Dolar Tarihi Rekorunu Yeniledi, Gram Altında Yeni Zirve

Haftanın üçüncü işlem gününe hızlı başlayan döviz kurları, Türk Lirası karşısında yaklaşık yüzde 7 değer kazandı. Dolar, 23 TL’yi aştı; Euro ise, 25 TL’ye yaklaştı. Gram altında ise 1445 lira ile rekor kırıldı.

Dolar/Türk Lirası, dün Türkiye piyasalarının kapanış saatinde 21,50 lira seviyesinde hareket ederken, yeni güne rekorla başladı. Kur, sonrasında da yukarı yönlü hareketine devam etti ve tüm zamanların en yüksek seviyesini 23,2260 TL’ye taşıdı. Dolar, saat 10.26 itibarıyla yüzde 6,43 oranında artışla 22,9415 liradan işlem gördü.

Euro da tarihinde ilk kez 24 liranın üzerini görerek, rekor seviyesini 24,8670 liraya kadar yükseltti. Euro, şu dakikalarda yüzde 6,67 oranında kazançla 24,6405 liradan hareket ediyor.

Altının gram fiyatı, ons altındaki yatay seyre rağmen, Dolar/TL’deki hızlı yükselişin desteğiyle tüm zamanların en yüksek seviyesini 1445,93 liraya taşıdı.

Ons altının ve Dolar/TL’nin fiyatına göre hesaplanan gram altın, saat 09.12 itibarıyla yüzde 5,71 oranında primle 1439 TL’de alıcı buluyor. Altının ons fiyatı ise, şu sıralarda yüzde 0,02 oranında düşüşle 1963 dolarda işlem görüyor.

Döviz kurundaki bu artış ülkenin birinci gündem maddesi haline gelirken, henüz Merkez Bankası ve Ekonomi Bakanlığı’ndan herhangi bir açıklama yapılmadı.

Ekonomistler ise sosyal medya hesaplarından artan döviz kurundaki artışa ilişkin açıklamalarda bulundu. Ekonomistlerin açıklamaları şöyle:

Tunç Şatıroğlu: “Bu sabah itibarıyla Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu göreve geldiğinden beri dolar kurundaki artış yüzde 213 oldu. Doları olanlar rahat olun. Kardeşimiz iktidardayken faiz artmayacak. Doları bozayım mı diye sormayın, rahat olun. Mandacı iktisatçıların eski modellerine rağbet edilmiyor uzun süredir. Faizin artması için mandacı iktisatçılar lazım. Bu kadar liralaşmak dolar kurunu düşürmeye yaramadı.

Bu kadar liralaşmak dolar kurunu düşürmeye yaramadı. Evet bu kadar kur artışına kallavi zamlar gelir. Artık tasarruf zamanı. Alacağınız aldınız, oturacak kemer sıkacak ve bu süreci atlatmaya çalışacaksınız. Harcamalarınızı kısmanız elinizdekini de TL varlıkların haricinde yatırımlarda değerlendirmeniz riskten kaçınmanız gerekiyor.”

Oğuz Demir: “Şimdi kur da zaten tüm iş yapanların kendi arasında fiyatlama yaparken kullandığı seviyelere, yani gerçeğe geliyor. Olan rezervlere oldu!”

İslam Memiş: “Ekonomi yönetimi ve MB’dan açıklama veya müdahale gelmeden karar vermemeli. Normal bir fiyatlama yok!”

Murat Muratoğlu: “Merkez Bankası bağımsız olmayınca, hain gibi elindeki bütün dolarları satınca… Dolar’ın 22.85’i görmesi acayip mi? Gayet normal… Oyna devam!”

Kerim Rota: “Seçimden 10 gün sonra $, TL’ye karşı %16 değer kazandı. Herşey seçim içindi. Kurlar 9 aydır TCMB rezerv satışı, sermaye kontrolleri ve sözlü müdahale ile baskılanıyordu. Yay şimdi gevşetilse de nerede gerçek bir piyasa dengesi oluşacağı belirsiz. Bu seviyede bile şirketlerin döviz alması yasak, tek satıcı TCMB. Kurlar bu seviyede kalsa bile KKM’ye ödenecek kamu kaynağı bu sürede 200 Milyar TL’yi aşacak.

Kur artışı enflasyonu arttıracak. Bu artışın hepsi Haziran enflasyonuna yansımayacağı için ücretler yazın enflasyon karşısında yine eriyecek. Kötü ekonomi yönetiminin ve “faiz sebep, enflasyon netice” safsatasında ısrarın bedelini bir kez daha sabit gelirli vatandaşlar ödeyecek. Bununla da bitmeyecek, devreye maliye politikası da girecek. Korkarım ki pek yakında sabit gelirlilere yönetilen fiyatlara yapılan zamlar ve dolaylı vergilerle bir darbe daha vurulacak.”

Paylaşın

Merkez Bankası’ndan Rekor Seviyede Altın Alımı

Dünya Altın Konseyi, Türkiye’nin külçe ve sikke formunda altın yatırımının yılın ilk çeyreğinde 50 ton ile rekor seviyeye ulaştığına dikkat çekti. Bir önceki çeyreğe göre ise altın talebinde yüzde 32’lik artış izlenirken toplamda talebin 3 milyar dolara ulaştığı görüldü.

Dünya Altın Konseyi, TCMB’nin ocak ve şubatta 45 ton altın alımı gerçekleştirdiğini ancak iç talebi karşılamak için mart ayında 15 ton altın satışı gerçekleştirdiğini belirtti.

Dünya Altın Konseyi, 2023’ün ilk çeyreğine ilişkin raporunu açıkladı. Açıklanan verilere göre; merkez bankalarının altın talebindeki rekor seyir ilk çeyrekte de devam etti.

T24’de yer alan habere göre, merkez bankaları, ilk çeyrekte 228 ton altın satın alarak 2013’te kırılan bir önceki rekorun yüzde 34 üzerine çıktı. İlk çeyrekteki altın alımları yıllık bazda ise yüzde 176 arttı.

2022 yılında merkez bankaların altın talebi son 50 yılın zirvesine çıkarak 1078 tona ulaşmıştı.

Konsey, dört merkez bankasının rekor seviyeye çıkan altın alımlarını domine ettiğin vurguladı. Singapur 69 tonla ilk sırada yer alırken Çin’in merkez bankası 57,8 ton altın alımı gerçekleştirdi.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) ise ilk çeyrekte 30,2 ton altım alımı ile üçüncü olurken dördüncü sırada 7,2 ton ile Hindistan yer aldı.

Raporda, TCMB’nin ocak ve şubatta 45 ton altın alımı gerçekleştirdiği ancak iç talebi karşılamak için yapılan mart ayında 15 ton altın satışı gerçekleştirdiği belirtildi.

Konsey ayrıca Türkiye’nin külçe ve sikke formunda altın yatırımı yılın ilk çeyreğinde 50 ton ile rekor seviyeye ulaştığına dikkat çekti.

Bir önceki çeyreğe göre ise altın talebinde yüzde 32’lik artış izlenirken toplamda talebin 3 milyar dolara ulaştığı görüldü.

Paylaşın

Piyasalar Gergin: Bankalar Ödüllü Döviz Kampanyası Başlattı

Faiz, döviz ve altın yeni rekorları görülürken, bankacılık sektörü kaynakları bazı bankaların şubelere gönderdikleri yazı ile ödüllü efektif döviz kampanyası başlattıklarını dile getirdi.

Bunun sebebini Merkez Bankası’na yakın kaynaklar TL dönüşüm oranı hedefini yakalamak olabileceğini belirtirken mart sonunda getirilen düzenlemeyle bankacılık sektörünün 28 Nisan’a kadar yüzde 5 dönüşüm oranı hedefini yakalaması gerekiyor.

Türkiye’de döviz kurlarında son günlerde hızlanan yukarı yönlü hareketler yaşanıyor. Dolar/TL 19.38, Euro/TL 21.42 seviyelerini gördü.

Dövize olan hem bireysel hem de kurumsal talep artarken bankacılık sektörü bir yandan bu taleplere yetişmeye bir yandan da 28 Nisan’a kadar yüzde 5 yabancı para mevduatından TL’ye dönüşüm oranı hedefini yakalama derdinde.

Ekonomim’den Şebnem Turhan’ın yazısına göre bazı bankalarda efektif döviz alım kampanyaları başladı.

Çalışanlarını motive ederek yastık altı ve kasalardaki dövizi kazanmaya çalışan bankacılık sektörü daha önce Merkez Bankası’nın yasakladığı ancak sonrasında gevşettiği kur korumalı mevduat (KKM) faizi artı prim uygulamasına da geri döndü.

Kaynakların verdiği bilgiye göre bu sayede kazanılan dövizden dönüşlü KKM hesaplarında yıllık faiz oranı dolar cinsinden yüzde 30-35’lere çıkıyor.

Bankacılık sektörü kaynakları bazı bankaların şubelere gönderdikleri yazı ile ödüllü efektif döviz kampanyası başlattıklarını dile getirdi.

Bunun sebebini Merkez Bankası’na yakın kaynaklar TL dönüşüm oranı hedefini yakalamak olabileceğini belirtirken mart sonunda getirilen düzenlemeyle bankacılık sektörünün 28 Nisan’a kadar yüzde 5 dönüşüm oranı hedefini yakalaması gerekiyor.

Tüketici kredileri 1.3 trilyon liraya çıktı

Bu arada Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) haftalık bültene göre, sektörün kredi hacmi 7 Nisan itibarıyla 101 milyar 992 milyon lira artarak 8 trilyon 618 milyar 443 milyon liraya çıktı. Bankacılık sektöründeki toplam mevduat (bankalararası dahil), geçen hafta 153 milyar 724 milyon lira arttı.

Söz konusu haftada yüzde 1,54 artan bankacılık sektörü toplam mevduatı, 10 trilyon 112 milyar 487 milyon lira oldu. Verilere göre, tüketici kredileri tutarı, 7 Nisan itibarıyla 7 milyar 867 milyon lira artışla 1 trilyon 280 milyar 80 milyon liraya yükseldi.

Paylaşın

Dikkat Çeken Dolar Tahmini: 2023 Sonunda 26 TL

Capital Economics Kıdemli Gelişen Piyasalar Ekonomisti Liam Peach, “Türkiye ekonomisinin, seçim sonuçlarından bağımsız olarak, lirada çok büyük bir değer kaybı olmadan dengeye gelmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

Liam Peach, Dolar/TL’nin 2023 sonunda 26 liraya, 2024 sonunda ise 32 liraya yükselebileceğini öngördüklerini aktardı.

Yabancı ekonomistlere göre Türkiye’de iktidarın değişeceğine yönelik “umut”, Batı’da hissedilenden daha fazla. Muhtemel bir değişimde ise politikaların iyileşmesi konusunda beklenti yüksek. Döviz kuru için biraz daha zamana ihtiyaç var.

Independent Türkçe’den Gökçen Tuncer, Capital Economics Kıdemli Gelişen Piyasalar Ekonomisti Liam Peach’in dolar tahminlerine yer verdiği bir yazı kaleme aldı. Yazıda 2023 ve 2024 sonu dolar tahminlerine yer verildi.

Türkiye’nin makroekonomik dengesizliklerinin giderek derinleştiğini ve bu durumu yönetmenin yıllar alacağını söyleyen Capital Economics Kıdemli Gelişen Piyasalar Ekonomisti, “Muhalefetin zaferi Türkiye’nin finansal piyasalarına bir canlanma getirebilir, özel sermaye akışı dalgası yaratabilir. Ancak diğer yandan bu canlanma hızlı şekilde yok olabilir. Reform süreci kararlılıkla hayata geçene kadar, Türkiye büyük yatırım akımlarının olmasında bir tereddüt yaşayabilir” dedi.

Peach sözlerini şöyle sürdürdü: “Buna ek olarak, Türkiye ekonomisinin, seçim sonuçlarından bağımsız olarak, lirada çok büyük bir değer kaybı olmadan dengeye gelmesi gerektiğini düşünüyoruz.” Peach Dolar/TL’nin 2023 sonunda 26 liraya, 2024 sonunda ise 32 liraya yükselebileceğini öngördüklerini aktardı.

Yazıda görüşlerine yer verilen gelişen piyasalar ekonomisti Timothy Ash ise kendi blogunda yer alan yazısında “Muhalefetin kazanmasıyla hızlı bir şekilde ortodoks politikalara geçileceğini ve 2023’ün ikinci yarısında gelişen piyasaların en iyi hikayelerinden birinin yazılabileceğini söyledi.

Timothy Ash’e göre ekonomi yönetimi için kamuoyunda ismi öne çıkan muhalefet temsilcileri “güvenilir, ortodoks ve piyasa tarafından biliniyor.”

İYİ Parti’den Bilge Yılmaz’ın DEVA’dan Ali Babacan ve İbrahim Çanakçı ikilisini örnek veren Ash, Merkez Bankası yönetiminde yer alması muhtemel kişiler olarak da TCMB Eski Baş Danışmanı Hakan Kara ve Citibank yöneticilerinden İlker Domaç’ın ismini verdi:

“Muhalefetin kazanması durumunda bence bu ekip, hızlıca para politikasını normalleştirmeye başlayacaktır. Faiz oranları en az yüzde 25-30 seviyesine çıkarılabilir. Kredibilitelerinin yüksek olması nedeniyle piyasa onlara güvenecektir.”

Paylaşın

Altın, Euro, Sterlin, Yen: Hepsi Birden Neden Düşüyor?

Avrupa Birliği’nin parası Euro, dolar karşısında 1’in altına gerileyerek son 20 yılın en düşük seviyesine indi. İngiliz parası Sterlin de eriyor, dolar karşısında 1985 yılından bu yana en düşük seviyesine geriledi. Japon parası Yen de dolar karşısında son 24 yılın en düşük seviyesinde. Bu arada ons altın da Mart ayında gördüğü 2070 dolar seviyesinden 1700 dolara düştü.

Halk Tv yazarı Barış Soydan, bugünkü yazasında Euro, Sterlin, altın ve Yen’in düşüşünün arkasındaki ana sebebin, Amerikan Merkez Bankası FED’in faiz artırımları olduğunu yazdı. “Ama sadece bu değil. Hepsinin kendi dertleri de var” diyen Soydan şöyle devam etti:”

“Pandemide dünyanın her yerinde merkez bankaları ekonomileri desteklemek için gevşek para politikası uygulamıştı. Bunun için politika faizini 0’a, hattan 0’ın da altına indirdiler, bu arada ekonomilerine para pompaladılar.

Ama gevşek para politikasının bir yan etkisi var: Enflasyon. Enflasyon geçen yıl bütün dünyada yükselişe geçti. Amerika ve Avrupa’da son 40 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Merkez bankaları enflasyonu bastırabilmek için faiz artırımlarına gittiler. (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dışında.)

Faiz artırımında en cesur davranan Amerikan Merkez Bankası FED’di. Mart’ta 25 baz puanlık (0.25) faiz artırımıyla başladı, daha sonra bir tane 50 (0.50), iki tane 75 (0.75) baz puanlık artırım yaptı. Bu ay 75 baz puanlık bir artırım daha yapacak. Ondan sonra da durmayacak, Kasım’da büyük ihtimalle bir 50 baz puanlık artırım daha gelecek.

FED faizi bu kadar çok artırınca geçmişte yüksek getiri peşinde başka varlıklara yönelen küresel sermayenin bir kısmı dolara geçti. Bu arada FED’in faiz artırımları sonrasında Amerikan devlet tahvillerinin getirilerinde de sert artışlar yaşandı. Bu da dolara yönelimi güçlendirdi.

Buna karşılık Avrupa Merkez Bankası ilk faiz artırımını ancak bu yaz yapabildi. Temmuzdaki artırım oranı hepi topu 50 baz puandı. Dün 75 baz puanlık bir artırım daha yaptı ama toplamda FED’in ciddi oranda gerisinde kalmış durumda.

Avrupa Merkez Bankası’nın ürkek davranmasının sebebi, AB’nin derin bir ekonomik durgunluğun eşiğinde bulunması. Rusya-Ukrayna savaşı Avrupa ekonomisine ağır darbe oldu. Rusya gazı kesince Avrupa’da bazı fabrikalar üretime ara vermek zorunda kaldı. Bu koşullarda faizi çok fazla artırmak Avrupa ülkelerindeki ekonomik durgunluğu daha da derinleştirmek demek. Avrupa Merkez Bankası’nın faiz artırımlarına ne kadar devam edebileceği tartışmalı.

Ayrıca bir para birimi sadece faiz politikasından değil, ödemeler dengesi, geleceğe dair beklentiler, siyasi ve ekonomik istikrar veya istikrarsızlık gibi faktörlerden de etkilenir. Avrupa’da bunların hepsi baş aşağı gidiyor. Geleceğe dair beklentiler karamsar, ihracat rekortmeni Almanya bile cari açık vermeye başladı ve İtalya, Portekiz gibi ülkelerin dev ölçülerde kamu borçları var. Bunların üzerine popülist ve aşırı sağ partilerin yükselişiyle gelen siyasi istikrarsızlığı da ekleyin… Euro’nın dolar karşısında son 20 yılın en düşük seviyesine inmesinde şaşıracak bir şey yok.

Aynı şey İngiliz Sterlini için de geçerli. İngiltere aynı anda hem yüksek enflasyonu hem ekonomik daralmayı yaşıyor. Sterlin’deki sert değer kaybı da sürpriz değil.

Japon parası Yen’in dertleri daha eskiye uzanıyor. Japonya 1990’lı yıllardan bu yana bir türlü içinden çıkamadığı inatçı bir ekonomik durgunluğun pençesinde. Japon Merkez Bankası ekonomiyi canlandırabilmek için çok uzun zamandır ultra gevşek para politikası uyguluyor. (Ama kâr etmiyor.) Bu politika Yen’i zayıflatıyor.

Altına gelince… Onun hikayesi biraz farklı. Normalde enflasyonun yükseldiği, jeopolitik ve siyasi istikrarsızlığın arttığı dönemlerde ons altının yükselmesi gerekir. Nitekim Rusya-Ukrayna savaşının patladığı günlerde tarihi zirvesi olan 2070 dolara çıkmıştı. Ama altının bir rakibi var: Dolar. İkisi de riskli dönemlerde tasarruf sahiplerine ve yatırımcılara güvenli bir liman sunuyorlar. Ama doların bir artısı var: Faiz veriyor. Doların güçlendiği, Amerikan devlet tahvillerinin getirisinin yükseldiği dönemlerde ons altında durmaya devam edenler faiz getirisinden oluyorlar. Bu yıl altında yaşanan sert düşüşün sebebi işte bu. FED’in faiz artırımları doları güçlendirince küresel sermayenin bir kısmı altından çıkıp Amerika’ya yöneldi.”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Mevduat: Türk Lirası’nda Bitlis, Dövizde Aksaray Zirvede

Türk Lirası (TL) mevduata ilginin kur korumalı mevduatla (KKM) birlikte kısmen arttığı görülürken, TL’nin toplam mevduat içindeki payının en yüksek olduğu il Bitlis; döviz mevduatındaysa Aksaray liste başı.

Dünya’dan Barış Erkaya’nın Fintürk verilerinden aktardığına göre, mevduat tarafında dolarizasyonda kağıt üzerinde bir miktar gevşeme dikkat çekiyor. Fintürk verilerine göre 2012 yılının sonunda TL mevduatların toplam tasarruf mevduatları içerisindeki oranı yüzde 50’nin üzerinde olan şehir sayısı sadece 7 iken (yani kalan 74 şehirde toplam tasarruf mevduatının yarısından fazlası DTH’ta tutuluyorken) 2022 ilk yarıyıl sonuçlarına göre bu sayı 25’e çıktı. Özetle söylemek gerekirse artık her üç şehirden birinde DTH’tan daha fazla TL mevduat tutuluyor.

KKM etkisi

Fakat elbette bu dönem Kur Korumalı Mevduat ürününün hayatımıza girdiği bir döneme işaret ediyor. Yani her ne kadar mevduat TL’de görünse de getirisi doların performansına bağlı. Yani yine dolarize bir gelir… Peki hangi şehirlerde bu eğilim yüksek?

Ülkenin doğusunda özellikle KKM etkisinin yüksekliği görülüyor. TL Mevduat oranının en yüksek olduğu şehir Bitlis. Bitlis’teki tasarruf mevduatlarının yüzde 62’si TL mevduatlardan oluşuyor. Onu yüzde 60 ile Ardahan, yüzde 59.56 ile Şanlıurfa, yüzde 59.48 ile Kars, yüzde 57 ile Siirt izliyor.

DTH ağırlığı yüksek şehirler

Döviz tevdiatın daha ağır bastığı şehirlere baktığımızda ise elbette ilk sırada yurtdışından yapılan mevduatlar zirvede. Aksaray, Nevşehir, Yozgat, İstanbul, Kütahya, Kayseri, Kırşehir, Bingöl, Karaman gibi şehirlerde hala DTH oranı çok yüksek.

Fakat bu şehirlerin bazıları son altı ayda TL mevduat oranı en hızlı yükselen şehirler sıralamasında da yer alıyor. Iğdır’da 2021 sonunda yüzde 32 olan TL mevduat oranı 2022 Haziran ayında yüzde 41’e çıkmış. Gaziantep’te yüzde 36’dan yüzde 45’e, Uşak’ta yüzde 31’den yüzde 40’a, Çorum’da yüzde 35’ten yüzde 44’e, Niğde’de yüzde 44’ten yüzde 53’e yükseliş var.

Sıralamanın kalanında Nevşehir, Trabzon, Kayseri, Hatay, Bilecik gibi şehirler bulunuyor. TL mevduatın son altı ayda en az arttığı ya da KKM’den yola çıkarsak Kur Korumalı Mevduata en az rağbet gösteren şehirler arasında ise Bingöl, Hakkari, Artvin, Kilis, Karabük, Rize, Elazığ, Manisa, Kırklareli sıralamanın üst sıralarında yer alıyor.

DTH cazibesi kalır mı?

Yani toplam tabloya bakıldığında KKM, birçok şehri etkisi altına almış ve bireysel yatırımcıların TL mevduata yönelimi artırmış olsa da hala çok ciddi bir DTH ağırlığı dikkat çekiyor. Diğer yandan benzer bir tablonun 2022’nin kalanında devam edip edemeyeceği cevabı en merak edilen sorulardan biri. 30 Aralık 2021, yani analizin başlangıç noktasında dolar kuru 13.17 TL seviyesinde.

Bitiş noktası olan 30 Haziran 2022’de ise 16.7 TL. Yani aradan geçen altı ayda doların getirisi yüzde 27. Benzer bir getirinin sağlanabilmesi için Haziran sonunu baz alırsak doların gelmesi gereken seviye 21.2 TL seviyeleri. Şu ana kadarki getirisi altıncı aydan itibaren yüzde 9 seviyelerinde. Aynı cazibenin yaşanıp yaşanmayacağı doların bundan sonraki günlerde yaşanacak seyriyle alakalı olacak.

Paylaşın

Temmuz Ayında Euro, Altın Ve Borsa Yatırımcısına Kaybettirdi

Temmuz ayında en yüksek reel getiri Devlet İç Borçlanma Senetleri’nde (DİBS) olurken, euro, altın ve borsa ise yatırımcısına kaybettirdi. Yıllık en yüksek reel getiri dolar da yaşanırken, DİBS ise yatırımcısına kaybettirdi.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Finansal Yatırım Araçlarının Reel Getiri Oranları Temmuz 2022 verilerini açıkladı.

Buna göre, aylık en yüksek reel getiri, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) ile indirgendiğinde yüzde 2,50 oranında Devlet İç Borçlanma Senetleri’nde (DİBS) gerçekleşti. Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) ile indirgendiğinde ise DİBS yüzde 0,23 oranında yatırımcısına kaybettirdi.

Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde; yatırım araçlarından dolar yüzde 2,17, mevduat faizi (brüt) yüzde 3,76, Euro yüzde 5,51, külçe altın yüzde 7,22 ve BIST 100 endeksi yüzde 7,39 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

TÜFE ile indirgendiğinde dolar yüzde 0,51 oranında reel getiri sağlarken, mevduat faizi (brüt) yüzde 1,12, Euro yüzde 2,93, külçe altın yüzde 4,68 ve BIST 100 endeksi yüzde 4,85 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

Dolar, üç aylık değerlendirmede; TÜFE ile indirgendiğinde yüzde 7,47 oranında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlarken; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 2,64 oranında yatırımcısına kaybettirdi. BIST 100 endeksi, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 16,69, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 8,04 oranında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı oldu.

Altı aylık değerlendirmeye göre dolar, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 16,10, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 1,52 oranıyla yatırımcısına en az kaybettiren yatırım aracı oldu. Aynı dönemde Mevduat faizi (brüt), Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 29,41, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 17,14 oranında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı oldu.

Yıllık bazda en çok getiri dolarda

Finansal yatırım araçları yıllık olarak değerlendirildiğinde dolar, TÜFE ile indirgendiğinde yüzde 13,06 oranında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı olurken; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 16,99 oranında yatırımcısına kaybettirdi.

Yıllık değerlendirmede, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde; yatırım araçlarından külçe altın yüzde 19,88, BIST 100 endeksi yüzde 26,20, Euro yüzde 28,38, DİBS yüzde 52,14 ve mevduat faizi (brüt) yüzde 52,47 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

TÜFE ile indirgendiğinde ise külçe altın yüzde 9,11 ve BIST 100 endeksi yüzde 0,52 oranında yatırımcısına kazandırırken; Euro yüzde 2,45, DİBS yüzde 34,81 ve mevduat faizi (brüt) yüzde 35,26 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

Paylaşın

TL’deki Kayıplara Karşı Korunmanın Maliyeti Rekor Kırdı

Türkiye’de yükselen enflasyona karşın para politikasında değişikliğe gidilmeyeceği beklentisi Türk lirasında düşüş yönündeki pozisyonların rekor seviyeye yükselmesine neden oldu.

Bloomberg HT’nin haberine göre; dolar/TL ’de 3 aylık satım opsiyonlarının primi ile alım opsiyonlarının primi arasında, “25 Delta risk reversal” olarak bilinen fark bu ay 16 yüzde puanın üzerine tırmandı ve o zamandan bu yana bu seviyeye yakın seyrediyor.

Bu, Bloomberg’in söz konusu verileri derlemeye başladığı 2005’ten bu yana en yüksek farka işaret ediyor.

Dolar/TL Haziran ayında TL’deki değer kaybı ile sonuçlanan sert yükselişlerin ardından rekor tazelemişti. 20 Aralık günü görülen 18,36 tarihi zirvenin ardından en yüksek seviyeye çıkan kur 10 Haziran günü 17,50 TL’nin üzerini görmüştü. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın duyurusuyla önce 16,70’e gerileyen dolar, ardından tekrar 17,50 üzerine çıkmıştı.

Bakanlıktan gelen duyuruda, spekülasyonlarla serbest piyasa ilkelerinin sorgulanmasının hedeflendiğine dikkat çekilmiş, enflasyon ile döviz kurunun yükselişine Yeni Ekonomi Modeli ile müdahale edileceği açıklanmıştı. Ayrıca, ortak kurumlarla birlikte hızlı adımlar atılacağı belirtilmişti.

Bakan Nebati “20 Aralık’tan bu yana uygulamakta olduğumuz KKM’ye ilaveten GES’in ihraç edileceğini açıkladık. GES’ler bireysel yatırımcılara yönelik. 15 Haziran’dan itibaren talep toplanacak. Yıllık bileşik getiri yüzde 23,04 olacak. GES’lere konu olan KİT’lere aktarılan hasılat performansı beklenenin üzerinde geldiğinde yatırımcılara ilave getiri sağlayacak” dedi.

Paylaşın

‘Türk Lirası’nın Değer Kaybı Neden Hızlandı?

Aralık ayında dolar/TL kurunun 18’e ulaşması sonrasında devreye sokulan Kur Korumalı Mevduat sistemi ile kısmen sakinleşen ve 12 TL seviyelerine kadar düşen kur, tekrar 17’yi aştı. Peki kur neden şimdi yükseliyor? TL’nin değer kaybını hızlandıran şey ne oldu?

Prof. Selva Demiralp BBC Türkçe için yorumladı. Demiralp’in yazısı şu şekilde;

KKM’ye dair endişelerimi daha ilk yürürlüğe girdiği sırada da paylaşmıştım. O yazıda kötü senaryoyu şu şekilde tanımlamıştım:

“Kötü senaryoda KKM döviz talebindeki artışı durduramaz. Bu durumda kur artışı Hazineyi ve TCMB’yi ciddi bir genişleme zorunda bırakır. Şayet vergilerde bir artış olmazsa (ki seçim öncesi bu olasılık yok denecek kadar az) bütçe açığı artar. Bu durum, sonu hiperenflasyona kadar giden bir süreçle sonuçlanabilir.”

Bugün geldiğimiz nokta kötü senaryoyla oldukça uyumlu.

KKM’nin Hazine’ye yüklediği ek yük 157 milyar TL olarak hesaplanıyor.

Enflasyon resmi rakamlarla yüzde 74 seviyesine ulaştı, ileriye yönelik beklentiler daha da artacağını gösteriyor.

KKM’nin kuru tutmakta giderek zorlandığını görüyoruz.

Peki kurdaki değer kaybı hafta başından beri neden ivmelendi?

Bu soruya cevap ararken, KKM’nin sürdürülebilirliğine dair endişeler, artan cari açık, giderek sıkışan global piyasalar gibi hep konuştuğumuz kırılganlıklara ek olarak hafta başında gelen iki önemli siyasi demecin altını çizmek isterim.

Zira her iki demeç de politika duruşunda geri adım atılmayacağına, mevcut enflasyonist baskıların artarak devam edeceğine, bu durumun da kuru zorlayacağına işaret ediyor.

1: Faiz indirimlerinin devamı geleceği sinyali

Cem Çakmaklı ve Gökhan Şahin Güneş’le beraber yaptığımız araştırma sadece faiz indirimi değil, faiz indiriminin geleceğine dair sinyallerin bile kurda bir zayıflama yarattığını, tahvil faizlerini yükselttiğini gösteriyor.

Çünkü piyasalar faiz indirimi sonrası enflasyonun ve genel risk priminin artmasını bekledikleri için bu olumsuz tablonun TL’yi zayıflatmasını bekliyorlar.

Bu yüzden hükümet kanadından gelen “faizler düşmeli” demeçlerini takiben dolar/TL kuru yükseliyor.

2017 öncesinde faizlerin inmesi gerektiğine dair siyasi demeçleri takiben TL ortalama yüzde 20 değer kaybederken bu rakam ilerleyen yıllarda yüzde 30’a çıkıyor.

Yani siyasi baskıların birikimli etkisi Merkez Bankası kredibilitesinde daha ağır bir erozyon yaratarak olumsuz fiyatlamayı da artırıyor.

6 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Faizi düşürmeye devam edeceğiz” demecini bu açıdan değerlendirdiğimizde piyasaların geçmişte verdiği tepki ile tutarlı hareket ettiğini gözlemliyoruz.

2: ‘Enflasyonla beraber büyüme’ tercihi

Geçen günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, “enflasyonla birlikte büyümenin” siyasi bir tercih olduğunu söylerken “Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Yüksek faiz artışı yapardık” ifadesini kullandı.

Nebati’nin bu sözlerinin olumlu ve olumsuz iki boyutu var.

Olumlu tarafından bakacak olursak bakanın sözleri hükümetin duruşunda oldukça “ortodoks” bir dönüşe işaret ediyor.

Enflasyonu düşürmek için yapılması gerekenin faizleri yükseltmek olduğunu, ancak faiz artışı ekonomiyi yavaşlatacağı için hükümetin bunu tercih etmediğini söylüyor.

2021’in son çeyreğinden itibaren 5 puanlık faiz indirimine gidilirken hükümet kanadı ve Merkez Bankası bu şekilde enflasyonun da düşeceğini iddia eden “heteredoks” bir anlayışı savunmuştu.

Dünya genelinde uygulaması olmayan ve iktisat disiplinine ters düşen bu görüş maalesef enflasyonu düşürmedi.

Ortodoks politikaların öngördüğü şekilde enflasyonda çok ciddi bir artış ile sonuçlandı.

Kısa vadeli ‘kılıf’ geri tepebilir

Geçen günlerde Koç Üniversitesi-TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu olarak düzenlediğimiz etkinlikte politika faizi ve enflasyon arasında pozitif bir ilişki olduğunu iddia eden Neo Fisher yaklaşımının fikir önderlerinden Profesör John Cochrane’i ağırladık.

Prof. Cochrane de söz konusu yaklaşımın orijinal Fisher eşitliğinde olduğu gibi uzun vadeli bir ilişkiye işaret ettiğini ve kısa vadeli politika hamlelerini motive etmek için bir “kılıf” olarak kullanılmasının geri tepebileceğini, teori ile uyuşmadığını not etti.

Bakan Nebati’nin sözlerini bu açıdan değerlendirdiğimde, hükümetin Türkiye’de zaten yanlış yorumlanmakta olan Neo Fisher yaklaşımından vaz geçtiği sinyalini verdiği için olumlu bir gelişme olarak görüyorum.

Ortodoks politika anlayışında buluşmak şüphesiz ki bir ilerleme.

Ancak yine ortodoks iktisat politikası “enflasyon ile beraber” büyümenin son derece riskli olduğuna işaret ediyor.

Türkiye’deki enflasyonun iki nedeni

Ülkemizde tecrübe ettiğimiz enflasyon iki temel sebepten kaynaklanıyor:

Arz yönlü baskılar esasen faizin düşük kalması sonucu TL’nin zayıflaması ile ithal ettiğimiz ara malı fiyatlarındaki artışı yansıtıyor.

Talep yönlü baskılar ise düşük faizin borçlanma ve harcamaları teşvik etmesinin bir sonucu.

Yani her iki sebebin kökünde de düşük faiz tercihi yatıyor.

Enflasyon bir ekonominin “yavaşla” sinyalidir, kendi kendini soğutma çabasıdır.

Ortodoks anlayışta merkez bankaları enflasyonist baskılar arttığında faizleri yukarı çekerek ekonominin bu çabasına destek verirler.

Çünkü ancak o zaman enflasyonu kalıcı hale getirmesi engellenir.

Aksi takdirde talep yavaşlasa da enflasyon kendi kendine düşmeyecektir.

Yangına körükle gitmek

Eğer “enflasyonla beraber büyüme” tercihi yapılırsa bu durum kısa vadede ekonominin kendi kendini soğutma çabalarını baskılamaya çalışır.

Yükselen enflasyon talebi geri çekerken düşük faiz ortamı talebi tekrar canlandırmayı dener.

Yani ortodoks anlayış enflasyon yaşanan ülkeyi soğutmak gerektiğini söylerken “enflasyonla beraber büyüme” çabası yangına körükle gitmek anlamına gelir.

Toparlayacak olursak, yüksek enflasyon ortamında hükümet kanadının faiz indirimleri ile büyümeyi desteklemeye devam edeceği sinyalleri hiperenflasyon endişelerini artırarak piyasalardaki tedirginliği artırıyor.

Sürdürülemez ve sonu belirsiz bir yolda devam edildiği inancının altını çiziyor.

Yoksullaşan halk tüketemez

Son söz olarak bir noktanın tekrar altını çizelim:

Şüphesiz hiçbir ülke ekonomisini gereksiz yere daraltmak, istihdamı azaltmak istemez.

Ancak enflasyon nüfusun yüzde 100’üne yoksullaşma olarak yansırken “enflasyona rağmen büyüme” çabası işsizlik oranında birkaç puanlık bir azalışın ötesinde fayda sağlamaz.

O fayda da giderek azalır, çünkü enflasyonla büyüme sürdürülemez.

Yoksullaşan halk tüketemez, enflasyon ortamı yatırımcıyı ürkütür.

İşte bu nedenlerle ortodoks iktisadi görüş “enflasyonla büyüme” kavramının üzerini çizer.

Önceliği enflasyonu düşürmeye verir.

Çünkü enflasyon düştükten sonra gelecek büyüme sağlıklı ve sürdürülebilir olur.

Kısa vadede bir bedeli olsa da bu tercih sonucunda uzun vadede herkes kazançlı çıkar.

Paylaşın

Yıl Sonu İçin Dikkat Çeken ‘Dolar Kuru’ Tahmini

Dolar kuru için yıl sonu tahminini açıklayan ekonomist Atilla Yeşilada, dolar kuru için 18 ile 20 TL arası bir rakama dikkat çekti. Yeşilada, TCMB’nin dolar kuru tahminini aşırı iyimser bulduğunu söyledi.

Ekonomist Yeşilada, “Ukrayna savaşı olmasaydı onun cari açığımız da bize getirdiği yük olmasaydı ve psikolojik olarak insanlarda tedirginlik yaratması olmasaydı belki bu seneyi bu sistemle çıkartabilirdik ama ben artık böyle bir umut görmüyorum” dedi. Yeşilada, şöyle devam etti:

“Yani hani eğer mayıs haziran ayında patlamazsa yaz aylarında döviz kuru yeniden patlayacak. TCMB beklenti anketinde katılımcıların yıl sonu dolar kuru tahmini 16,5. Ben bunu biraz aşırı iyimser buluyorum. Benim kafamda daha çok 18 ile 20 arasında bir dolar kuru hedefi var. Ekim’den itibaren duracağı tepe seviyemi o noktadan sonra geçen sefer KKM’yi icat ettiler. Belki şapkada başka tavşan vardır. Şapkada başka tavşan yoksa o zaman döviz kontrolüne geçeceksiniz. Durmaz ki bir kere gittikten sonra.”

Atilla Yeşilada’nın KKM ve dolar kuru yorumunun tamamı şöyle:

“Şu anda programın hayatta kalan, bakın çalışan demiyorum. Hayatta kalan tek ayağı bu KKM ve hükümet o paralar yeniden dövize çevrilirse TCMB rezervlerinin burada oluşacak olan tsunamiyi engelleme yetmeyeceğini da çok iyi biliyor. Dolayısıyla bu bir anlamda bir kötü alışkanlık, uyuşturucu bağımlılığı gibi bir şeye geldi.

Maliyeti ne olursa olsun KKM devam ettirilecek ve oradan gelen dövizle de TCMB kaynaklarına giriyor, döviz kuru sürekli müdahale edilerek doların ve hatta euronun değer kazanması engellemeye çalışacak ki vatandaşın KKM’ye geçmesi için ikinci bir teşvik verilsin.

Bunlar günlük bağlamda ya da öngörülebilir vadede çalışabilecek programlar ama mesele şu Hastalığı değil ağrıyı tedavi ediyorsunuz. Yani vücutta kanser ya da ülser ya da migren ne varsa yayılıyor sonuçta siz enflasyonla başa çıkamadığımız sürece siz daha fazla bütçe açığı fazlası üretemediğiniz sürece siz Türkiye’nin üretimini artırmadığınız sürece bir yerde bu patlayacak.

’18 – 20 TL arası’

Ukrayna savaşı olmasaydı onun cari açığımız da bize getirdiği yük olmasaydı ve psikolojik olarak insanlarda tedirginlik yaratması olmasaydı belki bu seneyi bu sistemle çıkartabilirdik ama ben artık böyle bir umut görmüyorum.

Yani hani eğer mayıs haziran ayında patlamazsa yaz aylarında döviz kuru yeniden patlayacak. TCMB beklenti anketinde katılımcıların yıl sonu dolar kuru tahmini 16,5. Ben bunu biraz aşırı iyimser buluyorum. Benim kafamda daha çok 18 ile 20 arasında bir dolar kuru hedefi var.

Ekim’den itibaren duracağı tepe seviyemi o noktadan sonra geçen sefer KKM’yi icat ettiler. Belki şapkada başka tavşan vardır. Şapkada başka tavşan yoksa o zaman döviz kontrolüne geçeceksiniz. Durmaz ki bir kere gittikten sonra.

Yani bunu bir poker stratejisi olarak görmek lazım. Sizin önünüzde 500 bin liralık çip var. Karşınızdaki pokercini 10 bin liralık çipi kalmış size 50 kere rest çekersiniz adamı. Bir tanesini de kazansanız yeter zaten. Bu da öyle bir şey.

Merkezde harcanacak döviz kalmadığı anlaşıldığı anda ya da o noktaya yaklaşıldığı anlaşıldığı anda bireysel spekülatörler belki yurtdışında TL şort girecek olanlar ve yüksek birikim sahibi, tasarrufçular tabii ki dövize kaçacak. Dış borç vadesi gelen, dış borçlarını ödeyemeyeceği çekincesine kapılan kurumsallarda mecburen onlara katılacak.”

Paylaşın