Akşener’den Cumhur İttifakı’na Davete ‘Saray Kumarhanesi’ Yanıtı

İYİ Parti Lideri Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında Cumhur İttifakı’na davete verdiği yanıtta, “İYİ Parti’nin kumar masasına oturmaya da en küçük niyeti yoktur. Çünkü İYİ Parti, dış politikada zar atmaz, ekonomide rulet oynamaz. Devlet yönetiminde kupon yapmaz, hukukta tombala çekmez. Ve milletinin geleceğiyle asla bahse girmez” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Sayın Erdoğan ve küçük ortağının oturduğu masa öyle bir kumar masasıdır ki, Saray her zaman kazanır. Ortaya sürülen, kimi zaman Türk ordusu olmuştur, kimi zaman sınırlarımız. Kimi zaman, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz masadadır, kimi zaman da İhvan-ı Müslimin. Kimi zaman Filistinliler masaya sürülür, kimi zaman da Ukraynalılar.

Bu masada, bazen Kürtler üzerine kumar oynanır, bazen de, Türkler. Bu hileli oyun, her daim kasanın kazandığı, kazanamadığı yerde ise, oyunun bozulduğu ve şartlar ne olursa olsun, sürekli milletimizin ütüldüğü kirli bir oyundur. Onların kumar masası işte budur. Bizden dahil olmamızı istedikleri masa işte budur. Bu masa, bizim gözümüzde 20 yıldır aynı masadır. Heveslenenler için üzgünüm. Ama bizim o masaya oturmaya hiç niyetimiz yok. Çünkü biz o kumar masasını dağıtmaya, Saray görünümlü kumarhanenizi de başınıza yıkmaya geliyoruz!”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah El Sisi ile tokalaşması ve poz vermesini eleştirdi.

Erdoğan’ın yakında geçmişte “katil”, “diktatör” gibi ifadelerle suçladığı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat ile yakınlaşabileceğini kaydeden Akşener, “Sayın Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile Katar’da hasret giderdi. Sayın Erdoğan’ın gösterdiği derin muhabbetten anlıyoruz ki; yeni bir dostluğun kıvılcımı çakıldı. Mavi Vatan’daki çıkarlarımızın bile yumuşatamadığı Sayın Erdoğan’ı demek ki futbol aşkı pamuk gibi yapmış. Yakında Beşar Esat’la birlikte maça giderlerse şaşırmayın. Şimdi, bu duygu dolu kavuşmaya değinmeden önce geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor” sözleriyle Erdoğan’ın Sisi’ye yönelik sözlerini içeren bir videoyu da izletti.

Türk dış politikasında Erdoğan’ın tutumundan kaynaklanan zikzaklar yaşandığını söyleyen Akşener, “Biz bugün hala Sayın Erdoğan’ın muazzam beceriksizliğinin sonuçlarını yaşıyoruz. Sınırlarımızı kevgire çeviren liyakatsizliğin faturasıyla yüzleşiyoruz. Dostluk ilişkileri ve kişisel kaprisleri üzerinden sözüm ona “yönettiği” dış politikanın neticesinde yaşadığımız onca sıkıntıya, çektiğimiz nice acıya rağmen halen ibretlik bir politikasızlığa şahit oluyoruz” ifadesini kullandı.

Erdoğan’ın 31 Mart 2019’daki yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde Mısır’daki darbeyi örnek gösterdiğini anımsatan Akşener, “Sayın Erdoğan seçimini Binali Bey’den yana değil, Sisi’den yana kullanmaya karar vermiş. Sayın Erdoğan, kazananın yanında olmayı sever. Baktı ki İstanbul’da Ekrem Başkan kazandı. Biraz vakit aldı ama, kendisi de döndü dolaştı gitti Sisi’yi seçti. Bu seçimle birlikte Rabia işareti yapa yapa gezdiği elini Sisi‘ye kaptırmış, Esma’nın onurunu da Katar’da bırakıp gelmiş oldu. Ne diyelim, hayırlı uğurlu olsun. Seçimlere yaklaştığımız şu son düzlükte, bundan sonra yeni işaretiniz olarak Rabia Meydanı’yla Esma’yı değil, artık Napolyon’u hatırlarsınız. Eee Allah büyük” diye konuştu.

Akşener, devamında Erdoğan’a seslenerek şu ifadeleri kullandı: “Görüyor musun Sayın Erdoğan? Söylediğin yalanlar, yine ayağına dolandı. İş bilmezliğin yine eline, yüzüne bulaştı. Arkasından ağıtlar yaktığın Mursi’yi mezarında ters döndürürken senin sözünün peşinden giden arkadaşlarının da başlarını yere düşürdün. Peki ya değdi mi? Büyükelçi çekecek kadar ileri gitmene gerçekten değdi mi? İş dünyamızın, milyar dolarlık ticaretinin, yatırımlarının heba olmasına değdi mi? Doğu Akdeniz’de ülkemizin elini zayıflatmana Mavi Vatanımızı tehlikeye atmana değdi mi? Sayın Erdoğan, böyle devlet yönetilmez.

Kişisel ilişkilerinin ve kaprislerinin bedelini bu millete ödetemezsin. Zikzaklarının bedelini Türkiye’ye ödetemezsin. Bu defa, öyle ‘kandırıldım’ diye, ‘Sisi kardeşimle, aramıza girdiler’ diye, ‘Yeni sayfa açıyorum’ diye işin içinden sıyrılamazsın. Önce çıkıp, bu başarısızlığın sorumluluğunu alacaksın. Önce çıkıp, milletimizden özür dileyeceksin. Çıkacaksın, ‘Kişisel kaprislerime kapıldım, hata yaptım, milletimden özür dilerim’ diyeceksin. Çıkacaksın, ‘İstanbul seçimlerinde, Millet İttifakı‘nı, darbecilikle suçladım, özür dilerim’ diyeceksin. Çıkacaksın, ‘Ben bu hatayı yapmasaydım Doğu Akdeniz’de, Mısır’la Yunanistan değil, biz anlaşabilirdik, özür dilerim’ diyeceksin. Sen önce çıkıp, özrünü dileyeceksin, sonra da milletimizin sandıkta açacağı yepyeni sayfayı oturup izleyeceksin. Ama elini çabuk tut. Çünkü millete vereceğin hesaba çok az kaldı!”

Terörle mücadele edilememesini ve Soylu’yu eleştirdi

İyi Parti Lideri Akşener, İstiklal Caddesi’ndeki saldırının ardından Gaziantep Karkamış’da ve Kilis Öncüpınar Sınır Kapısı’ndaki polis yerleşkesinde yaşanan saldırıları anımsatarak, AKP iktidarı ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun terörle mücadeleyi ciddiyetle yapmadığını dile getirdi.

Akşener, “Milletimiz, tek vücut olarak acı çekiyor. Ama bir yandan da her zaman olduğu gibi yine dimdik duruyor. Yanan yüreğinin acısını kalbine gömüyor ve terörün bir an önce bitmesini istiyor. Her şeyden önce, şunu hatırlatmak isterim ki bizim için terörle mücadelenin sulandırılıp, iç siyasetin mezesi yapılması da PKK/PYD/YPG terörü kadar tehlikelidir. Çünkü terörle mücadele bir devlet meselesidir ve günlük siyasi hesaplara araç edilemez. O yüzden şayet bu konu üzerinden siyaset devşirmeye çalışanlar olursa, onlara asla fırsat vermeyeceğiz. Ve her ne kadar, iktidardan aynı duruşu göremesek de biz memleketimiz için hayati olan bu meseleye de devlet ciddiyetiyle bakmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

İstiklal Caddesi saldırısındaki bombacıyla ilgili Kobani’de eğitim alması, Afrin’den Türkiye’ye giriş yapması ve İstanbul’da dört ay boyunca kaçak yaşamasına ilişkin bilgileri anımsatan Akşener, “Ve İstanbul’un göbeğinde, İstiklal Caddesi’nde, altı canımızı şehit etti. Bunun üzerine iktidar da Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına şehitlerimizin intikamını almak için Pençe Kılıç Harekatı’nın başlatıldığını duyurdu. Yalnız iktidarın, devlet yönetimiyle ilgili ciddi bir müktesebat ve liyakat sorunu olduğundan atladığı bir şey var: Devlet intikam almaz. Çünkü kadim devlet geleneklerimizden nasibini alanlar çok iyi bilir ki devletin intikam almasına gerek kalmaz. Çünkü devlet, şefkatiyle koruyup kolladığı milletine zarar vermeye niyetlenenler için daha onlar harekete geçemeden gerekeni yapar. Ancak bunun için devleti hakkıyla idare eden bir iktidarın olması gerekir” tepkisini gösterdi.

Terörle mücadelede en önemli sorunu “kontrolsuz göç dalgası” olarak tanımlayan Akşener, “Milli güvenliğimizi tehlikeye atan bu göç politikası devam ettikçe oluşacak tehditleri sadece sınır ötesi operasyon yaparak önleyemeyiz. Egemenlik sahamızı etkin şekilde kontrol etmemiz ve iç güvenlik kurumlarımızın kapasitesini arttırmamız gerekiyor. Bunun için de alameti farikası her fırsatta cıvık cıvık çıkışlar yapması olan değil, işini ciddiyetle, devlet aklıyla ve liyakatle yapması olan ve tercihen güvenlik konusunda en azından birkaç makale okumuş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yakışır, gerçek bir içişleri bakanı gerekiyor. Tüm bunların yanında ise güvenlik politikalarının iç siyaset şovlarından arındırılması ve konunun uzmanı, yetkin kişiler tarafından ele alınması gerekiyor” dedi.

Cumhur İttifakı’na davete “Saray kumarhanesi” yanıtı

Erdoğan’ın muhalefet kavramını yanlış anladığını da söyleyen Akşener, “Bizimkisini, koltukların bekası uğruna her şeyin mübah, herkesin de satılık olduğu yazıhane siyasetiyle karıştırma Sayın Erdoğan. Bizimkisi, 20 yıllık yağma, yalan ve baskı düzenine karşı asil mi asil, dimdik bir duruştur. FETÖ ile kurulan ittifaka, PKK ile kurulan masaya, mafya ve çetelerle yapılan işbirliğine karşı tavizsiz bir itirazdır. Bizim tabanımız da, tavanımız da, bu büyük milletin kutlu iradesinin, ayrılmaz bir parçasıdır. Ve o boyun eğmez irade, ilk günden beri hiç pes etmemiş, hiç zayıflamamış ve seni bu milletin sırtından, sandıkla söküp atma hevesi hiç azalmamıştır” ifadesini kullandı.

İyi Parti’yi “Türkiye’nin demokratikleşmesi davası neferi” olarak tanımlayan Akşener, şunları söyledi: “İyi Parti’nin kumar masasına oturmaya da en küçük niyeti yoktur. Çünkü İyi Parti, dış politikada zar atmaz, ekonomide rulet oynamaz. Devlet yönetiminde kupon yapmaz, hukukta tombala çekmez. Ve milletinin geleceğiyle asla bahse girmez. Sayın Erdoğan ve küçük ortağının oturduğu masa öyle bir kumar masasıdır ki, Saray her zaman kazanır. Ortaya sürülen, kimi zaman Türk ordusu olmuştur, kimi zaman sınırlarımız.

Kimi zaman, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz masadadır, kimi zaman da İhvan-ı Müslimin. Kimi zaman Filistinliler masaya sürülür, kimi zaman da Ukraynalılar. Bu masada, bazen Kürtler üzerine kumar oynanır, bazen de, Türkler. Bu hileli oyun, her daim kasanın kazandığı, kazanamadığı yerde ise, oyunun bozulduğu ve şartlar ne olursa olsun, sürekli milletimizin ütüldüğü kirli bir oyundur. Onların kumar masası işte budur. Bizden dahil olmamızı istedikleri masa işte budur. Bu masa, bizim gözümüzde 20 yıldır aynı masadır. Heveslenenler için üzgünüm. Ama bizim o masaya oturmaya hiç niyetimiz yok. Çünkü biz o kumar masasını dağıtmaya, Saray görünümlü kumarhanenizi de başınıza yıkmaya geliyoruz!”

Paylaşın

CHP’den Her Hafta Bir İlde Grup Toplantısı

Meclis’in kapanmasının ardından yaz dönemi çalışmalarına başlayan CHP, her hafta bir ilde grup toplantısı yapacak. Cumhuriyet gazetesine konuşan CHP Genel Başkan Başkordinatörü Erdoğan Toprak, ilk toplantının 2 Ağustos’ta Ağrı’da yapılacağını söyledi.

Türkiye’nin doğusundan batısına her ilde olacaklarını söyleyen Toprak, ikinci toplantının da 9 Ağustos’ta Edirne’de yapılacağını açıkladı.

Toplantıların vatandaşın katılımıyla salı günleri saat 13.30’da gerçekleştirileceğini kaydeden Erdoğan Toprak, “Genel Başkanımızın konuşmasının ardından sözü vatandaşlarımıza bırakacağız. Onların sorularını yanıtlayacağız, dertlerini dinleyip çözüm önerilerimizi sunacağız” dedi.

Miting 24 Temmuz’da

Kılıçdaroğlu’nun Mersin’de başlattığı ve İstanbul’da sürdürdüğü Milletin Sesi mitinglerine de 24 Temmuz’da Balıkesir’de devam edeceği öğrenildi. Mitingde yine Kılıçdaroğlu’ndan önce kürsüye farklı kesimlerden yurttaşların çıkartılacağı ve konuşma yapacağı belirtildi.

Ziyaretler sürecek

Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun il ziyaretlerini de sürdüreceği; muhtarlar, kanaat önderleri buluşmaları gibi programlarını sürdüreceği belirtildi.

Grup toplantısının yapıldığı ilde saha çalışmalarını tamamlayan vekillerin ise illerine döneceği ve buralarda da seçmenlerle bir arada olacağı kaydedildi. Vekillerin ayrıca nisan döneminde olduğu gibi farklı illere de çıkartmalar yapabileceği öğrenildi.

Altılı Masa

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nden oluşan altılı masa son toplantısını 7 Ağustos’ta Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun ev sahipliğinde gerçekleştirecek.

Final toplantısında, daha önceki 5 görüşmede mutabık kalınan konular değerlendirilecek, önümüzdeki döneme ilişkin yol haritası belirlenecek.

Altılı masa son olarak İYİ Parti’nin ev sahipliğinde bir araya gelmiş, toplantının ardından altı lider ortak bir açıklama yayınlamıştı.

Açıklamada “Genel Başkanlar olarak bizler, iktidarın ülkemizi geçen yüzyılda kalan, kapalı bir ekonomi-politik sisteme yöneltme çabalarına karşı mücadele etme kararlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz.” ifadeleri kullanılmıştı.

Paylaşın

Akşener: Türkiye, Sömürge Valisi Aklıyla Yönetilemez

İYİ Parti Lideri Akşener, ekonomi üzerinden Erdoğan’ı sert sözlerle yüklenerek, “O cahilce konuştukça, dolar zıplıyor. O cahilce konuştukça, enflasyon artıyor. O cahilce konuştukça, olan her zamanki gibi milletimize oluyor, insanlarımız fakirleşiyor, gençlerimiz işsiz kalıyor. Paramızın değerini düşürerek, bağımsızlığımızı tehlikeye atıyorsunuz. Telsim olmayız dediğin o güçler var ya çiftçimizin bahçesini satın alıyor. Türkiye, sömürge valisi aklıyla yönetilemez” dedi.

Haber Merkezi / MHP Lideri Bahçeli’nin ABB Başkanı Mansur Yavaş için söylediği sözlere de yanıt veren Akşener,, “Biliyorsunuz, Sayın Bahçeli, dünkü grup toplantısından sonra, çıktı, hem de gazi meclisimizin çatısı altında, Sayın Mansur Yavaş’ı tehdit etti. Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli. Mansur Yavaş’ın arkasında biz varız, Ankaralılar var. Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli. Millet iradesinden kaçış yok. Hesap gününden kaçış yok. O sandık, elbet milletimizin önüne gelecek. İşte o gün geldiğinde, nefesi de, iradeyi de, karşınızda göreceksiniz. Hiç merak etmeyin.” dedi.

İYİ Parti Lideri Akşener, asgari ücrete ilişkin yaptığı değerlendirmede ise, “Bizim asgari ücret önerimiz brüt ücretin, yüzde 22 artırılıp, 4360 liraya çıkartıldıktan sonra çalışanlarımıza devlet tarafından, 555 lira ek bir ödeme yapılarak, ellerine geçen net ücretin, 4000 lira olmasıdır” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Akşener’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“Dolar 13 TL’yi aşmış, ticaret durmuş, sırtını saraya dayayanlar dışında millet kan ağlıyor.

O cahilce konuştukça, dolar zıplıyor. O cahilce konuştukça, enflasyon artıyor. O cahilce konuştukça, olan her zamanki gibi milletimize oluyor, insanlarımız fakirleşiyor, gençlerimiz işsiz kalıyor.

Paramızın değerini düşürerek, bağımsızlığımızı tehlikeye atıyorsunuz. Telsim olmayız dediğin o güçler var ya çiftçimizin bahçesini satın alıyor.

Türkiye, sömürge valisi aklıyla yönetilemez. Türkiye, bu cahillikle, hak ettiği yere yükselemez. Bu millet bu, iş bilmezliğe, daha fazla mahkum edilemez. Türk Milleti, kimsenin ırgatı değildir. Haddinizi, hududunuzu bilin artık.

Arkadaşlarımız, milletimizin sorunlarına, ve beklentilerine çözüm olması amacıyla, toplam 19 önerge verdiler. Ama ne oldu? 19 önergemizin tamamı, Cumhur İttifakı tarafından reddedildi. İşin acı tarafı da ne biliyor musunuz? Bu 19 önergenin her biri, milletimizin dertlerinin çözümü için, üzerinde hassasiyetle çalışılmış, hesapları titizlikle yapılmış önergelerdi.

‘Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesine, 8 milyar 500 milyon lira ilave ödenek verilsin. Böylece 1 milyon öğrencimize, ayda 1000 lira burs verelim’ dedik. Onlar ne yaptı? ‘Öğrencilere burs murs yok’ dediler.

Ekonomideki yangın, bırakın mutfağı, tüm haneyi yakarken, herhalde, vekillerinden geri kalmak istememiş olacak, Sayın Erdoğan ‘Afganistan ekonomisini, ayağa kaldırmamız lazım’ diyor.

Peki, geçen hafta ne oldu, biliyor musunuz? Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı, bir iktisadi teşekkül olan TİGEM, ürettiği 13 bin ton buğdayı, ton başına, 5320 liradan sattı. Yani devletin Bakanı, Mayıs ayında 2250 liradan, buğday fiyatı veriyor, üzerine bir de, “çok iyi fiyat” diye açıklama yapıyor, daha sonra, aynı Bakan’a bağlı bir kurum,
ürettiği buğdayı, Bakan’ın açıkladığı alım fiyatının, iki katından fazlasına satıyor. Rezalete bakar mısınız?

Bahçeli’ye yanıt

Biliyorsunuz, Sayın Bahçeli, dünkü grup toplantısından sonra, çıktı, hem de gazi meclisimizin çatısı altında, Sayın Mansur Yavaş’ı tehdit etti. Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli. Mansur Yavaş’ın arkasında biz varız, Ankaralılar var.

Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli. Millet iradesinden kaçış yok. Hesap gününden kaçış yok. O sandık, elbet milletimizin önüne gelecek. İşte o gün geldiğinde, nefesi de, iradeyi de, karşınızda göreceksiniz. Hiç merak etmeyin.

Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan, ne zaman sıkışsa, eskinin akaryakıt kuyruklarından bahseder. Kotalı satışlardan bahseder. Önlenemeyen fiyat artışlarından bahseder. Peki kendisinin devri iktidarında, 2021’in Türkiye’sinde, durumlar nasıl? Mesela akaryakıt kuyrukları var mı? Var. Hem de sadece akaryakıt değil, Ekmek kuyruğu da var. Yağ kuyruğu da var.

Sayın Erdoğan ve arkadaşları, her ne kadar, içinde bulunduğumuz gerçek durumu, görmezden gelseler de, ülkemizde kur da, enflasyon da, almış başını gidiyor.

Asgari ücret

Biliyoruz ki, Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistikler Kurumu, yani TÜİK, sarayı memnun etmek için, her zamanki gibi, elinden geleni ardına koymayacak.

Yetkiyi aldığımızda asgari ücreti belirlerken aynı Malezya’da, Brezilya’da, Fransa’da olduğu gibi çeşitli makroekonomik göstergeleri temel alan, sağlıklı bir model benimseyeceğiz.

Bizim asgari ücret önerimiz brüt ücretin, yüzde 22 artırılıp, 4360 liraya çıkartıldıktan sonra çalışanlarımıza devlet tarafından, 555 lira ek bir ödeme yapılarak, ellerine geçen net ücretin, 4000 lira olmasıdır.

Nasıl ki rahmetli Özal, rahmetli Demirel dünyanın en pahalı uçağına binmedilerse Sayın Erdoğan da dünyanın en pahalı uçağına binmeden yaşayabilir. Sadece bir uçaktan vazgeçmenin bedeli bugünkü kurla 6 milyar lira kaynak sağlayacaktır.

Ekonominin başına işin ehli insanlar gelirse, Sayın Erdoğan da kıt bilgisiyle ekonomiye burnunu sokmak yerine dilini tutup işi ehline bırakırsa 2022 bütçesinde yer alan 240 milyar liralık faiz giderleri emin olun düşer.

Engelli Hakları Sözleşmesi’ni imzalayıp tüm politikalarda taban olarak uygulayacağız. İşveren ve iş arayan arasındaki bağı, kısaltmak için, Ortak İş Yönlendirme Mekanizmaları kuracağız. Engelli vatandaşlarımızın, gelir vergisi muafiyetini, onların avantajına olacak şekilde, yeniden düzenleyeceğiz.

İYİ Parti olarak iktidara geldiğimizde İspanya’daki CEAPAT benzeri bir kurumun yani Kişisel Bağımsızlık ve Teknik Yardım Merkezi’nin ülkemizde de kurulmasını sağlayacağız.

İYİ Parti olarak biz işe taksi probleminin büyük tartışmalara yol açtığı İstanbul’dan başlayacağız. Proje kapsamında mevcut taksilere yüzde 5 oranında ilave yapılmasını ama bu yeni taksilerin engelli vatandaşlarımızın öncelikli kullanımına uygun olarak tasarlanmasını planlıyoruz.

Sayın Erdoğan ve arkadaşları ülkemizi yönetemiyor. Bu artık gün gibi ortada. Sandık ufukta belirdi.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’dan Erdoğan’a: Millete Gaz Vermeyi Bırak

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Milli Kurtuluş Savaşı veriyoruz” sözlerine ilişkin yaptığı eleştiride, “Millete gaz vermeyi bırak. Otur, görevini yap. Tüpün fiyatı 170 TL’den 340 TL’ye çıkmış. Tüpün dış güçlerle ne alakası var?” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Erdoğan’ın “Faize karşıyım” ifadelerine de tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Sen faize karşıysan çiftçinin, esnafın faiz borcunu sileceksin kardeşim” dedi. Asgari ücret tartışmaları ile ilgili de açıklamarda bulunan Kılıçdaroğlu, “Asgari ücret vergi dışı tutulmalı” önerisini yaptı.

Ekonomiye ilişkin değerlendirmeler yapan Kılıçdaroğlu, “Tüm arkadaşlarımız Türkiye genelinde olağanüstü bir çaba harcıyorlar. Bizzat vatandaşı dinliyorlar. Çözümlerimizi anlatıyorlar. Herkesten talebim, söylediğimiz her sözü dillendireceksiniz. Ortak bir ses yankılanmalı. Elbette sorunları biliyoruz, elbette derdini anlatacak. Ama biz çözümleri de anlatmalıyız. Umudu yeşertmek zorundayız” dedi.

Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ekonomi mesajına dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “Şimdi bir de kendisini güçlü kımak için MGK’yı meze yapmaya başladı. Kendi ikbalin için onu nasıl meze yaparsın? Hani askeri vesayet vardı?” diye sordu.

BAE prensinin Türkiye ziyaretini de değerlendiren Kılıçdaroğlu, “Düne kadar bu adama şerefsiz diyordunuz ne oldu? Koskoca Türkiye, 15 Temmuz’u finanse edenler, imkanı sağlayanları turkuaz halıyla ağırladı” dedi. Kılıçdaroğlu, “Buradan Erdoğan’a da BAE Prensine de söylüyorum, ordunun ROKETSAN’ına, HAVELSAN’ına, ASELSAN’ına el koyar satarsanız fitil fitil burnunuzdan getiririm” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğl, partisinin TBMM’deli grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

Hepsinden ortak talebim bütün il , ilçe başkaları, kadın ve gençlik kolları herkesten ortak talebim söylediğimiz her sözü gittiğiniz her yerde dillendireceksiniz. Ortak bir ses Türkiye coğrafyasında yankılanmalı. Biz Türkiye’nin bütün sorunlarını çözmeye hazırız diyeceksiniz özgüvenle.

“Milli Kurtuluş Savaşı veriyoruz” diyor. Millete gaz vermeyi bırak. Otur, görevini yap.

Bir lokantacı esnaf “Dış güçler una zam yaptı. Dış güçler yüzünden tüpçüyle tartıştık, tüpün fiyatını 170 TL’den 340 TL’ye çıkarmış. Dış güçler bizi perişan etti. Hani diyor Avrupa bitmiş tükenmiş, nereye bitmiş abi hepsi yalan dolan” diyor. Haklı. Tüpün dış güçlerle ne alakası var.

Tarım Kredi Kooperatifi üst üste ilave ederek yüzde 71 faiz uyguluyor. Bir çiftçimiz hapse girdi, İbrahim Kaya. Avukatlar devreye giriyor ve hapisten çıkıyor. Tarım Kredi Kooperatifi’nden mazot ve gübre alıyor, bankadan kredi çekiyor, fakat ödeyemiyor. Ankara’ya geliyor, otelde yakalanıp tutuklanıp hapse atılıyor.

Esnafın faiz borcunu indirdin mi yok! “Ben faize karşıyım” diyor. Faizi indirdiysen bu rezalet ne! Faize karşıysan çiftçinin, esnafın faiz borcunu sileceksin!

Ekonomide kurtuluş savaşını vermek… Şimdi sen savaş veriyorsun, iyi de bu noktaya memleketi kim getirdi? 19 yıldır bu ülkeyi Bay Kemal mi yönetiyordu? Sen yönetiyordun.

5 maddelik öneri

Sen ekonomide kurtuluş savaşı veriyorsan sana 5 madde sayacağım. Amacımız vatandaş perişan olmasın.

  • 1- Ekonomik Sosyal Konseyi topla. İşçiyi, çiftçiyi, sanayiciyi, emekliyi topla. Önce bunları bir dinle.
  • 2- Bana ‘haramın helalin ne olduğunu sorun’ diyor. İsraf haramdır. Ben ülkemi seviyorum, haramdan, kul hakkı yemekten çekinirim. Genelge çıkarıp “Benim 13 uçağım var, bunun beşini altısını satıyorum” diyeceksin.
  • 3- Dövizle verdiğin garantilerin tamamını Türk Lirası’na çevireceksin. Biri itiraz ederse hiç korkma, bu kardeşin senin yanında olacaktır. Ve diyeceksin ki: Ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli parasına güven duyulmasına istiyorum.
  • 4- Adaletsizliklerden kaçınacaksın. Devletin dini adalettir. Adaleti sağlamak sadece mahkeme kararlarını uygulamak değildir. Milletin vergilerinin nereye gittiğini de açıklayacaksın.
  • 5- Rüşvetçiler, Beyt-ül mal’a el uzatanları, yolsuzluk yapanları devlet yönetiminden süratle uzaklaştıracaksın. Önce 10 bin dolar alan siyasetçi kimse İçişleri Bakanı’na soracaksın. Rüşvetçi büyükelçileri süratle geri çekeceksin.

Bu beş maddeyi, vicdanı olan herkes, hangi partiden olursa olsun bir tek Allah’ın kulu çıkıp da yanlış diyemez. Bunları Erdoğan’ı sevdiğim için mi söylüyorum? Hayır efendim ülkemi sevdiğim için.

Birleşik Arap Emirlikleri veliahdı geldi… Havaalanında kırmızı halılarla karşılandı. Düne kadar bu adamlara şerefsiz diyordun, ne oldu bir anda? 15 Temmuz’u finanse edenleri kırmızı halıyla davet ettin. Buradan Erdoğan’a söylüyorum, Birleşik Arap Emirlikleri veliahdına da söylüyorum: Havelsan’a, Aselsan’a, Roketsan’a el koyarsanız fitil fitil burnunuzdan getiririm.”

 

 

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a: Kağıttan Kaplansın

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Erdoğan – Biden görüşmesine ilişkin, “Dışarıda tam bir kuzu, Biden’ı görünce gözleri gülüyor. Türkiye böyle bir tabloyla hiç karşılaştı mı? En büyük derdi ‘Acaba ben onunla bir saat oturabilir miyim’, ‘Acaba onunla bir fotoğraf çektirebilir miyim?’, ‘Acaba onunla tokalaşa bilir miyim?’ Şu geldikleri hale bak. Utanmaz mısınız böyle bir şeyden? Bu devletin itibarı yok mu? Bu devletin bir saygınlığı yok mu?’ Sen ne aslansın ne kaplansın! Sen olsa olsa kağıttan kaplansın!” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasında, bir kez daha bürokratlara çağrı yaptı ve “AYM kararlarını uygulamayan bürokratlar talimatı kimden aldılarsa, aynı şeyi yapmasınlar. Yaptıkları taktirde onları devletin bürokrasisi içinde tutmayacağım, açık ve net söylüyorum” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, 5 yıldır tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş ve 4 yıldır tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala’ya ilişkin olarak, “Haksız yere içeride tutulan Demirtaş ve Kavala var, benim vicdanım kabul etmiyor” dedi. Ayrıca, Erdoğan’a asgari ücret komisyonunu toplama çağrısı yapan Kılıçdaroğlu, “‘Asgari ücreti açlık sınırının üzerine çıkarın’ demen lazım” ifadelerini kullandı.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın geçen Cuma günkü hutbesinde Mustafa Kemal Atatürk’ü anmamasını eleştiren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Beni üzen, Diyanet’in ve Genelkurmay Başkanlığı’nı aynı tarihte parlamentodan geçiren Mustafa Kemal Atatürk’ün, Diyanet tarafından anılmamasıdır” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis’teki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Güzel bir ülkede yaşıyoruz, sıkıntılar var biliyorum. Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmaya hakkı yok. Beraber bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz. Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıracağız. Cumhuriyetimizin 98. yılını kutladık. 98 yıl geçti. 2 yıl sonra 100. yılını kutlayacağız.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurarken ‘Kimsesizlerin kimsesi’ demiştir. Bizim temel amacımız, felsefemiz de bu. Dolayısıyla Mustafa Kemal, irfanı, vicdanı hür olan gençler istemiştir. Bütün gençlere CHP iktidarında özgürlük vaat ediyorum. Onların hayalleri bizim hedefimiz olacak.

Bu süreç içinde beni üzen Diyanet İşleri Başkanlığını ve Genelkurmay Başkanlığı’nı aynı tarihte parlamentodan geçiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet’in 98. yılında anılmamasıdır. Biz herkesin inancına saygılıyız. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran bir iradeye en azından saygı duyulması lazım. Bunların tamamını yapacağız.

Anıtkabir’de bir garabetle karşılaştık. Bazı televizyon kanalları ve gazetecilerin muhabirleri Anıtkabir’e alınmadı. O kararı alınlara söylüyorum. Anıtkabir’de bu ülkenin aslanı yatıyor aslanı. Ne yaparlarsa yapsınlar kendi sonlarını getiriyor. Bu milletin vicdanında derin yaralar açıyor. Bunların tamamını iktidarımızda çözeceğiz.

15 Temmuz Darbe Girişimi oldu. Hep beraber mücadele ettik. İktidarı ve muhalefeti beraber oldu ama birileri 15 Temmuz’u Allah’ın bir lütfu olarak kabul edip milletin ensesinde boza pişirmeye başladı. KHK ile ihraç edilip hakkında beraat kararı verilenler, göreve iadesi karar verilenlerin tamamını görevlerine iade edeceğiz. Biraz sabretsinler, geliyor gelmekte olan, az kaldı.

“Açık ve net söylüyorum”

AYM kararlarını uygulamayan bürokratlar talimatı kimden aldılarsa, aynı şeyi yapmasınlar. Yaptıkları taktirde onları devletin bürokrasisi içinde tutmayacağım açık ve net söylüyorum. Adalet yok ama adaletle beraber ahlak kavramı da çok önemlidir. Yanına bir de liyakati ilave etmemiz lazım. Defalarca dile getirildi ve söylendi. Türkiye’nin bütün sıkıntıları dillendirildi. Bir baktık ki Merkez Bankası’nda 128 milyar dolar buharlarmış. Kime sattınız, hangi kurdan sattınız, hangi güç bunu bakanlık aracılığıyla sattı diye sorduk. Cevabı hiç alınmadı ama bulacağız.

AK Parti’nin grup başkanvekili bir açıklama yapıyor, “128 milyar dolar, pandemi krizi çerçevesinde, ülkemizde evlerine kapanan, işyerleri kapanan, faaliyetlerine devam etmeyen, işsiz kalan işçilere destek olmak üzere bu ülkenin insanlarının menfaatine harcanmıştır” diyor. Açık ve net yalan söylüyorsunuz. Keşke mahkemeye verse de bu dosyayı mahkemeye versek. Yalanın hangisini söylüyorum. Pandemi 2019’da başlamadı. Bu kadar atılmaz.

Milleti perişan ettiler. Bugün sayın Bahçeli, ‘Anadolu’ya milletvekillerini göndereceğim CHP’nin ne yaptığını anlatsınlar’ diye demiş. Çok memnun oldum, hiç değilse vatandaşla muhatap olurlar. Ben söyleyeyim pazara, ayakkabı tamircisine, işsize sorsunlar ‘Bu CHP ne yapıyor?’ diye. CHP ile gurur duyuyorum. Demek ki Cumhur İttifakı’nın ortağına da yol açıyoruz.

Temmuz 2021 rakamları. 7 milyon 578 bin 123 kişi asgari ücretin 3’te 1’i kadar gelir elde ediyor. Geliri çok düşük olduğu için bunların sosyal güvenlik primini devlet ödüyor. Erdoğan’ın bu rakamlardan haberi var mı? Cumhur İttifakı’nın bu rakamlardan haberi var mı? Bu iktidar halkın, fakirin, çiftçinin, emeklinin yanında değil. Bu iktidarın yeri Türkiye’deki ve Londra’daki tefecilerdir.

Çiftçilere de ihanet ediyorlar. Buğdayı ton başına 2 bin 250 liradan alıyoruz. Dışardan buğday alıyoruz. 3 bin 343 lira ödüyoruz. Dışardaki çiftçiye Yüzde 48 daha fazla ödüyoruz. Nohutu 4 bin 50 liradan alıyoruz, dışarıdan tonunu 9 bin liradan alıyoruz. Yeşil mercimek 4 bin 150 liradan alıyor dışarıdan 12 bin 160 liradan alıyoruz.

AKP’ye ve MHP’ye geçmişte oy veren, ya da oy vermeye devam edeceğini söyleyen vatandaşlara sesleniyorum. Bu hükümet bizim çiftçimize mi çalışıyor yabancıların çiftçisine mi çalışıyor? Fransa aylık geliri 2 bin avronun altında olanlara her ay 100 avro verecek. İtalya, düşük gelirlilerin doğalgaz faturasını devletin ödemesine karar verdi. Çekya, enerji üzerindeki vergileri kaldıracağım dedi. Bizimkiler hiçbir şey yapmıyor.

CHP’li belediyelerin olduğu yerlerde, Kara Kış Fonu benzeri bir çalışmayı büyük ölçüde tamamladık. Bir vatandaşımız, doğalgaz, elektrik faturasını ödeyemez noktaya gelirse belediyelerimiz devreye girecek. Onların yapmadığını biz yapacağız. Gönül isterdi ki biz iktidar olalım, bütün Türkiye’de sıkıntı ile karşı karşıya olanlara biz yardım edelim. Kara Kış Fonu kur dedim, sana akıl verdim. Sana yol gösterdim. Senin çevrenin sana vermediği aklı sana verdim ama sen bildiğini okuyorsunuz ama bizim belediyelerimiz halkının yanında.

“Asgari ücret tespit komisyonunu çağır”

Asgari ücret 2 bin 825 lira, açlık sınır 3 bin 93 lira. Bu da cumhuriyet tarihimizde ilk. Erdoğan’a yine tavsiyem, hemen asgari ücret tespit komisyonunu çağır. ‘Asgari ücreti açlık sınırının üzerine çıkarın’ demen lazım. Adı üstünde asgari ücret açlık sınırının altında. Bir ton kömürün fiyati asgari ücreti geçti, nasıl ısınacak bu insanlar?

Öyle bir şahsım ve şürekası var ki gerçekten utanıyorum. Önümüze konulan tablo hiç kimsenin kabul etmeyeceği bir tablo. Dışarıda tam bir kuzu ‘şahsım’, gözleri gülüyor Biden’ı görünce. En büyük derdi ‘Acaba Biden’la bir saat oturabilir miyim?’; geldikleri hale bak. Bu devletin itibarı, saygınlığı yok mu? Yeter ki kendisini huzuruna kabul etsin, bir saat görüşebilsin.

Havuz medyasının gitmeden önceki manşetleri ile döndükten sonraki manşetlerini bir kıyaslayın. 180 derece nasıl dönebiliyorsunuz, nasıl bir bel var gerçekten hayret ediyorum. Kağıt toplayıcısını dövdürüyorlar. Elindeki çek çeki alıyorlar. En fakire, garibana güç gösterisini yapıyor. Baskıcı yüzünü millete layık görüyor. Dışarıda kuzu, içeride ise kaplan kesiliyor.”

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Bu Düzen Kokuşmuştur

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, kadrolaşma listeleriyle gündeme gelen TÜGVA’ya yönelik olarak, “Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak” ifadesini kullandı.

Haber Merkezi / İktidarın ekonomi politikalarını ve Merkez Bankası’ndaki görev değişikliklerini de eleştiren Sancar, “Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş politikalarıyla sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır” dedi.

Sancar, iktidarın savaş politikaları yürüttüğünü ve bunun temelinde ‘Kürt düşmanlığı’ yattığını belirterek, “Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer. Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız” diye konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis’teki grup toplantısında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Sancar’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“(TÜGVA) Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. TÜGVA’nın çalışanlarının da bu belgelerin doğruluğunu kabul etmesi, TÜGVA Başkanı’nın önce kumpas, sonra sızdırıldı diyerek itirafta bulunması, bu liyakatsız alımları doğrulamıştır.

Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak. Karşılarında direnenler, hakikat arayıcıları, hak mücadelesinin savunucuları var.

Hep kul hakkından söz edenler bunlar. Kul hakkına girdikleri yetmiyor gibi yerleştirdikleri bu vasıfsız ve yandaş elemanları ile kamu kurumları ve yargıdaki işleyişte de birçok başka büyük soruna yol açıyorlar.  Merve Çavdar, KPSS’yi kazandığı halde atanmadı, intihar etti… Böyle yüzlerce gencimiz var. O yandaşları oraya yerleştirdikleri için emekleriyle bir yere gelenler iş bulamıyorlar, hayatı bile bırakabilecek noktaya gelebiliyorlar. Buna hiç kimsenin hakkı olmadığını her seferinde ortaya koyacağız.

“Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir”

Adalet mücadelesini bu yüzden her türlü bedeli göze alarak yapıyoruz. Yargıdaki çürümenin bir ayağı da tam burada işte. Yandaşlarını yargıya yerleştiriyorlar, yargıdaki savcılarla kumpas davaları açıyorlar, yargıçlarla mahkumiyet veriyorlar. O yüzden bütün bu davalar siyasidir, kumpastır. Ne delil ortaya koyabiliyorlar ne de gerekçelerini haklı çıkarabilecek cümle yazabiliyorlar.

İktidar, kamu kurumlarını, halkın kaynaklarını ve tüm imkanlarını kontrollerindeki vakıflar, cemaatler ve SADAT gibi organizasyonlarla, 5’li çete gibi rantçı cenah arasında pay etmektedir. Halkın sofrasına kuru ekmek bile kalmıyor. Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir.

Hiçbir ülke bu kadar kirlenmeyi kaldıramaz. Hiçbir toplum bu kadar kokuşmuşluğu hak etmez. O nedenle bizler yeni başlangıç, adil bir gelecek, demokratik bir düzen ve barış içinde eşit yaşamı kuracağız. Mutlaka kuracağız. Bu talan düzeninin ekonomideki yansımalarına baktığınızda da aynı şeylerle karşılaşıyorsunuz. Bu iktidar ekonomide de benzer bir düzen kurdu. Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş poltikilarıyla, sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır.

“Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz”

İktidar yine bir kararname yayınlıyor, Merkez Bankası’ndan 3 kişiyi görevden alıyor… Düzenin kendisi bozuk, öyle müdahalelerle başkan, başkan yardımcısı değiştirmekle daha fazla çöküşe yol açarsınız. Değişmesi gereken iktidar politikaları ve bu sömürgen düzendir. İktidarı da beslendiği bu kirli düzeni de bizlerin görevidir. Kurlardaki değişim… Her gün TL’nin değer kaybı rekor kırıyor. Her yeni rekor yoksullukta biraz daha dibe inmektedir. Devasa borçlar, üretim yok, gübre, saman ithal… Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz. Bu ülkenin kaynakları, toplumundur. Bir avuç yandaşa peşkeş çekmelerine dur dememiz bundandır.

Sürekli olarak savaşa yatırım yapan, çatışmadan beslendiği için kendisini buna mecbur hisseden bir iktidar var. Bu iktidar, yeni düzenini bu ittifaklarını savaş politikaları üzerine kurmuştur ve savaş politikaları devam ettikçe bir arada kalabilmektedirler. Savaş, nefret, düşmanlık politikaları bu iktidar ortaklarının tek harcıdır. Savaş politikaların temelinde Kürt düşmanlığı yatıyor. Suriye’ye askeri operasyon tartışıyorlar… Tek nedeni var: Kürt, anasını görmesin yeter ki. Türkiye batsın ama Kürtler de gün yüzü görmesin. Çatışmasızlığın olduğu dönemde 2013-15 arası yıllarda bütçede güvenliğe ayrılan, savunmaya ayrılan miktarla bugün ayrılan miktar arasında uçurumlar var. O gün 50 milyara yakın bir güvenlik bütçesi, bugün 250 milyar civarında bir güvenlik bütçesi. Bu bile iktidarın tutunduğu dalın ne olduğunu göstermektedir. Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer.

“Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz”

Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız. Büyük dönüşümün gelebileceği tek yol var. Büyük barış… Bunun için de önce savaşa karşı büyük birlik gerek…

Bütçe önümüze geliyor… Biz halkın bütçesini oluşturmak için halka soruyoruz, onlara danışıyoruz, dertlerini dinliyoruz. Alternatif bütçemizi de halkın bütçesi olarak bu çalışmalarla oluşturacağız. Bu iktidarın bütçesi sömürü, talan, savaş bütçesidir. Biz de bu ülkeye demokrasi, adalet, hakça bölüşüm ve barış bütçesi getireceğiz. Şimdiden hazırlıklarını yapıyoruz. İnşallah yakın zamanda yönetime ortak olduğumuzda bunları halkın desteği ve gücüyle hayata geçireceğiz. Savaş bütçesini yırtıp atacağız, barışın bütçesini getireceğiz. Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: AK Partinin yapamadığını yapacağız

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Her bölgede sorunlar var, milletvekillerimiz çalışıyor. AKP’nin yapamadığını yapacağız. Çünkü biz iktidar olacağız, bütün sorunları çözeceğiz.” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “Sen hala sandığa gittiğinde AKP’ye oy veriyorsan, şikâyet etmeyeceksin, aç kaldığında da şikayet etmeyeceksin, hakkını da aramayacaksın. Ama hakkını arıyorsan, çoluğun çocuğun işsizse, yeraltında kömür dururken, o kömürü çıkarmayıp, dışarıdan getiriyorlarsa, sandığa gideceksin, dersini vereceksin. Tek oyla dersini vereceksin. O zaman bu ülke kurtulur.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Buldan: Saray’ın kepenk kapatacağı günler yakın!

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, partisinin TBMM’deki Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Cumhurbaşkanlığı Gidiş Sistemi” artık yolcudur değerli arkadaşlar! Halk bunların biletini çoktan kesmiştir. Saray’ın kepenk kapatacağı günler yakındır! Yazar kasa yok diye boş yere sevinmesinler. Sandıklar halkın elindedir, halk da dört gözle o günleri beklemektedir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM’deki Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Buldan, konuşmasında, “Bu zorlu yolculukta tüm baskı ve engellemelere rağmen bir milim dahi geri atmadan Türkiye’yi karanlıktan kurtarmanın sözünü bir kez daha verdik. Toplumu faşizm karanlığıyla boğmaya çalışanların karşısında HDP programıyla, ilkeleriyle, özgür ve eşit yaşam fikriyatıyla, örgütlü gücüyle halklara çaresiz ve alternatifsiz olmadığını, değişimin her zaman mümkün olduğunu gösteren aydınlık bir yoldur. Demokratik bir alternatiftir” dedi.

Konuşmasında ‘ittifak’ iddialarına da yanıt veren Buldan, ”HDP’ye yeterince tanımayanlar ve tanımak istemeyenler üçüncü yol dediğimizde seçim ittifakı olarak anlamlandırmaktadır.  HDP’nin gündeminde bir seçim ittifakı şu an itibariyle yoktur” ifadelerini kullandı.

Konuşmasının devamında “”Cumhurbaşkanlığı Gidiş Sistemi” artık yolcudur değerli arkadaşlar! Halk bunların biletini çoktan kesmiştir. Saray’ın kepenk kapatacağı günler yakındır! Yazar kasa yok diye boş yere sevinmesinler. Sandıklar halkın elindedir, halk da dört gözle o günleri beklemektedir.” diyen Buldan’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle;

“Bu amaçla tüm toplumsal ve siyasal muhalif kesimler; emek, barış ve demokrasi güçleri, aydınlar, sanatçılar, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşlarla beraber yürüyor, üretiyor ve birlikte direniyoruz. Üçüncü yol; egemen sömürücü güçlerin dışında kalan demokratik kamuoyunun kendisidir. Ezilenlerin tümüdür. Klasik bir muhalefet tarzını benimsemez. Kısa vadeli düşünmez, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde ilkelerini korur, politikasını esnetir ve son seçimlerde olduğu gibi etkisi tarihi olur. Üçüncü yol, halkları, ezilenleri, demokrasiyi temsil eden, devleti demokrasiye duyarlı kılan, gençlik ve kadın mücadelesini içine alan, ekolojik olan devrimci demokrat bir duruş çizgisidir.

HDP olarak kim halkların kardeşliğinden, birlikte yaşamından yana ise onlarla stratejik ittifak halinde olmak bizim için önemlidir. Türkiye’ye dönük stratejik duruşumuz özetle budur. Bu inanç ve kararlılıkla direniyor, Türkiye halklarının demokratik geleceğinde inisiyatif alıyoruz. Demokratik yaşamı kurma yolunda hep birlikte mücadelemizi yükseltiyoruz. Bu zorlu süreçten daha da güçlenerek ve büyüyerek çıkacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. HDP’ye yüzünü dönen herkes, aydınlığı ve güzel günleri görür. Yeni yaşamı görür. Özgürlüğe açılan projeyi görür. HDP’ye bakan, 7 Haziran’ın, 31 Mart’ın, 24 Haziran’ın büyük başarılarını görür. Buradan cesaret alır ve geleceğe umutla bakar. Evet, bu dönem biz muhalefetteyiz. Ama bilinmeli ki, ilk seçimde HDP sorumluluk alacak ve bu ülkenin yönetiminde mutlaka olacaktır. HDP’nin fikriyatı ülke yönetiminde mutlaka yaşam bulacaktır. Halklarımızın demokrasi rüyası mutlaka gerçekleşecektir.

Bir yanda yönetim krizi, diğer yanda ise ekonomik, toplumsal ve salgın krizi halkı canından bezdirmeye devam etmektedir. Bitmek bilmeyen seri krizler nedeniyle ülke tam bir çöküşü yaşamaktadır. Tek adam yönetimine geçiş olan 16 Nisan referandumunun 4’üncü yılındayız. Bu dört yıl içinde yapılanları yaşananları hep birlikte gördük. Bir kez daha hatırlatmakta fayda var. AKP-MHP ittifakı, referanduma giderken ülkeyi şöyle uçuracağız, böyle zenginleştireceğiz, işsizliği bitireceğiz, demokratik standartları yükselteceğiz diyerek Türkiye toplumuna büyük sözler verdiler, büyük vaatlerde bulundular. Aslında hayal sattılar. Kendi ikbal ve çıkarlarını halkın, ülkenin çıkarı gibi göstererek, halkı yanılttılar ve halka onlarca kez yüzlerce kez yalan söylediler. Tek adam yönetimine geçer geçmez, kırıntı düzeyindeki demokrasiyi dahi ortadan kaldırdılar.

“Türkiye bugün açık cezaevi halini yaşamaktadır”

Parlamentoyu halkın egemenliğinden çıkartıp sarayın egemenliği altına soktular. Hukuku lağvettiler, adalet saraylarını kelepçe saraylarına çevirdiler. Fabrikalar yerine yeni cezaevleri inşa ettiler. Yetmedi, Türkiye’nin 780 bin kilometrekarelik her bir alanını aslında açık cezaevine çevirdiler. Türkiye bugün açık cezaevi halini yaşamaktadır. Türkiye, Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülke içerisinde en fazla tutuklu ve hükümlü oranına sahip bir ülke haline geldi. AKP MHP ortaklığı ile birlikte. Tabii ki bu sonuç şaşırtıcı değildir.

İmralı’da sürdürülen ağırlaştırılmış tecrit, hukuktan çıkışın, hukuksuzluk ve adaletsizlik rejimini yönetim biçimi haline getirme çabalarının bir sonucudur. Bu hukuksuzluğun devamı olarak kayyım darbesiyle seçme ve seçilme özgürlüğünü de ortadan kaldırdılar. Buna da tanıklık ettik. Ülke ekonomisini sarayın paralel ekonomisine dönüştürüp, kendilerini ve yandaşlarını kalkındırdılar.

Bir yanda haksız zenginlik içinde ihya olan Saray yandaşlarının Türkiye’sini, diğer yanda yani Kürşatlar’ın ülkesini yaratmaya çalışanlar ise yoksulların, işsizlerin, kepenk kapatan esnafların, şiddet gören kadınların, umutsuz gençlerin sefalet Türkiye’sini yarattılar. İşte bu nedenle tek adam yönetimi bir kriz ve çöküş sistemidir. Bu sistem adaletsizlik sitemidir, haksız zenginleşme ve rant sistemidir. Liyakatsızlık, yolsuzluk ve talan sistemidir.  Her gün adaletsizlik üreten bu vicdansız yönetim anlayışı 5 yıldır bu ülkeye neredeyse 50 yıllık zarar vermiştir. Dün patates dağıtmaya başladılar. İnsanların patates dahi alamayacak duruma getirilmesinin bir itirafıdır bu. İktidar ve yandaşları kasalarla, tonlarla götürürken, halkın payına ise sadece gramla hayata tutunmak kalmıştır. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle 12 kamu arazisi daha satışa çıkarıldı. Çünkü bunlar doymak bilmiyorlar. Bunların sistemi aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı emlak sistemidir. Sarayları, adeta kamu arazisi satış ofisi gibi çalışmaktadır.

“Cesaretiniz varsa buyurun Saray’a haciz gönderin”

Merkez bankasının 128 milyar doları ortada yok. Kaç gündür kamuoyu bunun peşinde soruyor soruşturuyor. 128 milyar doların nerede olduğunu haklı olarak araştırmaya başlıyorlar. Cevap veremiyorlar. Çünkü veremiyorlar. Aslında biz cevabı biliyoruz. Merkez Bankasının yedek anahtarı kimdeyse paralar ondadır diyoruz. Fazla söze gerek yoktur. Hırsız evin içindeyse kilit işe yaramaz. Vatandaşın üç kuruşluk borcu için kapısına haciz gönderirler, traktörüne, malına el koyarlar, ümüğüne çökerler. Ama 128 milyar dolar buharlaştırıldığında devlet kurumlarının, yargının gıkı dahi çıkmaz. Cesaretiniz varsa buyurun Saray’a haciz gönderin. Eğer bu ülkede vicdanlı hakim ve savcılar varsa 128 milyar doların hesabını halka vermek zorundadır.

19 yıl önce iktidara geldiklerinde sahip oldukları mal varlığıyla bugün kasalarında istifledikleri devasa zenginlik arasındaki fark işte yoksullaşmanın ve çöküşün temel nedenidir. ‘Umudum kalmadı’ diyerek çaresizlikten hayatına son veren her bir insanımızın faili haksız zenginleşen bu iktidar ve şürekâsıdır. Geleceğe umutla bakamayan, aylarca iş arayıp bulamayan, cebinde parası olmadığı için evine ancak çocukları uyuduktan sonra gidebilen insanların hayatını karartan bu iktidardır. İntiharlar bir sosyal cinayettir. İşsizlik, yoksulluk ve açlık sosyal bir ölümdür. Yüz binlerce kamu çalışanının KHK’yle işten atılması sosyal ölümdür. Son bir yılda 177 bin işçi kod 29’la işten çıkartıldı. Aileleriyle birlikte 1 milyon insanı açlığa mahkûm ettiler. İnsanların işiyle, ekmeğiyle, rızkıyla oynamak zulümlerin en büyüğüdür.

Halk, tüm bu zulümlerin hesabını sandıkta öyle bir soracak ki, bunların felekleri şaşacak, felekleri. Seçim sandıkları kurulduğunda, işsizliğin de, yoksulluğun da, yolsuzluğun da, adaletsizliğin de, haksız zenginleşmenin de hesabını halkımız bir bir sizlerden sandık başında soracaktır. O hesap günü de çok yakındır, yaklaşmaktadır. Sandıktan daha fazla kaçamayacaklar.  Bakmayın siz bunların korku salmasına, güç gösterisi yapmasına ve her gün yalan vaatler uydurmalarına. Aslında iktidarlarının son dönemlerini yaşadıklarının fakındalar. ‘Cumhurbaşkanlığı Gidiş Sistemi’ artık yolcudur değerli arkadaşlar. Halk bunların biletini çoktan kesmiştir. Sarayın kepenk kapatacağı günler yakındır. Yazar kasa yok diye boş yere sevinmesinler.

Bu iktidarın gerçek yüzü bir yıllık pandemi sürecinde daha net olarak görülmüştür. Pandemi, iktidarın yüzündeki maskeyi de aslında indirmiştir. Ortada yönetilemeyen bir salgın krizi, iktidar açısından büyük bir başarısızlık haritası vardır. Bu gerçeğin üzerine asla yalan rakamlarla örtemezler! Başından bu yana bu süreci şeffaf yürütmediler, yürütmediler. Hekimleri, sağlık meslek örgütlerini, bilim insanlarını dikkate almadılar. Bildiklerini okudular! Sorumluluğu da şu an itibariyle vatandaşa yüklediler! Salgını, tehdidin boyutuna göre değil, AKP’nin ekonomik siyasi gündemine göre yönetmeye çalıştılar. Halk sağlığını değil, iktidarlarının bekasını öncelikli tuttular. Sonuç ne oldu? Günlük vaka sayıları 60 bini geçti, günlük ölümler ise 300’ün üzerinde. Ki bu rakamların gerçeği yansıtmadığı da ortadadır. Vakalar bunun çok daha üstündedir.

İstanbul Sözleşmesinden çıkıldığı günden bu yana şiddetin katlanarak arttığını görüyoruz. Sadece çekilme kararından sonra 12 bine yakın şiddet olayının yaşandığını basından gördük ve takip ettik. Polisler şiddete uğrayan kadınların başvurularını almamakta, mahkemeler koruma kararları vermemektedir. Kamu görevlileri bu durumu ‘artık işler değişti, çünkü Sözleşme feshedildi eskiye dönüldü’ diyerek gerekçelendirmeye çalışmaktadır. Şiddet mağdurlarını geri çeviren kamu görevlileri, bu cesareti sözleşmenin feshedilmesinden almaktadır.

Yine geçen hafta Diyarbakır’da Roza Kadın Derneğine baskın yapıldı. Kadınlar gözaltına alındı, 8’i tutuklandı. Kadın düşmanları, İstanbul sözleşmesinin feshedilmesinden sonra kadınlara karşı her yerde saldırı dalgası, sürek avı başlatmış durumdadır. Devletin kadınlara dönük gözaltı tutuklama operasyonlarıyla, sokaklardaki erkek şiddeti kadınları eş zamanlı olarak hedef almaktadır. Tam bir işbirliği ve ittifak söz konusudur. Bunun önünü açan ise AKP-MHP’nin kadın düşmanı politikasıdır ve anlayışlarıdır. Fesih kararı Anayasaya aykırı olduğu için HDP olarak geçtiğimiz hafta Danıştay’a başvurduk ve bu hukuksuz kararın biran önce iptal etmesini istedik.

“Türkiye’ye demokrasiyi kazandıracağız”

Ne özgürlüklerimizden, ne yaşam hakkımızdan, ne de anayasal haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Ne elektronik kelepçeleriniz, ne rehin politikalarınız kadınlara geri adım attıramayacaktır. Kadınlar daha fazla örgütlenerek ve mücadele ederek kazanımlarına güçlü bir biçimde sahip çıkacaktır. Bir yandan şiddetle mücadele ederken aynı zamanda kadın yoksulluğuna karşı da bir mücadele içerisindeyiz. Hepinizin bildiği gibi HDP Kadın Meclisi olarak 10 Şubat’ta ‘Kadınlar İçin Adalet’ kampanyamızı başlatmıştık. Kampanyamızın ikinci ayağı olan ‘Kadın Yoksulluğuyla Mücadele’ için de startımızı 5 Nisan’da İstanbul’da verdik. Bugün de Kadın Meclisimiz İzmir’de çalışan kadınlarla birliktedir. Farklı bölgelerde, farklı heyet ve kişilerle; gidebildiğimiz bütün işyerlerine, tarlalara, fabrikalara, atölyelere, evlere gidecek, kadınları tek tek dinleyeceğiz. Bu yaratılan yoksulluktan etkilenen bütün kadınların diyeceklerini evlerden, sokaklardan, fabrikalardan, tarlalardan Meclis’e taşıyacağız.”

Kadın düşmanlarına bu sevinci asla yaşatmayacağız. HDP kadınların güvencesidir. HDP, kadınların ortak mücadele buluşmasıdır. HDP kadınların ittifakıdır. Ve bu ittifak mutlaka ama mutlaka kazanacaktır. Demokrasi bizimdir, adalet bizimdir, hukuk bizimdir, barış ve özgürlükler bizimdir. Alınterimiz, emeğimiz bizimdir. Yaşam bizimdir! Bizim olanı mutlaka ama mutlaka alacağız, kazanacağız ve tüm Türkiye’ye demokrasiyi kazandıracağız.”

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener’den iktidara sert sözler

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınmasını eleştirerek, “Sayın Erdoğan’ın attığı her düşüncesiz adım, milletimizin aleyhine çalışıyor. Bu aralar, 7’den 70’e herkeste bir tedirginlik var; ‘Eyvah, yoksa damat geri mi dönüyor?’ sorusu, her mecrada dillendirilmeye başlandı” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu. Yaptığı konuşmada iktidarın ekonomi yönetimini eleştiren Akşener, “Gece yarısı yapılan gizemli atamalarla koskoca Türkiye’nin itibarı ayaklar altına alınıyor. Bu kendini bilmezliğin ekonomide yarattığı tahribatın hesabını kim verecek?” dedi.

Akşener, konuşmasının devamında “Sayın Erdoğan ve AK Parti iktidarının keyfi yönetim anlayışının, memleketimize olan maliyeti, her geçen gün artıyor. İnsan haklarında artıyor, kadın haklarında artıyor, demokrasi için artıyor, ekonomi için artıyor, çevre için artıyor. Sayın Erdoğan’ın attığı her düşüncesiz adım, milletimizin aleyhine çalışıyor. Bu aralar, 7’den 70’e herkeste bir tedirginlik var; ‘Eyvah, yoksa damat geri mi dönüyor?’ sorusu, her mecrada dillendirilmeye başlandı” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında “Üç beş kişi bir araya gelince salgın yayılıyor da kongrelerinizde virüs tatile mi çıkıyor?” diyerek Ramazan ayı tedbirlerine tepki gösteren Akşener’in konuşmasından öne çıkan satırbaşları şöyle;

‘Eyvah damat geri mi dönüyor’ sorusu her mecrada dillendirilmeye başladı. Başarısızlıklarla dolu 2.5 yılın sonunda nihayet bu hatadan dönüldü. Bugün biri damat bakan ile ekonomi kavramını aynı cümle içinde kullansa dolar fırlıyor.

Bu işi beceremediğini defalarca kanıtlamış bir insanın tekrar bu konularla anılmasını bile sakıncalı buluyorum. Sayın Erdoğan saçmalama konusunda çıtayı uzaya çıkardığından maalesef kesin konuşamıyorum.

Merkez Bankası Başkanı’nın bir gece kararnamesiyle görevden alındığı bir ülkede istikrardan bahsedilemez. Ağbal’ı faizleri artırdığı için görevden aldın değil mi? En azından kamuoyuna böyle yansımasına izin verdin. Madem yeni başkan faiz düşürmeyecekti, o zaman Sayın Ağbal’ı neden görevden aldın? Madem yeni başkan aynı politikaları sürdürecekti, o zaman neden bizi bir gecede yüzde 15 fakirleştirdin?

“Enflasyonu tutabilene aşk olsun”

Mesela, ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ cümlesi hala dillendiriliyor. Gelin birlikte hatırlayalım; Sayın Erdoğan bu müthiş doktrinini, ilk kez ortaya attığında, dolar 2 liraydı. Enflasyon, tek haneliydi.

Faizler de yüzde 6’ydı. Şimdi geldiğimiz durumda ise, faiz yüzde 19. Dolar, neredeyse 8 buçuk lira. Enflasyonu tutabilene aşk olsun.

Sayın Erdoğan; kurumlar ve kurumsal değerlerle oynayarak, devlet yönetilmez. 6 ayda bir Merkez Bankası Başkanı değiştirerek, ekonomi yönetilmez. Merkez Bankası Başkanı’nın bir gece kararnamesiyle görevden alındığı bir ülkede, istikrardan bahsedemezsin.

Eski başkan Sayın Ağbal’ı, faizleri artırdığı için görevden aldın değil mi? En azından, kamuoyuna böyle yansımasına izin verdin. Ama nedense, yeni gelen başkanın ilk beyanatı, yüksek faiz politikasını, sürdürmekten yana oldu.

Ramazan ayında toplu iftar yasakmış. Bu şartlarda doğru bir karar. Bu fevkalade duyarlı arkadaşlara sormak istiyorum, sizin lebaleb kongrelerindeki keyfiniz Allah’ın sofrasından daha mı önemliydi? Kongrelerinize yasak getirecek durum yoktu da, mübarek sofralarda mı aklınız başınıza geldi.

“Kongrelerinizde virüs tatile mi çıkıyor?”

On binlerce işletme yeniden kapatılacakmış. Bir işletmeci diyor ki, her açma ve kapama bize 35 bin liraya mal oluyor. Yiyecek, et, sebze vs. ya dağıtmak ya da çürürse atmak zorunda kalıyoruz dediler. Siz ne vicdansızsınız. Üç beş kişi bir araya gelince salgın yayılıyor da kongrelerinizde virüs tatile mi çıkıyor?

Bu maliyeti, saray zenginleri ödemeyecek. Bu maliyeti, üç beş yerden maaş alan kardeşler, yeğenler, kayınçolar ödemeyecek. Bu maliyeti, o 5 müteahhit ve havuz medyası da ödemeyecek. Bu maliyeti, çiftçilerimiz ödeyecek, esnaflarımız ödeyecek, sanayicilerimiz ödeyecek.

Bu maliyeti, emeklilerimiz ödeyecek, memurlarımız ödeyecek, çalışanlarımız ödeyecek. Bu maliyeti, gençlerimiz ödeyecek, kadınlarımız ödeyecek. Bu maliyeti, hepimiz ödeyeceğiz, bir tek onlar ödemeyecek…

Çünkü bu maliyet, bu ucube sistemin ve onun arkasındaki bu çarpık zihniyetin sonucudur. Biz, İYİ Parti olarak, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını önemsiyoruz ve bunu her fırsatta vurguluyoruz. Merkez Bankası yönetiminin bağımsızlığı ve güvencesiyle ilgili olarak, yüce Meclis’e bir de kanun teklifi verdik.

Teklifimize göre, Merkez Bankası başkanları, beş yıl süreyle atanabilecek ve görev süresi dolmadan görevden alınamayacak. Çünkü, Cumhurbaşkanı’nın bir gece, rüyasında görüp, görevden alabildiği bir Merkez Bankası Başkanı’nın, görevini hakkıyla yapabilmesinden söz edemeyiz.

O yüzden, süresinden önce görevden alınamamasını, hüküm altına alıp, görev güvencesi sağlıyoruz. Ayrıca, Para Politikası Kurulu’nun üyelerinden birinin de reel sektör temsilcisi olmasını sağlıyoruz.

TOBB’un önereceği üç adaydan birinin, Cumhurbaşkanı tarafından, para politikası kuruluna atanması hükmünü getiriyoruz.

Bu vesileyle, kanun teklifimize, başta, sözde reformsever Ak Parti ve küçük ortağı olmak üzere, Meclis’teki tüm partilerin desteğini bekliyoruz.

Son üç ayda; arabasında, 100 kilo eroin ile yakalanan, eski büyükelçilik basın müşaviri, Samsun Büyükşehir Belediyesi’nde yolsuzluktan tutuklanıp, evinde, on milyon bulunan daire başkanı derken, her geçen gün, ‘Asım’ın neslini yaratacağız’ diyerek iktidara gelenlerin, düştükleri hazin durumun, yeni örneklerine şahit oluyoruz.

“Hata yapan gençlerle değil, onları hak yolundan ayıran bu karanlık zihniyetledir”

Benim meselem, hata yapan gençlerle değil, onları hak yolundan ayıran bu karanlık zihniyetledir. O gencimiz ne diyor; ‘AK Parti’de görev alırsam, daha çok kazanmamın önü açılır diye düşündüm.’ Ne kadar acı değil mi? ‘Çok çalışırsam, çabalarsam, emek verirsem, sonunda başarırım, helaliyle kazanırım’ değil, ‘AK Parti’de görev alırsam, daha çok kazanırım.’ Gençlerimizi böyle düşünmek zorunda bırakanlara, yazıklar olsun.

Gençlerimizi dolambaçlı yollara sokan bu karanlığı, sorgulamak zorundayız. O gençlerin, hayat zannettikleri, hak zannettikleri, bu maskeli baloyu, sorgulamak zorundayız.

Bunların gençlerimize, doğru diye işaret ettikleri o yanlış düşünceler, kim bilir daha kaç gencimizi, büyük yanlışlara sürükledi? Bunları sorgulamak zorundayız.

Salgınla mücadelede durum aynı. Ekonomide durum aynı. Hukukta, insan haklarında, demokraside durum aynı. Kendileri çalıp, kendileri oynuyorlar.

Öyle olmasa, kendi kendilerine verdikleri yetkiyle, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilebilirler miydi? Milletin Meclisi onaylamış, Sayın Erdoğan’ın aklına esmiş, kendi kendine verdiği yetkiyle, sözleşmeyi iptal ediyor.

“Böyle şımarıklık olmaz. Böyle devlet yönetilmez”

Buradan çok net olarak vurgulamak istiyorum: Kim ne derse desin, şunu herkes bilsin ki, o sözleşme hâlâ geçerlidir. Yöntem de açıklanan karar da hem hukuken hem de siyaseten geçersizdir.

Sayın Erdoğan; burası muz cumhuriyeti değil, burası memleketi benzetmeye çalıştığın bir üçüncü dünya ülkesi de değil. Burası binlerce yıllık devlet geleneğinin sonucu olan, büyük Türkiye Cumhuriyeti. Aklını başına devşir. Böyle şımarıklık olmaz. Böyle devlet yönetilmez.

Kendisi bir de çıkmış, Cuma Namazı sonrasında, kadınlarımızı tehdit eder gibi diyor ki; ‘O iş bitti. Önünü ardını kurcalamayın.’ Aynen böyle diyor. Bak sen… Şu tarza, şu tavra bakar mısınız? Emrin olur ağam!

Bu tehditler, kadınlara sökmez Sayın Erdoğan. Elinden geleni ardına koyma. Tacize, tecavüze, hakarete, dayağa boyun eğmemiş o kadınlar, senin tehditlerine hiç boyun eğmez.

Kurtuluş savaşını yapmış gazi meclisin başkanı değil sanki sarayın meclisteki irtibat bürosu şefi konuşuyor. Yazıklar olsun sana da! Şimdiden uyarıyorum aklınızdan bile geçirmeyin.

Ege’deki adalarımıza çöken Yunanistan karşısındaki ezikliğinizi izlemek için Lozan’a Kanal İstanbul saçmalığınıza kılıç uydurmak için de Montrö’ye göz dikmeyin.

Sayın Erdoğan, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen, Kanal İstanbul’dan vazgeçmemekte ısrarlı görünüyor. Deniz bilimciler uyarıyor. Jeoloji uzmanları uyarıyor.

“Ekolojik açıdan felaket olur” deniyor. “Milyonlarca vatandaşımızı küçücük bir adacığa sıkıştırmak, felakete davetiyedir” deniyor. Ama kendisi oralı bile değil. “İlle de kanal, inadına kanal.” diye tutturdu, gidiyor. Daha önce de söyledim, tekrar edeyim;

İlla bir kanal açacaksan, Urfalıların feryadını duy, git GAP’ta sulama kanalları aç, yağmurlama sistemleri kur, toprak ana bire beş versin, çiftçimiz de ülkemiz de zenginleşsin. Kırk yılda bir, memlekete bir hayrın dokunsun. Ama nafile.

Tabiata zarar vereceği kesin, Marmara Denizi’ni mahvedeceği kesin, Ama inadından vazgeçmiyor. Çünkü, doğa umurunda değil. Çünkü, deniz umurunda değil. Çünkü, yeşil umurunda değil. Çünkü, milletimiz umurunda değil. Çünkü, kendinden başka hiçbir şey umurunda değil.

Onların umurunda olmayabilir, ama bizim umurumuzda. Sayın Erdoğan ve arkadaşları, kanal diye, beton diye tutturmuşken, dünya, önemli bir değişime sahne oluyor. Artık bütün dünya, denetimsiz, kontrolsüz büyümenin getirdiği, İklim Krizi’yle mücadele etmek için, kolları sıvadı.

“Türkiye için de alarm zili artık çalıyor”

En az gelişmiş ülkesinden, en gelişmiş ülkesine, çöl ülkesinden, orman ülkelerine kadar herkes, doğaya nasıl daha az zarar veririz diye düşünüyor, hesap yapıyor. Çünkü herkes biliyor ki, doğa katliamı ve kirlenme bu hızla giderse, yaşayacak bir dünyamız kalmayacak.

İşte o nedenle biz diyoruz ki; “Türkiye bu mücadelenin dışında kalamaz.” Hele de çılgın proje denilen saçmalıklarla, bu tükenişin değirmenine su taşıyamaz.

Bu kadar basit. Bu kadar net. Rakamlar alarm veriyor. Yalnızca 2021 yılında, yani bu üç aylık süreçte, atmosfere 9,9 milyar ton karbondioksit salındı.

173 milyar ton buzul eridi. 222 milyon ton gıda israf oldu. Denizlere 2 milyon ton plastik atık bırakıldı. Bu hızlı yok oluşa rağmen, maalesef önlem almakta geç kalıyoruz.

Eğer, gerekli önlemleri almazsak; Yalnızca 28 yıl içinde, denizlerde balıktan çok plastik atık olacak. 18 yıl içinde, dünyada temiz su bulmak mümkün olmayacak. Ve 48 yıl içinde de, ozon tabakası geri döndürülemez biçimde tahrip olacak.

Rakamlara lütfen dikkat edin. Uzak bir gelecekten değil, çocuklarımızın ve torunlarımızın bizzat yaşayacağı bir felaketten söz ediyorum. Türkiye için de alarm zili artık çalıyor. İktidar, bu süreci hızlandırmak yerine, bir an önce, çözüm için somut adımlar atmak zorunda.

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Buldan’dan ‘erken seçim’ çağrısı

Partisinin haftalık Meclis grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Halk bu iktidardan kurtulmak için bir an önce seçim sandığı istemektedir ve bunu talep etmektedir. Biz de buradan çağrı yapıyoruz: Çözüm erken seçimdedir. İşte tek adam yönetiminin özeti budur!” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında konuştu. Partisine açılan kapatma davası başta olmak üzere gündeme ilişkin değerlendiren Buldan, şunları söyledi:

“Değerli halkımız, basının değerli emekçileri, hepiniz grup toplantımıza hoş geldiniz. Gündeme geçmeden önce hafta sonu kaybettiğimiz Kürt halkının çok değerli mamostesi, sevgili milletvekili arkadaşımız Kadri Yıldırım’a Allah’tan rahmet diliyorum; kederli ailesine, tüm sevenlerine ve halkımıza da başsağlığı diliyorum. Mamoste Yıldırım Kürt kültürüne ve diline büyük emekler verdi, adanmış bir ömür verdi. Bıraktığı değerli miras hepimizin emanetidir. Bu emanete sahip çıkacağımızın sözünü halkımıza veriyoruz. Saygıyla, minnetle ve özlemle anacağız değerli arkadaşımızı. Mekânı cennet, ruhu şad olsun!

“Mahir Çayan’ın mücadelesi bize yol gösteriyor”

Evet, bugün aynı zamanda 30 Mart 1972 Kızıldere Katliamının yıl dönümü. Bu vesileyle Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan ve 9 yoldaşını saygıyla anıyorum. Onların hayatlarını devrimci dayanışmanın en büyük örneği olarak feda etmiş olması bugün de mücadelemize ışık tutmaktadır, bizlere yol göstermektedir. Bu yolda hep birlikte dayanışmayla, güç birliğiyle ilerleyeceğiz.

Hep birlikte, büyük krizlerin ve kırılmaların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Tüm toplumu ve ülkeyi kuşatan, adeta nefes dahi aldırmayan tekçi, talancı, zorba bir yönetim anlayışının hukuksuzluklarıyla, adaletsizlikleriyle ve krizleriyle karşı karşıyayız. Kaybetme korkusuyla herkesi hedef alan, yaptığı hukuksuzluklarla artık meşruiyet sınırlarının dışına çıkan, pusulasını ve siyasi aklını kaybetmiş olan kontrol dışı bir saray iktidarının varlığını herkesin görmesi gerekir.

“Bu iktidar oldukça Türkiye’de kimse güvende değildir”

Altını kalın çizgilerle çiziyorum: Bu iktidar sürdükçe, bu ülkede hiç kimse güvende değildir. Ne toplumun ne kadınların ne emekçilerin ne kimlik ve inançların hiçbirisinin bugünü ve yarınları güvende değildir. Bu çöküş ve kriz sistemi ekonomik krizden cins-kırım düzeyine varana, kadına yönelik şiddete kadar toplumsal, siyasi ve iktisadi alanda yaşanan birçok sorunu her gün daha da derinleştirmektedir. Halkın sorunlarına çözüm üretmesi gereken Parlamentoyu devre dışı bıraktılar. Meclis’in denetim yetkisini ortadan kaldırdılar. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıp, tek adamın kuvvetler birliğine dönüştürdüler. Bağımsız olması gereken yargıyı Saray’ın baskı aracı haline getirdiler. Anayasayı ve yasaları rafa kaldırdılar. Bunun örneklerini her gün görüyoruz. Kararlar artık Anayasaya ve hukuka göre değil, tek adamın iki dudağı arasından çıkacak fermana göre alınmaktadır. Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan muhalefeti dinlemek ve ortak akıl oluşturmak yerine muhalefete savaş açmış durumdalar. Demokrasinin en temel ilkesi olan seçme seçilme hakkına darbe yaptılar. Milyonlarca Kürdün iradesini yok sayarak HDP belediyelerini gasp ettiler. Bunun da yarın yıl dönümü. Boğaziçi’ne kayyım atadılar. Gezi Parkına el koymak için kayyım atadıklarını geçtiğimiz günlerde gördük. Yurttaşların demokratik, ekonomik ve sosyal haklarını tek tek ortadan kaldırmak için, baskı ve sindirme yoluna gittiler.

“Ülke batmış, halk perişan hale gelmiş bunların umurunda değil”

28 Şubatçılar gibi herkesi fişlediler. Bugün Meclis’e getirdikleri ya da getirecekleri güvenlik soruşturması yasası bir fişleme yasasıdır ve kamuya yönelik büyük bir tasfiyenin hazırlığıdır. Halkın, kamunun ekonomik kaynaklarını tükettiler, insanları işsiz, çaresiz, sofraları ekmeksiz ve aşsız bıraktılar.  Halkın vergilerini iktidarlarının bekası savaşına harcadılar. Toplumun tüm değerlerinin içini boşalttılar, çürüttüler. Yalanı yol haritası yaptılar. Kara propagandayı, nefret dilini, komplo ve kumpasları eylem planı haline getirdiler. İstanbul Sözleşmesinden çekilerek, erkek şiddetine adeta alan açtılar. Demokrasiye ve topluma nefes aldıran, umut olan HDP hakkında hukuksuzca kapatma davası açtılar. Demokratik siyasete, birlikte yaşam iradesine darbe süreci başlattıklarını gördük. Bütün plan ve programları kendilerini kurtarmak için, iktidardan düşmemek içindir. Ülke batmış, halk perişan hale gelmiş bunların umurunda değildir.

Bu iktidarın ekonomiden adalete, işsizlikten yoksulluğa varıncaya kadar hiçbir alanda tek bir çözüm politikası yoktur. Milyonlar aç, aşı yok, pandemi can alıyor; buldukları çözüm HDP’ye kapatma davası açmak. Sokakta herkes adalet diye feryat ediyor, buldukları çözüm HDP’ye ve hak arayan herkese karşı adaletsizliği büyütmek olmuştur. Çaresizlik içindeki halk aş ve iş istiyor, huzur istiyor. Saray iktidarının sunduğu çözüm HDP hakkında kapatma davası açmaktır. Aşı yok, pandemi her gün can almaya devam etmektedir. Buldukları çözüm; halkı eve, siyaseti HDP’ye kapatmaktır.

“Çözüm erken seçimdedir”

Tek icraatları vardır; huzur ve refah isteyen halka ve demokrasi isteyenlere siyasetin yolunu, adalet talep edenlere adaletin yolunu kapatmak. Günde en az iki kadın katledilmektedir. Çözümleri erkek şiddetiyle mücadelede büyük öneme sahip olan İstanbul Sözleşmesi’nden kaçmaktır. İşkence, çıplak arama, insan hakları ihlalleri ayyuka çıkmıştır. İktidarın bulduğu çözüm, insan hakları mücadelesi veren Ömer Faruk Gergerlioğlu arkadaşımızın vekilliğini düşürmek ve onu sabah namazında hukuksuzca ve saygısızca gözaltına almak olmuştur. Cumartesi Anneleri çeyrek asırdan uzun bir süredir adalet mücadelesi vermektedir bu ülkede. İktidarın çözümü ise Cumartesi Annelerini yargılamak, hakikatleri karartmak olmuştur. Halk bu iktidardan kurtulmak için bir an önce seçim sandığı istemektedir ve bunu talep etmektedir. Biz de buradan çağrı yapıyoruz: Çözüm erken seçimdedir. İşte tek adam yönetiminin özeti budur!

Evet, demokrasi mücadelesi veren bizlere, emekçi halklara, direnen emekçilere, kadınlara, yoksullara, adalet arayanlara düşen ise bu zulüm düzenine hep birlikte iktidar yolunu kapatmaktır. Bize kapatmaya çalıştıkları tüm yolları birer birer açmak ve bu yolda hızlı adımlarla yürümektir. Bunu da mutlaka başaracağız, bunun sözünü veriyoruz.

İktidar, adaletsizlik ve talan düzenini sürdürebilmek için yüz yıllık demokrasi mücadelesinin temel birikimlerini taşıyan HDP’yi siyaset dışına itmeye çalışmaktadır. Çünkü siyasi hesaplarının önündeki tek engel HDP’dir. Çok net olarak söylüyorum, altını kalın çizgilerle çiziyorum. Kapatma davası kararını, iki yıl önce yerel seçimlerde büyükşehir belediyelerini kaybettikleri 31 Mart akşamı verdiler. 23 Haziran akşamı da kapatma davasını planlayarak, takvime bağlayarak düğmeye bastılar. Bu bu nedenle bu dava siyasi bir intikam davasıdır. Bu, hukuki değil, siyasi bir davadır. Sandıkta kaybetme davasıdır. Halka, halkın iradesine karşı açılan bir kumpas davasıdır.

“Küçük ortak davanın savcısıdır, büyük ortak da başsavcısıdır!”

Bu davanın kararını veren de açtıran da o hukuk rezaleti olan iddianameyi hazırlatan da Saray’ın iki ortağıdır. Küçük ortak davanın savcısıdır, büyük ortak da davanın başsavcısıdır! Her şey çok nettir. AKP-MHP ikilisi, seçim kazanmak için, kendi partilerini açık tutmak için HDP’yi kapatmak istemektedir. Bunun başka bir adı ve anlamı yoktur.

Bu iki ortak HDP’ye karşı Saray’da kurtlar sofrası kurdular. Bu sofrada HDP’yi yemeyi planlıyorlar. Buradan onlara söyleyeceğim şudur. HDP öyle sandığınız gibi kolay bir lokma değildir. Boğazınızda kalır, düğümlenir ve tıkanırsınız! Kapatma davasıyla sizin HDP’den koparabileceğiniz tek bir parça ancak olsa olsa HDP’nin bir tabelası olabilir. Onu da alamazsınız çünkü tabelamızı bile size vermeyeceğiz, kaptırmayacağız. HDP’nin eşit ve özgür yaşam fikriyatını, mücadele geleneği ve kararlılığını ortadan kaldırmaya gücünüz asla yetmeyecektir.

Görmediyseniz bir kez daha hatırlatalım. Newroz’a, Newroz fotoğraflarına bir kez daha bakın. Milyonlar ne dedi, ne mesaj verdi bir kez daha dinleyin. Halk, “benim irademi engelleyemezsin, durduramazsın, buna izin vermem” dedi. O yüzden boş yere HDP’siz bir Türkiye, HDP’siz Meclis hayali kurmayın. Milyonların demokrasi hayali sizin koltuk hayalinizden çok daha büyüktür.

“Kapatma davasından size iktidar çıkmayacaktır”

Kapatma davasından size iktidar çıkmayacaktır. Bu davanın sonucunda en büyük kaybeden ve devranı kapanacak olan sizin iktidarınız olacaktır. HDP milyonların desteği ve gücüyle dünden daha fazla büyüyecek ve güçlenecektir. Bizler asla pes etmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Yolumuzdan dönmeyeceğiz. Halklarımıza sözümüz var, sonuna kadar mücadele edeceğiz. Türkiye halklarını HDP’siz bırakmayacağız!

HDP; Türkiye halklarının birlikte ve eşit yaşam rüyasıdır, mücadele ortaklığıdır, ülkeyi birlikte yönetme umudu ve iddiasıdır. Bu iddiamızı mutlaka ama mutlaka başarıya ulaştıracağız. Halklarımızın rüyası, hayalleri ve büyük mücadelesi sizin iddianamelerinize sığmaz. Bu halkın iradesi kapatma davalarına sığmaz! Bu halkın iradesi kapatma davalarına sığmaz, bunu görecek ve öğreneceksiniz. Zaman sahipsiz, mekân rızasız, mazlum çaresiz değildir! Bunu bir kenara yazın.

“Bu darbe iddianamesi yırtılıp çöpe atılmalıdır”

Buradan bir kez daha hukuktan ve demokrasiden yana olan herkesi, demokrasiye kurulan komplo karşısında net olmaya, kararlı durmaya, demokrasiye en güçlü şekilde sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu ülkede az da olsa eğer bir hukuk kırıntısı kaldıysa, hukukun onuruna sahip çıkan hukukçular varsa, kapatma davasıyla ülkeyi karanlığa gömmek isteyenlerin karşısında cesaretle durmalıdır. Hukuk adına, toplumun geleceği adına, demokratik Türkiye adına bu darbe iddianamesini yırtıp çöpe atmalıdır.

Çok önemli bir konudan daha bahsetmek isterim. Toplum olarak yaşadığımız kuşatmanın bir diğer ayağı da İmralı’da sürdürülen hukuksuz tecrittir. Devlet kendi hukukunu İmralı’da yok saymaktadır. Son 10 yılda İmralı’ya yapılan 951 avukat başvurusundan sadece 5’ine, 375 aile görüş başvurusundan ise sadece 26’sına cevap verilmiştir! En insani talep olan aile görüşü ve hukuki talep olan avukat görüşü keyfi olarak engellenmektedir. Böyle bir hukuksuzluk olabilir mi? Sormak istiyorum: Anayasada yazılı olan hukuk devletinin sınırları İmralı’nın kıyısında mı bitiyor, ötesine geçmiyor mu? Bu sorunun cevabını iktidardan, Adalet Bakanından bekliyoruz.

“İmralı ile yapılan görüşme değildir, tecridi sürdürme ısrarıdır”

Bakınız, avukatları geçen hafta Sayın Öcalan’ın ailesiyle kısa bir telefon görüşmesi yaptığını, kendisinin hukuksuzluktan bahsettiği ve avukatlarının gelmesi gerektiğini söylediği andan itibaren görüşmenin kesildiğini ve tamamlanamadığını kamuoyuna açıklamıştır. Bu bir telefon görüşmesi değildir. Bu bir aile görüşü değildir, tecridi sürdürme ısrarıdır. Milyonları ilgilendiren bir konuda böylesi bir ciddiyetsizlik ve keyfiyet asla kabul edilemez. Haliyle orada nelerin olduğunu, telefonun neden kesildiğini, neden avukatları ile görüştürülmediğini soruyoruz.

Sayın Öcalan, daha önce de ifade ettiği üzere Türkiye’nin yüz yıllık sorunlarının çözümü için bir muhatap aramaktadır. Devlet aklını ciddiyete ve üzerine düşeni yapmaya davet etmektedir. Çözüm arayışına tecritle karşılık vermek ne sorunun kendisini ortadan kaldırır ne de çözüm taleplerini engeller. Barış milyonların talebidir, toplumsal bir taleptir. Bu talepleri İmralı tecridiyle bastıramazsınız. Tecrit hukuksuzluğuyla ülkeyi, toplumu ve siyaseti dizayn edemezsiniz.

“Çözümün ana harcı diyalog ve müzakeredir”

HDP olarak; demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukukun çözümün ana hatları olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Diyalog ve müzakere bu hattın harcıdır. Bunun yolu da tecridin kaldırılmasından ve diyalog kanallarının açılmasından geçmektedir. Adalet Bakanlığı başta olmak üzere, ilgili tüm kurumları bu hukuksuzluğa derhal son vermeye, avukat ve aile görüşlerini bir an önce temin etmeye çağırıyoruz. Tecridin kaldırılması bütün Türkiye halklarının ortak çıkarınadır. Newroz’da iradesini ortaya koyan milyonlar tecride bir an önce son verilmesini ve diyalog yollarının açılmasını talep etmiştir. Bu toplumsal talepler yok sayılamaz, görmezden gelinemez. Tutuklu ve hükümlülerin açlık grevlerinin geldiği nokta da mutlaka görülmelidir. Açlık grevleri bugün 124’üncü günündedir. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu da meseleyi gündemine almaya çağırıyoruz. CPT’yi de tecrit hukuksuzluğu karşısında daha etkin bir tutum almaya davet ediyoruz.

“Sözleşmeden çekilmek, kadına yönelik şiddetle mücadeleden çekilmektir”

Faşizm kuşatmasının bir diğer hedefi kadınlardır, kadın mücadelesidir. Tek adamın bir gece yarısı gelen kararıyla milyonlarca kadının hayatını ilgilendiren İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. Bu sözleşme; kadınların yıllarca dişiyle tırnağıyla, binbir emekle ilmek ilmek ördükleri mücadeleyle elde ettikleri bir kazanımdır. Üç beş oy fazla alabilir miyiz diye verilen bu karar, erkek şiddetine karşı mücadeleden, taahhütten çekilmektir. İktidarlarının devamı için milyonlarca kadını, LGBTİ+’ları ve çocuğu ölümle yüz yüze bırakmaktır. Erkek yargıyı aynı zamanda cesaretlendirmektir. İşte sizin eseriniz budur! Sokakları vahşet yollarına çevirdiniz. Bu karardan sonra geçen hafta iki kadın, üstelik biri hamile, diğeri de 5 yaşındaki çocuğunun gözü önünde vahşice katledildi. İki kadın da korunma talebinde bulunmuş olmasına rağmen, devlet erkek şiddetini durduramayarak görevini yerine getirmemiştir. Bu kadınlar binlercesi gibi bir daha güneşi göremeyecek, bir daha sevdiklerine sarılamayacak, aynı yollarda yürümeyecek. İşte sizin eseriniz budur! Sokakları kadınların can verdiği vahşet yollarına çevirdiniz.

Çok açık söylüyorum; kadına yönelik her erkek şiddetinde failin biri suçu işleyense, diğeri de İstanbul Sözleşmesini ortadan kaldıran zihniyettir. Bu kadın düşmanı iktidar, bundan sonra her kadın cinayetinin suç ortağıdır, faili ve sorumlusudur. Evet, sevgili kadınlar, İstanbul sözleşmesi artık kadınlar için mücadele ortaklığıdır. Sözleşmeyi savunmak milyonlarca kadının bedenini, yaşamını, taleplerini ve iradesini savunmaktır. Kadınları başının örtüsüne göre, kadınları diline ve inancına göre, kadınları yaşam tarzına göre ayıran bu erkek iktidarı bilmeli ki biz kadınlar kadın kimliğimizde ve sömürüye karşı mücadelemizde biriz, beraberiz. Bundan sonra da bu yolda beraber yürüyeceğiz.

“İstanbul Sözleşmesini kaldıran erkek kararı biz kadınların nezdinde yok hükmündedir”

İstanbul Sözleşmesini kaldıran erkek kararı biz kadınların nezdinde yok hükmündedir. Bu kararı kadınlar olarak tanımıyoruz. Mücadeleyle kazanılan haklarımızın ortadan kaldırılmasına izin vermeyeceğiz. Buradan tüm kadınlara çağrı yapıyorum: Kadın hakları ve kazanımları bir bütündür. Biri gasp edildiğinde sıra diğerine gelecektir. Belediyelerimize kayyım atayarak eşbaşkanlık sistemimizi ortadan kaldırmayı hedeflediler. İşte İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin yolunu bu yöntemle açtılar. O yüzden tüm kazanımlara bir bütün olarak sahip çıkmalıyız. Elbette kadınların bu mücadele sözleşmesi, günü geldiğinde bu tekçi erkek iktidarını da feshedecek ve tarihin çöplüğüne gönderecektir.

Buradan AKP Genel Başkanına şu çağrıyı yapıyorum: Sizin çekilmeniz gereken yer İstanbul Sözleşmesi değil, oturduğunuz koltuktur, iktidardır. Tek yapmanız gereken iktidardan çekilip gitmektir! Ya çekilerek gidersiniz ya da kadınlar bu erkek saltanatınızı bitirerek sizi gönderecektir. Bizden söylemesi.

“Umutsuzluktan, çaresizlikten intihar eden insanlar…”

Türkiye her alanda olduğu gibi ekonomide de bu iktidarın politikaları nedeniyle büyük bir krizi ve çöküşü yaşamaktadır. Umutsuzluktan, çaresizlikten intihar eden insanlar, destek alamadığı için batan esnaf, tarlasını ekemeyen traktörü, tarlası hacizli olan çiftçi, evine artık gramla-taneyle sebze-meyve alan vatandaş, iş yerinde iliğine kadar sömürülen işçi ve artık iş bulmaktan tümüyle umudunu kesmiş işsiz… Son günlerde sosyal medya görüntüleri yansıdı biliyorsunuz. O görüntüler haksız zenginleşmeyle halkı nasıl yoksullaştırdıklarının bir belgesi, bir fotoğrafıdır.

Ortaya saçılan görüntüler buzdağının sadece görünen bir tarafıdır. Çürüme daha derinlerdedir. Gençler işsizlikten kırılırken, KHK’li doçent çalıştığı inşaatta vincin altında can verirken, cebinde bir lirası olmayan öğrenci intihar ederken, AKP ve yandaş azınlıkları korkunç bir zenginlik içerisinde yaşamaktadır.

AKP’nin bir büro memuru milyoner oluyorsa ihale zengini oluyorsa, tepedekilerin zenginliğini varın siz düşünün. Saray’ı ve AKP’yi adeta paralel Merkez Bankası yaptılar, halkın paralarını buralara aktardılar ve yandaşlarına dağıttılar, dağıtmaya da devam ediyorlar.

“İçeride, dışarıda istiflediğiniz paraları siz getirin!

Halkın yoksullaşmasının en büyük nedeni işte bu iktidarın çürümesidir. Üstüne üstlük ekmek parasını bulamayan insanlarla alay edercesine “yastık altındakileri bankalara getirin” diye çağrı yapan AKP Genel Başkanıdır. Biz de kendisine şu çağrıyı yapıyoruz: Yastığın altında para bulunduran, altın tutan sadece sizsiniz, yandaşlarınızdır. Bin odalı sarayınızda, başka yerlerde, içeride dışarıda istiflediğiniz paraları siz getirin, yandaşlarınız getirsin! Vatandaştan isteyeceğinize çalmayın, çırpmayın, yemeyin. Siz eğer bunları yapmazsanız, halka başka bir yol gösterirseniz halk bunun hesabını sandıkta mutlaka ama mutlaka soracaktır.

İktidarınız boyunca insanların yastık altında bir birikiminin hiç olmadığını bilmiyor musunuz? İnsanlar açlıkla, sefaletle, yoksullukla mücadele ederken yastığın altına para koyamaz. Elinde parası yok, yiyecek ekmeği yok. Çocuğunu okula gönderecek parası olmayan insanlar yastığın altına para koymaz. Başını yastığa huzurla koyamaz, huzurla uyumaz. Bunu yapan sizsiniz. O yüzden biz çağrı yapıyoruz: Türkiye’nin geleceği için önce paraları getirin, bankalara yatırın ondan sonra da bu iktidardan çıkın gidin.

“Halk için, esnaf için, işsiz için, yoksul için istikrar yoktur bu ülkede”

Bu iktidar istikrardan, reformdan, şahlanıştan bahsediyor. İstikrarınız yandaşlarınız için vardır, çifte maaş alan Saray bürokratlarınız için vardır bunu da biliyoruz. Kamu garantili ihaleler verdiğiniz, yaptıkları yollar çöken yandaş müteahhitler için vardır. TL’yi bir gecede dibe indirerek önceden yaptığınız büyük dolar vurgunlarınızda istikrar vardır bunu da biliyoruz. Merkez Bankasının 128 milyar dolarını eritmenizde istikrar vardır. Bir de yalanlarınızda, talanlarınızda, zulümlerinizde istikrar vardır. Halk için, esnaf için, işsiz için, yoksul için istikrar yoktur bu ülkede. Onlar için iktidarınızın sadece ve sadece zulmü vardır.

Dün akşam pandemi ile ilgili bir risk haritası yayınladılar. Her yer kırmızıya dönmüş durumda. Bu harita salgını yönetemediklerinin belgesi, başarısızlık haritasıdır. Haritadaki kırmızının gösterdiği bir diğer gerçek ise şudur: AKP iktidarı bütün Türkiye için risktir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye herkes için risktir. Bu yüzden biz, bu rejime kriz ve çöküş rejimi diyoruz. Gittiğimiz her yerde bu çöküşü derinden hissediyoruz.

HDP Karadeniz’dir, Artvin’dir, Hopa’dır; HDP Türkiye’dir

Biliyorsunuz daha önce başlayan ve son olarak Karadeniz’de devam eden “Aş ve İş Buluşmalarımızı” Türkiye’nin her yerinde sürdürüyoruz, sürdürmeye de devam edeceğiz. Geçen hafta arkadaşlarımızın emeklerine, yüreklerine sağlık Karadeniz’deydiler, Hopa’da Artvin’deydiler ve halkı dinlediler. Halklar arasına konulmak istenen düşmanlığa karşı horonda, halayda birleştiler, emeklerine oyunlarına sağlık. Biz gittiğimiz her yerde ortak sorunumuz Saray rejimi dedik. İşsizlik, aşsızlık, yoksulluk dedik. Soframıza, emeğimize, alın terimize göz dikenlere karşı hep birlikte mücadele edelim dedik, demeye devam edeceğiz. Birlikte mücadele etmeye, birlikte adil bir biçimde bölüşmeye, birlikte doymaya, birlikte özgürleşmeye karar verdik. Lazıyla Çerkesiyle, Türküyle, Kürdüyle Türkiye’nin her yerinde her alanında bu mücadeleyi yürüteceğimize söz verdik. Buradan Artvin’de, Hopa’da heyetimizi sıcak şekilde karşılayan Karadeniz’in çay üreticisi kadınları başta olmak üzere tüm halklarımıza sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz. HDP Karadeniz’dir, Artvin’dir, Hopa’dır; HDP Türkiye’dir.

Yaşadığımız tüm bu karanlık tabloya bakarak hiç kimse asla umutsuzluğa ve kaygıya kapılmamalıdır. İktidar kaybedecek olmanın büyük korkusunu yaşamaktadır. Bizler ise kazanacak ve başaracak olmanın umudunu ve heyecanını yaşıyoruz. HDP var olduğu sürece umut da cesaret de başarı da hep var olacaktır. İnanın ki onurlu ve adil bir geleceği hep birlikte kuracağız. Bu zulümden hep birlikte kurtulacağız. Değişim ve demokrasi baharını hep birlikte yaşayacağız. Omuz omuza ve yan yana duracağız. Hep birlikte mücadele edeceğiz. Bu çöküşten büyük demokrasi hamlesi ile mutlaka çıkacağız. O günler çok yakın. Yolunuz, yolumuz açık olsun. Hızır hepimizin yoldaşı olsun!

Paylaşın