Denizli: Tabea Antik Kenti

Tabea Antik Kenti; Denizli’nin Kale İlçesi, Cumhuriyet Mahallesi, Denizli Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Tabae Antik Kenti doğal bir kale görünümündedir. 30 yıl öncesine kadar eski kale üzerinde iskan sürmekteydi.Tabae, Büyük İskender’den sonra Anadolu’da kurulan kent devletlerindendir. Tabae, Hellenistik Dönem’den günümüze kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olmuştur. Antik dönemde kendi adına sikke bastırmıştır. Sikkeler önceleri gümüş daha sonra bronz olarak basılmıştır.

Akropoldeki belli başlı yapılar şunlardır:

Kayaya Oyulmuş Nişli Bina: Akropolün kuzey doğusundadır. Bina kuzey güney doğrultusunda yapılmış olup, plan bakımından dikdörtgen şeklindedir. Duvarın doğu kanadının iç kısmında kayaya oyularak yapılan dört niş bulunmaktadır. Duvarın batı tarafında nişlere rastlanmaz. Binanın çevresinde ve içinde arşitrav parçası, sunak ve sütun bulunmaktadır.

Kayalara Oyulmuş Tek Odalı Evler: Doğal kayalar oyularak, tek odalar halinde yapılmıştır. Ev olarak kullanılmış olmalılardır. Evlerde bulunan kapı nişleri ve zıvanalardan kapılarının ahşaptan olduğu anlaşılmaktadır. Odaların iç kısımlarında da nişler yer almaktadır. Bu evler genellikle kayalık platonun uçurum ve sarp kısmında yer alır. 1957 yılına kadar Kale İlçesi yerleşkesi bu alanda devam etmiştir. İlçe şimdiki yerine 1957 yılında taşınmıştır. Antik kentte 19 yy Osmanlı Ahşap Mimarisi’ne sahip Cevher Paşa Camii bulunmaktadır.

Paylaşın

Denizli: Tripolis Antik Kenti

Tripolis Antik Kenti; Denizli’nin Buldan İlçesine bağlı Yenicekent Kasabası ile Menderes Nehri arasındaki yamaç üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Tripolis , batıya ve kuzeye açılan vadilerle Ege’ye güneydoğusundaki Çürüksu Ovası ve  vadileri ile İç Anadolu ve Akdeniz’e ulaşımı bulunan antik kentlerden birisidir. Kentin güneyinde Çürüksu Vadisi’nde kurulmuş olan çağdaşı Laodikeia’ya 30 km. , Hierapolis’e ise 20 km. uzaklıktadır.

Tripolis’in ilk kuruluşu hakkında kesin bilgilere sahip olunamamıştır. Ancak, kaynaklarda Tripolis’in ilk adının Apollonia olduğu daha sonra Geç Helenistik Dönem de Tripolis olarak adlandırıldığı ve ilk kuruluşunun Lidya Devleti zamanında olduğuna ilişkin belgelere rastlanılmaktadır.

Tripolis Lidya Şehirleri arasında yer almasına karşın Frigya ve Karya bölgelerine ulaşımı sağlayan önemli sınır, ticaret ve tarım merkezlerinden biri görünümündedir. Menderes Nehri ile Çürüksu Çayı’nın bereketlendirdiği, Çürüksu Ovası’nın büyük bir bölümüne hakim kentlerden biri olup, kuruluş biçimiyle ve şehircilik anlayışı ile yörenin en zengin kentleri arasında yer almaktadır.

Tripolis’in ilk kuruluşunun Lidyalılar zamanında olmasına karşın, yüzeydeki kalıntılar uslup olarak Roma ve Bizans Dönemi mimari özelliklerini ve yapı örneklerini göstermektedir.

Tripolis Antik Kenti İ.Ö. II.yy sonları ile İ.S. I.yy. ortalarında ve IV. Yy. ortalarında birçok deprem ve savaşlara sahne olduğundan çok tahrip olmuştur. Kent en görkemli dönemini Roma devrinde yaşamıştır. Kentin Ana Cadde’sinde 1993 yılında Müze Müdürlüğü’nce kazı yapılmış olup, burada kazı çalışmalarına 2007 yılında tekrar başlamıştır.

Tripolis’in başılca yapıları:

Tripolis Tiyatrosu : Antik kentin mevcut yerleşiminin merkezi bir bölgesine inşa edilmiştir. Grek tiyatrosu tipinde araziye uygun inşa edilmiş, Roma mimari tarzında yapılmıştır. Tiyatro üç bölümden oluşmaktadır.

  • Cavea :  Yarım daire şeklinde olup, üç diazoma ile bölünmüştür. Oturma kademeleri tamamen orkestra bölümüne doğru tahrip olmuştur. Tonoz çıkışları caveanın üst kısımlarında ve yanlarda yer almaktadır. Oturma kademeleri büyük mermer taşlardan yapılmıştır. Yaklaşık 8.000 kişi alabilecek kapasitededir.
  • Orkestra:  Cavea’nın oturma kademeleri ve malzemeleri ile tamamen toprak altındadır.
  • Scene (Sahne ve Sahne Binası):  Sahne binasının üst yapısı iç ve dış kısımlara doğru yıkılmış harap durumdadır. Sahne binasına ait sağ ve sol istinat duvarlarının az bir kısmı yüzeyde  görülmektedir.

Tripolis Hamamı: Tripolis Tiyatrosu’nun 200 m. batısında bir düzlük üzerinde bulunmaktadır. Geç dönemde kenti çeviren sur duvarının dışında kalmıştır. Yapıya ait yüzeydeki kalıntılardan beş bölümü tespit etmek mümkündür. Her bölüm kendi arasında tonozlarla ve büyük nişlerle geçildiğine dair kemer izleri bulunmaktadır. Alt yapısı ve duvarlarının kesme traverten blok taşlardan, kemer ve tonozlarında ise aynı malzemeyle tamamlandığı anlaşılmaktadır. Hamam, tipik Roma Hamamı geleneğinin bir örneğidir.

Şehir Binası: Hamamın yaklaşık 200m. güneyinde yer almaktadır. Üst yapısı tamamen yıkılmıştır. 40X65 m. ölçülerinde büyük bir yapıdır. Temel duvarları çok geniştir. Yapının batı duvarına bitişik sur duvarı devam etmektedir. Yapı Roma Mimari karakteri göstermektedir.

Apsisli Yapı: Şehir Binası ile Tiyatro arasındadır. Dikdörtgen planlı yapının kuzey duvarının iç kısmı apsisli olduğundan bu ad verilmiştir. Yapının üst bölümü tamamen yıkılmış harap durumdadır.

Kale ve Surlar: Tripolis Geç Roma ve Bizans Dönemi’nde sur  ile çevrilmiştir. Eğimli arazide kurulan kentin surları yer yer burçlarla, gözetleme kuleleri ve kalın duvarlarla desteklenmiştir. Tiyatroya bitişik devam eden sur, kentin kuzeyindeki en yüksek tepede kule ile birleşir. Kule hem savunmaya hem de gelecek düşman tehlikesini gözetlemeye yöneliktir.

Su Yolları: Tripolis Antik Kenti her ne kadar Menderes Nehri kenarında kurulmuş olsa bile, kentin ihtiyacını karşılayacak olan gerekli suyu, kente 25 km. uzaklıkta bulunan şimdiki Güney İlçesi yakınındaki kaynaktan temin etmişlerdir. Kaynak ile Tripolis arası dağlık ve engebeli arazi olduğundan bu güzergahta  su yortusunu, tünel, künk ve kemer izlerinin kalıntıları bulunmaktadır.

Nekropol: Antik Tripolis Kenti’nin doğu ve güney yamaçları Nekropol Alanı olarak kullanılmıştır. Dik ve meyilli tepelerin sarp kayalık bölgelerinde, kayaya oyulmuş kaya mezarları bulunmaktadır. Ayrıca alt kısmı podyumlu, üst kısmı lahit şeklinde mezarlar yer almaktadır.

Paylaşın

Denizli: Hierapolis Antik Kenti

Hierapolis Antik Kenti; Denizli’nin Pamukkale İlçesi, Pamukkale Ören Yeri sınırları içerisinde yer almaktadır. İlçe merkezine 17 km uzaklıktadır. Denizli Otagarı’ndan Pamukkale Örenyeri’ne giden minibüsler ile ulaşımı vardır.

Hierapolis Antik Kenti’nin kalıntılarının büyük bölümü de bu dönemden. Eşi bulunmaz güzellikteki travertenler ile birlikte bu kalıntılar UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Miras Listesi’nde yer alıyor. Pamukkale’nin hemen ilk görüşte sizi büyüleyeceğine eminiz. 2 bin yıl öncesinde de Bergama Krallığı bu çekiciliğe karşı koyamamış ve travertenlerin yanına Hierapolis Kenti’ni inşa etmiştir. Bu dönemde Hierapolis bir termal sağlık merkezi gibi görev yapmış ve şifalı olduğuna inanılan kaynakları binlerce yıl boyunca Anadolu’nun farklı yerlerinden gelip sağlık ve güzellik arayan kişiler tarafından ziyaret edilmiştir.

Günümüzde de güzellik ve sağlık arayışı içinde termal havuzları ziyaret edilmeye devam ediyor. Siz de binlerce yıl öncesindeki antik dünyanın insanlarının yüzdüğü sulara girebilir ve travertenlerin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz. Ancak oluşumu binlerce yıl alan bu doğal güzellik oldukça hassas. O yüzden yalnızca belli kesimlerinde dolaşılabiliyor ve sularına girilebiliyor. Pamukkale’de daha uzun süre kalmak ve şifalı sularından yararlanmak isteyenler ise antik kentin ve travertenlerin yakınında yer alan termal tesislerde hem konaklayabilir hem de masaj, termal sular ve çamur banyolarının keyfini yaşayabilirler.

Hierapolis Antik Kenti oldukça iyi biçimde korunarak günümüze ulaşmayı başarmıştır. Buranın bir termal merkez olduğu zamanlarda çok sık ziyaret edildiğini kesinlikle söyleyebileceğimiz Roma Hamamı, günümüzde arkeoloji müzesi olarak kullanılıyor. Hierapolis ve yakın çevresindeki antik kent kazılarında ortaya çıkarılan heykeller ve diğer kalıntıları burada görebilirsiniz. Antik tiyatro, tapınaklar, anıtsal çeşmeler, mezarlar, agora, gymnasium gibi yapılar da size 2 bin yıl öncesinin kentinde olduğunu hissettirecek derecede iyi durumda. Özellikle Roma Dönemi’nde cehennemin girişi olduğuna inanılan Ploutonium hakkında anlatılan hikâyeler ilginizi çekecektir.

Hierapolis, Hristiyanlık açısından da kutsal bir yerleşim. Bu kutsallığın en önemli nedeni İsa’nın 12 havarisinden birisi olan Phillippus’un burada öldürülmüş olması ve mezarının da burada bulunması. 5’inci yüzyılda saray mimarlarınca yapılan, azizin mezarının yer aldığı Martyrium, Hristiyanlığın kutsal yapılarından. İçinde vaftiz teknesi ve piskopos ayin mekânlarının yer aldığı 6’ncı yüzyıl katedrali ile 7’nci yüzyıla tarihlendirilen Direkli Kilise diğer önemli Hristiyan yapıları. Daha küçük pek çok kilise de kentin çeşitli yerlerine dağılmış durumda. Tüm bu yapılar Hierapolis’in Bizans Dönemi’nde önemli bir dinsel merkez olduğunu kanıtlıyor.

Hierapolis Antik Kenti Nerededir?

Denizli’nin 17 kilometre kuzeyinde yer alan Hierapolis Antik Kenti’nin Arkeoloji literatüründe “Holy City” yani Kutsal Kent olarak adlandırılması, kentte bilinen birçok tapınak ve diğer dinsel yapının varlığından kaynaklanmaktadır. Kentin hangi eski coğrafi bölgede yer aldığı tartışılır.

Hierapolis coğrafi konumu ile kendisini çevreleyen çeşitli tarihi bölgeler arasında yer almaktadır. Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürerler. Antik kaynaklarda, kentin Helenistik Dönem öncesi adı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Hierapolis olarak adlandırılmadan önce kentte bir yaşamın var olduğunu Ana Tanrıça kültünden dolayı bilinmektedir. Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ II. YY. başlarında kurulduğu ve Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir.

Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki (MS 60) büyük depreme kadar, Helenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Helenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır.

Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS IV. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), MS 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philipin burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. Hierapolis, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir.

Hierapolis Antik Kenti’nin Bölümleri

Hierapolis Tiyatrosu: Büyük yapı dört ada üzerine inşa edilmiştir. Dik olan cavea diazoma’dan iki kısma bölünmüştür, dikey olarak 9 cuneusa Summa cavea galerisi ile 8 basamak yerleştirilmiştir Ima caveanın (alt basamaklar) orta kısmı, proedria için mermer bir exedra şeklinde düzenlenmiş, yüksek arkalıklı, arslan ayaklı oturaklar, kentin önemli kişileri içindir. Sahne binası, logeion ve geniş bir sahne arkasına sahiptir ve skene ile bağlantılıdır. Skene fronsun üç düzeni mermer monolit sütunlar tarafından podium üzerine oturmakta ve burada Apollon ve Artemis’e adanmış, bezeli korniş bulunmaktadır. Bu görkemli yapı, İmparator Septimius Severus zamanında İS III. yüzyılda, önceki evreyi (Flavius Dönemi) içine alarak ve yok ederek inşa edilmiştir. Geç Roma Dönemi’ne kadar kullanılmış, bunu arkhitravının alt yüzüne, İS 352 yılına tarihli ve skene fronsun onarımını yazıttan anlaşılmaktadır.

Büyük Hamam Kompleksi: Bugün masif duvarları ve bazı tonozları ayakta kalabilmiş olan yapının iç mekanlarının mermerle kaplı olduğuna dair izler bulunmaktadır. Hamamın planı diğer tipik Roma hamamları gibidir. Önce girişte büyük avlu, iki yanında büyük holler bulunan kapalı dikdörtgen bir alan ve daha sonraları bulunan esas hamam yapısı yer alır. Palaestranin yan kanatlarında, biri güneyde, diğeri kuzeyde olan iki büyük hol imparatora ve törenlere ayrılmıştır. Hamam kompleksinin kalıntıları MS. II. yüzyıla tarihlenir. Büyük hole bitişik tonozlu kapalı mekanlar günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.

Frontinus Caddesi: Mimari özelliklerinden dolayı, kapı ile birlikte yapıldığı düşünülen 14 metre genişliğindeki bu cadde (plateia), kentin ana caddesini oluşturmaktadır.

Agora: MS 60 yılında meydana gelen depremden sonra Frontinus Caddesi, ile doğudaki tepenin yamaçları arasında geniş bir alanda değişim sonucu Hierapolis Ticaret Agorası olarak düzenlenmiştir.

Kuzey Bizans Kapısı: Hierapolis kentinde yapılan sur sistemine dahil olan Kuzey kapı MS IV. yüzyıl sonuna tarihlenmektedir.

Güney Bizans Kapısı: MS IV. yüzyılda inşa edilmiştir. Traverten bloklar ve içinde mermerinde bulunduğu devşirme malzeme ile yapılmıştır.

Gymnasium: Sütun dizisi üzerinde yapının gymnasium olduğuna işaret eden yazıtlı bir arşitrav parçası dikkat çeker.

Tritonlu Çeşme Binası: Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Tapınağı’nın yakınlarındaki çeşme binasıyla beraber şehirdeki iki büyük anıtsal binadan biridir.

İon Sütun Başlıklı Ev: Ev tiyatroya giden ikincil uzun bir yol üzerinde bulunmaktadır. Orijinal yapı MS II. yüzyıl olarak tarihlenmektedir.

Latrina: Depremde yıkılmış olan bu yapı yıkıntı halinde tüm parçaları ile günümüze ulaşmıştır. Uzun mekânın tabanında lağım sularını caddedeki kanalizasyona taşıyan kanal bulunmaktadır. İç duvar boyunca oturmak için yapılmış, üzerinde delikler bulunan bir seki yer alır, pis suları taşıyan kanalın önüne sıhhi ihtiyaçlar için bir temiz su kanalı yapılmıştır.

Apollon Kutsal Alanı: Anıtsal yapı Hierapolis’in en önemli tanrısına adanmıştır. Podium da işaret edilen iç kısımdaki yapı daha önce tapınak şeklinde tanımlanmıştı ancak daha sonra yapılan çalışmalar neticesinde kehanet merkezi olduğu anlaşılmıştır.

Su Kanalları ve Nympheumlar: Çevredeki tepelere inşa edilmiş kanallardan oluşan iki aquadükt kente içme suyunu sağlamaktadır.

Plutonium: Plutonium’un girişi, tapınağın sağ tarafındadır.

Surlar: MS V. yüzyılda, Roma İmparatorluğu’nun diğer kentlerinde de olduğu gibi, Hierapolis de MS. 396’da çıkarılan bir kanuna göre kuzey, güney ve doğu yönlerinde surlarla çevrilmiştir.

Katedral: Hierapolis Antik Kenti’nin en önemli Hristiyan kült yapılarındandır. Yapı, plateiaya narteks ve atrium ile açılmaktadır. Sağdaki kapıdan vaftiz mekanına girilir, dörtgen planlı, apsisli mekan, sütunlar ile 3 nefe ayrılmıştır, apsisli bölümde yuvarlak, mermer kaplama levhalı, iki yanında merdivenleri olan vaftiz teknesi yer alır. Saçaklık, kadınların oturduğu bölüme ait ikinci sütun dizisi tarafından taşınıyordu. Apsis içte yuvarlak dışta çok kenarlı bir plana sahiptir. Ana apsisin içinde, ayin sırasında papazların ve piskoposun oturduğu konsantrik merdiven, synthronon, yer alır. Yapı planı bize orta çağ onarımları ile İ.S. VI. yüzyılın birinci yarısına tarihlememizi sağlar.

Aziz Philippus Martriumu: Hierapolis Antik Kenti’nin eşsiz termal suları ile bir şifa kaynağı görülmesinin yanı sıra, hem Pagan dönemlerinde hem de Hristiyanlık döneminde kutsal kent sayılmıştır. Bunun nedeni de İS 80 yıllarında Hierapolis’e Hristiyanlığı yaymaya gelen ve Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Philippus’un burada çarmıha gerilerek öldürülmesidir. İS 4. yüzyılda Hristiyanlık resmi din olduktan sonra Aziz Plilippus adına öldürüldüğü yerde bir şehitlik yapılmıştır. Dini ve ruhi tedavi merkezi olarak yapılan yapı sekizgen planlıdır.

Ortasındaki mermer kaplı alanda da Aziz Philippus’un mezarı vardır. Bizans Dönemi’ndeki surun dışında kalan bu merkeze geniş ve uzun merdivenlerle çıkılır. Yapıya yaklaşan son bölümdeki merdivenlerin sağında Ayazma çeşme yapısı vardır. Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun kaplanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller mevcuttur. Sekizgen bölümün tabanı mermer, koridor ve bağlı bölümlerin tabanı bitkisel motifli mozaik ile odaların tabanı traverten, halkın kaldığı dış odaların tabanı ise sıkıştırılmış topraktır. Günümüzde de birçok kilise Aziz Philippus bayramını kutlayıp ayin düzenlemektedir.

Paylaşın

Denizli: Laodikeia Antik Kenti

Laodikeia Antik Kenti; Denizli’nin Pamukkale İlçesi, Goncalı Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Helenistik kent, M.Ö. 3. yy.’ın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kurulmuştur. M.Ö. 130/129 yılında ise bölge tamamen Roma’ya (önce Cumhuriyet, sonra İmparatorluk) bağlanmıştır.

Hıristiyanlığın ilk 7 kilisesinden birine sahip olan kent, Erken Bizans Dönemi’nde metropollük seviyesinde dini bir merkez haline gelmiştir. Laodikeia’da yapılan kazı çalışmaları, Erken Kalkolitik Dönem (Bakır Çağı, M.Ö. 5500’den M.S. 7. yy.’a kadar kesintisiz yerleşimlerin varlığını ortaya koymuştur.

Laodikeia, önemli arkeolojik kalıntılara sahiptir. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikeia’nın önemli ve günümüze kadar gelebilen yapıları içinde; Anadolu’nun en büyük stadyumu (ölçüleri 285×70 m.), 2 tiyatrosu, 4 hamam kompleksi, 5 agorası, 5 nymphaeumu, 2 anıtsal giriş kapısı, Bouleuterionu, tapınakları, Peristylli evleri, Latrina, kiliseleri ve anıtsal caddeleri sayılabilir.

Kentin dört tarafını ise nekropol alanları çevirir. Laodikeia, Hıristiyanlık dünyası için çok önemlidir. Çünkü kent M.S. 4. yy.’dan itibaren Kutsal Hac Merkezi olma gibi dinsel bir özelliğe sahip olmuştur. Bu nedenle İncil’de adı geçen ve Laodikeia Kilisesi adına vahiy gönderilen bir kentte Laodikeia Kilisesi’nin ortaya çıkarılması, bu kutsallığı bir kat daha artırmaktadır.

Kilise, Büyük Constantinus zamanında (M.S. 306-337), Hıristiyanlığın M.S. 313 yılında Milano Fermanı ile serbest olmasıyla birlikte yapılmıştır. Bu yönüyle Hıristiyanlık dünyasının en eski ve en önemli kutsal yapılarından biri olma özelliğini korumaktadır ve bu nedenle yapı bir hac kilisesidir.

Paylaşın

Denizli: Çakırlar Mağarası

Çakırlar Mağarası; Denizli’nin Çal İlçesine bağlı Çakırlar Köyü, bodrum Mevkii’nde yer almaktadır.

19.10.2006 tarihinde Aydın KTVK Bölge Kurulu tarafından 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilmiştir. Doğal Mağara traverten ocağında rastlanmıştır. Traverten alımları sırasında mağaranın içinde ve dış bölgesinde derin çatlaklar meydana gelmiştir.

Bu çatlaklar hem dışında, hem içinden izlenebilmektedir.Mağara birbirine bağlı iki galeriden oluşmaktadır. Yaprak şeklinde, damla şeklinde, sarkıt dikitler meydana gelmiştir.

Traverten alımı sırasında toprak ve traverten parçaları düştüğünden taban kısmında su olup olmadığı belli değildir.  Fakat sarkıt ve dikitlerde su damlaları vardır. Mağaranın girişi traverten kitlesi ile kapanmıştır. Giriş ancak sürünerek olabilmektedir.

Paylaşın

Denizli: Keloğlan (Dodurgalar) Mağarası

Keloğlan (Dodurgalar) Mağarası; Denizli’nin Acıpayam İlçesine bağlı Dodurgalar Kasabası sınırları içerisinde yer almaktadır. 

Mallı Dağın’ın doğu yamacındaki mağara, Dodurgalar Kasabası’na 3 km. mesafededir.

Batı Anadolu ve Ege Bölgelerini Akdenize bağlayan Denizli-Antalya Karayolu bu mağaranın hemen yakınından geçmektedir. Toplam uzunluğu 145 m olup, yatay olarak gelişmiş geçit konumlu fosil bir mağaradır.

Mağaranın içindeki bol miktardaki sarkıt, dikit, sütün, makarna sarkıtı ve örtü damlataşları bu mağarayı adeta damlataş ormanına döndürmüştür. Bu nedenle Turizm amaçlı kullanıma çok uygun bir yerdir. 2003 yılında turizme kazandırılmış olup sosyal imkanlar mevcuttur.

Gelişmiş batı ülkeleri ve A.B.D de 18. yüzyılın ortalarından berideğerlendirilen mağaralar yurdumuzda da 1970 lerden sonra başta turizm olmak üzere çeşitli ekonomik amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır.

Paylaşın

Denizli: Kaklık Mağarası

Kaklık Mağarası; Denizli’nin Honaz İlçesi, Kaklık Kasabası sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Kaklık Mağarası damlataşı, sarkıtları ve dikitleriyle süslü olup, Pamukkalede bulunan travertenlere benzer, traverten basamaklarıyla eşine rastlanmaz güzellikte olup, Küçük Pamukkale veya Mağara Pamukkale olarak adlandırılmaktadır. Mağara içerisinde bol miktarda termal su bulunmaktadır.

Berrak,renksiz ve kükürt kokulu olan bu su varlığı bazı cilt hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Ayrıca mağaranın yakınında ziyaretçilerin istifadesine sunulmak üzere yapılan yüzme havuzu, küçük amfi tiyatro, seyir alanları, kafeterya ve kameriyeler mayıs 2002 tarihinden itibaren turizmin hizmetine sunulmuştur.

Düden-kaynak, çöküntü obruğu konumlu aktif bir magara olan “Kaklık Mağarası”nın çevresi; Mesozoik kireçtaşları, Eeosen marn, kil, kumtaşı ve konglomeraları, miyosen-pliyosen yaşlı kil, kum, Marn ve kalkerler ile kuveternere ait traverten ve alüvyonlardan meydana gelmiştir.

Kaklık Mağarasının içinden ve yakınında yüzeyden çıkan termal kaynakların hidrojeokimyasal özellikleri :

Görünüş Berrak PH 6.85
Renk Renksiz Toplam Sertlik (FS ) 116.9
Koku Kükürt Kokusu Klorür (mg/lt) 31.6
Tat – Amonyak Yok
Tortu Yok Organik Maddeler için
Nifrit Yok Sarfedilen Oksijen (mg/lt) 0.7
Aktif Klor (mg/lt) Yok Kalsiyum (mg/lt) 286.17 Magnezyum (mg/lt) 110.62

Kaklık Mağarasının doğrudan gün alan ve sürekli damlayan veya akan duvarlarında, sık bir yosun ve küçük yapraklı sarmaşık türü bitkiler gelişmiştir. Aydınlanmaya bağlı olarak gün içinde yeşilin değişik tonlarını alan bu bitkiler, mağaraya ayrı bir güzellik katmıştır.

Paylaşın

Altındere Vadisi Tarihi Köprüleri

Denizli’nin Merkezefendi İlçesi sınırları içerisindeki Altındere Vadisi’nde; Kara Arslan Köprüsü, Uzunalan Köprüsü, Taşavlu Köprüsü olmak üzere üç tarihi köprü bulunmaktadır.

Kara Arslan Köprüsü

1940 yılında tek kemerli olarak inşaa edilen Kara Arslan Köprüsü, Altındere Vadisinin hemen girişinde yer alır. Gebe Deresi olarak da bilinen derenin iki yamacını birbirine bağlayan bu köprü, son yıllarda hasar görmüş olsa da Babadağın yaylalarına gitmek isteyen kişilerin ve doğa severlerin sıkça kullandığı bir köprüdür.

Uzunalan Köprüsü

Kara Arslan köprüsüne 15 dk lık yürüyüş mesafesinde bulunan Uzunalan Köprüsü, köprü üzerinde yer alan kitabeye göre 1958 yılında Habibo Mustafa tarafından yapılmıştır. Dere zeminden 6 metre yükseklikte bulunan Uzunalan Köprüsü 2 metre genişliğindedir. Köprü, Altındere de bulunan diğer köprüler gibi tek kemerli olarak inşaa edilmiştir.

Taşavlu Köprüsü

Altındere Vadisinde yer alan patika yollardan gidilerek ulaşılan köprülerden sonuncusu ise Taşavlu Köprüsü’dür. Vadi girişine yaklaşık iki saatlik yürüme mesafesinde bulunan bu köprü ilk iki köprüden daha yüksek ve geniştir. Altındere Vadisinden Babadağ’a doğru uzanan bu patika yolda kapı görevi gören bu köprüden sonra Altındereli Mahalle sakinlerinin yaylak olarak kullandıkları alana ulaşılmaktadır.

Paylaşın

Denizli: Kanlıkemer Köprüsü

Kanlıkemer Köprüsü; Denizli’nin Tavas İlçesine bağlı Çiftlik (Köyü) Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

Solmaz Çayı üzerinde bulunan Kanlıkemer Köprüsü’nün döşeme uzunluğu 36 m genişliği ise 3.80 cm’dir. Beş gözlü köprünün yuvarlak kemerlerinin her birinin genişliği 2.70 cm’dir.

Köprü kemerlerinin 3 gözü görülmekte olup iki gözü ise toprak dolgu ile kapanmıştır. Moloz taş örgülü köprünün üzeri ve selyaran kısımları sonradan betonla onarılmıştır.

Paylaşın

Denizli: Cindere Köprüsü

Cindere Köprüsü: Denizli’nin Güney İlçesine bağlı Cindere (Köyü) Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

Köprü, Menderes Nehri üzerindeki önemli köprülerden biri olup; Doğu Roma hatta Roma Dönemlerinden beri kullanım görmüştür.

4 küçük, 2 büyük kemer ile Menderes Vadisini birbirine bağlayan köprünün kemeri ayakta, diğer orta geçişi sağlayan kemerleri yıkılmış ve kemerleri birbirine bağlayan ayaklar nehrin içinde açıkça izlenebilmektedir.

Paylaşın