DEVA Lideri Babacan: Eksik Gedik Değil, Tam Demokrasi

‘Temel Haklar Eylem Planı’nı açıklayan DEVA Lideri Babacan, Türkiye’ye esaslı bir zihniyet değişimi öneriyoruz. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, tüm vatandaşlarımızı kapsayan yepyeni bir yaklaşım öneriyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “DEVA Partisi’nin, bizim çok büyük ve çok net bir hedefimiz var: Hedefimiz tam demokrasi. Eksik gedik değil. Yarım porsiyon falan değil. Tam demokrasiye giden yol hak ve özgürlüklerden geçiyor. Eşit vatandaşlıktan geçiyor.”

Babacan, konuşmasının devamında, “Güçlü devlet 85 milyonun hakkını, hukukunu koruyan devlettir. Güçlü devlet; ayrımcılık yapmayan, haksızlığa tolerans göstermeyen devlettir. Güçlü devlet; insan haklarını koruyan devlettir. Güçlü devlet; gençlere kendini özgür hissettiren devlettir. Güçlü devlet; herkesin güvende yaşamasını sağlayan devlettir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de özgürlük esas, sınırlama istisna olacak. Tereddüt halinde yorum özgürlük lehine yapılacak. 85 milyonun ifade özgürlüğünü sonuna kadar koruyacağız. Demokrasimize sahip çıkmak adına basın özgürlüğünü güçlendireceğiz.” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkan Ali Babacan ile Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, partinin genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında DEVA Partisi’nin ‘Temel Haklar Eylem Planı’nı planını açıkladılar.

18 ana başlık ve 67 alt başlıkta ele alınan toplam 354 çözüm önerisinden oluşan eylem planı anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılmasından, zorla kaybetmenin suç olarak tanımlanmasına, cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasından Cumhurbaşkanına hakaretin suç olmaktan çıkartılmasına, din dersi zorunluluğunun bitirilmesinden bekçilerin zor ve silah kullanma yetkisinin zorlandırılmasına kadar birçok konuyu içeriyor.

Babacan: Eksik gedik değil, tam demokrasi

2 saatten uzun süren toplantıda İlk olarak konuşmaya Ali Babacan Temel Haklar Eylem Planı’yla birlikte eylem planı sayılarının 21’e ulaştığını söyledi. Babacan konuşmasında eşit vatandaşlık ve özgürlükçü laiklik mesajları verdi.

“Türkiye’ye esaslı bir zihniyet değişimi öneriyoruz. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, tüm vatandaşlarımızı kapsayan yepyeni bir yaklaşım öneriyoruz” Babacan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

DEVA Partisi’nin, bizim çok büyük ve çok net bir hedefimiz var: Hedefimiz tam demokrasi. Eksik gedik değil. Yarım porsiyon falan değil. Tam demokrasiye giden yol hak ve özgürlüklerden geçiyor. Eşit vatandaşlıktan geçiyor.

Güçlü devlet 85 milyonun hakkını, hukukunu koruyan devlettir. Güçlü devlet; ayrımcılık yapmayan, haksızlığa tolerans göstermeyen devlettir. Güçlü devlet; insan haklarını koruyan devlettir. Güçlü devlet; gençlere kendini özgür hissettiren devlettir. Güçlü devlet; herkesin güvende yaşamasını sağlayan devlettir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de özgürlük esas, sınırlama istisna olacak. Tereddüt halinde yorum özgürlük lehine yapılacak. 85 milyonun ifade özgürlüğünü sonuna kadar koruyacağız. Demokrasimize sahip çıkmak adına basın özgürlüğünü güçlendireceğiz.

Toplantı ve gösteri hakkı

“Toplantı ve gösteri hakkına sahip çıkacağız. Bakın, bu sadece muhalefette sarf edilmiş bir söz değil. İktidar hedefi olarak önümüze koyuyoruz. Milletin eleştirilerine asla kulaklarımızı tıkamayacağız. Mülki idare amirlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düzenlenmesine ilişkin yasaklama yetkilerini kısıtlayarak kötüye kullanılmalarının önüne geçeceğiz.

Eşit vatandaşlık

Türkiye’ye esaslı bir zihniyet değişimi öneriyoruz. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, tüm vatandaşlarımızı kapsayan yepyeni bir yaklaşım öneriyoruz. Toplumsal barış ve eşitlik hedefliyoruz. Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkes demeden, sağcı-solcu demeden, Sünni-Alevi demeden, inançlı-inançsız demeden herkesin eşit ve onurlu vatandaş olduğu bir Türkiye hedefliyoruz.”

Etnik, dini, mezhebi, kültürel tüm çeşitliliğimizi sahipleniyoruz. Türkiye’yi yepyeni bir sözleşmeye davet ediyoruz. Tam demokrasiye davet ediyoruz. Tam demokrasi sadece iyi niyetli bir söylem değildir. Ertelenemez bir beka meselesidir. Beka deyip duranlar bu ülkeyi ayrıştıranlar değil mi? Bu ülkenin bekası toplumun bazı kesimlerini yok sayarak sağlanamaz. Türkiye’nin bekası adalettir. Türkiye’nin bekası insan haklarıdır.

66. maddenin yeniden ele alınması

Daha kapsayıcı ve daha kuşatıcı yeni bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ülkede hiç kimsenin ayrımcılığa maruz kalmamasının temel dayanaklarından biri, güçlü bir vatandaşlık anlayışıdır. Herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür bir vatandaşı hissetmesi, böylesine güçlü bir vatandaşlık anlayışının hâkim kılınmasıyla mümkündür. Bu kapsamda, anayasamızın 66. Maddesini (Türk vatandaşlığı), çağımızın gereği olarak, kapsayıcı bir anlayışla yeniden ele almayı teklif ediyoruz.

Anadilinde eğitim

Herkesin anadili, anasının ak sütü kadar helaldir. Bu topraklarda konuşulan tüm diller, bizim dilimizdir. Biz bütün bu dillere aynı yakınlıktayız. ‘Eşit mesafedeyiz’ demiyorum. ‘Aynı yakınlıktayız’ diyorum. Anayasamızın 42. maddesinin bu doğrultuda değiştirilmesini öneriyoruz. Ortak ve resmi dilimiz Türkçeye ek olarak, eğitim ve öğretimde ‘anadilinin kullanılması ve geliştirilmesi hakkı’nın anayasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini ifade ediyoruz.

Anadilinde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini söylüyoruz. Yerelden gelen talepler doğrultusunda, yerleşim yerlerinin isimlerini aslına döndürülmesini de önemli bir hedef olarak önümüzde durması gerektiğini ifade ediyoruz.

Zorla kaybetme fiilini suç olarak tanımlanacak

Cumartesi Annelerinin acısına kör, feryadına sağır kalmayacağız. Evladı dönsün diye kapısını gece-gündüz açık tutan ana-babaların, mezar taşına bile hasret kalan kardeşlerin, eşlerin acısına sessiz kalmayacağız. Bu karanlığın üstüne gideceğiz. Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmeyi imzalayacağız.

Ceza kanunumuzda, zorla kaybetme fiilini müstakil bir suç olarak düzenleyeceğiz ve zamanaşımı kapsamında olmayacağını da açıkça ekleyeceğiz. Bu eylemi de insanlık suçu olarak tanımlayacağız. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda zamanaşımı olmaz. Hukuk devletinin onurunu kurtaracağız.

İşkence ve çıplak arama

Hukuk devletinde vatandaşın canı, devletin yüz akıdır. Cezaevlerinde yaşam hakkı ihlallerine göz yummayacağız. Kolluk gücü tarafından vatandaşlarımıza uygulanan onur kırıcı muameleye hiçbir koşulda müsamaha göstermeyeceğiz. İşkenceye, çıplak aramaya son vereceğiz. İhmali, kusuru ya da kastı bulunan sorumlular hakkında gereğini yapacağız. Neredeyse 20 yıl sonra ülkemizin aynı noktaya gelmiş olmasından hicap duyarak, yeniden ‘işkenceye sıfır tolerans’ diyeceğiz.

Din ve inanç topluluklarının örgütlenme özgürlüğü

Özgürlükçü laiklik anlayışı neyi gerektiriyorsa biz onu yapacağız. Din ve inanç topluluklarının örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engelleri kaldıracağız. Vakıflar ve dernekler mevzuatında yapacağımız düzenlemelerle, dini toplulukları keyfi müdahalelerden koruyacağız.

Hem din ve vicdan özgürlüğüne hem de dini toplulukların örgütlenme özgürlüğüne ideolojik müdahaleleri engelleyeceğiz. Aynı zamanda tüm bu grupların şeffaf ve denetlenebilir olmalarını sağlayacağız. Kamu denetimi esas olacak ve hiçbir yapıya imtiyaz tanınmayacak.

Cemevlerini ibadethane olarak tanımlanması

İbadethanelerin ibadet yeri olarak tanınmasının önündeki engellerden ciddi ölçüde rahatsızız. Herkesin inancına saygı duymak zorundayız. Bu kapsamda, Cemevlerini ibadethane olarak tanıyacağız.”

“Hakları pazarlık konusu yapmıyoruz”

Babacan sözlerini “Biz, hakları, insan haklarını, temel hakları bir pazarlık konusu yapmıyoruz. Vatandaşlarımızın özgürlüklerini doyasıya yaşayacağı bir Türkiye’nin hızla zenginleşeceğine inanıyoruz. Nefes yolları tıkanmış bir ülkenin, hiçbir alanda başarılı olamayacağını çok iyi biliyoruz.” diyerek sonlandırdı.

Ali Babacan’dan sonra Mustafa Yeneroğlu söz aldı. Eylem planının ayrıntılarını anlatan Yeneroğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar da şöyle:

İnsan onurunun dokunulmazlığı

İnsan onur ve haysiyetinin korunması ve yüceltilmesini, devletin varlık sebebi olarak görüyoruz. İnsan haklarına dayanan bir devlet anlayışının gereği olarak insan onurunun dokunulmaz ve anayasal düzenin temeli olduğu ilkesini Anayasa’da açıkça düzenleyeceğiz. Devletin, insan onuruna saygı göstermek ve onu korumakla yükümlü olduğunu anayasal güvenceye kavuşturacağız.

Din dersi

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini çoğulcu bir içerikte yeniden düzenleyecek, isteyen öğrencinin herhangi bir açıklama yapmak zorunda bırakılmaksızın bu dersten muafiyet hakkını tanıyacağız.

Bekçilerin zor ve silah kullanma yetkisi

Kolluk görevlileri ile çarşı ve mahalle bekçilerinin zor ve silah kullanma yetkisini düzenleyen başta Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’ndaki hükümler olmak üzere ilgili mevzuat hükümlerini uluslararası standartları dikkate alarak gözden geçirecek, gerekli değişiklikleri yapacağız. Çarşı ve mahalle bekçilerinin zor ve silah kullanma yetkisine son vereceğiz.

Dini bayramlarda izin

Kamu ve özel sektör çalışanları ile öğrencilere; kendi dini bayramlarında izinli sayılma imkanı tanıyacağız.

Cumhurbaşkanına hakaret

Cumhurbaşkanına hakaret suçunu kaldıracağız. Cumhurbaşkanına yönelik hakaretlerin diğer hakaret suçları gibi değerlendirilmesini sağlayacağız. Hakaret suçu için hapis cezası uygulamasına son vereceğiz. Para cezası olacak ve tazminat davası açılabilecek.

Paylaşın

Babacan: Yargı, Erdoğan’ın Tut Dediğini Tutuyor, Sal Dediğini Salıyor

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin ‘Adil Yargı Eylem Planı’nı açıkladı. Partisinin genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında konuşan Babacan “Adil bir yargı için en önemli değişiklik iktidar değişikliği olacak” dedi.

Haber Merkezi / Eylem planının ayrıntılarını DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu paylaştı. Toplantıda DEVA Partisi Kurucular Kurulu üyesi Prof. Dr. Bilgehan Çetiner de hazır bulundu.

DEVA Partisi Lideri Babacan yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:

‘Bugüne dek 9 ayrı alanda eylem planı açıkladık. Bugün de ‘10 numara’ bir eylem planıyla karşınızdayız. Hukuk Devleti Yolunda, Adil Yargı Eylem Planımızın çok özel bir yeri var. Çünkü bizim her alandaki eylem planlarımızın başarıyla uygulanmasının olmazsa olmaz koşulu, Türkiyenin sağlam bir hukuk zeminine kavuşmasıdır.

“Sayın Erdoğan’ın tut dediğini tutuyor, sal dediğini salıyor”

Yargıya güven iyice sarsılmış durumda. Bunun çok basit bir sebebi var. Çünkü bu iktidar yargıyı, elinde sallandırdığı bir sopa olarak görüyor. Fikrini beğenmediği kişilere, kurumlara, şirketlere karşı kullandığı bir sopa. 84 milyon görüyor: Yargı kurumlarında kayırmacılık ve kadrolaşma yaşanıyor. Çok sayıda insan haksız yere tutuklanıyor. Yargı bağımsızlığı olmayınca, Sayın Erdoğan’ın tut dediğini tutuyor, sal dediğini salıyor.

“Amerika, Almanya pasaportunuz varsa bir nebze daha şanslısınız”

İşi öyle bir noktaya getirdiler ki, eğer sadece Türkiye Cumhuriyeti pasaportunuz varsa, Allah sizi mahkemeye düşürmesin. Yandınız. Ama Amerika, Almanya pasaportunuz falan varsa bir nebze daha şanslısınız. Böyle bir sistemde adaletten söz edilemez.

“Kurumların transit noktası olarak kullanıldığı ülkede adalet olmaz”

Akıl almaz iddianameler yazan savcıların ödüllendirildiği, Anayasa Mahkemesi üyeliği için, yargı kurumlarının ‘göstermelik basamak’ veya bir ‘transit noktası’ olarak kullanıldığı bir ülkede adalet olamaz. Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan hakimlerin adeta ödüllendirilerek, Adalet Bakan Yardımcısı yapıldığı bir ülkede adaletten bahsedilemez. ‘İktidara hizmet’ etmenin öncelik olarak dayatıldığı bir yargı düzeni asla adaleti sağlayamaz.

“Ankara’da hâlâ hakimler var ve daima olacaklar”

Çürümeye direnen, işini doğru düzgün yapan hâkim ve savcılarımız elbette var. Bağımsız ve tarafsız kalmaya çalışan, hukukun evrensel ilkelerini ve vicdanının sesini dinleyen hâkim ve savcılarımız var. Hani derler ya, ‘Ankarada hakimler var’. Evet, Ankarada hâlâ hakimler var. Ancak onları da ceza niteliğindeki tayinlerle, disiplin cezalarıyla, soruşturmalarla, her türlü baskıyla yıldırmaya çalışıyorlar. Ama onlar varlar. Ve daima olacaklar. Tüm baskılara ve zorluklara rağmen hukuku koruyan yargı mensuplarımıza bir vatandaş olarak teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

“En önemli değişim zihniyetin topyekûn değişmesi olacak”

“Hukuk devleti yolunda adil bir yargı için eylem planı diyoruz. Adil bir yargı için en önemli değişiklik iktidar değişikliği olacak. En önemli değişim ülkeyi yöneten zihniyetin yani bu iktidarın topyekûn değişmesi olacak. İktidar değiştiği anda, bizler iktidara geldiğimiz anda yargının üzerindeki baskı bir anda sona erecek.”

“Müfredata yeni dersler konulacak”

“Adil Yargı Eylem Planımız, ülkemizdeki yargı krizine karşı hukuk namına verdiğimiz bir yanıttır” diyen Babacan eylem planındaki şu taahhütleri paylaştı:

“Çocuklarımızın adalet bilinciyle büyümesini hedefliyoruz. İlkokuldan itibaren özgürlükçü demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve kadın erkek eşitliği derslerini eğitimde müfredata konulacak. Çünkü, hak bilincinin bir zihniyet meselesi olduğunu çok iyi biliyoruz.

“Kriterlere uymayan hukuk fakültelerini kapatılacak”

Ülkemizde çok ciddi anlamda hukuk fakültesi enflasyonu yaşandığını maalesef görüyoruz. Bu enflasyona bağlı olarak da hukuk fakültelerinin eğitim standardı düşüyor. Biz, hukuk eğitiminin niteliğini artıracağız. Hukuk eğitimi için gereken kriterlere uymayan hukuk fakültelerini kapatacağız. Herkes işini ciddiye alsın.

“Çoklu baro sistemine son verilecek”

DEVA Partisi iktidarında, avukatlık mesleğini güçlendirecek adımlar atacağız. Çoklu baro sistemine son vereceğiz. Ceza yargılamalarında, savunma makamı ile iddia makamını eşitleyeceğiz. Öncelikle duruşma düzeninde savcı ile avukatın eşit konumda oturmasını sağlayacağız. Bu, Avrupa Birliği normlarıdır.

“Avukatların geliri iyileştirilecek”

Avukatların gelirini iyileştireceğiz. Adalet Bakanlığı bütçesinden stajyer avukatlara ödenek ayıracağız. Adli yardım ve CMK hizmeti veren avukatlara ödenen ücretleri artıracağız. Bağlı çalışan avukatlara, baroların belirlediği tavsiye niteliğindeki ücretlerden düşük maaş verilmesini engelleyeceğiz.

“Hâkim ve savcılar kimseye referans borcu hissetmeyecek”

Hâkimlik ve savcılığa girişte mülakatı kaldıracağız. Yazılı sınavlarda başarılı olan adayları eleyen, başarısız olan adayları ise üst sıralara yükselten uygulamaya son vereceğiz. DEVA iktidarında, yargıda liyakat konuşacak. Hâkim ve savcılarımıza coğrafi teminat getireceğiz. Hâkim ve savcılar hiç kimseye referans borcu hissetmeyecek. Disiplin suçu olmadığı sürece, iktidar hiçbir şekilde onları görevden alamayacak. Zaten bağımsızlık böyle sağlanıyor.”

“HSK’da işler rayından çıktı, iyi yeni yapı kuracağız”

Hakimler ve Savcılar Kurulu’nu kapatacağız. Orada işler rayından çıktı. Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu olarak iki yeni yapı kuracağız. Hâkimler Kurulu’nda bakan dahil, Adalet Bakanlığı’ndan temsilciye yer vermeyeceğiz. Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu üyeliklerinde ‘çoğulculuğu’ sağlayacağız. ‘Farklı kanallardan üye seçimi’ ile oylamalarda ‘gizli ve tek oy seçim’ usulünü getireceğiz. Herhangi bir grubun, kurullara egemen olmasını engelleyeceğiz.

“Krizlerin ortağı AYM’yi kapatmak istediğini söylüyor, kafaya bak”

İktidar ortakları Anayasa Mahkemesi başkanını ve üyelerini alenen tehdit ediyor. Hatta hızını alamayan Krizlerin Ortağı, Anayasa Mahkemesi’ni kapatmak bile istediğini söylüyor. Kafaya bak kafaya. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar, boş. Biz, DEVA Partisi iktidarında, Anayasa Mahkememizi güçlendireceğiz. Lamı cimi yok bunun Çünkü Anayasa Mahkemesi, hedefimizdeki tam demokratik siyasal sistemin tam da merkezinde olmak zorundadır. Hedefimiz vatandaşımızın tüm hak ve özgürlüklerini korumaktır. 12 Eylül 2010 referandumuyla kazandığımız Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının kapsamını genişleteceğiz.

“AYM üyelerine mülakat sistemi”

Anayasa Mahkemesinin yapısında da değişikliğe gideceğiz. Mahkeme’nin üye sayısını 15’ten 21e yükselteceğiz. Bu 21 üyenin 18ini TBMM nitelikli çoğunlukla seçecek. Böylece Yüksek Mahkemenin demokratik meşruiyetini sağlayacağız. TBMM’de, Anayasa Mahkemesine seçilecek adaylarla görüşme, mülakat sistemi getiriyoruz. Bu mülakatlar da canlı yayınlanacak.

“Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’dan belirlenecek adaylara 5 yıl şartı”

Yandaşlıkmış, candaşlıkmış; bu payeler kalmayacak. Şu kimin adamı, bu kime yakın gibi şeyler konuşu mi? Kimsenin aklından geçmeyecek. Herkes “Anayasa Mahkemesi üyesi oraya hak ederek gelmiştir’ diyecek. Ayrıca, Anayasa Mahkemesine; Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay tarafından belirlenecek adaylarda en az 5 yıl Yüksek Mahkeme üyesi olarak görev yapmış olma şartını getireceğiz. Ara durak, transit geçiş de bitmiş olacak.”

“Adil ve makul sürede yargılama için tüm düzenlemeleri yapacağız”

Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurular arasından esastan incelenen dosyalarda verilen kararların yüzde 97 oranında hak ihlaliyle sonuçlandığını hatırlatan Babacan, bu kararların yüzde 71’inin adil yargılanma hakkını ihlali olduğuna dikkat çekti. Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Devletin ilk derece mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi’nin esastan incelediği 100 dosyanın sadece 3’ünde hakkaniyete uygun bir karar vermiş. Yazık değil mi? Devletin üstünden bu utancı kaldıracağız. Yargılamaların, adil bir şekilde ve makul bir sürede tamamlanması için gerekli tüm düzenlemeleri yapacağız.

“AYM ve AİHM kararları uygulanacak”

DEVA Partisi iktidarında; Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı kararların derhal uygulanmasını sağlayacağız. ‘Tanımıyorum’ gibi sözler, bu hoyrat dönemin basın arşivine konacak.

“Parti komiseri gibi davrananların önüne geçeceğiz”

Hukukun üstünlüğünü tesis edeceğiz. Yürütmenin yargı üstündeki gölgesini kaldıracağız. Yargı mensuplarından, ‘parti komiseri’ gibi davrananların önüne geçeceğiz. Suçsuz insanlara, suçlu muamelesi yapmayacağız.”

Eylem planının ayrıntılarını DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu paylaştı. Yeneroğlu, konuşmasına yazar Franz Kafka’nın Dava adlı romanında yer alan Josef K. karakterinin “Bir sürü boş şey arasında adalet kaybolup gidiyor. Ortada hiçbir şey yokken mahkeme bir suç yaratıyor” sözleriyle başladı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın “Radikal adımlar atılmalı” sözlerine dikkat çeken Yeneroğlu şunları söyledi:

“Beka meselesi zulmün kendisidir”

“Ya gerçek bir hukuk devleti olacağız ya da hep beraber zulme hapsolacağız. İbn Haldun’u hatırlayalım. O büyük düşünürün Mukaddime’de dediği gibi; insanlara haklarının verilmemesi ve hakların ihlal edilmesi bir zulümdür. Bu zulmün bedeli ağırdır. Zulüm, yani insan haklarının ihlal edilmesi, toplumun ve medeniyetin harap olmasına ve ne yazık ki bir süre sonra devletin çökmesine neden olur. Beka meselesi, aslında zulmün kendisidir. Zulüm beka meselesidir.

“Barolar politikaya karışamaz gibi yaklaşımlar hukuk devletinden uzak”

Barolar politikaya karışamaz gibi yaklaşımlar hukuk devletinden uzak bir zihniyetin tezahürüdür. Barolar tabii ki konuşacak. Baroların hukukun üstünlüğünden başka bir ideolojik yaklaşıma tabi olmalarını doğru bulmuyoruz.

“Hâkim ve savcılığa giriş sisteminin detayları”

Hâkim ve savcıların mesleğe girerken öncelikle Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı’ndan aldıkları puana göre ilk elemeleri yapılacak. Sonra çoktan seçmeli bir yazılı sınav yapacağız. Çoktan seçmeli sınavdan geçen adayları bu sefer ikinci aşamada, klasik sorulardan oluşan, muhakeme yeteneklerini ölçen bir sınava tabi tutacağız. Böylece başarılı, nitelikli bir hukukçu hiç kimseden referans almadan mesleğe girebilecek. Dahası meslek hayatı boyunca kendini birilerine manevi bir borç ödemek zorunda hissetmeyecek.

“Yüksek yargıda cinsiyet kotası”

Hâkimler Kurulu ile Savcılar Kurulu üyelerinin görev süresini 6 yıllık tek seferle sınırlayacağız. Üyelerin en az yarısının TBMM tarafından ve siyasi tarafsızlığı sağlayacak şekilde üçte iki nitelikli çoğunlukla seçilmesini esas alacağız. TBMM tarafından seçilecek adayların kamuya açık bir biçimde mülakata tabi tutulmasını sağlayacağız. Hem Hâkimler Kurulu’nda hem Savcılar Kurulu’nda ve hem de bütün yüksek mahkemelerde cinsiyet kotası öngöreceğiz.”

Paylaşın

Siyasette ‘Diyarbakır’ Tartışması: İYİ Parti’den Sert Eleştiri

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözü siyasette yeni bir tartışma başlattı. Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) “Olumlu, ancak yetersiz” ifadeleriyle değerlendirdiği açıklamaya İYİ Parti’den sert eleştiri geldi.

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün haberine göre; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı ziyaretinde dile getirdiği “Bu ülkeye demokrasi gelecekse, bunun yolu Diyarbakır’dan geçer” ifadeleri siyasetin yeni tartışma konusu oldu. HDP’li Meral Danış Beştaş, açıklamayı olumlu bulduğunu ancak yetersiz karşıladığını ifade etti. İYİ Parti’li Yavuz Ağıralioğlu ise Kılıçdaroğlu’nu “Bin 212 evladımızı şehit verdik” sözleriyle eleştirdi.

Ağıralioğlu: Her problemin çözüm mercii Ankara’dır

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu, “Diyarbakır fantezilerinden başlayan ifadelerden bin 212 evladımızı şehit verdik. Demokrasinin yolu TBMM’den geçer” dedi. Kılıçdaroğlu’nun ifadelerini “Erdoğan’dan aşina olduğumuz ifadeler” sözleriyle değerlendiren Ağıralioğlu, “Buna mukabil başlayan çözüm süreci, müteakip ödediğimiz büyük bedeller bizim için ders olmalı.  Her problemin çözüm mercii Ankara’dır” diye konuştu.

“Memlekete demokrasi gelecekse, 81 vilayetimize hukuk gelecekse, kalkınmış müreffeh bir ülke olacaksak, bunun yolu sadece ve sadece TBMM’den geçer” ifadesini kullanan Ağıralioğlu, şöyle devam etti: “Memleketin çözüm mercii Meclis’tir. İradesi, kanunu, kuralı kayıt altında, demokrasisi taçlanmış, güçlü bir müreffeh bir ülke istiyorsak, bunu 84 milyonu bir araya getirecek bir hukukla yapacağız. Bunu merkezi mercii Ankara’dır, başkenttir, TBMM’dir. Bunun dışında her yelteniş daha önce defalarca denenmiş bedeli çok ağır ödenmiş işlerdir.”

Beştaş: Kürt halkı sözünün gereğini yerine getirilmesini bekler

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, açıklamayı olumsuz değerlendirmediğini ancak yetersiz bulduğunu söyledi. Beştaş, şunları söyledi:

“Mesut Yılmaz’ın da AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer diye bir sözü vardı. Çiller döneminden beri Kürt meselesinin çözümüne dair farklı metaforlarla bu tip açıklamaları çok duyduk. Artık bu sözlerin uygulanması zamanı. Kürt halkı bu şekilde mesajlarla bu sorunun çözülemeyeceğini çözülemediğini on yıllardır deneyimliyor.”

Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’dan kastının Kürt meselesinin çözümünün olduğuna dikkat çeken Beştaş, “Yani Kürt halkı, Kılıçdaroğlu’ndan bu sözünün gereğini yerine getirilmesini bekler. Bu sözde kalan iyi niyet beyanı olmamalı” dedi.

Açıklamayı yadsımadığını ancak yetersiz bulduğunu ifade eden Beştaş, “Evet doğrudur demokrasinin yolu Diyarbakır’dan Türkiye’nin tamamının demokratikleşmesinin yolu Kürt meselesinin çözümünden geçiyor. Bunu Kılıçdaroğlu’na atfen söylemiyorum ama Kürtler, sadece seçim zamanlarında oy olarak görülmekten, ‘bizim kardeşimiz’ söylemlerinden illallah etmiş durumdalar. Bu konuda eşit, özgür ve yurttaş olarak herkes gibi bu ülkenin yurttaşı olarak ortak vatanda yaşamak istiyorlar. Biz tam da bunun mücadelesini veriyoruz” ifadesini kullandı.

Beştaş, “Kılıçdaroğlu’ndan, sözünün gereğini yerine getirmesi için beklentiniz tam olarak nedir?” sorusu üzerine şu yanıtı verdi: “Önümüzde Semra Güzel fezlekesi var. CHP, fezlekeye ‘evet diyeceğiz’ diyor. Bu, Diyarbakır’da çok büyük kırılma yapıyor. İktidar olmadan da atılacak adımlar vardır. Daha dün Millet İttifakı’nın ortağının genel sekreteri ‘HDP kapatılmalıdır’ dedi. İYİ Parti, MHP’den koptu doğru. Ama MHP’nin başka şekliyle karşı karşıyayız. CHP’nin bu konuda kendi ortağına söz söylemesi gerekir.”

Üstün: Demokrasi eksikliği bir çok alanda

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün ise, Türkiye’de bir demokrasi eksikliği yaşandığını belirterek, “Ama bu demokrasi eksikliği bir çok alanda kendini gösteriyor. Seküler kesim de, muhafazakar kesim de, Alevi kesim de sorun yaşıyor. Yıllardan beri can yakıcı bir sorun olan Kürt meselesi de bir demokrasi eksikliğinin tezahürü olarak ortaya çıkıyor” dedi. Üstün, “Elbette ki bu söylem, bir açıdan bakıldığında doğru ama sadece demokrasi eksikliğinin tamamını tarif etmiyor. Zaten muhtemelen kastı, tamamını tarif etmek olmamış olabilir” ifadesini kullandı.

Hedeflerinin tüm kesimlerin maruz kaldığı demokratik hak taleplerinin yerine getirilmesi olması gerektiğini dile getiren Üstün, şöyle devam etti: “Amacımız, bu demokrasi açığını kapatmak olmalıdır. Meseleye biraz bu açıdan bakıyorum. Son zamanlarda zaten Sayın Kılıçdaroğlu, helalleşmek gibi sözlerle de aslında herkesin herkesle helalleşeceği bir ortamdan durumdan bahsediyor. Tek bir yere atıfta bulunduğunu tahmin etmiyorum. Demokrasinin demokratik hakların Kürt meselesi üzerinden açığını dile getirmek istemiş olabilir. Demokrasi açığı sadece bir yerde yok. Maalesef her alanda bu açık son yıllarda derinleşerek artmıştır.”

Kaya: Kürtleri memnun edecek, Türkleri rahatsız etmeyecek çözüm

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya da, bölge halkının yaşadığı sorunlara temel hak ve hürriyetler çerçevesinde bakılması gerektiğini belirterek, şöyle konuştu: “Özellikle toplumsal birlik ve kardeşlikle alakalı, terörün sona erdirilmesiyle alakalı, Kürt meselesine demokratik çözümle alakalı değişik dönemlerde bazı çalışmalar yapıldı. Belli konularda sonuç alındı, belli konularda sonuç alınamayıp tekrar eski politikalara dönüldü. Her iktidara talip her siyasi parti ve lider mutlaka bu konunun demokrasi çerçevesinde çözülmesinin önemli olduğuna inanır.”

“Geçmişte de zaman zaman bazı siyasilerin Kürt meselesi ile ilgili samimi mesajları olduğunu” ifade eden Kaya, “Dilerim ve umut ederim ki bu kez, bu manada bir fırsat oluşacaksa Türkiye’de bu meselenin artık Kürtleri memnun edecek, Türkleri de rahatsız etmeyecek ortak bir uzlaşıyla ortadan kalkacağı bir sürece hep beraber girmiş oluruz” dedi.

Yeneroğlu: Kılıçdaroğlu’nun cümlesi çok önemli

“Kürt meselesi, Türkiye’nin neredeyse kuruluşundan beri en can yakıcı sorunlarından birisidir” diyen DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu da, “Demokrasimizi geliştirecek pek çok düzenleme de maalesef Kürt meselesi nedeniyle çözümsüzlüğe hapsedilmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bugün sarf ettiği cümle de bu açıdan çok önemlidir diye düşünüyorum” ifadesini kullandı.

Yeneroğlu, “Diyarbakır sadece Diyarbakır değil; Kürt meselesi de sadece Kürtlerin meselesi değildir. Bu coğrafyada yaşayan herkesin, hepimizin sorunudur” dedi. Demokratik devletin tüm vatandaşların eşit haklara sahip olduğu devlet olduğunun altını çizen Yeneroğlu, şunları söyledi: “Dolayısıyla gerçek anlamda demokratikleşme ancak eşit vatandaşlık ilkesinin uygulanmasıyla sağlanacaktır. Etnik ayrımcılığın olmadığı, her fikrin hukuk devleti güvencesinde ifade edilebildiği bir ülkede demokratikleşmemizi ilerletmemiz mümkün olacak. Buna yürekten inanıyorum.”

Paylaşın

‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ Çalışmasında Sona Gelindi

Güçlendirilmiş parlamenter sistem için altı muhalefet partisinin hukuktan sorumlu kurmaylarının Ekim ayı başından bu yana yürüttüğü çalışmada son aşamaya gelindiği bildirildi. Yasama, yürütme, yargı, hak ve özgürlükler ana başlıklarından oluşan güçlendirilmiş parlamenter sistem taslak önerisinin son düzenleme işlemlerinin ardından parti liderlerine sunulması bekleniyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, İYİ Parti Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Bahadır Erdem, Saadet Partisi Seçim İşleri Başkanı Bülent Kaya, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp, Gelecek Partisi Seçim ve Hukuk İşleri Başkanı Ayhan Sefer Üstün ile DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu’ndan oluşan “güçlendirilmiş parlamenter sistem komisyonu” bugün TBMM’de toplandı.

Komisyon üyelerinin ana başlıklar üzerinde uzlaştığı bildirildi. Gelişmiş ülkelerin anayasaları ayrıntılı olarak incelendiği çalışmada; yasama, yürütme, yargı, hak ve özgürlükler ana başlık olarak öne çıkarıldı. Siyasi etik yasası çıkarılması planlanan taslakta, cumhurbaşkanının nasıl seçileceği konusu ise altı muhalefet partisinin genel başkanlarına bırakılıyor.

“Taslak bu hafta sunulacak”

Siyasi partilerin hukuk kurmayları, yaptıkları toplantıdan önce çalışmayla ilgili kısa değerlendirmeler yaptı. Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp, bu hafta içinde metne son şekli verip genel başkanlara sunacaklarını söyledi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, birlikte çalışmaya devam edeceklerini belirterek “Ülkemizin ihtiyacı olan güven veren bir sistem, demokratik hukuk devleti. Onun için birlikte çalışıyoruz” şeklinde konuştu. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu da çok yapıcı bir süreç işlettiklerini ve herkesin olağanüstü katkısı olduğunu ifade etti. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün ise “Farklı kaynaklardan beslenen altı parti, bir masanın etrafında toplanabildiğimizi, Türkiye’nin yakıcı sorunlarını konuşabildiğimizi ve çözümler üretebildiğimizi tüm Türkiye’ye gösterdik” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem ise “Bir devletin ekonomisi ve yönetiminin tek kişinin dudağına bağlanamayacağının kanıtı olan günü yaşıyoruz. Tek başına faizleri on günün içinde anormal seviyeye çıkar sonra bir gecede indir, bütün bu yükü milletin üzerine ver. Fakirden al zengine ver. Devlet bir kişinin dudağına kalamaz, onun için bir aradayız” şeklinde konuştu.

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya da “şahıslardan ziyade devlet kültürünün, kurum kültürünün ön planda olduğu parlamenter sistem için hep birlikte çalışmaya devam edecekleri” değerlendirmesinde bulundu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Mustafa Yeneroğlu: Göçmenler Değil Kötü Yönetim Sorun

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Türkiye’de yaşayan geçici koruma altındaki göçmenlerin statülerinin uluslararası hukuka uygun şekilde netleştirilmesi gerektiğini belirtirken; tutarlı bir göç politikasının göçmenliği sorun olmaktan çıkaracağını söyledi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Uluslararası Göçmenler Günü vesilesiyle yazılı açıklama yaptı. Yeneroğlu, açıklamasında şu ifadeleri kullandı;

“Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre, bugün dünya genelindeki göçmen nüfusun 281 milyona yaklaştığı tahmin edilmektedir. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) verilerine göre ise bu göçmen nüfusun 82,4 milyonu zulüm, çatışma, şiddet ve insan hakları ihlalleri nedeniyle zorla yerinden edilmiştir.

Pandemi şartlarının yarattığı kapanma durumu nedeniyle uluslararası koruma arayan çok sayıda insanın da ülkelerinde mahsur kaldığı bilinmektedir. Ülkemiz, çoğu Suriyeli olmak üzere 4 milyonun üzerinde sığınmacıya ev sahipliği yapmaktadır. Aynı şekilde Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmeler ışığında hukuk, demokrasi ve adaletin gerilemesi; buna bağlı olarak da ekonomik buhranın ortaya çıkması pek çok vatandaşımızı göç etmeye zorlamıştır.

Dünya nüfusunun yüzde 3,6’sını göçmenler oluşturmaktadır. BMMYK verilerine göre, Türkiye dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Her ne kadar yerleşik toplumda, göçün özellikle ekonomik sorunların sebebi olduğuna yönelik inanç güçlü olsa da yapılan araştırmalar doğru yönetilen göçün pek çok alanda kazanıma dönebildiğini açıkça göstermiştir.

Bu nedenle öncelikle Türkiye’nin bir göç politikasının olması ve mevcut şartların da doğru yönetilmesi halinde, göç kaynaklı toplumsal sorunların hafifleyeceği ve dahası göçmenlerin bir sorun olarak görülmekten çıkması da pek ala mümkündür.”

“DEVA Partisi olarak çözüm önerilerimiz”

Yeneroğlu, Türkiye’nin rasyonel bir göç politikası oluşturabilmesi için yapılması gerekenleri sıraladı:

  • Öncelikle Türkiye’de yaşayan geçici koruma altındaki göçmenlerin statülerinin uluslararası hukuka uygun şekilde netleştirilmesi gerekmektedir.
  • Bazı şehirlerde mülteci nüfusun fazlaca arttığı göz önüne alınarak bu noktada yerel yönetimler güçlendirilmeli ve merkezi idareden gereken kaynağın şehirlerin mülteci sayısının artan oranlarına paralel olarak bütçeden aktarılması sağlanmalıdır.
  • Türkiye’nin gerçekçi ve tutarlı bir dış politikasının olması da ülkenin göç politikası için öncelikli faktörlerden biridir. Aynı şekilde göçmenlerin barınma, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarının sorunsuzca ve belli bir program dahilinde giderilmesi, sosyal uyum için büyük önem arz etmektedir.

Yeneroğlu, “Bugün dünyanın pek çok yerinde büyük acılar çekerek zorla yerinden edilen insanların sorunlarına ilişkin farkındalığın artmasını diler, ülkemizdeki ve dünyadaki tüm göçmenlerin daha iyi şartlarda yaşamlarını sürdürebilmeleri temennisiyle Uluslararası Göçmenler Günü’nü kutlarım.” diye ekledi.

Paylaşın

Altı Partiden ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ Açıklaması: Tüm Temel İlkelerde Anlaşıyoruz

CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti temsilcileri, TBMM’de devam eden ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ toplantılarına ilişkin yaptıkları açıklamada, “tüm temel ilkelerde anlaşıyoruz” mesajı verdiler. mesajı verdi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp, Halk TV’ye konuk oldu.

Siyasi parti temsilcilerinin konuşmalarından öne çıkan bölümler şöyle;

CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek: Türkiye’nin yeni bir siyaset kültürüne ihtiyacı var. 6 parti birlikte çalışmamızın da aslında anlamı bu. Anlaşamadığımız hiçbir temel ilke yok. Farklılıklarımızla bir aradayız ama merkezimizde demokrasi var. Hukukun üstünlüğü var. Siyaset yapma şeklimizi değiştirmemiz lazım. Bugüne kadar hep geçmişi deşerek siyaset yapıldı. Biz geçmişteki hataları da göz önünde bulundurarak geleceği de inşa etmek için siyaset yapmalıyız.”

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem: Çalışmalarımızın bir sırası var. Öncelikle anayasaya uygun olarak yasama yürütme ve yargı şeklimde çalışmalarımızı yürüttük. Her partinin kendi açıkladığı ilkeleri var. Bizim de iyileştirilmiş, güçlendirilmiş parlamenter sistem ilkelerimiz var.

Biz koltuk uğruna siyaset yapmıyoruz. Yüzde 50+1’lik sistem milleti gerçekten bölmek, parçalamak, kendi seçmeninizi konsolide etmek için karşı tarafta bir düşman kesim yaratmak bakımından son derece uygun bir anayasal düzen. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi değişikliği esnasında bunun ülkenin birliğine hizmet etmeyeceğini söyledik ve nitekim etmedi. Bunun sonucunu 83 milyon yaşıyoruz.

“Yüzde 100 bir uzlaşıyı sağlamış durumdayız”

Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp: Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak adlandırılan sisteme geçildikten sonra uzlaşma ortadan kalktı. 6 partinin bu yaptığı çalışma bu anlamda çok değerli ve önemli. İlk 2 toplantı sonucunda gördük ki aslında birbirimize çok yakınız. Bu çok memnuniyet verici.

Hayalimizdeki Türkiye’de aşağı yukarı paralel görüşlere sahibiz. Bu güvenle 3. toplantıdan itibaren meclis çatısı altında toplanıp yazmaya karar verdik. Şu ana kadar kaleme aldığımız bölümleri büyük bir engel ve sıkıntıyla karşılaşmadan tamamlama şansına sahip olduk. Kaleme aldığımız metinde yüzde 100 bir uzlaşıyı sağlamış durumdayız.

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya: Bu çalışma bir seçim kazanmak, bir iktidarı devirmek ya da bir ittifak kurmak için yapılan bir çalışma değil. Burada iktidarın da içinde yer aldığı bir gelecek Türkiye’si tahayyül edip tasavvur edebilir miyiz çalışması. Bu çalışma 84 milyon için, sadece iktidara karşı yapılan bir çalışma değil. İktidar partisine oy vermiş seçmenlerin de içerisinde yer aldığı bir Türkiye hayali ortaya çıkarmaya çalışıyoruz.

“Türkiye’nin asgari mutabakatı özgürlükçü demokratik devlet olmalı”

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu: Bugün ülkemizin önünde en önemli aşamalardan birisi, cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması meselesi vardır. İnşallah biz bir araya gelen 6 siyasi parti bunun önünü açabiliriz. Helalleşmek için detaya inmek, yüz yüze gelmek, karşılıklı olarak duygulanmak gerekiyor.

Bugün Tayyip Erdoğan maalesef bu otoriter devlet anlayışını, herkesi ciddi manada tehdit eden, başta AKP’ye destek veren insanları da yarın öbürsü gün tehdit edecek adeta bir korku cumhuriyetine dönüştürdü. Her birimiz bu sorunu iliklerimize kadar hissediyoruz. Bundan sonraki süreçte Türkiye’nin asgari mutabakatı özgürlükçü demokratik devlet olmalı.

“İnsanlar bizden çözüm bekliyor”

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün: Helalleşmek birbirimizin arasında olması lazım. İkinci helalleşme değişik toplum kesimleriyle olmalı. 2001’de AKP’yi çok samimi duygularla kurduk. Maalesef daha sonra bir güç yozlaşmasına kapıldı partinin üst yönetimi. Biz 2015’te bunu gördük, restorasyon süreci ilan ettik ama buna karşı gelindi. Siyasetçinin ahlaklı olmasını arzu ettik ama bu engellendi. Birileri siyasetçilerin ahlaksız olmasını istedi.

Değişik kaynaklardan gelen partilerin temsilcilerinin bir araya oturması havayı yakalamak adına yapılmış adımlardır. Vatandaş bu masanın üzerine titriyor. Vatandaş ‘ötekileştirmeden bıktık’ diyor. İnsanlara ümit olmak için bir araya geldik. İnsanlar bizden çözüm bekliyor.

(Kaynak: Sözcü)

Paylaşın

DEVA Partisi’nden “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” Önerisi

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ile DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, DEVA Partisi Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısıyla partinin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisini açıkladı.

Haber Merkezi / “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in ülkemizi içinde bulunduğu çoklu kriz ortamından çıkartacak en önemli araç olduğuna inanıyoruz” diyen Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Bu topraklarda 100 yılı aşkın süredir devam eden bir demokrasi anlayışı, bilinci var. Köklü demokrasi tarihimiz, sayısız badireler atlattı. Bugün ise farklı bir demokratik gerileme sürecinin içindeyiz. Bizler, DEVA Partisi kadroları olarak, ülkemizin bu ‘gerileme’ döneminin ardından bir ‘çöküş’ dönemine girmesine müsaade etmemek için yola çıktık. Yüzüncü yaşına yaklaşan cumhuriyetimiz için önerdiğimiz yeni sistemde; bize güç veren, milletimizin, her daim, demokrasiden yana duran bir ferasetle hareket etmesidir.”

Güçlü yasama, güçlü yürütme ve güçlü yargı vurgusu yapan Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’yi güçlendirilmiş parlamenter sisteme davet ediyoruz. Davetimiz; özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu demokrasi içindir. Davetimiz; demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla yaşatan, kuvvetler ayrılığını tesis ederek, etkin denge ve denetleme mekanizmalarını güçlendiren yepyeni bir model içindir. Davetimiz; tam demokrasi içindir. Davetimiz; yepyeni bir toplumsal mutabakat sağlayarak, demokrasimizi ayağa kaldırmak içindir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem davetimiz toplumun tüm kesimlerinedir. Tüm vatandaşlarımızı, bu demokratik gerilemeyi durdurmaya davet ediyoruz. Halkımızı; adil, özgürlükçü, eşitlikçi bir Türkiye’yi hep birlikte inşa etmeye davet ediyoruz. Ülkemizin yarınlarıyla ilgili böylesine kapsamlı bir çalışmayı yürütürken, mutlaka katılımcı bir süreç işletmek zorundayız. Geniş çevrelerle istişare etmek zorundayız. Geniş bir siyasi ve toplumsal mutabakat arayışını samimiyetle sürdürmek zorundayız.

“Amacımız geçmişte uygulanan sistemlere dönmek değildir”

Amacımız asla geçmişte uygulanan tekçi, merkeziyetçi, çoğunlukçu ve vesayetçi sistemlere geri dönmek değildir. Eski sistemin, eksik demokrasisiyle yetinmeyeceğiz. Kâğıt üstünde parlamenter sistem olan, ancak uygulamada, hak ve özgürlüklerimizi gasp eden, yönetimde sürekli krizlere yol açan eski sistemi de elimizin tersiyle itiyoruz. Kim ‘eskiye dönüş’ diyorsa yalan söylüyor.

Ötekileştirme hissi doğuran tüm uygulamalara son vereceğiz. İfade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin önündeki bütün engelleri kaldıracağız. Basın özgürlüğünü evrensel ölçülerde güvence altına alacağız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararların, derhal yerine getirilmesini güvence altına alacağız.

Gazi Meclisimizi ayağa kaldıracağız. Meclisimize itibarını iade edeceğiz, eskisinden güçlü hale getireceğiz. Yürütmenin yasama üzerinde kurduğu tahakkümü kıracağız. Meclisin yasama ve denetleme fonksiyonlarını etkin bir şekilde yerine getirmesini sağlayacağız. Kanun yapım sürecini demokratikleştireceğiz. Meclisin yürütmeyi denetleme yetkisini güçlendireceğiz. Meclisin bütçe hakkını teminat altına alacağız.

“Partili cumhurbaşkanlığı uygulamasına son vereceğiz”

Yasamayı güçlendirirken, yürütmeyi zayıflatmayacağız. İstikrarlı bir yönetim sağlamak amacıyla cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlardan oluşan bir yürütme organı oluşturacağız. Yürütmeye dair icrai yetkilerin bakanlar kurulu tarafından kullanılmasını sağlayacağız. Cumhurbaşkanını temsili yetkilerle donatacağız. Partili cumhurbaşkanı uygulamasına son vereceğiz.

Siyasi iktidarın yargıya müdahale kapılarını derhal kapatacağız. Demokratik siyasal sistemin merkezinde yer alan Anayasa Mahkemesi’nin etkinliğini artırmak ve bağımsızlığını güçlendirmek amacıyla yapısal değişikliklere gideceğiz. Mahkemeye bireysel başvuru hakkının kapsamını genişleterek temel hak ve özgürlükleri daha güçlü bir şekilde koruyacağız.”

Babacan’ın ardından konuşan Mustafa Yeneroğlu ise öngördükleri sistemin temelinin güçlü birey ve güçlü sivil toplum olduğunu vurguladı. Yeneroğlu şunları söyledi:

Cumhurbaşkanının hem toplumun farklı kesimleri hem de Meclis’teki partiler karşısındaki tarafsızlığını tam anlamıyla sağlayabilmek için yalnızca bir dönem ve yedi yıl için seçilmesi kuralını esas alıyoruz.

Torba kanun uygulamasına ve Cumhurbaşkanının kanunları veto yetkisine son vereceğiz. Kanun teklif ve tasarılarının komisyonlarda görüşülmesi esnasında, sivil toplumun, meslek kuruluşlarının ve uzmanların görüşlerine başvurulmasını zorunlu kılacağız.

“HYK, HSK ve AYM üye adaylarına kamuya açık mülakat”

Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ‘Hakimler Yüksek Kurulu” ve ‘Savcılar Yüksek Kurulu’ olarak ikiye ayrılmasını ve bu kurulların üyelerinin en az yarısının TBMM tarafından seçilmesini öngörmekteyiz. Anayasa Mahkemesi üyelerinin en az yarısının Meclis tarafından nitelikli çoğunlukla seçilmesini esas alacağız. Hakimler Yüksek Kurulu, Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesinin TBMM tarafından seçilecek adaylarını da kamuya açık mülakata tabi tutacağız.

Hükûmetin kurulmasını kolaylaştırıp, düşürülmesini ise güçleştirecek mekanizmalar geliştireceğiz. Bakanlara daha çok yetkiyle birlikte daha çok sorumluluk vereceğiz. Gensoru yöntemini kabul ederek bu yöntemi hükûmet istikrarsızlığına yol açmayacak şekilde düzenleyeceğiz.

“Kayyum uygulamasına son vereceğiz”

Halkın oylarını yok sayan kayyum uygulamasına son vereceğiz. Yerel yönetimlerin seçilmiş organlarının geçici olarak görevden alınmaları kararında yetkinin yargı organında olmasını sağlayacağız. Geçici olarak görevden alınma kararlarında İçişleri Bakanı tarafından yapılacak başvuruların Danıştay tarafından karara bağlandığı bir süreç öngöreceğiz. Bu kararın verilmesi halinde seçilmiş belediye başkanı göreve dönene kadar veya seçimlere kadar başkana vekâlet edecek kişinin belediye meclislerince belirlenmesini esas alacağız.”

Paylaşın

28 yıllık Vartinis Davası’nda Zamanaşımı Uyarısı!

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Yargıtay’ın bozma kararı vermesinin ardından bugün Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülen Vartinis Davası’nda zaman aşımı riskine dikkat çekti.

Haber Merkezi / 3 Ekim 1993’te Muş’un Vartinis (Altınova) Beldesi’nde dokuz kişinin yanarak can verdiği olayı hatırlatan Yeneroğlu şunları söyledi:

“1993 yılından beri sürüncemede kalan soruşturma ve yargılama süreci nedeniyle dosya halen kesinleşmedi. Eğer 3 Haziran 2023’e kadar karar verilmezse dosya zamanaşımına uğrayacak. Bu elim olayın sorumlularının cezalandırılabilmesi için geç kalındı. En azından emri verenin cezalandırılabilmesi için Yargıtay’ın bozma kararı derhal kesinleştirilmeli.

Askeri mercilerin intikam hissiyle hareket etmesi, masum insanları hedef alması asla kabul edilemez. Köylerin yakılması ve insanların yanarak ölümüne sebep olunması vicdanları yaralayan ağır bir suçtur. Görevsizlik, yetkisizlik kararları ile güvenlik gerekçeleri gösterilerek farklı illere taşınan ve oldukça yavaş işleyen yargılamalarla olayın üzerinden 30 yıl geçirilmesi ve zamanaşımına yaklaşılması devletin askeri mercileri ile yargı organlarının adeta iş birliği içerisinde emri veren kişileri ve suçu işleyen kişileri koruma güdüsüyle hareket ettiği izlenimi vermektedir. DEVA Partisi olarak bugün duruşması gerçekleşen dosya hakkında en kısa sürede karar verilerek, dosyanın kesinleştirilmesi çağrısında bulunuyoruz.”

“Yetkisizlik kararları ve dosyanın sümenaltı edilmesiyle aradan 10 sene geçti”

Yaptığı açıklamada 3 Ekim 1993’te yaşanan olaya ve ardından görülen yargı sürecine dair bilgiler de paylaşan Yeneroğlu şu ifadeleri kullandı:

“2 Ekim 1993 tarihinde yakalanmış bir teröristin Altınova Beldesi’nde terör örgütü PKK’ya ait depoların yerini göstereceğini ifade etmesi üzerine beldeye giden Korkut İlçe Jandarma Komutanı Bülent Karaoğlu ve Astsubay Mustafa Uçar pusuya düşürülmüş ve Astsubay Mustafa Uçar şehit edilmiştir. Bunun üzerine Yargıtay kararının gerekçesine göre; Jandarma Komutanı Bülent Karaoğlu beldeden araçla ayrılırken ‘Bu gece gelip köyünüzü yakacağız!’ söyleminde bulunmuştur. O gece saat 3 sularında köye gerçekleştirilen askeri operasyon sırasında ise köyde birçok yer ateşe verilmiş, rastgele atış yapılmıştır. Çıkarılan yangınlar sonucunda Öğüt ailesinin evi de yanmış ve yangın sırasında evde bulunan Öğüt ailesinin 9 ferdi Mehmet Nasır Öğüt, Eşref Oran, Sevim Öğüt, Sevda Öğüt, Mehmet Şakir Öğüt, Mehmet Şirin Öğüt, Cihan Öğüt, Aycan Öğüt ve Cinal Öğüt feci şekilde can vermişlerdir.

Olay ile ilgili yürütülen soruşturmalar önce Devlet Güvenlik Mahkemeleri Cumhuriyet Başsavcılıklarında başladı. Yetkisizlik kararları ve dosyanın sümenaltı edilmesiyle aradan 10 sene geçti. 2003 yılında savcılığa yeniden şikâyet dilekçesi verildi. Bunun üzerine Muş Cumhuriyet Savcılığı 2004 yılında görevsizlik kararı verdi. Görevsizlik kararının ardından dosyayı inceleyen Elâzığ Askeri Savcılığı ise 7 yıl bekletti. Neticede yasa değişikliği ve görev uyuşmazlıklarının giderilmesi üzerine ancak 2011 yılında Muş Cumhuriyet Savcılığı konuyu soruşturmaya başladı. Muş Cumhuriyet Savcılığı’nın 3 Haziran 2013 tarihinde düzenlediği iddianame ile zamanaşımı süresi kesildi. Tam 20 yıllık süreçte dosyanın gereği devlet organlarınca yerine getirilmedi.”

Paylaşın

“Türkiye’nin Acilen Hukuk Devleti İlkelerine Dönmesi Şarttır”

Silahlı terör örgütü yargılamalarındaki adaletsizliğe tepki gösteren DEVA Partili Mustafa Yeneroğlu, “Türkiye’nin acilen hukuka ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi şarttır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra silahlı terör örgütü yargılamalarının büyük bir ekseriyetinin hukuksuz olduğuna dikkat çekti. Yeneroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Adalet Bakanlığı bugün, Adalet İstatistikleri 2020 verilerini kamuoyu ile paylaşmıştır. İstatistiklere göre cumhuriyet başsavcılıklarınca 2020 yılında TCK’nın 314. maddesinden yani Silahlı Terör Örgütü Suçundan 208 bin 833 adet karar verilmiştir. 2016 yılından itibaren bu sayılar dikkate alındığında, 2016-2020 arasında cumhuriyet savcılıkları silahlı terör örgütünden toplamda en az 1 Milyon 576 Bin 566 adet soruşturma başlatmıştır. Bu istatistikler, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra silahlı terör örgütü yargılamalarının çok büyük bir ekseriyetinin ne kadar hukuksuz olduğunun en bariz ispatıdır.

“Türkiye’nin acilen hukuka ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi şarttır”

Söz konusu sayıların bu kadar yüksek olması, siyasetin baskısı neticesinde Yargıtay’ın ceza hukukunun en temel kurallarını yok sayan içtihatları doğrultusunda açılan soruşturmaların suç işleme kastı olmayan, örgütün nihai hedeflerinden bihaber olan ve herhangi bir suça iştirak etmemiş masum kişilere kadar sirayet etmiş olmasından kaynaklandığı açıktır. Silahlı terör örgütü yargılamaları hukuk devleti ilkelerini zedelemekte, AİHM içtihatlarına tamamen aykırı bir şekilde yürütülmektedir. Ne yazık ki yargı, Yargıtay ve kısmen de Anayasa Mahkemesi bu hukuksuzluklara engel olamamakta, aksine hukuku ayak bağı olarak gören iktidarın korku coğrafyasında onun politikalarına alet olmaktadır.

Yaşanan adaletsizlikler karşısında siyasetçilerin, hukukçuların ve kamuoyunun büyük bir kısmı da kulaklarını tıkamakta ve gözlerini kapatmaktadır. Ancak bu yargılamaların toplumda etkisi çok uzun yıllar sürecek travmalar meydana getirdiği gerçeği, ileriki zamanlarda çok daha hissedilir olacaktır. Bu yüzden zaman adaleti konuşma, silahlı terör örgütü üyeliği yargılamalarındaki adaletsizliklere son verme zamanıdır. Türkiye’nin acilen hukuka ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi şarttır.”

Paylaşın

“Adalet Sarayları Büyüdükçe Adalet Arayışımız Da Büyüdü”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2 Mart’ta ilan ettiği İnsan Hakları Eylem Planı’nın 6 aylık dönemini değerlendiren DEVA Partili Yeneroğlu, “Ülkemizde yargı bağımsızlığı artık yalnızca kâğıt üstünde. Gerçekte ise güdümlü bir yargı var. Nedense adalet sarayları büyüdükçe adalet arayışımız daha da büyümüştür. Yargı, artık ayrıcalıklı bir grubun işlediği suçlara karşı üç maymunu oynayan bir tiyatrodan başka bir şey değildir” dedi.

Haber Merkezi / “Plandaki 130 hedeften sadece 36’sı gerçekleştirildi” diyen DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu TBMM’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

“İnsan Hakları Eylem Planı’nda bir aylık hedefte yer alan altı hedefin hiçbirisi gerçekleştirilmemiştir. 3 aylık 40 hedeften 16’sı, 6 aylık hedefteki 84 hedeften ise sadece 20’si gerçekleştirilmiştir. Toplamda ise 130 hedeften sadece 36 tanesi gerçekleştirilmiştir. Hükûmet İnsan Hakları Eylem Planını her geçen gün bozulan ekonomik dengeleri kurtarmak ve yabancı yatırımcıya şirin gözükmek adına mecburiyetten ilan etmişti. Gönülsüz işten hayır gelmez.

Kendisi gibi düşünmeyen herkesi vatan haini, terörist ilan edilebilen bir ülkede Eylem Planı ile adil yargılanma hakkının düzeleceğini beklemek akla mantığa aykırıdır. Çünkü mevcut iktidarın varlığı, ülkemizde insan haklarının yokluğuna bağlıdır. Bu iktidar varlığını haksızlıklara ve hukuksuzluklara borçludur.”

Konuşmasının devamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da eleştiren Yeneroğlu şu ifadeleri kullandı:

“İnsan Hakları Eylem Planı prompterda kaldı. Yargıtay açılışında konuşmanıza bakınca yaşadığımız tüm sorunların çözümü prompterda yazıyor: “Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz. Orada sadece zulüm hüküm sürer.”

Yeneroğlu, hükûmet tarafından Eylem Planı’nın ilk bir ayında gerçekleştirileceği vaat edilen ama gerçekleştirilmeyen maddeleri ise şöyle sıraladı:

“Cezaevi ve infaz koşullarının iyileştirilmesine ilişkin altı vaadin hiçbirisi halen yerine getirilmedi. Cezaevinde hala annesiyle beraber yüzlerce çocuk bulunmakta. Hasta ve yaşlı mahkumlar tahliye edilmiyor. Sayısız çocuğun annesi cezaevinde. İdare ve Gözlem Kurullarına ilişkin Yargı Paketi adı altında yapılan bir kısım değişikliklerin ne yazık ki çözüm odaklı olduğunu söylemek oldukça zordur. Kurul’un pek çok yetkisi arasında iyi hal değerlendirmesi olmasına rağmen, bu değerlendirme ölçütleri keyfi yorumlara açıktır.”

“Hâkim ve savcılara coğrafi teminat sağlanmadı”

“Eylem Planı’nın 3 ve 6 aylık hedeflerinde vaat edilen hâkim ve savcıların teminatları ve özlük hakları iyileştirilmemiştir. Tayinlere esas olacak bölge düzenlemesi ve coğrafi teminat sağlanmamıştır. Yine istinaf mahkemesi hakimlerinin talebi veya haklarında bir disiplin soruşturması olmadan alt mahkemelere atanmama kuralı için yasa değişikliği yapılmamıştır. Hâkim ve savcıların terfilerinde objektif kriterlerin belirleneceği ve bunların uygulanacağı vaat edilmişti. Henüz bugün buna dair iki karar Resmî Gazete’de yayımlansa da bağlayıcı yasal bir düzenleme yapılmadı.

“Adalet sarayları büyüdükçe adalet arayışımız da büyüdü”

Ülkemizde yargı bağımsızlığı artık yalnızca kâğıt üstünde. Gerçekte ise güdümlü bir yargı var. Nedense adalet sarayları büyüdükçe adalet arayışımız daha da büyümüştür. Yargı, artık ayrıcalıklı bir grubun işlediği suçlara karşı üç maymunu oynayan bir tiyatrodan başka bir şey değildir.

Eylem Planı ile sulh ceza mahkemelerindeki görevlendirmelerde objektif şartlar belirleneceği ve ihtisaslaşma olacağı ifade edilmesine rağmen sulh ceza mahkemeleri halen doğrudan iktidarın güdümü altındadır. Venedik Komisyonunun bu konudaki önerileri yıllardır yerine getirilmemiştir. Suç ve cezaların şahsiliği ile masumiyet karinesinin esas olmasına ilişkin temel ilkelere dahi yargılamalarda riayet edilmemektedir. Tutuklamada ölçülülük ve orantılılık ilkelerine uyulmamaktadır. Bu yönde adım da atılmamıştır.

Soruşturma aşamasında müdafiyle görüşme hakkını ve dosyanın tamamıyla incelenmesini engelleyen kanun hükümleri olduğu gibi durmaktadır. Yakalama kararları üzerine sulh ceza hakimliklerince alınacak ifadelerde 7 gün 24 saat esasının benimseneceği vaat edilmesine rağmen bu da sağlanmamıştır. Tutuklanmayacak kişiler dahi saatlerce hürriyetlerinden yoksun bırakılmaktadır. Anayasa’da yer alan, ifade ve düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma hakkı ve bunun gibi pek çok hak bugün hiçe sayılmaktadır.

“İhtisas mahkemeleri kurulmadı”

Eylem Planında 3. ve 6. ay vaatlerinden olan mahkemelerin daha fazla ihtisaslaştırılacağına dair hedefler hala gerçekleştirilmemiştir. Finans, sendika, imar, kamulaştırma, vergi, bilişim suçlarına dair ihtisas mahkemeleri kurulmamıştır. Hakimlerin farklı görev alanlarındaki mahkemelere atanması uygulaması da devam ettirilmektedir. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurullarının etkinliğini artırması amacıyla yapısında düzenlemeler yapılacağı vaadi yerine getirilmemiştir. Adliye, nakil aracı ve hastane gibi kurum dışındaki tutulma yerleri ve koşullarını inceleme yetkisi halen tanınmamıştır.

Yargının üçüncü sacayağı olan avukatlık mesleğine ilişkin hedeflerin hiçbirisi gerçekleştirilmemiştir. Zorunlu müdafi ve vekillik hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslarda değişiklikler yapılmamış, avukatların mali hakları iyileştirilmemiş, adil yargılanma hakkını geliştirecek iyileştirmeler gerçekleştirilmemiştir. Avukatların mesleki yeterliliğinin artırılması için hukuk fakültelerinin kontenjanlarının azaltılacağı, fakülte dekanlarının yalnızca hukukçu akademisyenlerden atanacağı vaadi yerine getirilmemiştir.”

Paylaşın