Sivas: Kale Camii

Kale Camii; Sivas’ın Merkez İlçesi, Eskikale Mahallesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

1989 ve 2000 yıllarında çatıya kurşun kaplanmış, sıva ve boyası yapılmıştır. 2007 yılında çürüyen taşlar değiştirilerek eksik kısımlar tamamlanmış, taş yüzeyleri temizlenmiş, duvarlar güçlendirilmiş ve üst örtü bakır kaplanmıştır. 2010 yılında yeniden genel onarımı yapılmıştır.

Padişah III. Murad zamanı vezirlerinden Sivas Beylerbeyi Murad Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılan camii 18.75 x16.70 m. boyutlarında olup kareye yakın dikdörtgen plana sahiptir.

Tamamen kesme taştan yapılmıştır. Girişin sağında tuğla minare yer alır. Minare şerefesinin alt kısmı mukarnaslıdır.

Ana mekân girişinin hemen solundaki merdivenlerden kadınlar kısmına çıkılır. Kare mekândan sekizgen kasnağa geçilir, bunun da üzerinde onaltıgenden  kasnak bulunur ve kubbe bu bölüm üzerine oturtulmuştur.

Yüksek bir dikdörtgen çerçeve içerisine yerleştirilmiş bulunan mermer mihrap nişinin üstü mukarnas dolguludur. Mihrabın yanında dokuz basamaklı zarif bir minber yer alır.

 

Paylaşın

Samsun: Kale (Taşkale/Ayşe Hatun) Camii

Kale (Taşkale/Ayşe Hatun) Camii; Samsun’un Vezirköprü İlçesi, Taşkale Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

İnşa kitabesi bulunmayan yapının batısında, avlu duvarının üzerinde, sonradan konulduğu anlaşılan iki satırlık bir kitabe bulunmaktadır. Vakıflar genel Müdürlüğü Arşivinde, Ayşe Hanım adına düzenlen, H.Ramazan 1107/M Nisan-Mayıs 1696 tarihli, dört sayfalık Osmanlıca vakfiyeye göre cami, Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın eşi Yusuf Ağa kızı Ayşe Hanım’’ tarafından yaptırılmıştır.

Vakfiyede camiden başka Ayşe Hanım’ın Vezirköprü’de inşa ettirdiği camiden (Toprakkale Camii) Taşkale içinde yaptırdığı bir çamaşırhaneden , çarşı içinde inşa ettirdiği ‘’iki kıt’a’’ hamamdan, yaptırdığı bir takım çeşme ve bunların su yollarından söz edilmektedir. Vakfiyeye göre cami, yakınında bir veya daha fazla çeşme ve çamaşırhaneyle birlikte inşa edilmiştir.

1943 depreminde camiinin minaresinin ve son cemaat yeri kubbelerinin yıkıldığı, 1960’dan sonra aslına uygun olarak yenilendikleri anlaşılmaktadır.Minarenin orijinale benzetilerek yenilendiği düşünülebilir. 2006 yılında vakıflarca elden geçirilen yapı bakımlı bir vaziyette olup ibadete açıktır.

Paylaşın

Giresun: Kale Camii

Kale Camii; Giresun’un Merkez İlçesi Kale Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Caminin edebi değer taşıyan iki adet kitabesi vardır. Bunlardan biri giriş üzerinde, diğeri de bu kitabenin hemen kuzeyinde yer alır. Bu kitabelere göre ilk cami, 1830 (H. 1246) yılında Dizdarzade eşi Emetullah Hanım tarafından inşa ettirilmiş olup; şimdiki cami 1911-1912 (H. 1329-1330) yılları arasında Sarı Mahmutoğlu Hacı Mustafa Efendi tarafından yeniden yaptırılmıştır. Bazı kaynaklarda, ilk caminin ahşaptan olduğunu belirtilir.

Kâgir sistemde inşa edilen yapı, tek kubbeli ve kare planlıdır (11X11 m). Kubbe, 9 metre çapında olup, ağırlığı sekiz adet yuvarlak sağır kemerle beden duvarına aktarılmıştır. Camide, inşa malzemesi olarak köşelerde, saçaklarda, kubbe kasnağında, ağırlık kulelerinde, kapı ve pencere sövelerinde kesme andezit, beden duvarlarında ise düzgün yonu bazalt taş kullanılmıştır. Beden duvarında bazalt taşın kullanıldığı yerler sıvanmıştır. Son cemaat yeri bulunmayan yapının kuzeydoğu cephesinde minaresi vardır.

Çokgen kesitli (14 kenar) minare tek şerefeli olup, şerefe altı mukarnaslıdır. Şerefe korkuluğunda barok tarzında kıvrık dal motifleri görülür. Minarenin 7 adet küçük penceresi bulunan boğumlu bükümlü külah kısmı, alemle son bulur. Son cemaat yeri bulunmayan yapının kuzey cephesine 1990’lı yıllarda giriş bölümü eklenmiştir. Caminin cephe düzenlemesinde dikkati çeken en önemli özellik, saçak ve pencere düzenlemeleridir. Basık kemer şeklindeki üç kademe silmeli saçaklar, yapıya dalgalı bir görünüm kazandırmıştır.

Yapının batı cephesinde üç, diğer cephelerde ise ikişer adet alt sıra penceresi vardır. Pencereleri, sivri kemerli ve demir şebekeli olup, profilli silmeleri ve kilit taşlarıyla belirgin hale getirilmiştir. Batı, güney ve doğu cephelerinde yer alan üst sıra pencereleri ise üçlü bir düzenlemeye sahiptir. Ortadaki pencere daha geniş ve büyük, yandakiler ise daha dar bir düzenlemeye sahiptir.

Harime, kuzey cephe ortasında yer alan iki kanatlı bir kapı ile geçilir. Basık kemerli giriş açıklığının iki yanında kübik kaidelere oturan iyon başlıklı birer sütunce vardır. Kemer kilit taşı yüzeyine yıldız motifi işlenmiştir. Giriş üzerindeki alınlık, iki tarafta dekoratif taş payandalarla sınırlandırılmış olup, ortasında elips şeklinde düzenlenmiş mermer kitabe yer alır. Giriş bölümü, üstte diş sırası motifi bulunan profilli bir saçak ile son bulur. Giriş kapısı ahşap olup, iki kanatlıdır. Kapı tablaları bitkisel motiflerle doldurulmuştur.

İç mekânda kuzey duvarına bitişik ahşaptan kadınlar mahfili vardır. Üst örtüyü taşıyan duvarlara bitişik kare kesitli ayaklar, dört kademeli bir başlıkla son bulur. Ayakları birbirine bağlayan yuvarlak kemerler, kalemişi süslemelidir. Kompozisyon olarak dikdörtgen panolar içerisinde dalgalı kıvrık da ve çizgi motifleri bulunmaktadır. Kasnak çevresinde ise kıvrık dal motifleri arasında madalyonlar olup, içlerinde halifelerin isimleri yazılıdır. Harimi örten merkezi kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır.

Kubbenin içi kalemişi ile beşe bölünmüş ve bitkisel, geometrik ve yazı içerikli motiflerle süslenmiştir. Mihrap alçıdan olup, üzeri yağlı boya ile boyanmıştır. Dikdörtgen görünüşlü ve dışa taşıntılı olan mihrabın kenarları plasterlerle sınırlandırılmıştır. Yüzeyinde baklava dilimi ve rozet motifleri görülen kaide üzerinden yükselen plasterler korint başlıklıdır. Plasterin yüzeyi vazodan çıkan çiçekler ve kenger yaprağı motifiyle doldurulmuştur.

Kemer köşelikleri barok tarzında simetrik kabartmalar, kıvrık dal ve yapraklardan oluşur. Kemer üzerinde oval kartuş içinde “Vahidehu Allah” yazısı görülür. Tepelik bölümü ortasında sülüs yazı ile “Âl-i İmran” suresi 37. ayetten alınan “Küllemâ dehale aleyhâ Zekeriyye’l-Mihrâb” (Zekeriya onun yanına mihraba her girdikçe…) yazılıdır. Tepeliğin yüzeyi kıvrık dal motifi ile doldurulmuştur. Mihrap üstte diş sırası motifi yer alan profilli bir saçakla tamamlanır. Minber ahşap olup, ceviz ağacındandır. Kapı kanatları yoktur. Tepeliğin alt kısımları kafes tekniğiyle yapılmıştır. Üstte yay kemer içinde vazodan çıkan kıvrık dal motifleri vardır.

Yan korkuluklar birbirini takip eden ikili düğüm motifleri ile kafes tekniğinde yapılmıştır. Üçgen şeklindeki aynalığın dış şeridinde meander motifi, iç içe barok tarzda yapılmış kıvrık dal ve yaprak motiflerinin arasında vazonun üzerinde bir şekil görülür. Köşk bölümü, ahşap çubuklardan boğumlu bir külah ve alem ile son bulur. Yapı, basık kemer şeklindeki saçakları, üçlü pencere düzenlemesi, baldaken tarzda ağırlık kuleleri, kasnak biçimi, boğumlu bükümlü minare külahı, giriş bölümü, iç mekân kurgu ve süslemeleri, mihrap ve minberinin özellikleriyle son dönem Osmanlı mimarisinin bölgedeki en dengeli ve özgün örneğidir.

Girişin kuzeyinde yer alan ve Hattat Nuri Dede tarafından yazılan talik hatlı kitabesi;

Gevher-i İsmet olan zevce-i dizdârzade

Oldu bu camii inşaya muvaffak canım

Öyle bir cami-i ruşen ki münevver kalmış

Anı envar ibadete ulu Subhanım

Sana bu beytle maksudunu eyler îmâ

Hele bu cami-i pakizeye gel sultanım

Ey cemaat kılınız bana tamamıyla nazar

Cennete benzemede var mı benim noksanım

Haşre dek eylesin evlatlarıyla mesrur

Vermesin onlara âlâm u keder Yezdan’ım

Kilk-i cevherle yazılsın ana talib-i tarih

Kıldı bu ma bedî bünyad Emetullah Hanım

Nuri Dede 1246

Giriş üzerinde yer alan talik hatlı kitabe;

Hak yolunda etse bir ehl-i gina mescidi bina

Yaptırır cennetde bir beytus-safa mevla ana

Din-i Pak-i Mustafa’ya hizmet etti Mustafa

Var ola, ol sahib-i hayr-ı diyanet entüma

Hâme-i târih-i Naci etti bî payan sucüd

Bir güzel cami bina ettirdi el-Hac Mustafa

(1329) 1330.

Giresun mütehayyizan tüccarından Sarı Mahmudzâde el-Hac Mustafa Efendi’nin eser-i hayrıdır.

15 Recep sene 1330                                       Yevm-i güşâdî

17 Haziran sene 1328                                    Yevm-i Pazar.

Paylaşın

Giresun’un Mimarlık Harikası ‘Camileri’

Giresun, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor. Doğu Karadeniz bölgesindeki şehirler içerisinde tarih öncesi dönemden itibaren iskân izlerine rastlanılan Giresun, görülmesi gereken yerleri arasındadır.

Giresun’un gezilecek yerleri bitmez. Gezilecek yerler arasında camilerde önemli bir yer tutar.

Kale Cami: Kent merkezinde, Hükümet Konağı yakınında mimari değeri yüksek bir yapıdır.  İki kitabesi vardır. Giriş kapısı üstündeki 1830 tarihli kitabesinde ilk camiyi Dizdarzade Emetullah Hanımın yaptırdığı bilinmektedir. 1911-1912 tarihli kitabesinde ise caminin Sarı Mahmutzade El-Hac Mustafa Efendi tarafından yeniden inşa ettirildiği bildirilmektedir.

Fahrettin Behram Camii: Şebinkarahisar ilçe merkezinde bulunan bu küçük cami, Mengücek Hükümdarı Fahrettin Behramşah adına oğlu Muzeffirrüddin Mehmet tarafından 12. yüzyılda inşa ettirilmiş, 1978 yılında ise onarım görmüştür.

Hacı Hüseyin Camii: Kent merkezinde bulunan cami, 1594 yılında Çobanoğlu Hacı Hüseyin tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra yıkılan yapı, 1861 yılında Dizdarzade Murat Bey’in kızı, Ayşe Emetullah hayratı olarak yenilettirmiştir. 1901 tarihli kitabesinden mermer şadırvanının Hattatzade Hacı Ömer Ağa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Kurşunlu Camii: Şebinkarahisar ilçe merkezinde, 1587 yılında inşa ettirilmiştir. 1968 yılında restore edilen cami, Osmanlı mimari özelliklerini taşıyan müstesna bir eser olma özelliği taşımaktadır. Üç kubbeli bir son cemaat yeri ile tek kubbeli bir ana mekandan oluşmaktadır.

Çekek Camii: Giriş kapısı üzerindeki 1884 (h.1301) tarihli kitabeden bu camiden önce aynı yerde bir mescidin bulunduğu, zamanla harap olduğundan Sarı Alemdar Zade tarafından bugünkü camii inşa ettirilerek imam ve müezzin için birer bahçe vakfedildiği anlaşılmaktadır.

Taş Mescit: Şebinkarahisar’da kalenin batı eteğindedir. Ertanoğulları zamanında 1352 yılında Melik Ahmet Bey tarafından yaptırılmıştır.

Soğuksu Camii: Caminin giriş kapısı üzerindeki kitabeden, Müslim isminde bir zat tarafından yaptırıldığı; 1896 yılında da Giresun Kaymakamı Mahmut Rüştü Bey tarafından “ianeten” genişletilerek yenilendiği anlaşılmaktadır.

Şeyh Keramettin Camii: Aynı adla anılan mahallede bulunan kagir camii daha önce Şeyh Keramettin adlı zat tarafından yeri vakfedilerek inşa ettirilen ahşap caminin yerinde yaptırılmıştır fakat camii zamanla yıkıldığından 1900 (h.1318) yılında Sarı Alemdarzade İzzet Kaptan’ın varisleri tarafından hayrat olarak yeniden yaptırılmıştır.

Kapu Camii: Kapu mahallesi, Fevzipaşa caddesinde bulunan bu zarif yapı Mutasarrıf Seyyid Mehmet Paşa tarafından 1593 yılında inşa edilmiştir. Doğu cephesine yakın bir yerde bulunan Medresesi’nin uygulama camii olarak da kullanılmıştır. Şehrin çekirdeğini oluşturan Kale girişine inşa edildiği için, halk arasında daha çok Kapu Camii şeklinde anılmıştır.

Tarih içinde birçok onarım görmüş olan mabet, bu günkü şeklini Giresun eşrafından Karamustafazâde Mahmut Efendi’nin 1896 yılında yıkıp yeniden inşası ile kazanmıştır. Bu yüzden 19. yüzyılın mimari özelliklerini taşımaktadır. Cami müştemilatından olan medrese ve hamam etrafında zaman içinde meydana gelen yerleşime Kapu Mahallesi denilmiştir.

Bektaş Bey Camii: Sarpkaya köyünde Osmanlı dönemine ait oldukça eski bir cami vardır. Halen faaliyette bulunan camii, görülmeye değer bir güzellik sergilenmektedir. Bektaş Bey Camii’ni Bektaş Bey adında bir Osmanlı’nın yaptırdığı ve bu caminin 1232 hicri yılda yapıldığı bilinmektedir.

Yaklaşık 200 yıl önce yaptırılan Bektaş Bey Camii’nin futuhat sırasında başarısı nedeniyle Kelkit havzasına Trabzon Beyi’i tarafından gönderilen Bektaş Bey’in Kelkit Vadisi Beyliği sırasında bu camiyi yaptırdığı söylenmektedir.

Bektaş Bey’in ismini taşıyan bu caminin duvarları kesme taşla yapılmış ve tavanı ahşap olarak bitirilmiş ancak son yıllarda mevsim şartlarından etkilenmemesi için çatı yapılarak saçla kapatılmıştır. Camii’nin yapımında kullanılan süsleme işlerinde kök boyası kullanılmıştır.

Giresun’un kısa tarihi

Şehrin nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer almaktadır. Coğrafyacı Strabon, Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci Arrien Farnakia´nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır.

Şehir hakkında Roma, Bizans ve Rum Pontus İmparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler yoktur. Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, şehir ve kasaba tarihlerinde dil incelemeleri sonucunda, bu bölgede M.Ö. 2000´li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

M.Ö. 7.y.y.da İskitlerin Karadenize göç etmesi ile Oğuz unsurları da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Halaç´ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur.

Karadeniz bölgesinde, ilk ve orta çağlarda, İskit, Kimmerler, Hun, Hazar, Bulgar, Uz, Peçenek göçlerinin sonucu Türk iskanının olduğu, Karadeniz ağızlarının fonetik ve morfolojik yapısıyla birlikte yer adlarından da anlaşılır. Giresun´un batı yakasındaki Çıtlakkale mahallesinin adının Deliorman ve Selanik civarından gelerek buraya yerleşmiş olan Türk topluluğu Çıtaklardan geldiği, bölgede konuşulan lehçenin ve kültür unsurlarının Çıtak ve Gagavuz Türklerinin ki ile benzerlik gösterdiği görülür.

Hitit İmparatorluk dönemi tabletlerine dayanan tarihi kaynaklarda, Giresun´un Azzi Bölgesi sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Karadeniz bölgesinde 90´a yakın koloni şehri kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin de kurucularıdır. Amaçları bu bölgeyi kendilerine yurt edinmek olmayıp, buraların her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmekti. Bu yüzden yerleşim birimlerinin korunabilecek kısımlarını alıp buralara yerleşmişlerdir.

Çevresinde önemli gümüş ve demir üretim yerleri olan Giresun´a Romalılar tam bir hakimiyet kurmamışlardır. Onların döneminde bu bölgede para basıldığı rivayet edilmektedir. Roma idaresinin ilk dönemlerinde Romalı yazarlardan Ammianus Marcel´e göre Romalı komutan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve bu ağacın fidanlarını Roma´ya götürmüştür. Bu bilgi kirazın dünyaya Giresun´dan yayıldığı inancının kaynağı olmakla birlikte Roma´da daha önce de kirazın varolduğu belirtilmektedir. Giresun Romalıların ardından Bizanslıların denetimine geçmiştir.

Bizans egemenliği döneminde Yunan medeniyetinin büyük bir hızla gelişip yayılmasına karşılık, Yunan soyu gittikçe zayıflamıştır. Bu sebeple, Bizans İmparatorları, ülkelerinin içerisinde yaşayan ve başka soydan gelen insanları asimle etmeye çalışmışlar ve bu yolda en çok dil ve dinden yararlanmışlardır. Doğu Karadeniz´in ormanlık alanlardaki kabileleri itaat altına almak için ormanlar kesilerek yollar açılmış, yol boylarına muhafız kulübeleri yapılmış, hatta bir miktar Hıristiyan Bulgar Türk´ü de getirilip bölgeye yerleştirilmiştir. Bizanslılar bu yolda çaba harcarken 705 yılında ilk kez Müslüman Arap orduları bölgeye gelip İslamlığı tanıtmaya başlamıştır.

Anadolu Selçuklu Devletine vergi vermeyi kabul eden ve 1244´te Moğolların egemenliği altına giren Trabzon Türklerin bir eyaleti haline gelmiştir. Trabzon´a bağlı bulunan Giresun ve çevresi Moğol nüfuzu altına girmiştir. İşte bu sırada, Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlamışlardır.

Bayram Bey, Ordu ve çevresini kontrol altına alan Çepni Türkmenlerinin beyidir. Oğlu Hacı Emir Bey döneminde bu bölgeye “Bayramlu Beyliği” denilmeye başlanmıştır. O da aynı şekilde Trabzon Rum İmparatorluğunu sıkıştırmaya devam etmiş olup, Hacı Emir Beyin Oğlu Emir Süleyman Bey de, 1397´de Giresun´u fethetmiştir.

Böylece onun zamanında Giresun ve çevresinin fethi ve Türkleşmesi tam manasıyla sağlanmıştır. Bu beylik iç ve dış çatışmalar sonucu zayıflayıp Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin´in hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla Giresun da bu devletin sınırları içinde kalmıştır.

Bugüne kadar yanlış bir kanaat olarak Giresun´un Türkleşmesi Fatih Sultan Mehmet´in 1461´de Trabzonu fethiyle beraber gösterilmiştir. Giresun´un Osmanlı Devletine bu tarihte katıldığı doğrudur. Oysa Giresun´un Türkleşmesi 1397´de Bayramlu Çepni Türkmen Beyi Emir Süleyman Beyin Giresun´u fethetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu yanlış kanaat yüzünden Giresun´da onun adını taşıyan hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla Giresun´un ilk fatihi tanınmamaktadır.

Paylaşın