ortalama kütleleri arasındaki fark, gezegen oluşum mekanizmalarını anlamanın anahtarı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Samanyolu Galaksisi’nin Kalbindeki Kara Delik Uykudan Uyandı

Samanyolu Galaksisi’nin merkezindeki kara deliğin uykudan çıktığı keşfedildi. Kara delikler çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, büyük kütleli gök cisimleri şeklinde tanımlanmakta.

Uzayda belirli nicelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen ‘Kara Delik’lere ilişkin her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Son olarak, Samanyolu Galaksisi’nin kalbindeki süper kütleli kara deliğin daha önce düşünüldüğü kadar uykuda olmadığı yeni bir araştırmada belirtildi.

Aralarında Fransa’daki Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’den isimlerin de yer aldığı gökbilimciler, Samanyolu’nun merkezindeki süper kütleli karadelik Sagittarius A*’ın yaklaşık 200 yıl önce uzun bir uyku döneminden çıktığını keşfetti.

Geçen hafta Nature adlı bilimsel dergide yayımlanan yeni araştırma, Güneş’ten yaklaşık 4 milyon kat daha büyük bu devasa kozmik cismin geçmişteki uyanışını ortaya çıkardı.

Daha önceki çalışmalar, galaksilerin ortasındaki ultra kütleli karadeliklerin civarlarındaki maddeyi yuttuktan sonra uykuya daldığını göstermişti.

Fransa’daki Strasbourg Astronomi Gözlemevi’nden, çalışmanın baş yazarı Frederic Marin, AFP’ye şöyle dedi: Etrafındaki her şeyi yedikten sonra kış uykusuna yatan bir ayıyı düşünün.

Araştırmacılar artık, 19. yüzyılın başlarında bir yıllık bir süre boyunca kendisine yaklaşan kozmik cisimleri yutan karadeliğin, daha sonra tekrar durgunluk haline geçtiğine inanıyor.

Yine de bu müthiş devasa varlıkla gezegenimiz arasındaki mesafe, Dünya’yla Güneş arasındaki mesafenin yaklaşık iki milyar katı olduğundan, karadeliğin aktif hale gelmesi Dünya üzerinde bir etki yaratmadı.

Öte yandan yaklaşık 200 yıl önce yayılan X-ışını yankısını tespit eden araştırmacılar buna dayanarak, radyasyonun ilk baştaki yoğunluğunun süper kütleli karadeliğin halihazırda yaydığından en az 1 milyon kat daha fazla olduğunu söylüyor.

Bilim insanları, X-ışınlarındaki ani yükselişin “ormanda gizlenmiş tek bir ateşböceğinin aniden Güneş kadar parlak hale gelmesine” benzediğini belirtiyor.

Araştırmacılara göre yeni bulgular Sagittarius A* yakınındaki moleküler bulutların normalden daha güçlü parlamasının nedenini de açıklıyor. Bilim insanları galaktik bulutların Sagittarius A*’ın 200 yıl önce yaydığı X-ışınlarını yansıtmasının buna yol açtığını ifade ediyor.

Çalışmada bilim insanları, X-ışınını yüksek hassasiyetle tespit edip ışının yerini belirlemek için ilk kez kullanıma açılan NASA’nın IXPE uydusundan yararlandı. Araştırmacılar halihazırda Sagittarius A* gibi bir karadeliğin uyku durumundan aktif hale geçmesi için ihtiyaç duyulan fiziki mekanizmaları saptamaya çalışıyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Samanyolu Galaksisi Düşünülenden Farklı Şekilde Olabilir!

Bilim insanları tarafından yapılan yeni ölçümler, Samanyolu Galaksisi’nin dört ana sarmal kolu olan bir gökada olduğu şeklindeki geleneksel görüşün yanlış olabileceğini gösteriyor.

Bilim insanları, aslında Samanyolu’nun şeklinin tıpkı iki ana kola sahip diğer sarmal galaksilere benzediğini öne süren yeni bir araştırma yayımladı.

Yeni ölçümler, Güneş Sistemi’ne ve doğal olarak Dünya’ya ev sahipliği yapan Samanyolu Galaksisi’nin düşünüldüğünden farklı bir şekle sahip olabileceğini gösteriyor.

Son birkaç yılda gökbilimciler, galaksilerin üç ana şekilde göründüğünü tespit etti: Eliptik, düzensiz ve sarmal.

Son kategoriye uyan galaksilerin çoğunda, daha küçük kollara ayrılan iki önemli “kol” var gibi görünüyor.

Samanyolu da bu kategoride yer alıyor.

Öte yandan Samanyolu’nun geleneksel tasviri, kalın bir merkezi yıldız çıkıntısından uzanan 4 ana sarmal kol şeklinde. Bu da diğer sarmal galaksiler arasında Samanyolu’nu aykırı ve benzersiz kılan bir özellik olarak görülüyor.

Ancak galaksinin bu geleneksel tasviri de yanlış olabilir.

Çin Bilimler Akademisi ve Çin Ulusal Astronomi Gözlemevleri’ndeki bilim insanları, aslında Samanyolu’nun şeklinin tıpkı iki ana kola sahip diğer sarmal galaksilere benzediğini öne süren yeni bir araştırma yayımladı.

Hakemli bilimsel dergi Astrophysical Journal’da yayımlanan araştırmada, Samanyolu’nun da iki ana kola sahip olduğu ifade edildi.

Bulgular, gökbilimcilerinin Samanyolu’nun gerçek şeklini daha iyi anlamak için birden fazla astronomik veri kaynağını analiz etmesiyle ortaya çıktı.

Makalede, “Çok sayıda araştırmaya rağmen, Samanyolu’nun genel sarmal yapı morfolojisi belirsizliğini koruyor. Son 20 yılda, doğru mesafe ölçümleri bize bu sorunu çözme fırsatı sağladı” ifadeleri yer aldı.

Ekip, yıldızlara olan mesafeyi daha iyi ölçebilen yeni nesil uzay araçlarından gelen verileri değerlendirdi. Bu sayede yaklaşık 200 yıldız arasındaki mesafeleri ölçüp, Samanyolu’nun yeni bir haritasını oluşturmaya başladı.

Bu haritaya Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) yıldızların hareketlerini ve Dünya’ya göre konumlarını gözlemleyen Gaia uzay teleskobundan gelen veriler de eklendi.

Böylece ekip, Samanyolu’nun yoğun bir merkez çubuktan uzanan sadece iki ana kola sahip bir çubuklu sarmal galaksi olduğu sonucuna vardı:

Norma ve Perseus kolları muhtemelen Samanyolu’nun iç kısmındaki iki simetrik koldur. Galaksinin iç kısmından dış kısımlara doğru uzanırken çatallanırlar ve sırasıyla Erboğa ve Yay kollarına bağlanırlar.

(Kaynak:Independent Türkçe)

Paylaşın

Dünya’nın 10 Katı Büyüklüğündeki Gizemli Cisim Samanyolu’nun İçine Çekiliyor

Dünya’nın 10 katı büyüklüğünde gizemli uzun bir nesne, Samanyolu Galaksisi’nin merkezindeki süper kütleli kara deliğe doğru sürükleniyor. Bilim insanları, gizemli nesnenin iki yıldız çarpıştığında ortaya çıkan bir gaz ve toz bulutu olabileceği düşünüyor.

Independent Türkçe’de yer alan habere göre bilim insanları onlarca yıldır Samanyolu Galaksisi’nin merkezindeki tuhaf bir olayı gözlemliyor.

Galaksinin kalbindeki Sagittarius A* adlı kara deliğin etrafında bir gaz bulutunun sürüklendiği biliniyor.

X7 adı verilen, leke şeklindeki bu gaz bulutunun nereden geldiği ise bir sır.

ABD’deki Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles’tan astrofizikçiler, 20 yıllık gözlemleri analiz ederek gaz bulutunun uzunluğunun, başlangıçtakinin neredeyse iki katına çıktığını tespit etti.

X7’ye yönelik ilk gözlemler 2002’de başlamıştı.

Gözlemler, gaz bulutunun kara deliğin etrafını sararken yavaş yavaş esnediğini ortaya koydu.

Son ölçümler, X7’nin Güneş ve Dünya arasındaki mesafenin 3 bin katına ulaştığını gösterdi. Cismin kütlesinin de Dünya’nın 10 katı olduğu ifade edildi.

Astrofizikçi Anna Ciurlo’nun liderliğindeki araştırma ekibi, kızılötesi ışıkta gözlem yapan NIRC2 adlı cihazı kullanarak Hawaii’deki Keck Gözlemevi’nde ölçümler yaptı.

Ciurlo, “Bu, kara deliğin kuvvetlerinin etkilerini yüksek çözünürlükte gözlemlemek için eşsiz bir şans” diye konuştu:

Bize galaktik merkezin çevresindeki aşırı koşulların fiziğine dair fikir veriyor.

Ölçümler, gaz bulutu kara deliğin etrafındaki dönüşünü 170 yılda tamamlayabileceği yönünde.

Öte yandan araştırma ekibi bulutun kara deliğe en yakın geçişini 2036’da yapacağını tahmin ediyor.

Bundan kısa bir süre sonra da bulutun tamamen dağılması bekleniyor.

Bulutun dağılmasının ardından geride kalan malzeme kara delik tarafından yutulacak.

Araştırmacılar, X7’nin geleceğini çok daha net biçimde tahmin edebilirken, geçmişine dair epey az bilgi var.

Gökbilimciler bunu ilk tespit ettiklerinde, yakındaki bir yıldız olan S0-73’ten çıkan bir jet veya rüzgarın sonucu olabileceğini düşünmüştü.

Ancak son 20 yılın verilerini inceleyen ekip, ikisinin aynı yönde hareket etmediğini ve aynı üç boyutlu hacmi paylaşmadıklarını gördü.

Son veriler ışığında bulutun iki yıldızın birleşip etraflarında oluşan toz ve gaz kabuğunu dışarı atmasıyla oluşmuş olabileceği düşünülüyor.

Paylaşın