Mars’tan Alınan Örnekler, Ölümcül Organizmaları Beraberinde Getirebilir

NASA’nın uzay aracı Perseverance, Mars’ta olası yaşam belirtilerinin tespit edilmesi için örnek toplamayı sürdürürken, bazı bilim insanları bu çabalara mesafeli yaklaşıyor.

Mars’tan gelecek numuneleri Dünya’ya indirmek için projeler geliştiren uzay ajansı, görevin güvenlik riskini “son derece düşük” diye niteliyor.

Ancak bazı gökbilimciler ve uzay meraklıları, numunelerin Dünya’da ölümcül patojenlerin yayılmasına neden olabileceğini savunuyor.

NASA’nın kısa süre önce internet sitesinde başlattığı ankete katılan bir yorumcu, “Hiçbir ülke tüm gezegeni riske atmamalı” diye yazdı.

Katılımcıların çoğu, Kızıl Gezegen’den toplanacak numunelerin önce Dünya dışında, örneğin yörüngedeki bir laboratuvarda incelenmesini önerdi.

Scientific American dergisine açıklamalarda bulunan, astrobiyolog Barry DiGregorio da Mars numunelerinin Dünya’nın biyosferine zarar verme ihtimalini değerlendirmeye öncelik verilmesi gerektiğini ifade etti.

Uluslararası Mars Numune Teslimine Karşı Komite adında kar amacı gütmeyen bir kurumu yöneten DiGregorio’ya göre bunun en iyi yolu, numunelerin özel bir uzay istasyonunda veya Ay üssüne kurulacak bir araştırma laboratuvarında incelenmesi.

Bilim insanı ayrıca NASA’nın bu araştırmalarda yalnız olmadığına dikkat çekiyor. Örneğin Çin de Mars’tan toplanan malzemeleri doğrudan Dünya’ya getirmek için kendi görevlerini tasarlıyor.

DiGregorio, Çin’in bu araştırmalara dahil olmasından özellikle endişelendiğini aktardı.

“Numunelerin geri getirilmesi ulusal bir hedef olmamalı. Uzay yolculuğu yapan tüm ülkeler küresel bir çaba kapsamında verilerini gerçek zamanlı paylaşmalı” diyen bilim insanı sözlerini şöyle sürdürdü:

Aksi takdirde hiçbir ülke, diğerinin ne bulduğunu veya nasıl sorunlarla karşı karşıya kaldığını bilemez.

“Bunu çoktan bilirdik”

Öte yandan gökbilimcilerin önemli bir kısmı ve NASA’da görevli araştırmacılar, Mars’tan gelecek numunelerin burada herhangi bir sorun yaratmayacağından emin.

Astrobiyolog Steve Benner, “Mars’taki malzemeler Dünya için tehdit oluştursaydı bunu çoktan bilirdik” diye konuştu.

Buna göre Mars’a çarpan asteroitler genellikle gezegen yüzeyinden kaya parçalarını uzaya fırlatıyor. Böylece her yıl yaklaşık 500 kilogramlık Mars kayası Dünya’ya doğru yol alıyor.

Benner kendisinin de Mars’tan gelen bir asteroide sahip olduğunu ifade ediyor:

Dünya’da yaşamın ortaya çıkmasından bu yana 3,5 milyar yıldan fazla süre içinde, trilyonlarca kayaç benzer yolculuklar yaptı. Mars’ta mikrobiyota varsa ve Dünya’nın biyosferinde hasara yol açabiliyorsa bu zaten olmuştur. NASA’nın birkaç kilogram daha eklemesi fark yaratmaz.

Paylaşın

Mars’ta Çöp Bulundu

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından Mars’a gönderilen uzay aracı Perseverance, Kızıl Gezegen’in yüzeyinde insan çöpleri tespit etti. Mars’ın yüzeyinde insan çöpüne ilk kez rastlanmıyor.

Perseverance ekibi, Salı günü Twitter’da paylaştıkları mesajda aracın Mars yüzeyine inişinde aşırı hava değişimlerinden korunması için üzerine sarılan termal battaniyenin parçalarına rastladıklarını açıkladı.

Robotun geçen yıl iniş yaptığı noktanın 2 kilometre uzaklığında bu manzarayla karşılaştıklarını belirten ekip “Bunu burada bulmuş olmak çok şaşırtıcı. Bu parça iniş sırasında mı buraya geldi yoksa rüzgâr mı buraya taşıdı?” ifadelerini kullandı.

Nisan ayında Ingenuity isimli helikopter, hem kendisinin hem de Perseverance’ın inişi için kullanılan teknik malzemeden geride kalan çöpleri görüntülemişti. Uzayda çöp izlerine rastlanması uzay kurumları açısından giderek daha büyük endişe yaratıyor.

Uzay misyonlarından geride kalan bot, kürek, Apollo uzay aracının Ay yüzeyinde bıraktığı araçlar gibi parçalar bakir olan gezegen yapılarının kirlenmesine yol açabiliyor.

Dünya’nın yörüngesi de uydular ve uzay çöpü nedeniyle kalabalıklaşırken Dünya’dan uzaya yapılacak yolculuklar da daha tehlikeli bir hal alıyor.

Ayrıca Dünya’yı çevreleyen bozulmuş uydular, tornavidalar, paraşütler ya da geride kalan diğer artıklar Uluslararası Uzay İstasyonu için de büyük risk yaratıyor.

Buna karşın uzayı kirlilikten korumak için alınan tedbirler çok sınırlı.

Uzayla ilgili mevcut yasalar 1967’de imzalanan Dış Uzay Anlaşması’nın çok ötesine geçebilmiş durumda değil.

San Francisco Üniversitesi’nden astronomi profesörü Aparna Venkatesan, uzayda çevre kirliliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin uzayı insanlığın ortak mirası olarak tanımlamaktan geçtiğini söylüyor.

Perseverance uzay aracı, Şubat 2021’de yedi aylık yolculuğunu tamamlayıp Mars’a başarılı iniş yapmıştı.

Bir ton ağırlığındaki araç, milyarlarca yıl önce dev bir göl olduğu düşünülen Jezero adlı kratere inmişti.

Araç, Kızıl Gezegen’de geçmiş yaşam izlerini araştırıyor. Üzerindeki ekipman sayesinde mikroskobik görüntü elde edebilen Perseverance’ın elde ettiği veriler Dünya’ya gönderilerek değerlendiriliyor.

Perseverance’tan önceki Mars görevlerinde daha çok gezegenin yaşanabilirliği üzerine araştırmalar yapılmıştı.

2000’li yıllarda gezegende araştırmalar yapan Spirit ve Opportunity ile yakın zaman önce Curiosity, Mars’ın bir zamanlar daha sıcak ve ıslak bir gezegen olduğunu ortaya koymuştu.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

‘Mars’ta Sanılandan Çok Daha Uzun Dönem Su Vardı

Çinli bilim insanları, Çin’in Mars’taki robot gezgininin yeni ve önemli bir bulgusunu paylaştı. Buna göre Mars’ta eski bir okyanusun yeri olduğuna inanılan geniş havzada keşfedilen hidratlı mineraller, gezegenin yüzeyinde sanılandan daha uzun süre boyunca su bulunmuş olduğunu gösteriyor.  

Bilim insanları, Science Advances dergisinde Çarşamba günü yayınlanan makalede, Zhurong robotu tarafından geri gönderilen verilerin analizini paylaştı ve 700 milyon yıl öncesine kadar örneklenmiş minerallerde bile su belirtileri tespit edildiği açıklandı.

Daha önce Mars’ın ‘Hesperian Epoch’ olarak bilinen ikinci jeolojik çağının sona erdiği yaklaşık 3 milyar yıl öncesine kadar sadece ıslak yüzeye sahip olduğuna inanılıyordu. İçinde bulunan evreye ise ‘Amazon dönemi’ deniyor ve bu devirde yüzey suyu yok.

Araştırmacılar, Zhurong’un örneklediği mineralleri içeren toprağın, yükselen yeraltı suyu veya o zamandan beri buharlaşan erimiş buz tarafından oluşturulabilecek sert bir kabuğa sahip olduğunu yazdı.

Suyun tamamı kutuplarda kilitli halde

Çin araştırma robotu, geçen yıl mayıs ayında gezegene inişinden bu yana uçsuz bucaksız Utopia Planitia ovasını keşfetmeye devam ediyor. Zhurong, arazi hakkında veri toplarken iniş alanından yaklaşık 2 kilometre mesafe yol kat etti.

Son yıllarda, Avrupa Uzay Ajansı tarafından işletilen bir yörünge sondasından elde edilen verilerde de gezegenin güney kutbundaki buzun altında su keşfedildi.

Mars’taki suyun neredeyse tamamı kutup buzullarında kilitli halde bulunuyor. Yeraltı suyunu bulmak, gezegenin yaşam potansiyelini belirlemenin yanı sıra herhangi bir insanlı keşif görevi için de kalıcı bir kaynak sağlamanın anahtarı.

Paylaşın

Mars’ta İşlenebilir ‘Su Rezervi’ Bulundu

Avrupa Uzay Ajansı (ESA).ve Rusya Uzay Ajansı’nın (Roscosmos) ortaklaşa yürüttükleri ExoMars projesi kapsamında yapılan araştırmalarda Mars yüzeyinin hemen altında ‘önemli miktarda’ su varlığı keşfedildi. Bilim insanları, bu rezervin gelecekte Mars’taki keşif etkinliklerini yürütenlerce kolaylıkla kullanılabileceğini açıkladı.

Su varlığı, Mars yüzeyindeki Valles Marineris kanyonunda bulundu. Valles Marineris ABD’deki Büyük Kanyon’dan yaklaşık 10 kat daha uzun ve beş kat daha derin. Haber, 15 Aralık’ta Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) yaptığı açıklamayla duyuruldu.

Suyu keşfeden Trace Gas Orbiter uydusu kanyon yüzeyinden bir metreden daha az derinlikte büyük miktarda hidrojen varlığı saptadı Rusya Bilimler Akademisi Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden Alexey Malakhov, “Bu su buz ya da topraktaki diğer minerallerle kimyasal olarak bağlanmış su halinde olabilir. Ancak başka gözlemler bize, Mars’ın bu kesiminde bulunan minerallerin tipik olarak çok küçük yüzdelerde, bu yeni gözlemlerde anıtlandığından çok daha küçük miktarda su içerdiğini anlatıyor. Genel olarak bu suyun daha çok buz halinde olduğunu düşünüyoruz,” diyor.

Malakhov gözlemlerini özetlerken, “Valles Marineris’in merkezi bir bölümünün suyla dolu olduğunu gördük. Bu beklediğimizden çok daha fazla su, “diyor. ” Bu, sabit düşük sıcaklıklar nedeniyle su buzunun kalıcı olarak kuru toprağın altında bulunduğu, Dünya’nın permafrost bölgelerine çok benziyor.”

Keşif, Mars’taki ilk su belirtisi değil. Mars kutup bölgeleri buzullarla kaplı ve önceki ESA misyonları, gezegen yüzeyinin birkaç kilometre altında potansiyel su vahaları bulmuştu.

Bununla birlikte, en son bulgular, ESA’nın varlığından söz ettiği suyun çok daha ‘işlenebilir’ olduğunu gösteriyor ve ‘Valles Marineris’i, gelecekteki gezegene yapılacak insanlı keşif misyonları için daha da umut verici bir hedef haline getiriyor. Yeni bulunan sudan zengin alanın yüzölçümü Hollanda kadar ve derin Mars’ta su bulma umudu sunan kanyon sistemi Candor Chaos vadileriyle örtüşüyor.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Mars’ta Binlerce Antik Devasa Volkanik Patlama Keşfedildi

Mars’ın volkanik olarak aktif olup olmadığı hala tartışma konusudur. Kesin olan şu ki, kızıl gezegen geçmişte volkanik olarak çok aktifti. Mars’taki volkanik olayların çoğu, üç ila dört milyar yıl önce meydana geldi. Bu volkanik olaylar sonucu Güneş sisteminin en yüksek dağı olan 25 km yüksekliğindeki Olympus Mons meydana geldi.

Haber Merkezi / Son zamanlarda NASA, kuzey Mars’ın Arabia Terra bölgesinde, 500 milyon yıllık bir süre boyunca yaşanan binlerce ‘süper patlama’ya dair kanıtlar buldu.

Bu tip şiddetli volkanik patlamalar bilimin bildiği en şiddetli patlamalar. Dünya’daki nispeten daha küçük volkanik patlamaların, güneş ışığını engelleyebilen ve yüzey sıcaklığını önemli ölçüde azaltabilen karbondioksit, kükürt dioksit ve diğer aerosolleri saldığı bilinmektedir.

Aynısı Mars’ta da oldu, ancak yalnızca daha büyük bir ölçekte. Tek bir süper patlama, 400 milyon olimpik yüzme havuzu değerinde erimiş kaya ve gaz eşdeğerine sahiptir.

Arabia Terra analizine öncülük eden NASA’nın Maryland’deki Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nde jeolog olan Patrick Whelley , “Bu patlamaların her birinin önemli bir iklim etkisi olduğunu, belki de salınan gaz atmosferi daha kalın hale getirdi veya Güneş’i bloke etti ve atmosferi daha soğuk hale getirdi” dedi.

Mars’ın yüzeyi kraterlerle dolu. Nereye gidersen gidin, birkaç yüz kilometre içinde en az bir tane bulabilirsiniz. Bu kraterler iki şekilde oluşur: çarpma (kuyruklu yıldız, göktaşı veya asteroit ile) veya volkanik patlamalar.

Arabia Terra, Mars’ta patlayıcı volkan kanıtlarının bulduğu tek yer

Çok büyük volkanlar ömürlerinin sonuna geldiklerinde kaldera adı verilen ve bazıları düzinelerce kilometre genişliğinde olabilen dev bir deliğe çökerler. Arabia Terra’da tespit edilen bu kalderalardan birkaçı, NASA bilim adamlarını daha yakından incelemeye neden oldu. Arabia Terra, Mars’ta patlayıcı volkan kanıtlarının bulduğu tek yer.

Mükemmel yuvarlak olma eğiliminde olan çarpma kraterlerinin aksine, kalderalar, daha derin zeminler ve duvarların yakınındaki kaya sıraları gibi çökme belirtileri taşırlar.

Bilim insanları, Arabia Terra’da kül belirtilerini aramak için NASA’nın Mars Keşif Yörünge Aracı’ndan (MRO) gelen verileri kullandılar ve malzemenin iyi korunmuş birçok katmanını buldular; verilerde kayıtlı kül miktarını biriktirmek için binlerce süper volkanik patlama gerekeceğini düşündüler.

Dünya’da süper patlama yapabilen volkanlar, dünyanın her yerine dağılmış durumda. Bu tür son patlama 76.000 yıl önce Endonezya’nın Sumatra bölgesinde meydana geldi. Buna karşılık, Arabia Terra, bilim insanlarının henüz açıklayamadığı bu tür yanardağlar ile dolu.

NASA’da görevli bir jeolog olan Jacob Richardson , “Bu kadar küçük bir gezegen, tek bir yerde binlerce süper patlamaya neden olacak kadar kayayı nasıl eritebilir? Umarım bu sorular başka birçok araştırmayı beraberinde getirir” dedi.

Paylaşın

İnsanlar İçin Mars’a Gitmek Güvenli Olacak Mı?

İnsanları Mars’a göndermek, bilim insanlarının ve mühendislerin bir dizi teknolojik ve güvenlik engelini aşmasını gerektirecektir. Aşılması gereken engellerden biri de güneşten, uzak yıldızlardan ve farklı galaksilerden gelen parçacık radyasyonunun oluşturduğu risk.

Haber Merkezi / Parçacık radyasyonu, kızıl gezegene gidiş-dönüş bir yolculuk boyunca insan yaşamı için çok ciddi bir tehdit oluşturur mu? Ve Mars görevinin zamanlaması, astronotları ve uzay aracını radyasyondan korumaya yardımcı olabilir mi? Bu iki kilit soruyu yanıtlamak, bu engelin üstesinden gelmek için uzun bir yol kat edildiği anlamına gelir.

Space Weather dergisinde yayınlanan yeni bir makalede, UCLA’dan araştırmacılar da dahil olmak üzere uluslararası bir uzay bilimci ekibi, bu iki soruyu “hayır” ve “evet” olarak yanıtlıyor.

Mars’a yapılacak bir uçuşun en iyi zamanı

Yani, uzay aracının yeterli korumaya sahip olması ve gidiş-dönüş süresinin yaklaşık dört yıldan kısa olması koşuluyla, insanlar Mars’a güvenli bir şekilde seyahat edebilmelidir. Ve Mars’a yapılacak bir insan görevinin zamanlaması gerçekten de bir fark yaratacaktır. Bilim insanları, Mars’a yapılacak bir uçuşun en iyi zamanının, güneş aktivitesinin zirvede olduğu, güneş maksimumu olarak bilinen zaman olacağını belirlediler.

Bilim insanlarının hesaplamaları, Mars’a gidip gelecek uzay aracını güneşten gelen enerjik parçacıklardan korumanın mümkün olacağını gösteriyor, çünkü güneş maksimumu sırasında, uzak galaksilerden gelen en tehlikeli ve enerjik parçacıklar, artan güneş aktivitesi tarafından saptırılıyor.

“Bu uzunlukta bir yolculuk düşünülebilir” diyen araştırma ekibinden jeofizikçi Yuri Shprits’e, “Mars’a uçuş yaklaşık dokuz ay sürüyor, bu nedenle uzay aracının fırlatma zamanlamasına ve mevcut yakıta bağlı olarak, bir insan görevinin gezegene ulaşması ve iki yıldan daha kısa bir sürede Dünya’ya dönmesi makul” diyor.

“Böyle bir görev uygulanabilir”

Shprits, ayrıca, “Bu çalışma, uzay radyasyonunun, uzay aracının ne kadar ağır olabileceği ve fırlatma zamanı konusunda katı sınırlamalar getirmesine ve Mars’a insan misyonları için teknolojik zorluklar ortaya koymasına rağmen, böyle bir görevin uygulanabilir olduğunu gösteriyor” dedi.

Araştırmacılar, dört yıldan daha uzun olmayan bir görev öneriyorlar çünkü daha uzun bir yolculuk, astronotları gidiş-dönüş sırasında tehlikeli derecede yüksek miktarda radyasyona maruz bırakacak.

Shprits ve meslektaşları, parçacık radyasyonun Mars’a yolculuk sırasında, vücudun farklı organları üzerindeki değişen etkileri de dahil olmak üzere, nasıl etkileyeceğini araştırdılar.

Araştırmada, nispeten kalın malzemeden yapılmış bir uzay aracı kalkanına sahip olmanın astronotları radyasyondan korumaya yardımcı olabileceğini, ancak kalkan çok kalınsa, maruz kaldıkları ikincil radyasyon miktarını gerçekten artırabileceğini belirlendi.

“Uzaydaki iki ana tehlikeli radyasyon türü, güneş enerjili parçacıklar ve galaktik kozmik ışınlardır; her birinin yoğunluğu güneş aktivitesine bağlıdır” diyen Shprits, galaktik kozmik ışın aktivitesinin güneş aktivitesinin zirvesinden sonraki altı ila 12 ay içinde en düşük olduğunu, güneş enerjili parçacıkların yoğunluğunun güneş maksimumu sırasında en yüksek olduğunu söyledi.

Paylaşın

Mars’ta Koloni Kurmanın Anahtarı: Mağara Girişleri

Mars’ın bu kadar ıssız, çorak bir manzara olmasının nedenleri var. Ne kalın bir atmosfere ne de bir manyetik alana sahip olan Kızıl Gezegenin yüzeyi, Dünya’da görülenden 900 kat daha fazla radyasyonla her gün bombalanıyor. Ancak bazı yerler korunaklı. Yeni araştırmalar, mağara girişlerinin normalde Mars’ı vuran zararlı radyasyondan korunduğunu buldu.

Haber Merkezi / Bu, onları hem gelecekteki yerleşim yerleri hem de uzaylı yaşam belirtileri aramak için yapılan robotik görevler için ideal hale getirebilir. Son on yıldaki uzay araştırmalarındaki inanılmaz ilerlemelere rağmen, bu yüzyılda Mars’a yerleşme fikrini ciddiye alacaksak, üstesinden gelinmesi gereken birçok zorluk var. Tabii tek yönlü intihar görevlerinden hoşlanmıyorsak!

Mars’a ayak basmaya cesaret edecek kadar cesur herhangi bir astronotu öldürecek çevresel tehlikeler açısından sıkıntısı yok. Birincisi, gezegen Dünya’nın deniz seviyesindeki basıncının sadece %0.7’sine sahip, yani Mars’a gidecek herhangi bir insan tam basınçlı bir elbise giymeli veya basınç kontrollü bir odanın içinde durmalı, aksi halde oksijen kan dolaşımından akmaz, vücut şişer ve kanar.

Sonra birde radyasyon sorunu var. Mars, Güneş’e Dünya’dan daha uzaktadır ve Dünya’daki benzer bir görülen görülen metrekare başına enerjinin kabaca %60’ını alır. Ancak Mars’ın enerjik parçacıkları saptıracak bir manyetik alanı olmadığından, kağıt inceliğinde atmosferle birleştiğinde, yüzeyi Dünya’dan çok daha yüksek radyasyon seviyelerine maruz kalmakta. Ayrıca, kozmik ışınlara ve güneş rüzgarına da düzenli maruz kalmanın yanı sıra, güçlü güneş patlamaları nedeniyle ara sıra ölümcül radyasyon patlamaları da maruz kalmakta.

Mars Odyssey sondası tarafından yapılan ölçümler, Mars’ta devam eden radyasyon seviyelerinin, Uluslararası Uzay İstasyonunda astronotların deneyimlediğinden en az 2,5 kat daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu, günde yaklaşık 22 milirad eder ve bu da yılda 8000 milirad (8 rad)’a eşittir. Karşılaştırma için, yeryüzündeki insanlar ortalama 0,62 rad/yıl’a maruz kalmaktadır.

Kızıl Gezegeni kolonileştirmeye yönelik herhangi bir girişim, radyasyona maruz kalmanın minimumda tutulmasını sağlayacak önlemler gerektirecektir. Şimdiye kadar önerilen fikirlerin bazıları, seramikle kaplanmış şişirilebilir modüller kullanılarak doğrudan zemine inşa edilmiş habitatları veya hatta yer üstü habitatları içeriyor.

“Yeterli koruma sağlayabilir”

Ancak, halihazırda mevcut olan doğal barınaklardan yararlanmak daha iyi bir fikir olabilir. Mars, yüzeyinde derin çukurlar, mağaralar ve lav tüpü yapıları bulunmakta. İspanya Ulusal Havacılık ve Uzay Teknolojisi Enstitüsü’nde Daniel Viúdez-Moreiras liderliğindeki araştırmacılar tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre , bu mağaraların çoğu insan yerleşimcilere yeterli koruma sağlayabilir.

Araştırmacılar, mağaralar ve girişleri, çoğunlukla yüzeyde bulunan zararlı iyonlaştırıcı ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyondan doğal korumaları nedeniyle, yaşam kanıtlarını koruyabilecek yaşanabilir ortamlar ve bölgeler olarak önerdiler.

Araştırmacılar, “Mağara girişlerinin sayısal simülasyonları, yıl boyunca ve gezegenin herhangi bir yerinde, hem maksimum anlık hem de kümülatif dozlarda UV radyasyonunda iki büyüklükten daha fazla bir azalma olduğunu gösteriyor” dedi.

Araştırmacılar, Mars mağaralarındaki UV radyasyon seviyelerinin bazı durumlarda yüzeyde bulunan değerlerin ~%2’si olduğunu buldular.

Dahası, aktif radyasyon miktarı, Dünya benzeri fotosentez için gereken minimumdan hala daha yüksektir. Başka bir deyişle, mağara girişleri hem insanları hem de bitki besin kaynaklarını barındırabilir. Bununla birlikte, kanserle ilişkili elektromanyetik radyasyon türü olan iyonlaştırıcı radyasyonun UV radyasyonu ile aynı şekilde engellenip engellenmediği açık değildir.

Viúdez-Moreiras, “İyonlaştırıcı radyasyon, UV radyasyonu ile tam olarak aynı davranışı göstermiyor. Ancak, iyonlaştırıcı radyasyonun çukur kraterlerde ve mağara tavan pencerelerinde de güçlü bir şekilde zayıflamasını bekliyoruz” dedi.

“Tharsis şehri”

Mars Odyssey’in termal emisyon görüntüleme sistemi (THEMIS) ile birlikte Mars Reconnaissance Orbiter Context Camera sistemi (CTX) gibi cihazlar tarafından son birkaç on yılda kaydedilen yüksek çözünürlüklü yüzey görüntüleme verileri , Tharsis çıkıntısının en iyi bölge olabileceğini düşündürmektedir.

Mars’taki mağara adayları. Arsia Mons, Pavonis Mons ve Ascraeus Mons olmak üzere üç devasa kalkan volkanı da içeren bu bölgede 1000’den fazla uygun mağara tespit edilmiştir. Tharsis şehri, Mars’taki ilk insan yerleşimi için harika bir isim gibi görünüyor.

Paylaşın

‘Mars Kaşifi’ Perseverance’a ait yeni görüntüler yayınlandı

Yedi aylık bir yolculuğun ardından Mars’a başarılı bir iniş gerçekleştiren Amerikan Havacılık ve Uzay Ajansı’nın (NASA) uzay aracı Perseverance’ın gönderdiği görüntülerden 26 saniyesi daha paylaşıldı.

Haber Merkezi / NASA, Perseverance uzay aracına ait sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda “İnişimi yapmak için kullandığım fotoğraflara bakıyorsunuz. Bu şekilde hızlı bir şekilde yönümü buldum ve inmeden önceki son 3 dakika içinde en güvenli hedefi seçtim” ifadelerine yer verildi.

Ortalama bir otomobil büyüklüğünde (3 metre boyunda, 2,7 metre genişliğinde, 2,2 metre yüksekliğinde) ve 1025 kilogram ağırlığında bir araç olan Perseverance “çok misyonlu radyoizitop termoelektrik jeneratör” adı verilen bir enerji kaynağı sayesinde hareket ediyor. Bu jeneratör plütonyumun radyoaktif bozunmasıyla ortaya çıkan ısı enerjisini elektriğe dönüştürerek uzay aracını hareket ettiriyor.

Perseverance Mars’ta bulunan Jezero Krateri’ni en az 1 Mars yılı boyunca (Dünya zamanıyla yaklaşık 687 gün) boyunca inceleyecek. Ardından 2030’lı yıllarda yeniden Dünya’ya dönecek.

Kaya ve toprak parçalarını toplayarak Dünya’ya gönderilmek üzere tüplere doldurup Mars yüzeyine bırakacak olan uzay aracı, aynı zamanda Kızıl Gezegen’in jeolojik yapısını inceleyerek, gelecekte Mars’a inecek astronotların, atmosferdeki karbondioksitten oksijen üretip üretemeyeceklerini test edecek.

Perseverance’ın hazırladığı tüpler ise NASA ve Avrupa Uzay Ajansı tarafından 2026’da Mars’a gönderilmesi planlanan daha küçük bir araç tarafından buradan alınacak ve Dünya’ya getirilecek.

Paylaşın

Mars’ın Uydusu Phobos, İlk Kez Dolunay Formunda Görüntülendi

ABD Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından gönderilen ve 2001 yılından beri Mars’ın yörüngesinde bulunan Odyssey aracı, Mars’ın uydusu Phobos’u ilk kez dolunay formunda görüntülemeyi başardı.

Odyssey’in kızılötesi kameraları tarafından yakalanan görüntülerde, dolunay ısı dereceleri nedeniyle gökkuşağı renklerinde birer ‘şeker’ gibi görünüyor.

Dolunayı yakalamak için 2017 yılından beri gözlem yapan bilim insanları, bulguların Phobos’un hangi materyallerden oluştuğunu saptamaya yardımcı olmasını umuyor.

Odyssey  projesinde çalışan bilim insanı Jeffrey Plaut, “Yeni görüntüler bir çeşit sıcaklık hedef merkezi; merkezinde en sıcakken dışarı çıkıldıkça soğuyor” dedi.

Mars’ın iki uydusundan biri olan Phobos, diğer uydu Deimos’dan daha büyük ve Kızıl Gezegen’e de daha yakın konumda bulunuyor. Phobos, yaklaşık 7 saatlik dönüş hızıyla, bir Mars günü içinde iki kere doğup batabiliyor.

Paylaşın