GP Lideri Davutoğlu: Arap Ve İslam Ülkeleri Acz İçinde

‘Küresel Vicdan Bildirisi’ne imza atan aydınlarla 27 Ocak’ta Londra’da yapacakları toplantıyı ve bu girişimlerin arka planını anlatan GP Lideri Ahmet Davutoğlu, “Dünyanın sessiz kaldığı, Arap ve İslam ülkelerinin aciz bir şekilde seyrettiği, Türkiye’nin İsrail ile olan ticaretini dahi kesmediği bu tablo karşısında elimizden geleni tarihi ve vicdani bir görevdi” dedi.

Davutoğlu, Güney Afrika’nın yaptığı öncülüğü ve Türkiye’nin adının Uluslararası Adalet Divanı’nda Gazze konusunda müracatta ve arabuluculuk girişimlerinde bulunun ülkeler arasında neden olmadığına ilişkin ise; “Türkiye’nin Türkiye tabi ki hem Uluslararası Adalet Divanı hem de arabuluculuk konusunda ciddi bir liderlik ve öncülük üstlenebilirdi. Ancak böylesi öncülüklerin olmazsa olmaz üç şartı vardır: kapsamlı bir barış vizyonu, taraflar nezdinde etki edebilme gücü ve uluslararası toplumun genelinde sahip olunan itibar. Bugün Türkiye maalesef bu üç unsurdan da yoksun görünüyor. Bu zaaf yüksek dozlu bir hamaset ile örtülmeye çalışılıyor” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, dış borca olan bağımlılığın Türkiye’nin Gazze konusunda cesur adımlar atmasını engellediğini söyledi ve Uluslararası Adalet Divanı’nın bugün Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ‘İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığı’ başvurusu üzerine vereceği kararı, öncülük ettiği Gazze için ‘Küresel Vicdan Bildirisi’ çağrısıyla 27 Ocak’ta İngiltere, Londra’da düzenleyeceği ilk konferans hakkında çeşitli değerlendirmelerde bulundu.

GP Lideri Davutoğlu, Gazze konusundaki uluslararası girişimi nasıl başlattıklarını, ‘Küresel Vicdan Bildirisi’ne imza atan aydınlarla 27 Ocak’ta Londra’da yapacakları toplantıyı ve bu girişimlerin arka planını şöyle anlattı: “Her şeyden önce şunu ifade etmek isterim ki bugün dünyanın gözü önünde canlı olarak yayınlanan bir soykırım yaşanmaktadır. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıyı bahane eden çevreler bu soykırımı meşrulaştırma çabası içindeler. Hiçbir şey boşlukta gelişmez. BM’in 1948’de aldığı Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme kararı 75 yıldır hayata geçirilemedi. 1967’da İsrail’in işgal ettiği topraklardan derhal çekilmesini öngören 242 sayılı BMGK kararı da 57 yıldır uygulanmadı ve bir halk sürgünlere, katliamlara maruz bırakıldı.

“Dünyanın sessiz kaldığı, Arap ve İslam ülkelerinin aciz bir şekilde seyrettiği, Türkiye’nin İsrail ile olan ticaretini dahi kesmediği bu tablo karşısında elimizden geleni tarihi ve vicdani bir görevdi. Önce 9 Ekim’de (Saadet Partisi lideri) Sayın Temel Karamollaoğlu ile Filistin Büyükelçiliğini ziyaret ederek atılması gereken adımları kamuoyu ile paylaştık. 11 Ekim’de yaptığım konuşmada Uluslararası Adalet Divanında İsrail’e soykırım davası açması için İslam İşbirliği Teşkilatına çağrı yapılmasını istedim. Daha sonra BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin büyükelçiliklerinden randevu talep ederek bu ülkelerin devlet başkanlarına birer mektup gönderdim. Bu çerçevede Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva’ya, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’e, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’a, AB Konsey Başkanı, Komisyon Başkanı ve Dış Politika Yüksek Komiseri’ne, her ülkenin yapabilecekleri ile ilgili hususları da kapsayan bu mektuplarla uluslararası kamuoyu oluşturma çabalarına katkı vermeye çalıştım.

“Zaaf yüksek dozlu bir hamaset ile örtülmeye çalışılıyor”

Davutoğlu, Güney Afrika’nın yaptığı öncülüğü ve Türkiye’nin adının Uluslararası Adalet Divanı’nda Gazze konusunda müracatta ve arabuluculuk girişimlerinde bulunun ülkeler arasında neden olmadığı sorusuna ise; “Türkiye’nin Türkiye tabi ki hem Uluslararası Adalet Divanı hem de arabuluculuk konusunda ciddi bir liderlik ve öncülük üstlenebilirdi. Ancak böylesi öncülüklerin olmazsa olmaz üç şartı vardır: kapsamlı bir barış vizyonu, taraflar nezdinde etki edebilme gücü ve uluslararası toplumun genelinde sahip olunan itibar. Bugün Türkiye maalesef bu üç unsurdan da yoksun görünüyor. Bu zaaf yüksek dozlu bir hamaset ile örtülmeye çalışılıyor.

İç kamuoyunu tatmin için uluslararası topluma ve BM aleyhine artan şiddetli açıklamalar yapılıyor ama fincancı katırlarını ürkütmemek için hiçbir uluslararası girişimin içinde bulunulmuyor. Krizin daha ilk günlerinde ülke olarak Uluslararası Adalet Divanına, İslam İşbirliği Teşkilatından temsilen bazı ülkelerin Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurmasını için çağrıda bulunduk. Ama hiçbir adım atılmadı, çünkü dış borca olan bağımlılık cesur adımlar atılmasını engelledi. Güney Afrika Cumhuriyeti cesur bir tavırla öne çıkınca da “Türkiye Uluslararası Adalet Divanına zaten başvuramazdı, çünkü taraf değildi” gibi bir argümanı yayarak bu acziyete kılıf bulmaya çalışıyorlar. Halbuki BM üyesi bütün ülkelere Uluslararası Adalet Divanına başvurabilir. Türkiye’nin taraf olmadığı mahkeme Uluslararası Adalet Divanı değil, Uluslararası Ceza Mahkemesidir.” şeklinde yanıt verdi.

Murat Yetkin’in, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı röportajın tamamını okumak için TIKLAYIN

Paylaşın

Ahmet Davutoğlu’ndan Devlet Bahçeli’ye “Münafık” Yanıtı

Gelecek – Saadet ortak grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, “Bahçeli, MHP grubunda doğrudan benim ismimi vererek munafık suçlamasında bulundu. İslamı kavramları kullanırken insanın zihninden diline doğru giden süreç elli filtreden geçmesi lazım. Ben kimseye munafık demem kimseye kafir de demem. Kalpleri bilen Allah’tır” dedi ve ekledi:

“Sayın Bahçeli, biz de herkes şahit olduğumuz gibi göründük göründüğümüz gibi olduk. Böyle olduğumuz için siyasi ahlak dediğimiz ve davasına başımızı koyduğumuz değerler adına siyasi ahlak mücadelesi verdiğimizde olduğumuz gibi görünmemek ya da göründüğümüz gibi olmamak için sizin peşinde olduğunuz başbakanlık makamını terk ettik ama hep olduğumuz gibi göründük göründüğümüz gibi olduk.”

Davutoğlu, konuşmasının devamında, “Koalisyon görüşmeleri için gittiğimizde odanızda saat 17.25’e ayarlıydı ve önce masaya koyduğunuz 17-25 dosyaları açılsın, yolsuzluk meseleleri çözülsün ondan sonra hükümet kurarız dediniz, ne oldu o günden bugüne Sayın Bahçeli? Neden olduğunuz gibi görünüyorsanız 17-25 dosyalarını ve yüce divanı işletin. Göründüğünüz gibi olacaksanız bir daha ağzınızı açmayın lütfen, yolsuzluk demeyin teslim olduk deyin iktidara. Bir takım bürokratik makamlara yakınlarımızı veya bizim fikriyatımızdan insanları yerleştirmek için yolsuzlukları unuttuk deyin” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Gelecek-Saadet ortak grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Davutoğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şu şekilde:

“Diyarbakır’da Kulp da bir olay yaşında Merkez Başkanı ile ilgili iddialar var TÜİK’in enflasyon rakamları var ve hemen hemen hangi konuya dokunursanız dokunun milletin değerleriyle devletin kurumsallaşması arasında bağ kurmayan bir iktidar var.

Diyarbakır Kulp’ta ne oldu bizim tutumumuz açıktı şu anda da son derece açık bazı olaylar vardır ki olup olmaması kadar duyulması dahi toplumu sarsar hutbe okuyan bir imama kaymakamın müdahalesinde bahsediyorum. Sadece müdahale değil darp iddiaları da ve bu iddialar da reddedilmiş değil.

Şimdi hepimiz Anadolu topraklarından geldik. Bir küçük köyde eğer bir boşanma olsa iki aile ihtilaf etse, o köy de bir felaket olsa, üç kanaat önderi bir araya gelir. Muhtar imam ve öğretmen. Muhtar halkı temsil eder, imam halkın değerlerini temsil eder, öğretmen irfanı öğretmeni temsil eder.

Şehitlerimiz bizim en yüce miraslarını başımızın tacı kıldığımız yetimlerini evladımız, eşlerini bacı bildiğimiz en yüce değerlerimizdir, kimse şehitlerimiz üzerinde bir istismara asla kalkışmasın. Şehitlerin ruhu ve maneviyatı o şehitler adına konuşan yüce milletimize, meclisimize aittir. Bundan hiçbir taviz vermeyiz.

Diyelim ki imam şehitlerimizle ilgili iki paragrafı unuttu, sehven veya bilerek okumadı. Bir kaymakamın yapması gereken bunu not alması ve daha sonra idari soruşturma ile gereğini yapması. Eğer sehven olmuşsa mesele hallolur, eğer bilinçli veya bir örgüt iltisatı varsa bunun gereğini yapıp adli makamlara teslim etmesidir.

Bir kaymakam suç ne olursa olsun ceza makamı değildir. Demokratik hukuk devletinde ceza makamı mahkemelerdir. Eğer herkes kendisi adaletin yerine geçip ceza uygulamaya başlarsa toplumda huzur kalmaz.

Kaymakamı destekleyen diğer kaymakamlar arkası arkasında açıklama yaptılar. Memur-Sen açıklama yaptı. Bir devlette olmaması gerek şey, devletin bürokratı kaymakamı sendika değildir. Ortada suç varsa yeri ve otoritesi bellidir. Kaymakamlar tek tek devleti temsil ederler. Toplumca bir refleks vermeye başladıklarında ortak beyanatlarda bulunan askeri yetkililerin vesayeti gibi bir tablo ortaya çıkar. Hatırlarsanız 28 Şubat’ta.

Devlet bürokratı kendi başına konuşmaz, devlet bürokratı devlet adına konuşur ve siyasi iktidar gerçekten iktidarsa önce o konuşur sonra bürokrat konuşur. Demokratik hukuk devletinde böyle şey yaşanmaz. Kaymakam MHP kökenliymiş, imam AK Partiliymiş. MHP ile AK Parti arasında bir güç mücadelesi varmış. Çok net ifade edeyim. İmamın siyasi kimliği olmaz, imamın tek kimliği vardır; islam islam islam.

Bir devlet adamı olarak ifade ediyorum; kaymakamın siyasi kimliği olmaz kaymakamın tek kimliği vardır devlet devlet devlet. Siyasi kimlikler üzerinden kaymakamları imamları karşı karşıya getirirsek olacak şey toplumsal kaostur. Biz bunları söyledik diye, şehitlerimize sahip çıktığınız gibi devlete ve camilerimize sahip çıkın dediğimizde itirazlarımıza sert eleştiriler yöneltenler oldu.

“Kimseye munafık, kafir demem”

Dün Sayın Bahçeli, MHP grubunda doğrudan benim ismimi vererek munafık suçlamasında bulundu. İslamı kavramları kullanırken insanın zihninden diline doğru giden süreç elli filtreden geçmesi lazım. Ben kimseye munafık demem kimseye kafir de demem. Kalpleri bilen Allah’tır.

Sayın Bahçeli, biz de herkes şahit olduğumuz gibi göründük göründüğümüz gibi olduk. Böyle olduğumuz için siyasi ahlak dediğimiz ve davasına başımızı koyduğumuz değerler adına siyasi ahlak mücadelesi verdiğimizde olduğumuz gibi görünmemek ya da göründüğümüz gibi olmamak için sizin peşinde olduğunuz başbakanlık makamını terk ettik ama hep olduğumuz gibi göründük göründüğümüz gibi olduk.

Koalisyon görüşmeleri için gittiğimizde odanızda saat 17.25’e ayarlıydı ve önce masaya koyduğunuz 17-25 dosyaları açılsın, yolsuzluk meseleleri çözülsün ondan sonra hükümet kurarız dediniz, ne oldu o günden bugüne Sayın Bahçeli? Neden olduğunuz gibi görünüyorsanız 17-25 dosyalarını ve yüce divanı işletin. Göründüğünüz gibi olacaksanız bir daha ağzınızı açmayın lütfen, yolsuzluk demeyin teslim olduk deyin iktidara. Bir takım bürokratik makamlara yakınlarımızı veya bizim fikriyatımızdan insanları yerleştirmek için yolsuzlukları unuttuk deyin.

Biz Doğu Türkistan diye bu salonları bu meydanları ve sayın grup başkanımız Japonya’da gür sesle Doğu Türkistan’ı haykırırken siz neredeydiniz? Olduğunuz gibi gerçekten ‘Kızıl Elma’ bir takım idealleriniz var idiyse niye Doğu Türkistan’dan bahsetmezseniz.

Hepimiz takdir ettik 24 saat süre verdiniz İsrail’e değil mi Sayın Bahçeli. Hala alkışlıyorum o sözü. Hala alkışlıyorum o sözü. Peki 24 saat üzerinde kaç 24 saat geçti. Anladık İsrail’e sözün geçmiyor ama bari iktidara sözünüz geçsin de İsrail ile olan şu ticareti durdurun diye bir sesinizi duyalım Sayın Bahçeli.

Serok Ahmet diyerek bana atıfta bulunmuş yine, bakın her dil azizdir Rabb’imin milletlere lütfettiği dil mukaddestir. Taaruf için milletlerin birbirini tanıması için yaratılmış her dil bizim için saygı dahil ve mukaddestir. Onun için bana her Serok Ahmet dendiğinde Kürtçe olarak, “sersera ser çava” derim; göz baş üzere derim. Ama bilirler ki hani Atatürk’ün gidin bakın ülke krizdeyse Toros dağlarında Yörük çadırlarında duman tütüyorsa ülke emniyettedir çünkü Yörükler ayaktadır dediği Yörük doğmuş Yörük Ahmet’im ben.

Gidemediniz ama Uygur’a bir gidin, sokağa çıkın Rumçi’ye Ahmet Davutoğlu deyin Uygur o derler, Cengiz Dağcı’nın Kırım’daki mezarına gidin Tatarlar, Tatar Ahmet derler. Biz bu milletin her rengini temsil etmeyi başımızın tacı biliriz. Milleti birleştiririz, bölmeyiz. dilleri kardeş kılarız düşman kılmayız. Bu topraklarda konuşulan hiçbir dili de yabancı dil kabul etmeyiz.

Biz Dicle ile Fırat’ı Meriç’e Sakarya’ya kardeş kılanlarız. Şimdi herkes iddiasıyla mesuldür. Şimdi gelelim daha net bir ifade ile söyleyeceğim. İmamlarımıza güveniyor muyuz, diyanet işlerimize güveniyor muyuz. Peki o zaman niye Ankara’dan merkezi hutbe gönderilir, niye Türkiye’nin her yerinde aynı hutbe milli güvenlik kurulu bildirisi gibi okunur. 70’li yıllarda İstanbul’da yaşayan bilir hepimiz Gönenli Mehmet Efendi’nin hutbesini dinlemeye giderdik Sultanahmet’e. Gönenli Mehmet Efendi, Ankara’dan gönderilmiş hutbeyi okumazdı.

Şimdi bizim Toros Dağları’ndaki Taşkent’teki hutbe ile Şişli’deki hutbe aynı hutbe. Edirne’deki hutbe ile Hakkari’deki hutbe aynı hutbe. Din adamı ve imam cemaatini bilir, cemaatine sahip çıkar, cemaatine ne söyleyeceğini de bilir. Ne zaman çıktı bu hutbelerin merkezileşmeleri biliyor musunuz? Hep darbe sonrasında. 1962’dedir ilk genelgelerden biri çünkü imamların çoğunun 27 Mayıs karşıtı ve Demokrat Partisi yanlısı olduğu düşünülmüştür. 12 Eylül’de başörtüsünü yasaklayanlar helikopterle Kur’an-ı Kerim bildirileri attılar. 28 Şubat’ta hutbelere ve ezanın mikrofonuna ayar getirmeye kalkıştılar.

Çekin elinizi dinimizin üstünden, bırakın gerçekten iyi yetişmişlerse imamlarımız, din adamlarımız hür özgürce konuşsunlar. Hutbelerin bu niteliği dolayısıyla gençler, siyasi bildiri gibi bir şey dinlememek için camilerden koptular, uzaklaştılar.

Biz olsaydık ne yapardık. Bu haber geldiği anda İçişleri Bakanı’na derhal soruşturma açmasını isterdim, bir mülkü amir nasıl bir din adamını caminin içinde rencide eder diye. Sonra da Diyanet İşleri Başkanlığı’na derhal bir soruşturma açın, gerçekten bu imam sehven mi unuttu yoksa bilinçli örgütsel bir yapımı var ve gözünün yaşına bakmadan ikisini de gerekli şekilde cezalandırırdım ta ki milletin, devletin kaymakamına ve dinin imamına karşı güveni kaybolmasın.

Biz bunları söyledik diye üstümüze gelenlere sesleniyorum. Devlete sahip çıkmak slogan atmakla olmaz, devletin valisinin kaymakamının halk tarafında itibar sahibi kılınmasıyla olmasıyla olur. Dine sahip çıkmak her ne suretle olursa olsun gidip Cuma namazında oturmak ve merkezi hutbe dinlemek değil, ahlaken dine sahip çıkmakla olur hal ile dine sahip çıkmakla olur. Ahlakçı olmakla değil ahlaklı olmak ile dine sahip çıkılır.

“Amerika’da yapamadıklarını burada yapıyorlar”

Bir aydır neredeyse daha önce söylenti halindeydi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan hakkında iddialar var. Daha 6 ay oldu ya, nasıl Amerika’dan Türkiye şartlarına bu kadar kolay intibar ettiler bilmiyorum ama dünyayı tanırız Amerika’da herhangi bir şirketin hanımefendinin başında bulunduğu bankanın CEO’su babasını bırak oda ayırmayı, benim kızım buradan çalışıyor diyerek resepsiyondan bile geçemez kimliğini göstermesi lazım veya ne yapacaksınız diye sorarlar çünkü bir dakikasını bile ayıramaz bir bürokrat görev yaparken bir dakika bile haramdır, işinizi yapacaksınız. Amerika’da yapamadıklarını burada yapıyorlar.

Amerika’da yapamadıklarını burada yapıyorlar. Özel odalar ayrılmış, memurlar onların çocuklarına bakıyor. Bir göreve bir kişi atandığında sülalesiyle atanıyor, cümbür cemaat geliyorlar.

Balık baştan kokar derler, siz damadınızı bakan yaparsanız, Varlık Fonu’nun başkanını kayınpeder, yardımcısı, vekili damat olursa demek usul Türkiye’de böyle der dışardan gelen de aynı usulü kendisi yerleştirir. Kimi eleştiriyorsunuz, nepotizm diye başbakanken ilk kullandığımda herkes sözlüklere bakmıştı. Tam da bu işte akraba kayırmacılığı, bir gece yarısı üst düzey bir bürokratı saat 1’de akrabalarını yanında çalıştırıyor diye görevden aldığım zaman bir hafta içinde bütün bakanlıklardan akrabalar temizlenmişti.

Nerede Merkez Bankası Başkanı’mız, 1 Ocak’tan itibaren Christmas’tan bu yana Amerika’dalar. Amerika’dan ayrılmak bu kadar zorsa gelmeyecektiniz Hanımefendi. Neredeyse yılda bir kere merkez bankası başkanı değişiyor, göreceksiniz yakında bu da değişir. Kurumsallaşma nerede.

Kulp olayında İçişleri Bakanlığı’nın teamülü, milletin teamülü ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teamülü sarsıldı, burada da Merkez Bankası gibi devlete çok ciddi bir bürokrat yetiştirmiş bir okul gibi olan bir kurum, su anda lime lime dökülüyor. Sayın Erdoğan’ın ne Kulp olayıyla ilgili ne Merkez Bankası olayıyla ilgili herhangi bir açıklamasını görmüyorsunuz, varsa yoksa muhalefete isim takma peşinde.

Nedir kanaatiniz Sayın Cumhurbaşkanı Kulp olayıyla ilgili, pozisyonunuz nedir, kim haklı kim haksız ya da ikisi de haksızsa ne yaptınız. Birisi haklıysa hangi soruşturmayı yaptınız. Devletin itibarını korumak Cumhurbaşkanlığı makamının görevidir. Aynı şekilde Merkez Bankası Başkanı ile ilgili iddialarda, kimi iddialar eski damat bakanın bir komplo kurduğu, kimi iddialar şu anki Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı’nın arasının açık olduğu. Siyaset saray dedikoduları haline dönüşmüşse millet kendini güvende hissetmez.

TÜİK’in resmi açıklaması enflasyon yüzde 64,7, bir kaç gün önce yine bir açıklama yaptı; hissedilen enflasyon açıkladığımız enflasyonun iki mislidir yani yüzde 129,7’dir dedi. Bu bir itiraf, hissedilen enflasyon halkın hissettiği, TÜİK enflasyonu ne demek biliyor musunuz, memura işçiye düşük maaş vermek için devletin tayin ettiği enflasyon. TÜİK Başkanı’na da sesleniyorum, sizin hissedilen enflasyon dışında ürettiğiniz her enflasyon rakamı memurun, çiftçinin cebinden para çalmaktan farkı yoktur. Bunun adı memurun, çiftçinin dolandırılması, bunun adı hırsızlıktır.

Kamu özel işletme köylülere ödenirken hissedilen ödeme yok, orada ne yazılırsa o yazıyor. Halbuki her köprü geçişinde acı hissediyor millet, siz bu acının da hissedilenini bir düşünün bakalım. Emekliler kan ağlıyor. Yapmayın etmeyin 10 bin lirayla geçinemez bu emekli dedik ve rakam verdik. 2016’da emekli maaşı asgari ücretin 1.2 katıydı ve şimdiki rakama vurursak 20 bin lira olması gerekirdi emekli maaşı.

Şimdi 10 bin lirayla asgari ücretin yüzde 60’ına denk geldi, neredeyse yarı yarıya asgari ücretin. Ne istiyorsunuz emeklilerden, onurla yaşamak dışında yaşamak dışında hiçbir beklentisi kalmamış son nefeste kimseye muhtaç olmayayım diyen emekliden kefen parasını bile neredeyse esirgeyen bir yaklaşım içindesiniz.

Yandaş müteahhitlerden ucuz kredi verdiğiniz yandaş sermayeden hiçbir şey esirgemiyorsunuz. Gelir adaletinin sağlanması lazım. Biz geldiğimizde gelir adaletini sağlayacağız. Bunların döneminde kim haksız rant elde etmişse önce onları vergilendireceğiz sonra bu vergilerle milletin sosyal yardım fonlarını artıracağız.

Gazze’de dördüncü ayına yaklaşıyoruz savaşın, hala İsrail ile ticaret devam ediyor hala İsrail’e Türkiye yakıt, gıda ve bir çok malzeme göndermeye devam ediyor. Sayın Erdoğan bu konuda hiçbir izahat getirmiyor, Ticaret Bakanı bir takım teknik kendilerince izahat getiriyor. Ama vaka değişmiyor Türkiye İsrail’i lojistik olarak desteklemeye devam ediyor. Dökülen her kanda, ölen her çocuğun bedeninde sizin gönderdiğiniz malzemelerin izi varsa bunun hesabını millet de Allah’ta sorar ve soracak.”

Paylaşın

Gelecek Partisi’nde Ahmet Davutoğlu Yeniden Genel Başkan Seçildi

Gelecek Partisi’nde yeniden genel başkan seçilen Ahmet Davutoğlu, “Büyük bir coşku ve heyecanla hazırlandığımız ikinci büyük olağan kongremizi, yaşadığımız acı sebebiyle, şehitlerimizin ruhunu incitmeden; büyük bir vakar içerisinde, yasal zorunluluk nedeniyle asgari düzeyde katılım ile gerçekleştirdik” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bugüne kadar emeği geçen herkese teşekkür ederken, yeni oluşan parti yönetimimize görevlerinde başarılar diliyorum. Kongremiz, milletimiz için hayırlı olsun.”

Gelecek Partisi’nin 2. Olağan Kongresi, Ankara Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleştirildi. “Basına kapalı” olarak yapılan kongrede partinin yeni yönetimi belirlendi.

Yeniden Gelecek Partisi genel başkanı seçilen Ahmet Davutoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Büyük bir coşku ve heyecanla hazırlandığımız ikinci büyük olağan kongremizi, yaşadığımız acı sebebiyle, şehitlerimizin ruhunu incitmeden; büyük bir vakar içerisinde, yasal zorunluluk nedeniyle asgari düzeyde katılım ile gerçekleştirdik. Bugüne kadar emeği geçen herkese teşekkür ederken, yeni oluşan parti yönetimimize görevlerinde başarılar diliyorum. Kongremiz, milletimiz için hayırlı olsun” dedi.

Gelecek Partisi

Gelecek Partisi, 12 Aralık 2019’da eski dışişleri bakanı (2009-2014) ve başbakan (2014-2016) Ahmet Davutoğlu tarafından kuruldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğiyle 28 Ağustos 2014’te başbakan seçilen Davutoğlu, daha sonra, iktidarın Türkiye’nin hükûmet biçimini parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine dönüştürme hareketlerine karşı çıktı. Erdoğan ile fikir ayrılığı, Davutoğlu’nun 22 Mayıs 2016’da başbakanlıktan istifasıyla sonuçlandı.

İstifasının ardından Davutoğlu, partiyi kendisine karşı ihraç istemi ile disipline sevk etmesine neden olan AK Parti hükûmetini sık sık eleştirdi. Buna karşılık olarak 13 Eylül 2019’da AK Parti’den istifa etti.

Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetimine karşı yeni bir parti kurmaya ilgi duyduğunu ifade etti ve sonunda 12 Aralık 2019’da Gelecek Partisi’nin kurulduğunu ilan etti. Yeni parti 152 kişiden oluşan ve çok sayıda eski AK Parti yetkilisi ve iştirakini içeren kurucu üyelerden oluşan listesini yayınladı.

Gelecek Partisi, Çankaya’da bulunan genel merkez binasını 26 Temmuz 2020’de açtı. Davutoğlu tarafından 2 Nisan 2021’de yapılan açıklamada, YSK tarafından partinin seçimlere girmeye hak kazandığını belirtti.

6 Temmuz 2023 tarihinde Saadet Partisi ve Gelecek Partisi yetkilileri TBMM’de ortak bir grup kurulması konusunda anlaşıldığını bildirdiler.

“Saadet Partisi-Gelecek Partisi İttifakı” adıyla imzalanan protokol sonrası Gelecek Partisi milletvekilleri olan Mustafa Nedim Yamalı, Serap Yazıcı Özbudun, Cemalettin Kani Torun, Sema Silkin Ün, Selim Temurci, İsa Mesih Şahin, Doğan Demir, Mustafa Bilici, Hasan Ekici ve Selçuk Özdağ partilerinden istifa edip Saadet Partisine katılarak Saadet Partisinin TBMM’de bir parti grubu kurmasını sağladılar. Kurulan bu yeni grubun başkanı Selçuk Özdağ oldu.

Paylaşın

Davutoğlu: 12 Şehidin Ardından Cumhurbaşkanını Bölgede Gördünüz Mü?

Gelecek – Saadet ortak grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, “Pençe-Kilit Harekatı 20 ayı doldurdu. Sayın Bahçeli’nin dün bu kürsüden ifadesiyle; kış şartlarında teneke barakalara kim terketti askerlerimizi? Neden yeterli teçhizat verilmedi?” dedi ve ekledi:

“Bakın terörle mücadelenin başında bulunmuş bir kardeşiniz olarak söylüyorum; her çatışmada insan kaybolur, olabilir askerliğin gereği bu. Ama eğer 12 şehit varsa, ben görevde olsaydım ilk sorum şu olurdu; çok kapsamlı bir çatışma mı yaşandı? Bir baskın mı yedik? Eğer kapsamlı bir çatışma yaşanmış ise; bunun öncesinde ve sonrasında o harekatın devam ediyor olması lazım.”

Ahmet Davutoğlu, konuşmasının devamında, “12 şehidimizin üzerinden kaç gün geçti, sayın cumhurbaşkanını bölgede gördünüz mü? Siyasi parti liderlerine cenazeleri dar edebilirsiniz ama siz nerdeydiniz? Biz o cenazelere giderken herhangi bir tahrik değil, şehit annesinin, babasının elini öperken gözlerimiz yaşararak, ağlayarak, acıyı hissederek gideriz.

Şimdi bu sorulara cevap verme vakti: Savunma Bakanlığımız bilirler; her olay olduğunda bütün komutanları ve yerel komutanları toplayarak değerlendirme yapardık biz. Yapsınlar değerlendirmeleri ve açıklasınlar millete. Sıvasız evlerden çıkan cenazelerin boyutlarını açıklasınlar” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Gelecek – Saadet ortak grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Davutoğlu’nun konuşmasından satırbaşları şu şekilde:

“Bir hüzün durumundayız. Grubumuzda birçok vesileyle konuştuk ama bugün konuşurken yüreğimizde derin bir sızı, boğazımıza düğümlenen cümleler…

Hasan Bitmez kardeşimiz; ahlakıyla, vakarıyla ve herkese örnek olan o asil duruşuyla bizim sadece Meclis’teki bir milletvekilimiz değil, aynı zamanda her an ve her seferde yüzüne baktığımızda muhabbeti cehli gayreti gördüğümüz bir kardeşimizdi.

Vefatından yaklaşık 1 hafta önce 2 saat kadar birlikte baş başa. Üslubunda nezaket ve kararlılık vardı. Ve bu Meclis kürsüsünde konuşurken, Gazze’deki kardeşlerinin gayretini anlatırken, son nefesinde de tarihin şahitliğine ve Allah’ın huzuruna bütün vicdan sahibi milletvekillerini davet ederken, vuslata kavuştu.

O vuslat ki; hepimizin son anda ahiretimiz hayrola dediğimiz bir vuslat. Son nefestir insanın bütün hayatını özetleyen. Biz bir taraftan hüzün duyuyoruz ama aynı zamanda gıpta ediyoruz. Allah bize de Hasan kardeşimiz gibi son nefeste cehdi, gayreti, mazlumların hakkını savunmayı nasip eylesin.

Hasan Bitmez kardeşimizin mirasını üstlenerek, aramıza katılan Kütahya Milletvekilimiz Ali Fazıl Kasap Bey’e tekrar hoş geldiniz diyorum. Sadece milletvekili olarak bir gruba katılmadı. Bütün değerlerimizle aramıza ve aileye katıldı. Bu anlayışı, fedakarlığı ve demokrasiye yaptığı katkılarından dolayı hem kendisine hem de Cumhuriyet Halk Partisi’ne teşekkürü bir borç biliriz.

İktidarda olmak; halka güzel örnek olmakla ancak yerine getirilebilecek bir vazifedir. Bir hak değil, bir vazifedir iktidarda olmak. Ama maalesef bugünkü iktidar, eylemiyle söylemi farklılaşan, sözüyle davranışları bir türlü örtüşemeyen bir tavır sergiliyor.

Birer birer üzerinden geçelim; yüzleşmekten korkmamamız lazım. Biz niçin günde 5 kez rabbimizin huzuruna çıkıyoruz? Ve kimse yok aramızda; ne ruhban sınıfı ne kilise hiçbir şey yok. Secdeye inerken niçin ineriz? Kendimizle yüzleşmek için. Korkmadan, sadece Allah korkusuyla kendimizle yüzleşmenin adıdır namaz.

Gelin yüzleşelim. Önce 12 şehidimiz… Hepimizi yaralayan günler yaşadık. Sadece şehitlerimizin şehadeti dolayısıyla değil, onların arasında bir kardeşimiz de Gelecek Partisi’nin Manisa Gençlik Kolları’ndandı. Ve Gençlik Politikalar Başkan Yardımcımız bizim adımıza cenazedeydi.

3 konuda ciddi bir sınavdan geçtik hükümet, hepimiz ve maalesef başarılı olamadık. Birincisi; “milli birlik ve beraberliğin unutulmaması gereken günlerdeyiz” diye bir tekerleme var. Herkes bunu söyler. Ama 12 şehidimiz toprağa verilirken, ortak kader bilincimiz, ortak acı bilincimiz, ortak demokratik bilincimiz aynı anda darbe yedi. Gönül isterdi ki; 5 değil, 6 partinin de imza attığı bir metinle “bu ülkenin çocukları kardeştir ve bu ülkenin birliği için toprağa düşen herkes aziz şehitlerimiz mukaddestir ve onların davasına sahip çıkarız” diyebilseydik. Maalesef ortak bir metinde dahi buluşulamamış olması milletimizi derinden yaralamıştır.

Biz Gelecek ve Saadet Partisi grubu olarak o gece, arkadaşlarımız ve grup başkanvekillerimiz çok gayret sarffetiler bir ortak zeminde buluşturabilmek için bütün partileri. Çünkü ne zaman buluşacağız; eğer o acının yaşandığı gün buluşamazsak. Maalesef olmadı…

Önce o ortak bildiride uzlaşacaktık, hepimiz altına imza atacaktık. Şehitlerimizin aziz ruhları adına. Sonra demokratik bilincimiz devreye girecekti ve neden bu şehitlerimiz karın kışın ortasında zor şartlarda oralarda terkedildi diye soracaktık. Ve tabii ortak acıyı yaşayacaktık.

Anadolu’da üniversite bitirmeleri, çok yüksek okul okumaları gerekmeyen bizim Toroslar’ın dağlarında dahi Doğu’nun Batı’nın her yerinde iki konuda mutlak mutabakat vardır. Eğer cenaze varsa her şey unutulur. Kan davası unutulur, borçlar unutulur, küslükler unutulur, her şey unutulur ve cenaze makamında sadece tekbir getirilir.

Bir cenaze namazı kılındı Manisa’da ve sanki siyasi partiler arasında kavga mekanı gibi. Ve maalesef bütün bu günlerde milleti birleştirmesi gereken cumhurbaşkanlığı makamı, neredeyse bundan sonraki cenazeleri de ipotek altına alırcasına “daha ne günler göreceksiniz” tarzında halkı ana muhalefet genel başkanına karşı tahrik etti. Düşmanınız gelse cenazede unutursunuz. Taziye kültürünün bir ahlakı vardır. Bu ahlakı ne zaman kaybettik biz?

Şimdi biz imzamızı attık ortak bildiriye, keşke hep beraber atabilseydik… Cenazelerimizi kaldırdık. Mademki ortak acımızı ve ortak kaderimizi paylaşma görevimiz bitti; şimdi Meclis’te demokratik bilincimizi harekete geçirip soru sorma günüdür. Kimse bu sorulardan gocunmasın. Kimse bu sorulardan kaçmasın, kaçamasın. 12 şehidi hamasetle üstüne örtecek şekilde toprağa vermedik biz.

Pençe-Kilit Harekatı 20 ayı doldurdu. Sayın Bahçeli’nin dün bu kürsüden ifadesiyle; kış şartlarında teneke barakalara kim terketti askerlerimizi? Neden yeterli teçhizat verilmedi? Bakın terörle mücadelenin başında bulunmuş bir kardeşiniz olarak söylüyorum; her çatışmada insan kaybolur, olabilir askerliğin gereği bu. Ama eğer 12 şehit varsa, ben görevde olsaydım ilk sorum şu olurdu; çok kapsamlı bir çatışma mı yaşandı? Bir baskın mı yedik? Eğer kapsamlı bir çatışma yaşanmış ise; bunun öncesinde ve sonrasında o harekatın devam ediyor olması lazım.

12 şehidimizin üzerinden kaç gün geçti, sayın cumhurbaşkanını bölgede gördünüz mü? Siyasi parti liderlerine cenazeleri dar edebilirsiniz ama siz neredeydiniz? Biz o cenazelere giderken herhangi bir tahrik değil, şehit annesinin, babasının elini öperken gözlerimiz yaşararak, ağlayarak, acıyı hissederek gideriz.

Şimdi bu sorulara cevap verme vakti: Savunma Bakanlığımız bilirler; her olay olduğunda bütün komutanları ve yerel komutanları toplayarak değerlendirme yapardık biz. Yapsınlar değerlendirmeleri ve açıklasınlar millete. Sıvasız evlerden çıkan cenazelerin boyutlarını açıklasınlar.

Enes kardeşimiz Manisa’daydı ama Ağrılıydı. Bu mesele Türk-Kürt meselesi değil. Bu acıyla yüzleşmemiz lazım. Bir taraftan terörle mücadele yapacaksınız, diğer taraftan halkı birleştireceksiniz, bölmeyeceksiniz.

Ve tam böyle terörle mücadele yapılırken, 12 Eylül ile yüzleşmemiz gerekirken, 12 Eylül’de terörün nerdeyse kuluçka makinası gibi çalışan Diyarbakır Cezaevi’nde orda dışkı yedirmek kadar adice suçlar işlenirken orada bulunan görevlilerin adlarını okullara vermeyeceksiniz. Çünkü 12 Eylül’de ülkücüler, devrimciler, sağcılar, solcular, islamcılar, Kürtler hepsi birden cezalandırılırken çok insan hakları suçu işlendi.

Diyarbakır Hapishanesi onun için İnsan Hakları Müzesi’ne dönüştürelim demiştim ben. Çünkü çok acılar yaşandı orda. Devlet o devlettir ki terörle mücadele ederken, celal vasfını kullanır, kudret dilini kullanır, halkını kucaklarken şefkat elini merhamet elini kullanır. Sürekli sert bir hamasetle yürüteceğiniz mücadelenin adı terörle mücadele olmaz. Türkiye 40 yıldır bu mücadeleyi veriyor. Daha uzun yıllar bu mücadeleyi vermeyecekse halkı kucaklayacaksınız.

Kime olursa olsun insan hakları suçları işlemiş olanları yüceltmeyeceksiniz. 12 Eylül dahil bütün darbelerin hesabını soracaksınız. 28 Şubat’ın faillerinin adları nasıl verilemezse bir okula, 12 Eylül Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan acıların faillerinin de isimleri okula verilemez. Devleti ve milleti birleştirmenin yolu bu.”

Kızıl Goncalar dizisine destek

Tarikatların hedefinde olan Kızıl Goncalar dizisine dair de yorumda bulunan Davutoğlu, şunları söyledi: Allah aşkına siz bir kurgu dizi ile değil de gerçek hayatın en sefil örneklerinin sergilendiği ATV’deki gündüz programlarıyla uğraşın. Aile ilişkisinde ensest ilişkisi dahil her şeyin konuşulduğu sabahtan akşama yayın yapacaksınız, onun sahibi sayın Cumhurbaşkanı’nın damadının kardeşi olacak.

Gerçek sahibi belli… Oradaki en ufak açık oturumlara dahil müdahale edeceksiniz ama sabahtan akşama kadar aile yapımızı ortadan kaldıran, her türlü rezilliğin gösterildiği sabah kuşağı programlarında kadınlarımızın bütün mahremiyeti ortaya çıkacak şekilde izin vereceksiniz. Oradan rant elde edeceksiniz. Bundan daha büyük bir ahlaksızlık olmaz.

Paylaşın

GP Lideri Ahmet Davutoğlu: Bazı Yerlerde İktidarın Adayını Destekleyebiliriz

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan GP Lideri Ahmet Davutoğlu, “İlkesel olarak iktidar-muhalefet demeden bütün partilerle konuşmaya hazırız” dedi ve ekledi:

“Bazı yerlerde bizim adayımıza MHP ya da AK Parti destek vermek isterse niye veriyorsunuz demeyiz veya bazı yerlerde o kadar iyi, dürüst ve liyakat sahibi aday çıkarırlar ki müzakere ederek iktidarın adayına destek verebiliriz. Mühim olan şehirlerimizin en doğru, dürüst ve liyakat sahibi insanlarla yönetilmesi.”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Gazeteci Murat Sabuncu‘ya açıklamalarda bulundu. Genel seçimler sürecinde altılı masaya ilişkin değerlendirmede bulunan Davutoğlu, “Halk dedi ki bu doğru bir iş ama üslubu yanlış bunlar ülke yönetirken uyum sağlayamayacaklar ve maalesef seçim sonrasında 6 ay içinde ortaya çıkan tablo halkın bu kaygısını neredeyse teyit eder mahiyette oldu” dedi.

Önümüzdeki yerel seçimlerde partinin yol haritası nasıl olacak konusunda Gelecek Partisi’nin henüz ittifak yaparız ya da yapmayız, şununla yaparız ya da yapmayız diye netleşmiş bir kararı yok. Davutoğlu bu konuda şunları da söylüyor:

“İlkesel olarak iktidar-muhalefet demeden bütün partilerle konuşmaya hazırız. Bazı yerlerde bizim adayımıza MHP ya da AK Parti destek vermek isterse niye veriyorsunuz demeyiz veya bazı yerlerde o kadar iyi, dürüst ve liyakat sahibi aday çıkarırlar ki müzakere ederek iktidarın adayına destek verebiliriz. Mühim olan şehirlerimizin en doğru, dürüst ve liyakat sahibi insanlarla yönetilmesi”

Bir diğer çarpıcı cümlesi Kemal Kılıçdaroğlu ile Ümit Özdağ’ın arasında imzalanan protokole ilişkin oldu. Davutoğlu bir düş kırıklığı oluşturduğunu şu sözlerle belirtti: “Sayın Kılıçdaroğlu’nun bizden habersiz olarak milliyetçiliğin en dışlayıcı ve otoriter temsilcileri ile gizli bir protokol imzalaması benim için bu tarihi toplumsal barış çabasının liderler düzeyinde dahi yeterince içselleştirilmediğini ortaya koyan büyük bir düş kırıklığı oluşturdu.”

“Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var”

Davutoğlu, söz konusu anayasa değişikliği tartışmalarına ilişkin de alacakları tutumu açıkladı: “Tabii arkadaşlarımızla konuşuruz. Mecliste alacağımız pozisyon bakımından Saadet Partisi’yle de görüşürüz ama ilkesel olarak bizim özgürlükleri genişleten hiçbir uygulamaya hayır deme şansımız yok. Yani partimizin ilkelerine uyumlu bir şey getirilirse buna bakarız ama bir şeyi verip beş şeyi geri alıyorsa yani bir şeyi gösterip sembolik olarak da beş şeyi geri alıyorsa ona da izin vermeyiz.

Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı kesinlikle var. Peki Türkiye’nin bu yeni anayasayı şu anda yapabilecek karşılıklı güven ortamı ve kurumsal kapasitesi var mı? Maalesef yok. Çünkü Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi getirdiği kutuplaşma ortamı ile karşılıklı güven iklimin de, kurumsal kapasiteyi de yok etti Cumhurbaşkanı hükümet sistemi öyle bir psikolojik ortam doğurdu ki, Meclis tablosu bu anayasa ilkeler üzerine değil, ancak pazarlıklar üzerine yapabilir sonucu ortaya çıktı. Bu da doğru bir şey değil.

Çok radikal bir tavır değişikliği olmuş olsaydı mesela nihayet Cumhurbaşkanı, ‘benim son dönemim tamam geride şunlar oldu, gelin bir beyaz sayfa açalım, bütün partilerle bunu konuşmaya hazırım’ deseydi ve bunu eylemiyle de gösterseydi ve bütün partilerin katılımına açık hale gelseydi bu düşünülebilirdi.  Ama konu 50+1 odaklı değişiklik teklifiyle ‘bir sonraki seçimi nasıl garanti altına alırız’a odaklanınca, Serap Hoca’nın dediği gibi bugünkü anayasayı bile uygulamaktan kaçınıldığında biz size nasıl güveniriz sorusu doğru bir soru haline geldi.”

Paylaşın

Demokrat Parti’den Gelecek Ve Saadet Partisi’ne “Grup” Desteği

Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez’in hayatını kaybetmesi sonrası Saadet Partisi Grubu’nun düşmemesi için Demokrat Parti İzmir Milletvekili Salih Uzun’un Saadet Partisi’ne katılacağı öne sürüldü.

Demokrat Parti, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi, son seçimlere Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) listelerinden girmiş; toplamda 38 milletvekili çıkarmıştı.

Serbestiyet’ten Hilal Köylü’nün haberinde, bunun önüne geçmek için Demokrat Parti İzmir Milletvekili Salih Uzun’un Saadet Partisi’ne katılacağı öne sürüldü.

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamaollaoğlu ile temasta olduğu, Demokrat Partili bir vekilin Saadet Partisi’ne geçeceği iddia edildi.

Demokrat Parti, DEVA Partisi, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi, son seçimlere CHP listelerinden girmiş; toplamda 38 milletvekili çıkarmıştı.

Bu partilerden 15 vekilli DEVA ve 3 vekilli DP grup kurmazken; 10’ar vekili olan Saadet ve Gelecek partileri Saadet Partisi çatısı altında grup kurmuştu. Bitmez’in ölümü, grup kurmak için gerekli 20 milletvekili sayısına ulaşmayı da ortadan kaldırmıştı.

Hasan Bitmez hayatını nasıl kaybetti?

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda 12 Aralık Salı fenalaştıktan sonra hastanede tedavi altına alınan Hasan Bitmez hayatını kaybetmişti.

Bitmez, fenalaşmadan önce AKP’nin Filistin’e saldıran İsrail’e yönelik politikalarını eleştiriyordu. Buradaki tartışmada AKP sıralarından kendisini hedef alan ifadeler kullanırken; bu ifadelerin en ağırı AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’den gelmişti.

Bitmez, konuşması bitirdikten hemen sonra fenalaşarak yere yığıldı ancak AK Partililerin hedef alması devam etmişti. Meclis tutanaklarına göre Bitmez yere yığılınca AK Parti grubundan “Allah’ın gazabı böyle olur” ifadeleri sarf edilmişti.

Gazeteci İsmail Saymaz’a konuşan CHP’liler bu ifadeyi kullananın Özlem Zengin olduğunu öne sürmişlerdi.

Özlem Zengin, Bitmez’in hayatını kaybetti haberi gelince sosyal medya hesabından şöyle bir başsağlığı mesajı paylaştı: “Saadet Partisi Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez’e Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailesine, yakınlarına, Saadet Partisi camiasına ve Meclisimize başsağlığı diliyorum. Mekânı cennet olsun.”

AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in bu mesajı tepkilere neden olmuştu.

Paylaşın

“Saadet – Gelecek Meclis Grubu” Düştü

Saadet Partisi Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez’in hayatını kaybetmesinin ardından, Saadet ve Gelecek Partisi’nin oluşturduğu Saadet ve Gelecek Meclis Grubu’nda vekil sayısı 19’a düştü. Böylelikle iki partinin de Meclis’teki grubu da düşmüş oldu.

Haber Merkezi / 14 Mayıs’ta yapılan genel seçimde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) listelerinden seçime giren ve 10’ar milletvekili çıkaran Saadet ve Gelecek partileri, Temmuz ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) ortak grup kurmuştu.

Grubun düşmemesi için Saadet ve Gelecek Meclis Grubu’na bir milletvekilinin katılması gerekiyor. Grubun varlığını devam ettirebilmesi için gözler DEVA Partisi’ne çevrildi. DEVA, 14 Mayıs’taki genel seçim sonrasında grup kurma görüşmelerinden çekilmiş, bunun üzerine Gelecek Partili 10 isim Saadet Partisi’ne geçmişti.

Saadet Partisi ve Gelecek Partisi’nin mecliste grup kurması sayesinde Başkanlık Divanında ve İhtisas komisyonlarında üye bulundurma, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nda (RTÜK) üye bulundurma, genel kurulda yapılan görüşmelerde grup adına 20 dakika konuşma, Genel Kurul’da genel görüşme açma ve genel seçimlerde cumhurbaşkanı adayı çıkarma gibi haklar elde etmişti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) grubu olan partiler sahip olduğu bazı haklar nedeniyle grubu olmayan partilere göre daha etkililer.

Saadet Partisi ve Gelecek Partisi TBMM’de grup kurma aşamasında ittifakın gerekçelerini şöyle sıralamışları;

Geniş toplum kesimlerinin önüne daha güçlü bir alternatif koyabilmek,
Siyasi yelpazedeki dağınıklığı giderebilmek,
Muhalefetin TBMM’ndeki denetim gücünü artırabilmek,
Genel seçimler sonrası oluşan alternatifsizlik duygusuna dayalı karamsar toplumsal psikolojiyi dağıtarak yeni bir umut ve vizyon dalgası oluşturmak,

Yerel seçimlere hazırlıkları daha etkin şekilde yürütebilmek,
İktidarın milli ve manevi değerlerimizi istismar ederek sürdürdüğü otoriter yolsuzluk düzenine karşı siyasi ahlak başta olmak üzere ortak değerlerimizi siyasi hayatımıza egemen kılmak,

Yanlış ekonomik politikaların yol açtığı yoksullaşma süreci ile büyük bir çoğunluğu açlık sınırının altında yaşamak zorunda bırakılan halkımızın gür sesi olmak,
Temel hak ve özgürlükler bağlamında siyasi çıkarları değil insan onurunu ve adaleti yücelten bir siyasi iklimin oluşmasını sağlamak,
İktidarın kutuplaştırmaya, sloganlara ve kaba hakaret diline dayalı siyaset yöntemine karşı ortak aidiyet bilincine, akla, vicdana ve siyasi nezakete dayalı bir siyaset yöntemine öncülük edebilmek.

Paylaşın

Davutoğlu’ndan İktidara İsrail Tepkisi: Böyle İkiyüzlü Politika Görülmedi

Gelecek – Saadet grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu, “Bütün dünya, İsrail televizyonları her gün Türkiye’den İsrail’e giden bu ekipmanları, gıdaları, demir-çeliği gösteriyor. Şu anda İsrail’in demir-çelik ihtiyacının 3’te 1’i Türkiye’den gidiyor. Jet yakıtları Türkiye’den gidiyor. Gıda Türkiye’den gidiyor. Böylesi bir ikiyüzlü politika görülmedi” dedi ve ekledi:

“İletişim Başkanlığı’nın propaganda taktikleriyle bunlar bir müddet gözardı edilmeye çalışılabilir, karartılabilir ama emin olun Boraltan Köprüsü nasıl unutulmadıysa, Cezayir’e karşı o vicdansız politika nasıl zamanla Türkiye’yi özür dilemek zorunda bırakmışsa şu görüntülerde gelecek nesiller özellikle Gazzeli çocuklar tarafından hatırlanacak. Ama bunlar hatırlandığı gibi Türkiye’de 85 milyonun Gazzeli çocuklar için yüreğinin çarptığı da hatırlanacak.”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet – Gelecek Partisi grup toplantısında konuştu. Davutoğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şu şekilde:

Değerli arkadaşlar, bu acılara benzer acılar yaşıyoruz. Nasıl Boraltan Köprüsü olduğunda iktidar karartmayla onu unutturabilmişti. Nasıl Demokrat Parti döneminde tek parti dönemindeki Cezayir Politikası devam edip bir karartmayla NATO öncelikli unutturulabilmişti. Johnson mektubu daha sonra fark edildi. Şimdi yaşadığımız yüz kızartıcı, utanç verici, milletin yüreğine hançer gibi saplanan resimlerde de gelecek nesiller aynı şekilde bahsedecek.

Şimdi size bir resim göstereceğim; kamuoyu önünde daha önce gösterdiğimiz bir resim. Bu resme bakıldıkça, nesiller bu resme baktıkça bu resimdekileri kara bir tablo olarak anacak. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ve sağında solunda önünde Müslüman liderler ve bir tarafta da sayın Erdoğan.

Arkadaşlar, iktidar bugün bu resmi göstermemek için çaba sarf etse de, özellikle gençlere söylüyorum; bu resmi hiçbir zaman unutmayacaksınız, unutturmayacaksınız. Bu resimde; Gazze’de öldürülen binlerce, on binlerce kardeşimizin kanını elinde tutan birinin yanında Müslüman liderler duruyorsa ne diyebiliriz. Çok basit diyebilirler ki; Birleşmiş Milletler Toplantısı. Hayır arkadaşlar, toplantı yeri Dubai. İstese ev sahibi çağırmaz.

İstese Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, “siz onları çağırırsanız ben gelmiyorum” diyebilirdi. İklim Zirvesi, evet önemli bir zirve ama “insanın olmadığı yerde iklim konuşulmaz” diyebilirdi. Çocukların katledildiği yerde iklim olmaz. Ölü çocuklar, Nazım Hikmet’in dediği gibi büyüyemez ve güzel iklimleri göremez diyebilirdi. Demedi arkadaşlar.

Ve bir resim daha, bu sefer bir video. Bu videoyu da dikkatlice izleyin. Bu video aynı zamanda bir utanç tablosunu yansıtmakla kalmıyor, bir milletin nasıl susturulduğunu da gösteriyor. Bu Türkiye’den İsrail’e giden, birçoğu da İsrail ordusu tarafından kullanılan malzemelerin İsrail tarafından teşhir edilmesinin videosu.

Yüz kızartıcı bir video. Bu çekilebilenler. Şu ana kadar İsrail’e 7 Ekim’den bu yana giden Türk gemisinin sayısı 350’yi geçti. Bu gemilerin kimlikleri tek tek çıkarıldığında birçoğunun AK Parti’yle iktidarla doğrudan ilişkili iş adamları olduğu ortaya çıkıyor.

“Böylesi ikiyüzlü politika görülmedi”

Bu video üzerine İletişim Başkanlığı, alelacele dezenformasyon birimi üzerinden, bu videoda made in Turkey yazıyormuş orada, o yüzden daha önce çekilmiş bir videoymuş. Bir kelime üzerine söyleniyor bu. Şunu çıkıp diyemiyorlar; “Türkiye’den İsrail’e hiçbir gemi gitmiyor” diyemiyorlar. Bir kelime oyunu üzerinden savunmaya geçmeye çalışıyorlar.

Ama bütün dünya, İsrail televizyonları her gün Türkiye’den İsrail’e giden bu ekipmanları, gıdaları, demir-çeliği gösteriyor. Şu anda İsrail’in demir-çelik ihtiyacının 3’te 1’i Türkiye’den gidiyor. Jet yakıtları Türkiye’den gidiyor. Gıda Türkiye’den gidiyor. Böylesi bir ikiyüzlü politika görülmedi.

İletişim Başkanlığı’nın propaganda taktikleriyle bunlar bir müddet gözardı edilmeye çalışılabilir, karartılabilir ama emin olun Boraltan Köprüsü nasıl unutulmadıysa, Cezayir’e karşı o vicdansız politika nasıl zamanla Türkiye’yi özür dilemek zorunda bırakmışsa şu görüntülerde gelecek nesiller özellikle Gazzeli çocuklar tarafından hatırlanacak. Ama bunlar hatırlandığı gibi Türkiye’de 85 milyonun Gazzeli çocuklar için yüreğinin çarptığı da hatırlanacak.”

Paylaşın

Davutoğlu’ndan İktidarın İsrail’e Yaptırım Uygulamamasına Tepki

Saadet – Gelecek grubunda konuşan Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu, “Ne olurdu Türk hava sahası İsrail’e kapatılsaydı? Bir Filistinli çocuk şunu söyledi bizi İsraillinin attığı kurşunlar değil de akşam televizyonlarda gözümüzün içine soka soka Türkiye’den gelen gemiler daha çok yaralıyor” dedi ve ekledi:

“İsrail televizyonu sırf Filistinlilere Türkiye arkanıza değil demek için her haberde Türkiye’den gelen gemileri gösteriyor. Utanmıyor musunuz siz? Halka söylediğiniz boykotu siz uygulayın dedik.”

Davutoğlu konuşmasının devamında, “Gece yarısı kararnameleriyle ülkedeki tüm düzeni sarsan Cumhurbaşkanı kararnamelerinden bir kararname yayınlayacaklar ve İsrail’e destek sağlayan firmalar bundan sonra T.C. Devleti’nin hiçbir ihalesine giremez hiçbir kamu kurumu alışveriş yapamaz diyecek. Bu kadar basit.

Çünkü Allah’tan önce hesap vermek zorunda oldukları yerleri düşünüyorlar artık. Artık kaybetmekten korktukları koltuklarını düşünüyorlar. Artık kaybetmekten korktukları servetlerini düşünüyorlar. Mazlumları düşünmeye vakit kalmadı” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet – Gelecek grup toplantısında konuştu. Davutoğlu’nun konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Soğuk Savaş’ın iki süper gücünü birini Vietnamlılar çıplak ayaklarıyla Amerikalıları dize getirerek yendiler diğeri Sovyetler Birliğini de o dağlardaki Afgan dağlarındaki yiğit insanlar dize getirdi.

Hiç merak etmeyiniz bir gün bugün işlenen savaş suçlarını işleyenler de bu süper güçler gibi tarihe karışacaktır. Filistinliler bir tarih yazıyor. “Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter” sözü gibi bütün dünyayı uyandırmaya da bir tek Filistinli çocuk yeter.

İslam İşbirliği Teşkilatı toplandı geçenlerde. İslam İşbirliği Teşkilatı bildirisini okuduğumda hayal kırıklığı değil, utanç duydum. Bildirinin iki şeyi var. Bir gözlem. Dünyadaki diğer insanlar gibi bunlar da gözlüyorlar.

İkincisi de çağrı. Birleşmiş Milletlere, insanlığa ve değişik kurumlara çağrı. Birleşmiş Milletler şunu yapsın o bunu yapsın gibi birtakım kararlar. Peki siz ne yapacaksınız? Siz ne karar aldınız? Sayın Cumhurbaşkanı yolda büyük bir başarı kazanmış gibi ciddi kararlar aldık diyor. Diplomatik bir yazım dışında hiçbir şey yok.

Bugünden itibaren bütün normalleştirme ilişkilerinizi donduracağınızı söyleyin. Söylediler mi? Hayır. Aksine Netanyahu Arap liderlerini tehdit etti. “Sizler de yerinizde duramazsınız” dedi. İşte Filistinli çocuk şunu söylüyor onlara “Sizin gibi korkak liderler olmaktansa bizim gibi küçücük bedeniyle ahirete gidenler olmak daha hayırlıdır”

Netanyahu’nın tehdidinden korkan İslam liderlerine sesleniyorum. Bu korku ikliminin sorumlusu sizsiniz. Nerede cesaretiniz? Neden Netanyahu’ya ortak bildiriyle haddini bildirmiyorsunuz. O sizi tehdit etme cesaretini buluyor siz onunla normalleşme ilişkilerini durdurma cesaretini niye bulamıyorsunuz?

Ne olurdu Türk hava sahası İsrail’e kapatılsaydı? Bir Filistinli çocuk şunu söyledi bizi İsraillinin attığı kurşunlar değil de akşam televizyonlarda gözümüzün içine soka soka Türkiye’den gelen gemiler daha çok yaralıyor.

İsrail televizyonu sırf Filistinlilere Türkiye arkanıza değil demek için her haberde Türkiye’den gelen gemileri gösteriyor. Utanmıyor musunuz siz? Halka söylediğiniz boykotu siz uygulayın dedik.

Gece yarısı kararnameleriyle ülkedeki tüm düzeni sarsan Cumhurbaşkanı kararnamelerinden bir kararname yayınlayacaklar ve İsrail’e destek sağlayan firmalar bundan sonra T.C. Devleti’nin hiçbir ihalesine giremez hiçbir kamu kurumu alışveriş yapamaz diyecek. Bu kadar basit.

Çünkü Allah’tan önce hesap vermek zorunda oldukları yerleri düşünüyorlar artık. Artık kaybetmekten korktukları koltuklarını düşünüyorlar. Artık kaybetmekten korktukları servetlerini düşünüyorlar. Mazlumları düşünmeye vakit kalmadı.

Çok mu zordu topluca İsrail BMGK’nin 242 sayılı kararını uygulayıp bütün işgal edilen topraklardan çekilene kadar İsrail ile hiçbir görüşme yapmayacağız demek. Onlar için zordu. Filistinli bebekler için ölmek kolay ama onlar için böyle cesur kararlar almak çok zor.

Şimdi 20 Kasım dediler değil mi? Türkiye Büyük Millet Meclisi heyetinin gitmesi öngörülen tarih. Bu ne demek? 7 Ekim’den sonra yaklaşık 40-45 gün. Çünkü şöyle düşündüler 20 Kasım’a kadar bu savaş biter ortalık sakinleşir biz de sakin şartlarda göstermelik heyet göndeririz. Mesele savaş bittiğinde heyet göndermek değil bombalar yağarken orada olabilmek.

Bir milletin kaderiyle kader birliği yapmazsanız o milletin ruhuna nüfus edemezseniz o milletin hakkını savunamazsınız.

Makul olmak lazımmış, devlet aklı devreye girmeliymiş. Türkiye her iki tarafa da aynı mesafede olmalıymış. Her iki tarafa da aynı mesafede olan bitaraf olmak adına zulme ses çıkarmayan tarihin çarkları içinde utançla anılır. Devlet aklı Cumhuriyetin kurulmasında İstiklal savaşında mazlumun yanında olmayı gerektirir. Devlet aklı Dicle’ye ve Fırat’a kadar gelme iddiasını açıkça söyleyen Netenyahu’ya karşı “Sen oturduğun yerde otur” diyebilmektir.

Biz İsrail’e, emperyalizme, zulme karşı duracaksak. Orta Doğu’da Türkiye, İran ve Araplar arasında ekilmeye çalışılan nifak tohumlarını kaldırırsak biz ayakta durabiliriz.

Eğer İslam diye yola çıkanlar İslam’ın en temel ilkelerini çiğnemeye başlamışsa, eğer ümmet millet diye yola çıkanlar kendi yakınlarını düşünmekten milleti ümmeti düşünmeye vakit bulmama başlamışsa bizim onlara sormamız lazım sen niye burada değilsin, niye hala oradasın?

Ben de onlara soruyorum siz bütün bu yanlışlar karşısında bizim yerimize gelen çıkarcılar, uyuşturucu tacirleri, her türlü çeteyle resimleri olan bakanların yanında nasıl durabiliyorsunuz?

Şimdi AK Partili kardeşlerime sesleniyorum sorun kendinize tüm dünya ayaktayken resmi bir miting dışında resmi toplum niye harekete geçirilmedi. İHH’nın yürüyüşleri, Anadolu Gençlik Derneği’nin faaliyeti dışında.

Emin olun, 90’larda böyle bir iktidar olsaydı biz muhalefetteyken o iktidar İsrail ile normalleşmeyi bile durdurmasaydı bu katliam karşısında İsrail ile ticareti kesmeseydi bütün sokaklar cami önleri mitinglerle dolardı. Şimdi niye susuyorsunuz, ey vakıflar, kanaat önderleri, İslami birikimin bütün mirasını yiyip tüketenler niye susuyorsunuz?

Çünkü o zamanlar derin vicdanımız vardı bizim. Şimdi bu vakıfların, derneklerin yüksek binaları lüks makam odaları var ama artık vicdanlarından eser kalmadı. Onları Allah’a, millete şikayet ediyorum. Bizim tek derdimiz gelecek nesillere iyi örnek olabilmek.

AYM – Yargıtay krizi: Mesele iki mahkeme arasında dava olsa çözmek kolaydı. Mesela Can Atalay, bir milletvekilinin seçimden sonra hapishanede tutulması olsaydı onu da çözmek kolaydı.

Biz Gelecek-Saadet grubu olarak milli irade ile seçilmiş milletvekillerinin yerlerinin hapishaneler değil millet meclisleri olduğu kanaatindeyiz ve bunda ısrarcıyız. Peki nedir mesele? Mesele büyük bir devlet krizidir.

(15 Temmuz) Bir darbeyi büyük fedakarlıklarla hep beraber yendik. O günden bugüne Türkiye’de gizli bir el, özel örgütlenmiş bir çete adım adım baskıcı bir rejimi kurumsallaştırmak istiyor. Bunu yaparken kullandıkları en önemli araç hukuktur. Hukukun özgür olduğu yerde baskıcı bir rejim olmaz. Türkiye Cumhuriyeti tarihi yüzyıl boyu demokratik hukuk devletini gerçekleştirememenin acısını yaşıyor.

Eğer Anayasa Mahkemesi gerçekten devlete ve millete karşı bir mihrak haline dönüşmüşse derhal bir soruşturma açılsın ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin tek tek geçmişleri araştırılarak onların hangi şartlarda AYM’ye Cumhurbaşkanı tarafından atandığı tespit edilsin.

Her gün değişen kararlarla Türkiye’de sistem ve devlet krizi çıkarılmaya çalışılıyor. Hakimin tek bir kimliği vardır o da adalet. Bugün yargı, maalesef, şu Yargıtay’ın şu dairesine giderseniz şu parti hakim, şu dairesine giderseniz şu çevre hakim diye bölünmüşse buradan adalet çıkar mı?

Biz milletimize şunu vaat ediyoruz. Bizim iktidarımızda aynen Fatih Sultan Mehmet Han’ı vicdanıyla hesaba çeken Hızır Beyler gibi hakimler olacak. Hiçbir devlet adamı o hakimin huzuruna çıkmaktan çekinmeyecek. Bizim dönemimizde adalet dağıtan hakimlerin tek bir kimliği olarak vicdan kimliği. Başka kimlik tanımadık, tanımayacağız.”

Paylaşın

GP Lideri Davutoğlu: Gazze’de Katledilen İnsanlıktır

GP Lideri Ahmet Davutoğlu, İsrail’in abluka altında tuttuğu Gazze’ye yönelik hava ve kara saldırılarını yoğunlaştırmasına tepki göstererek, “Gazze’de katledilen insanlıktır” dedi.

Haber Merkezi / Hamas’ın askeri kanadı Kassam Tugaylarının “Aksa Tufanı” operasyonu sonrası başlayan Filistin – İsrail savaşının 22. günü, İsrail, abluka altında tuttuğu Gazze’ye yönelik hava ve kara saldırılarını yoğunlaştırdı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, sosyal medya hesabından, “Ey Müslüman ayağa kalk. Ey insanlık ayağa kalk. Gazze’de katledilen insanlıktır. İsrail devlet terörü uygulayarak kadın çocuk demeden masum sivilleri katlediyor, dünya seyrediyor, yeter, yeter” paylaşımında bulundu.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, saldırılarını yoğunlaştıran İsrail yönetimine tepki göstererek şu ifadeleri kullandı:

“Dış dünyayla bağlantısı koparılan Gazze, ağır bir bombardıman altında… Gazze’de masumlar katlediliyor, yetmezmiş gibi, İsrail Başbakanı hala hastaneleri hedef gösteriyor. Bu gece, bu katliama sessiz kalan herkesin eline masum kanı bulaşır. Dünya, ya bu katliama dur diyecek ya da ortak olacak, bunun ortası yok! Dualarım mazlum Filistin Halkı için…”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener paylaşımında, Gazze’de gün geçtikçe büyüyen zulmün, bu geceki kara harekatıyla artık geri dönülmez bir boyut kazandığını vurguladı.

Akşener, “Uluslararası tüm normların hiçe sayıldığı böylesi bir vahşete engel olamayan uluslararası toplum, bu saatten sonra insan haklarını nasıl savunacak? Nasıl demokratik değerler, nasıl barış diyebilecek? Netanyahu terörüne göz yummaya devam edenler, hiç şüphesiz ki tarihe bir utanç vesikası olarak geçecekler. Uluslararası güvenliğin bir krize terk edilmemesi için tüm devletleri acilen bu terörü durdurmak üzere birleşmeye davet ediyorum” ifadesini kullandı.

SP Lideri Karamollaoğlu, “2 milyondan fazla insandan haber alınamıyor. Bugüne kadar İsrail’in Gazze’deki soykırımına seyirci kalan Batı ülkeleri artık insanlık suçuna karşı İsrail’in bu soykırımına engel olmalıdırlar” dedi ve ekledi:

“Aksi takdirde tarih onları da bu soykırımının ortağı olarak anacaktır. İslam dünyası ise Türkiye öncülüğünde bu gece izzet ve onurunun karanlığın içinde boğulduğunu izlemek yerine harekete geçmeli, tüm dünyaya ve işgalcilere Filistin’in sahipsiz olmadığını göstermelidir.”

İsrail, Gazze’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı

İsrail Savunma Güçleri (IDF) Sözcüsü Daniel Hagari, Gazze’ye yönelik saldırıları yoğunlaştırdıklarını belirterek, “Hava Kuvvetleri çok kapsamlı bir şekilde yer altındaki hedeflere saldırı düzenliyor ve terörist altyapıyı hedef alıyor. Son günlerde düzenlediğimiz hücum faaliyetlerinin devamı olarak bu akşam kara birliklerinin operasyonlarını genişleteceğiz” ifadelerini kullandı.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant da Hamas’ın Gazze’deki tünellerini yok etmek amacıyla planladıkları kara harekatının uzun süreceğini ve zorlu olacağını belirtmiş, bakanın sözleri ucu açık bir savaşa işaret ettiğinden endişeleri arttırmıştı.

Gazze’de kontrolü elinde bulunduran Hamas, İsrail’in kara operasyonlarını genişleteceği açıklaması ile ilgili olarak, “Arap, Müslüman ülkeleri ve uluslararası kamuoyunu sorumluluk almaya, bu suçları ve insanlarımıza karşı katliam dizisini durdurmaya çağırıyoruz” açıklaması yapmıştı.

Hamas’ın silahlı kanadı İzeddin El Kasım Tugayları, Gazze’nin kuzeyinde İsrail ordusu ile çatıştıklarını açıkladı. Hamas açıklamasında Gazze’nin kuzeyinde yer alan Beyt Hanun ve merkezde yer alan Bureij’de İsrail güçleri ile “şiddetli çatışmaların” yaşandığını aktardı.

Paylaşın