Dört Kişilik Memur Ailesinin Yoksulluk Sınırı 49 Bin 215 Lira

Ekonomiye dair açıklanan her veri yaşanan derin ekonomik krizi gözler önüne seriyor. Eylül ayında dört kişilik bir memur ailesinin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı yani açlık sınırı 16 bin 338 lira oldu.

Haber Merkezi / Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı kısacası yoksulluk sınırı ise 49 bin 215 lira oldu.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Büro Emekçileri Sendikası’nın araştırma merkezi (BES/AR), eylül ayına ilişkin açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarını açıkladı.

Buna göre; Eylül ayında dört kişilik bir memur ailesinin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı 16 bin 338 lira, tek bir kişinin (bekâr) bir çalışanın yaşam maliyeti ise 22 bin 124 lira, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı kısacası yoksulluk sınırı 49 bin 215 lira oldu.

Eylül ayında bir önceki aya göre, açlık sınırı yüzde 4,33, yoksulluk sınırı yüzde 4,76, yaşam maliyeti yüzde 5,10, bir önceki yılın aralık ayına göre, açlık sınırı yüzde 71,91 yoksulluk sınırı yüzde 58,94 yaşam maliyeti yüzde 72,44, bir önceki yılın aynı ayına göre, açlık sınırı 103,51 yoksulluk sınırı yüzde 88,17, yaşam maliyeti yüzde 104,15 arttı.

BES/AR tarafından yapılan açıklamada ayrıca şu ifadelere yer verildi:

“Sağlıklı beslenmenin maliyeti günlük 544 lirayı geçti,
2023 yılında da asgari ücret açlık sınırının altında kaldı,
En düşük emekli aylığı açlık sınırının yarısı kadar,
Büyükşehirlerde Kamu Emekçileri, barınma ihtiyacını karşılamak için neredeyse maaşının %55’ini kiraya ödemek zorunda kalıyor.

Orta Vadeli Programda 2024 yılı için enflasyon tahmini yüzde 33,0, 2025 yılı için yüzde 15,2 olarak açıklanmıştır. Hükümet ile Memur Sen arasında imzalanan Toplu İş Sözleşmesi ile 2024 yılı için yüzde 25, 2025 yılı için toplam yüzde 11 maaş artışında anlaşma sağlanmış, İktidarın kendi enflasyon beklentilerinin bile altında kalmıştır.”

Paylaşın

Memur Ve Emekli Zam Oranlarına KESK’ten Tepki

Memur ve emekli maaşlarına yapılan zam oranlarına tepki gösteren Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Ankara Şubeler Platformu, Ankara Ulus Meydanı’nda açıklama yaptı.

“Yoksulluk Sınırının Üzerinde, İnsanca Yaşayacak Bir Ücret İstiyoruz” talebiyle bir araya gelen kitle, “Rakamlar Yalan, Yoksulluk Gerçek” pankartı taşıdı. Sık sık “Hükümet zammını al başına çal” , “Zam zulüm işkence işte AKP” sloganları attı.

Açıklamaya Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Cumhuriyet Halk Partisi( CHP) Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya ve birçok kurum temsilcisi katıldı. Kitle adına açıklamayı KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Sadri Ünal yaptı.

“Maaş zammı ‘sıfır’ zam demek”

Kamu emekçilerinin ve emeklilerin adeta “Bermuda Şeytan Üçgeni” ile karşı karşıya olduğunu söyleyen Ünal şöyle devam etti:

“Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve yandaş konfederasyonun yarattığı girdap ile emekçiler karın tokluğu dahi diyemeyeceğimiz bir sefalet ücreti ile yaşamaya çalışmaktadır. Yıllardır bu üçlü aynı oyunu oynuyor. Yandaş Konfederasyon enflasyon altındaki oranların altına imza atıyor, TÜİK her altı ayda bir iktidarın ekonomi politikalarına uygun oranlar açıklayarak gerçek enflasyonu gizliyor ve iktidar TÜİK verilerine göre enflasyon farkını vererek lütfedercesine artış oranı açıklıyor. Oysa her zaman altını çizdiğimiz üzere enflasyona göre maaş zammı ‘sıfır’ zam demektir. Sahte rakamlardan ibaret TÜİK verilerine göre maaş zammı ise reel gelirimizin erimesi, yoksulluğumuzun artması demektir.”

En temel talepleri sağlanıncaya kadar fiili ve meşru mücadeleyi farklı eylem ve etkinliklerle sürdürmeye devam edeceklerini kaydeden Ünal şöyle devam etti:

“İktidarın sermayeden yana politikalarının ağır sonuçlarını yaşayan tüm kesimlerle birlikte mücadele ederek insan onuruna yaraşır bir yaşamı inşa edeceğiz. KESK olarak, iktidarlardan icazet beklemek yerine her zaman olduğu gibi tüm kamu emekçilerini ve emeklilerini bugünün acil talebi olan en az asgari ücret artışı talebine olduğu kadar, en temel talebimiz olan insanca yaşamaya yetecek yoksulluk sınırı üzerinde ücret talebine sahip çıkmak için omuz omuza vermeye çağırıyoruz.”

“Pası TÜİK’e atıyorlar”

KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil ise “Biz örgütlü mücadele yürütürken karşımıza iktidarın kurmuş olduğu kurumlar bizi kötülükleriyle karşı karşıya bırakıyor. Enflasyon farkını bu ülkede zam olarak yutturmaya çalışıyor, ama yetmiyor üstüne pası TÜİK’e atıyor. Kamu emekçilerinin karnı buna artık tok. Bu sefalet zammına, güvencesiz çalışma bütününe anti demokratik uygulamalarla birleşerek kazanacağız. Birlikte ortak mücadele yürütmeye çağırıyoruz” dedi.

(Kaynak: MA)

Paylaşın

HDP’li Sancar: Geleceği Birlikte İnşa Edebiliriz

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partinin Eş Genel Başkan Yardımcıları Tülay Hatimoğulları, Şaziye Köse ve Tuncer Bakırhan ile PM üyesi Emrali Türkmen, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve bağlı sendikaların yöneticileri ile bir araya geldi.

Sancar, “Yıkımı durdurmak yetmiyor, bu talanı durdurmak da yetmiyor, yeni bir başlangıç için de güçlü bir irade ortaya çıkarmak gerekiyor” dedi.

Eğitim Sen Genel Merkezi’nde yapılan görüşmede, HDP’nin 3 Temmuz’da gerçekleştireceği 5’inci Büyük Olağan Kongresi’ne dair görüş alışverişinde bulundu. KESK Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik, Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, SES Eş Genel Başkanları Selma Atebey ile Hüsnü Yıldırım ve sendika yöneticileri HDP heyetini karşıladı.

Toplantının basına açık kısmında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, yapacakları kongreye işaret ederek, “Bu kongre olağan kongre ama Türkiye’nin çok olağanüstü koşullarında gerçekleştireceğimiz bir kongre. Türkiye’nin özel bir virajdan geçtiği konusunda hepimiz hemfikiriz. Bu yılın önemli bir hesaplaşma yılı olacağı, hatta final evresine doğru ilerlediğimizi söylüyoruz. İktidarın Türkiye’yi getirdiği durum ortada; tam bir talan politikası izleniyor. Sadece yağmadan ibaret değil, demokrasi, özgürlük, emek ve ekmek talan ediliyor. Bu talanın ortasında büyük bir yıkımın eşiğinde bizler de büyük saldırılara rağmen yolumuza devam ediyoruz” şeklinde konuştu.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre, tarihi bir dönemde bir araya geldiklerinin altını çizen Sancar, şunları söyledi:

“15-16 Haziran’ın yıl dönümündeyiz. 15-16 Haziran Türkiye emekçi mücadele tarihinde özel bir yere sahip. Ben o dönemle ilgili yazıları okurken en çok ‘Gücümüzü birliğimizden alıyoruz’ pankartına takılıyorum. Gerçekten büyük bir birlik vardı, o birlik büyük bir mücadele yarattı ve Türkiye emekçilerinin mücadelesinde büyük bir miras yarattı. Büyük bir birikim yarattı.

Bizler bu tür durumlarda böyle ağır şartlarda demokrasinin, özgürlüklerin, emeğin, ekmeğin talan edildiği, sömürüldüğü, sömürünün derinleştirildiği dönemlerde ne yapmak gerektiğini belki de en 15-16 Haziran’daki o slogana bakarak anlayabiliriz. Yani birlik olarak gücümüzü artırabiliriz. Bugün gidişatı en geniş birliktelik ve en güçlü ortak mücadeleyle aşabiliriz. Bu yıkımı durdurabiliriz. Geleceği birlikte inşa edebiliriz. Yıkımı durdurmak yetmiyor, bu talanı durdurmak da yetmiyor, yeni bir başlangıç için de güçlü bir irade ortaya çıkarmak gerekiyor.

‘Birlik, ancak konuşarak ve istişare ederek sağlanabilir’

Bu yeni başlangıç da mutlaka Türkiye’nin bütün emekçilerini, mazlumlarını, ötekileştirilenlerini, yok sayılanlarını bir araya getirecek bir ortak mücadele hedefiyle sağlanması ile mümkün. Bizler olağan kongreye giderken, bu olağanüstü şartların farkındayız.

Aynı şekilde bu olağanüstü şartlarda ne yapılması gerektiğine tek başına bizim kurulların karar veremeyeceğini, vermemesi gerektiğinin bilincindeyiz. Mücadele hattını, kongremizin gelişimini ve sonraki politikalarımızı emek ve meslek örgütleriyle, halk gruplarıyla, inanç gruplarıyla, kadın ve gençlik hareketlerine danışarak, halkımızla istişare ederek oluşturmak istiyoruz. Birlik, ancak konuşarak ve istişare ederek sağlanabilir.”

Paylaşın

Bu Düzen Böyle Gitmez!

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) ortak bir basın toplantısıyla 1 Mayıs programını açıkladı. 

Kurumların genel başkanları ve yönetim kurulu üyelerinin katılımıyla DİSK Genel Merkezi’nde yapılan basın açıklamasının gündemi ekonomik krizdi. Toplantıda konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, “Ekonomik kriz, işsizlik, zamlar, pandemi, borçlanma derken ülkemizde insanca yaşamak bir yana hayatta kalmak bile her gün zorlaşıyor” dedi.

Bu düzen toplumun işini, aşını, geçimini ve sağlığını korumuyot aksine tehdit ediyor” diyen Çerkezoğlu, “Bu düzenin çarkları, dünyanın tüm değerlerini ve güzelliklerini üreten bizleri, işçileri, emekçileri, kamu emekçileri, mühendisleri, mimarları, hekimleri, avukatları, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları, gençleri, kadınları, emeklileri, emekli dahi olamayanları ezdikçe eziyor” ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti:

Bu düzenin çarkları, zengini daha zengin etmek, bankaların kasalarını doldurmak, şirketleri ihalelerle beslemek üzere kurulmuş. Bu düzenin çarkları sermayeye sömürecek ucuz emek, yağmalanacak doğa, talan edilecek kentler yaratmak üzere dönüyor.

Halk işsizlikle, açlıkla, yoksullukla, artan borçlarla, salgınla mücadele ederken 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ülkenin tüm kaynaklarını, bir avuç patronu ve ayrıcalıklı zümreyi korumak için seferber etti, etmeye devam ediyor.

Halk işe, ekmeğe, insanca bir yaşama olduğu kadar demokrasi, adalet ve hukuka da aç. Bu düzen yurttaşların hakkını, hukukunu çiğniyor, adaletsizliği büyütüyor.

Halkın gerçeği ile bir avuç ayrıcalıklı kesimin gerçeği arasındaki fark, tek sesli medyanın propaganda yayınlarıyla perdelenmek isteniyor. Üstü örtülemeyen hakikate dair çığlıklar, baskı ile, şiddet ile, sansür ile, zor ile bastırılmak isteniyor. Hakkını arayan ve gerçekleri söyleyen herkes bu düzenin hukuk dışı zorbalıklarıyla karşı karşıya kalıyor.

“Bu düzen böyle gitmez”

Bu düzen böyle gitmez. Halkı yoksulluğa, açlığa, işsizliğe, borçluluğa ve güvencesizliğe mahkûm eden bu akıl dışı düzen Türkiye’nin sırtında bir yüktür.

20 yıldır ülkeyi yönetenler ve tüm yetkileri tek kişide toplayanlar sorumluluktan kaçamaz. Ülkenin kanayan sorunlarını kendi dışındaki herkese ve her şeye bağlayan bir yönetim anlayışına artık yeter diyoruz.

Gün şikâyet etme günü değildir. Biz tüm sömürülenler, yoksullaşanlar, ezilenler olarak bu düzeni değiştirme, 82 milyonun insanca yaşayacağı bir ülkeyi inşa etme gücümüz var.

1 Mayıs, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma günü ülkenin dört bir yanında gücümüzü ve coşkumuzu meydanlara taşıdığımız bir gün olacaktır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de işçilerin ve emekçilerin, bu günü kendi belirledikleri, kentin en merkezi meydanlarında, İstanbul’da da Taksim 1 Mayıs alanında coşkuyla kutlama hakkı vardır.

Ulusal ve uluslararası mahkemelerce de kabul edilen bu hakkın 2013’ten beri keyfi biçimde gasp edilmesini, Taksim 1 Mayıs alanının yasaklanmasını kabul etmediğimizi ve Taksim 1 Mayıs meydanı yasağı başta olmak üzere, yasakların kalktığı bir ülke için mücadele kararlılığımızı buradan bir kere daha ifade etmek isteriz.

Biz 1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Gününe giderken birlikte değiştirme irademizi işyeri işyeri, sokak sokak, meydan meydan örgütleyeceğimizi, Türkiye’nin dört bir yanında 1 Mayıs meydanlarında omuz omuza olacağımızı ilan ediyor, emekten, barıştan, demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olan herkesi 1 Mayıs meydanlarında buluşmaya çağırıyoruz.

Paylaşın

DİSK, KESK, TMMOB Ve TTB’den ‘Savaşa Hayır’ Eylemi

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Mühendis ve Mimar Odası Birliği (TMMOB), Kadıköy İskele Meydanı’nda savaşa karşı ortak basın açıklaması düzenledi.

Açıklamada savaşın acı ve ölüm getirmesinin yanı sıra emekçinin ekmeğinin küçülmesi, zenginlerin kasalarını doldurması anlamına geldiği vurgulandı, mücadele çağrısı yapıldı. HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm ve Musa Piroğlu’nun yanı sıra çeşitli siyasi partiler de eyleme destek verdi.

Kadıköy İskele Meydanı’nda gerçekleşen açıklamayı DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu okudu. Çerkezoğlu’nun okudu basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Bir süredir Rusya ile Ukrayna arasında yapay olarak körüklenen gerilim bir haftadır savaşa dönüştü. Rusya’nın saldırılarıyla beraber ağır bir insani yıkımla karşı karşıyayız. Bu çatışmanın kaybedeni Rusya ve Ukrayna emekçileri başta olmak üzere bölge halkları olacaktır.

  • Savaş, ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demektir!
  • Savaş, baskı, şiddet ve sömürünün katmerlenerek artması demektir!
  • Savaş, emekçilerin ekmeği küçülürken zenginlerin kasalarının dolması demektir!
  • Savaş, emeğin haklarının tamamen ortadan kaldırılması demektir!
  • Savaş, iktidarların baskı politikalarına kılıf uydurulması demektir. İnsan haklarının, hukuk ve adaletin hiçe sayılmasıdır!
  • Savaş üzerinde yaşadığımız gezegenin, ekosistemin, doğanın tahrip edilmesi demektir!
  • Savaş daha fazla, açlık, yoksulluk, göç ve dolayısıyla tüm boyutlarıyla sağlıksızlık demektir!
  • Savaş artan ırkçılık, cinsiyetçilik ve ayrımcılık demektir

Öncelikle sivillerin can güvenliğini tehdit eden ağır saldırılar sürerken, Ukrayna’yı terk etmek isteyen herkese tüm komşu ülkeler sınırlarını açmalıdır. Mültecilere sınırları kapatmak veya ırkına, kökenine, inancına göre mülteci seçmek insanlık suçudur.

Savaşı durdurmak için geç değildir.

Rusya kendi halkının sokaklardan yükselen barış taleplerine kulak vermeli, saldırılarını derhal durdurmalıdır.

Ukrayna’daki tüm yabancı güçler geri çekilmeli, Ukrayna’daki tüm halklar kendi gelecekleri hakkında silahların gölgesinden uzak bir biçimde karar verebilmelidir.

Dünya ölçeğinde de tüm askeri paktlar dağıtılmalı, başka ülkelerdeki askeri varlıklar sonlandırılmalıdır.

Silahlanmayı ve yayılmayı esas alan politikalarından vazgeçilmelidir.

Bu talepler doğrultusunda ülkemizi yöneten iktidarın NATO’da genişlemeye yönelik yaklaşımına itiraz ediyoruz. Savaşı değil yaşamı ve barışı savunan bizler Rusya ile nükleer anlaşmalara son verilmesini istiyoruz. Ülke kaynaklarının savaş politikaları için kullanılmasını, saldırgan devletleri vergilerimizle beslemek istemiyoruz.

Farklı emperyalist projelerin ve yayılmacı hayallerin çatışması emekçilere yıkım getirmekte, dünyayı ve halkları felakete sürüklemektedir. Bizler farklı emperyalist kampların yayılmacı tezlerini, savaş gerekçelerini reddediyor, savaşsız, sömürüsüz “başka bir dünya mümkün” diyoruz.

Biz Türkiye’nin emek ve demokrasi güçleri için dünyadaki tüm dostlarımızı savaşa karşı barış, silahlanmaya karşı sosyal haklar, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı halkların kardeşliği, baskıcı iktidarlara karşı demokrasi, emeğin sömürüsüne karşı eşitlik için, “başka bir dünya için” ortak mücadeleye çağırıyoruz.

Paylaşın

Kamu Çalışanlarının Yoksulluğuna Dair Çarpıcı Rapor

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), kamu çalışanlarının yoksulluğuna dair bir rapor hazırladı. Rapor 18 Kasım-23 Aralık arasında elektronik anket yöntemiyle 3 bin 225 kişinin katıldığı araştırmanın sonuçlarını içerirken, KESK bunu bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu.

Toplantıda KESK Eş Genel Başkanları Şükran Kablan Yeşil ve Mehmet Bozgeyik bir sunum gerçekleştirdi. Araştırma kamu çalışanlarının yüzde 59’unun hane gelirinin yoksulluk sınırının (13 bin TL’den fazla) altında kaldığını ortaya koyuyor.

Çalışanlarının yüzde 85’i 7 bin 500 TL altında kazanıyor

Rapora göre kamu emekçilerinin maaş ortalaması 6 bin 614 lira (Bugün itibariyle 492 dolar) ve erkekler kadınlardan ortalama 419 lira daha fazla kazanıyor.

Kamuda çalışanların yüzde 16’sı 5 bin 500 TL’nin altında ücret alırken yüzde 23’ü 5 bin 501 ile 6 bin TL arasında, yüzde 22’si 6 bin 1 ile 6 bin 500 TL arasında, yüzde 21’i 6 bin 501 ile 7 bin TL arasında, yüzde 6’sı ise 7 bin 1 ile 7 bin 500 TL arasında ücret alıyor.

7 bin 500 TL altında maaş alanlar toplam kamu emekçilerinin yüzde 85’ini oluşturuyor. Bu oran kadınlarda yüzde 90’a çıkıyor. Ücret düzeyi yükseldikçe de kadın oranı azalıyor.

Ayrıca kamu emekçilerinin yüzde 75’inin kira ve barınma gideri mevcut. Bu oran kadınlarda yüzde 79’a çıkıyor. Kamu emekçilerinin yüzde 58’i aylık kira ve barınma giderinin 1.000 TL’den fazla olduğu söylüyor.

Kira ve barınma gideri 2.000 TL üzeri olan kamu emekçileri oranı Eskişehir’de yüzde 45, İstanbul’da yüzde 44, Gaziantep, Diyarbakır ve Adana’da yüzde 42, Urfa ve İzmir’de yüzde 39.

Kamu emekçilerinin yüzde 86’sının aylık fatura gideri 501 TL’nin üzerinde. Araştırmaya katılanların yüzde 54’ü 501 TL ila 1000 TL arasında olduğunu, yüzde 24’ü 1.001 TL ile 1.500 TL arasında aylık fatura ödediğini söylüyor.

Her 10 kişiden 8’i borç ödüyor

Her 10 kamu çalışanından 8’inin 10 yılda ödemek zorunda olduğu borcu var. Her iki kişiden biri, 10 yılda 50 bin lira ve üzerinde borç ödeyecek.

Kamu emekçilerinin yüzde 22’si de geçinmek amacıyla ek iş yaptığını söylüyor. Bu oran erkeklerde yüzde 25 iken kadınlarda yüzde 16. Yüzde 34’lük bir kısım da geçinmek için yakınlarından maddi destek aldığını ifade ediyor.

Yüzde 94’lük kesim de satın alma gücü düştüğü için kaliteli ürün alamıyor.

Çalışanların yüzde 67’si, 12 ay içinde sinema-tiyatro ve benzeri bir etkinliğe gitmediğini söylerken, son beş yılda tatile çıkmayanların oranı yüzde 47.

Buna ek olarak çalışanların yüzde 63’ünün kendisine ait bir otomobili yok.  Kamu emekçilerinin yüzde 98,4’ü, kamu çalışanlarının son 10 yılda yoksullaştığını düşünüyor.

En temel sorun ‘geçim sıkıntısı’

Kamu emekçilerinin yüzde 90’nı en temel sorunun “ekonomik geçim sıkıntısı” olduğunu ifade ederken yüzde 82’si “liyakatsizliğin” yüzde 73’ü “mülakat/kayırma sisteminin” yüzde 71’i “mobbing-baskı-sindirmeyi”, yüzde 60’ı güvencesizlik ve işten atılma korkusunun, yüzde 46’sı ise toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en temel sorun olduğunu ifade ediyor.

Paylaşın

KESK: Sadaka Değil Hakkımızı İstiyoruz

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı memur zamlarıyla ilgili değerlendirmede bulundu. Enflasyon oranına ilaveten yüzde 5 ve yüzde 2,5’luk zammın “müjde” olarak sunulacağını savunan Bozgeyik, “Elektrik doğal gaz zammı daha faturaya yansımadı” dedi.

Haber Merkezi / Sosyal medya hesabından paylaşım yapan KESK Eş Genel Başkanı Bozgeyik, “Milyonlarca emekli yine açlığa mahkum edildi” diye yazdı. KESK’ten yapılan açıklamada ise “Sadaka değil hakkımızı istiyoruz” ifadeleri yer aldı. KESK’ten yapılan açıklama şöyle;

“2021 yılını geride bıraktık.  Ancak ne yazık ki yaşadığımız sorunları geride bırakmadık. 2021’de aralıksız devam eden zam yağmuru 2022’nin ilk dakikalarından itibaren zam kasırgasına dönüşmüştür.

Elektrikten doğalgaza, akaryakıt ürünlerinden ulaşıma yapılan fahiş zamlar hepimizin üzerine kabus gibi çökmüştür. İktidarın döviz kurunun düşmesi ile övündüğü koşullarda yapılan bu zamlarla ekonomik krizin yükü yine halka, emeği ile geçim mücadelesi veren milyonlara yıkılmaktadır.

Elektrikte %127, doğalgazda %25, vergi, resim ve harçlarda %36, halkın vergileri ile yapılan ve normal koşullarda ücretsiz olması gereken köprülerin geçiş ücretlerinde %25 oranında yapılan fiyat artışlarının adı Zam Değil, Zulümdür.

Buna rağmen yıl boyunca yaşanan zam yağmuru TÜİK vasıtası ile açıklanan resmi enflasyon rakamlarına yansımamıştır.

Bugün açıklanan TÜİK verilerine göre Aralık’ta genel enflasyon %13,58 artmıştır. Buna göre yıllık genel enflasyon %36,08, altı aylık enflasyon %25,4 olmuştur.

Bilindiği üzere kamu emekçileri ve kamu emekçisi emeklilerinin maaşları “toplu sözleşme” gereğince 2021 yılının ikinci altı ayı için yüzde 3 artırılmıştır. Buna göre Temmuz-Aralık arasını kapsayan altı aylık enflasyonun yüzde 3’ü aşan kısmı yani %22,4 kamu emekçilerinin ve emeklilerinin maaşlarına enflasyon farkı olarak yansıtılacaktır. Ardından söz konusu maaşlarda, 7. Dönem toplu sözleşme gereği Ocak ayından itibaren %5 artış yapılacaktır.

İktidar yanlısı medya hiç utanmadan, sıkılmadan “memura, memur emeklisine müjde, maaşlara %27,5 zam” manşetleri atmaya başlamıştır.

Evet, kamu emekçilerinin ve emeklilerinin maaşları Ocak ayından itibaren enflasyon farkı ve “toplu sözleşme” zammı ile %27,5 artacaktır. Ancak iğneden ipliğe zam kasırgasının sürdüğü mevcut koşullarda TÜİK tarafından açıklanan resmi enflasyon verilerinin kamu emekçileri, işçiler, emekliler başta olmak üzere halk nezdinde hiçbir karşılığı kalmamıştır.

Çünkü TÜİK çok uzun süredir emekçi kesimlerin maaşlarını, ücretlerini baskılamanın, düşük maaş-ücret politikasının aracı haline getirilmiştir.

Bir kez daha altını çiziyoruz. Bizi ezen suni rakamlardan ibaret TÜİK’in resmi enflasyonu değil hayatın gerçek enflasyonudur. Bizi ezen,  nefes almaz hale getiren iğneden ipliğe yapılan fahiş zamlardır.

Temel gıda maddelerinde sadece son bir ay içinde yaşanan artış 25’i aşmıştır. Son bir yılda yaşanan artış ise  %80’i bulmuştur.  Son bir yılda elektrik %155, doğalgaz %43 zamlanmıştır.

Dört kişilik bir ailenin hem açlık hem de yoksulluk sınırı son bir yılda yüzde 55 artmıştır. Açlık sınırı 4 bin TL’yi, yoksulluk sınırı 13 bin TL’yi aşmıştır.

Bağımsız iktisatçılardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) verilerine göre ise 2021 yılında tüketici enflasyonu yüzde 82,81 artmıştır.

Bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyeti aralık ayı itibari ile 5 bin TL’ye dayanmıştır.  Sürekli övünülen asgari ücret zammı daha 20 gün geçmeden bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyetinin altında kalmıştır.

Merkez Bankası aracılığı ile piyasaya milyarlarca dolar aktarılmasına rağmen yılın başında 7,37 TL olan dolar kuru bugün 13 TL civarında seyretmeye devam etmektedir.

2021 yılı başında 3 bin 932 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşı ile 533 Dolar alınabiliyor iken, vergi kesintileri ile Aralık ayında 4 bin 120 TL’ye düşen söz konusu maaş ile bugün alınan dolara 220 birim azalarak 313 dolara inmiştir.

Akaryakıt, elektrik ve doğalgaz fiyat artışları ile yapılan bu zulmün birkaç gün içinde iğneden ipliğe her şeye yansıması kaçınılmazdır. Nitekim TÜİK rakamları bile Üretici Enflasyonun yıllık yüzde 80’e dayandığını göstermektedir.

Milyonlarca çalışan gibi kamu emekçileri de TÜİK vasıtası ile açıklanan sanal rakamların enflasyon diye yutturulmasından  bıkmıştır. Buna rağmen kara kışın ortasında bu hayat pahalılığı ve zam kasırgası içinde, kamu emekçilerinden ve emeklilerden daha fazla fedakarlık beklemek tek kelime ile aymazlıktır.

Tüm çalışanlar gibi kamu emekçileri de bu süreçte daha fazla yoksullaşmıştır.

KESK olarak yarın yapacağımız basın toplantısıyla Kamu Emekçilerinin Yoksullaşmasına ilişkin olarak yürüttüğümüz ARAŞTIRMANIN SONUÇLARINI kamuoyu ile paylaşacağımızı buraya not düşmekte fayda görüyoruz.

Dolayısıyla bu koşullarda altı milyon kamu emekçisi ve emeklisinin sahte verilerden türetilen enflasyon farkı ile çoktan kadük hale gelmiş toplu sözleşme artışları ile yetinmesi beklenemez.

2022-2023 yıllarını kapsayan “toplu sözleşme”  gittikçe artan hayat pahalılığı karşısında çoktan kadük olmuştur.

Bunun için:

  • Öncelikle emeği ile geçim mücadelesi veren tüm kesimlerin biraz nefes almasını sağlamak için son yapılan fahiş zamlar geri alınmalıdır.
  • Temel tüketim maddelerinde KDV sıfırlanmalıdır.

Kamu emekçilerinin ve emeklilerinin yıllardır artan kayıplarını gidermek için iki adımlı bir plan hayata geçirilmelidir.

  • İlk adımda kamu emekçilerinin ve emeklilerin maaşları Ocak ayından itibaren en az asgari ücrete yapılan artış oranında, yani %50,4 oranında artırılmalıdır.
  • İkinci adımda mevcut “toplu sözleşme sistemi” derhal değiştirilmeli, grev hakkı ile tamamlanan evrensel gerçek toplu sözleşme sistemine geçilmelidir.
  • Bunun devamı olarak en geç üç ay sonra toplu sözleşme masası kurulmalıdır. Tüm tarafların ve bağımsız iktisatçıların katılımı ile dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı tespit edilmelidir.
  • En düşük maaşı alan, eşi çalışmayan, iki çocuklu kamu emekçisinin geliri maaş zammı, kira yardımı, ulaştırma yardımı, yemek yardımı gibi kalemlerde yapılan artışla tarafların birlikte belirlediği dört kişilik ailenin yoksulluk sınırı rakamının üzerine çıkarılmalıdır.
  • Tüm kamu emekçilerinin maaşları en düşük maaşı yoksulluk sınırı üzerine taşımak üzere yapılan artış oranında artırılmalıdır.

KESK olarak, tüm kamu emekçilerini insanca yaşamaya yetecek bir ücret talebine sahip çıkmaya, hayat pahalılığına,  adaletsiz vergi sistemine, yoksulluk, yolsuzluk ve israf düzenine karşı emeğin haklarını korumak için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.”

Paylaşın

Emekçiler Meydanlara İndi

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), “Geçinemiyoruz” mitinglerinin ilkini İzmir Gündoğdu ve Diyarbakır’ın İstasyon Meydanı’nda düzenledi. KESK’in organize ettiği “Geçinemiyoruz” mitingleri yarın İstanbul ve Ankara’da devam edecek.

Haber Merkezi / İzmir Gündoğdu Meydanı’nda toplanan binlerce memur ve işçi sloganlar atarak AK Parti hükümetine tepki gösterdi. Balıkesir, Aydın, Muğla ve Manisa gibi çevre illerden de yoğun katılımın olduğu mitinge CHP, HDP, Sol Parti ve Emek Partisi’nin temsilcilerinin yanı sıra sendikalar ile sivil toplum kuruluşları da destek verdi. Mitingde konuşan KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, “Artık bıçak kemiğe dayandı. Dayanacak gücümüz kalmadı. Sırtını sermayeye yaslayan emeğe ve emekçilere düşman bu düzen böyle gitmez” dedi.

Bozgeyik,  “AKP, MHP iktidar bloğunun milletvekilleri tarafından kabul edilen bütçede emekçiler, işçiler, gençler yok. Sermayeden yana oluşturulan bütçe nedeniyle geçinememe, barınamama, kiramızı ödeyememe sorunu ile karşı karşıyayız.” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Diyarbakır’ın İstasyon Meydanı’nda gerçekleştirilen mitingde ilk konuşmayı yapan KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, bu meydanlara daha güçlü bağırmaya geldiklerini söyledi. İktidarın, baskı, yasak ve yeni cezaevleri açma tehditleriyle korkutmaya, kendilerini sokaktan çekmeye çalıştığını ifade eden Yeşil, “Biz her gün biraz daha yoksullaşırken, borçlarımızı kapatmak için biraz daha borçlanırken bazıları servetlerine servet katıyor. Biz buraya yılmadan korkmadan ‘hükümet istifa’ demeye geldik” dedi.

Mitingde konuşan KESK Dönem Eş Sözcüsü Nasır Demirkıran da, geçtiğimiz günlerde Eğitim Sen üyelerinin ihraç edilmesine tepki gösterdi. Ülkede ekonominin yanı sıra hukuk ve adalet krizlerinin olduğunu söyleyen Demirkıran, iktidarın tüm bu krizler karşısında özellikle salgın sürecinde algıyla ‘bir şeyler yapıyormuş’ gibi davrandığını ifade etti.

Sık sık hükümete karşı sloganların atıldığı mitinglerde ana gündem ekonomik gelişmeler ve artan hayat pahalılığıydı. Mitinglere katılan herkes, hükümetin çalışanları enflasyona ezdirdiğini ve kısa vadeli politikalarla günü kurtarmaya çalıştığını ifade etti.

Mitinglerde Türkiye Tabipler Birliği (TTB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) adına da konuşmalar yapıldı. KESK’in organize ettiği “Geçinemiyoruz” mitingleri yarın da İstanbul ve Ankara’da devam edecek.

Paylaşın

15 Demokratik Kitle Örgütü, ‘Adil Seçim İçin Seçim Güvenliği Platformu’nu Kurdu

15 demokratik kitle örgütü, sivil inisiyatif, emek ve meslek örgütü adil ve güvenli bir seçim ortamının sağlanması, halk iradesinin her türlü şaibeden uzak şekilde sandığa yansıması için güçlerini birleştirdiklerini duyurdu. Temel hedef olaraksa “yaklaşan seçimlerde sandığa gidecek olan ve hangi partiye oy verirse versin her seçmenin oyunun kullandığı gibi çıkması, seçimin adaletli bir şekilde, güvenlikle sonuçlanması” olduğunu deklare etti.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)İç Anadolu Bölge Temsilciliği, Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Mülkiyeliler Birliği, ODTÜ Mezunları Derneği, Demokrasi İçin Birlik (DİB), Doğu ve Güneydoğu Dernekleri (DGD) Platformu, Hak ve Adalet Platformu, Antikapitalist Müslümanlar, Diyalog Grubu, Düşünce Suçuna Karşı Girişim ile Yurttaş Girişimi bir araya gelerek Adil Seçim İçin Seçim Güvenliği Platformu’nu kurduklarını açıkladı.

Bu 15 demokratik kitle örgütü, sivil inisiyatif, emek ve meslek örgütü adil ve güvenli bir seçim ortamının sağlanması, halk iradesinin her türlü şaibeden uzak şekilde sandığa yansıması için güçlerini birleştirdiklerini duyurdu.

Temel hedef olaraksa “yaklaşan seçimlerde sandığa gidecek olan ve hangi partiye oy verirse versin her seçmenin oyunun kullandığı gibi çıkması, seçimin adaletli bir şekilde, güvenlikle sonuçlanması” olduğunu deklare etti.

Yaptıkları açıklamada “Yaklaşık 60 milyon seçmenin her birinin isteği olduğuna inandığımız bu hedefe ulaşmak için bir araya geldik” dedi.

“Seçim güvenliği endişeleri giderilmeli”

Adil bir seçimin herkes için ne kadar hayati önemde olduğunu bilerek çalışacağını açıklayan platform şu açıklamayı yaptı:

“Seçimlerin ifade, gösteri, basın, serbest propaganda ve halkın kanaat oluşturma özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamda, antidemokratik koşullarda yapılmasına heves edenlerin olduğunu biliyoruz.

Seçim ve siyasi partiler yasasında iktidar lehine değişiklikler planlanmakta. Seçimlerin güven içinde yapılmasından sorumlu kamu kurumu olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) güvenilirliğini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Kamu kanalları başta olmak üzere medya ezici ağırlıkla iktidarın elinde.

Öncelikle seçmenlerin seçim güvenliği ile ilgili haklı endişelerini gidermek amacıyla alınması gereken önlemleri, tüm kamuoyuna ilan ediyoruz:

  • Tüm siyasi partiler, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, STK’lar ve sivil inisiyatifler vakit kaybetmeden seçim süreci ile ilgili çalışmaları başlatmalı ve birlikte nelerin yapılması gerektiğini belirlemelidirler.
  • Geçmişteki benzer çalışmaların başarılı ve başarısız yönleri araştırılmalı, çalışmalarda dikkate alınmalıdır.
  • Seçim güvenliği yalnızca sandık güvenliği ile sağlanamaz. Seçim sürecinin her aşaması dikkatlice planlanmalı, tüm süreci kapsayacak ayrıntılı bir ‘eylem planı’ hazırlanmalı, ilan edilmeli ve yurttaşlar göreve çağırılmalıdır.
  • YSK, İl ve İlçe Seçim Kurulu kararlarını, uygulamalarını takip edecek ‘izleme heyetleri’ oluşturulmalı, bunlar aynı zamanda idarenin karar ve uygulamalarını da izlemelidir. Propaganda hakkı ve eşit uygulama seçim sürecinin her alanında talep edilmeli, gereken durumlarda hukuki süreç başlatılmalıdır.
  • Sandık kurulu görevlisi ve müşahit görevlendirmelerini, ‘tek bir sandıkta eksik kalmayacak şekilde’ hep birlikte yapmalıyız. Seçim öncesi eğitim alan ve alacak yüz binlerce görevli ve gözlemcinin sandıkların başında hazır bulunmalarını sağlamalıyız.
  • Yasanın tanıdığı bütün gözetim, denetim yetkileri ile donanmış, sandık kurulu üyeleri ve müşahitlerle bütün sandıklarda görev almalı, yasaların verdiği yetkilerimizi sükûnet ve kararlılıkla kullanmalıyız.
  • Bu organizasyonda görev alacak bireyler, gözlemciler ortaklaştırılacak teknolojik imkanlar ve lojistik altyapı ile görevlerini eksiksiz yerine getirebilir. İmkanlarımızı seferber etmeliyiz.
  • Seçme hakkı, sadece oy kullanmakla başlayan ve biten bir hak değildir. Oyuna sahip çıkmak da seçmen olmanın gereği ve seçmenlerin hakkıdır. Tüm seçmenleri seçme haklarını tam olarak kullanmaya, sandıklara sahip çıkmak üzere yola çıkanlara destek olmaya çağırıyoruz.”

(Kaynak: bianet.org)

Paylaşın

Temelli’den ‘Demokrasi İttifakı’ Çağrısı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Heyeti, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Merkezi’ni ziyaret ederek, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile görüştü.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli başkanlığındaki HDP Heyeti, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile Demokratik Anayasa, Yargı Paketi ve Demokrasi İttifakı’nı görüştü.

Temelli, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyumları eleştirerek, “Biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir” ifadelerini kullandı.

Sezai Temelli, açıklamasında, “Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda” dedi.

Açıklamasının devamında, “Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor” diyen Temelli, “Tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Temelli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Türkiye’de bir sivil darbe ile karşı karşıyayız. 19 Ağustos sabahı Türkiye yeniden karanlık bir fotoğrafla karşılaştı. 12 Eylül’den beri devam eden ‘darbe dinamiği’ dediğimiz bir çarkın içinde Türkiye. 12 Eylül Anayasası tüm bunların referansını oluşturuyor. Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda. Bir türlü iyileşemeyen, demokrasi, insan hakları meselesini halledemeyen bir ülkede yaşıyoruz.

“Otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz”

19 Ağustos bunun son fotoğrafı. Halkın iradesini, sandığı yok saymasını, uzunca bir süre kayyımla yönetilen bu kentlere yeniden kayyım atayarak otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz. OHAL’de ısrarı görüyoruz, kayyımda ısrarı görüyoruz. Bu yönetememe halidir. Yönetemedikçe şiddetin her türlüsünü topluma dayatmaya devam ediyorlar.

“Bu şiddeti kabul etmiyoruz”

Kayyım şiddettir. Bu şiddeti kabul etmiyoruz. Bir an öne arkadaşlarımızın göreve iade edilmesini istiyoruz. Suç olan karardan geri dönülmesini ısrarla dile getiriyoruz. Sadece biz mi? Türkiye’de herkes bunu dile getiriyor, bugün sokaklarda milyonlarca insan bunu dile getiriyor. Her gün sokaklarda sivil itaatsizlik eylemleri var. Bu sadece HDP’lilerin eylemleri değil. Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor. Çünkü tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak. Sadece Amed’e, Van’a, Mardin’e kayyım atanmadı aslında, Türkiye’nin her yerindeki siyasi iradeye karşı bugün aklını yitirmiş devletin şiddetiyle karşı karşıya kaldık, hepimiz bundan mağduruz.

“Demokrasi ittifakını var edemezsek iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecek”

Bu mağduriyeti aşmanın yegane yolu demokrasi, hak, hukuk, adalet mücadelesinde yan yana gelmektir. Bu kayyımların atanmasından çok önce böyle bir karar almıştık. Demokrasi ittifakında, demokratik anayasa ittifakı konusunda, yargı reformu konusunda bir çağrıyı yapma konusunda kararlar almıştık. Birçok kurum ziyaretini takvimimize yerleştirmiştik. Ne kadar doğru bir karar olduğu 19 Ağustos’ta bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü eğer biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir. Bugün 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyımı yarın İzmir’e, İstanbul’a, Antalya’ya atamayacağının bir garantisi yoktur.

“Bu zulme hep beraber son verebiliriz”

Anayasal suç teşkil eden bu kararda o denli ısrarlılar ki hala ağızlarından şiddet, nefret söylemi çıkıyor. Hala ötekileştiren ayrıştıran bir akıl hakim. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye demokrasi ile yönetilmeye layık bir ülkedir. Bu coğrafya kadim halkların coğrafyasıdır. Burada farklı inançlar bir arada birlikte yaşama iradesini ortaya koymuştur. 12 bin yıllık tarih var. İşte Göbeklitepe, işte Hasankeyf. Bu coğrafyaya dayatılan zulümdür. Bu zulme hep beraber son verebiliriz.

“İlk görüşmemizi CHP ile yaptık”

Bugün başladık görüşmelere, hatta sabah ilk görüşmemizi CHP ile yaptık, bununla ilgili açıklamaları CHP ile birlikte basına geçeceğiz. Birçok kurum ve yapı ile yan yana geleceğiz. Bir dosyamız var. Bu dosya demokrasi mücadelesine çağrıdır. Bu dosyada anayasa konusunda strateji metnimiz var. Bu strateji metni aslında eşit yurttaşlık temelinde demokratik anayasayı birlikte sürecidir.

“Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdı”

Bu ülke artık kendi anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri kendi anayasasını yazmazsa kendisi için yazılmış bir anayasa olmayacaktır. Yazılmış hiçbir anayasada da kendini bulamayacaktır. Kadınlar bir anayasa yazmalıdır, kadına yönelik şiddete ve bu vahşi saldırılara son vermek, kadını yok sayan bu erkek egemen anlayışa son vermek için kadınlar kendi anayasalarını bizzat kendileri yazmalıdır. Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdır. Kürtler, Türkler, Ermeniler, Süryaniler… 72 millet birlikte anayasasını yazmalıdır, eşit haklar temelinde buluşmalıdır.

“Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder”

İşte bu zulme son vermenin yolu bir arada yaşayabileceğimiz bir siyasi aklı, ortak aklı, bir kolektif devlet aklını var etmekten geçiyor. Devlet aklı dediğiniz birilerinin keyfince uygulayacağı bir şey olamaz. Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder. Devlet bir kurumlar bütünlüğüdür. Bu kurumlarda hangi siyasi iradenin hakim olacağını belirleyecek en temel şey de işte o demokratik anayasa olmalıdır. O kolektif aklı yaratmalıyız. Yoksa zorbalıktan beslenen bu aklın nereye sürükleneceğinin fotoğrafı işte 19 Ağustos fotoğrafıdır.

“Hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor”

Bu darbelere son verebilmenin yolu her şeyden önce emek ve demokrasi mücadelesini yükseltmekten geçiyor. Bugün Türkiye’de yaşanan zulüm ve şiddetten en fazla payı belki de emekçiler alıyor. Hatta Toplu İş Sözleşmesi denilen bir tiyatroya tanıklık ediyoruz. Kamu emekçilerinin hakkının nasıl gasp edildiği gözümüzün önünde, hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor. Uzun yıllardır bu şekilde devam ediyor. Bugün Türkiye’de yoksulluk sınırı 7 bin liraya yaklaştı, kamu emekçilerine yüzde 3-4 zam teklif ediliyor. Neden? Bütçe yama tutmuyor. Artık bütçe Saray tarafından gasp edilmiş, savaşa ayrılıyor. Cumhurbaşkanı soruyor, “Bir mermi kaç para” diye. Aslında bu bütçe hakkımızın gasp edilmesidir. Neden? Çünkü emekçiye, halka ayrılacak bir bütçe kalmamıştır. Savaşı, yolsuzlukları finanse etmeye ayırdıkları bütçe kalmıştır.

“Neden kayyım atandı?”

Bu kayyım gaspları da aynı bütçenin gaspı gibidir. Yerelde halkın haklarını gasp eden bir anlayıştır. Yine her şey toplumun gözü önünde tezahür ediyor. Neden kayyım atandı? Bu sorunun yanıtını en iyi ifade eden şeylerden bir İçişleri Bakanı’nın, Cumhurbaşkanı’nın aldığı hediyelerdir. Kayyımların yolsuzluklarıdır. Bunlar halkın hakkıdır. Halka ait kaynakların nasıl gasp edildiğinin bir fotoğrafıdır. Haklarımızın gasp edilmemesi için tüm Türkiye’de emekçiler, kadınlar, bütün kesimler yan yana gelmelidir. Bir demokratik anayasa mücadelesi vermeli, bir yargı bağımsızlığı mücadelesi vermelidir.

“Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz”

Türkiye’de önemli bir şiddet aracı da yargı eliyle hayata geçmekte. Binlerce insan cezaevinde. Her gün onlarca HDP’li gözaltına alınmakta. Tüm toplum şiddet girdabına itilmekte. Bu amaçla ziyaretimizi gerçekleştiriyoruz. İnanıyoruz ki başlattığımız bu girişim bütün kurumları harekete geçirecektir. Herkesin herkesle konuşmasını istiyoruz. Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz. Faşizme karşı mücadele ederken faşizm baskısı altında olan herkesin, bu şiddetin altında yaşayan herkesin konuşmasını müzakere sürecini başlatmasını arzu ediyoruz. Umarım bunlara vesile olacaktır görüşmelerimiz.

Paylaşın