Bilim İnsanları, Mars’ta Donmuş Su Keşfetti

Mars bir kez daha büyüleyici bir keşifle şaşkına çevirdi. Son araştırmalar, kızıl gezegenin ekvatorunda dev buz tabakaları olduğunu gösteriyor. Bu buz tabakaları birkaç kilometre derinliğe sahip, eritilirse Mars’ın tüm yüzeyini kaplamaya yetecek oranda.

Kızıl gezegenle ilgili son keşif, muhtemelen Mars’ta bir zamanlar yaşamın var olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Mars’ta bir zamanlar nehirlerin aktığına dair kanıtlar daha önce bulunmuştu.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre; Avrupa’nın “Mars Express” yörünge aracını kullanan bilim insanları, Mars yüzeyinin altında devasa buzlu su birikintileri olma ihtimalinin yüksek olduğunu duyurdu.

Bu birikintilerin yaklaşık 3,7 kilometre kalınlığında olduğu tahmin ediliyor. Bu da erimeleri halinde dünyadaki Kızıldeniz’i doldurabileceği ya da Mars’ın tamamını yaklaşık iki metre derinliğinde bir su tabakasıyla kaplayabileceği anlamına geliyor.

Bilim insanlarına göre bu yeni bulgular, Mars’ın bir zamanlar buzullar, göller ve nehir kanallarıyla bugünkünden çok farklı bir görünüme sahip olduğunu gösteriyor.

Avrupa Uzay Ajansı’nda (ESA) görevli Colin Wilson yeni buluşla ilgili euronews’e şunları söyledi: “Buzullara, artık orada olmayan tükenmiş buzullara ve aynı zamanda tozla kaplı bazı buzullara dair kanıtlar gördük. Bugün Mars’ta gördüğümüz su buzunun çoğu, sıcaklıkların daha soğuk olduğu ve bu nedenle buzun stabil olabileceği daha yüksek enlemlerde.”

Birkaç kilometre kalınlığında su buzu yığınlarının birikmesinin, geçmişte Mars’ta ne kadar su bulunduğunun da bir kanıtı olduğunu kaydeden Wilson, “Bu çok büyük miktarda su demek. Dolayısıyla, Mars yüzeyinde çok miktarda su bulunduğuna dair kanıtları başka yerlerde de gördük,” ifadesini kullandı.

ESA’nın Mars Express yörünge aracı Kızıl Gezegen’deki buz varlığını ilk kez 2004 yılında teyit etti. Yörünge aracı 2007’de bu birikintileri keşfetti, ancak bunların nasıl oluştuğu net değildi.

Bunların belki de dev toz, volkanik kül ya da tortu birikintileri olabileceği konusunda görüşler bulunuyordu. NASA 2015 yılında ise Mars’ta akan tuzlu su akıntıları olduğunu açıkladı.

NASA Gezegen Bilimi Direktörü Jim Green düzenlediği bir basın toplantısında Mars’ta elde edilen bulgularla ilgili şunları söyledi: Bugün, bu gezegene ilişkin bakışımızda adeta devrim yaşıyoruz. Keşif araçlarımız havada hayal ettiğimizden çok daha fazla nem olduğunu keşfediyor.

Bilim insanlarına göre Mars Express’in yeni verileri birikintilerin aslında toz ve buz katmanları olduğunu açıkça gösteriyor.

Mars’a insanlı yapılacak yolculuklar

Bu arada buzlu suyun kutuplarda değil ekvatorda bulunmasının bilim insanlarını da şaşırttığı görülüyor.

Son buluş bir anlamda bilim insanlarını insanlı keşif görevlerinin potansiyeli konusunda ciddi bir şekilde heyecanlandırdı.

NASA’ya göre Mars’ın 20 derece ile –153 derece arasında soğuk bir gezegen olduğu göz önüne alındığında, kutup bölgeleri yerine düşük enlemlerde su buzu bulmak insan keşif görevlerini kolaylaştırabilir.

ESA görevlisi Wilson, “Düşük enlemlerde su buzu bulma konusunda heyecanlanmamızın nedenlerinden biri, gelecekteki keşif görevlerinin, özellikle de insanlı keşif görevlerinin, yörünge mekaniği ve ayrıca güç kullanılabilirliği nedeniyle inmek zorunda kalacağı yer olması.” dedi.

Bilim insanları toz ve buz katmanlarının üzerinde birkaç yüz metre kalınlığında koruyucu bir toz veya kül tabakası bulunduğuna dikkat çekiyor.

Buz katmanlarının yeri konusundaki endişelerini de dile getiren Wilson, “Ancak, eğer 300 metre aşağıdaysa, bu keşif hedefleri için pek yardımcı olmaz. Ne yazık ki, bu muhtemelen insanlı keşif ihtiyaçlarımıza cevap olmayacak.” dedi.

Avrupa’nın Mars Express sondası Haziran 2003’te Dünya’dan ayrılmış ve Aralık 2003’te Mars’a ulaşmıştı. Kısa bir süre önce Kızıl Gezegen’i incelemeye başlamasının üzerinden tam yirmi yıl geçti.

Paylaşın

Dikkat Çeken Keşif: Mars’ta Günler Giderek Kısalıyor

Mars’ın kendi ekseni etrafındaki dönüşünün her yıl 0,004 yay saniyesi kadar hızlandığı ve bunun da Mars gününün her yıl milisaniyenin küçük bir bölümü kadar kısalması anlamına geldiği tespit edildi.

Bilim insanları bunun Mars’ın ya iç dinamiklerinde ya da atmosferinde ve buzullarındaki “uzun vadeli bir eğilimin” göstergesi olabileceği sonucuna vardı.

NASA’nın InSight Mars iniş aracından elde edilen veriler, Kızıl Gezegen’in dönüşünün her yıl tuhaf bir şekilde hızlandığını ve bunun Mars gününün uzunluğunda kademeli kısalmaya sebebiyet verdiğini gösteriyor.

Yakın zamanda Nature adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmada, Mars’ın kendi ekseni etrafındaki dönüşünün her yıl 0,004 yay saniyesi kadar hızlandığı ve bunun da Mars gününün her yıl milisaniyenin küçük bir bölümü kadar kısalması anlamına geldiği tespit edildi.

Aralarında NASA’nın Kaliforniya’daki Jet İtki Laboratuvarı’ndan araştırmacıların da yer aldığı bilim insanları, Kızıl Gezegen’in dönüşündeki bu hafif hızlanmaya neyin yol açtığından emin değil. Ama bazı fikirlere sahipler.

Çalışmanın ortak yazarı Bruce Banerdt, “InSight gibi bir jeofizik istasyonunun Mars’a konuşlandırılması çabalarında uzun süredir yer alıyorum. Bunun gibi sonuçlar onlarca yıl boyunca yapılan tüm çalışmalara değiyor” dedi.

Araştırmada bilim insanları, Mars’ın dönüşüne ilişkin şimdiye kadarki en hassas ölçümleri yapmanın yanı sıra erimiş metal çekirdeğin “sallanması” nedeniyle gezegenin de nasıl yalpaladığını tespit etti.

Çalışmaya göre gezegenin dönüşündeki bu hızlanmanın arkasında buzul sonrası geri dönüş gibi faktörlerin olabileceğinden şüpheleniliyor. Bu geri dönüş, Mars’ın kutup tabakalarında biriken buzun veya buzulların gömdüğü kara kütlelerinin tekrar yükselmesi anlamına geliyor.

NASA bu değişimi, kollarını önce açıp sonra gövdesinde birleştirerek kendi etrafında dönen bir buz patencisinin dönüş hızındaki değişime benzetiyor.

Yeni araştırmada, InSight’ın Mars’ta geçirdiği ilk 900 günde elde edilen veriler değerlendirildi ve gezegenin dönüşündeki değişimler incelendi.

Çalışma için bilim insanları, NASA’nın Dünya’daki Derin Uzay Ağı’ndan ve InSight’ın radyo aktarıcısıyla antenlerden oluşan ve topluca RISE adı verilen araçlarından yararlandı.

Araştırmacılar, Derin Uzay Ağı’nı kullanarak iniş aracına radyo sinyali gönderdi ve RISE bu sinyali daha sonra geri yansıttı.

Bilim insanları, yansıyan sinyalde, ambulans sireninin yaklaştıkça ve uzaklaştıkça ses perdesinin değişmesine sebebiyet veren aynı etki olan Doppler kaymasının neden olduğu küçük frekans değişikliklerini aradı.

Araştırmacılar, bu kaymayı ölçümleyerek gezegenin ne kadar hızlı döndüğünü belirleyebildi.

Belçika Kraliyet Gözlemevi’nden çalışmanın başyazarı Sebastien Le Maistre, “Aradığımız şey, bir Mars yılı boyunca sadece 20-30 santimetrelik değişimlerden ibaret. Bu değişimleri görebilmemiz için bile çok uzun zaman alıyor ve öncesinde çok fazla miktarda veri toplanması gerekiyor” dedi.

Dr. Le Maistre, “Deneye hazırlanmak ve bu keşifleri öngörmek için çok fazla zaman ve enerji harcadık. Ancak buna rağmen yol boyunca yine şaşkınlığa uğradık. Üstelik daha bitmedi, çünkü RISE’ın Mars’a dair gün yüzüne çıkaracağı daha çok şey var” ifadelerini kullandı.

Yeni bulgular Mars’ın dönüş hızında “yavaş bir ivme” olduğunu gösteriyor.

Bilim insanları bunun Mars’ın ya iç dinamiklerinde ya da atmosferinde ve buzullarındaki “uzun vadeli bir eğilimin” göstergesi olabileceği sonucuna vardı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Kızıl Gezegen’e (Mars) Dair Yeni Bulgular Şaşırttı

Yeni yayımlanan bir araştırma, göktaşı çarpmalarından elde edilen kanıtlar doğrultusunda, Mars (Kızıl Gezegen) yüzeyinin altının göründüğü veya beklendiği kadar basit olmadığını öne sürüyor.

Mars’ın yüzeyi bazaltik kayaçtan, yani erimiş lav olarak ortaya çıkan materyalden oluşuyor. Ancak Iowa Üniversitesi Dünya ve Çevre Bilimleri’nde doktor öğretim üyesi ve çalışmanın yazışmadan sorumlu yazarı Valerie Payré’ye göre araştırmacılar, yüzeyin kilometrelerce altından meteor çarpmalarıyla çıkan materyalde daha yüksek yoğunlukta silikon buldu. Normalde bazaltik kayaçlarda bu miktarlarda silikon bulunmamalı.

Dünya’yla karşılaştırıldığında Mars jeolojik açıdan ölü bir gezegen. Mars, Dünya gibi manyetik alan oluşturan sıvı bir demir çekirdeğe sahip değil ve aktif levha tektoniği de yok. Dünya’nın aksine, Kızıl Gezegen’in kabuğu gezegenin dış yüzeyine doğru katlanmadı ve milyarlarca yıllık süren bir katlanma süreciyle tekrar tekrar sıkıştırılmadı.

Bu nedenle bilim insanları uzun zamandır Mars kabuğunun, yani gezegenin en dış katmanının basit bir yapı olduğunu ve kesinlikle Dünya’nın kabuğu kadar çeşitlilik göstermediğini düşünüyordu. Öte yandan, hakemli bilimsel dergi Geophysical Research Letters’ta cuma günü yayımlanan yeni bir araştırma, göktaşı çarpmalarından elde edilen kanıtlar doğrultusunda, Mars yüzeyinin altının göründüğü veya beklendiği kadar basit olmadığını öne sürüyor.

Mars’ın yüzeyi bazaltik kayaçtan, yani erimiş lav olarak ortaya çıkan materyalden oluşuyor. Ancak Iowa Üniversitesi Dünya ve Çevre Bilimleri’nde doktor öğretim üyesi ve çalışmanın yazışmadan sorumlu yazarı Valerie Payré’ye göre araştırmacılar, yüzeyin kilometrelerce altından meteor çarpmalarıyla çıkan materyalde daha yüksek yoğunlukta silikon buldu. Normalde bazaltik kayaçlarda bu miktarlarda silikon bulunmamalı.

Dr. Payré yaptığı açıklamada, “Bileşimde daha fazla çakmaktaşı var ve bu da kayaları bazalt değil, bileşim açısından daha gelişmiş dediğimiz hale getiriyor” dedi.

Bu bize Mars’ta oluşmuş kabuğun kesinlikle bildiğimizden daha karmaşık olduğunu söylüyor. Yani bu, daha çok bu süreci ve bunun özellikle de Dünya’nın kabuğunun ilk olarak oluşum biçimi açısından ne anlama geldiğini anlamakla ilgili.

Dr. Payré ve meslektaşları, NASA’nın Mars Keşif Yörünge Aracı’nın çektiği görüntüleri kullanarak Mars’ın güney yarım küresindeki 9 noktada (çarpma kraterleri ve yüzeydeki diğer çatlaklar veya kırıklar) yüksek silikon yoğunlaşmaları buldu.

Bilim insanları Mars’ın 4,5 milyar yıl önce, muhtemelen uzaydaki devasa kayalık cisimler arasındaki çarpışmanın bir parçası olarak oluştuğuna inanıyor. Böyle bir çarpışma, tüm gezegeni yapışkan, sıvı bir magma karmaşası, nihayetinde de üzerinde ince bir kabuğun donduğu bir “magma okyanusu” haline getirmiş olabilir.

Öte yandan, ilk başta Mars’ın bir kısmı böyle bir çarpışmadan sonra katı kalmışsa, yani magma okyanusu içindeki adalar olarak kalmışsa bu, kabuğun bazaltikten ziyade silikon olduğu alanları açıklayabilir. Araştırmacılar, bu 9 bölgedeki kabuğu 4,2 milyar yıla tarihlendirdi ki bu, şimdiye kadar Mars’ta tespit edilen en eski kabuk oldu.

Dr. Payré, “Yüzeydeki keşif araçları, bazaltikten ziyade silisyumlu kayalar gözlemledi” dedi ve ekledi: Bu yüzden, kabuğun daha silisyumlu olabileceğine dair fikirler vardı. Ancak erken kabuğun nasıl oluştuğunu veya kaç yaşında olduğunu hiç bilmiyorduk ve halen bilmiyoruz, bu yüzden bu halen bir tür gizem.

Mars’ın kabuğunu incelemek, bilim insanlarının Dünya’nın kadim geçmişinde nasıl oluştuğunu daha iyi anlamalarını sağlayabilir. Gezegenimiz jeolojik açıdan aktif olduğundan, en eski kabuğun büyük kısmı, tektonik plakaların birleştiği dalma bölgelerinde gezegenin iç kısımlarına geri dalarak sürece yeniden başlıyor.

Dr. Payré, “Gezegenimizin kabuğunu başlangıcından beri tanımıyoruz; yaşamın ilk ne zaman ortaya çıktığını bile bilmiyoruz” dedi ve ekledi: Pek çok kişi bu ikisinin bağlantılı olabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla, uzun zaman önce kabuğun neye benzediğini anlamak, gezegenimizin tüm evrimini anlamamızı sağlayabilir.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Mars’ın Tamamen Kızıl Olmadığı Ortaya Çıktı

Yeni bir araştırma Kızıl Gezegen olarak da bilinen Mars’ın tamamen kızıl olmadığını ortaya koydu. Mars’ın popüler tasvirleri, sonsuza uzanan kızıl kayaları çağrıştırıyor.

Ama NASA’nın Perseverance keşif aracı başka bir şey daha buldu: Yeşil bir şey. Bilim insanları Mars’ın Jezero kraterinin göl olduğu zamanlar hakkında bilgi arayan aracın kratere ulaşınca şaşırtıcı kayalar bulduğunu söylüyor.

İlk olarak, bilim insanları, zeminin sadece kraterin göl olduğu dönemde biriken tortul kayaçlardan oluşmadığını tespit edince şaşkınlığa uğradı. Burada volkanik kayaların da yer aldığı ve bunların çoğunlukta olduğu söyleniyor.

Dahası, bu kayalar olivin (magnezyum demir silikattan oluşan mineral -ed.n.) parçalarından oluşuyor. Bu, Hawaii plajlarına koyu yeşil rengini veren peridotun daha çamurlu ve o kadar parlak olmayan bir versiyonu.

Bulgu, gezegene 2020’de varan NASA’nın Mars keşif aracı Perseverance’tan Dünya’ya geri gönderilen ilk verilerin analiziyle elde edilen birçok bulgudan biri.

Bilim insanları, bu yeni çalışmada incelenenlere benzer kayaların Dünya’da bulunabileceğini ama bunların genellikle milyarlarca yıllık rüzgar, su ve Dünya’daki yoğun yaşantılarının geri kalanı tarafından tahrip edildiğini söylüyor. Öte yandan, Mars’taki çevrenin çok farklı olması nedeniyle bozulmadan kalmışlar.

Yeni makalenin araştırmacılarından, Purdue Üniversitesi profesörü Roger Wiens, “Gördüğümüz bu katmanlı volkanik kayaların bugünlerde Dünya’da sahip olduğumuz volkanik kayalardan farklı göründüğünü fark etmeye başladık” dedi.

Dünya’nın varoluşunun ilk dönemlerindeki volkanik kayalara çok benziyorlar.

Bu nedenle bu kayalar bize Dünya’daki yaşamın tarihi ve bir zamanlar Mars’ta yaşamış olabilecek uzaylılar hakkında bilgi verebilir.

Purdue Üniversitesi’ndeki bir başka araştırmacı ve profesör Briony Horgan, “Dünya’da yaşamın ilk nerede ve ne zaman evrimleştiğini daha iyi anlamamış olmamızın nedenlerinden biri, bu kayaların çoğunlukla yok olması; bu nedenle Dünya’daki eski ortamların nasıl olduğunu yeniden canlandırmak gerçekten zor” dedi.

Perseverance’ın Jezero’da dolaştığı kayalar, milyarlarca yıldır yüzeyde oturmuş, onları görmemiz için bizi bekliyor. Mars’ın Güneş Sistemi’nin ilk dönemlerini anlamak için önemli bir laboratuvar olmasının nedenlerinden biri de bu.

Bulguları açıklayan “Mars’ın Jezero kraterindeki bileşim ve yoğunluk açısından tabakalı volkanik arazi” makalesi bilimsel dergi The Science Advances’ta yayımlandı.

Paylaşın

Mars’ta Yetiştirilmesi Gereken İlk Bitki Belirlendi

Bilim insanları, uzun zamandır Mars’ta mahsul yetiştirmenin uygun yollarını arıyor. ABD’deki Iowa State Üniversitesi’nden araştırmacılar, Mars’ta yetiştirilmesi gereken ilk bitkinin yonca olduğunu belirledi. 

Hakemli bilimsel dergi PLOS One’da 17 Ağustos’ta yayımlanan bulgulara göre yonca, Kızıl Gezegen’de yetiştirilecek diğer bitkiler için gübre görevi görebilir.

Çok uzak olduğu için Mars’ta insanları beslemek çok büyük bir zorluk teşkil ediyor. Gezegenin toprağı da ve suyu da ekinler için uygun değil. Bilim insanları bu yüzden uzun zamandır Mars’ta mahsul yetiştirmenin uygun yollarını arıyor.

Iowa State Üniverwsiesi’nde mikrobiyoloji okuyan Pooja Kasiviswanathan’ın yönettiği bir araştırma ekibiyse yoncanın Mars koşullarına uygun olduğunu belirledi.

Mars toprağına mümkün olan en benzer örneği hazırlayan ekip, yoncanın bu besin açısından fakir gezegende iyi yetişeceğini belirledi.

Ayrıca yoncadan gübre olarak yararlanılınca az bakım gerektiren, hızlı büyüyen ve fazla suya ihtiyaç duymayan şalgam, turp ve marul hazırlanan Mars toprağında başarılı bir şekilde yetiştirildi.

Araştırma ekibi, tatlı su ihtiyacının Mars’taki tuzlu suyun Synechococcus sp. PCC 7002 adlı deniz bakterisiyle arıtılarak karşılanabileceğini düşünüyor.

Öte yandan Kızıl Gezegen’deki toprak, araştırmacıların hazırladığı örnekten farklı olabilir. Yine uzmanlar, çalışmanın bilim insanlarına ve astronotlara umut verici seçenekler sunduğunu belirtti.

Araştırma ekibinde yer alan biyojeokimyager Elizabeth Swanner, “Hazırladığımız Mars toprağında hiçbir besin maddesi değişikliği yapmadan yonca yetiştirebilmemize çok şaşırdım” dedi.

Mikrobiyoloji öğrencisi Kasiviswanathan ise “Bulgularımızın, ileride NASA’nın Mars misyonuna yönelik araştırmalarını desteklemesini umuyorum” diye konuştu.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Mars’tan Alınan Örnekler, Ölümcül Organizmaları Beraberinde Getirebilir

NASA’nın uzay aracı Perseverance, Mars’ta olası yaşam belirtilerinin tespit edilmesi için örnek toplamayı sürdürürken, bazı bilim insanları bu çabalara mesafeli yaklaşıyor.

Mars’tan gelecek numuneleri Dünya’ya indirmek için projeler geliştiren uzay ajansı, görevin güvenlik riskini “son derece düşük” diye niteliyor.

Ancak bazı gökbilimciler ve uzay meraklıları, numunelerin Dünya’da ölümcül patojenlerin yayılmasına neden olabileceğini savunuyor.

NASA’nın kısa süre önce internet sitesinde başlattığı ankete katılan bir yorumcu, “Hiçbir ülke tüm gezegeni riske atmamalı” diye yazdı.

Katılımcıların çoğu, Kızıl Gezegen’den toplanacak numunelerin önce Dünya dışında, örneğin yörüngedeki bir laboratuvarda incelenmesini önerdi.

Scientific American dergisine açıklamalarda bulunan, astrobiyolog Barry DiGregorio da Mars numunelerinin Dünya’nın biyosferine zarar verme ihtimalini değerlendirmeye öncelik verilmesi gerektiğini ifade etti.

Uluslararası Mars Numune Teslimine Karşı Komite adında kar amacı gütmeyen bir kurumu yöneten DiGregorio’ya göre bunun en iyi yolu, numunelerin özel bir uzay istasyonunda veya Ay üssüne kurulacak bir araştırma laboratuvarında incelenmesi.

Bilim insanı ayrıca NASA’nın bu araştırmalarda yalnız olmadığına dikkat çekiyor. Örneğin Çin de Mars’tan toplanan malzemeleri doğrudan Dünya’ya getirmek için kendi görevlerini tasarlıyor.

DiGregorio, Çin’in bu araştırmalara dahil olmasından özellikle endişelendiğini aktardı.

“Numunelerin geri getirilmesi ulusal bir hedef olmamalı. Uzay yolculuğu yapan tüm ülkeler küresel bir çaba kapsamında verilerini gerçek zamanlı paylaşmalı” diyen bilim insanı sözlerini şöyle sürdürdü:

Aksi takdirde hiçbir ülke, diğerinin ne bulduğunu veya nasıl sorunlarla karşı karşıya kaldığını bilemez.

“Bunu çoktan bilirdik”

Öte yandan gökbilimcilerin önemli bir kısmı ve NASA’da görevli araştırmacılar, Mars’tan gelecek numunelerin burada herhangi bir sorun yaratmayacağından emin.

Astrobiyolog Steve Benner, “Mars’taki malzemeler Dünya için tehdit oluştursaydı bunu çoktan bilirdik” diye konuştu.

Buna göre Mars’a çarpan asteroitler genellikle gezegen yüzeyinden kaya parçalarını uzaya fırlatıyor. Böylece her yıl yaklaşık 500 kilogramlık Mars kayası Dünya’ya doğru yol alıyor.

Benner kendisinin de Mars’tan gelen bir asteroide sahip olduğunu ifade ediyor:

Dünya’da yaşamın ortaya çıkmasından bu yana 3,5 milyar yıldan fazla süre içinde, trilyonlarca kayaç benzer yolculuklar yaptı. Mars’ta mikrobiyota varsa ve Dünya’nın biyosferinde hasara yol açabiliyorsa bu zaten olmuştur. NASA’nın birkaç kilogram daha eklemesi fark yaratmaz.

Paylaşın

Mars’ta Çöp Bulundu

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından Mars’a gönderilen uzay aracı Perseverance, Kızıl Gezegen’in yüzeyinde insan çöpleri tespit etti. Mars’ın yüzeyinde insan çöpüne ilk kez rastlanmıyor.

Perseverance ekibi, Salı günü Twitter’da paylaştıkları mesajda aracın Mars yüzeyine inişinde aşırı hava değişimlerinden korunması için üzerine sarılan termal battaniyenin parçalarına rastladıklarını açıkladı.

Robotun geçen yıl iniş yaptığı noktanın 2 kilometre uzaklığında bu manzarayla karşılaştıklarını belirten ekip “Bunu burada bulmuş olmak çok şaşırtıcı. Bu parça iniş sırasında mı buraya geldi yoksa rüzgâr mı buraya taşıdı?” ifadelerini kullandı.

Nisan ayında Ingenuity isimli helikopter, hem kendisinin hem de Perseverance’ın inişi için kullanılan teknik malzemeden geride kalan çöpleri görüntülemişti. Uzayda çöp izlerine rastlanması uzay kurumları açısından giderek daha büyük endişe yaratıyor.

Uzay misyonlarından geride kalan bot, kürek, Apollo uzay aracının Ay yüzeyinde bıraktığı araçlar gibi parçalar bakir olan gezegen yapılarının kirlenmesine yol açabiliyor.

Dünya’nın yörüngesi de uydular ve uzay çöpü nedeniyle kalabalıklaşırken Dünya’dan uzaya yapılacak yolculuklar da daha tehlikeli bir hal alıyor.

Ayrıca Dünya’yı çevreleyen bozulmuş uydular, tornavidalar, paraşütler ya da geride kalan diğer artıklar Uluslararası Uzay İstasyonu için de büyük risk yaratıyor.

Buna karşın uzayı kirlilikten korumak için alınan tedbirler çok sınırlı.

Uzayla ilgili mevcut yasalar 1967’de imzalanan Dış Uzay Anlaşması’nın çok ötesine geçebilmiş durumda değil.

San Francisco Üniversitesi’nden astronomi profesörü Aparna Venkatesan, uzayda çevre kirliliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin uzayı insanlığın ortak mirası olarak tanımlamaktan geçtiğini söylüyor.

Perseverance uzay aracı, Şubat 2021’de yedi aylık yolculuğunu tamamlayıp Mars’a başarılı iniş yapmıştı.

Bir ton ağırlığındaki araç, milyarlarca yıl önce dev bir göl olduğu düşünülen Jezero adlı kratere inmişti.

Araç, Kızıl Gezegen’de geçmiş yaşam izlerini araştırıyor. Üzerindeki ekipman sayesinde mikroskobik görüntü elde edebilen Perseverance’ın elde ettiği veriler Dünya’ya gönderilerek değerlendiriliyor.

Perseverance’tan önceki Mars görevlerinde daha çok gezegenin yaşanabilirliği üzerine araştırmalar yapılmıştı.

2000’li yıllarda gezegende araştırmalar yapan Spirit ve Opportunity ile yakın zaman önce Curiosity, Mars’ın bir zamanlar daha sıcak ve ıslak bir gezegen olduğunu ortaya koymuştu.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

‘Mars’ta Sanılandan Çok Daha Uzun Dönem Su Vardı

Çinli bilim insanları, Çin’in Mars’taki robot gezgininin yeni ve önemli bir bulgusunu paylaştı. Buna göre Mars’ta eski bir okyanusun yeri olduğuna inanılan geniş havzada keşfedilen hidratlı mineraller, gezegenin yüzeyinde sanılandan daha uzun süre boyunca su bulunmuş olduğunu gösteriyor.  

Bilim insanları, Science Advances dergisinde Çarşamba günü yayınlanan makalede, Zhurong robotu tarafından geri gönderilen verilerin analizini paylaştı ve 700 milyon yıl öncesine kadar örneklenmiş minerallerde bile su belirtileri tespit edildiği açıklandı.

Daha önce Mars’ın ‘Hesperian Epoch’ olarak bilinen ikinci jeolojik çağının sona erdiği yaklaşık 3 milyar yıl öncesine kadar sadece ıslak yüzeye sahip olduğuna inanılıyordu. İçinde bulunan evreye ise ‘Amazon dönemi’ deniyor ve bu devirde yüzey suyu yok.

Araştırmacılar, Zhurong’un örneklediği mineralleri içeren toprağın, yükselen yeraltı suyu veya o zamandan beri buharlaşan erimiş buz tarafından oluşturulabilecek sert bir kabuğa sahip olduğunu yazdı.

Suyun tamamı kutuplarda kilitli halde

Çin araştırma robotu, geçen yıl mayıs ayında gezegene inişinden bu yana uçsuz bucaksız Utopia Planitia ovasını keşfetmeye devam ediyor. Zhurong, arazi hakkında veri toplarken iniş alanından yaklaşık 2 kilometre mesafe yol kat etti.

Son yıllarda, Avrupa Uzay Ajansı tarafından işletilen bir yörünge sondasından elde edilen verilerde de gezegenin güney kutbundaki buzun altında su keşfedildi.

Mars’taki suyun neredeyse tamamı kutup buzullarında kilitli halde bulunuyor. Yeraltı suyunu bulmak, gezegenin yaşam potansiyelini belirlemenin yanı sıra herhangi bir insanlı keşif görevi için de kalıcı bir kaynak sağlamanın anahtarı.

Paylaşın

Mars’ta İşlenebilir ‘Su Rezervi’ Bulundu

Avrupa Uzay Ajansı (ESA).ve Rusya Uzay Ajansı’nın (Roscosmos) ortaklaşa yürüttükleri ExoMars projesi kapsamında yapılan araştırmalarda Mars yüzeyinin hemen altında ‘önemli miktarda’ su varlığı keşfedildi. Bilim insanları, bu rezervin gelecekte Mars’taki keşif etkinliklerini yürütenlerce kolaylıkla kullanılabileceğini açıkladı.

Su varlığı, Mars yüzeyindeki Valles Marineris kanyonunda bulundu. Valles Marineris ABD’deki Büyük Kanyon’dan yaklaşık 10 kat daha uzun ve beş kat daha derin. Haber, 15 Aralık’ta Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) yaptığı açıklamayla duyuruldu.

Suyu keşfeden Trace Gas Orbiter uydusu kanyon yüzeyinden bir metreden daha az derinlikte büyük miktarda hidrojen varlığı saptadı Rusya Bilimler Akademisi Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden Alexey Malakhov, “Bu su buz ya da topraktaki diğer minerallerle kimyasal olarak bağlanmış su halinde olabilir. Ancak başka gözlemler bize, Mars’ın bu kesiminde bulunan minerallerin tipik olarak çok küçük yüzdelerde, bu yeni gözlemlerde anıtlandığından çok daha küçük miktarda su içerdiğini anlatıyor. Genel olarak bu suyun daha çok buz halinde olduğunu düşünüyoruz,” diyor.

Malakhov gözlemlerini özetlerken, “Valles Marineris’in merkezi bir bölümünün suyla dolu olduğunu gördük. Bu beklediğimizden çok daha fazla su, “diyor. ” Bu, sabit düşük sıcaklıklar nedeniyle su buzunun kalıcı olarak kuru toprağın altında bulunduğu, Dünya’nın permafrost bölgelerine çok benziyor.”

Keşif, Mars’taki ilk su belirtisi değil. Mars kutup bölgeleri buzullarla kaplı ve önceki ESA misyonları, gezegen yüzeyinin birkaç kilometre altında potansiyel su vahaları bulmuştu.

Bununla birlikte, en son bulgular, ESA’nın varlığından söz ettiği suyun çok daha ‘işlenebilir’ olduğunu gösteriyor ve ‘Valles Marineris’i, gelecekteki gezegene yapılacak insanlı keşif misyonları için daha da umut verici bir hedef haline getiriyor. Yeni bulunan sudan zengin alanın yüzölçümü Hollanda kadar ve derin Mars’ta su bulma umudu sunan kanyon sistemi Candor Chaos vadileriyle örtüşüyor.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Mars’ta Koloni Kurmanın Anahtarı: Mağara Girişleri

Mars’ın bu kadar ıssız, çorak bir manzara olmasının nedenleri var. Ne kalın bir atmosfere ne de bir manyetik alana sahip olan Kızıl Gezegenin yüzeyi, Dünya’da görülenden 900 kat daha fazla radyasyonla her gün bombalanıyor. Ancak bazı yerler korunaklı. Yeni araştırmalar, mağara girişlerinin normalde Mars’ı vuran zararlı radyasyondan korunduğunu buldu.

Haber Merkezi / Bu, onları hem gelecekteki yerleşim yerleri hem de uzaylı yaşam belirtileri aramak için yapılan robotik görevler için ideal hale getirebilir. Son on yıldaki uzay araştırmalarındaki inanılmaz ilerlemelere rağmen, bu yüzyılda Mars’a yerleşme fikrini ciddiye alacaksak, üstesinden gelinmesi gereken birçok zorluk var. Tabii tek yönlü intihar görevlerinden hoşlanmıyorsak!

Mars’a ayak basmaya cesaret edecek kadar cesur herhangi bir astronotu öldürecek çevresel tehlikeler açısından sıkıntısı yok. Birincisi, gezegen Dünya’nın deniz seviyesindeki basıncının sadece %0.7’sine sahip, yani Mars’a gidecek herhangi bir insan tam basınçlı bir elbise giymeli veya basınç kontrollü bir odanın içinde durmalı, aksi halde oksijen kan dolaşımından akmaz, vücut şişer ve kanar.

Sonra birde radyasyon sorunu var. Mars, Güneş’e Dünya’dan daha uzaktadır ve Dünya’daki benzer bir görülen görülen metrekare başına enerjinin kabaca %60’ını alır. Ancak Mars’ın enerjik parçacıkları saptıracak bir manyetik alanı olmadığından, kağıt inceliğinde atmosferle birleştiğinde, yüzeyi Dünya’dan çok daha yüksek radyasyon seviyelerine maruz kalmakta. Ayrıca, kozmik ışınlara ve güneş rüzgarına da düzenli maruz kalmanın yanı sıra, güçlü güneş patlamaları nedeniyle ara sıra ölümcül radyasyon patlamaları da maruz kalmakta.

Mars Odyssey sondası tarafından yapılan ölçümler, Mars’ta devam eden radyasyon seviyelerinin, Uluslararası Uzay İstasyonunda astronotların deneyimlediğinden en az 2,5 kat daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu, günde yaklaşık 22 milirad eder ve bu da yılda 8000 milirad (8 rad)’a eşittir. Karşılaştırma için, yeryüzündeki insanlar ortalama 0,62 rad/yıl’a maruz kalmaktadır.

Kızıl Gezegeni kolonileştirmeye yönelik herhangi bir girişim, radyasyona maruz kalmanın minimumda tutulmasını sağlayacak önlemler gerektirecektir. Şimdiye kadar önerilen fikirlerin bazıları, seramikle kaplanmış şişirilebilir modüller kullanılarak doğrudan zemine inşa edilmiş habitatları veya hatta yer üstü habitatları içeriyor.

“Yeterli koruma sağlayabilir”

Ancak, halihazırda mevcut olan doğal barınaklardan yararlanmak daha iyi bir fikir olabilir. Mars, yüzeyinde derin çukurlar, mağaralar ve lav tüpü yapıları bulunmakta. İspanya Ulusal Havacılık ve Uzay Teknolojisi Enstitüsü’nde Daniel Viúdez-Moreiras liderliğindeki araştırmacılar tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre , bu mağaraların çoğu insan yerleşimcilere yeterli koruma sağlayabilir.

Araştırmacılar, mağaralar ve girişleri, çoğunlukla yüzeyde bulunan zararlı iyonlaştırıcı ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyondan doğal korumaları nedeniyle, yaşam kanıtlarını koruyabilecek yaşanabilir ortamlar ve bölgeler olarak önerdiler.

Araştırmacılar, “Mağara girişlerinin sayısal simülasyonları, yıl boyunca ve gezegenin herhangi bir yerinde, hem maksimum anlık hem de kümülatif dozlarda UV radyasyonunda iki büyüklükten daha fazla bir azalma olduğunu gösteriyor” dedi.

Araştırmacılar, Mars mağaralarındaki UV radyasyon seviyelerinin bazı durumlarda yüzeyde bulunan değerlerin ~%2’si olduğunu buldular.

Dahası, aktif radyasyon miktarı, Dünya benzeri fotosentez için gereken minimumdan hala daha yüksektir. Başka bir deyişle, mağara girişleri hem insanları hem de bitki besin kaynaklarını barındırabilir. Bununla birlikte, kanserle ilişkili elektromanyetik radyasyon türü olan iyonlaştırıcı radyasyonun UV radyasyonu ile aynı şekilde engellenip engellenmediği açık değildir.

Viúdez-Moreiras, “İyonlaştırıcı radyasyon, UV radyasyonu ile tam olarak aynı davranışı göstermiyor. Ancak, iyonlaştırıcı radyasyonun çukur kraterlerde ve mağara tavan pencerelerinde de güçlü bir şekilde zayıflamasını bekliyoruz” dedi.

“Tharsis şehri”

Mars Odyssey’in termal emisyon görüntüleme sistemi (THEMIS) ile birlikte Mars Reconnaissance Orbiter Context Camera sistemi (CTX) gibi cihazlar tarafından son birkaç on yılda kaydedilen yüksek çözünürlüklü yüzey görüntüleme verileri , Tharsis çıkıntısının en iyi bölge olabileceğini düşündürmektedir.

Mars’taki mağara adayları. Arsia Mons, Pavonis Mons ve Ascraeus Mons olmak üzere üç devasa kalkan volkanı da içeren bu bölgede 1000’den fazla uygun mağara tespit edilmiştir. Tharsis şehri, Mars’taki ilk insan yerleşimi için harika bir isim gibi görünüyor.

Paylaşın