Elazığ: Yusuf Ziya Paşa Külliyesi

Yusuf Ziya Paşa Külliyesi; Elazığ’ın Keban İlçesi, Kallar Mahallesi, İnönü Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Yûsuf Ziyâ Paşa’nın Erzurum valiliği sırasında 1209-1212 (1794-1798) yılları arasında yaptırdığı külliye bir avlu etrafında cami, medrese, kütüphane, çeşme ile bunların biraz uzağında türbe, çeşme ve hamamdan meydana gelmektedir.

Bu yapılardan medrese günümüze ulaşmamıştır. Ayrıca külliyede yeri tam olarak tesbit edilememekle birlikte vaktiyle bir hanın da olduğu bilinmektedir. Cami Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1965-1966 yıllarında restore edilmiştir.

Arazinin eğiminden dolayı teraslanmış bir avlu üzerinde cami ve kütüphane yer almaktadır. Avluya üç kapıyla ulaşım sağlanır.

Bunlardan kuzeydoğu ve kuzeybatı yönlerinde bulunan iki kapıdan merdivenle inilerek, güneydekinden ise çıkılarak avluya girilmektedir. Kuzeydoğudaki kapının alınlığında ve kuzeybatıdaki kapının kemeri üzerinde 1212 (1798) tarihini veren kitâbeler mevcuttur.

Paylaşın

Elazığ: Hoca Hasan Hamamı

Hoca Hasan Hamamı; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi, Bedri Hoca Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Hamam, yine aynı yerdeki Hoca Pınarı ve Hoca Mescidi ile kenarları 100 metrelik bir eşkenar üçgen oluşturacak konumda inşa edilmiş. Bu ilginç planlamaya adını veren “hoca”nın hangi hoca olduğu ise bilinmiyor.

Yaklaşık 16 metreye 16 metrelik alanı, çok yüksek ve görkemli kubbesiyle çok ferah bir hamam olduğu anlaşılan Hoca Hamamı’nın 1634 yılında yapıldığına ilişkin bilgiler var.

Doğu ve batı yönlerinde iki kapısı bulunan hamamın, doğuda yeralan ana kapısı, taş sanatının ender örneklerinden ve adeta saray kapısını andırmakta.

Sadece temelleri kalmış olan sıcaklığın, haç şeklinde planlanmış dört halvet ve dört eyvandan oluştuğu, ayrıca; soğukluğun, diğer hamamlarda rastlanmayan şekilde sadece ışıklıktan değil, güneye açılan iki pencereden ışık aldığı gözlemleniyor .

Klasik Osmanlı Hamamları tipindedir. Sıcaklık, ılıklık ve soyunma kısmı mevcuttur. Soyunma yeri kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Sıcaklık kısmı ise dört halvetlidir. İki kapısı vardır. Doğu kapısının üzerinde kubbeli methal kısmı vardır. Batıdaki kapısı ise sadedir.

Paylaşın

Elazığ: Kurşunlu Camii

Kurşunlu Camii; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi, Nasrettin Hoca Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Harput’ta Osmanlı Devri camilerinin en güzel örneklerinden biridir. 1738 – 1739 yıllarında yapılmıştır. Cami dikdörtgen plânlıdır. Kare plânlı harim kısmının üzeri kubbe ile örtülüdür.

Kubbe kasnağında dört penceresi vardır. Kubbelerinin kurşunla kaplı olması nedeniyle bu ismi almıştır. Caminin son cemaat mahalli üç kubbelidir. Minaresi kesme taştan yapılmıştır.

Kurşunlu Camii Çınarı;

Kurşunlu Cami ile aynı yaşlarda olan ve  avlusunda bulunan devasa çınar ağacı 1.60 m çapında gövdeye sahiptir. Anıt ağaç olarak tescillenip koruma altına alınmıştır.

Osmanlı camilerinin ortak özelliklerinden olan cami avlularındaki çınar ağaçları; Osmanlı İmparatorluğunu sembolize etmelerinin yanı sıra,  çınar ağaçlarının bir paratoner işlevi görmesi, nemi seven kökleri sayesinde cami duvarlarını nemden koruması, yapraklarının havadaki tozları tutması ve zamanla geniş bir alana yayılan dal ve yapraklarının cami cemaati için altında dinlenecekleri  bir şemsiye gibi  gölgelik oluşturması  vb.    faydalarına istinaden Osmanlı döneminde,  cami avlularının geneline çınar ağaçları dikilmiştir.

Osman Bey’in rüyasında çınar ağacını  görmesi ve bu rüya sonucunda  Şeyh Edebali’nin kızıyla evlenmesi neticesinde, Osmanlı  ile bütünleşen ve sembolleşen çınar ağacının ülkemizdeki tek yaygın tür olan “Doğu Çınarı”nın ömrü 600 küsür  yıldır. Osmanlı’nın ömrünün de 600 küsür yıl olması ilginç bir tevafuktur.

Paylaşın

Elazığ: Ağa Camii

Ağa Camii; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi, Nasrettin Hoca Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

1889’da yeniden yaptırılmış.Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda olan bu yapı, dikdörtgen planlı. İbadet mekanının üzerini örten kubbenin çökmesinden sonra restore edildiğini ve üzerinin çatı ile örtüldüğünü biliyoruz.Caminin orijinal olan minaresi kesme taştan yapılmış.Osmanlılar döneminde 967 H. (1559 M) yılında yaptırılmıştır. Harput’a girişte solda yer alır. Dikdörtgen planlı olan ve tamamen yıkılan bina restore edilmiş ve ibadete açık hale getirilmiştir. İnce işçilik gösteren minaresi kesme taştan yapılmıştır.

Ağa Camii, Harput’un Ağa mahallesinde Hükumet ve Saraçhane caddelerinin birleştiği köşe başında olup Kıble tarafı Hükumet, Batı tarafı Saraçhane caddeleri, önü hususi mezarlıkla, Doğu bitişiği ise Cevheriye medresesiyle çevrilmişti. Medresenin önünden camiye giden yolun yanı başında (Üç lüle) çeşmesi vardı. Ağa Camii, daha önceleri (Pervane ) camii namiyle ahşap bir mescit halindeymiş…. (1589-946.H) tarihinde Harput köylerinden Sarını Ağaları tarafından tamir edildiğinden (Ağa Camii) namını almıştır. (1889 -1306.H) tarihinde ise Sarahatun camiinin banisi meşhur Müftü Hacı Ahmed Ef.nin torunu alim ve fazıl Hacı Abdülhamit Ef.nin himmet ve yardımlarıyla, harabiye yüz tutmuş olan bu cami yıktırılarak kârgir, kubbeli ve minareli olarak yeniden yaptırılmıştır.

Minaresi beyaz kesme taşlardan yapılmış, camiin büyüklüğiyle mütenasip ve oldukça zariftir.Cami, bu suretle mükemmel olarak yapıldıktan sonra, o zaman Sivas’da mektupçu bulunan Kesirikli Süleyman Faik bey merhum, Sıvas tezgahlarında hususi olarak bizzat yaptırdığı güzel ve çok büyük bir kilimi hediye olarak bu camiye göndermişti. Caminin banisi olan Hacı Abdülhamit Ef. bundan çok mütehassis olmuş ve o günden sonra Süleyman Faik beyin aleyhinde birisi tek kelime söylese hemen müdafaa eder ve sözünü ağzında bırakırmış.

Bu kilim, Caminin dört sütun arasındaki orta yerini tamamen kaplamıştı. Camiin mimari bakımdan bir fevkaladeliği yoktur. 80 santim genişliğinde dört taş duvarla yükseltilmiş ve bu duvarların ortasında dört yuvarlak sütün üzerine bir kubbe oturtulmuş ve etrafı ise düz tonos şeklinde yapılmıştır. Yarım asır evvel camiin damı ve kubbesi toprakla örtülüydü. Zaman geçtikçe harabiye yüz tutmuş olduğundan son zamanlarda yine halkın yardımıyla üzerine çatı yapılmıştı.

Camiin hem Saraçhane caddesinde, hem de Üçlüle çeşmesinin üst tarafında taş kemerli iki küçük kapısı vardı. Birinci kapıdan içeri girilince sol tarafı mezarlık, sağ taraf ise camiin duvarlarını teşkil ediyordu. Bu koridorun ortasında iki üç basamakla taşlık bir methale çıkılırdı ki, üç büyük kemerle ve ön tarafı yük, ek ağaç parmaklıklarla bu koridordan ayrılmıştı. Bu methalin sağ tarafında ufak bir mihrap vardı. Zeminde geniş ve büyük hasırlar seriliydi, yaz günleri, çok defa bu ayvanda namaz kılınırdı.

Methalden büyük ve kemerli bir kapı ile de iç camiye girilirdi. Kapının her iki tarafında ağaç parmaklıklı maksureler ve bu maksurelerin birisinden de yine ahşap bir merdivenle iki saflık dar bir tahtabend’e çıkılırdı. Camiin tavana yakın 7 küçük ve aşağılarında ise 9 büyük ki, cem’an (16) penceresi vardı. Tavan ve kubbesinin yüksekliği ve pencerelerinin çokluğu ve iç genişliğinin de takribi 20X20 ebadında olması dolayısıyle ziyadar, ferah ve oldukça büyük bir camiydi.

Paylaşın

Elazığ: Ahi Musa Mescidi ve Türbesi

Ahi Musa Mescidi ve Türbesi; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi, Cümbüşçü Hafız Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Harput’ta bulunan tek Ahi yapısıdır. Ahi örgütünün Harput’ta da varlığını göstermesi yönünden önemli olan mescidin kitabesinden, 1185’te yaptırıldığı anlaşılıyor.

Mihrabı Yarım bir niş biçimindeki dörtgen planlı mescidin yanındaki kubbeli türbede, mescidi yaptıran Ahi Musa Hervi (Herdi) yatıyor. Gerek türbenin gerek mescidin duvarları yer yer kesme ve moloz taştan yapılmıştır.

Dikdörtgen planlıdır. Moloz taşlarla örülü duvarların üst kısmı düz damlı ve topraktır.Türbe ve mescitten meydana gelen yapı çok yıkık durumdadır. Mescit kısmı dikdörtgen planlıdır.

Ortada iki sivri kemer bulunmaktadır. Kıble tarafında dikdörtgen planlı türbe kısmı mevcuttur. Türbe mescitten sonra yapılmıştır. Duvarlarından anlaşılmaktadır.

Şimdi kaybolan fakat evvelce kopyası alınan kitabesine göre 607 H. ( 1185 M.) tarihinde yaptırılmıştır. Ahiler tarihinde Fütuvvetname sahibi Harput’lu Çobanoğlu’nun yaşadığı malumdur.

Sultan IV. Murat (XVI. Yy.) devrine ait Mahkeme-i Şeriye sicil defterlerinde Ahi Musa Hervi olarak geçmektedir.Ahi yapısı olarak tek örnek olduğundan onarılması gereklidir.

Paylaşın

Elazığ: Ekinözü Çeşmesi

Ekinözü Çeşmesi; Elazığ’ın Kovancılar İlçesi, Ekinözü Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Çeşme, düz kesme taşlarla örülüp. 2 kemer ve 2 sunaktan ibarettir. Düz kemerli ve eyvanlı tiptedir. Kemer payeleri silme taştan yapılmıştır. Soğukpınar ve Ağpınar ( Akpınar) Çeşmesi adında iki tane çeşme bulunmaktadır.

Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanmasına Dair Yönetmelik” kapsamında Bakanlığımızca 30.000,00 TL. Proje uygulama yardımı sağlanan taşınmazlardan, ilimiz Kovancılar ilçesi Ekinözü köyünde bulunan mülkiyeti Halil Bey Rüfekası Beyler Vakfı’ na ait tescilli 2 adet çeşmenin restorasyon işi tamamlanmıştır.

Paylaşın

Elazığ: Üç Lüleli Çeşme

Üç Lüleli Çeşme; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi, Ahmet Kabaklı Bulvarı üzerinde yer almaktadır.

Üç Lüleli Çeşme’ye Elazığ şehir merkezinden saat başı kalkan Harput otobüsleri ve dolmuşları ile ulaşabilirsiniz.

Kesme taşla yapılan çeşme eyvanlı tiptedir. Eyvan kemeri yuvarlak, üzerinde ay-yıldız, kenarlarda palmet motifleri mevcuttur. Kitabesi mevcuttur.Kitabesine göre 1324 (1906) yılında yaptırılmıştır.

Paylaşın

Elazığ: Meryem Ana Kilisesi

Meryem Ana Kilisesi; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Harput Kalesi’nin doğusundadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Anadolu’nun en eski kiliselerinden biri olan Meryem Ana Kilisesi, Kızıl Kilise, Süryani Kilisesi ve Yakubi Kilisesi adlarıyla da anılmaktadır. M.S 179 yıllarında inşa edildiği sanılan binanın, ilk olarak kaledeki putperestler tarafından  tapınak olarak kullanıldığı, Süryanilerin  daha sonra burayı kiliseye çevirmiş oldukları düşünülüyor.

Meryem Ana Kilisesi, günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş en önemli antik kiliselerimizden biridir.Yaklaşık 20m x 8m boyutlarındaki kilise, Harput’un doğusunda ve kalenin kuzeydoğu köşesine yakın yüksek bir kayanın üzerinde bulunmaktadır. Kilisenin batı duvarını kalenin kaya kütleleri teşkil ettiğinden kilise kalenin kayalıkları içine gömülmüş gibidir.

Kiliseyle ilgili bir rivayete göre; kaledeki hükümdar bir putperestmiş, kalede bulunan sarayından  gizli bir geçitle burada bulunan puthaneye gelip putlara tapıp ibadet edermiş. Başka bir rivayet ise; 1800’lü yıllarda Harput’taki Süryani cemaati, ayin için Kiliseye geldiğinde, içeride bir köpeğin olduğunu görürler.

Kapılarının ve pencerelerinin kapalı olduğu halde, köpeğin içeriye nasıl ve nereden girdiğini merak ederler. Kilise kapılarını kapatıp köpeğin nereden çıkacağını  izlerler. Takip sonucu, kilisenin içinde bir yeraltı tüneline rastlarlar. Bu tünelin ucunun,  Kale içindeki sarayın avlusuna kadar  uzandığını hayretle görürler.

Paylaşın

Elazığ: Demirkapı Hanı

Demirkapı Hanı; Elazığ`ın Alacakaya İlçesine bağlı Çakmakkaya Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Yöredeki tek tarihi eser olan Demirkapı Han 2 dönüm arazi üzerinde alanda bulunmaktadır. Demirkapı Hanı, IV. Murat tarafından 1638 yılında Bağdat seferi sırasında yaptırıldı.

Bağdat üzerinden gelip Çakmakkaya köyü üzerinden geçip Gülek Boğazı`ndan Karadeniz`e ulaşan kervanların konaklaması için yaptırılmıştır.

Demirkapı Kervansarayı olarak da adlandırılmaktadır. Üç sahınlı kervansarayın tonozları ve doğusundaki mekanları sağlamdır.

Paylaşın

Elazığ: İmam Efendi Türbesi

İmam Efendi Türbesi; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi, Meteris Sokağı üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Asıl ismi Osman Bedrettin Erzurumi’dir. Halk arasında İmam Efendi ismiyle bilinir. 1858 yılında Erzurum’da dünyaya gelmiştir. İlk derslerini Erzurum’daki hocası Mehmet Tahir Efendiden alır. Dokuz yaşında iken Kur’an-ı Kerim’i ezberler ve hafız olur. Gittiği medresede sarf ve nahiv dersleri alarak Arapçayı öğrenmeye başlar. Arapçayı öğrendikten sonra tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerine yönelir. Palu’da medfun Mahmud Samini Hazretleri’nin halifelerindendir.

1877 Osmanlı – Rus savaşına katılan Osman Bedrettin Hazretlerine bir gün rüyasında hiç tanımadığı bir zat şöyle der:

“Hafız kurban! Ben, seni bekliyorum. Sen de bizi arıyorsun. Sana verilmesi gereken emânetin altında kudret ve kuvvetim azaldı. Gözüm yoldadır. Bu kadar saklanmaya ve naz etmeye sebep nedir? Yeter artık gel bana!” Bu rüyadan sonra merakla, rüya rahmanî mi diye düşünmeye başladı. Kendini davet eden zât kimdi ve nerede idi? Ertesi gün bir rüya daha gördü. Rüyasında dört mübarek zât ile karşılaştı. Bu zâtlar, Behâeddîn Buhârî, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî, Ali Sebdî ve Vehbî-yi Hayyâtî yâni Terzi Baba hazretleri idiler. Ona şöyle buyurdular: “Aradığını Palu’da bulacaksın. Palulu Şeyh Muhammed Sâminî’nin dâvetine icabet et!”

Bu işaret üzerine Palu’ya hareket etti. O yolda iken Muhammed Sâminî hazretleri de dergâhından Palu’ya gidip, beklediği talebenin kendisine gelmekte olduğunu söyleyerek talebeleri ile birlikte karşılamaya çıktı. Karşılaştıkları yerde onu şefkat ve muhabbetle bağrına bastı.

Sonra onu dergâhına götürüp misâfir etti. Fakat Mahmûd Sâminî hazretlerinin tütün içmesi ve rahatsızlığı sebebiyle gözlerinin çapaklanması dikkatini çekmişti ve “bir şeyh nasıl tütün içer, gözleri çapaklı nasıl böyle dolaşır” diye kalbinde şüpheler ve aklında soru işaretleri olduğundan Hâfız Osman Bedreddîn önce inâbeye (tasavvufi olarak şeyhin müridi olup tarikat dersleri almak) yanaşmadı.

Bu nedenle birkaç günlük misafirlikten sonra ayrılmaya niyetlendi. Osman Bedreddin’in kalbindeki ve aklındaki bu karışıklığa neden olan sorulara manevi olarak vâkıf olan Şeyh Samini Hazretleri, ayrılıp gitmeye niyetli Osman Bedreddin hazretlerine soğuk bir kış günü sabahında:

– Hâfız, Evladım! Tütünün imana zararı var mıdır? diye sorar.

İmam Efendi:

– Hayır efendim yoktur.

-Peki gözdeki çapağın abdeste zararı var mıdır?

İmam Efendi bu sorulardan Şeyh Samini hazretlerinin kalp gözünün açık olduğunu anlayarak mahcup bir tavırla:

-Yoktur, efendim! diye cevap verir.

Şeyh Samini Hazretleri “Doğrudur evladım! Hadi bakalım, bugün misafirlerimiz gelecek bahçedeki bağdan misafirlerimiz için biraz üzüm topla, getir! ” der.

İmam Efendi bu isteğe şaşırır. Çünkü üzüm mevsimi değil ve her yer karla kaplıdır fakat yine de bağa gider, karlarının altındaki üzüm bağındaki asmaları yoklar, yaprakları dökülmüş kurumuş asmalardan başka bir şey yoktur. Geri döner ve Şeyh Samini Hazretlerine durumu izah eder.

Şeyh Samini Hazretleri “Evladım, tekrar git bak! Bakan gözle değil, gören gözle bak !” diye söyler.

İmam Efendi tekrar bağa gider ve çok farklı bir manzarayla karşılaşır. Karların altında yaprakları yemyeşil, üzümleri tam olgunlaşmış bir bağ görür. Bu apaçık kerâmet karşısında, eksikliğin şeyhinde değil kendisinde olduğunun idrâkîne varır. İmam Efendi, üzümle doldurduğu sepeti Şeyh Samini Hazretlerine getirir ve af dileyerek Samini Hazretleri’nin müridi olur ve kısa bir süre içinde icazet alır.

İmam Efendi Hazretleri, Harput ve civar ahalisi için gerek eserleri, gerekse sohbet, irşâd, vaaz ve nasîhatleri ile bir feyiz kaynağı olmuştur. Gülzâr-ı Sâminî adındaki mektübâtı ve Gülbün-i irşâd ve Mecâlis-i Samîniyye adındaki beş cild kasideleri vardır. Sohbetleri üç kitab hâlinde “Sohbetname” adında basılmıştır 1924 yılında Harput’ta dar-ı bekaya irtihal etmiştir.

Paylaşın