Artvin: Bilbilan, Karagöl

Karagöl; Artvin’in Şavşat İlçesi, Bilbilan Yaylası sınırları içerisinde yer almaktadır. Şavşat ilçe merkezine 25 km uzaklıktadır.

Şavşat, Dalkırmaz, Çiftlik, Savaş, Çavdarlı köyleri üzerinden veya Hanlı ve Karaağaç köylerinin yaylalarını geçerek göle ulaşabilmektedir. Çavdarlı, Savaş ve Hanlı köylerinin yaylalarının üstünde Yalnızçam dağlarının zirvesinde, Bilbilan yaylasının arka tarafında yer almaktadır.

Üç büyük gölden oluşmaktadır. Muhteşem bir doğa görüntüsüne sahip olan bu gölün çevresinde yaz aylarının ortasında bile kar vardır. Bu göllerde dünyada nadir olarak yetişen kırmızı benekli alabalıklar bulunmaktadır.

Paylaşın

Artvin: Borçka, Karagöl

Karagöl; Artvin’in Borçka İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Borçka – Camili Köyü karayolu üzerindeki Karagöl, Borçka İlçe Merkezi’ne 27 km. uzaklıktadır.

1800 lü yıllarda bugünkü Klaskur yaylasının yakınında bulunan bir tepenin toprak kayması sonucu Klaskur deresinin önünü kapatması ile oluşmuştur. Zengin orman örtüsü ve flora çeşitliliği ile ilgi çekmekte olup kamp turizmi için sayılı yerlerdendir. Ayrıca yöre halkı tarafından mesire yeri olarak kullanılmaktadır.

Paylaşın

Artvin: Şavşat, Karagöl

Karagöl; Artvin’in Şavşat İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şavşat ilçe merkezine 25 km. uzaklıkta olup midibüs ve daha küçük araçlarla ulaşım sağlanabilmektedir.

Sahara Karagöl Milli Parkı içindedir. Kamp ve Karavan Turizmi için ilimizdeki en uygun yerlerdendir. Göl kenarında özel sektör tarafından işletilen 20 kişilik konaklama tesisi bulunmaktadır.

Paylaşın

Konya: Karagöl

Karagöl; Konya’nın Beyşehir İlçesi, Kurucuova Kasabası’nın 15 kilometre güneybatısında yer almaktadır.

Karagöl, Anamas Dağları üzerinde, 2.500 metre yükseklikte, 15 dekar alanlı bir krater gölüdür.

Karagöl’ün batı yakasındaki sarp kayalıklarda yaz – kış kar ve buz eksik olmaz. Ormanlık bölge ise daha aşağıda kalır.

Anamas Dağları dağcılık sporu açısından elverişli olup, bu sporla ilgilenenler dağda zirve tırmanışları gerçekleştirmektedirler.

Paylaşın

Hatay: Erzin, Karagöl

Karagöl; Hatay’ın Erzin İlçesi, Gökdere Yaylası sınırları içerisinde yer almaktadır. Gölde bulunan şifalı sülükler yerli turistler için ilgi merkezi olmaktadır. Karagöl, yüz ölçümü 0,15 km2, denizden yüksekliği 273 m olan doğal bir göldür.

Gölü besleyen su kaynakları yağmur ve kar suları olup yıl içerisinde su derinliği oldukça değişmektedir. Bölgede bunan narenciye bahçelerinin çokluğu ve bu bahçeleri sulama amacıyla çiftçilerin göl suyunu düzensiz ve bilinçsiz bir şekilde kullanması göl suyu derinliğinin mevsimsel değişimini de oldukça etkilemektedir.

Göl suyundaki bu değişim gölün biyolojisini de olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle balıkların üreme döneminde sulama amaçlı kullanım arttığından göl su derinliliğinin düşmesi bunun sonucu olarak da balık yumurtalarının büyük kısmının zarar görerek balık populasyonlarında gelişme sağlanamamaktadır.

Bölgede bulunan İskenderun Demir Çelik Fabrikası’nın bacalarından çıkan zararlı gazlar yağışlar sonucunda göl ortamına karışarak göl biyolojisini olumsuz yönde etkileyen diğer bir önemli faktördür. Ayrıca yağmur ve eriyen kar sularının oluşturduğu erozyon sonucunda göle karışan suda askıda katı madde oranının yüksek olması da göl fizyolojisini ve biyolojisini etkileyen önemli faktörlerden biridir.

Belirtilen faktörlere ilave olarak; arazilerin ziraata açılması, toprakların tuzlulaşması, yoğun zirai gübre kullanımı, pestisitlerin yaygın kullanımı, erozyon ve organik madde ile bitkisel çeşitliliğin azalması en önemli çevresel problemler olarak su kaynaklarını tehdit eder olmuştur.

İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir; çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege Denizi, lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde ilin batı kıyısı boyunca uzanır.

“Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir; 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik Dönem’in ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, Antik Çağ’ın en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İyon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu. Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama Antik Kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür, sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

İzmir; Tepekule(Bayraklı), Symrna, Efes, Pergamon(Bergama), Teos (Sığacık), Lebedos (Ürkmez), Kyme (Aliağa), Allianoi (Yortanlı), Thyrea (Tire), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Erythrai (Çeşme), Klazomenai (Urla), Metropolis (Torbalı), Claros (Ahmetbeyli) ve Myrina (Aliağa) gibi tarihte hüküm sürmüş olan uygarlıkların yaşadığı topraklara ve hâlâ gün yüzüne çıkmamış pek çok uygarlık merkezinin miraslarına sahip binlerce yıllık yerleşim yeridir.

İzmir tarihin her döneminde insan sağlığına hizmet etmiş dünyaca bilinen Agamemnon, Asklepion, Allianoi, Karakoç ve Çeşme-Şifne, Ilıca vb. şifa merkezleri ile günümüzde de özellikle İskandinav ülkelerinden ve dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerine sağlıklı yaşam alternatiflerini sunan ve potansiyeli çok yüksek olan sağlık ve termal turizm merkezidir.

Paylaşın

Karagöl Dağları Ve Yaylaları

Giresun’un en yüksek ikinci dağı olan Karagöl Dağlarında birçok yayla bulunmaktadır. Dağın kuzeybatısında Ordu ili sınırına yakın olan bölgede Elmalı, Bozat Taşı ve İnboynu Yaylaları, 3107 metrelik Karagöl Tepesinin hemen altında bir buzul gölü olan Aygır Gölü bulunmaktadır.

Doğuya doğru gittikçe dağdaki en büyük göl olan Karagöl Gölü ve bu gölün Aksu köyüne doğru inen vadisinde Bağırsak Gölü bulunmaktadır. Bağırsak Gölü’nün biraz altında ise Eğrikaya Yaylası yer alır. Karagöl dağlarının en doğusunda bulunan 3040 metre yüksekliğindeki Kırklar tepesinin kuzey batı yamacında Camlı Göl, doğu yamacında Sağrak Göl, bulunur.

Sağrak Göl’ün alt tarafındaki vadide ise Kanlıağıl, Avşar, Yukarı Belen ve Aşağı Belen Yaylaları yer alır. Sağrak Göl’ün daha doğusunda küçük bir göl olan Kazan Gölü yer alır. Trekking sporuna çok elverişli olan Karagöl Dağlarında yaz aylarında rehber eşliğinde doğa yürüyüşleri yapılabilir.

Giresun’un kısa tarihi

Şehrin nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer almaktadır. Coğrafyacı Strabon, Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci Arrien Farnakia´nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır.

Şehir hakkında Roma, Bizans ve Rum Pontus İmparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler yoktur. Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, şehir ve kasaba tarihlerinde dil incelemeleri sonucunda, bu bölgede M.Ö. 2000´li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

M.Ö. 7.y.y.da İskitlerin Karadenize göç etmesi ile Oğuz unsurları da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Halaç´ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur.

Karadeniz bölgesinde, ilk ve orta çağlarda, İskit, Kimmerler, Hun, Hazar, Bulgar, Uz, Peçenek göçlerinin sonucu Türk iskanının olduğu, Karadeniz ağızlarının fonetik ve morfolojik yapısıyla birlikte yer adlarından da anlaşılır. Giresun´un batı yakasındaki Çıtlakkale mahallesinin adının Deliorman ve Selanik civarından gelerek buraya yerleşmiş olan Türk topluluğu Çıtaklardan geldiği, bölgede konuşulan lehçenin ve kültür unsurlarının Çıtak ve Gagavuz Türklerinin ki ile benzerlik gösterdiği görülür.

Hitit İmparatorluk dönemi tabletlerine dayanan tarihi kaynaklarda, Giresun´un Azzi Bölgesi sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Karadeniz bölgesinde 90´a yakın koloni şehri kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin de kurucularıdır. Amaçları bu bölgeyi kendilerine yurt edinmek olmayıp, buraların her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmekti. Bu yüzden yerleşim birimlerinin korunabilecek kısımlarını alıp buralara yerleşmişlerdir.

Çevresinde önemli gümüş ve demir üretim yerleri olan Giresun´a Romalılar tam bir hakimiyet kurmamışlardır. Onların döneminde bu bölgede para basıldığı rivayet edilmektedir. Roma idaresinin ilk dönemlerinde Romalı yazarlardan Ammianus Marcel´e göre Romalı komutan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve bu ağacın fidanlarını Roma´ya götürmüştür. Bu bilgi kirazın dünyaya Giresun´dan yayıldığı inancının kaynağı olmakla birlikte Roma´da daha önce de kirazın varolduğu belirtilmektedir. Giresun Romalıların ardından Bizanslıların denetimine geçmiştir.

Bizans egemenliği döneminde Yunan medeniyetinin büyük bir hızla gelişip yayılmasına karşılık, Yunan soyu gittikçe zayıflamıştır. Bu sebeple, Bizans İmparatorları, ülkelerinin içerisinde yaşayan ve başka soydan gelen insanları asimle etmeye çalışmışlar ve bu yolda en çok dil ve dinden yararlanmışlardır. Doğu Karadeniz´in ormanlık alanlardaki kabileleri itaat altına almak için ormanlar kesilerek yollar açılmış, yol boylarına muhafız kulübeleri yapılmış, hatta bir miktar Hıristiyan Bulgar Türk´ü de getirilip bölgeye yerleştirilmiştir. Bizanslılar bu yolda çaba harcarken 705 yılında ilk kez Müslüman Arap orduları bölgeye gelip İslamlığı tanıtmaya başlamıştır.

Anadolu Selçuklu Devletine vergi vermeyi kabul eden ve 1244´te Moğolların egemenliği altına giren Trabzon Türklerin bir eyaleti haline gelmiştir. Trabzon´a bağlı bulunan Giresun ve çevresi Moğol nüfuzu altına girmiştir. İşte bu sırada, Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlamışlardır.

Bayram Bey, Ordu ve çevresini kontrol altına alan Çepni Türkmenlerinin beyidir. Oğlu Hacı Emir Bey döneminde bu bölgeye “Bayramlu Beyliği” denilmeye başlanmıştır. O da aynı şekilde Trabzon Rum İmparatorluğunu sıkıştırmaya devam etmiş olup, Hacı Emir Beyin Oğlu Emir Süleyman Bey de, 1397´de Giresun´u fethetmiştir.

Böylece onun zamanında Giresun ve çevresinin fethi ve Türkleşmesi tam manasıyla sağlanmıştır. Bu beylik iç ve dış çatışmalar sonucu zayıflayıp Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin´in hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla Giresun da bu devletin sınırları içinde kalmıştır.

Bugüne kadar yanlış bir kanaat olarak Giresun´un Türkleşmesi Fatih Sultan Mehmet´in 1461´de Trabzonu fethiyle beraber gösterilmiştir. Giresun´un Osmanlı Devletine bu tarihte katıldığı doğrudur. Oysa Giresun´un Türkleşmesi 1397´de Bayramlu Çepni Türkmen Beyi Emir Süleyman Beyin Giresun´u fethetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu yanlış kanaat yüzünden Giresun´da onun adını taşıyan hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla Giresun´un ilk fatihi tanınmamaktadır.

Paylaşın