Türkiye’de Bulunan Yabancıların Yarıdan Fazlası İstanbul’da

Türkiye’de bulunan 1 milyon 335 bin yabancıdan yarıdan fazlası İstanbul’da yaşıyor. İstanbul’da 706 bin yabancı ikamet izni bulunuyor. Bu da Türkiye’de bulunan yabancıların yüzde 52’sine denk geliyor.

Antalya 158 bine (yüzde 12) ile ikinci sırada bulunuyor. İzmir’de ise sadece 29 bin yabancı ikamet ediyor. İzmir şehirler arasında altıncı sırada bulunuyor.

Türkiye dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke. Türkiye’de mültecilerin dışında 1 milyon 335 bin kişi de resmi ikamet izni ile yaşıyor. İlk sırada 154 bin ile Rus vatandaşları yer alıyor. Ukrayna vatandaşları ise 47 bin ile 9. sırada bulunuyor.

Yabancıların yarıdan fazlası İstanbul’da yaşıyor. Resmi ikamet izni ile yaşayan Suriyeli sayısı ise 100 bin.

Peki, Türkiye’de ikamet izni ile kaç yabancı yaşıyor? Türkiye’de yaşayan yabancılar hangi ülkelerden? Yabancılar Türkiye’de hangi illerde yaşıyor?

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre 19 Ocak 2023 itibariyle Türkiye’de 1 milyon 335 bin 153 yabancı resmi izinle ikamet ediyor. 2005 yılında ikamet izni bulunan yabancı sayısı 179 bin idi.

2015 yılında 400 bini aşan yabancı sayısı 2018 yılında 856 bine ulaştı. İkamet izni ile Türkiye’de yabancı sayısı 2019 yılında ise ilk kez 1 milyonu aşarak 1 milyon 101 bine yükseldi. Son üç yıldır bu sayısı 1,3 milyonun üzerinde seyrediyor.

İlk üç sıra: Rusya, Irak ve Türkmenistan

Uyruklarına göre ikamet izni ile Türkiye’de bulunan yabancılara baktığımızda ise ilk sırada Rusya var. Türkiye’de 19 Ocak 2023 itibariyle 154 bin 297 Rus vatandaşı yaşıyor. Rusları 131 bin ile Irak, 115 bin ile Türkmenistan vatandaşları takip ediyor.

İkamet izni ile yaşayan Suriyeli sayısı ise 99 bin 663. Suriyeliler dördüncü sırada. Diğer uyruklar ise şöyle: İran (95 bin), Azerbaycan (69 bin), Özbekistan (60 bin), Afganistan (52 bin), Ukrayna (47 bin) ve Kazakistan (46 bin).

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından çok sayıda Rus ve Ukrayna vatandaşı Türkiye’ye gelirken Antalya’da bu iki ülkeden gelen yabancılar dikkat çekiyor.

Yabancıların yarıdan fazlası İstanbul’da yaşıyor

İkamet ile Türkiye’de bulunan 1 milyon 335 bin yabancıdan yarıdan fazlası İstanbul’da yaşıyor. İstanbul’da 706 bin yabancı ikamet izni ile bulunuyor. Bu da toplamın yüzde 52’si demek.

Antalya 158 bine (yüzde 12) ile ikinci sırada bulunuyor. İzmir’de ise sadece 29 bin yabancı ikamet ediyor. İzmir şehirler arasında altıncı sırada bulunuyor.

Göç İdaresi Başkanlığına göre 13 Ocak 2023 itibariyle Türkiye’de geçici koruma altında bulunan Suriyeli sayısı ise 3 milyon 514 bin.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

2022 Yılında 24 Bini Aşkın Türkiye Vatandaşı Meksika’dan ABD’ye Geçti

Türkiye’den Meksika’ya giderek ABD’ye kaçanların sayısı 31 bin 485 kişiye yükseldi. ABD Gümrük ve Sınır Koruma Dairesi’nin son verilerine göre, 2020 yılında bin 944, 2021 yılında 4 bin 989 2022 yılında ise 24 bin 362 Türkiye vatandaşı Meksika sınırından ABD’ye sığınmacı olarak geçti.

Son üç yılda, Türkiye’den 253 çocuk ailesiyle birlikte, 23 çocuk da kendi başlarına refakatiz olarak Meksika sınırından ABD’ye giriş yaptı. Meksika sınırından ABD’ye geçen sığınmacı sayısı aylık rekor rakamlara ulaştı. Son resmi verilere göre, ABD’ye geçmeye çalışan sığınmacıların sayısı yirmi yılı aşkın bir süredir görülmeyen rekor seviyelerde olmaya devam ediyor.

ABD Gümrük ve Sınır Koruma Dairesi’nin resmi rakamlarına göre Meksika sınırından ABD’ye geçenler arasında farklı ülkelerin vatandaşları yer alıyor. Daha çok Latin Amerika ülkelerinin vatandaşları, Meksika sınırından sığınma talebiyle ABD’ye geçiyor.

Meksika sınırından ABD’ye geçenler arasında Türkiye vatandaşları da var. Son yıllarda, Türkiye’den Meksika’ya gelerek ABD’ye kaçanların sayısı 31 bin 485 kişiye yükseldi. ABD Gümrük ve Sınır Koruma Dairesi’nin son verilerine göre, 2020 yılında bin 944, 2021 yılında 4 bin 989 2022 yılında ise 24 bin 362 Türk Meksika sınırından ABD’ye sığınmacı olarak geçti.

Son üç yılda, Türkiye’den 253 çocuk ailesiyle birlikte, 23 çocuk da kendi başlarına refakatiz olarak Meksika sınırından ABD’ye giriş yaptı. Meksika’dan ABD’ye sığınmacı olarak geçenler yasalar gereğince gözaltına alınmalarının ardından daha çok Arizona ve Teksas eyaletlerindeki tutukevlerine yerleştiriliyor. Sığınmacıların çok büyük bir çoğunluğu ABD’ye iltica talebinde bulunuyor.

İltica talep eden kişi herhangi bir Amerikan vatandaşının sponsor olması durumunda, bir hafta ile 1,5 ay bir süre içinde tutukevinden serbest bırakılıyor. Meksika sınırından ABD’ye geçen Türkiye vatandaşları son aşamada mahkemeye çıkarak çoğunluklu olarak siyasi nedenler, LBGT ya da dini tercihleri yüzünden Türkiye’de ayrımcılık gördükleri için iltica talebinde bulunuyor.

“Türklere sponsor bulma çeteleri oluştu”

Teksas eyaletinin El Paso kentinde ABD Gümrük ve Sınır Koruma Dairesi’ne bağlı sınır devriyesi olarak görev yaptıktan sonra emekli olup bir üniversitede akademisyen olarak çalışan, “sınır güvenliği ve ABD’ye kaçak girişler” konusunda uzman bir kişi VOA Türkçe’ye, Meksika sınırından ABD’ye giriş yapan Türklerle ilgili açıklamada bulundu.

Açıklamasında, “Son birkaç yıldır şimdiye kadarki yıllarda hiç rastlanmamış bir şekilde sınırda Türklerin hareketliliğine tanık oluyoruz. Meksika’dan ABD’ye geçen Türklerin sayısı her geçen ay artıyor. Profillerine bakınca aralarında, doktor, mühendis ve avukatların da olduğunu beyaz yakalıları da görüyoruz. Bir Türk’ün Meksika sınırından ABD’ye girişi aracılara da verdiği paralarla birlikte 10 bin dolara kadar çıkabiliyor.

Bu kişiler için tutukevlerine yerleştirilmeleri sonrasında bir de sponsor aşaması başlıyor. İçeriden çıkabilmeleri için birinin sponsor olması gerekiyor. Türkler, kendi sponsor mekanizmalarını kurmuş. İçerde bulunan Türklere sponsor bulmak içinde organize suç çeteleri ortaya çıkmış. Türk çeteler, tutukevlerindeki Türklere 3 ile 5 bin dolar karşılığında sponsor bulup serbest kalmalarını sağlıyor” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Yunanistan, Türkiye Sınırındaki Duvarı 35 Kilometre Daha Uzatıyor

Yunanistan, Türkiye ile sınır bölgesine çektiği 37,5 kilometreye ulaşan 5 metre yüksekliğindeki çelik duvarı 35 kilometre daha uzatacağını duyurdu. AB’den ilave mali yardım ve lojistik destek talebinde bulunan Yunanistan, sınırın aynı zamanda AB’nin de dış sınırı olduğunu açıkladı.

Haber Merkezi / Yunanistan, Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yaptığı çağrıda göç konusunda kendisine daha fazla mali yardım yapılmasını istedi.

Yunanistan Vatandaşı Koruma Bakanı Takis Theodorikakos, Atina’da AB ülkeleri ile İngiltere ve İsviçre’nin büyükelçileriyle bir araya geldi.

Theodorikakos, Türkiye’den her gün yasa dışı yollarla 400 civarında kişi Yunanistan’a, dolayısıyla da Avrupa Birliği’ne (AB) giriş yapma teşebbüsünde bulunduğunu söyledi.

Geçen yıl Yunan sınır koruma güçlerinin Meriç nehrini aşarak Yunanistan’a giriş yapmaya kalkışan 260 bin kişiyi tespit ettiğini ifade eden Theodorikakos, bölgede göçmen kaçaklığı yaptığı zannıyla da bin 500 kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Türkiye sınırına çekilen tel örgü uzatılıyor

Yunanistan, kaçak göçmenlerin İngiltere, Fransa ve Almanya’ya gitmek istediğini gerekçe göstererek, bu ülkelerin Atina’ya daha fazla maddi destek sağlaması gerektiğini savunuyor.

Meriç Nehri kıyısında Türkiye ile ortak sınırına şu ana kadar 5 metre yüksekliğinde 27 kilometre tel örgü ören Yunanistan, bunu ilk etapta 35 kilometre daha uzatmayı hedefliyor.

Atina, nihai olarak 192 kilometre uzunluğundaki ortak sınırın tamamını tel örgüyle çevirmek istiyor. Sınır koruma duvarının yaklaşık 100 milyon euroya mal olacağı açıklandı.

İnsan hakları ve göçmen kuruluşları, Yunanistan’ı düzensiz yolla ülkeye giriş yapmayı deneyen insanları Türkiye’ye zorla geri itmek (pushback) ile suçluyor.

Atina ise Türkiye’yi göçmenleri Yunanistan’a yollamakla ve göçmenleri Suriye’ye, başka ülkelere veya yasa dışı yollardan Yunanistan’a gitmeye zorlamakla itham ediyor.

Paylaşın

Lübnan, Suriyelileri Geri Göndermeye Başladı

6,7 milyon nüfusa sahip ve kişi başına düşen mülteci sayısı açısından dünyada ilk sırada yer alan Lübnan, ülkede bulunan Suriyeli mültecileri Suriye’ye geri gönderme planını uygulamaya başladı.  

BBC Türkç’nin aktardığına göre, bugün itibarıyla yüzlerce kişi Suriye’ye dönmek üzere yola çıktı. Lübnan hükümeti Eylül’de açıkladığı plan kapsamında her ay 15 bin Suriyeli mülteciyi ülkelerine göndermeyi hedefliyor.

Yetkililer yaklaşık 700 mültecinin Çarşamba günü ülkenin sınırlarını korumaktan sorumlu Lübnan Genel Güvenlik ajansı tarafından koordine edilen gönüllü bir program kapsamında Suriye’ye dönüş yaptığını belirtti.

Lübnan hükümetine göre ülkede yaşayan Suriyelilerin sayısı 1,5 milyon. Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği, kayıtlı mülteci sayısının 800 bin olduğunu söylüyor.

Lübnan’dan Suriye’ye dönmek isteyen mülteciler yıllardır kendi bireysel başvurularıyla bunu yapabiliyor. Hükümetin yeni planı ise organize ve kitlesel bir dönüş planını içeriyor.

Ancak BM, 2011’den bu yana iç savaşın sürdüğü Suriye’deki cephelerin durgun olmasına rağmen ülkede olası şiddet eylemleri ve gözaltı riski yüzünden büyük ölçekli geri dönüşlerin güvenli olmadığını belirtti.

2018 yılında Lübnan, Suriye’ye geri dönmek isteyen mültecilerin güvenli geri dönüşünü sağlayan bir program daha yürütmüştü.

Bu program kapsamında, Covid pandemisi öncesinde yaklaşık 400 bin Suriyeli’nin geri dönüşü sağlanmıştı.

Yakında görevden ayrılacak olan Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun, benzer bir programı bugün yeniden başlattı.

İnsan hakları örgütlerinden tepki

Uluslararası insan hakları örgütleri, Suriye’nin henüz geri dönüşler için güvenli olmadığı gerekçesiyle hükümetin planına karşı çıkıyor.

Son dönemde tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşayan Lübnan hükümeti artık Suriyelilere ev sahipliği yapamadığını ifade ediyor.

Lübnan’da 2019’da başlayan, Covid-19 salgınıyla birlikte artan, 2020’deki Beyrut Limanı patlamasıyla iyice derinleşen ekonomik kriz devam ediyor.

BM verilerine göre günümüzde Lübnan toplumunun yüzde 80’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) daha önce Suriye’ye geri gönderilen mültecilerin insan hakları ihlalleri ile karşılaştıklarını aktarıyor; mültecilere Suriye’deki güncel durum hakkında doğru ve yeterli bilgi paylaşımı yapılmadığını öne sürüyor.

Eylül ayında BBC Türkçe’ye konuşan Af Örgütü Lübnan araştırmacısı Reina Wehbi, “Uluslararası Af Örgütü’nün araştırması, Suriye yönetiminin bireylere yönelik çeşitli insan hakları ihlallerinde bulunmaya devam etmesi nedeniyle, mültecilerin dönüşünün güvenli olmadığını gösteriyor” demiş ve sözlerine şöyle devam etmişti:

“Vatana ihanet, muhaliflik veya ‘terörizm’ algıları, güvenlik güçlerinin suçlamalarını körüklüyor ve sonra da dönenlere işkence ve diğer kötü muameleleri uyguluyorlar. Bunlar arasında cinsel istismar ve tecavüz, hukuk dışı ve keyfi tutuklama ve zorla kaybetme de var.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW) ise Suriyelilerin geri gönderilmesinin “güvenli olmadığını ve yasa dışı olduğunu” söylüyor.

HRW Lübnan araştırmacısı Aya Majzoub Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Mültecilerin Suriye’ye zorla geri dönüşü, Lübnan’ın insanları açık bir işkence veya diğer zulüm riskiyle karşı karşıya oldukları ülkelere zorla geri göndermeme yükümlülüklerinin ihlali anlamına gelecektir. Suriye geri dönüş için güvenli değil” ifadesini kullandı.

Paylaşın

8 Yılda 29 Binden Fazla Göçmen Avrupa Yolunda Öldü

2014’ten bu yana Avrupa’ya gitmeye çalışan göçmenlerden 29 bini yollarda hayatını kaybetti. 2022’nin başından beri en az 5 bin 684, 2021 yılında ise 2 bin 836 göçmen Avrupa’ya gitmeye çalışırken yollarda yaşamını yitirdi.

Göçmenler için en ölümcül göç rotası, Libya ve Tunus’tan Malta ve İtalya…

Birlemiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) son raporuna göre 2014’ten bu yana Avrupa’ya gitmeye çalışan göçmenlerden 29 bini yollarda hayatını kaybetti.

IOM, bu sayının 2022’nin başından beri en az 5 bin 684 olduğunu belirtti. Bu sayı 2021 yılında 2 bin 836’da bulunuyordu.

Rapora göre en ölümcül göç rotası, Libya ve Tunus’tan Malta ve İtalya’ya giden göçmenlerin dayanıksız sal ve botlarla geçmeye çalıştığı Akdeniz olmaya devam etti.

“Ölümler hızlı ve etkili yardımlarla engellenebilirdi”

Ölümlerin birçoğunun “zor durumdaki göçmenlere hızlı ve etkili bir şekilde yardım edilerek önlenebileceği” belirtilen raporda, “yeterli güvenli yolların sağlanmasında yapısal bir başarısızlık” olduğu da ileri sürüldü.

Avrupa yolunda en fazla hayatını Suriyelilerin kaybettiği belirlenirken, onları Faslılar ve Cezayirliler takip etti.

IOM ayrıca denizde habersiz batan göçmen tekneleri nedeniyle gerçek kayıp sayısının daha yüksek olabileceğini de kabul etti.

Rapordaki çarpıcı bir diğer detay da en az 252 göçmenin “Avrupalı yetkililer” tarafından yapıldığı iddia edilen yasadışı geri itmeler veya zorla sınır dışı etmelerin doğrudan bir sonucu olarak öldüğünün belirtilmesi oldu.

Rapora göre geri itmeye bağlı ölümlerin 97’si Orta Akdeniz’de, 70’i Doğu Akdeniz’de, 58’i Türkiye-Yunanistan kara sınırında, 23’ü Batı Akdeniz’de ve dördü Belarus-Polonya sınırında belgelendi.

IOM raporunda, “Şeffaflık eksikliği, erişim yetersizliği ve bu tür olayların son derece siyasallaşmış doğası nedeniyle bu tür vakaları tam olarak doğrulamak neredeyse imkansız” deniliyor.

Raporun yazarı Julia Black, “Devam eden bu ölümler, göç için daha yasal ve güvenli yollara ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha hatırlatıyor” dedi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Suriyeli Yüzlerce Sığınmacı Sınırdışı Edildi

Merkezi ABD’nin New York kentinde bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Türkiye’nin, Şubat-Temmuz 2022 arasında yüzlerce Suriyeli mülteci erkeği ve çocuğu keyfi olarak yakalayıp idari gözetim altına aldığını ve Suriye’ye sınırdışı ettiğini açıkladı.

Sınırdışı edilen Suriyeliler İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, yetkililerin kendilerini evlerinde, işyerlerinde veya sokakta yakaladıklarını, kötü koşullarda tuttuğunu, çoğunu darp ve kötü muameleye maruz bıraktıklarını, gönüllü geri dönüş formları imzalamaya zorladıklarını ve Kuzey Suriye ile sınır geçiş noktalarına götürüp silah zoruyla karşıya geçmeye zorladıklarını aktardılar.

“‘Güvenli üçüncü ülke’ değil”

HRW Mülteci ve Göçmen Hakları Araştırmacısı Nadia Hardman, “Türkiye makamları, uluslararası hukuka aykırı olarak yüzlerce Suriyeli mülteciyi ve hatta refakatsiz çocukları topladı ve onları Kuzey Suriye’ye zorla geri gönderdi. Türkiye 3,6 milyon Suriyeli mülteciye geçici koruma sağlamış olsa da, şimdi Suriye’nin kuzeyini mültecilerin terk edileceği bir yer haline getirmeye çalışıyor gibi görünüyor” dedi.

Hardman, “AB ve üyesi ülkeler, Türkiye’nin güvenli üçüncü ülke kriterlerini karşılamadığını kabul etmeli ve sınır dışı faaliyetleri sona erene kadar geri gönderme merkezleri ile sınır kontrollerine sağladıkları finansmanı askıya almalıdır. Türkiye’nin ‘güvenli üçüncü ülke’ olduğunu ilan etmek, Suriyeli sığınmacıların kuzey Suriye’ye sınır dışı edilme yoğunluğu ile çelişiyor. Üye devletler bu tespiti yapmamalı ve yeniden yerleşim sayılarını artırarak sığınmacıların iskanına odaklanmalıdır” açıklamasını yaptı.

HRW: Suriye hükümeti halen aynı

Açıklamada, “Türkiye ve diğer hükümetlerden gelen son işaretler, onların Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilişkileri normalleştirmeyi düşündüklerini gösteriyor” değerlendirmesi yapıldı.

“Suriye’nin mültecilerin geri dönüşü için güvenli olmamasına rağmen, Mayıs 2022’de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir milyon mülteciyi Suriye’nin kuzeyinde, hükümetin kontrolü dışındaki bölgelere yerleştirmeyi planladığını açıkladı.

“Geri gönderilenlerin çoğu hükümetin kontrolündeki bölgelerden gelenlerdi, ancak ilgili bölgelere geri dönseler dahi altı milyondan fazla mültecinin oluşmasına neden olan ve ayaklanmalar başlamadan önce bile kendi vatandaşlarına karşı ağır insan hakları ihlalleri gerçekleştiren Suriye hükümeti halen aynı hükümet.

“Sınırdışı eylemleri, dünyadaki diğer tüm ülkelerden daha fazla ve Avrupa Birliği’nin (AB) tümünün neredeyse dört katı kadar mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’nin cömert siciliyle tam bir tezat oluşturuyor. AB, insani destek ve göç yönetimi için milyarlarca Euro tutarında finansman sağlamıştı.”

39 mülteci ile görüştüler

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Şubat ve Ağustos ayları arasında Türkiye’de geçici koruma sahibi 37 Suriyeli erkek ve 2 Suriyeli oğlan çocuğuyla telefonla veya yüz yüze görüştü. İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca bu süre zarfında Kuzey Suriye’ye sınırdışı edilenlerin yakınları olan 7 Suriyeli mülteci erkek ve bir mülteci kadınla görüştü:

“Görüşülenlerden 37’si Türkiye makamları tarafından Kuzey Suriye’ye sınırdışı edilmişlerdi. Görüşülenlerin tümü, onlarca hatta yüzlerce kişiyle birlikte sınır dışı edildiklerini ifade ettiler. Tümü, geri gönderme merkezlerinde ya da Suriye sınırında formlar imzalamaya zorlandıklarını söylediler.

“Yetkililerin formları okumalarına izin vermediklerini ve formların içeriğini açıklamadıklarını, ancak formların iddiaya göre gönüllü olarak geri gönderilmeyi kabul etmeleriyle ilgili olduğunu anladıklarını söylediler. Bazıları, yetkililerin formun Arapça yazılmış bir kısmını elleriyle kapattıklarını söyledi.

Korktukları için imzaladılar

“Görüşülenlerin çoğu, geri gönderme merkezlerindeki yetkililerin diğer Suriyelileri de aynı işleme tabi tuttuklarını gördüklerini ilettiler.

“Birçoğu, Türk yetkililerin başlangıçta imzalamayı reddedenleri dövdüğünü gördüklerini, bu nedenle imzalamaktan başka çareleri olmadığını düşündüklerini iletti. Adana’daki bir geri gönderme merkezinde idari gözetim altında tutulan iki erkek, bir form imzalayarak Suriye’ye geri dönme ya da bir yıl idari gözetimde kalma seçeneklerinin kendilerine sunulduğunu ifade etti. İkisi de bir yıl alıkoyulma düşüncesine dayanamadıkları ve ailelerine destek olmaları gerektiği için merkezden ayrılmayı tercih ettiler.

Perdeleri kapatıp evde oturuyor

“On kişi sınırdışı edilmedi. Bazıları serbest bırakıldı ve kayıtlı oldukları illere geri dönmezlerse ve başka bir yerde oldukları tespit edilirse sınırdışı edilecekleri konusunda uyarıldılar. Diğerleri, serbest bırakılmalarına yardımcı olmak için aile üyelerinin de müdahalesiyle avukatlarla iletişim kurmayı başardı. Bazıları hala geri gönderme merkezlerinde davalarının sonuçlanmasını beklemekte, neden alıkonduklarını bilmemekte ve sınır dışı edilmekten korkmaktadır.

“Serbest bırakılanlar Türkiye’deki yaşamı tehlikeli olarak nitelendirerek perdeleri kapalı şekilde evde kaldıklarını ve Türk yetkililerden kaçınmak için sınırlı olarak hareket ettiklerini ifade ettiler.

21 saat kelepçeli yolculuk

“Sınırdışı edilenler, geri gönderme merkezlerinden sınıra, bazı durumlarda 21 saat süren yolculuk boyunca kelepçeli olarak götürüldüler. Öncüpınar (Bab al-Salam) veya Cilvegözü (Bab al-Hawa) sınır kapılarından Suriye hükümetinin kontrolü dışındaki bölgelere zorla götürüldüklerini ifade ettiler. 26 yaşındaki Halepli bir kişi, bir Türk yetkilinin kendisine “geri geçmeye çalışan herkesi vururuz” dediğini belirtti.”

  • BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Haziran 2022’de yaptığı açıklamada, bu yıl 15 bin 149 Suriyelinin gönüllü olarak Suriye’ye geri döndüğünü belirtti.
  • Bab al-Hawa ve Bab al-Salam sınır kapılarını kontrol eden yerel makamlar, bu kapılardan Türkiye’den Suriye’ye gerçekleştirilen aylık sınır dışı işlemlerinin sayılarını yayınlıyor. Şubat ve Ağustos 2022 arasında 11 bin 645 kişi Bab a-Hawa ve 8 bin 404 kişi Bab al-Salam sınır kapılarından sınır dışı edildi.
  • İçişleri Bakanı Süleyman Soylu geçen hafta, “Temel hedefimiz, gönüllü geri dönüşlerdir. Bunun için çalışıyoruz, planlamalarımızı oluşturuyoruz. Şu ana kadar 529 bin Suriyeli kardeşimiz bu kapsamda geri döndü” açıklamasını yaptı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

AB’nin Yeni Mülteci Düzenlemesine Tepki: Hukukun Üstünlüğüne Darbe

İnsan Hakları Örgütleri ve Sivil Toplum Kuruluşları, Belarus, Fas ve Türkiye gibi ülkelerin mülteci akınını koz olarak kullanmasına karşı Avrupa Birliği’nin hazırladığı yeni düzenlemeye tepki gösterdi: Bu düzenleme Avrupa sığınma hukuku ve mevzuatını temelinden dinamitleyecek.

70’i aşkın Sivil Toplum Kuruluşu ve İnsan Hakları Örgütü ise imzaladıkları ortak bir açıklamayla, AB üyesi ülkelere bu tüzüğü onaylamamaları çağrısı yaptı.

Avrupa Birliği (AB) yaptığı yeni bir düzenleme ile Belarus, Fas ve Türkiye gibi ülkelerin göçmenleri “silah”, “şantaj” ya da “siyasi baskı aracı” olarak kullanmasına karşı direncini güçlendirmeyi hedefliyor.

Ancak AB’nin bu amaçla hazırladığı ve “Araçsallaştırma Tüzüğü” olarak da adlandırılan hukuki düzenlemeyi onaylamaya hazırlanması, Avrupa’daki insan hakları örgütlerinin sert tepkisine yol açtı. Sivil toplum kuruluşları (STK), bu düzenlemenin Avrupa sığınma hukuku ve mevzuatını “temelinden dinamitleyebileceği” uyarısında bulunuyor.

AB ise sınırlarına göçmen akınını teşvik eden ülkelerin bu hamlelerini “Birliği istikrarsızlaştırmaya yönelik tehdit” ve “hibrit saldırılar” olarak nitelendirerek eleştirileri geri çeviriyor.

Bu konuda yaptıkları hemen her açıklamada “siyasi şantajlara boyun eğmeyecekleri” mesajını veren AB liderleri, diğer yandan Birliğin dış sınırlarından kaçak geçişleri önleyecek daha sıkı önlemler alıyor. AB, yeni hukuki düzenlemeyle de bu tür durumlarda çok daha hızlı hareket edilerek daha kapsamlı önlemlerin yaşama geçirilmesini sağlamayı umut ediyor.

Tüzük hangi gerekçelere dayandırılıyor?

“Göç ve İlticanın Araçsallaştırılması” adlı tüzüğün gerekçe bölümünde, AB ile sorun yaşayan bazı devletlerin artan bir şekilde, göç akımlarını siyasi amaçlar için bir araç olarak kullandıkları, ayrıca yapay göç akınları oluşturabildikleri, AB ve üye ülkeleri istikrarsızlaştırmayı amaçlayan bu adımların da endişe verici olduğu ifade ediliyor.

Mevcut düzenlemelerin “göçmenlerin araçsallaştırılması yoluyla AB’nin bütünlüğü ve güvenliğine yapılan saldırılara” yanıt vermekte yetersiz kaldığı vurgulanan tüzüğün, üye ülkelerin acil göç ve iltica yönetim süreçlerini uygulayabilmelerine imkan tanınacağı kaydediliyor.

Peki araçsallaştırma olup olmadığına kim, nasıl karar verecek?

Düzenlemeye göre, üye ülkeler belirli bir ülkenin göçmenleri araçsallaştırıldığını gündeme getirmesi halinde Avrupa Komisyonu konuyu inceleyerek öneri hazırlayacak, daha sonra da bu öneri AB Konseyi’nde oylamaya sunulacak. Önerinin kabülü için nitelikli çoğunluk yeterli olacak.

AB Dönem Başkanı Çekya, Avrupa Komisyonu tarafından 2021 yılının sonunda önerilen tüzüğün Aralık ayında üye ülkeler tarafından onaylanmasını sağlamayı hedefliyor.

AB üyelerine “ölümcül darbe” uyarısı

İnsan hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü ve Oxfam gibi 70’i aşkın sivil toplum kuruluşu ise imzaladıkları ortak bir açıklamayla, AB üyesi ülkelere bu tüzüğü onaylamamaları çağrısı yaptı.

Tüzüğün üye ülkelerin AB sığınma hukukunun öngördüğü sorumluluk ve yükümlülükleri süresiz olarak askıya almalarına kapı araladığına dikkat çekilen açıklamada, “Bu tüzüğün kabülü Avrupa Ortak İltica Sistemi’ne (CEAS) ölümcül bir darbe indirecektir” uyarısı yapıldı.

Avrupa Birliği Mülteciler ve Sürgünler Konseyi’nden (ECRE) Josephine Liebl, “hukuki düzenlemenin hukukun askıya alınabilmesini” düzenlediğini, üye ülkelere AB hukukundan sapma, iltica düzenlemelerini askıya alma, uygulamama izni verdiğini söylüyor.

“Hak ihlalleri için açık çek veriliyor”

AB’ye üye ülkelerin hükümetlerine tüzüğü onaylamama çağrısını yapanlar arasında Almanya’nın mültecilere destek veren en büyük sivil toplum örgütü PRO ASYL de yer alıyor.

DW Türkçe’den Değer Akal’ın sorularını yanıtlayan PRO ASYL’ün Avrupa Sorumlusu Karl Kopp, “Asıl bu tüzük, Avrupa’da hukukun üstünlüğüne açık bir saldırı girişimidir. Üye ülkelere, sınırlarında Avrupa sığınmacı hukukunu çiğneyebilmelerine açık bir çek veriliyor” dedi.

AB’nin sınırlarında yıllardı hukukun üstünlüğünün, insanlık onurunun yok sayıldığına, bunun sonucunda da sığınmacı hukukunun erozyona uğratıldığına işaret eden Kopp, “Ne yazık ki bu tüzükle, insanların sığınma hakkının ayaklar altına alınması yasal hale getirilmek isteniyor” görüşünü aktardı.

Dünyanın geri kalanına örnek olabilir

İnsan hakları savunucuları, iltica başvuralarının sınırda yapılmasını ve başvuruda bulunanların yine o bölgede tutulacak olmasına tepkili. Bunun Yunanistan’ın Türkiye sınırında yaptığı gibi yasadışı geri itmeleri daha da teşvik edebileceğine dikkat çekiyorlar.

Yine üye ülkelerin yapılan iltica başvurularını kaydetmek için dört haftaya kadar bekleyebilmesi, toplamda işlemler için öngörülen sürecin de 16 haftaya kadar uzatılması endişeleri artırıyor.

Hak savunucuları, bunun koruma talep eden kişilerin bu süre boyunca fiilen gözaltında tutulacakları anlamına geldiğine işaret ediyor, çocuklar, hamile kadınlar veya travma geçirmiş kişiler için herhangi bir istisna öngörülmemiş olunmasını da “kabul edilemez” buluyor.

Karl Kopp, Avrupa’da devletlerin belirli durumlarda uluslararası hukuka aykırı hareket edebilmesine imkan tanımanın da ağır sonuçlar doğurabileceği konusunda uyardı, diğer ülkelerin de bunu örnek alabileceğini, bunun sonucunda da küresel çapta sığınma haklarının baltalanabileceğini kaydetti.

“AB kurumlarına ihlal prosedürü başlatılmalı”

“AB sınırlarında, üye ülkelerin göçmenlere uyguladıkları vahşeti, tanık olduklarımızı tarif edebilecek kelimeleri bulmakta çok zorlanıyorum” diyen Kopp, şunları kaydetti:

“Hukuk devleti, insanlık onuru, insan hakları, bütün bunlar AB’nin temel değerleri. Ancak her gün bu değerler ihlal ediliyor. Aslında AB Komisyonu ve diğer kurumlara temel değerlerimizi çiğnedikleri gerekçesiyle, ihlal prosedürünün başlatılması gerekiyor.”

“Tabular yıkıldı”

PRO ASYL Avrupa Sorumlusu Kopp ayrıca, AB sınırlarında “araçsallaştırma” bahanesiyle Avrupa sığınmacı hukukunun askıya alınmasına imkan sağlayan tüzükten sürekli yararlanmak isteyebilecek ülkeler olduğuna da dikkat çekti.

Kopp, “Baltık ülkeleri, Polonya, Hırvatistan, Bulgaristan, Yunanistan, İspanya yani AB’nin tüm sınır hattı boyunca mülteciler için son derece toksik olan bu ‘araçsallaştırma’, ‘silah olarak kullanma’ tanımlarını kullanıyorlar. Şu anda ne yazık ki mültecilere karşı bir savaşa tanıklık ediyoruz. Tabular yıkıldı” diye konuştu.

AB özellikle 2015 yılından itibaren, Suriye iç savaşından kaçan Suriyelilerin Türkiye üzerinden Avrupa’ya akın etmesiyle patlak veren krizden bu yana, mültecilerin birlik topraklarına geçmeye çalışmasını önlemeye odaklanıyor.

Ülkelerinden kaçanları ağırlayan ülkelere verilen mali yardımlarla, mültecilerin bu ülkelerde kalmaya devam etmesi, kaçtıkları ülkelere yakın bölgelerde tutulmaları sağlanıyor.

“Her şey mübah”

Karl Kopp ise aynı zamanda Yunanistan’ın yaptığı gibi, sınırdaki yasa dışı geri itmeler yoluyla caydırıcı olunmaya çalışıldığını, AB’de buna üstü kapalı bir onay da olduğunu söylüyor.

Kopp, gelinen noktada mültecileri AB sınırları dışında tutacak her şeyin mübah görüldüğünü söylerken, şu değerlendirmeyi aktardı:

“Hukukun üstünlüğü deniyor. Ancak Polonya, Hırvatistan, İspanya ve Yunanistan’ın sınırlarda yaptıklarını, uyguladıkları şiddeti, nedense kimse hukukun üstünlüğü ile ilişkilendirmiyor. Neden? Çünkü mültecileri AB’den uzak tuttukları müddetçe sorun yok. Bu çok açık. Ayrıca Libya’da sığınmacı kamplarında korkunç acıları, işkence, tecavüzler yaşanıyor. Ama kaçmaya çalışanlar geri gönderiliyor. Neden? Çünkü onlara bunun için para veriyoruz. Pis işleri başkalarına da yaptırıyoruz. Çünkü üçüncü ülkeler AB’nin bekçiliğini yapıyor, yapmazlarsa da kızılıyor.”

AB’nin araçsallaştırma suçlamasının hedefindeki ülkeler

Avrupalı liderlerin göç krizini dış politika aracı olarak kullanmakta suçladığı, göçmenleri araçsallaştırdığı için tepki gösterdiği ülkeler arasında Rusya, Belarus ve Fas’ın yanı sıra Türkiye de yer alıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2020 yılında “kapıları açtık” diyerek Avrupa sınırına yeni bir göç akınının fitilini ateşlemesi, sadece Yunanistan ile değil, AB ile Türkiye arasında da büyük bir kriz yaşanmasına yol açmıştı.

2021 yılında Belarus Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko’nun ülkesi üzerinden AB’ye göçmen akınını teşvik etmesi, Fas’ın da bu yıl, İspanya ile yaşadığı sorunlar nedeniyle sınır kontrollerini kaldırması, mülteci krizinin araçsallaştırılmasına örnek olarak gösteriliyor.

Hafta sonunda Yunanistan, Meriç Nehri’ni geçen çok sayıda göçmenin dövülmesi ve çıplak bir şekilde tutulması sonrasında yaptığı açıklamada da yine Türkiye’yi “göçmenleri araçsallaştırmakla” suçlamıştı.

Paylaşın

92 Göçmen Çıplak Halde Bulunmuştu; BM’den Kınama

Türkiye-Yunanistan sınırında 92 göçmenin çıplak bir şekilde bulunmasını kınayan Birleşmiş Milletler, göçmenlerin durumunun son derece rahatsız edici olduğunu vurguladı ve konu hakkında bir soruşturma başlatılması gerektiğini açıkladı.

Göçmenlerin kıyafetlerinin neden olmadığı henüz anlaşılamazken, Türkiye ile Yunanistan’dan karşılıklı suçlamalar yapıldı.

Yunanistan, göçmenlerin Türkiye sınırından kıyafetleri alınmış şekilde geldiğini ve bir kısmının yaralı olduğunu paylaşırken, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise Yunanistan’dan gelen açıklamalar için “Yunan yalan haber makinası yine devrede” dedi.

Yunanistan’ın kişisel eşyalarını gasp edip sınır dışı ettiği mültecilerin fotoğraflarını yayınladığını ve bunun saygısızlık olduğunu söyleyen Altun, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Yunan yalan haber makinası yine devrede… Türkiye’yi kendileriyle karıştıran Yunanistan’ın Göç ve Sığınmadan Sorumlu Bakanı, paylaştığı yalan yanlış içeriklerle ülkemizi zan altında bırakmaya çalışmış.

Yunanistan, bu beyhude ve ciddiyetten uzak çabalarıyla, kişisel eşyalarını gasp edip sınır dışı ettiği mültecilerin fotoğraflarını yayınlayarak, bu mazlumların haysiyetine bile saygısı olmadığını bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir.

Yunan makamları önce Frontex ile suç ortaklığı yaparak, Ege’de boğulmasına neden olduğu bebeklerin, Meriç’te soyup kemerle dövdüğü, donarak ölmesine neden olduğu insanların hesabını vermelidir.

Yunanistan’ı mültecilere karşı takındığı insanlık dışı tavırdan bir an önce vazgeçmeye, Türkiye’ye yönelik temelsiz, asılsız suçlamalara son vermeye ve devlet ciddiyetine davet ediyoruz.”

Geçen hafta sızdırılan bir Avrupa Birliği raporunda Frontex’in üst düzey yöneticilerinin, Yunanistan’dan Türkiye’ye yasa dışı göçmen itişlerini örtbas ettiği yer almış, bunun ardından bir açıklama yapan Frontex ise bu tip uygulamaların geçmişte kaldığını söylemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçen ay “Yunanistan’ın Ege’yi bir mezarlığa çevirmesine karşı” Avrupa Birliği’nin harekete geçmesi gerektiğini belirtmişti.

Avrupa Birliği’nin sınır gücü Frontex, 92 kişinin çoğunun Suriye ve Afganistan’dan gelen erkekler olduğunu açıkladı.

Yunanistan Yurttaş Koruma Bakanı Takis Theodorikakos, göçmenlerin Türk askeri araçlarıyla sınıra götürüldüğünü ve Türkiye’nin “yasadışı göçü araçsallaştırdığını” söyledi.

Paylaşın

Göç Örgütü: Akdeniz’de 9 Yılda 25 Bin Göçmen Hayatını Kaybetti

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Akdeniz şubesi, 9 yılda Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken hayatını kaybeden mültecilerin sayısının yaklaşık 25 bin olduğunu açıkladı.

IOM, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) gibi uluslararası kuruluşların verilerine göre, söz konusu olaydan bu yana ölen yaklaşık 25 bin mülteciden 20 bini Orta Akdeniz güzergahındaki kazalarda yaşamını yitirdi.

İtalya’nın Lampedusa adası açıklarında bir mülteci teknesinin 3 Ekim 2013’te alabora olmasının üzerinden dokuz yıl geçti. Söz konusu olayda aralarında dokuz çocuğun da olduğu 368 mülteci hayatını kaybetmişti.

O günden bu güne geçen sürede yaklaşık 25 bin mülteci daha Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken yaşamını yitirdi.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Akdeniz şubesi, yaptığı açıklamada, Lampedusa’daki olayın üstünden geçen 9 yılda hayatını kaybeden mültecilerin sayısının yaklaşık 25 bin olduğunu açıkladı.

IOM, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) gibi uluslararası kuruluşların verilerine göre, söz konusu olaydan bu yana ölen yaklaşık 25 bin mülteciden 20 bini Orta Akdeniz güzergahındaki kazalarda yaşamını yitirdi.

IOM’un paylaştığı interaktif haritaya göre, 4 Ekim 2022 itibariyle bu yıl bin 823 mülteci Akdeniz’i geçmeye çalışırken öldü veya kayboldu.

Bu kişilerden bin 88’i Orta Afrika’da, 350’si Batı Afrika açıklarında, 236’sı Doğu Akdeniz’de, 149’u Batı Akdeniz’de kayboldu ya da yaşamını yitirdi.

Kayıpların sayısı, 2021’de 3 bin 188 iken, 2020’de 2 bin 326, 2019’da 2 bin 87, 2018’de 2 bin 380, 2017’de 3 bin 140 ve 2016’da 5 bin 305’ti.

Diğer yandan, İtalya İçişleri Bakanlığı’nın paylaştığı verilere göre, 1 Ocak – 3 Ekim 2022 tarihleri arasında İtalya’ya deniz üzerinden ulaşan mültecilerin sayısı 72 bin 252 olarak kayıtlara geçmişti. Geçen yıl aynı dönemde bu sayı 47 bin 726 olarak açıklanmıştı.

“Akdeniz daha ölümcül hale geldi”

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) 10 Haziran 2022’de bir açıklama yaparak, Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geçen mültecilerin sayısının 2015’den bu yana düşüş gösterdiğini, fakat geçişler sırasında hayatını kaybeden mültecilerin sayısının arttığını kaydetmişti.

Açıklamada özetle şu bilgiler paylaşılmıştı:

“Üç milyondan fazla mülteci ve göçmenin Akdeniz’den Avrupa’ya geçtiği ve bu açıdan zirvenin görüldüğü 2015 yılından bu yana, bu yolculukları yapanların sayısında COVID-19 pandemisinden de önce başlayan bir düşüş eğilimi var. 2021 yılında 123 bin 300 bireysel geçiş bildirildi. Bu sayı, 2020 yılında 95 bin 800, 2019’da 123 bin 700 ve 2018 yılında 141 bin 500 idi.

Düşen geçiş sayılarına rağmen ölü sayısında ciddi bir artış oldu.

Geçen yıl Akdeniz ve kuzeybatı Atlantik’te 3 bin 231 kişinin öldüğü veya kaybolduğu bildirildi. Bu sayı, 2020 yılında bin 881, 2019 yılında bin 510 ve 2018 yılından 2 bin 277’nin üzerindeydi.

Çok daha fazla sayıda kişi ise Sahra Çölü ve uzak sınır bölgelerinden karayoluyla gelirken hayatını kaybetmiş veya kaybolmuş olabilir.”

Paylaşın

Yunanistan’dan AB’ye Mülteci Tepkisi: Akdeniz Ülkelerini Otoparkı Gibi Kullanıyor

Yunanistan Göç İşlerinden Sorumlu Bakan Notis Mitarachi, gazetecilere yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği (AB) ülkelerini Ukraynalı mültecilerle diğer mülteciler arasında çifte standart uygulamakla suçladı. Bakan Mitarachi, Brüksel’i Akdeniz ülkelerini mülteci ‘otoparkı’ gibi kullanmakla itham etti.

Euronews Türkçe‘nin aktardığına göre, 27 ülkeden oluşan birlikte “dayanışma eksikliğinin” bulunduğunun altını çizen Bakan Mitarachi, bu eksikliğin göç kurallarının kapsamlı bir şekilde reforme edilmesi çabalarını engellendiğini söyledi.

Mitarachi, “Dayanışma konusunda ilerleme kaydedilmezse, önümüzdeki birkaç yıl içinde (yeni bir anlaşma) AB Konseyi’nden ya da kanun yapıcılardan geçemeyecektir” ifadelerini kullandı.

AB ülkeleri tarafından uluslararası koruma sağlanan mülteciler bloğun serbest dolaşım hükümlerinden tam olarak yararlanamıyor. Ancak Rus işgalinden kaçan Ukraynalılar daha az kısıtlamayla karşılaşıyor.

Bu durumun “adil olmadığının” altını çizen Bakan Mitarachi, “Ukrayna düzenlemesi, resmi olarak tanındıkları sürece tüm mülteciler için geçerli olmalı. Ne yazık ki AB bir noktada giriş ülkelerinin Avrupa’ya gelmek isteyen mülteciler için bir park yeri gibi kullanılmasına karar verdi” ifadelerini kullandı.

Gelecek yıl yeni bir göç anlaşması yapılmasını hedefleyen AB’de müzakereler, birçok Doğu Avrupa ülkesinin reddettiği yeniden yerleştirme kotalarından, önerilen gönüllü bir mekanizmaya doğru kaymış durumda.

Mültecilere üç yıllık bir bekleme süresinin ardından serbest dolaşım hakkı tanınabileceğine ilişkin bir öneriyi memnuniyetle karşılayacaklarını belirten Yunan Göç İşleri Bakanı, bununla birlikte yeniden yerleştirme konusunun önemli bir tıkanma noktası olmaya devam edebileceği konusunda uyardı.

Yunanistan 2015-16 yıllarında, çoğu Irak ve Suriye’deki savaşlardan kaçan yüz binlerce göçmen ve mültecinin AB’ye girişinde kilit bir geçiş noktasıydı. O zamandan bu yana sınırlarındaki kontrolleri artıran Atina yönetimi Türkiye ile olan kara sınırı boyunca çelik bir duvar inşa etti.

Paylaşın