Babacan’dan ‘TRT’ Tepkisi: İktidarın Propaganda Makinesi

DEVA Lideri Ali Babacan, TRT’nin yayın politikasıyla ilgili, “TRT’deki durum çok vahim. Tamamen şu an iktidarın bir propaganda makinesi haline gelmiş durumda. DEVA Partisi kuruldu kurulalı, toplam bizimle ilgili yayın süresine bir bakın, 3-5 dakikayı geçmez. Dört yılda üç beş dakikalık, toplam, geçmez. O da hep negatiften bir şey tutturmuşlardır yani” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Negatif bir şeyden bir yayın yapmışlardır. Bu adil değil, çünkü TRT, 85 milyonun vergileriyle finanse ediliyor, bir. İkincisi TRT elektrikten pay alıyor. Bugün sadece AK Parti’ye, sadece MHP’ye oy verenlerin elektrik faturasından kesilip de TRT finanse edilmiyor. Bütün siyasi partilere destek verenlerin elektrik faturasının altına TRT payı ekleniyor. Demek ki TRT’nin bütün bu milletin destekledikleri partilere adil bir görünürlük sağlaması lazım, haberleri de tarafsız vermesi lazım.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İzmir’de bir basın toplantısı düzenledi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Serap Karaosmanoğlu’nun da tanıtıldığı basın toplantısında Babacan, TRT’nin yayın politikasına, ekonomiye ve yaklaşan yerel seçimlere değindi.

Bir gazetecinin sorduğu TRT’nin yayın politikasıyla ilgili soruyu Ali Babacan şöyle yanıtladı: “TRT’deki durum çok vahim. Tamamen şu an iktidarın bir propaganda makinesi haline gelmiş durumda. DEVA Partisi kuruldu kurulalı, toplam bizimle ilgili yayın süresine bir bakın, 3-5 dakikayı geçmez. Dört yılda üç beş dakikalık, toplam, geçmez. O da hep negatiften bir şey tutturmuşlardır yani.

Negatif bir şeyden bir yayın yapmışlardır. Bu adil değil, çünkü TRT, 85 milyonun vergileriyle finanse ediliyor, bir. İkincisi TRT elektrikten pay alıyor. Bugün sadece AK Parti’ye, sadece MHP’ye oy verenlerin elektrik faturasından kesilip de TRT finanse edilmiyor. Bütün siyasi partilere destek verenlerin elektrik faturasının altına TRT payı ekleniyor. Demek ki TRT’nin bütün bu milletin destekledikleri partilere adil bir görünürlük sağlaması lazım, haberleri de tarafsız vermesi lazım.”

“TRT’den bizim beklediğimiz tarafsızlık”

Babacan, açıklamalarına şu ifadelerle devam etti: “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayımız İdris Şahin bey, partimizin de sözcüsü. İstanbul teşkilatımızla gittiler, TRT’nin önüne bir siyah çelenk koydular. Ve bu siyah çelengin anlamı nedir, biz sizden tarafsız yayın istiyoruz arkadaş. Eskiden olduğu gibi, onlarca yıldır gerçekleştirildiği gibi tarafsız yayın. TRT’den bizim beklediğimiz tarafsızlık. Ama kamu kuruluşlarında ne tarafsızlık kaldı ne bağımsızlık kaldı.

Ülkeyi yönetenlerin hukukla ve süreyle sınırlandırılması gerekiyor. Oysa şu andaki hükûmet, şu andaki iktidar hukuk tanımıyor. Anayasa tanımıyor. Anayasa’ya göre Sayın Erdoğan’ın bir yemini var değil mi; meclis kürsüsüne, işte Seda Hanım’ın da, bütün milletvekillerinin de önünde çıktı kürsüye, ‘ben’ dedi ‘görevimi tarafsızca yapacağıma namusum ve şerefim üzerine ant içerim’ dedi göreve başladı. Peki görevini tarafsız yaptığını söylemek mümkün mü?

Adaylarımızdan 9’u kadın. Bu da İzmir’de bir rekor sanırım. Büyükşehir adayımız, artı 8 ilçe belediye başkan adayımız kadın. Pınar Hanım burada bizimle, Karşıyaka adayımız bizim kurucularımızdan, ilk İzmir teşkilatımızın çekirdek nüvesinden. Bugün sabahtan Tire’ye uğradık, Tire adayımız kadın. Kiraz ve Ödemiş’ten izin istediler, biz çalışma yapmak istiyoruz dediler, tabii dedim hiç sorun yok, öyle genel başkanımızın yanında dolaşayım diye şey yapmayın uğraşmayın. Hemen gidin çalışmalarınıza devam edin. Dolayısıyla sahadayız, ve çok yüksek bir kadın temsiliyle şu anda sahadayız.”

Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayının yaptığı “Belediyecilik tecrübesi olan tek adayım” açıklamasına dair sorulan bir soruyu Ali Babacan şöyle yanıtladı: “Ben bu ülkenin ekonomisinin başına geçtiğimde 35 yaşındaydım. Ve daha önce devlette hiçbir çalışmam yoktu. O zamanlar biliyorsunuz, bana ne diyorlardı, Bebecan diyorlardı. ‘Bu genç adam mı yapacak bu işi?’ diyorlardı. Ama ne oldu, Türkiye ekonomisinin en parlak dönemi, çok şükür benim ekonominin başında olduğum dönem oldu. 3.500 dolarlık milli gelirimizi aldık 12.500 dolara çıkardık.”

“Kimlik siyaseti yapmıyoruz”

Babacan, açıklamalarına şu ifadelerle devam etti: “İktidar olacağımızı bilsek ırkçılıkla biz iktidar olmayız. Çünkü ırkçılık yaparak iktidar olanların bu ülkeyi zerre kadar faydası olmaz; bu ülkeyi bölerler, parçalarlar. Onun için kimlik siyaseti de yapmıyoruz. Kimlik siyaseti ne demek; ‘ben şuyum, sen de şusun, bana oy ver.’ Ya da dönüyorsunuz, ‘sen falancasın ben de falancayım, onun için bana oy ver’. Ben o kimlik siyaseti yapanlara diyorum ki, arkadaş, sen Türkiye için ne yapacaksın, onu konuş.

Siyaset tarzımızda kavga yok. Bizim siyaset tarzımızda gererek, kutuplaştırarak sen benden misin değil misin, beriki misin öteki misin diye insanları kutuplara ayırarak bir siyaset tarzı yok. Biz çok şükür Türkiye’nin her mahallesine rahatça girebilen, Türkiye’nin her kesiminin sempatiyle baktığı bir siyasi partiyiz. Ve bu özellikteki başka siyasi parti de yok.”

Paylaşın

Babacan: Faiz Konusunda Konuşmayan Kalmadı, Bir Kişi Hariç

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Bugün Merkez Bankası’nın politika faiz kararını açıklama günü. Biliyorsunuz, seçimden bu yana 8 ayda 8 kez Merkez Bankası’nın faizi artırıldı ve bu konuda herkes görüş ifade etti” dedi ve ekledi:

“Akşam, şimdi televizyon kanallarına bakın, herkes bir şeyler söylüyor. Karar şöyle olsa da böyle olsa da, herkes konuşuyor. 8 aydır faiz konusunda bu ülkede konuşmayan hiç kimse kalmadı, bir kişi hariç. Her konuda konuşan, en az okunan gazetelerin köşe yazarlarına laf yetiştiren, partisinin küçük bir ilçedeki gençlik kolları başkanına kadar her konuya müdahale eden o bir kişiden hâlâ ses yok.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Kocaeli’de basın toplantısı düzenledi. Programda Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı İsmail Ensar Baturman’ı da tanıtan Babacan, Merkez Bankası’nın faiz kararlarına, muhalefetin siyaset anlayışına, ekonomi yönetimine değindi. Babacan’ın konuşmasından başlıklar şu şekilde:

“Bugün Merkez Bankası’nın politika faiz kararını açıklama günü. Biliyorsunuz, seçimden bu yana 8 ayda 8 kez Merkez Bankası’nın faizi artırıldı ve bu konuda herkes görüş ifade etti. Akşam, şimdi televizyon kanallarına bakın, herkes bir şeyler söylüyor. Karar şöyle olsa da böyle olsa da, herkes konuşuyor. 8 aydır faiz konusunda bu ülkede konuşmayan hiç kimse kalmadı, bir kişi hariç. Her konuda konuşan, en az okunan gazetelerin köşe yazarlarına laf yetiştiren, partisinin küçük bir ilçedeki gençlik kolları başkanına kadar her konuya müdahale eden o bir kişiden hâlâ ses yok.

Sayın Erdoğan, Merkez Bankası kararlarının arkasındaysanız, çıkın ‘Arkasındayım’ deyin. Yok, Merkez Bankası’nın faiz artırması yanlış iş olduysa, o zaman da hemen gereğini yapın. Tek imza değil mi, yetki sizde değil mi? Sustu, susuyor. Her konuda konuşuyor, bu konuda susuyor.  Çünkü hatasını, yanlışını gayet iyi biliyor. ‘Bu milleti fakirleştirdim’ diye çıkıp açıklayamıyor. Belli ki konuşacak yüzü yok.

‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ diye tutturduğu bir tekerlemesi yok muydu? ‘Nass, nass’ demiyor muydu? ‘Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselmez iner, daha da inecek’ demiyor muydu? Hayırdır Sayın Erdoğan, şimdi size soruyoruz: İktidardan mı indiniz?

Türkiye’de yakın tarihimiz o kadar açık ki. Ne zaman ki Merkez Bankası bağımsız çalıştı, enflasyon tek haneye düştü; ve uzun süre de tek hanede kaldı. Ne zaman ki Erdoğan Merkez Bankası’nı kendisine bağladı 2018’de, o gün bugündür enflasyon azdı, düşmüyor, bu kafayla düşmez de. Tablo çok net ortada.

‘Biz gidersek ülke batar’ demek dışında siyaset üretmeyenlerin, muhalefet etmeyi bir kazanç kapısı olarak görenlerin, işine geldiğinde şiddete karşı çıkan, işine geldiğinde bir yumruğu savunmak için yarışanların; kısacası ezber konuşan, ezber düşünen muhalefetin de bu ülkeye verebileceği hiçbir şey yok, bunu açık söylüyorum ben.

“Bir kimlik siyasetidir almış yürümüş”

Bir kimlik siyasetidir almış yürümüş. Şöyle bir açın bakın ne diyorlar diye; hep kimlik siyaseti. Diyor ki, ‘Ben falancıyım, filanım, onun için bana oy verin.’ Diyorlar ki, ‘Ben şucuyum bucuyum, bana oy verin.’ İyi de arkadaş, senin kim olduğunu anladık da, sen bu memleket için ne yapacaksın ya bu onu anlat hele ya. Bu ülkenin yarınları için hayalin nedir? Projelerin nedir, planların nedir onu anlat. Yok.

İnanın, bazı muhalefet partilerinin sözcülerini dinlerken, muhalefet partileri adına konuşanları dinlerken hicap duyuyorum. ‘Al birini vur ötekine’ derler ya, aynı o hesap. Henüz daha iktidar ya da iktidar ortağı falan da değiller bakın. Şimdiden başlamışlar kavgaya dövüşe. Sözüm ona, ülkenin yarınlarına siyaset vadediyorlarmış. Sözüm ona, bu iktidarın alternatifi olacaklarmış.

Türkiye’de kabaca arkadaşlar, %60-%40 gibi bir oran var ama, kabaca ülkenin yarısı ev sahibi, yarısı kiracı. Yani bu hükûmet bu ülkenin bir yarısını diğer yarısıyla kavgalı hale, ihtilaflı hale getirdi. İşte, büyükşehir adayımız avukat. Avukatlara şöyle bir sorun; en çok hangi davalar geliyor bugün size diye, kiracı ev sahibi davası. Ama bu milletin zaten kabaca yarısı ev sahibi yarısı kiracı. Milletin yarısı diğer yarısıyla kavgalı, ihtilaflı.

Üzerinden 25 sene geçse de 99 depremleriyle yaşadığımız acıdan maalesef ders çıkartılmadı. Çünkü zihniyet değişmedi arkadaşlar, zihniyet. 6 Şubat günü, depremin olduğu saatte, Adıyaman’da binlerce insan saat 04.17’de o duran saat kulesine yürürken ‘Sahipsiz Memleket!’ diye haykırmıştı; ki ben tam 6 Şubat tarihinde Adıyaman’daydım. 5’inde Kahramanmaraş 6’sında Adıyaman. Oradaki vatandaşlarımızla şöyle bir dertleştik. Tam 1 yıl sonra durumu yerinde izledik, gözledik. Evet, sahipsiz memleket.

Ülkemizin her köşesinde ‘sahipsiz memleket’ hissi yaşanıyor. Her afette, her felakette, yurdumun bir başka köşesi ‘sahipsiz’ kalıyor. Erzincan’da, altın aranıyor; madende çalışan işçilerimiz sahipsiz kalıyor. Marmara Denizi’nde bir gemi fırtınada denize açılıyor; denizcilerimiz sahipsiz kalıyor. Sokakta yürürken çatışmalar yaşanıyor, insanlar yaralanıyor; vatandaşlarımız sahipsiz kalıyor.

İdeolojik zıtlıklar, siyasi görüş ayrılıkları fark etmiyor. İfade özgürlüğünü savunuyorlar, ama sadece kendileri için. Şiddete karşı çıkıyorlar, ama sadece kendileri için. Hak-hukuk diyorlar, ama sadece kendileri için. İktidarıyla muhalefetiyle, yerel seçimlerdeki ‘matematikleri’ belli: Belediyecilik ‘eşittir’ komisyonla plaza dikilecek boş arsalar. Belediyecilik ‘eşittir’ eşe dosta dağıtılacak haksız hukuksuz ruhsatlar.

Bir, biz iyi yönetiriz diyoruz. İki, biz temiz yönetiriz diyoruz. Ve bunu da laf olsun diye söylemiyoruz. Kocaeli’yi layık olduğu gibi, demokrasiyle, adaletle ve tertemiz yöneteceğimizi apaçık belgelerle ortaya koyuyoruz. Seçim geliyor diye değil, bundan tam iki yıl önce Yerel Yönetimler ve Şehircilik Eylem Planı’nı ortaya koyan biziz; DEVA Partisi’nden başka bunu yapan yok.”

Paylaşın

Babacan: Türkiye, Erdoğan’ın Kukla Tiyatrosuna Döndü

Partisinin aday tanıtım toplantısında konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, “Koskoca Türkiye, Erdoğan’ın kukla tiyatrosuna dönmüş durumda ya. Artık sadece bakanlar, bürokrasi değil, bu ülkenin bir kısım yargısı, bu ülkenin bağımsız çalışması gereken pek çok kurumu, artık sadece ve sadece kukla tiyatrosunun elemanları haline gelmiş durumda” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Ali Babacan, partisinin aday tanıtım toplantısında açıklamalarda bulundu. Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“‘Şuraya neden bu aday gösterilmedi’ tartışmaları var; bozuk yollardan, kaldırımlardan bahseden yok. ‘Şuradaki kişi bilmem kimin adamı, ben onu istemem’ tartışmaları var; sahipsiz sokak hayvanlarından bahseden yok. ‘O ilçeye bizim şu arkadaş atanacaktı’ var; gelmeyen otobüslerden, kalabalık toplu taşıma araçlarından bahseden yok. İktidarıyla muhalefetiyle, yerel seçimlerdeki hesaplarda halk yok, millet yok, hizmet yok.

İktidarıyla muhalefetiyle, yerel seçimlerdeki matematikleri şöyle: Onlar için belediyecilik eşittir komisyonla plaza dikilecek boş arsa. Onlar için belediyecilik eşittir eşe dosta dağıtılacak ruhsatlar. Onlar için belediyecilik eşittir partililere verilecek ihaleler, makamlara atanacak partililer, istifade edecek meclis üyeleri.

Bir devlet ne için var? Bir devletin en temel varlık sebebi ne? ‘Güvenliği sağlamak’ değil mi? Her birimizin güvenliğini sağlamak devletin asli görevi değil mi? Güvenlik içinde yaşamak bir ‘vatandaşlık hakkı’ değil mi? Ama bu iktidar, kendisine emanet edilen her hakka ihanet ediyor. İktidara güvenliğimizi emanet ettik, sokakları çatışma alanına çevirdiler.

Ana haberler haber bulmakta hiç zorlanmıyorlar. Ofisleri nerede olursa olsun, nerede çalışıyor olurlarsa olsunlar, şöyle fotoğraf kameralarını pencereden dışarı çıkardıklarında, haber orada. Kamerayı sokağa çevirin, bakın biri ötekine, birilerine silah doğrultmuş. Kamerayı şöyle bir trafiğe çevirin, hemen birisi ötekiyle kapışmak üzere, bağrışıyor. Kamerayı bir dükkâna çevirin, biri ötekinden haraç kesiyor. Her tarafta bir manşet, her tarafta bir haber.

Şiddet kültürünü besleyen, büyüten sadece iktidar değil arkadaşlar. Daha iktidar olmadan iktidarın yanlışlarına düşen, daha cin olmadan adam çarpmaya çalışan pek çok siyasi parti var bu ülkede, muhalefet tarafında da. İnanın al birini vur ötekine ya. Bazen izliyorum bakıyorum, Allah korusun diyorum ya.

Şu muhalefetteki partilerin bazıları var ki, kazayla şöyle ya da böyle iktidarın bir parçası olsalar, inanın şu ankinden farkı olmaz bu ülkenin. Öyle şeyler oluyor ki izlerken, dinlerken ben hicap duyuyorum. Siyasi parti toplantılarında olan olayları duyduğumda utanıyorum. Ya henüz iktidar değilsiniz, iktidar ortağı falan da değilsiniz; neyi paylaşamıyorsunuz ya? Kavgalar, dövüşler şunlar bunlar. Sözüm ona ülkenin yarınlarına siyaset vadediyorlarmış. Sözüm ona bu iktidarın alternatifi olacaklarmış.

Ağızlarından çıkan her cümleyi tekrar eden, kukla oynatır gibi oynattıkları atanmışlarla ülkemizin parasını getirdikleri yer bu. Koskoca Türkiye, Erdoğan’ın kukla tiyatrosuna dönmüş durumda ya. Artık sadece bakanlar, bürokrasi değil, bu ülkenin bir kısım yargısı, bu ülkenin bağımsız çalışması gereken pek çok kurumu, artık sadece ve sadece kukla tiyatrosunun elemanları haline gelmiş durumda.

Siyasi iradenin en tepesindekiler tarafından kol kanat gerilen çeteler var bu ülkede. Mafya liderleriyle poz vermekten gurur duyan iktidar ortakları var bu ülkede. Esnafı tehdit eden, işletmelere çöken ve birileri tarafından korunan kollanan takım elbisesiyle dolaşan insanlar var bu ülkede. Hepsini görüyoruz, hepsini biliyoruz.

Gittiğimiz her yerde vatandaşımızla kaynaştığımız, bütünleştiğimiz için Türkiye’nin gerçek tablosunu okuyoruz. Ama Cumhurbaşkanı’nın böyle bir şeyi yok. Geliyor özel uçakla, özel helikopterle iniyor, koruma konvoylarının, duvarların arasından sahneye çıkıyor, veriyor veriştiriyor, tehdit ediyor, şantajlarını yapıyor, ondan sonra helikopterle hop uçuyor başka yere gidiyor. Yaptığı bu.

“Kendisine destek vermiyorsa, ‘tek millet’ kavramının içinde yok”

Artık Erdoğan sopayı öyle aba altından falan göstermiyor. Elinde sopayı sallaya sallaya şehir şehir dolaşıyor. Gittiği her yerde bir de nakarat var değil mi? ‘Tek millet’… Tamam, önemli bir kavramdır, ama zihin dünyasında ne var? O ‘tek millet’ dediği sadece kendisine oy verenler. Onun zihin dünyasında, kendisine destek vermiyorsa, o ‘tek millet’ kavramının içinde yok.

Erdoğan ne yaptı biliyor musunuz? Bu yeni ortaklarının diline hemen uyum sağladı, tehdide şantaja alıştı. Çünkü, ‘Bana arkadaşını söyle, ben sana kim olduğunu söyleyeyim’ derler, değil mi? O yeni yol arkadaşları var ya, bir yanında 28 Şubatçılar, bir yanında o mafya çetelerinin hamileri, onlarla dolaşa dolaşa zihin farklı bir yere kaydı gitti.

2004 yılında değerli arkadaşlar, bu parayla, yani 1 lirayla 8 adet yumurta alabiliyordunuz. Şimdi, bir yumurta alamıyorsunuz. 1 liraya, yarım litre süt, alabiliyordunuz. Şimdi en az 20 lira vermek zorunda kalıyorsunuz. 1 kilo elma, 1 liraydı. 1 paket makarna, 1 liraydı. 750 gram yoğurt, 1 liraydı. Arkadaşlar, öyle bir paraydı ki bu 1 lira, 2 tanesini yan yana getirdiğinizde bir litreden fazla benzin alabiliyordunuz.

Vatandaşlarımız için, milletimiz için hayalimiz vardı. O hedefi, o hayali gerçekleştirmek için çok çalıştık. Fert fert, birey birey zenginleştik. 2002’den 2013’e kadar milli gelirimiz tam 3,5 kat arttı arkadaşlar. 3,5 kat. Her birimiz en az üç kat zenginleştik. Ülkemizde mutlak yoksulluk diye bir şey kalmadı; sıfırladık. Tüm dünyanın cazibe merkezi olduk.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan: Seçimlere Kendi Adaylarımızla Giriyoruz

31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin konuşan DEVA Lideri Ali Babacan, şu ana kadar hiçbir parti ile işbirliği konusunda anlaşmadıklarını, işbirliği ihtimaline kapıyı kapatmadıklarını ancak bu talebin yerelden gelmesi gerektiğini belirtti.

Ali Babacan, büyük şehirlerde ise kendi adaylarıyla seçimlere gireceklerini, “Dolayısıyla biz kendi adaylarımızla büyükşehirlerden seçime doğru hızla koşuyoruz. Bütün büyükşehirlerde kendi adaylarımızla seçime gidiyoruz” diyerek açıkladı.

Yerel seçim çalışmaları kapsamında Kocaeli’de yurttaşlarla bir araya gelen Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, ardından partisinin Kocaeli İl Başkanlığı’nı ziyaret etti.

Burada 31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin konuşan Babacan, şu ifadeleri kullandı: Seçimlere doğru gidiyoruz. Bu seçime kendi ismimizle kendi adaylarımızla giriyoruz. Hukuken yerel seçimlerde ittifak diye bir şey yok. İttifak kavramı hukuki anlamda sadece genel seçimlerde geçerlidir. Ancak farklı işbirliği modelinden söz edilebilir. Biz yerel seçimlere giderken şu ana kadar hiçbir parti ile herhangi işbirliği yapmadık.

Şu oldu; yerel illerimizden genel merkeze iş birliği önerileri geldi, fakat bu iş birliği önerileri getiren arkadaşlara dedik ki ‘İlimizde 2 veya 3 parti aranızda belli noktaya gelmişsiniz ama diğer partilerin genel merkezleri bundan haberi var mı?’ diye sorduğumuzda bu sorunun cevabını alamadık.

Dolayısıyla bu iş birliği olacaksa yerelden gelecek taleple olmalı ve genel merkezlerin ancak onayıyla olmalıdır. Dolayısıyla bu güne kadar bizim Türkiye’nin hiçbir yerinde hiçbir parti ile işbirliği anlaşmamız olmadı.

Aday listelerinin 20 Şubata teslim edilmesine kadar süre var, olurda herhangi bir ilçemizden işbirliği modeli oluşturulursa, teşkilatlarımızdan bize böyle bir teklif gelirse, ilgili diğer siyasi partilerin genel merkezlerinin de olumlu dönüşüyle değerlendirme sonucunda olabilir, biz tamamıyla kapıyı kapatmış değiliz ama bu güne kadar böyle bir şey olmadı. Dolayısıyla biz kendi adaylarımızla büyükşehirlerden seçime doğru hızla koşuyoruz. Bütün büyükşehirlerde kendi adaylarımızla seçime gidiyoruz.

Paylaşın

Babacan’dan Bahçeli’ye “Anayasa Mahkemesi” Tepkisi

DEVA Lideri Babacan,  “Mutlak açlık yeniden ülkemizin dört bir yanını sardı. Çeteler, mafyalar yeniden ülkemizin üst düzeylerinde ağırlanır oldu. Hukuk sistemimiz rüşvet çarklarına sıkışmış durumda. Her alanda ama her alanda krizler içindeyiz. Tüm bunlar ülkemizin nefes borusunu tıkarken, küçük ortağın başka planları var” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “O hala yeni yeni krizler çıkarma peşinde. Emekliler geçinmemiş, öğrenciler okulu bırakmış, aileler kira ödeyememiş onun umurunda değil. Biz, hukuk düzelmeden ekonomi düzelmez diyoruz. Küçük ortak kürsüye çıkıyor, Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor. Şimdi, bir saniye onun gücü Anayasa Mahkemesi’ni kapatmaya zaten yetmez. Ama bağırmayı, çağırmayı seviyor.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 31 Mart yerel seçimlerinde partisinin Bursa Büyükşehir ve 5 ilçe belediye başkan adayını açıklamak üzere basın toplantısı düzenledi. Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıya, Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın, Bursa Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Zeki Kahraman ile ilçe belediye başkan adayları ve İl Başkanı Tayfun Öztürk katıldı.

DEVA Lideri Babacan, basın toplantısında özetle şu ifadeleri kullandı: “İktidarın yanlış politikalarını, eksiklerini açıkça dillendiren ve çözüm önerileri sunan bir parti var artık. Daha önce muhalefette bakın bunlar yoktu. Muhalefetin yaptığı, iktidarın siyah dediğine beyaz, beyaz dediğine siyah demekti. Sadece eleştirmekti, sadece hamasetti. Biz ilk defa Türkiye’de muhalefet kültürünü değiştiriyoruz. Ve alışılageldik muhalefet partilerinden değiliz.  Kutuplaştıran, laf dalaşlarıyla vatandaşı oyalayan partilerden de değiliz.

Bugünlerde artık gittikçe siyaset hareketleniyor, değil mi? Şöyle bir haberlere bakın, televizyon kanallarına bakın. Ve siyasi parti genel başkanlarının konuşmalarına, söylediklerine bir bakın. Sürekli polemik: ‘Ne söylesem akşam haber olurum?’ Hani sokakta kavga olunca millet şöyle bir döner bakar, etrafına toplanır ya, bu milletin dikkatini çekmenin tek yolunun kavga gürültü olduğuna inanan pek çok siyasetçi var bu ülkede. Kavga çıkarırsam bana bakarlar, arıza yaparsam milletin dikkatini çekerim diye. Bu millet kavgalardan çok çekti ya.

Umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde olanlar, inanın DEVA Partisi’nin potansiyelinin farkında değil. Artık DEVA Partisi var ya. Gerçekten Türkiye’de DEVA Partisi’nden öncesi ve DEVA Partisi’nden sonrası diye iki dönem olacak bu ülkede. Bakmayın, genç bir partiyiz. Tırnağımızla kazıya kazıya, eski siyaset yollarından birinden gitmiyoruz, kendimize yeni bir yol aça aça gidiyoruz. Türkiye’ye yeni bir yol aça aça gidiyoruz.

İlk aday tanıtım toplantımızda da söyledim, yine söylüyorum. ‘İş başa düştü’ dedim. Ne dedim? ‘Toparlanın gitmiyoruz’ dedim. ‘Buralardan, bu durumdan kurtulmak bize kaldı, bu millete kaldı’ dedim. Şimdi il il, ilçe ilçe dolaşıyorum ve tekrar söylüyorum: ‘Endişeye mahal yok arkadaşlar endişeye.’ Çünkü arkadaşlar, bir şeyin daha biz farkındayız. Çalışarak çabalayarak biz halka umut olmaya devam edersek, bugünlerin hepsi geçecek.

En son 11 Mayıs 2023’te aranızdaydım. Yani genel seçimlere, 14 Mayıs’a tam üç gün kala. Büyük bir miting yapmıştık. O gün, sizlere iktidara geldiğimizde yapacaklarımızdan bahsetmiştim. Vatandaşlarımızın özgür ve zengin olduğu bir ülkeden bahsetmiştim. Gençlerin torpille değil, formalite mülakatlarla değil, gerçekten hak ederek bir yerlere geldiği bir Türkiye’den; ucuz iş gücünün adresi olmayan bir ülkeden bahsetmiştim sizlere.

Cumhurbaşkanının para için başka ülkelerin devlet başkanlarının elini sıkmak zorunda kalmadığı, ülke ülke dolaşmak durumunda kalmadığı bir Türkiye’yi anlatmıştım. Çok çalıştık, çok çabaladık, fakat vatandaşlarımızın Türkiye genelinde ancak %48’ini ikna edebildik.

Gençlerimiz iş bulamıyor. Artık bir gencimizin bırakın ev alma, araba alma hayali bile yok bu ülkede, bu yok oldu. Ömür boyu çalışsam ben bir ev sahibi olamam diyor gençlerimiz. Hesap ediyor, maaşına bakıyor, çarpıyor bölüyor, bir de konut fiyatlarına bakıyor, imkânsız diyor.

Esnafımız borç içinde, çiftçimiz borç içinde. Tüm Türkiye genelinde kredi kartı borçları arkadaşlar yüzde %140 arttı.  Yani yüz liralık borcu varsa milletimizin şu anda 240 lira borcu var. Ve enflasyon, yanında çok daha yüksek bir borç artışı söz konusu tüm Türkiye genelinde. Hepsinin farkındayız. En önemlisiyse, ülke olarak topyekûn hayal kırıklığı içindeyiz ve bir umutsuzluk iklimi var, bunun da farkındayız.

Alper Gezeravcı, bir hayali gerçekleştirdi, ülkemizin uzaya gönderdiği ilk insan oldu. ‘Büyüyünce astronot olacağım’ diyen çocuklardan birisi hayaline ulaştı. Ne mutlu bize. Gençlerin daha fazla hayal kurmasına, çocukların ufkunun genişlemesi için bir fazla tuğla koyan herkese buradan teşekkür etmek istiyorum.

Ülkemiz en iyisini, en güzelini hak ediyor. İnşallah Türkiye bir gün kendi teknolojisiyle bunu sağlayacak günlere de kavuşacak. Bilim insanlarını bu ülkede tutarak, yetişmiş insanlarını bu ülkenin çatısı altında, bu ülkenin araştırma geliştirme merkezlerinde, bu ülkenin uzay araştırma merkezlerinde bilim insanlarını yetiştirerek uzaya gidecek. O günleri de göreceğiz hep beraber ve o günler inanın çok uzak değil.

“Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor”

Küçük ortak kürsüye çıkıyor, Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor. Şimdi, biliyoruz ki, onun gücü Anayasa Mahkemesi’ni kapatmaya falan yetmez. Hamasetten başka bildiği bir iş de, yok bağırmaktan çağırmaktan başka yaptığı bir iş de yok. Ama arkadaşlar, Alper kardeşimiz uzayda, küçük ortak burada ülkenin yargısıyla kavgayla meşgul. Anlamıyor: Bu ülke düzlüğe Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasıyla çıkmaz. Bu ülke düzlüğe Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymakla çıkar.

Ben bana bağlı kurumlarda insanların siyasi görüşüne bakmadım. ‘Bu iktidar partisine yakındır uzaktır’ demedim. Hepsi kayıtlarda. Görevlendirdiğim bürokrasiye şöyle bir bakın. O işi kim hak ediyorsa, en iyi kim yapacaksa o göreve gelmiştir. Ve onun için başarılı olduk. Hepsi bu ülkenin evladı. Seçimlerden önce siyasi partiler vardır, yarışırlar ama seçim olduktan sonra ve hükûmet kurulduktan sonra o hükûmet 85 milyonun hükûmeti olmak zorundadır.

Biz kendi adaylarımızla, kendi logomuzla ve kendi ismimizle 31 Mart yerel seçimlerine giriyoruz. Türkiye’nin her köşesinde seçim günü vatandaşlarımız oy pusulasını ellerine aldıklarında, orada görecekler ki DEVA Partisi var, DEVA Partisi’nin adayları var; ve gönül rahatlığıyla DEVA Partisi’nin logosunu ve adaylarının isimlerinin altına evet mührünü basacaklar. Bu seçim öyle bir seçim. Ve böylece temiz ve iyi yönetime de destek verecek vatandaşlarımız.

Hanlarıyla hamamlarıyla, camileriyle türbeleriyle, şehrin üzerinde heybetiyle bekleyen Uludağ’ıyla, eski başkentimiz Bursa’nın tarihine ve tabiatına sahip çıkmak en önemli önceliğimiz olmak zorunda arkadaşlar. Bu bize tarihin yüklediği bir sorumluluk. Bursa demek tabiat ve kültür mirası demek. İşte o atalardan kalan kültür mirasını yaşamak yaşatmak sonraki nesillere güzelleştirerek devretmek bizim belediye başkanlarınızın en önemli sorumluluk alanı.”

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan: Kayyum Politikası Halkın İradesini Yok Saymaktır

Diyarbakır’da gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan DEVA Lideri Ali Babacan, “İktidarın uyguladığı kayyum politikası halkın iradesini yok saymaktır. Bu kayyum politikası halkı cezalandırmaktır. Kayyum politikası demokrasimizin orta yerine açılmış koca bir çukurdur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu önemsiz. Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu değersiz. Değerli arkadaşlar, demokrasilerde böyle bir şey olmaz. Sayın Erdoğan, belediye başkanlığı ile çıktığı yolda o günkü vesayet düzenine karşı mücadele ederek halkın oylarıyla kazandı. Ama şimdi iş döndü dolaştı kendisi bir vesayet düzeni oluşturdu.”

Babacan, açıklamasının devamında, “Bu ülkenin sorunlarının çözümü meşru demokratik siyasetten geçer. Herkes iddiasını, çözümlerini, projelerini ortaya koyar, halk kimi seçerse belediyeyi de yerel yönetimleri de kanunlar ve kurallar çerçevesinde o yönetir. O kadar. Bunun dışındaki her uygulama demokratik açıdan da meşru değildir, vicdani açıdan da meşru değildir” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin aday tanıtım töreni ve bir dizi ziyaretler için Diyarbakır’daydı. Bir otelin toplantı salonunda düzenlenen aday tanıtım toplantısına katılan Babacan, partisinin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin adaylarını tanıttı.

Babacan, Büyükşehir Belediyesi adayının Cenap Ekinci, Eğil ilçesi adayının Zeynel Bekil, Ergani ilçesi adayının Süleyman Efe, Kayapınar ilçesi adayının Hebun Aytekin olarak belirlendiğini açıkladı. Toplantıya Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen ile Ankara Milletvekili Sadullah Ergin, belediye başkan adayları ve partililer katıldı.

Ali Babacan, toplantıda yaptığı konuşmada iktidarın kayyum politikasına, Kürtçe dili üzerindeki baskılara, iktidarın ekonomi yönetimine, Diyarbakır’ın yerel sorunlarına değindi. Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

“Biz Diyarbakır’da kuzuyu hatırlayan, Ankara’da kurdun yanı başında hizaya gelenlerden olmadık. Ülkemizin DEVA’sının her zaman birlikte, beraberlikte, barışta, demokraside olduğunu söyledik ve söylemeye de devam edeceğiz. Demokrasinin yerelden başlayacağını söyledik. Söylemeye de devam edeceğiz. Sayın Erdoğan Diyarbakır’a geldiğinde şehirde Kürtçe afişler açılıyor, değil mi? Görüyorsunuz sağda solda. Ama Ankara’ya gidince işler hemen değişiyor. Ankara’ya ayağa bastığı anda ortaklarını hatırlıyor, başka bir zihin dünyasında gömülüyor. Ve anında burayı unutuyor.

Ben öyle Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de başka konuşup Diyarbakır’a geldiğinde lafı değiştirenlerden değilim. Bir kez de Diyarbakır’dan yüksek sesle söylüyorum. İktidarın uyguladığı kayyum politikası halkın iradesini yok saymaktır. Bu kayyum politikası halkı cezalandırmaktır. Kayyum politikası demokrasimizin orta yerine açılmış koca bir çukurdur.

“Bir vesayet düzeni oluşturdu”

Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu önemsiz. Beştepe’dekilere göre Diyarbakırlının oyu değersiz. Değerli arkadaşlar, demokrasilerde böyle bir şey olmaz. Sayın Erdoğan, belediye başkanlığı ile çıktığı yolda o günkü vesayet düzenine karşı mücadele ederek halkın oylarıyla kazandı. Ama şimdi iş döndü dolaştı kendisi bir vesayet düzeni oluşturdu.

Bu ülkenin sorunlarının çözümü meşru demokratik siyasetten geçer. Herkes iddiasını, çözümlerini, projelerini ortaya koyar, halk kimi seçerse belediyeyi de yerel yönetimleri de kanunlar ve kurallar çerçevesinde o yönetir. O kadar. Bunun dışındaki her uygulama demokratik açıdan da meşru değildir, vicdani açıdan da meşru değildir.

Gerçekten iktidarda olanlar memleketin ne hale geldiğini, ülkeyi ne hale getirdiklerini bilmiyorlar. Eskiden Keçiören’de bir apartman dairesi otururken o Türkiye’nin zirve yaptığı yıllarda, bütün dünyada başımız dik dolaştığımız, itibarlı olduğumuz yıllarda, Keçiören’de bir apartman dairesinde oturuyordu. Komşuları vardı ya. Şöyle girerken çıkarken karşılayacağı, hal hatır soracağı. Apartmandan çıktığında emeklilerle karşılaşırdı. Ama ne zamanki kendisini Külliye’ye hapsetti, ne zamanki vatandaşlarla, insanlarla olan bağını koparttı, o gün bugündür Türkiye belini doğrultamıyor arkadaşlar.

Biliyorsunuz ülkemizde şu anda en çok konuşulan ikinci dil meclis çatısı altında ısrarla ama ısrarla yok sayılıyor. Bugünün Türkiye’sinde ya. Meclis tutanaklarını bir açıp baksanız ki internette hepsi var. Merak edenler girsin, şöyle baksın o günlerde, o konuşmalarda tutanaklara ne geçiyor? Yani kürsüden bir-iki kelime bir-iki cümle Kürtçe konuşuyor ya milletvekilleri, ama meclis kayıtlarına tutanaklara nasıl geçiyor? Bazen X yazıyorlar, bazen bilinmeyen bir dil yazıyorlar. Yahu siz Fransızcayı, İngilizceyi konuşulduğunda biliyorsunuz da bu ülkede en çok konuşulan ikinci dili mi konuşulduğunda anlamıyorsunuz, bilinmeyen bir dil diye yazıyorsunuz?

“Yanlış ortaklar, yanlış kılavuzlar, seni yanlış yollara sokar”

Bugünkü iktidar döndü dolaştı 90’lı yıllara götürüyor ülkeyi. Sadece ekonomik açıdan değil sadece yüksek enflasyon sadece geçim sıkıntısı hayat pahalılığı açısından değil. Ama her alanda her alanda memleketi 2002 öncesine park etmeye çalışıyorlar. Tuttular en sonunda Diyarbakır’ın meşhur bir işkencesinin adını da İzmir’de bir ilkokula verdiler ya. Ne biçim bir iş bu? Ama ne demişler? Kılavuzunu doğru seçeceksin, değil mi? Ortaklarını doğru seçeceksin. Yanlış ortaklar, yanlış kılavuzlar, seni yanlış yollara sokar.

Amedspor’a yöneltilen bu öfkeyi, fiziki şiddete varan ırkçı muameleyi görüyoruz ve reddediyoruz. Ya 90’lı yılların simgelerini, sloganlarını, katillerini pankart yapıp maçlarda gösteriyorlar insanlara ya. Böyle bir şey olur mu? Hiç utanmıyorlardı ya. O gencecik çocukları, o körpe zihinleri, maç izlemeye gelen lise öğrencilerini, üniversite öğrencilerini. Daha o yaşlarda ayrımcılıkla zehirliyor bunlar ya. Bakın arkadaşlar, bunları yapanlar var ya, bu ayrımcılığı, bu ırkçılığı yapanlar var ya, bunlar bu ülkenin en önemli beka tehlikesidir arkadaşlar.

Her yanda olduğu gibi arkadaşlar Türkiye’nin dört bir köşesinde olduğu gibi Diyarbakır’da da uyuşturucu madde kullanımı artmış durumda. Ve aslında bu işte yerel yönetimlere çok iş düşüyor. Çünkü yerel yönetimler yereli en iyi bilenler. Mahalle mahalle iyi tanıyanlar. Gençleri sahipsiz bırakmayacak onları bu illetten kurtarmak için yereldeki bütün imkanları da seferber edeceğiz. Gençlerimizin sağlıklı ve sıhhatli bir yaşam sürdürmesi bir numaralı meselemiz.

İnsanlarımız evlerini güçlendirecek paraları olmadığı için hasarlı binalarda yaşamak zorunda kalıyor. Deprem tüm illerimizde ve ilçelerimizde birinci önceliğimiz olacak. Deprem eylem planımızda da belirttiğimiz gibi kentsel yenilenme projelerini daha düşük maliyetli, kolay ödenebilir bir hale getireceğiz. Ve kentsel yenilenmeyi de demokratikleştireceğiz.”

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a Faiz Tepkisi: Ağzından Tek Bir Kelime Çıkmıyor

Partisinin Pendik ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Merkez Bankası faizi, yedi ayda tam yedi kez artırılmış oldu. Beştepe’den bir ses duydunuz mu? Sayın Erdoğan’ın seçimlerden bu yana, faiz konusunda, bu konuda tek bir açıklamasını duydunuz mu? Yok. Her konuda konuşuyor, ama seçimden bu yana faiz konusunda ağzından tek bir kelime çıkmıyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Sanki böyle bir mefhum yok. Senelerce ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ dedi, faizi de enflasyonu da bu ülkede patlattı. Senelerce ‘benim alanım ekonomi’ dedi, ekonomiyi yerin dibine batırdı. Şimdi de faizi artırıyor, ama toplumun önüne çıkıp iki çift laf etmiyor, edemiyor.”

Babacan, konuşmasının devamında, “Sayın Erdoğan: Siz yıllarca ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ demediniz mi? Bu iddianız doğruysa, Merkez Bankası faizi yükselttiğinde, enflasyonun da yükselmesi gerekir, değil mi? Bu iddianız doğruysa, ülkede yüksek olan enflasyonun, Merkez Bankası’nın faiz artırmasıyla daha da yükselmesi gerekir.

Çünkü, 2015’ten bu yana, ben ve arkadaşlarım, bu ülkenin yönetiminden ayrıldıktan sonra sürekli işlediği buydu. ‘Benim alanım ekonomi’ diyordu. Faiz sebep enflasyon sonuçtur diyordu. Ben buradan kendisine seslenmeye devam ediyorum. Eğer bu iddianızın yanlış olduğunu anlayıp, Merkez Bankası’nın faizini artırmaya karar verdiyseniz, çıkıp bu milletten bir özür dilemelisiniz” ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin İstanbul Pendik 1. Olağan İlçe Kongresi’nde konuştu. Babacan, şunları söyledi:

“Sözlerimin hemen başında, son iki gün içinde Irak’ta şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine, yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum. Ülkemizin dört bir köşesindeki sıvasız, damsız evlere, sessiz mahallelere ateş düştü. Yüreğimiz dağlandı. Şehitlerimizin her biri biricik. Her biri ailesinin canı, can parçası. Şehitlerimizin ailelerine ve tüm milletimize Allah’tan sabır diliyorum. Terörü ve terör örgütlerini en güçlü şekilde lanetliyorum. Terörün ve şiddetin karşısında milletçe tek vücut olmamız gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.

Merkez Bankası (MB) faizi, 7 ayda tam 7 kez artırılmış oldu. Beştepe’den bir ses duydunuz mu? Sayın Erdoğan’ın seçimlerden bu yana, faiz konusunda, bu konuda tek bir açıklamasını duydunuz mu? Yok. Her konuda konuşuyor ama seçimden bu yana faiz konusunda ağzından tek bir kelime çıkmıyor. Sanki böyle bir mefhum yok. Senelerce ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ dedi, faizi de enflasyonu da bu ülkede patlattı. Senelerce ‘Benim alanım ekonomi’ dedi, ekonomiyi yerin dibine batırdı. Şimdi de faizi artırıyor ama toplumun önüne çıkıp iki çift laf etmiyor, edemiyor.

Sayın Erdoğan, siz yıllarca ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ demediniz mi? Bu iddianız doğruysa, MB faizi yükselttiğinde, enflasyonun da yükselmesi gerekir, değil mi? Bu iddianız doğruysa, ülkede yüksek olan enflasyonun, MB’nin faiz artırmasıyla daha da yükselmesi gerekir. Çünkü, 2015’ten bu yana, ben ve arkadaşlarım, bu ülkenin yönetiminden ayrıldıktan sonra sürekli işlediği buydu. ‘Benim alanım ekonomi’ diyordu. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ diyordu.

“Bolluk ülkesi oldu yokluk ülkesi”

Ben buradan kendisine seslenmeye devam ediyorum: Eğer bu iddianızın yanlış olduğunu anlayıp MB’nin faizini artırmaya karar verdiyseniz, çıkıp bu milletten bir özür dilemelisiniz. Koskoca ülkeyi batırıp insanların hayatıyla oynadı. Mahcup da olmuyorlar. Yokmuş gibi davranıyorlar. Ve bu faiz artışlarının adını bile ağızlarına almıyorlar. Bakın, Erdoğan yönetimi, bu ülkenin eczanelerini vergi dairesine çevirdi. Hastalanan hastalandığına mı yansın, sözüm ona ücretsiz olan muayene ücretlerine mi, ilaç ücretlerine mi yansın. Emeklilerimiz aylıklarını şu anda eczanelere bırakıyor. Bu arada eczanelerde doğru dürüst ilaç da bulunamıyor. Gidiyorsunuz rafların yarısı boş. Bolluk ülkesi oldu yokluk ülkesi.

Mirasyedi hayırsız evlat gibi, her şeyi har vurup harman savurdular. Bakın bu ifade sadece benim ifadem değil, benden sonra ekonomi yönetimini devralan bakanlardan birinin ifadesi, -2015’ten 2023’e çok bakan değişti ama isim vermeyelim- bir yerde karşılaştık, dedi ki ‘Başbakan yardımcım, öyle bir miras bırakmışsınız ki ye ye bugüne kadar bitiremedik.’ Ama hazıra dağ dayanmaz. Sonuçta tükendi, MB’nin net döviz pozisyonu da eksiye düştü bugün. Ülkenin ekonomisini çökerttikten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamazsınız. Ne diyordu, Refik Halit: ‘Efendiler nereye?’ Ben de buradan soruyorum: Sayın Erdoğan, nereye? Önce bir durun, çıkın, hesabını verin. ‘Yanlış yaptık’ deyin.

İşsiz evladı depresyona giren anneye bunu borçlusunuz. Evine ekmek götüremeyen babaya bunu borçlusunuz. Asgari ücretin altında bir maaşla hayatta kalmaya çalışan emeklilere borçlusunuz. Sayın Erdoğan, siz vatandaşın eve götürdüğü ekmek üzerine bir bahse girdiniz. ‘Benim iddiam var. Kim ne söylüyorsa söylüyor, benim iddiam budur’ dediniz. Ve kaybettiniz. Bu millete de kaybettirdiniz. Yıllarca savunduğunuz tez, boş çıktı. Olan vatandaşın ekmeğine oldu. Çıkın, ‘Hata yaptık’ deyin ve vatandaşlarımızdan özür dileyin. Tekrar soruyorum: Bir durun hele. Efendiler nereye? Hesap vermeden, bir özür bile dilemeden efendiler nereye?

6 Şubat Maraş Depremleri’nin üzerinden tam 321 gün geçti. Depremden bu yana sürekli sordum, soruyorum: İlk 48 saatte ne oldu, ilk 72 saatte ne oldu? Niçin sistem kilitlendi? Niçin derhal harekete geçilmedi? Cevap yok. Peki devamında, bitmeyen çadır krizi, hatırlarsınız. Şimdi de konteyner yetersizliği, tuvalet, banyo yetersizliği. Su verilemedi insanlara, su. Vatandaşın yardımına koşacak kurumlar, AFAD ile Kızılay kavgaya tutuştu. Kızılay zaten sahada yok. Sonra öğrendik ki stokundaki çadırları apar topar bir STK’ya satmış parayla. Sen devletin kurumusun arkadaş, ne yapıyorsun, aklını başına topla. Ama tüm bunların adı AFAD olsun, Kızılay olsun, falanca bakanlık olsun aslında hiç önemi yok.

Çünkü bütün bunların tek bir sorumlusu var: 2018 yılından bu yana tüm kurumları bizzat kendine bağlayan, her konuda ama her konuda sistemi kendi tek imzasına bağlayan, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan var. İmar planı deyince akıllarına sadece rant gelenlerin bu işin üstesinden asla gelemeyeceğini bilmemiz lazım. Nerede bir inşaat projesi var, nerede bir imar yapımı var hemen birilerinin aklına rant geliyor. Zaten çoğu zaman da bunlar rant için yapılıyor. Deprem toplanma alanları dahi rant kapısı haline getirildi bu ülkede. Bakıyorsunuz, ‘deprem toplanma alanı’ diyor, deprem zamanı insanlar hiç olmazsa orada buluşsun diye, ama bakıyoruz oralar da imara açılıyor. Yerel yönetimlerde, doğal afet riskinin yüksek olduğu tüm kentlerimizde güçlendirme ve yeniden inşa çalışmaları yapmak şart.

Eğer merkezi hükümetten memnun değilseniz, bu ülkenin iktidarından memnun değilseniz, şu anda ülkeyi yönetenlerden memnun değilseniz bu seçimler bugün ülkeyi yönetenleri uyarmak için de çok önemli bir fırsat. Merkezi hükümeti uyarmak istiyorsanız bu seçim çok önemli bir fırsat. Yani bu seçim, merkezi hükümete tam bir sarı kart gösterme seçimi. Sarı kart, ‘Ben seni uyarıyorum, aklını başına al’ demek. Çünkü bu sarı kartı hükümet görmezse korkum odur ki yerel seçimlerden sonra pervasızlık artacak, vurdumduymazlık artacak, hukuksuzluk artacak. Sarı kartı bugün göstereceğiz ki günü geldiğinde, bundan sonraki ilk genel seçimlerde hep beraber diyeceğiz ki ‘Artık yeter.’”

Paylaşın

DEVA Partisi’nde İstifa Depremi: Hayalimdeki Parti Bu Değildi

Partisi’nden istifa eden DEVA Partisi Genel Sekreteri Sanem Oktar, “Siyasete girme sebeplerim hâlâ geçerliliğini koruyor ancak dört yılın sonunda tanık olduklarım beni hayal kırıklığına uğrattı. Hayalimdeki DEVA Partisi bu değildi” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / Bir yolda yürümek için önce yoldaş olmak gerektiğini gördüm. Düzeltmek için gösterdiğim çabaların da yetersiz kaldığını fark ettim. Değişim için daha fazla heyecan duyan arkadaşlarımıza, gençlere alan açmanın kan değişiminin doğru olduğuna inandığım için benim için çok zor olan bu ayrılma kararını aldım.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Sekreteri Sanem Oktar, partisinden ayrıldığı duyurdu. Sanem Oktar, sosyal medya hesabından paylaştığı istifa açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Aralık 2019’da Sayın Ali Babacan’nın daveti üzerine kurucularından biri olduğum Demokrasi ve Atılım Partisi’nden (DEVA) ayrıldığımı kamuoyuyla paylaşmak isterim. Bu dört yıllık zaman diliminde Cumhuriyetimizin demokrasiyle taçlandırılması hedefine katkı sağlayan Sayın Ali Babacan’a, tüm kuruculara ve üyelere, ekip arkadaşlarıma, şu an partide devam etsin ya da etmesin yolu DEVA Partisi’nden geçen herkese teşekkür ederim.

Ben iş dünyasından ve kadın hareketinden gelen birisiyim. Siyasete girmek için üç öncelikli sebebim vardı. Birincisi; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi değişmeliydi. Doğru olan, Türkiye’nin parlamentodan yönetilmesiydi. İkincisi; Türkiye kendisine ait özgürlükçü, şeffaf ve katılımcı bir sistem kurabilmeliydi. Yürütme erkinin yargı ve yasama karşısında orantısız bir şekilde artan ağırlığı karşısında demokrasimizi ve Cumhuriyetimizi ancak siyaset yaparak savunabilirdik.

Üçüncüsü ise kadınlarla ilgili. Biz toplumun yarısıyız ama fırsatlara eşit şekilde ulaşmıyoruz. Başta şiddet olmak üzere gündelik hayatta hâlâ çok sayıda problem yaşıyoruz. Kadınların siyasette ve iş hayatında, toplumun her alanında etkin bir şekilde temsil edilmesi ve yer almasıydı. Bu süreçte hem Deva Partisi’nin ülke sorunlarına yönelik politikalarının oluşturulmasında hem de 6’lı masanın bir araya gelmesi, birlikte çalışması, ülkenin yönetilmesi için politikaların oluşturulması ve anlatılması için canla başla ve büyük bir umutla tüm arkadaşlarımla birlikte çalıştım. Bana ne yapıyorsun diyenlere de ‘yangını söndürmek için yola çıkmış bir karıncayım, bir damla su taşıyorum’ dedim.

Eğer 14 Mayıs seçimlerinde kazanan Millet ittifakı olsaydı, Türkiye’ye özgün bir model uygulanacak ve sorunlarımız azalacaktı, öyle ummuştuk. Ama olmadı. Siyasete girme sebeplerim hâlâ geçerliliğini koruyor ancak dört yılın sonunda tanık olduklarım beni hayal kırıklığına uğrattı. Hayalimdeki DEVA Partisi bu değildi. Bir yolda yürümek için önce yoldaş olmak gerektiğini gördüm. Düzeltmek için gösterdiğim çabaların da yetersiz kaldığını fark ettim.

Değişim için daha fazla heyecan duyan arkadaşlarımıza, gençlere alan açmanın kan değişiminin doğru olduğuna inandığım için benim için çok zor olan bu ayrılma kararını aldım. Cumhuriyetimizin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti niteliğini tam anlamıyla kazanması için mücadele eden tüm muhalif dostlarıma, ifade ve basın hürriyetlerinin can çekiştiği bir ortamda çalışan cesur basın mensuplarına, değerli düşünce insanlarına ve tüm DEVA Partisi gönüldaşlarına kolaylıklar diliyorum. DEVA Partisi için en iyi dileklerimle…”

Sanem Oktar kimdir?

1970 yılında İzmir’de dünyaya gelen Sanem Oktar, İzmir Bornova Anadolu Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu .1997 yılında ilk şirketini kurdu.  Daha sonraki yıllarda iletişim ve pazarlama alanında farklı şirketler kurdu ve sattı.

CRM danışmanlığı, sosyal medya, dijital pazarlama ve veri tabanına dayalı pazarlama alanında geniş deneyime sahip olan Oktar, şirketlerin marka ve hizmetlerine yönelik pazarlama planları hazırladı ve uyguladı. Özellikle verimliliğe ve karlılığa yönelik projelerde hizmet verdiği firmaların ekipleri ile birlikte çalıştı. İçinde bulunduğu projelerle yurtiçi ve yurtdışı birçok ödül aldı.

Sanem Oktar, 2005 yılında kurulan Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği’nin (DPİD) 12 kurucu üyesinden biri oldu ve 2007-2009 yıllarında DPİD Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı.

2010 yılından beri Türkiye Kadın Girişimciler Derneği’nde (KAGİDER) kadının güçlenmesi konusunda pek çok projede yer almış ve Mayıs 2015-1017 KAGIDER Başkanlık görevi ardından 2017-2019 dönemi için de KAGIDER başkanı seçilmiştir. Türkiye’nin G20 Dönem Başkanlığında kurulan Kadın20 (W20) Açılım Grubu Organizasyon Komitesi üyesidir. Halen KAGIDER Onur Kurulu üyesidir.

2010 yılında KAGIDER, Garanti Bankası ve Ekonomistin düzenlediği Türkiye Kadın Girişimcisi yarışmasında ilk 10 kadın girişimcisinden biri oldu.2016 yılında Women to Watch Fark Yaratan Kadınlar, 2019 yılında Amerika’da yayınlanan Enterprising Women (Girişimci Kadınlar) dergisinin verdiği Yılın Girişimci Kadınları 2019 Ödülleri’nin sahipleri arasında yer aldı.

Kendisini seri girişimci olarak tanımlayan Sanem Oktar, melek yatırımcı olarak farklı şirketlerde yatırımlarına devam etmektedir. İyi derece İngilizce bilmektedir. Sanem Oktar evli, iki kız çocuğu annesidir.

Paylaşın

Babacan’dan Dikkat Çeken İddia: 128 Milyar Doların Üzerine 226 Milyar Dolar Daha Eklendi

Katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan DEVA Lideri Ali Babacan, Merkez Bankası’nın (TCMB) döviz kurlarını baskılamak için satışlara devam ettiğini iddia etti.

DEA Lideri Babacan, 128 milyar dolara ilişkin, “128 milyar dolar meselesini ilk ben gündeme getirmiştim. Şu an itibarıyla bu 128 milyar doların üzerine 226 milyar Dolar daha eklendi. Sonuçta toplam rakam 354 milyar dolara çıktı” dedi.

Seçimlerden sonra yeni Merkez Bankası Başkanı ve yeni bakanlar göreve başladıktan sonra 40 milyar dolar satıldığını söyleyen Babacan, “Yeni ekonomi yönetimindeki arkadaşlara sesleniyorum: ‘Rasyonalite’ demek kendinden önceki dönemin kusurlarını örtmek demek değil. Siz güven oluşturmak istiyorsanız açık ve şeffaf olmak zorundasınız” diye konuştu.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi lideri Ali Babacan, Halk TV’de Yeni Bir Sabah programında İsmail Küçükkaya’nın konuğu oldu.

DEVA Lideri Babacan, “128 milyar Dolar meselesini ilk ben gündeme getirmiştim. Şu an itibarıyla bu 128 milyar Dolar’ın üzerine 226 milyar Dolar daha eklendi. Sonuçta toplam rakam 354 milyar Dolar’a çıktı” dedi.

Seçimlerden sonra yeni Merkez Bankası Başkanı ve yeni bakanlar göreve başladıktan sonra 40 milyar Dolar satıldığını söyleyen Babacan, “Yeni ekonomi yönetimindeki arkadaşlara sesleniyorum: ‘Rasyonalite’ demek kendinden önceki dönemin kusurlarını örtmek demek değil. Siz güven oluşturmak istiyorsanız açık ve şeffaf olmak zorundasınız” diye konuştu.

Ali Babacan, “Seçimden sonra şu 4 ayda 40 milyar Dolar daha açıklanmadan, arka kapıdan Merkez Bankasının döviz satışı var” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Ahmet Faruk Ünsal, DEVA Partisi’nden İstifa Etti; Babacan’a Yönelik Eleştirilerini Sıraladı

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi’nin de 90 kişilik kurucu üyesi arasında yer alan Ahmet Faruk Ünsal, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’a yönelik eleştirilerini sıralayarak, partisinden istifa ettiğini duyurdu.

Haber Merkezi / Partisini tüzüğe aykırı davranmakla suçlayan Ahmet Faruk Ünsal, sosyal medya hesabından yaptığı istifa açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Sayın Kamuoyuna;

Başkanlık sisteminin ülkemizi getirdiği, güçleri tek elde toplayan, hukuku ayak bağı gören, kurumları işlevsiz hale getiren şeffaf, katılımcı ve öngörülebilir olmayan, hesap vermeyen liyakati önemsizleştiren, haksız zenginleşmeye yol açan ve sonuçta hem hepimizin fakirleşmesine hem de ülke ve bölge barışının ciddi tehlikeye girmesine sebep olan açmazdan çıkmamızı sağlamak niyetiyle yaklaşık 3,5 yıl önce Deva Partisi’nin kurucuları arasında yer aldım.

Kuruluşundan bu yana geçen süre içinde, zaman zaman hayatın olağan akışının gereği olarak kadrolaşma, siyasal üslup tonlama, zamanlama vs. konularında parti yönetimiyle ayrışmalarımız olduysa da, bunlar yönetilebilecek boyutları aşmadı.

Seçim sürecinde ve sonrasında partinin yetkili kurullarıyla yaptığım görüşmeler sonrası:

Bizzat Sn. Genel Başkan tarafından söz verilmiş ve kamuoyuna deklare edilmiş olmasına rağmen, şeffaf olmayan bir karar alma süreciyle partinin seçimlere sokulmayışı

Sayın Genel Başkan’ın, tüm milletvekili adaylarını ve sıralamalarını Genel Merkez Yürütme Kurulu’na getirdiği teklif ile, “tek belirleyici” yetkisi alarak tek başına tespit etmesi,

Sn. Cumhurbaşkanı’nı Anayasa’ya uymamakla itham eden Sn. Genel Başkan’ın Milletvekili listelerini hazırlarken parti anayasası niteliğindeki tüzüğün amir hükmü olan cinsiyet, genç ve engelli kotalarına uymayarak, yani kendi partisinin anayasasını açıktan çiğneyerek henüz yolun çok başında tüm siyasi iddialarımızla çelişmesi ve Partinin en üst karar alma organı Genel Merkez Yönetim Kurulu’nun konuyu geçiştirmesi,

Sn. Genel Başkan’ın, 16 Nisan 2017 Referandum sürecinde tek adam rejimi kampanyasında EVET için canhıraş çalışan veya ülkenin en kritik oylamasında hiç bir şey olmamış gibi sessiz kalanları, kamuoyu önünde ciddi bir özeleştiri dahi vermemelerine rağmen, siyasi olarak önde tutması, Parti’nin ve Millet İttifakı’nın en önemli siyasi iddiası olan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem konusunda Parti’nin samimiyetinin sorgulanmasına yol açması

Yukarıda maddeler halinde paylaşılan konular hakkında Parti yönetiminin bir türlü ikna edici izahta bulunamayışı ve kendi küçük İktidar alanlarında hukuku, katılımcılığı, şeffaflığı, liyakati adaleti hesap verebilirliği öngörülebilirliği, kural bazlı yönetimi inşa edemeyenlerin ülke genelinde bunu başaramayacaklarına olan inancım ve ayrışan siyasi pozisyonlarımızın Parti yönetimiyle uzlaşılamayacak noktaya ulaşması nedeniyle kuruluş aşamasında %12-13lerde teveccüh gören ama tüm ikazlara rağmen işlenen hatalar nedeniyle vatandaşlarımızın umudunu tüketen teşkilatları boşalan ve pratikleriyle geleceğe dair yeni bir hikaye yazma umut ve takati kalmayan Deva Partisi’nden istifa ediyorum.

Adaleti bilgeliği liyakati, cesareti, fedakarlığı isabetli öngörüyü, yani yürek ve beyin emeğini ortak akılla buluşturarak, adil, barışçı ve müreffeh bir Dünya’ya ulaşma mücadelesinin başarılabileceğine inanan yol arkadaşlarıyla arayışa devam edeceğimi kamuoyunun bilgisine saygıyla arz ederim.”

Ahmet Faruk Ünsal kimdir?

Ahmet Faruk Ünsal, 1963 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Ünsal’ın babası Milli Selamet Partisi’nden (MSP) 15. ve 16. dönem Adıyaman milletvekilliği yapmış olan Abdurrahman Ünsal’dır.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Sakarya Mühendislik Fakültesi makine mühendisliği bölümünden 1986 yılında mezun oldu. 2002 yılına kadar çeşitli kurumlarda mesleği ile ilgili faaliyetlerde bulundu. Örneğin, Türk Havacılık (TAİ) uçak sanayinde makine mühendisi olarak görev yaptı.

2002 yılında yapılan Türkiye genel seçimlerinde AK Parti’den 22. dönem Adıyaman milletvekili seçildi. 2002-2007 arası AKP’den Adıyaman milletvekilliği yaptı.

Paylaşın