Juice’un Jüpiter Yolculuğu Resmen Başladı: Sekiz Yıl Sürecek

Jüpiter’in buzullarla kaplı olan Ganymede, Europa ve Callisto isimli üç uydusunda yaşam izleri arayacak olan Juice’un yolculuğu başladı. Uzay aracının yolculuğu sekiz yıl sürecek.

Her şey yolunda gittiği takdirde 2031 yılının Temmuz ayında hedefine ulaşacak olan Juice, Kasım 2034’e kadar Jüpiter’in üç uydusu üzerine 35 uçuş gerçekleştirecek. Daha sonra da Ganymede’nin yörüngesine yerleşerek 2035 yılına kadar oradan bilgi toplayacak.

Juice’un araştırma yapacağı Ganymede, Callisto ve Europa uyduları 1610 yılında İtalyan astronom Galileo Galilei tarafından keşfedildi. Biri İo olmak üzere dört “Galileo uydusundan” üçü olan bu uydular, güneş sistemimizde Güneş ya da Dünya dışında bir cismin yörüngesinde dönen ilk cisimlerdir.

Avrupa Uzay Ajansı (ESA) tarafından Jüpiter gezegeninin uydularında keşif yapma göreviyle hazırlanan Juice uzay aracı, hava muhalefeti nedeniyle bir günlük bir gecikmenin ardından Fransız Guyanası’ndaki uzay üssünden fırlatıldı. ESA’dan yapılan açıklamaya göre, fırlatmadan yaklaşık 27 dakika sonra bin 500 kilometre yüksekliğe ulaşan Juice, kendini taşıyan Ariane 5 roketinden ayrıldı. Böylece Jüpiter’e yolculuk resmen başlamış oldu.

Misyonun amacı Jüpiter’in buzullarla kaplı olan Ganymede, Europa ve Callisto isimli üç uydusunda yaşam izleri aramak. Hem bu uydularda yaşamın mümkün olup olmadığı, hem de geçmişte bir yaşamın var olup olmadığı araştırılacak.

Jüpiter Buzlu Aylar Kaşifi ya da kısa Juice olarak adlandırılan uzay aracının yolculuğu sekiz yıl sürecek.

Juice projesi pek çok açıdan ilk olma özelliğini taşıyor. Ariane 5 roketiyle gönderilecek olan uzay aracı, başka bir gezegenden (Jüpiter) onun uydusuna doğru yörünge değiştiren ilk uzay aracı olacak. Ayrıca Dünya’nın uydusu Ay dışında başka bir uydunun yörüngesine ilk kez girilecek. Görevin toplam maliyeti yaklaşık 1.6 milyar Euro. ESA’ya göre Juice, “dış güneş sisteminde şimdiye kadar uçurulmuş en güçlü uzaktan algılama da dahil birçok yüksek teknoloji sistemi barındırıyor.

Misyon ESA’ya ait olsa da Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, Japon Uzay Ajansı JAXA ve İsrail Uzay Ajansı’nın da bazı donanım araçlarının yapımına katkısı oldu.

Her şey yolunda gittiği takdirde 2031 yılının Temmuz ayında hedefine ulaşacak olan Juice, Kasım 2034’e kadar Jüpiter’in üç uydusu üzerine 35 uçuş gerçekleştirecek. Daha sonra da Ganymede’nin yörüngesine yerleşerek 2035 yılına kadar oradan bilgi toplayacak.

İşte bu misyonla ilgili heyecan verici bazı temel bilgiler:

Juice misyonu üç uyduya yönelik olsa da Jüpiter’in bilinen toplam 95 uydusu var. Güneş sistemimizdeki en büyük gezegen olan Jüpiter,  diğer tüm gezegenlerin toplam kütlesinin iki katı büyüklüğe sahip. NASA’nın kıyaslamasına göre Dünya bir madeni para büyüklüğünde olsaydı, Jüpiter bir basketbol topu büyüklüğünde olurdu.

Jüpiter’in büyüklüğü ona güçlü bir manyetik alan kazandırıyor. Juice’un görevinin bir parçası da bu alanın gezegeni çevreleyen buzlu uyduları nasıl etkilediğini keşfetmek.

Bilim insanları manyetik alanın Jüpiter’in uyduları arasında gazları hareket ettirdiğini zaten biliyor. Gezegenin en büyük üçüncü uygusu olan İo’daki volkanlardan salınan sülfür ve oksijen Juice’ın keşifte bulunacağı  üç uyduya da ulaşıyor. Araştırmacıların Juice aracılığıyla öğrenmek istedikleri şey ise bu sürecin nasıl işlediği.

Keşfin yapılacağı Jüpiter uyduları

Juice’un araştırma yapacağı Ganymede, Callisto ve Europa uyduları 1610 yılında İtalyan astronom Galileo Galilei tarafından keşfedildi. Biri İo olmak üzere dört “Galileo uydusundan” üçü olan bu uydular, güneş sistemimizde Güneş ya da Dünya dışında bir cismin yörüngesinde dönen ilk cisimlerdir.

Juice misyonunun birincil hedefi olan Ganymede, güneş sistemimizde kendi manyetik alanını üreten tek uydu özelliğinde. Çapı 5 bin 268 kilometre ve demir ağırlıklı bir sıvıdan oluşan metalik çekirdeği ile güneş sistemimizdeki en büyük aydır. Yeraltı okyanusunun Dünya’daki tüm okyanusların toplamından daha fazla su barındırdığı düşünülmektedir.

ESA’daki bilim insanları Jüpiter’in en büyük ikinci uydusu olan Callisto’nun yörüngesine girerek Juice’un gezegenin ilk zamanlarında, Jüpiter’in çevresindeki ortam hakkında bilgi toplayacağını umuyor. Callisto eşit miktarda kaya ve buzdan oluşuyor ve 100 kilometreden daha derinlerde yeraltı sıvılarından bir okyanusa sahip olabileceği düşünülüyor.

Europa ise Dünya’nın uydusu Ay’dan biraz daha küçük ve o da yeraltı okyanusu barındırıyor. Silikat kayadan oluşan gök cisminin kabuğu buzdan. Bilim insanları Europa’nın uzaya su buharı püskürttüğü üzerinde duruyor.  Görevin ana hedefleri arasında Europa’da yaşam belirtileri ve su çukurları olup olmadığını keşfetmek de yer alıyor.

Aşırı soğuk ve aşırı sıcak koşullarda sürecek olan görev

Juice uzay aracı zor koşullarda görev yapacak. Jüpiter ve uydularının etrafındaki bölge güneş sistemimizdeki en yoğun radyasyon ortamlarına sahip. Aslında devasa bir gaz kütlesi olan Jüpiter’in çevresindeki sıcaklık -230 santigrat derece. Diğer yandan Juice’un Jüpiter’e ulaşmak için geçmek zorunda olduğu Venüs çevresindeki sıcaklık ise 250 santigrat derece.

Kütle çekim desteğiyle geçekleşen uçuşun uzay aracını 2031’de Jüpiter’deki hedefine ulaştırması planlanıyor. Juice misyonunda görev alan araştırmacılar, Jüpiter’in atmosferi, manyetik alanı ve bunların birbirleriyle nasıl etkileşime girdiği ve gezegenin uydularını nasıl etkilediğine dair çeşitli soruların yanıtlarını bulmayı amaçlıyor.

Bu soruların yanıtlarının bilim insanlarının gezegenlerin temel fiziğini daha iyi anlamalarına ve nihayetinde Jüpiter’in uydularından birinde yaşamın mümkün olup olmadığını anlamalarına yardımcı olacağı umuluyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Jüpiter’in Etrafında 12 Yeni Uydu Keşfedildi; Uydu Sayısı 92’ye Çıktı

Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni Jüpiter’in etrafında 12 yeni uydu keşfedildi. Jüpiter’in uydularından biri olan Europa, 1610’da İtalyan gökbilimci Galileo Galilei tarafından keşfedilmişti.

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın Voyager 2 uzay aracı 1979’da Europa’ya yakın geçiş yaparak uydunun ilk yörünge fotoğraflarını çekmişti.

Gökbilimciler, Jüpiter’in etrafında 12 yeni uydu keşfetti. Böylece Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeninin çevresindeki uyduların sayısı 92’ye yükseldi.

Bu sayı, güneş sistemindeki diğer tüm gezegenlerden daha fazla. Daha önce ilk sırada 83 teyit edilmiş uydusuyla Satürn bulunuyordu.

Yeni keşiflerin ardından Satürn ikinci sıraya yerleşti.

Keşfi gerçekleştiren ekipten bir isim olan Carnegie Enstitüsü’nden bilim insanı Scott Sheppard, Jüpiter’in uydularının Uluslararası Astronomi Birliği’ne bağlı Küçük Gezegen Merkezi’nce listeye eklendiğini dile getirdi.

Uydular 2021 ve 2022 yıllarında Hawaii ve Şili’deki teleskoplar kullanılarak keşfedildi ve yörüngeleri de takip gözlemleriyle teyit edildi.

Sheppard’a göre yeni uyduların boyutları 1 kilometre ile 3 kilometre arasında değişiyor.

Bilim insanı Scott Sheppard, “Umarım yakın gelecekte bu dış uydulardan birini yakından görüntüleyerek kökenlerini daha iyi tespit edebiliriz.” ifadesini kullandı.

Avrupa Uzay Ajansı nisan ayında Jüpiter’e bir uzay aracı göndererek gezegenin kendisini ve en büyük, buzlu uydularından bazılarını inceleyecek.

NASA da gelecek yıl Jüpiter’le aynı ismi taşıyan uydusunu keşfetmek için “Europa Clipper”ı fırlatacak. Zira donmuş kabuğunun altında bir okyanus barındırıyor olabilir.

NASA, Europa Clipper uzay aracını, 2024’te yaşam için uygun koşullara sahip olup olmadığını araştırmak için Europa’ya fırlatmayı planlıyor.

ABD Havacılık ve Uzay Ajansının (NASA) Jüpiter keşif aracı Juno, gezegenin buzullarla kaplı uydusu Europa’yı yakın geçişi sırasında fotoğraflamıştı.

Europa’nın ekvatoruna yakın bir alana odaklanan ilk görüntüde, Europa’nın buzlu kabuğuna işaret eden çıkıntı ve çukurlar göze çarpmıştı.

Sheppard, Jüpiter ve Satürn’ün, bir zamanlar birbirleriyle ya da kuyruklu yıldızlarla veya asteroitlerle çarpışan daha büyük uyduların parçaları olduğuna inanılan küçük uydularla dolu olduğunu belirtiyor.

Aynı durum Uranüs ve Neptün için de geçerli, ancak mesafenin çok uzak olması uydu tespitini oldukça zorlaştırıyor.

Jüpiter’in 92’ye çıkan uydusundan biri olan Europa, 1610’da İtalyan gökbilimci Galileo Galilei tarafından keşfedilmişti.

NASA’nın Voyager 2 uzay aracı 1979’da Europa’ya yakın geçiş yaparak uydunun ilk yörünge fotoğraflarını çekmişti.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın

Jüpiter’in Gözalıcı Bir Görseli Daha Yayımlandı

Adını Roma mitolojisindeki tanrıların en büyüğü olan Jüpiter’den alan, Güneş Sistemi’nin kaotik gezegeni Jüpiter’in gözalıcı bir görseli daha yayımlandı. Fotoğraf, yaklaşık 600 bin görüntünün birleştirilmesiyle meydana getirildi.

Emektar astrofotoğrafçı Andrew McCarthy, saniyede yaklaşık 80 görüntü çektiğini açıkladı. Bütün bunları yakalamak yaklaşık iki saat sürdü.

McCarthy, 11 inçlik bir teleskop ve genellikle derin gökyüzünü görüntülemek için kullandığı kameradan yararlandığını belirtti.

Astrofotoğraçı şu ifadeleri kullandı:

Jüpiter’i seyretmek hiç eskimiyor. Muhteşem bir gezegen… O gece şartlar çok iyiydi. Bu yüzden gezegeni normalden çok daha ayrıntılı gördüm. Çok heyecan vericiydi.

McCarthy, yakaladığı çarpıcı görüntüleri Instagram hesabında paylaşıyor.

Jüpiter bugün (26 Eylül) son 59 yılda Dünya’ya en fazla yaklaştığı noktaya gelerek o akşam gökyüzü gözlemcilerine bir gösteri sunuyor.

Gezegen karşı konumda bulunuyor. Bu, gezegenin Güneş batıda batarken gökyüzünde doğu yönünde yükseldiği ve özellikle akşam saatlerinde görünür olacağı anlamına geliyor.

Dünya ve Jüpiter, dairesel yörüngelerden ziyade eliptik yörüngeleri takip eder ve birbirlerinin yanından geçme mesafeleri zamanla değişir. Jüpiter, yörüngesi boyunca Dünya’dan en uzak noktadayken iki gezegeni birbirinden ayıran yaklaşık 966 milyon kilometreye kıyasla, bugün Dünya’nın yaklaşık 591 milyon kilometre yakınına geliyor.

Her ne kadar Jüpiter 13 ayda bir karşı konuma gelse de NASA, gezegenin en son 1963’te Dünya’ya bu kadar yaklaştığını bildirdi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Jüpiter, Dünya’ya Son 59 Yılın En Yakın Geçişini Gerçekleştirecek

Dünya ve Jüpiter, dairesel yörüngelerden ziyade eliptik yörüngeleri takip eder ve birbirlerinin yanından geçme mesafeleri zamanla değişir. Jüpiter, pazartesi günü, Dünya’ya son 59 yılın en yakın geçişini gerçekleştirecek.

Parlak ve nispeten yakın Jüpiter’i yakalamayı bekleyenler; 26 Eylül’e kadar ve ilerleyen günlerde, gün batımının etrafındaki doğu ufkuna bakabilirler, tüm bu günlerde gezegenin çıplak gözle görülmesi mümkün.

Bununla birlikte yakın geçiş ve karşı konum, teleskoplara veya diğer optik ekipmanlara erişimi olanlar için Jüpiter’in daha da çarpıcı hallerini sunacak.

26 Eylül Pazartesi günü Jüpiter, son 59 yılda Dünya’ya en fazla yaklaştığı noktaya gelerek o akşam gökyüzü gözlemcilerine bir gösteri sunacak.

Dahası, Jüpiter karşı konumda olacak, yani Güneş batıda batarken gökyüzünde doğu yönünde yükselecek, bu durum güneş sistemimizin en büyük gezegenini özellikle akşam saatlerinde görünür kılacak.

NASA Marshall Uzay Uçuş Merkezi araştırma astrofizikçisi Adam Kobelski yaptığı açıklamada, “Ay’ın dışında, gece gökyüzündeki en parlak nesnelerden biri (o da en parlağı değilse) olmalı” dedi.

Dünya ve Jüpiter, dairesel yörüngelerden ziyade eliptik yörüngeleri takip eder ve birbirlerinin yanından geçme mesafeleri zamanla değişir. Jüpiter, yörüngesi boyunca Dünya’dan en uzak noktadayken iki gezegeni birbirinden ayıran yaklaşık 966 milyon kilometreye kıyasla, pazartesi günü Dünya’nın yaklaşık 591 milyon kilometre yakınına gelecek.

Her ne kadar Jüpiter 13 ayda bir karşı konuma gelse de NASA’nın blog yazısına göre en son 1963’te Dünya’ya bu kadar yaklaştı. Jüpiter karşı konumdayken Dünya’nın bu kadar yakınından nadiren geçiyor.

Parlak ve nispeten yakın Jüpiter’i yakalamayı bekleyenler; 26 Eylül’e kadar ve ilerleyen günlerde, gün batımının etrafındaki doğu ufkuna bakabilirler, tüm bu günlerde gezegenin çıplak gözle görülmesi mümkün.

Bununla birlikte yakın geçiş ve karşı konum, teleskoplara veya diğer optik ekipmanlara erişimi olanlar için Jüpiter’in daha da çarpıcı hallerini sunacak. Jüpiter ve 50’den fazla uydusundan iyi bir gösteri izlemek için çok da fazla büyütme işlemine ihtiyacınız yok.

Dr. Kobelski açıklamasının devamında, “İyi bir dürbünle, Jüpiter’in halkalı yapısı (en azından merkezi halka) ve üç-dört Galilei uydusu (Jüpiter’in ayları) görülebilmeli” dedi.

Galileo’nun bu uyduları 17. yüzyıl optik ekipmanlarıyla gözlemlediğini hatırlamamız önemli.

İo, Europa, Ganymede ve Callisto’dan oluşan Galilei uyduları, Jüpiter’in en büyük doğal uyduları. NASA’nın Europa Clipper görevi, Ekim 2024 gibi yakın bir tarihte, bilim insanlarının küresel bir yeraltı okyanusu barındırdığına inandığı buzlu uyduyu incelemek için yola çıkabilir.

Dr. Kobelski’ye göre, daha da yakından bakmak isteyenler en az 10 santimetre veya daha büyük mercekli bir teleskop ve muhtemelen yeşil ve mavi filtreler kullanmayı düşünmeli; bu ekipmanlar, Jüpiter’in Büyük Kırmızı Lekesi’nin ve büyük gaz devi gezegenin bulut katmanlarının halkalı yapısının görünürlüğünü artıracak.

26 Eylül’den önceki ve sonraki birkaç gün boyunca manzara harika olmalı. Bu nedenle, 26 Eylül’ün öncesinde ve sonrasında güzel havadan yararlanıp manzarayı izleyin.

Paylaşın

NASA, Jüpiter’in Büyüleyici Görüntüsünü Paylaştı

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni olan Jüpiter’in daha önce görülmemiş detaylarını içeren yeni bir görüntüsünü yayınladı. NASA, James Webb Uzay Teleskobu’nun Jüpiter’in daha önce hiç olmadığı şekilde auroralarını gösteren görüntüler çektiğini aktardı. 

İnsanlığın şu ana kadar geliştirdiği en büyük ve güçlü uzay teleskobu olan James Webb Uzay Teleskobu, uzayın derinliklerinden çektiği fotoğraflarla Dünya’ya benzersiz görüntüler sunmaya ve evrenin yapısına ilişkin bilgiler aktarmaya devam ediyor.

NASA’dan yapılan açıklamada, James Webb Uzay Teleskobu’nun Jüpiter’in daha önce hiç olmadığı şekilde auroralarını gösteren görüntülerini çektiği aktarıldı. 27 Temmuz 2022’de kaydedilen görüntüde, gaz devinin Dünya gezegenini yutacak büyüklükte olan büyük kırmızı lekesi ve gezegenin auroları görülüyor.

Büyük bir gaz devi olan Jüpiter’in auroraları, gezegenin kuzey ve güney kutuplarının ötesine uzanıyor. Gökyüzünde dönen ışık desenleri olan auroralar güneşten gelen yüklü parçacıkların bir gezegenin atmosferi ile manyetik alanının etkileşime girdiğinde oluşuyor.

Jüpiter’in görüntülerini değerlendiren California Üniversitesi’nden astronom Imke de Pater, “Dürüst olmak gerekirse, gerçekten bu kadar iyi olmasını beklemiyorduk” dedi.

James Webb Uzay Teleskobu

Kızılötesi astronomiye yönelik bir uzay teleskobu olan James Webb, şu ana kadar uzaya gönderilmiş en güçlü teleskoptur. Hubble Uzay Teleskobu’nun kısmen ardılı olacak şekilde planlanan James Webb, NASA öncülüğünde ve ESA ile CSA’nın desteğiyle geliştirilmiştir. Aralık 2021’de fırlatılmış ve Ocak 2022’de yörüngesine girmiştir.

Adını 2002’de NASA’nın Apollo programından sorumlu müdürü olan James E. Webb’ten alan JWST, 6,5 metre genişliğinde altın kaplama bir aynayla donatılan kızılaltı bir teleskoptur. Bu ayna, 13.5 milyar ışık yılı uzağı, yani evrenin ilk yıldızlarının oluştuğu zamanı görmesini olanaklı kılmaktadır.

JWST, NASA’nın başkanlığında 15 farklı devletin, Avrupa Uzay Ajansı ve Kanada Uzay Ajansı’nın ortak yürüttüğü bir projedir. Kızılötesi ışığı gözlemlemek için ayarlanmış olan 6,5 metrelik bu teleskop, Dünya’dan neredeyse 1,5 milyon kilometre uzaklıkta yörüngeye yerleştirilmiştir. Bu uzaklık, Dünya ile Ay arasındaki uzaklığın dört katı kadardır.

Paylaşın

Jüpiter’in Halka Gizemi Çözüldü

Bilim insanları, Jüpiter’in gaz devi komşusu Satürn gibi halkalara neden sahip olmadığını keşfetti. Satürn’ün halkaları büyük ölçüde buzdan oluşur ve bunlardan bazıları yine buzdan oluşan kuyrukluyıldızlardan gelmiş olabilir.

Riverside Kaliforniya Üniversitesi’nden astrofizikçi Stephen Kane, “Jüpiter’in neden Satürn’ünkileri gölgede bırakacak daha da şaşırtıcı halkalara sahip olmadığı uzun zamandır canımı sıkıyordu” dedi.

Eğer Jüpiter’in gerçekten de halkaları olsaydı, bu halkalar bize daha da parlak görünürdü çünkü Jüpiter, Satürn’den çok daha yakın.

Jüpiter’in halkalarının olmamasının nedeni görece basittir: Devasa uyduları, onların oluşmasını engelliyor. Gezegen aslında Neptün ve Uranüs gibi daha küçük halkalara sahip. Ancak bu halkalar Satürn’ünki kadar büyük ölçekli olmadığından geleneksel yıldız izleme ekipmanlarıyla görülmeleri zor.

Araştırmacılar hem Jüpiter’in yörüngelerinin hem de onu çevreleyen 4 ana uydunun (Io, Europa, Ganymede ve Callisto) bilgisayar simülasyonunu yürüttü.

Profesör Kane şu ifadeleri kullandı: İçlerinden biri Güneş sistemimizdeki en büyük uydu olan, Jüpiter’in Galilei uydularının oluşabilecek herhangi bir büyük halkayı çok hızlı şekilde yok edeceğini keşfettik.

Devasa gezegenler, büyük halkalara sahip olmalarını engelleyen devasa uydular oluşturur. Dolayısıyla Jüpiter’in ömrü boyunca halkalara sahip olmuş olması pek muhtemel değil.

Jüpiter’in halkaları, James Webb Uzay Teleskobu tarafından yayımlanan son fotoğraflarda belli belirsiz görülebilir. Teleskop, Karina ve Southern Wheel bulutsulularının, Stephen Beşlisi olarak bilinen galaksi topluluğunun ve WASP-96b ötegezegeninden bir ışık spektrumunun fotoğraflarını da ortaya koymuştu.

Sonraki adımda Uranüs’ün koşullarını aynı amaçla simüle etmeyi hedefleyen Profesör Kane, “Voyager uzay aracı yanından geçene kadar bu kısa ömürlü halkaların var olduğunu bilmiyorduk çünkü onları göremiyorduk” dedi.

Bazı gökbilimciler, Uranüs’ün başka bir gök cismiyle çarpışması sonucu yan yattığına ve halkalarının bu çarpışmanın kalıntıları olabileceğine inanıyor.

Profesör Kane “Biz gökbilimciler için [halkalar] bir suç mahallinin duvarlarına sıçrayan kandır. Dev gezegenlerin halkalarına baktığımızda, bu maddeyi oraya koyan bir felaket yaşanmış olduğunun ispatını görürüz” dedi.

Sonuçlar yakında The Planetary Science akademik dergisinde yayımlanacak.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

James Webb’in Jüpiter Görüntüsü Bilim Dünyasını Büyüledi

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), James Webb Uzay Teleskobu’nun kendi Güneş Sistemi’mizden çektiği ilk fotoğraflar olan ve gaz devi Jüpiter’in kızılötesi ışıkta parladığı görüntüleri yayımladı.

Görsellerde Jüpiter’in uyduları Europa, Thebe ve Metis de görülebiliyor. Perşembe akşamı bir NASA blogunda yayımlanan fotoğraflar, uzay ajansının kamuoyuyla salı günü paylaştığı uzak galaksi ve bulutsuların 5 görseli kadar yüksek çözünürlüklü değil.

Doğrusu Jüpiter’in görüntüleri, operatörlerin her şeyin düzgün çalıştığından emin olmak için teleskobu farklı nesnelere doğrulttuğu bahar döneminde, Webb’in kabul aşamasında toplanan verilerden geliyor.

Yine de bu fotoğraflar Webb’in sadece uzak galaksileri değil, kendi kozmik arka bahçemizdeki gezegenleri de inceleyerek takip edebileceği geniş yelpazedeki keşiflerin bir göstergesi. Ve görseller Jüpiter’in resmi bilimsel gözlemlerinden önce gelmesine rağmen, bilim insanları görüntünün netlik ve çözünürlük açısından çarpıcı olduğunu söyledi.

 

Baltimore’daki Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü’nden bir bilim adamı olan Bryan Holler yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Geçen gün yayınlanan derin alan görüntüleri ile birleştiğinde, Jüpiter’in bu görüntüleri, Webb’in en silik, en uzak gözlemlenebilir galaksilerden çıplak gözle görebileceğiniz kendi kozmik arka bahçemizdeki gezegenlere kadar her yerde kullanabileceğimiz bir entrüman olduğunu gösteriyor.”

NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nde Webb’in gezegen biliminden sorumlu yardımcı proje araştırmacısı Stefanie Milam yaptığı açıklamada, “Her şeyi bu kadar net gördüğümüze ve ne kadar parlak olduklarına inanamadım” dedi.

Güneş sistemimizdeki bu tür nesneleri gözlemlemek için sahip olduğumuz kabiliyeti ve fırsatı düşünmek gerçekten heyecan verici.

Webb’in onay aşamasına ilişkin verilerin yanı sıra salı günü kamuoyuyla paylaşılan çarpıcı ilk görüntülere dair veriler, daha fazla araştırma için Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü Mikulski Uzay Teleskopları Arşivi’nde yayımlanıyor.

Fakat bilim insanlarının bu yaz, Webb’in resmi bilim gözlemlerinin ilk döngüsü başlayana kadar uzun süre beklemesine gerek kalmayacak. Bu program, Jüpiter, Uranüs, asteroitler ve Mars’ın yanı sıra evrendeki en uzak galaksilerin gözlemlerini de içerecek.

Uzay keşfinin geleceği

Webb Teleskobu, 30 yılı aşkın süredir yaklaşık 20 bin mühendis, astronom ve teknisyenin ortak çabalarının bir sonucu. NASA, Avrupa Uzay Ajansı ve Kanada Uzay Ajansı arasında ortaklaşa yürütülen milyarlarca dolarlık bir proje. Amacı ise evrenin kökenlerini bulmak.

Paylaşın

Jüpiter’in Neden Bu Kadar Çok Uydusu Var?

Güneş sistemindeki diğer tüm gezegenlerin toplam kütlesinin iki katından daha büyük bir kütleye sahip olan Jüpiter, sayısız uyduyu sahip olmasına yardımcı olacak eşit derecede büyük bir yerçekimi kuvvetine sahiptir.

Haber Merkezi / Gökbilimcilere göre, gaz devinin şu an onaylanmış 79 uydusu var. Bu, Satürn’ün 82 doğrulanmış uydu sayısından daha az. Ancak, gökbilimciler sürekli olarak yenilerini keşfetmeye devam ettikleri için, hangi gezegenin daha çok uyduya sahip olduğu yarışı hala devam ediyor.

Satürn, gökbilimcilerin 20 yeni uydu keşfettiği 2019’da Jüpiter’den bu alanda tacı çaldı. Ancak, Carnegie Bilim Enstitüsü’ne bağlı gökbilimciler tarafından 2017’de Jüpiter çevresinde on iki yeni uydu keşfedildi. Dahası, Jüpiter’in güneş sistemindeki en fazla sayıda uyduya sahip olduğuna inanmak için iyi nedenler var.

Eylül 2020’de British Columbia Üniversitesi’nden gökbilimciler, çapı 800 metrenin üzerinde olan 45 aday uydu belirlediler. Ancak araştırmacılar gökyüzünün yalnızca küçük bir alanını incelediler ve Jüpiter’in yörüngesinde dönen bu küçük uydulardan 600’den fazla olabileceği sonucuna vardılar.

Bu aday uydular şu anda araştırılıyor, bu da yörüngelerini güvenilir bir şekilde doğrulamak için oldukça fazla zaman alacak. Ancak gökbilimciler uydularını kataloglamakla meşgulken, Jüpiter’in neden bu kadar çok uydusunun olduğunu anlamak için iyi bir zaman. Jüpiter’i bu alanda bu kadar özel kılan ne?

Jüpiter’in bu kadar çok uyduya sahip olmasının nedeni, Dünya’ya 300 kat daha büyük bir kütleye sahip olmasının çok ilgisi var. Dünya’nın ilk ve tek uydusu Ay, milyarlarca yıl önce devasa bir proto-gezegenin Dünya’ya çarpmasından sonra oluşmuştur. Ancak çoğu uydu, özellikle de gaz devlerinin çevresindeki, bu kadar heyecan verici bir geçmişe sahip değil.

Güneş’in etrafındaki dönüşünü 11.86 yılda tamamlıyor

Jüpiter ve onun gibi diğer devasa gezegenler, ufacık asteroitlerden volkanik aktiviteye sahip tam teşekküllü mini gezegenlere kadar değişen kayalık nesneleri ‘yakalama’ çekimine sahiptir. Kütlesi sayesinde sadece çok güçlü bir çekim kuvvetine sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda Güneş’ten de oldukça uzaktadır. Güneş’ten Dünya’dan yaklaşık 5 kat daha uzaktadır ve her 11.86 yılda Güneş etrafında tam bir dönüş tamamlar.

Bu mesafe, Jüpiter’in daha büyük bir etki veya kontrol alanı olmasına izin verir, çünkü Güneş’in yerçekimi etkisi uzaklaştıkça zayıflar. Jüpiter’in, Pasiphae ve Sinope’de olduğu gibi, 23,5 milyon mil kadar uzakta yörüngesinde dönen uyduları olması şaşırtıcı değil. Bu arada, güneşe en yakın iki gezegen olan Venüs ve Merkür’ün hiç uydusu yoktur, Dünya’nın ise bir uydusu ve Mars’ın iki küçük uydusu vardır.

Jüpiter’in birçok uydusundan en büyük dördü özellikle öne çıkıyor; Callisto, Io, Europan ve Ganymede; 1610’da ilk keşfeden İtalyan gökbilimci Galileo Galilei’nin onuruna Galile uyduları olarak adlandırılır.

Bu dört uydudan üçü Ay’dan daha büyüktür ve biri Ganymede, güneş sistemindeki en büyük uydudur. Aslında, Jüpiter’in en az 3.100 kilometre çapında olan bu en büyük dört uydusunun tümünü görmek için tek ihtiyacınız olan normal bir teleskop.

Paylaşın

Jüpiter’in ‘Enerji Krizinin’ Arkasındaki Sır

Yeni bir araştırma, Jüpiter’in onlarca yıldır gökbilimcileri şaşırtan ‘enerji krizinin’ çözümünü ortaya çıkardı. Gökbilimciler, gaz devinin üst atmosferinin ayrıntılı bir küresel haritasını oluşturdular ve Jüpiter’in güçlü auroralarının gezegen çapında ısıtma sağlamaktan sorumlu olduğunu doğruladılar.

Haber Merkezi / Nature’da yayınlanan yeni araştırma , Jüpiter’in on yıllardır astronomları şaşırtan ‘enerji krizi’nin çözümünü ortaya çıkardı.

Hawai’deki Keck Gözlemevi’nden gelen verileri kullanan gökbilimciler, gaz devinin üst atmosferinin en ayrıntılı ancak küresel haritasını oluşturdular ve ilk kez Jüpiter’in güçlü auroralarının gezegen çapında ısıtma sağlamaktan sorumlu olduğunu doğruladılar.

Araştırma ekibinden Dr James O’Donoghue, araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “İlk olarak Leicester Üniversitesi’nde Jüpiter’in en üst atmosferinin küresel bir ısı haritasını oluşturmaya çalıştık. Sinyal, o zamanlar Jüpiter’in kutup bölgelerinin dışında herhangi bir şeyi ortaya çıkaracak kadar parlak değildi, ancak bu çalışmadan öğrendiğimiz derslerle bunu başardık.” ifadelerini kullandı.

Açıklamasına, “Keck teleskopunu kullanarak olağanüstü ayrıntılı sıcaklık haritaları ürettik. Önceki çalışmalardan beklendiği gibi, aurora içinde sıcaklıkların çok yüksek başladığını gördük, ancak şimdi Jüpiter’in aurora alanının yüzde 10’dan daha azını kaplamasına rağmen gözlemleyebiliyoruz. gezegen, her şeyi ısıtıyor gibi görünüyor” ifadeleriyle devam eden O’Donoghue, “Bu araştırma, Leicester’da başladı ve Japonya’daki JAXA’da sona ermeden önce Boston Üniversitesi ve NASA’da devam etti. NASA’nın Jüpiter yörüngesindeki Juno uzay aracından ve JAXA’nın bir gözlemevi olan Hisaki uzay aracından elde edilen veriler bu çalışmayı başarılı kıldı” dedi.

Araştırma ekibindeki bir diğer gök bilimci Dr Stallard’da araştırmaya ilişkin şunları söyledi; Dev gezegenin tepesindeki ince atmosferde çok uzun süredir devam eden bir bilmece var. Son 50 yılda, her Jüpiter uzay görevinde, yer tabanlı gözlemlerle birlikte, sürekli olarak ekvator sıcaklıklarını çok fazla sıcak olarak ölçtük.

Bu ‘enerji krizi’ uzun süredir devam eden bir sorundu; modeller, auroradan ısının nasıl aktığını düzgün bir şekilde modelleyemiyor mu, yoksa ekvator yakınında bilinmeyen başka bir ısı kaynağı var mı? Bu araştırma, bu bölgeyi benzeri görülmemiş bir ayrıntıyla nasıl haritaladığımızı açıklıyor ve Jüpiter’de ekvatoral ısıtmanın doğrudan auroral ısıtma ile ilişkili olduğunu gösterdi.”

Aurora, yüklü parçacıklar bir gezegenin manyetik alanına yakalandığında meydana gelir. Bunlar, ışık ve enerjiyi serbest bırakmak için atmosferdeki atomlara ve moleküllere çarparak gezegenin manyetik kutuplarına doğru alan çizgileri boyunca spiraller çizerler. Jüpiter’de, volkanik uydusu Io’dan fışkıran malzeme, Güneş Sistemi’ndeki en güçlü auroraya ve gezegenin kutup bölgelerinde muazzam ısınmaya yol açıyor.

Jovian auroraları uzun zamandır gezegenin atmosferini ısıtmak için başlıca aday olmasına rağmen, gözlemler şimdiye kadar bunu doğrulayamamıştı. Üst atmosferik sıcaklığın önceki haritaları, yalnızca birkaç pikselden oluşan görüntüler kullanılarak oluşturulmuştur. Bu, gezegen genelinde sıcaklığın nasıl değişebileceğini görmek için yeterli bir çözünürlük değildi, sadece ekstra ısının kaynağına dair birkaç ipucu veriyordu.

Araştırmacılar, farklı uzamsal çözünürlüklerde atmosferik sıcaklığın beş haritasını oluşturdular; en yüksek çözünürlüklü harita, iki derece boylam ‘yüksek’ ve iki derece enlem ‘geniş’ kareler için ortalama sıcaklık ölçümünü gösteriyor. Gök bilimciler 10.000’den fazla bireysel veri noktasını taradı, yalnızca yüzde beşten daha az bir belirsizliğe sahip noktaları haritaladı.

Gaz devlerinin atmosferlerinin modelleri, ekvatordan kutuplara doğru çekilen ve kutup bölgelerinde alt atmosferde biriken ısı enerjisiyle dev bir buzdolabı gibi çalıştıklarını öne sürüyor. Bu yeni bulgular, hızla değişen auroraların, kutup yönündeki akışa karşı enerji dalgalarını harekete geçirebileceğini ve ısının ekvatora ulaşmasına izin verebileceğini gösteriyor.

Leicester Üniversitesi’ndeki uzay bilimciler, Jüpiter’in atmosferik ısınmasının ardındaki mekanizmayı ortaya çıkarmak için Japon Uzay Ajansı (JAXA), Boston Üniversitesi, NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi ve Ulusal Bilgi ve İletişim Teknolojileri Enstitüsü’nden (NICT) meslektaşlarıyla birlikte çalıştı.

Paylaşın