Denizli: Emir Sultan Türbesi (Büyük Tekke)

Emir Sultan Türbesi (Büyük Tekke); Denizli’nin Buldan İlçesi, Yenicekent Beldesi, Yenicekent Belediye Binası’nın bahçesindedir.

Türbe, sekizgen planlı ve sekizgen prizmal gövdeli, üzeri kubbe örtülüdür. Yapıda kesme taş ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Sekizgen gövde üstte geniş profilli bir saçakla ve üzerinde sekizgen yüksek bir kasnakla yükseltilmiş ve üzeri kubbe ile örtülmüştür. Kubbe üzeri çimento harcı ile sonradan sıvanmıştır.

Türbenin girişi kuzeydendir. Kapı duvar yüzeyinden içeri çökertilerek yapılmış ve süs1emesizdir. Giriş kapısı yekpare mermer söveli ve yuvarlak kemerlidir. Sekizgen planlı olan türbenin içinde sonradan yapılmış büyük bir sanduka bulunmaktadır.

Duvar yüzeylerinin her birine tuğladan birer teğet kemer örülerek iç mekan hareketlendirilmiştir. Sonradan çamurla sıvanmış ve üzeri beyaz badanalanmıştır. Üst örtü içte tuğladan örülmüş kubbe ile kapatılmıştır. Yapıda kapı dışında hiç pencere yoktur. Süsleme olmayan yapının düz ahşap kanatları üzerinde madeni süsleme aplikleri görülür.

Paylaşın

Bursa: Emir Sultan Türbesi

Emir Sultan Türbesi; Bursa’nın Yıldırım İlçesi, Emir Sultan Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Emir Sultan’ın eşi Hundi Fatma Sultan tarafından yaptırılan Emir Sultan Camisi’nin avlusunda bulunan türbe zamanla harap olmuş, Sultan II. Abdülhamid’in şehzadeliği sırasında 1868’de yenilenmiştir. Türbenin sekiz köşeli bir planı olup üzerini yüksek bir kasnağın taşıdığı kubbe örtmektedir.

Camiye bakan pencerelerden biri üzerinde h.1285 (1868) tarihli onarım kitabesi dikkati çekmektedir. İçeride, ortada Sultan Yıldırım Beyazid’in damadı Halveti şeyhi Emir Sultan’ın parmaklıklarla çevrili sandukası, yanında ise oğlu Emir Ali Çelebi ile Hundi Sultan’ın ve iki kızının sandukaları bulunmaktadır.

Paylaşın

Kayseri: Emir Sultan Türbesi

Emir Sultan Türbesi; Kayseri’nin Melikgazi İlçesi, Cumhuriyet Mahallesi, Tennuri Caddesi üzerinde yer almaktadır.

Yapının kitabesi bulunmamakla birlikte, yapının giriş eyvanı gibi teknik öğelerinden 14. yüzyılın ilk yarısında yapılmış olduğu kabul edilmektedir.

Türbenin yanındaki mescide de adını vermiş olan Emir Sultan, Hoca İzzettin Efendi adıyla da bilinmektedir ve 16. yüzyıla tarihlenen kayıtlarda yapının bulunduğu yer Emir Sultan Mahallesi olarak adlandırılmaktadır.

Türbeye giriş, kuzey cephe ortasında bulunan bir taç kapıdan sağlanmaktadır.

Türbe, adıyla anıldığı Emir Sultan Mescidi’nin batı duvarına bitişik olarak inşa edilmiştir. Kare planlı ve giriş eyvanlı türbenin üst örtüsü içten kubbe, dıştan piramidal külahtır.

Paylaşın

Bursa’nın Ev Sahipliği Yaptığı ‘Türbeler’

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Bursa, Osmanlı mimarisine de ait çok sayıda eser barındırmaktadır. Bursa, Osmanlı mimarisinin hemen hemen tüm aşamalarından örnekler sunmakta ve mimari gelişimdeki ivmeyi göstermektedir.

Bursa’da yer alan türbeler de bu mimari eserler içinde önemli yer tutmaktadır.

Çoban Bey Türbesi: Umur Bey mahallesinde, kendi adıyla anılan sokakta türbe, Osmanlı İmparatorluğunun kurucularından Osman Bey’in oğlu Çoban Bey’e aittir. Türbe kare planlı, üzeri basık kubbe ile örtülüdür. Türbede Çoban Bey’in lahdi ile beraber beş lahit bulunmaktadır. Yapının batı yönünde bulunan duvar kalıntıları Çoban Bey Mescidinin kalıntılarıdır. 1971 yılında Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından onarılmıştır.

Osman Gazi Türbesi: Bursa Tophane semtinde, Park girişinin solunda, Şehitlik Anıtının yanındadır. Osman Gazi Söğüt’te vefat ettiği zaman babası Ertuğrul Gazi’nin türbesine gömülmüştür. Bursa’nın Türklerin eline geçişinden sonra naaşı Bursa’ya getirilerek Bizans dönemine ait Saint Elia (Gümüşlü Kümbet) Kilisesine gömülmüştür. İlk önceleri Orhan Gazi ile aynı çatı altına gömülmüşse de 1855 depreminde türbe yıkılınca 1863’de bugünkü türbeyi Sultan Abdülaziz yeniden yaptırmıştır.

Orhan Gazi Türbesi: Bursa Tophane semtinde, Tophane Parkı girişinin sağında, Osman Gazi Türbesi’nin karşısındadır. Bizans döneminde tarihlenen Saint Elie Kilisesi kalıntısı üzerine yapılmıştır. Kiliseye ait mozaik kalıntıları döşemelerinde günümüze kadar gelmiştir. Osman Gazi türbesi ile Orhan Gazi türbesi aynı çatı altında iken 1855 depreminde yıkılmış, 1863’de Sultan Abdülaziz tarafından yenilenmiştir.

Okçu Baba Türbesi: Nusret Paşa Türbesi olarak da bilinir. Hisar bölgesinde Saltanat Kapıya yakın bir alanda bulunan türbenin 14. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir.Bursa’nın fethinde önemli hizmetleri olan Nusret Paşa’ya aittir. Kareye yakın planlı türbe dıştan kiremit çatılı, içten kubbelidir. Giriş kapısı vurgulanmış olan türbenin kotu çevresinden aşağıdadır.

Cem Sultan Türbesi: Altıgen planlı bu türbe, talihsiz Sultan Cem Sultan’ın mezarını barındırmaktadır. Kubbe ve duvarlar zengin kalem işleri ile bezelidir.Duvarlar pencere üzerlerine kadar altıgen firuze çinilerle kaplıdır. Giriş kısmı mermerdendir. Cem Sultan’ın sandukasının yanında kardeşi Şehzade Mustafa ile II. Bayezid’in Sultan Abdullah ve Alem Şah adlı iki oğluna ait olduğu söylenen iki sanduka daha bulunmaktadır.

Kırgızlar Türbesi: İznik’in fethi sırasında Osmanlı’nın yanında olan Kırgız Türkleri’nden şehit olanlar anısına, Orhan Gazi tarafından 1331 yılında inşa ettirilmiştir. Mimari özellikleri ve kalem işi süslemeleri ile sanat tarihi açısından ayrıcalıklı bir yere sahiptir.

Üftade Türbesi: Üftade Camisinin doğusunda yer alan türbede, 1589 yılında vefat eden Üftade, oğulları Mustafa, Mehmed, Hayreddin, Ahmed’e ait sandukalar ile kimliği belirsiz dokuz ahşap kabir bulunmaktadır. Kare planlı bir yapıdır. Türbe, 1866 yılında Serasker Hasan Rıza Paşa tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Ayrıca türbe ve caminin karşısında eski mezarlar mevcuttur.

Abdal Mehmed Türbesi: Abdal Cami’nin karşısında bulunan türbe 1450 yılında Sultan 2. Murad tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı türbenin üstü, sekizgen bir kasnağa oturan, dıştan kurşunla kaplı kubbe ile örtülü olup türbeye beşik tonozlu kapalı bir eyvandan girilir. Türbede Abdal Mehmed’e ait bir sanduka bulunmaktadır. Abdal Mehmed, baş müridi Başçı İbrahim Efendi ile yakın dostluk kurmuş, onun duası ile zengin olmuştur. Zengin olunca türbesinin karşısındaki Abdal Camii’ni yaptırmıştır. Evliya Çelebi, Abdal Türbesi’ni yoldan geçenlerin dinlenip ibadet ettikleri güzel bir bina olarak tarif eder.

Emir Sultan Türbesi: Üç Osmanlı sultanı dönemlerinde yaşamış ve sufilikte velilik rütbesini kazanan Emir Sultan Hazretleri’nin türbesinin Müslüman dünyasında beşinci makam olduğu ileri sürülmektedir. Peygamber soyundan geldiği için “Emir”, gönülleri fethettiği için “Sultan” unvanı almıştır. Türbe yapısal olarak özgünlüğünü yitirmiştir. Ancak sahip olduğu manevi değerinden hiçbir şey kaybetmeyerek günümüze gelmiştir.

Yeşil Türbe: Yeşil Camii’nin güneyinde bulunan Yeşil Türbe, Yıldırım Bayezid’in oğlu Çelebi Mehmed tarafından 824H. (1421) yılında yaptırılmıştır. Türbenin mimarı Hacı İvaz Paşa’dır

Türbe sekiz köşeli bir yapı olup, dıştan yüksek kasnağı, sivri kubbesi ile karakteristik bir uslubun anlatımıdır. Yapı , sandukaların bulunduğu zemin kat ve kripto vazifesi gören tonozla örtülü bir bodrumdan oluşmaktadır. Kubbe her yüzünde sivri kemerli birer küçük pencere bulunan sekiz yüzlü kasanak üzerine oturur. Kubbeye geçiş, prizmatik üçgen dizisinden oluşan bir kuşakla sağlanmıştır. Kuzey yönündeki girişin sağında ve solunda yer alan mihrapcıkları, ayakkabılıkları, kapı üzerindeki skalaktitleri, kitabesi, dilimli kubbesi, çeşitli renk ve motiflerdeki çiniler ile bezenmiştir. Çiniler kabartma ve sır tekniğinin en güzel örneklerindendir.

Türbenin içinde Çelebi Mehmed’in çiniler ile bezenmiş sandukası yer alır. Sekiz köşeli, yanları mermer, üzeri çini kaplı bir mermer kaide üzerine yerleştirilmiş üzeri beyaz, mavi, sarı, lacivert çinilerden oluşan yazı bordürü ile süslenmiştir.

Mihrap nişi oldukça yüksek tutulmuştur. Rumi palmet, kıvrık dal motifleri, kalın yazı dizisi ve tepeliği ile Yeşil Camii mihrabına benzemektedir. Türbenin içte yüzeyini yerden 3.00 m ye kadar yükselen altı köşe firuze duvar çinileri ve altın yaldızlı rozetler oluşturur. Türbenin çinileri, kitabesinde de belirttiği üzere Mecnun Mehmed tarafından yapılmıştır.

Yıldırım Bayezid Türbesi: Türbe 1406 yılında Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Türbe, önündeki revakıyla, kendinden sonra yapılan revaklı Osmanlı Türbelerinin öncüsü olmuştur. Türbe içinde Yıldırım Bayezid’in sandukası dışında Oğlu İsa Çelebi’nin sandukası da yer almaktadır.

I. Murad Türbesi: Hüdavendigar Camii karşısında yer alan I. Kosova Savaşı’nda (1389) şehit olan Sultan I. Murad’ın türbesini oğlu Yıldırım Bayezid yaptırmıştır. Ancak günümüzde mevcut olan türbe, eski temelleri üzerine, 1855 depremi sonrasında yeniden yapılmıştır. Türbenin içerisinde pirinç parmaklıklarla çevrili Sultan I. Murad’ın sandukası vardır. Türbede Sultan I. Murad’ın Türbesi dışında yedi şehzade sandukası bulunmaktadır.

Paylaşın

Hacivat – Karagöz’ün Memleketi Bursa’nın Simgeleri

Tarihi 8 bin 500 yıl öncesine uzanan ve 2 binin üzerinde korunması gereken kültürel varlığa sahip olan Bursa, önemli bir turizm şehridir. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Bursa’nın simgelerini sizler için derledik.

Bursa Saat Kulesi: Bursa’da Tophane Parkı içinde yer alan Saat Kulesi, ilk olarak Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz döneminde yaptırılmış ancak 1900’lü yıllarda bilinmeyen bir tarihte yıkılmıştır. 2 Ağustos 1904’te yapımına tekrar başlanmış olan Saat Kulesi, 31 Ağustos 1905’te tamamlanarak II. Abdülhamit’in tahta çıkışı şerefine, 31 Ağustos 1906 günü Vali Reşit Mümtaz Paşa tarafından törenle hizmete sokulmuştur.

Bursa İpeği: İpek Yolu güzergâhının Anadolu’daki son duraklarından ve önemli merkezlerinden olan Bursa’nın adı ipek ve ipekçilikle özdeşleşmiş bir kent olarak bilinir. “İpek”, “İpekçilik” terimleri, Bursa’nın adını, yeşilini, güzelliğini yüzyıllardır kervanlarla dünyanın bir ucuna taşımış değerlerin başında yer alır. İpekçiliğin ilk aşaması olan ipek böcekçiliğinin geçmişi çok eskilere dayanır. MÖ 552’de Bizans’a gizlice getirilen ipekböceği tohumları ile Marmara kıyılarında yayılmaya başlamıştır.

İznik Çinisi: Birçok medeniyete başkentlik yapmış olan kent, aynı zamanda çininin de başkenti idi. Bu muhteşem sanat, usta ellerde hayat bularak, 14. ve 15. yüzyıllarda altın dönemini yaşamıştır. Dönemin birçok cami ve saraylarının bezenmesinde kullanılan çini, bu yapıların ihtişamını daha da artırmıştır.

% 80 kuvars (Quartz) yani yarı değerli taş minareli içerdiği için seramik literatürüne, “Üretilmesi İmkansız Seramik” olarak girmiştir.

Sanatkarlar, yaşadıkları dönemin sosyal yaşantısını, inançlarını motiflerle sembolize ederek çinilere işlemişlerdir. İslam felsefesi ile yoğrulan motiflerde ana tema Tanrı’ya ulaşmaktır. Üzüm her dönem bereketi simgelerken, lale hayatı temsil etmektedir. Barış ve sevginin simgelerinin, renkler ve motiflerle anlatıldığı çini, günümüze aktarılmış olan tarihi ve kültürel miraslarımızdan önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.

Tirilye: Bursa’ya bağlı Mudanya sahilinin keşfedilmemiş cennet köşelerinden biri olan Tirilye, zeytini ve şarabı ile tanınan bir kasabadır. Oldukça bol balık çıkarılan kasabada Rumlar’dan kalma 7 kilise, 3 ayazma bulunduğu söylenir.

Sütunlarının İskenderiye’den getirilen Panagia Pantobalissa adlı “kemerli kilise”nin dünyada duvarına resim yapılan ilk kilise olduğu söyleniyor. Kasabadaki Fatih Camii, eski St. Stephanos Kilisesi’nden çevrilmiştir.

Bursa Evleri: Özgün yapıları, cumbalı balkonları, işlemeli ahşap doğramaları ve yüksek duvarlı bahçeleriyle sivil mimari örneği ”Eski Bursa Evleri”, betonarme yapılardan bunalan kent sakinlerini, yaşanmışlığın verdiği sıcaklıkla tarihsel yolculuğa çıkarıyor. 

Cumalıkızık: Bursa’nın doğusunda Ankara yolu üzerinde Bursa’ya 13 km mesafede, Uludağ’ın yamaçlarında beş kızıklı köyden biridir. Orhan Gazi Vakfiyesi’ne bağlı bir köydür. Osmanlı dönemi konut dokusunu günümüze kadar koruyan nadir köylerden olan 700 yıllık tarihi Cumalıkızık köyü, Osmanlı dönemi kırsal mimarisinin önemli örneklerinden biri olup, halen geleneksel yaşam biçimini korumaktadır. Cumalıkızık Köyü dokusunun korunması amacıyla 1980 yılında koruma altına alınmıştır.

Gölyazı: Bursa sınırları içinde, doğa ile tarihin bir arada yaşadığı bir eşsiz güzellik de Uluabat Gölü kıyısındaki Gölyazı Köyü’dür. İlkbaharda yükselen sular nedeniyle yarı bellerine kadar su içinde kalan ağaçlar, yine bu sularda sevgi dolu bir melodi gibi süzülen ördekler, Arnavut kaldırımlı dar sokaklar; antik çağda Apolyont olarak bilinen bu köyün güzelliklerinden yalnızca birkaçıdır. Tümüyle SİT alanı olan bu bölge, özellikle Apollon Tapınağı ve kilisesi ile dikkati çeker.

Saitabat Şelalesi: Bursa’dan 12 km uzaklıkta yer alan Saitabat yemyeşil çimenler ve çınar ağaçlarıyla çevrili bir alan. Uludağ eteklerindeki şelalenin aktığı kanyon, doğa sporları ile uğraşanların buluşma noktası. Odun ateşinde, kiremitte tereyağı ile pişirilen alabalıklarıyla meşhur olan şelalenin çevresinde piknik alanları bulunuyor.

Bursa Oynar Güvercini: Bursa’nın sembolleri arasında yer alan ve dünyada “Bursa Roller” adıyla bilinen, “Bursa Güvercini”, Osmanlı döneminde yetiştirilmiş bir ırk olup, dünyanın zengin ve parlak tüylü kuşlarındandır.

Bursa Bıçakları: Bursa’ya bıçakçılık “93 Savaşı”ndan sonra Balkan göçmenleri tarafından getirilmiştir. Bu tarihten itibaren göçmen ustalar ve yetiştirdikleri çıraklar aracılığı ile bıçakçılık mesleği gelişerek bugünkü düzeyine gelmiştir. Ancak Bursa bıçakçılığının, temelini oluşturan demircilerin serüvenine baktığımızda yedi yüz yıllık bir geçmişe sahip olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bursa el zanaatları arasında geçmişten günümüze kadar özel bir yeri olan bıçakların ünü günümüzde de sürmektedir. Orhan Gazi’den başlayarak ilk yedi padişahın kılıç, kama, balta, mızrak gibi aletleri Bursa demirci-bıçakçılarının eseridir. Bugünün bıçakçıları geçmişin demircileri idi Kılıç-Kalkan: Kılıç-Kalkan, dünyada müziksiz oynanan halk oyunlarından biridir. Bu oyunun Anadolu’daTürklerden önce de oynandığı belirlenmiştir. M. Ö. 430-355 yılları arasında yaşayan Xsenophon, Anabasis adlı eserinde; bir zafer sonrası düzenlenen eğlence gecesinde Thraklar ile Bursa çevresinde yaşayan Mysialılara mensup askerlerin, hançerleriyle hafifçe sıçrayarak türküler eşliğinde dövüşür gibi yaptıklarını, hançerlerin birbirine vurularak ses çıkarmak suretiyle dans ettiklerini” aktarmaktadır. Osmanlılar döneminde, Bursa’nın fethi sonrası kente giren gazilerin kılıç ve kalkanlarla zafer dansları yaptıkları anlatılmaktadır. Kılıç Kalkan Oyunu, adı üzerinde, oyuncuların kuşandıkları kılıç kalkanla oynanır. Kılıç ve kalkan ile oyuncuların ayak ve diz vuruşlarıyla çıkardığı sesler, müziğin ve ritmin yerini tutar. Eski dönemin savaşlarını simgeleyen kılıç-kalkan oyunları altı figürden oluşup her birinin anlamı vardır.

Sekiz, on ya da daha fazla kişi tarafından oynanan Kılıç Kalkan oyununun;

  • Birinci figürünün anlamı; “askere yeni katılmış erleri uğurlayanlara saygı selamı”
  • İkinci figürün anlamı; “acemi erlerin kılıçları üzerine “ölmek var, dönmek yok” şeklinde merasimle yemin etmeleri”
  • Üçüncü figürün anlamı; “oyuna girerken, vücut hareketleri ile birinci vuruş cengine girişmek” Dördüncü figürün anlamı; birinci vuruştan sonra, ikinci vuruşma için tarafların karşılıklı anlaşmaları
  • Beşinci figürün anlamı; anlaşma gereği bir tek vuruş hakkı olan “baş vuruşu”na girişilmesi
  • Altıncı ve son figürün anlamı ise; sonucu alınmamış her iki cengin neticesinde, tarafların en iyi cengaverlerinin dövüşü. Bursa’da faaliyette bulunan çok sayıdaki Kılıç-Kalkan ekibi olmakla birlikte Kılıç Kalkan Derneği’ne bağlı folklor ekibi özgün karakteriyle yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda festivallerde Bursa’yı ve Türkiye’yi temsil etmektedir.

Karagöz-Hacivat: Halk dilinde Karagöz oyunu olarak adlandırılan gölge oyunu, Türk kültür yaşamında önemli bir yer almaktadır. Karagöz oyununun kökeni konusunda yapılan araştırmalarda ise bu oyunun Bursa ile yakın ilintisi olduğu görülmüştür. Çünkü hem bu gölge oyununun kahramanları olan Karagöz ile Hacivat Bursalıdır, hem de bu oyunu yaratan Şeyh Küşteri Bursalıdır. İşte bu nedenle Bursa´da uluslararası düzeyde gölge oyunu festivalleri düzenlenmektedir. Türk Gölge Oyunu olarak karşımıza çıkan Karagöz oyununun birçok kültürün etkisiyle olgunlaştığı ve Osmanlı Türklerinde de bir senteze ulaştığı kabul edilebilir.

Bursa Kumaşları: Köklerini Anadolu’dan alan dokuma sanatının, XV. yüzyıldan itibaren serüvenine Bursa’da başladığı, XVI yüzyıldan itibaren de bu kervana İstanbul’un dahil olduğu görülmektedir. Bursa kumaşları dokuma tekniği, malzeme özellikleri ve desen zenginlikleriyle bu sanatın doğuşundan itibaren dünya kumaşçılığı içinde çok önemli bir yer edinmiş, desenleri ve renkleriyle Türk kültürünün ve zevkinin bütün inceliklerini yansıtmışlardır.

Kelle Peyniri (Mahlaç): Bursa´nın Karacabey ilçesinde üretilen bu peynir, koyun ve inek sütünün karıştırılıp pişirilmesi ile imal edilir. Çok gözenekli, çok tuzlu ve kendine özgü tattadır. Kelle peyniridir. Tarihçesi hakkında kesin bilgiler bulunmamakla birlikte en az 200 yıllık geçmişi olduğu sanılıyor. Karacabey’in eski adı olan Mihaliç adından esinlenen Mahlaç peyniri en kaliteli Türk peynirlerindendir. Mahlaç peyniri daima tam yağlı koyun sütü ile çoğunlukla kıvırcık koyunun sütünden üretilmiştir.

Kemalpaşa: M. Kemalpaşa’da yapılan ve ‘peynir tatlısı’ olarak da anılan yöreye özgü bir tatlıdır. Bu tatlı, köy peynirinden yapılmaktadır. Peynir, un, irmik ve yumurta ile yoğrularak 3-4 cm çapında küçük kurabiyeler haline getirilir ve büyük pişme tablalarında fırınlanır. Daha sonra torbalanır ve satışa sunulur. Pişirilmesi ise kaynayan şekerli şerbete atılmasıyla olmaktadır. Ahmet Tabak adlı ustanın 1930’lu yıllarda kurduğu dükkânında ürettiği tatlı tüm ülkemizde yayılmıştır. Daha çok bakkal ve marketlerde hazır olarak satılan tatlılara sadece ravak yapılıp servise konulabilmektedir.

İnegöl Köftesi: İnegöl’e özgü bir ızgara köftedir. Yuvarlak ve iri olarak yoğrulan köfteler ızgara ile pişirilmektedir. İnegöl köftenin ünü tüm Türkiye’ye yayılmıştır. İnegöl köftenin mucidi, Rumeli’den göç eden Mustafa Besler adlı kişidir. 30’lu yıllarda başlayan İnegöl köftesi üretimi kısa sürede tüm ülkeye yayılmıştır. İnegöl köftesinin en önemli özelliği baharat kullanılmayan bir köfte olmasıdır. Her köfte, 12-15 gr. arasında ve yuvarlaktır. Bazı yerlerde yassı da yapılmaktadır. İnegöl köftesi; dana eti, kuzu eti, tuz, sodyum-bikarbonat ve soğanın belirli oranlarda karışımından oluşur. Yapılan köfteler 2-3 saat buzdolabında bekletildikten sonra pişirilmeye hazır olur.

Kayhan Pideli Kebabı: Önceleri Bursalıların ramazan aylarında en sevdikleri bu kebap, günümüzde İskender kebaptan sonra yaygınlaşan kebap çeşidi olup, “pideli köfte”de denilmektedir. Çok ince pideden yapılır. Kare biçiminde kesilen pideler tereyağlı et suyuna batırılarak yumuşatılır. Büyük bir kebap sahanına muntazam olarak dizilir. Orta yere kavrulmuş kuşbaşı etler konulur. Üstü gene pideyle kapatılır. Yemeden önce kızgın tereyağı, istenirse yoğurt ve salça dökülerek servis yapılır. Evliya Çelebi’nin bile sözünü ettiği pideli kebap geleneği asırlardır devam ettirilmekte olup, Bursa mutfak kültürünün en önemli yemekleri arasında yerini almıştır.

İskender Kebabı: Bursa’dan tüm dünyaya yayılan bir marka olarak İskender kebabı 150 yıl önce keşfedilmişti. Kebapçı İskender Bey (1848-1934), 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, yüzlerce yıldır ateşe paralel pişirilen kuzuyu, kemik ve sinirlerinden arındırarak dikey madeni çubuk üzerinde, kendi ekseni etrafında döndürerek yeni bir kebap icat etmiş, İskender kebabı böyle ortaya çıkmıştır. İskender kebabı, sadece şişin dik tutulmasından ibaret bir iş değildir.

Uludağ’ın nefis yağlarından ve zümrüt yaylalarında otlayan çok lezzetli etleri olan koyunlarından yapılan bu kebaplar, yiyenlere derin bir haz ve iştah verir.

Kestane ve Kestane Şekeri: Bursa’nın özgün ürünlerinden biri de kestanedir. Bursa’da aşılı kestaneler büyük alanlar kaplamaktaydı. Yiğitali köyünden, İnegöl-Oylat bölgesine kadarki alan önceleri tümüyle kestane ağaçlarıyla kaplıydı. İç pazarda, sofralık olarak daha ziyade aşı kestaneler müşteri bulurdu. Çabuk dağıldığından, bu tür kestaneler şekerciler tarafından kullanılmaz. “Karaaşlama”denilen bu cins kaynatılarak ya da kavrularak tüketilir. “Turfanda” kestane cinsi şeker sanayinde kullanılır.

Bursa’nın ünlü kestane şekerleri de küçük taneli olan bu kestanelerden yapılır. Uludağ eteklerinin ünlü kestanesinden yapılan kestane şekeri, şekerli şerbette kaynatılan kestaneden yapılmaktadır. Kestane şekerlerinin çeşitleri Bursa´nın karakteristik tatlılarındandır. Bursa’da asırlardır evlerde üretilen kestane şekeri, 1900’lü yılların başında duble olarak Uludağ eteklerinin ünlü kestanesinden yapılan kestane şekeri, şekerli şerbette kaynatılan kestaneden yapılmaktadır. Kestane şekerlerinin çeşitleri Bursa´nın karakteristik tatlılarındandır.

Şeftali: Bursa, şeftalisiyle ünlü bir şehirdir. Bursa’da çok farklı türleri yetişen şeftali, yaz aylarının en sevilen meyvelerinden biridir. Dünyaya Çin´den yayıldığı düşünülen şeftali uzun yaşam ve ölümsüzlük sembolü olarak görülür. Şeftali ağacı ortalama 30 yıl yaşar, ancak Bursa’da en çok 15-20 yıl sonra ağaçları sökülür. Bol sulu olup, tatlı meyvesinin en önemli özelliği kabuğunun tüylü olmasıdır. Bu kadifemsi dokudan hoşlanmayanlar için son yıllarda Bursa’da nektarin denilen tüysüz bir çeşidi yaygın olarak üretilmeye başlanmıştır.

Çekirdeği kolay ayrılana yarma, ete yapışık olana et şeftalisi denir. Yarma şeftali genellikle taze meyve olarak tüketilir. Et şeftalisi ise konserve yapımında kullanılır. Ülkemizde beyaz ve sarı etli olarak bilinen iki tür vardır. Bursa Ovası’nın yapılaşmaya açılmasıyla şeftali üretim alanları da gitgide azalmaktadır.

Bursa Kaplıcaları: Bursa, hamam ve özellikle kaplıcalar açısından dünyanın en zengin kentlerinden biridir. Bursa kaplıcalarıyla ilgili en erken bilgi, 82 yılında Dion’un konuşmalarında görülür. Osmanlılar, bir yandan Bizans´tan kalma hamamları onarırken, bir yandan da kendileri için yeni kaplıcalar, termal hamamlar yaptılar. Bursa´nın kaplıca suları şehrin batısındaki Bademli Bahçe ve Çekirge bölgelerinden çıkar. Her iki bölgeden çıkan termal suların kimyasal analizleri farklı olduğu gibi, aynı bölgeden çıkanlarınki de farklıdır. Buna göre kaynakların aralarında bağlantı olmadığı kabul edilebilir. Çekirge´de bulunan sulara çelikli, Bademli Bahçe´de bulunanlara kükürtlü sular denir. Kara Mustafa Kaplıcası´nın suyu ise tamamen farklıdır. Vakıf Bahçe´de bulunan kâgir depodan çıkan su 32 yere verilir. Bunlar arasında hamamlar, oteller ile şahısların evleri vardır.

Uludağ: Bizans öncesinde Olympos olarak anılan dağ, Bizans döneminde manastırlarla dolu olduğu için Keşiş Dağı olarak da isimlendirilmiştir. Bursa denince akla ilk gelenlerden olan Uludağ, 2543 metre yüksekliği ile kuzey-batı Anadolu’nun en yüksek zirvesini oluşturmaktadır. Bu yönü ile amatör dağcıların ve doğa yürüyüşü yapanların uğrak yerlerindendir. Marmara Denizi’ne 35-40 km uzakta olan Uludağ, 1961 yılında “Milli Park” ilan edilmiştir.

Erguvan: Bursa’nın köklü geçmişinden bugünlere ulaşan simgelerinden biri olan erguvan ağacı; dayanışma, hoşgörü, sevgi ve kardeşliğin simgesi olarak yüzyıllar boyunca düzenlenen bir şenliğe adını vermiştir.

Misi Köyü (Gümüştepe Mahallesi): Bursa merkezine yakın, gezilmesi gereken, tabiatla iç içe olunabilecek bir yer olan Misi Köyü, 2000 yıllık tarihi geçmişe sahiptir.

Günümüzde Gümüştepe Mahallesi adıyla Nilüfer İlçesi’ne bağlanan Misi Köyü’nün çok eski bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Misi Köyü’nün ilk adının Mysia olduğu sanılmaktadır. M. S 183 yılında Alex adlı bir keşiş, seksen beş kişilik bir maiyetiyle Hıristiyanların öncüleri olarak İnkaya ve Misi köylerine yerleştikleri , “konsül” ün toplanarak İncil tartışması yapıldığı tarihi kayıtlarda mevcuttur. Bugün kalıntılara rastlanılan manastır civarında İncil’in bir nüshasının gömülü olduğuna inanılır. Bu kalıntılar dolayısıyla bölge Hıristiyanlar için de önem taşımaktadır.

Irgandı Köprüsü: Gökdere üzerindeki en önemli yapı Irgandı Köprüsü’dür . Dünya üzerinde dört arastalı köprüden biri olan Irgandı Köprüsü, Osmangazi ve Yıldırım ilçelerini birbirine bağlar. Çeşitli kaynaklarda Irgandı Köprüsü’nün 1442 yılında Pir Ali oğlu Tüccar Muslihiddin tarafından mimar Abdullah oğlu Timurtaş’a yaptırıldığı ifade edilmektedir. Tarihi kaynaklara göre üzerinde, 31 dükkan ve bir mescitten oluşan tonozlu kagir bir yapı ile köprünün ana taşıyıcı tonozunun her iki yanında birer adet depo (ahır) bulunan köprü, 1855 depreminde büyük hasar görmüş ve üzerindeki kagir yapı yerine irili ufaklı ahşap dükkanlar inşa edilmiştir. 1922 yılında kenti terk eden Yunanlıların bombalaması sonucu köprü yeniden tahrip olmuştur. 1949 yılında köprü betonarme olarak ve orijinal haline göre 60 cm. daha yüksekte yeniden yapılmıştır. 1988 yılından 2004 yılına kadar süren çeşitli bireysel ve kurumsal çabalar sonucunda, 2004 yılında 19. yüzyıldaki durumuna uygun olarak restore edilen köprü günümüzde çeşitli el sanatı atölyelerini ve dükkanları içermektedir. 17. yüzyılda Bursa’ya gelen Evliya Çelebi, bu köprünün mimarisi ile ilgili öyküler anlatmaktadır.

Kapalı Çarşı: Bursa çarşısının en eski bölümünü oluşturan Uzun Çarşı, Emir Han’ın kuzeyinde yer alan dükkanlar ile oluşmaya başlamıştır. Eski belgelerden günümüzdeki kapalıçarşının 15. yüzyılın ilk yarısında Uzun Çarşı olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır. Uzun Çarşı aksının zamanla kuzey ve güneyinde, hanlara sırtlarını dayamış küçük işyerleri kurulmuştur. Bu çarşıda sırasıyla elbiseciler, şekerciler, ayakkabıcılar ve bıçakçıların yer aldığı bilinmektedir. Gayrimenkullerin açık artırma usulüyle satılması Sûk-i Sultani olarak da adlandırılan bu çarşıda gerçekleştirilmiştir. Bugün de keyif alarak gezebilecek aynı zamanda alışveriş veriş yapabileceğimiz, ağırlıklı olarak kuyumcu esnafına ait dükkanların bulunduğu bir çarşı olarak hizmet vermektedir.

Emir Sultan Türbesi: Üç Osmanlı sultanı dönemlerinde yaşamış ve sufilikte velilik rütbesini kazanan Emir Sultan Hazretleri’nin türbesinin Müslüman dünyasında beşinci makam olduğu ileri sürülmektedir. Peygamber soyundan geldiği için “Emir”, gönülleri fethettiği için “Sultan” unvanı almıştır. Türbe yapısal olarak özgünlüğünü yitirmiştir. Ancak sahip olduğu manevi değerinden hiçbir şey kaybetmeyerek günümüze gelmiştir.

Paylaşın