Bilim İnsanları, Mars’ta Donmuş Su Keşfetti

Mars bir kez daha büyüleyici bir keşifle şaşkına çevirdi. Son araştırmalar, kızıl gezegenin ekvatorunda dev buz tabakaları olduğunu gösteriyor. Bu buz tabakaları birkaç kilometre derinliğe sahip, eritilirse Mars’ın tüm yüzeyini kaplamaya yetecek oranda.

Kızıl gezegenle ilgili son keşif, muhtemelen Mars’ta bir zamanlar yaşamın var olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Mars’ta bir zamanlar nehirlerin aktığına dair kanıtlar daha önce bulunmuştu.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre; Avrupa’nın “Mars Express” yörünge aracını kullanan bilim insanları, Mars yüzeyinin altında devasa buzlu su birikintileri olma ihtimalinin yüksek olduğunu duyurdu.

Bu birikintilerin yaklaşık 3,7 kilometre kalınlığında olduğu tahmin ediliyor. Bu da erimeleri halinde dünyadaki Kızıldeniz’i doldurabileceği ya da Mars’ın tamamını yaklaşık iki metre derinliğinde bir su tabakasıyla kaplayabileceği anlamına geliyor.

Bilim insanlarına göre bu yeni bulgular, Mars’ın bir zamanlar buzullar, göller ve nehir kanallarıyla bugünkünden çok farklı bir görünüme sahip olduğunu gösteriyor.

Avrupa Uzay Ajansı’nda (ESA) görevli Colin Wilson yeni buluşla ilgili euronews’e şunları söyledi: “Buzullara, artık orada olmayan tükenmiş buzullara ve aynı zamanda tozla kaplı bazı buzullara dair kanıtlar gördük. Bugün Mars’ta gördüğümüz su buzunun çoğu, sıcaklıkların daha soğuk olduğu ve bu nedenle buzun stabil olabileceği daha yüksek enlemlerde.”

Birkaç kilometre kalınlığında su buzu yığınlarının birikmesinin, geçmişte Mars’ta ne kadar su bulunduğunun da bir kanıtı olduğunu kaydeden Wilson, “Bu çok büyük miktarda su demek. Dolayısıyla, Mars yüzeyinde çok miktarda su bulunduğuna dair kanıtları başka yerlerde de gördük,” ifadesini kullandı.

ESA’nın Mars Express yörünge aracı Kızıl Gezegen’deki buz varlığını ilk kez 2004 yılında teyit etti. Yörünge aracı 2007’de bu birikintileri keşfetti, ancak bunların nasıl oluştuğu net değildi.

Bunların belki de dev toz, volkanik kül ya da tortu birikintileri olabileceği konusunda görüşler bulunuyordu. NASA 2015 yılında ise Mars’ta akan tuzlu su akıntıları olduğunu açıkladı.

NASA Gezegen Bilimi Direktörü Jim Green düzenlediği bir basın toplantısında Mars’ta elde edilen bulgularla ilgili şunları söyledi: Bugün, bu gezegene ilişkin bakışımızda adeta devrim yaşıyoruz. Keşif araçlarımız havada hayal ettiğimizden çok daha fazla nem olduğunu keşfediyor.

Bilim insanlarına göre Mars Express’in yeni verileri birikintilerin aslında toz ve buz katmanları olduğunu açıkça gösteriyor.

Mars’a insanlı yapılacak yolculuklar

Bu arada buzlu suyun kutuplarda değil ekvatorda bulunmasının bilim insanlarını da şaşırttığı görülüyor.

Son buluş bir anlamda bilim insanlarını insanlı keşif görevlerinin potansiyeli konusunda ciddi bir şekilde heyecanlandırdı.

NASA’ya göre Mars’ın 20 derece ile –153 derece arasında soğuk bir gezegen olduğu göz önüne alındığında, kutup bölgeleri yerine düşük enlemlerde su buzu bulmak insan keşif görevlerini kolaylaştırabilir.

ESA görevlisi Wilson, “Düşük enlemlerde su buzu bulma konusunda heyecanlanmamızın nedenlerinden biri, gelecekteki keşif görevlerinin, özellikle de insanlı keşif görevlerinin, yörünge mekaniği ve ayrıca güç kullanılabilirliği nedeniyle inmek zorunda kalacağı yer olması.” dedi.

Bilim insanları toz ve buz katmanlarının üzerinde birkaç yüz metre kalınlığında koruyucu bir toz veya kül tabakası bulunduğuna dikkat çekiyor.

Buz katmanlarının yeri konusundaki endişelerini de dile getiren Wilson, “Ancak, eğer 300 metre aşağıdaysa, bu keşif hedefleri için pek yardımcı olmaz. Ne yazık ki, bu muhtemelen insanlı keşif ihtiyaçlarımıza cevap olmayacak.” dedi.

Avrupa’nın Mars Express sondası Haziran 2003’te Dünya’dan ayrılmış ve Aralık 2003’te Mars’a ulaşmıştı. Kısa bir süre önce Kızıl Gezegen’i incelemeye başlamasının üzerinden tam yirmi yıl geçti.

Paylaşın

Dikkat Çeken Keşif: Mars’ta Günler Giderek Kısalıyor

Mars’ın kendi ekseni etrafındaki dönüşünün her yıl 0,004 yay saniyesi kadar hızlandığı ve bunun da Mars gününün her yıl milisaniyenin küçük bir bölümü kadar kısalması anlamına geldiği tespit edildi.

Bilim insanları bunun Mars’ın ya iç dinamiklerinde ya da atmosferinde ve buzullarındaki “uzun vadeli bir eğilimin” göstergesi olabileceği sonucuna vardı.

NASA’nın InSight Mars iniş aracından elde edilen veriler, Kızıl Gezegen’in dönüşünün her yıl tuhaf bir şekilde hızlandığını ve bunun Mars gününün uzunluğunda kademeli kısalmaya sebebiyet verdiğini gösteriyor.

Yakın zamanda Nature adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmada, Mars’ın kendi ekseni etrafındaki dönüşünün her yıl 0,004 yay saniyesi kadar hızlandığı ve bunun da Mars gününün her yıl milisaniyenin küçük bir bölümü kadar kısalması anlamına geldiği tespit edildi.

Aralarında NASA’nın Kaliforniya’daki Jet İtki Laboratuvarı’ndan araştırmacıların da yer aldığı bilim insanları, Kızıl Gezegen’in dönüşündeki bu hafif hızlanmaya neyin yol açtığından emin değil. Ama bazı fikirlere sahipler.

Çalışmanın ortak yazarı Bruce Banerdt, “InSight gibi bir jeofizik istasyonunun Mars’a konuşlandırılması çabalarında uzun süredir yer alıyorum. Bunun gibi sonuçlar onlarca yıl boyunca yapılan tüm çalışmalara değiyor” dedi.

Araştırmada bilim insanları, Mars’ın dönüşüne ilişkin şimdiye kadarki en hassas ölçümleri yapmanın yanı sıra erimiş metal çekirdeğin “sallanması” nedeniyle gezegenin de nasıl yalpaladığını tespit etti.

Çalışmaya göre gezegenin dönüşündeki bu hızlanmanın arkasında buzul sonrası geri dönüş gibi faktörlerin olabileceğinden şüpheleniliyor. Bu geri dönüş, Mars’ın kutup tabakalarında biriken buzun veya buzulların gömdüğü kara kütlelerinin tekrar yükselmesi anlamına geliyor.

NASA bu değişimi, kollarını önce açıp sonra gövdesinde birleştirerek kendi etrafında dönen bir buz patencisinin dönüş hızındaki değişime benzetiyor.

Yeni araştırmada, InSight’ın Mars’ta geçirdiği ilk 900 günde elde edilen veriler değerlendirildi ve gezegenin dönüşündeki değişimler incelendi.

Çalışma için bilim insanları, NASA’nın Dünya’daki Derin Uzay Ağı’ndan ve InSight’ın radyo aktarıcısıyla antenlerden oluşan ve topluca RISE adı verilen araçlarından yararlandı.

Araştırmacılar, Derin Uzay Ağı’nı kullanarak iniş aracına radyo sinyali gönderdi ve RISE bu sinyali daha sonra geri yansıttı.

Bilim insanları, yansıyan sinyalde, ambulans sireninin yaklaştıkça ve uzaklaştıkça ses perdesinin değişmesine sebebiyet veren aynı etki olan Doppler kaymasının neden olduğu küçük frekans değişikliklerini aradı.

Araştırmacılar, bu kaymayı ölçümleyerek gezegenin ne kadar hızlı döndüğünü belirleyebildi.

Belçika Kraliyet Gözlemevi’nden çalışmanın başyazarı Sebastien Le Maistre, “Aradığımız şey, bir Mars yılı boyunca sadece 20-30 santimetrelik değişimlerden ibaret. Bu değişimleri görebilmemiz için bile çok uzun zaman alıyor ve öncesinde çok fazla miktarda veri toplanması gerekiyor” dedi.

Dr. Le Maistre, “Deneye hazırlanmak ve bu keşifleri öngörmek için çok fazla zaman ve enerji harcadık. Ancak buna rağmen yol boyunca yine şaşkınlığa uğradık. Üstelik daha bitmedi, çünkü RISE’ın Mars’a dair gün yüzüne çıkaracağı daha çok şey var” ifadelerini kullandı.

Yeni bulgular Mars’ın dönüş hızında “yavaş bir ivme” olduğunu gösteriyor.

Bilim insanları bunun Mars’ın ya iç dinamiklerinde ya da atmosferinde ve buzullarındaki “uzun vadeli bir eğilimin” göstergesi olabileceği sonucuna vardı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Curiosity, Mars’ın Gözalıcı Bir Görüntüsünü Yakaladı

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın uzay aracı Curiosity, Mars’ın gözalıcı bir görüntüsünü yakaladı. Uzay ajansı bu nefes kesen panoramayı 13 Haziran’da paylaştı.

Curiosity 2014’ten bu yana Gale Krateri’nin merkezindeki 5 kilometrelik Sarp Dağ’a ya da resmi ismiyle Aeolis Mons dağına tırmanıyor.

Uzay ajansının 2011’de Mars’a varmak üzere fırlattığı Curiosity, Kızıl Gezegen’in yaşanabilirlik potansiyelini ortaya çıkarmayı hedefliyor.

Curiosity, iki fotoğrafı 8 Nisan’da Marker Band Vadisi’nde siyah beyaz navigasyon kameralarıyla çekti. Panoramalardan biri sabah, diğeri öğleden sonra yakalandı.

NASA görevlileri, kaya oluşumlarına ve sabahla öğleden sonra gökyüzünün farkına dikkat çekmek için renk ekledi.

Panoramadaki mavi ışık sabahı, sarı şık öğleden sonrayı gösteriyor.

Fotoğrafta Curiosity’nin yeryüzünde bıraktığı izlerin yanı sıra eski bir gölün kanıtlarının keşfedildiği Markez Band Vadisi görülüyor. Şubat 2023’te Curiosity’nin Kızıl Gezegen’de milyonlarca yıl önce var olmuş gölün oluşturduğu ve dalgaların kaya yüzeylerinde bıraktığı izleri anımsatan kanıtlar gönderdiği duyurulmuştu.

Görüntüde, gezginin izlerinin ötesinde, robot kaşifin beklenmedik bir şekilde eski bir gölün kanıtlarını keşfettiği Marker Band Vadisi görülebiliyor.

NASA’nın Jet İtki Laboratuvarı’ndaki Curiosity mühendisi Doug Ellison, “Bir milli parka gitmiş olan herkes, sabahları manzaranın öğleden sonrakinden farklı göründüğünü bilir” dedi:

“Günün iki farklı zamanını yakalamak karanlık gölgeler sağlıyor çünkü ışık tıpkı bir sahnede olduğu gibi sağdan ve soldan geliyor. Fakat burada sahne ışıkları yerine Güneş var.”

Gale Krateri’nde havadaki tozun yüzeye daha yakın olduğu kış aylarında çekildiği için görüntülerde gölgeler daha belirgin. Ellison, “Mars’taki gölgeler toz az olduğunda daha keskin ve derin, toz çok olduğundaysa daha yumuşak oluyor” diye konuştu.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Kızıl Gezegen’e (Mars) Dair Yeni Bulgular Şaşırttı

Yeni yayımlanan bir araştırma, göktaşı çarpmalarından elde edilen kanıtlar doğrultusunda, Mars (Kızıl Gezegen) yüzeyinin altının göründüğü veya beklendiği kadar basit olmadığını öne sürüyor.

Mars’ın yüzeyi bazaltik kayaçtan, yani erimiş lav olarak ortaya çıkan materyalden oluşuyor. Ancak Iowa Üniversitesi Dünya ve Çevre Bilimleri’nde doktor öğretim üyesi ve çalışmanın yazışmadan sorumlu yazarı Valerie Payré’ye göre araştırmacılar, yüzeyin kilometrelerce altından meteor çarpmalarıyla çıkan materyalde daha yüksek yoğunlukta silikon buldu. Normalde bazaltik kayaçlarda bu miktarlarda silikon bulunmamalı.

Dünya’yla karşılaştırıldığında Mars jeolojik açıdan ölü bir gezegen. Mars, Dünya gibi manyetik alan oluşturan sıvı bir demir çekirdeğe sahip değil ve aktif levha tektoniği de yok. Dünya’nın aksine, Kızıl Gezegen’in kabuğu gezegenin dış yüzeyine doğru katlanmadı ve milyarlarca yıllık süren bir katlanma süreciyle tekrar tekrar sıkıştırılmadı.

Bu nedenle bilim insanları uzun zamandır Mars kabuğunun, yani gezegenin en dış katmanının basit bir yapı olduğunu ve kesinlikle Dünya’nın kabuğu kadar çeşitlilik göstermediğini düşünüyordu. Öte yandan, hakemli bilimsel dergi Geophysical Research Letters’ta cuma günü yayımlanan yeni bir araştırma, göktaşı çarpmalarından elde edilen kanıtlar doğrultusunda, Mars yüzeyinin altının göründüğü veya beklendiği kadar basit olmadığını öne sürüyor.

Mars’ın yüzeyi bazaltik kayaçtan, yani erimiş lav olarak ortaya çıkan materyalden oluşuyor. Ancak Iowa Üniversitesi Dünya ve Çevre Bilimleri’nde doktor öğretim üyesi ve çalışmanın yazışmadan sorumlu yazarı Valerie Payré’ye göre araştırmacılar, yüzeyin kilometrelerce altından meteor çarpmalarıyla çıkan materyalde daha yüksek yoğunlukta silikon buldu. Normalde bazaltik kayaçlarda bu miktarlarda silikon bulunmamalı.

Dr. Payré yaptığı açıklamada, “Bileşimde daha fazla çakmaktaşı var ve bu da kayaları bazalt değil, bileşim açısından daha gelişmiş dediğimiz hale getiriyor” dedi.

Bu bize Mars’ta oluşmuş kabuğun kesinlikle bildiğimizden daha karmaşık olduğunu söylüyor. Yani bu, daha çok bu süreci ve bunun özellikle de Dünya’nın kabuğunun ilk olarak oluşum biçimi açısından ne anlama geldiğini anlamakla ilgili.

Dr. Payré ve meslektaşları, NASA’nın Mars Keşif Yörünge Aracı’nın çektiği görüntüleri kullanarak Mars’ın güney yarım küresindeki 9 noktada (çarpma kraterleri ve yüzeydeki diğer çatlaklar veya kırıklar) yüksek silikon yoğunlaşmaları buldu.

Bilim insanları Mars’ın 4,5 milyar yıl önce, muhtemelen uzaydaki devasa kayalık cisimler arasındaki çarpışmanın bir parçası olarak oluştuğuna inanıyor. Böyle bir çarpışma, tüm gezegeni yapışkan, sıvı bir magma karmaşası, nihayetinde de üzerinde ince bir kabuğun donduğu bir “magma okyanusu” haline getirmiş olabilir.

Öte yandan, ilk başta Mars’ın bir kısmı böyle bir çarpışmadan sonra katı kalmışsa, yani magma okyanusu içindeki adalar olarak kalmışsa bu, kabuğun bazaltikten ziyade silikon olduğu alanları açıklayabilir. Araştırmacılar, bu 9 bölgedeki kabuğu 4,2 milyar yıla tarihlendirdi ki bu, şimdiye kadar Mars’ta tespit edilen en eski kabuk oldu.

Dr. Payré, “Yüzeydeki keşif araçları, bazaltikten ziyade silisyumlu kayalar gözlemledi” dedi ve ekledi: Bu yüzden, kabuğun daha silisyumlu olabileceğine dair fikirler vardı. Ancak erken kabuğun nasıl oluştuğunu veya kaç yaşında olduğunu hiç bilmiyorduk ve halen bilmiyoruz, bu yüzden bu halen bir tür gizem.

Mars’ın kabuğunu incelemek, bilim insanlarının Dünya’nın kadim geçmişinde nasıl oluştuğunu daha iyi anlamalarını sağlayabilir. Gezegenimiz jeolojik açıdan aktif olduğundan, en eski kabuğun büyük kısmı, tektonik plakaların birleştiği dalma bölgelerinde gezegenin iç kısımlarına geri dalarak sürece yeniden başlıyor.

Dr. Payré, “Gezegenimizin kabuğunu başlangıcından beri tanımıyoruz; yaşamın ilk ne zaman ortaya çıktığını bile bilmiyoruz” dedi ve ekledi: Pek çok kişi bu ikisinin bağlantılı olabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla, uzun zaman önce kabuğun neye benzediğini anlamak, gezegenimizin tüm evrimini anlamamızı sağlayabilir.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları, Mars’ta Astronotların Yaşayabileceği 9 Mağara Buldu

Bilim insanları, Mars’ta yeraltında kayda değer bir mesafeye kadar uzanan çukurlara odaklanıldı ve 9 mağara belirledi. Bilim insanları, bu boşlukların astronotların gelecekteki mürettebatlı görevlerde barınak inşa etmeleri için uygun olabileceğine inanıyor.

Araştırmacı Nicole Bardabelias, en büyüğü bir futbol sahasından daha büyük olan Mars’taki bu çukurların daha fazla incelenmeye değer olabileceğini söyledi.

Bilim insanları, gelecekteki Mars keşif görevleri için gezegendeki en uygun bölgeler olduğuna inandıkları 9 mağara buldu.

Geçen ay The Geological Society of America’s Connects 2022 (Amerika Jeoloji Topluluğunun Bağlantıları) konferansında sunulan araştırma, bu mağaraların Kızıl Gezegen’deki zorlu ortama karşı koruma sağlayabileceği için, gelecekteki astronotların barınaklarını inşa etmeye uygun olduğunu ortaya koydu.

ABD’deki Arizona Üniversitesi’nden araştırmacıların da dahil olduğu ekip, gelecekteki mürettebatlı görevlerin bu habitatlardaki doğal kaynaklardan da yararlanabileceğini söylüyor.

Mars’ın gündüz ve gece arasında aşırı derecede dalgalanan sıcaklıklara, sert radyasyona, ayrıca meteoritler ve uzay kayaları tarafından sık sık bombardımana maruz kalan zorlu bir ortama sahip olduğu biliniyor.

Bilim insanları uzun zamandır Mars’ta yüzey altı boşlukları olarak bilinen mağara benzeri yapıların, gelecekteki astronotlara bu zorlu koşullar karşısında biraz nefes aldırabileceğine inanıyor.

Mars’ta bu tür mağaraların ilk keşfinden bu yana NASA’nın robotik uzay aracı Mars Odyssey Orbiter, Kızıl Gezegen’de Mars Küresel Mağara Adayları Kataloğu’na (MGC3 olarak da biliniyor) konan 1000’den fazla olası boşluğun tanımlanmasına yardımcı oldu.

Yeni çalışmada, araştırmacılar ilk olarak uzay aracı için iniş sahası olmaya elverişli bölgeye yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki yerleri seçerek listeyi gelecekteki görevler için daha uygun mağaralara indirgedi.

Mars yüzeyine iniş için yükseltilerinin neden olduğu sınırlamalar veya giriş, alçalma ve iniş teknolojisinin kısıtlamaları nedeniyle bazı mağaraları gözden çıkaran bilim insanları, seçenekleri ilk etapta 214 olası odak noktasına indirebildi.

Araştırmacılar, uygun iniş alanına sahip bölgeleri yaklaşık 1000 metre yüksekliğin altındaki sahalar olarak tanımladı.

Bilim insanları bu tür alçak alanların daha uygun olduğunu söylüyor. Zira bu alanlar, geniş kesimlerce “7 dakikalık dehşet” diye adlandırılan zorlu bir görev olan Mars’a uzay aracı indirme sırasında avantaj sağlıyor.

Araştırmacılar bunun ardından listeyi daha da daralttı ve yüksek çözünürlüklü görüntüleri olan mağaraları seçti.

Bu adaylardan yeraltında kayda değer bir mesafeye kadar uzanan çukurlara odaklanıldı ve 9 mağara belirlendi.

Mars yüzeyindeki bu boşlukların astronotların gelecekteki mürettebatlı görevlerde barınak inşa etmeleri için uygun olabileceğine inanılıyor.

The New York Times’a konuşan, çalışmanın başyazarı Nicole Bardabelias, en büyüğü bir futbol sahasından daha büyük olan Mars’taki bu çukurların daha fazla incelenmeye değer olabileceğini söyledi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

James Webb’in Mars’tan Çektiği İlk Fotoğraflar Paylaşıldı

Son olarak 1.350 ışık yılı uzaklıktaki Orion Nebulası’nı görüntüleyen James Webb Uzay Teleskobu, şimdi de Mars’ı görüntüledi: Artık gezegenin bu tam görüntüleri tüm kızılötesi aralığında inanılmaz hassasiyetlerde elde etmek mümkün.

Haber Merkezi / Teleskobun sağladığı görüntüler, Mars’ın doğu yarımküresini iki farklı kızılötesi dalga boyunda gösteriyor. Daha kısa dalga boyu (sağ üstte, üstte) yansıyan güneş ışığının bir sonucu. daha uzun dalga boyu görüntüsü rs yüzeyinden ve atmosferinden yayılan ısının yanı sıra konsantrasyonları hakkında bilgi veriyor.

Mars gibi yakın gezegenleri görüntülemek, çok uzak ve soluk nesneleri algılamak için tasarlanmış bir James Webb için zor bir görev. Kızıl Gezegen’den yansıyan güneş ışığı, teleskobun alıcılarına aşırı yükleme yaptığı için Villanueva ve ekibi, kısa pozlamalar alarak ve yalnızca dedektörlerden gelen ışığın bir kısmını örnekleyerek uyum sağlamaya çalıştı.

Bununla birlikte Webb, gezegenin atmosferine dair yeni verilere ulaşıldığını kaydetti. Teleskobun NIRSpec cihazı tarafından ölçülen verilerde, gezegenin atmosferinde su, karbondioksit ve karbon monoksit izlerini gözler önüne serdi. Bu veriler ayrıca gezegenin tozu, bulutları, kayaları ve daha fazlası hakkında da ipuçları sağlayabilecek.

Maryland’deki NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden Geronimo Villanueva, yaptığı açıklamada, James Webb’in Mars üzerinden çalışırken uzak gezegenleri incelemekten daha zor bir iş yaptığını belirtti. Villanueva, “Artık gezegenin bu tam görüntülerini tüm kızılötesi aralığında inanılmaz hassasiyetlerde elde etmek mümkün” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Mars’tan yansıyan güneş ışığı, teleskobun alıcılarına aşırı yükleme yapıyor. Villanueva ve ekibi, görüntüleri kısa pozlamalarla ve yalnızca dedektörlerden gelen ışığın bir kısmını örnekleyerek almaya çalışıyor.

Ekip üyelerinden Sara Faggi, “Görüntüleri açtığımızda ve spektrumları aldığımızda, aslında verileri elde edebilmemiz ve bunların iyi veriler olması heyecan vericiydi” diye konuştu.

Çoğunlukla uzak evreni keşfetmek için tasarlanan James Webb Uzay Teleskobu, Mars’a dair çalışırken milyarlarca kilometre uzaklıktaki gezegenleri kaydetmekten daha zor bir işe imza atıyor. Temmuz 2022 tarihinden beri uzayı izleyen ve evrenden fotoğraflar sunan James Webb, bugüne dek Araba Tekeri Galaksisi, Phantom Galaksisi ve Tarantula Nebulası gibi uzak bölgeleri kaydetti.

James Webb Uzay Teleskobu, Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Kanada Uzay Ajansı (CSA) ve NASA tarafından gönderilmişti. Teleskop, en son 1350 ışık yılı uzaklıktaki Orion Nebulası’nı görüntülemişti. 10 milyar dolarlık maliyetiyle dünyanın en pahalı teleskobu olan James Webb, temmuz ayından bu yana Araba Tekeri Galaksisi, Phantom Galaksisi ve Tarantula Nebulası gibi uzak bölgeleri kaydetti.

Paylaşın

NASA, Mars’ta ‘Organik Madde’ Hazinesi Buldu

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın Perseverance uzay aracı, Mars’ta organik madde hazinesi buldu. Eski çağlardan kalma bir deltayı inceleyen Perseverance, karbon bazlı moleküllerin yer aldığı iki kaya numunesi topladı.

ABD’deki prestijli Berkeley Üniversitesi’nden David L. Shuster, perşembe günü yaptığı açıklamada “Bunların, mevcut görevde topladığımız en önemli numuneler olduğunu net şekilde söyleyebilirim” dedi.

Numunelerin potansiyel yaşam izleri taşıyabileceğini belirten bilim insanları, bunların bir zamanlar Mars’ta hayat olup olmadığına dair bilgi sağlayabilmesi için incelemelerin artırılması gerektiğini söyledi.

Shuster’la görevde yer alan Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden Kenneth A. Farley de organik karbon moleküllerinin, yaşam izi taşımayan bir dizi kimyasal reaksiyon sonucunda oluşmuş olabileceğini ifade etti.

NASA’dan Sunanda Sharma ise numunelere dair “Bunu, başka bir gezegende hayat olup olmadığını dair potansiyel işaretlerin arandığı bir hazine avı gibi düşünürsek, organik madde bir ipucu olurdu. Deltada yaptığımız incelemelerde gittikçe daha sağlam ipuçları elde ediyoruz” dedi.

Bilim insanları, kurumuş bir deltanın yer aldığı 45 kilometre genişliğindeki Jezero kraterinin, Mars’ta 3,5 milyar yıl önce yaşam olup olmadığının araştırılması için en verimli bölge olduğunu düşünüyor.

Farley, “Burası, görev boyunca gerçekleştirilen incelemelerde bilimsel açıdan en büyük öneme sahip bölge. Gölde birikmiş, eski çağlardan kalma tortul kayaçların incelenmesi için en iyi fırsatı sunuyor” dedi.

Öte yandan NASA’daki araştırmacılar, Perseverance’ın taşıdığı cihazların, taşların niteliği hakkında net bilgi sağlayabilecek kapasitede olmadığını söyledi. Dolayısıyla numuneler, Dünya’ya getirildiğinde laboratuvarlarda incelenecek.

Avrupa Uzay Ajansı ve NASA, Mars’tan Numune Getirme Görevi (Mars Sample Return Mission) adı verilen bir proje kapsamında Kızıl Gezegen’e bir araç gönderip, Perseverance’ın bulduğu numuneleri geri getirmeyi hedefliyor. Görevin 2028’de başlaması, numunelerinse 2033’te Dünya’ya ulaşması planlanıyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Mars’ın Tamamen Kızıl Olmadığı Ortaya Çıktı

Yeni bir araştırma Kızıl Gezegen olarak da bilinen Mars’ın tamamen kızıl olmadığını ortaya koydu. Mars’ın popüler tasvirleri, sonsuza uzanan kızıl kayaları çağrıştırıyor.

Ama NASA’nın Perseverance keşif aracı başka bir şey daha buldu: Yeşil bir şey. Bilim insanları Mars’ın Jezero kraterinin göl olduğu zamanlar hakkında bilgi arayan aracın kratere ulaşınca şaşırtıcı kayalar bulduğunu söylüyor.

İlk olarak, bilim insanları, zeminin sadece kraterin göl olduğu dönemde biriken tortul kayaçlardan oluşmadığını tespit edince şaşkınlığa uğradı. Burada volkanik kayaların da yer aldığı ve bunların çoğunlukta olduğu söyleniyor.

Dahası, bu kayalar olivin (magnezyum demir silikattan oluşan mineral -ed.n.) parçalarından oluşuyor. Bu, Hawaii plajlarına koyu yeşil rengini veren peridotun daha çamurlu ve o kadar parlak olmayan bir versiyonu.

Bulgu, gezegene 2020’de varan NASA’nın Mars keşif aracı Perseverance’tan Dünya’ya geri gönderilen ilk verilerin analiziyle elde edilen birçok bulgudan biri.

Bilim insanları, bu yeni çalışmada incelenenlere benzer kayaların Dünya’da bulunabileceğini ama bunların genellikle milyarlarca yıllık rüzgar, su ve Dünya’daki yoğun yaşantılarının geri kalanı tarafından tahrip edildiğini söylüyor. Öte yandan, Mars’taki çevrenin çok farklı olması nedeniyle bozulmadan kalmışlar.

Yeni makalenin araştırmacılarından, Purdue Üniversitesi profesörü Roger Wiens, “Gördüğümüz bu katmanlı volkanik kayaların bugünlerde Dünya’da sahip olduğumuz volkanik kayalardan farklı göründüğünü fark etmeye başladık” dedi.

Dünya’nın varoluşunun ilk dönemlerindeki volkanik kayalara çok benziyorlar.

Bu nedenle bu kayalar bize Dünya’daki yaşamın tarihi ve bir zamanlar Mars’ta yaşamış olabilecek uzaylılar hakkında bilgi verebilir.

Purdue Üniversitesi’ndeki bir başka araştırmacı ve profesör Briony Horgan, “Dünya’da yaşamın ilk nerede ve ne zaman evrimleştiğini daha iyi anlamamış olmamızın nedenlerinden biri, bu kayaların çoğunlukla yok olması; bu nedenle Dünya’daki eski ortamların nasıl olduğunu yeniden canlandırmak gerçekten zor” dedi.

Perseverance’ın Jezero’da dolaştığı kayalar, milyarlarca yıldır yüzeyde oturmuş, onları görmemiz için bizi bekliyor. Mars’ın Güneş Sistemi’nin ilk dönemlerini anlamak için önemli bir laboratuvar olmasının nedenlerinden biri de bu.

Bulguları açıklayan “Mars’ın Jezero kraterindeki bileşim ve yoğunluk açısından tabakalı volkanik arazi” makalesi bilimsel dergi The Science Advances’ta yayımlandı.

Paylaşın

Mars’ta Yetiştirilmesi Gereken İlk Bitki Belirlendi

Bilim insanları, uzun zamandır Mars’ta mahsul yetiştirmenin uygun yollarını arıyor. ABD’deki Iowa State Üniversitesi’nden araştırmacılar, Mars’ta yetiştirilmesi gereken ilk bitkinin yonca olduğunu belirledi. 

Hakemli bilimsel dergi PLOS One’da 17 Ağustos’ta yayımlanan bulgulara göre yonca, Kızıl Gezegen’de yetiştirilecek diğer bitkiler için gübre görevi görebilir.

Çok uzak olduğu için Mars’ta insanları beslemek çok büyük bir zorluk teşkil ediyor. Gezegenin toprağı da ve suyu da ekinler için uygun değil. Bilim insanları bu yüzden uzun zamandır Mars’ta mahsul yetiştirmenin uygun yollarını arıyor.

Iowa State Üniverwsiesi’nde mikrobiyoloji okuyan Pooja Kasiviswanathan’ın yönettiği bir araştırma ekibiyse yoncanın Mars koşullarına uygun olduğunu belirledi.

Mars toprağına mümkün olan en benzer örneği hazırlayan ekip, yoncanın bu besin açısından fakir gezegende iyi yetişeceğini belirledi.

Ayrıca yoncadan gübre olarak yararlanılınca az bakım gerektiren, hızlı büyüyen ve fazla suya ihtiyaç duymayan şalgam, turp ve marul hazırlanan Mars toprağında başarılı bir şekilde yetiştirildi.

Araştırma ekibi, tatlı su ihtiyacının Mars’taki tuzlu suyun Synechococcus sp. PCC 7002 adlı deniz bakterisiyle arıtılarak karşılanabileceğini düşünüyor.

Öte yandan Kızıl Gezegen’deki toprak, araştırmacıların hazırladığı örnekten farklı olabilir. Yine uzmanlar, çalışmanın bilim insanlarına ve astronotlara umut verici seçenekler sunduğunu belirtti.

Araştırma ekibinde yer alan biyojeokimyager Elizabeth Swanner, “Hazırladığımız Mars toprağında hiçbir besin maddesi değişikliği yapmadan yonca yetiştirebilmemize çok şaşırdım” dedi.

Mikrobiyoloji öğrencisi Kasiviswanathan ise “Bulgularımızın, ileride NASA’nın Mars misyonuna yönelik araştırmalarını desteklemesini umuyorum” diye konuştu.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Mars’taki “Uzaylı Yosununun” Sırrı Çözüldü

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, Mars’ta ilk kez 12 Temmuz’da ABD uzay ajansının Perseverance keşif aracı tarafından görülen tuhaf, spagetti benzeri bir madde yumağının ne olduğunu tespit etti.

Biyolojik ya da başka bir şekilde uzaylı kökenli olmayan madde, Şubat 2021’de keşif aracını Mars yüzeyine indiren giriş, alçalma ve iniş (EDL) donanımına ait Dacron ağının birbirine dolanmış bir parçası.

Dacron, genellikle yüksek performanslı yelken bezlerinde kullanılan, reçineye gömülü bir tür sentetik elyaftır fakat NASA’nın blog yazısına göre Perseverance keşif aracında muhtemelen termal koruma battaniyesinin bir parçasıydı.

Blogda, “Söz konusu ağ parçası önemli ölçüde çözülme/parçalanma geçirmiş gibi görünüyor, bu da güçlü kuvvetlere maruz kaldığına işaret ediyor” ifadesine yer verildi.

Ağ, Perseverance keşif aracının inişinden arta kalan ve daha sonra keşif aracının yoluna çıkan ilk enkaz parçası değil.

Haziranda Perseverance, bir kaya çıkıntısına takılmış, muhtemelen EDL’deki termal battaniyenin bir parçası olan parlak folyo benzeri bir madde parçası tespit etti. Ve nisanda Perseverance keşif aracıyla birlikte Mars’a inen Ingenuity helikopteri, kendisini ve Perseverance’ı Kızıl Gezegen’in yüzeyine güvenli bir şekilde getiren EDL’den arta kalan koruyucu kabuk ve paraşütün fotoğraflarını çekti.

Çeşitli iniş takımı kalıntıları Mars’a yumuşak bir iniş yapmanın kaçınılmaz bir sonucudur fakat Perseverance görev ekibi için bir zorluk teşkil edebilir.

Perseverance, Mars’ın daha önce ya da halen doğal yaşam formları içerip içermediğini kesin olarak cevaplayabilecek analizler için 2030’larda toplanıp Dünya’ya gönderilmek üzere Mars yüzeyinden kaya ve toprak örneklerini kazarak çıkarmakla görevli.

NASA, Mars’ın herhangi bir Dünya mikrobuyla kirlenmesini önlemek için fırlatmadan önce Perseverance’ı sterilize etmeye özen göstermiş olsa da keşif ekibinin, EDL’den hiçbir maddenin keşif aracı tarafından çıkarılan örneklerin hiçbirine girmediğinden emin olmak için aracın kameralarını kullanması gerekecek.

Blogda, “Örnek toplama ekipleri, geri dönen örnek kasasının bütünlüğünü sağlamak için olası kirlilik kaynaklarını takip etmeyi de sürdürecek” diye belirtildi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın