Davutoğlu’ndan Erdoğan’a Sert Eleştiriler

Davutoğlu, İsrail’le yürütülen ticaret üzerinden Erdoğan’a sert eleştiriler yönelterek, “Hiç kimse yalan söylemesin. ‘Efendim Filistin’e gidiyormuş onlar.’ Hayır, İsrail askerlerinin suyu da, gıdası da, İsrail uçaklarının yakıtı da, İsrail’in Mescid-i Aksa’yı çevirmek için aldığı dikenli tel de, o işgalci yerleşimcilerin yaptığı binaların demiri çimentosu da Türkiye’den gidiyor. Yazıklar olsun” dedi ve ekledi:

“Şimdi üzerinde Made in Türkiye yazan albayraklı konserve kutularını gördüklerinde Filistinlilerin yüreği kan ağlıyor. Sayın Cumhurbaşkanı ne yapıyor? Mitinglerde ‘İsrail’le ticareti kes’ diye haykıran gençleri tutuklatıyor, gözaltına aldırıyor. 28 Şubat zihniyetidir bu. 28 Şubat da Kudüs mitingi oldu diye, Kudüs toplantısı oldu diye başlamıştı.”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Denizli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sema Silkin Ün’e destek amacıyla Denizli’ye ziyarette bulundu.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre; Denizli’de yaptığı konuşmada, Türkiye’nin İsrail’le ticaretine dikkat çeken Ahmet Davutoğlu; “Biz bayramda çocuklarımızın torunlarımızın kardeşlerimizin alnını okşamayı, bağrımıza basmayı düşünürken Gazzeli anneler babalar hayatını kaybetmiş çocuklarının cesetlerini bağırlarına basıyorlar. ‘One minute’ denildiğinde ve o savaşlarda Türk bayraklarını taşıyan o Gazzeliler şimdi yürekleri yanarak şu manzarayı görüyorlar” dedi.

Davutoğlu, İsrail askerlerinin içtiği suların Türkiye’den geldiğini belirterek, Filistinlilerin yaşadığı acıları anlattı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sert eleştiriler yöneltti: “Hiç kimse yalan söylemesin. ‘Efendim Filistin’e gidiyormuş onlar.’ Hayır, İsrail askerlerinin suyu da, gıdası da, İsrail uçaklarının yakıtı da, İsrail’in Mescid-i Aksa’yı çevirmek için aldığı dikenli tel de, o işgalci yerleşimcilerin yaptığı binaların demiri çimentosu da Türkiye’den gidiyor.

Yazıklar olsun. Şimdi üzerinde Made in Türkiye yazan albayraklı konserve kutularını gördüklerinde Filistinlilerin yüreği kan ağlıyor. Sayın Cumhurbaşkanı ne yapıyor? Mitinglerde ‘İsrail’le ticareti kes’ diye haykıran gençleri tutuklatıyor, gözaltına aldırıyor. 28 Şubat zihniyetidir bu. 28 Şubat da Kudüs mitingi oldu diye, Kudüs toplantısı oldu diye başlamıştı.”

“Başka partinin desteklenmesi söz konusu değil”

Öte yandan Gelecek Partisi Sözcüsü Hasan Seymen, partisinin 31 Mart seçimlerine yönelik stratejisiyle ilgili açıklamada bulundu.

Sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan Seymen, “Gelecek Partisi 31 Mart yerel seçimlerinde bazı seçim bölgelerinde kendi logosu ve kendi adaylarıyla, bazı seçim bölgelerinde ise ortak adaylarıyla; bir diğer seçim bölgelerinde ise adayın şahsına destek açıklamak suretiyle seçim stratejisini belirlemiştir. Ortak adaylar ve şahıslarına destek açıklanan adaylar daha önce genel merkezimizce belirlenip kamuoyuna açıklanmıştır. Gelecek Partisi olarak olarak önceden açıklanan isimlerin dışında herhangi bir adayın veya başka bir partinin desteklenmesi söz konusu değildir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi’nin Urfa Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ferit Çevik, AK Partili Zeynel Abidin Beyazgül’ü desteklemek üzere adaylıktan çekilmişti. Mardin’de de AK Parti adayı Urfa İl Başkanı Abdullah Erin’i destekleyeceklerini söyleyen Baysal, “Eksikleri olursa, hizmet yapmazsa eleştiririz, oy verdiğimiz için hesap da sorarız” demişti.

Paylaşın

Davutoğlu’ndan ‘Murat Kurum’ Yorumu: Mutlak İtaat Kriterine Uyan Aday

Murat Kurum’un İstanbul adaylığını değerlendiren Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, “İstanbul’u hiç tanımayan birini İstanbul’a aday yapmak şu demek ‘Ben nasıl olsa kazanacağım, bari bana bir gün ‘hayır’ demeyecek biri olsun. Murat Kurum ismi mutlak itaat kriterine uyan ama seçim kazanabilme şansı zayıf bir isim” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Halk TV ekranlarında yayımlanan ‘Sözüm Var‘ programına katıldı. 31 Mart Yerel Seçimleri yaklaşırken siyaset gündemine dair değerlendirmeler yapan Davutoğlu, AK Parti’nin İBB başkanı adayı Murat Kurum‘a ilişkin dikkat çeken açıklamalar yaptı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu açıklamalarında şu ifadeleri kullandı: “AKP’nin yaptığı aday tercihleri nedeniyle kazanma olasılıklarını çok düşük görüyorum. Bana AKP’den kim aday olur diye sorulmuştu, ben de kendi rant hesaplarına karşı ‘hayır’ diyemeyeceği zayıf bir adayı çıkarabileceğini belirtmiştim.

Erdoğan bu seçimi kaybederse 29 Mayıs’ın psikolojisi nedeniyle kaybedecek. ‘Ben ne olursa olsun kazanırım’ düşüncesi Erdoğan’ı bu noktaya itti. Kanal İstanbul’da dahil olmak üzere İstanbul’la ilgili kendi talimatlarının dışına hiç çıkmayacak bir adaya yöneltti. Murat Kurum böyle bir aday. İkisi de bürokratlarımdı çok iyi tanırım.

“Murat Kurum mutlak itaat kriterine uyan adaydı”

Ergun Bey olmuş olsa, İstanbul için daha rasyonel bir tercihti. Buna yöneltti. İstanbul’u hiç tanımayan birini İstanbul’a aday yapmak şu demek ‘Ben nasıl olsa kazanacağım, bari bana bir gün ‘hayır’ demeyecek biri olsun. Murat Kurum ismi mutlak itaat kriterine uyan ama seçim kazanabilme şansı zayıf bir isim. Bu tartışmanın içinde yer almamak için biz aday göstermedik.”

Paylaşın

Davutoğlu’ndan Dikkat Çeken İddia: IMF’ye Söz Verdiler

Bursa’da sivil toplum temsilcileri ve gazetecilerle yaptığı toplantıda açıklamalarda bulunan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Şu anda Türkiye’de IMF kuralları işlemeye başladı” dedi ve ekledi:

“Onun için çok istemelerine rağmen, seçim ekonomisini tam olarak uygulayamıyorlar. Çünkü IMF’ye belli sözler verdiler ve seçimden sonra IMF’nin o sert reçetesi milletin ümüğünü sıkacak. Kemer sıkma denilen şey, kemer sıkma olmaktan çıkıp, ümük sıkmaya dönüşecek.”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, ‘Bursa Buluşmaları’ adı altında sivil toplum temsilcileri ve gazetecilerle bir araya geldi. Toplantıya Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı İzzettin Küçük, Gelecek Partisi Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Torun, İl Başkanı Fuat Kadıoğlu ile Yıldırım Belediye Başkan adayı Ercan Sönmez de katıldı.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre, burada konuşan Davutoğlu, “Yeni bir asrın ilk yılına girerken, bir seçim sürecine daha girmiş olduk. Aslında seçimin ötesinde, Türk dünyasında genel giriş ve Türkiye’deki genel eğilimler bağlamında bakıldığında, cumhuriyetimizin yüzüncü yılında maalesef, ikinci yüzyılına çok büyük ümitlerle giriyor değiliz. Bunu görmemiz lazım” diye konuştu.

İsrail’in Gazze saldırılarını hatırlatan Davutoğlu, “6 aydır takriben dünyanın gözü önünde bir soykırım işleniyor. Gazze’de yaşananlar asla İsrail ile Filistinliler ya da İsrail ile Hamas arasında yaşanabilecek bir durum değil. Çatışma olarak aktarılamaz, anlatılamaz. Gazze’de yaşananlar, uluslararası hukukun bitmesidir. Şimdi uluslararası hukukun bittiği bir yerde, hiç kimse güvende değildir” dedi.

Uluslararası hukukun erozyona uğraması ile her tür gerilimin yaşanabileceğine dikkat çeken Davutoğlu şunları söyledi: Böyle bir durumda bir ülkenin ayakta kalabilmesi için, ekonomisinin sağlam olması lazım. Halkının mutlu ve barışık olması lazım. Ordusunun sağlam, güçlü olması lazım. En önemlisi; siyasiler ve devlet adamları arasında bir diyalog imkanı olması lazım.

Mevcut iktidar, ayrıştırıcı bir yol izleyerek toplumu kutuplaştırıyor. Şu anda Türkiye’de IMF kuralları işlemeye başladı. Onun için çok istemelerine rağmen, seçim ekonomisini tam olarak uygulayamıyorlar. Çünkü IMF’ye belli sözler verdiler ve seçimden sonra IMF’nin o sert reçetesi milletin ümüğünü sıkacak. Kemer sıkma denilen şey, kemer sıkma olmaktan çıkıp, ümük sıkmaya dönüşecek. 2 ayda Türkiye ekonomisi, ocak ve şubatta 408 milyar lira açık verdi. Toplam 1 yıl içinde öngörülen açık, 2,7 trilyon Türk Lirası.

Başbakanlığı bıraktığımız sene, bütçe açığı yüzde 1’in altındaydı ve 2017’de Dünya Bankası raporları, Türkiye’den bütçeye gidiyordu. Bütçe açığı neden önemli; demek ki Hazine’den biri, gelmeden birilerine para veriyor. Topladığın vergi, yaptığın harcamayı karşılamıyor. Ne ile kapatacaksın? Para basarak. Para bastığın zaman ne olacak? Enflasyon fırlayacak.

Paylaşın

Davutoğlu’ndan Erdoğan’a Sert Sözler!

Gelecek – Saadet grubunda konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, Erdoğan’ın “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını hazmedemiyorum” sözleri üzerinden eleştirerek, “Bakın biz neleri hazmedemiyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “ABD Başkanı’nın Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı aptal olma diye mektup göndermesini hazmedemiyoruz Sayın Erdoğan. Gazze şimdi Refah’a sığınmış yüz binlerin bomba altında inlediği bir dönemde Türk limanlarından İsrail’e giden ticaret gemilerini hazmedemiyoruz.”

GP Lideri Davutoğlu, “Her Cuma namazında bir siyasi mesaj verilerek gençlerimizin camilerden soğutulmasını hazmedemiyoruz. Nas hükmüdür diyip faizi yasaklamayı dini bir kahramanlık olarak gösterdikten sonra dünyanın en büyük faizini fakirin fukaranın sırtına yüklenmesini hazmedemiyoruz” ifadelerini kullandı.

Saadet-Gelecek Meclis grup toplantısında Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır ziyaretini gündeme Bülent Kaya, Erdoğan’ın ziyareti sırasında Filistin’de yaşanan zulme değinilmesini beklediklerini dile getirdi. Kaya Mısır’daki darbeci hükumetten kaçarak Türkiye’ye sığınan kişilerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının da iptal edildiğini söyledi.

“Biz, Siz Sisi’yi ziyaret edip normalleşirken, oradaki Müslümanlar daha rahat nefes alacak. Ve siz Mısır’ı ziyaret ederken İsrail’e karşı Filistinlilerin sesini yükselteceğinizi beklerken, bir de baktık ki maalesef tamamen Filistinlileri yalnız bırakmaya, Türkiye’ye sığınmış olan Mısırlı kardeşlerimizi yalnızlığa mahkum etmeye dair her halde bazı örtülü anlaşmalar yapmış olmanız gerekir ki bu şekilde davranıyorsunuz. Bu millet her zaman mazlumların yanında zalimlerin karşısında olmuştur. Bize yakışan bu gün de hem mısırlı Müslüman kardeşlerimizi, hem Filistinli mazlumların yanında durmak İsrail’e karşı durmaktır” ifadelerini kullandı.

Kaya yerel seçimlere ilişkin de şöyle konuştu: “İktidar partisi ateşten bir gömlekken çıkardıkları ‘Milli Görüş’ gömleğini, yerel seçimlerde 94 ruhu diyerek tekrar giymeye çalışıyor. ‘Milli Görüş’ gömleği konjektöre göre giyip, çıkarılabilecek bir gömlek değildi. Hele ki yapıp ettikleri ile hukuk tanımaz rakiplerine ve düşmanlarına benzeyen kişilerin bedenine uyacak bir gömlek asla değildir.

‘Milli Görüş’ gömleği kendisine düşmanlık edenlere dahi adaletten başka borcu olmayanların giyebileceği bir gömlektir. ‘Dün dündür, bugün bugündür’ diyenlerin giyebileceği bir gömlek asla değildir. ‘Rüşvet alan da, veren de melundur’ diyenlerin giyebileceği bir gömlektir. ‘Çalışırlar, çalmazlar, çaldırmazlar’ diyenlerin giyebileceği bir gömlektir. ‘Çalışırlar ama çalarlar’ diyebileceklerin giyecekleri bir gömlek değildir.”

Maraş merkezli deprem nedeniyle evleri yıkılan ailelerin hala çadırlarda ve konteynerlerde kaldığına dikkat çeken Kaya, depremzedelere verilen 600 bin konuttan sadece 30-40 bininin bir sene sonra yapıldığına dikkat çekti, binlerce insanın hala söz verilen TOKİ konutlarının yapımını beklediğini söyledi.

Erzincan İliç’te yaşanan maden faciasına da değinen Kaya, ÇED raporuna rağmen madenin çalışmasına göz yuman siyasiler hakkında neden yasal bir işlem başlatılmadığını sordu. Kaya olayın üstününü kapatmaya çalışan olursa buna müsaade etmeyeceklerinin ve konunun takipçisi olacaklarının altını çizdi.

“Erdoğan adına üzülüyorum”

Bülent Kaya’nın ardından parti grubuna seslenen GP Lideri Ahmet Davutoğlu, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

Bugün Türk siyasetinin en büyük eksikliği emin olma vasfını kaybetmeleridir. Emin olmak ne demektir; emin olmak sözün gücüne inanmaktır. Devlet adamının temel vasfı güç sahibi olmak değil emin olma vasfıdır. Maalesef Sayın Erdoğan ve bugün ki iktidar Türkiye’de kurumları dağıttı ama verdiği en büyük zarar insanların emin olma duygusunu yok etti.

Düşünün bir devlet adamı seçime hazırlanırken halka şöyle hitap ediyor. Bizim olmadığımız bir büyükşehir belediyesi, kusura bakmayın açık konuşuyorum. Doğal gazı nasıl getirecekler. Biz varsak doğal gaz var biz yoksak doğal gaz yok. Diyelim ki Ordu’da seçimi yüzde 49 oyla kaybettiler, yüzde 51 oyla da başka bir parti kazandı. Diyor ki bana oy vermeyenleri cezalandırdığım gibi bana oy verenleri de cezalandırırım.

Demokrasilerde siz seçimi kazanırsanız o ana kadar bir bir partinin genel başkanı ya da adayısınız. Seçimi kazandığınız gece o andan itibaren bütün ülkenin hükümetisiniz. Şimdi bu ülke insanları nasıl güven duyacakları Cumhurbaşkanlarına. Bana oy verirseniz doğal gaz gelir hizmet gelir. Bana oy vermezsiniz ne doğal gaz gelir ne hizmet gelir demek siz benden emin olmayın ben emin bir insan değilim demektir.

Ben duyunca bir anlamda en azından Refah’a giderler diye sevinmiştim, Gazze’nin bir sesini duyururlar dünyaya diye sevinmiştim. Madem bu kadar büyük taviz veriyorsunuz. Sisi ile yan yana durdular ve kardeşim Sisi dedi. Bundan 5 sene önce İstanbul sokaklarında seçim iki aday arasında değil, Sisi ile Binali arasında oyunuz Binali mi Sisi mi diye insanlara oy kullandırtan bir liderin Allah indinde aslında düştüğü zillet halinin temsilidir. Geçen seçim Binali mi Sisi mi dedin, şimdi Binali kardeşimle seçime gidiyorsunuz.

Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa kararını hazmedemiyorum dedi. Biz de hazmedemiyoruz. Siz Anayasa Mahkemesinin insan haklarını esas alan bir kararını hazmedemiyorsunuz. Bakın biz neleri hazmedemiyoruz. ABD Başkanı’nın Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı aptal olma diye mektup göndermesini hazmedemiyoruz Sayın Erdoğan. Gazze şimdi Refah’a sığınmış yüz binlerin bomba altında inlediği bir dönemde Türk limanlarından İsrail’e giden ticaret gemilerini hazmedemiyoruz.

Her Cuma namazında bir siyasi mesaj verilerek gençlerimizin camilerden soğutulmasını hazmedemiyoruz. Nas hükmüdür diyip faizi yasaklamayı dini bir kahramanlık olarak gösterdikten sonra dünyanın en büyük faizini fakirin fukaranın sırtına yüklenmesini hazmedemiyoruz.

Bir AK Parti önemli yetkilisiyle karşılaşmıştık, şunu sordum kendisine; yolsuzluk kaldı mı ülkede dedim, kalmadı. Niye kalmadı biliyor musunuz, yolsuzluğun tanımı kalmadı. Yolsuzluk olan her şey o kadar meşrulaştı ki artık yoksulluk diye bir fiil kalmadı.

İliç’te hala 9 işçimiz çıkartılamadı, yüreğimiz yanıyor. Kim bunu sorumlusu, devlet can emniyetini sağlar, devlet bu emniyetin gereğini yapar ve bu emniyeti tehdit eden kim olursa olsun cezalandırır. Ne oldu 1 hafta geçti, 6 asli kusurlu bulundu.

Borulama şefi asli kusurlu ama oraya o maden için ÇED ruhsatı veren bakan suçlu değil öyle mi, o şirketin genel müdür suçlu değil öyle mi. Bu kadar felaket yaşandı 10 binlerce vatandaşımız depremde hayatını kaybetti. Küçük müteahhit tutuklandı büyük müteahhitlere kimse dokunmadı. Bir tek kamu görevlisi suçlu bulunmadı, Nurdağı’nın belediye başkanı ve imar müdürü dışında. Kim verdi o izinleri, emin olun Allah muhafaza yarın İstanbul’da deprem olsa yine böyle küçük işçileri suçlu görürler de İstanbul’a ihanet ettik diyen Cumhurbaşkanı kenara çekilir.

Bugün böyle bir facia karşısında kimse altın madeninin geliri nedir, ne kadarı Türkiye’de kalıyor bunun hesabı içinde değil. 23 milyar dolarlık kapasiteden bahsediyor Türkiye’ye kalan altın ruhsatlarından kalan bir kaç yüz milyar dolar.

Medyanın başlıkları yüzlerce ton toprak kaydı, toprak böyle yuttu, dağ yürüdü, yığma tepe işçileri yuttu. Suçlu dağ, suçlu toprak, suçlu işçiler ama ülkeyi yönetenler suçlu değil. Eğer böyle bir facia başka bir dönemde yaşansaydı dağı toprağı mı suçlardık yoksa onları mı suçlardık.

Mısır konusunda gerçekten ümit ettim Refah Kapısı’na giderler ve mesaj verirler diye. Gazze’de katliam bütün hızıyla devam ediyor ve Refah emin bölge diye insanların gitmesini sağlık verdikleri Refah da bombalanıyor. 30 bini aşkın kardeşimiz hayatını kaybetmiş ve Sayın Erdoğan Kahire’de. Niye gidersiniz Kahire’ye sadece ikili ticaret mi. İspanya Başbakanı’da gitti Kahire’ye ama niye gitti biliyor musunuz, Refah’a gitmek için gitti ve aldı Refah Kapısı’nın önünde İsrail’e hitap etti.

Sayın Cumhurbaşkanı Kahire’ye gitti kardeşim Sisi dedi ama Kahire’deki Gazze’ye insani yardım yapan kuruluşları bile ziyaret etmedi. İstiyor ki 4 ayı aşkın süren soykırım karşısında herkes hazmetsin bu soykırımı ve iktidarı hiç eleştirmesin. Sayın Erdoğan hazmetmiyoruz böyle hamaset yüklü ama eylem noksanlı tavrınız hazmetmiyoruz.

Geçtiğimiz hafta sonu bir toplantı da bir yiğit ses şunu söyledi; ortaya konuşmuyorum sayın Erdoğana söylüyorum dedi ve kesin şu İsrail ile ticareti diye seslendi. Muhammed Emin Yıldırım Hoca.

Erdoğan adına üzülüyorum, eğer siyasi hırsıyla ben hayatımın sonuna kadar bu makamlarda duracağım dememiş olsaydı, onurla ve izzetle one minute demiş bir lider olarak hatırlanacaktı. Ama şimdi ne yapmış olursa olsun, Gazze’de Müslümanlar katledilirken İsrail’e çelik, gıda ve jet yakıtı gönderen bir lider olarak anılacak.”

Paylaşın

Davutoğlu’ndan AYM Başkanı Zühtü Arslan’a Övgü: Helal Olsun

Erdoğan’ın bir konuşmasında “buyruğumdur” ifadesini kullandığını söyleyen Davutoğlu, “Buyruk ile Merkez Bankası arka kapı operasyonlarıyla Merkez Bankasının içi boşaltıldı. Buyruklarla servet transferi yapıldı. Şirketlere hangi şirketlere kredi verileceği, hangi şirketlere kredi verilmeyeceği buyruklarla oluşturuldu” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Buyruklarla KHK mağdurları ortaya çıktı. Darbenin baş organizatörünün kardeşi bir buyrukla büyükelçi tayin edilirken, fakir-fukara çocuğunu okula gönderemeyenlerin aileleri buyrukla yedi sülalesi hapse atıldı. Buyrukla FETÖ borsası oluşturuldu kimi gerçek FETÖ’cüler para verip kurtuldu, parası olmayanlar da buyrukla hadleri bildirildi işte bu.”

Davutoğlu konuşmasının devamında, “Buyruğun olduğu yerde anayasa olmaz. Şimdi de buyrukla ne yapmak istiyorlar biliyor musunuz? Anayasa Mahkemesini, önlerindeki son engeli budamak istiyorlar çünkü Anayasa Mahkemesi buyruk dinlemiyor. Dinleyin Zühtü Arslan’ın son konuşması, ferman padişahınsa hukuk bizimdir dedi” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi (GP) Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) Saadet Partisi – Gelecek Partisi ortak grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Davutoğlu, Erzincan’ın İliç ilçesindeki maden ocağında yaşanan toprak kaymasına ilişkin şu ifadeleri kullandı: Sizler modernitenin açtığı çevre felaketlerinin Türkiye’deki temsilcilerisiniz! Erzincan İliç’te olan asla bir kader olarak düşünülemez. Kısa sürede zengin olabilmek, bir külçe altın elde etmek isteyenlere sesleniyorum; medeniyet altında değil zihinlerde, medeniyet rant ile değil ahlak ile kurulur.

Siz tabiata baktığınızda dolar dışında yeşil görmezsiniz. Bizim için Anadolu’nun suyu, toprakları, ateşi ve güneşi azizdir. Türkiye’de ne kadar felaket varsa 5 baronun elinde gerçekleşiyor. İktidara yakın bir şirketin Kanada’lı SSR şirketinin yapısına baktım. Bu şirketin 7.2 milyon dolar vergi borcu silinmiş. Kimin hakkını kimin için siliyorsunuz?

Kanal İstanbul ihanetin adıdır

Antalya’da yaşanan sele de değinen Davutoğlu, iktidarın şehirlerin dokusunu anlayamadığını söyledi. Kanal İstanbul Projesi’nin, İstanbul’a saygısızlık olduğunu savunan Davutoğlu, “Kanal İstanbul, İstanbul’un havasına, suyuna, toprağına, ateşine hürmetsizliğin, nobranlığın, ihanetin adıdır.” dedi.

İstanbul’un büyük bir hazine olduğunu dile getiren Davutoğlu, “Bunu ben Sayın Erdoğan’ın yüzüne ifade ettim. Yazılı rapor var, yayınlarım. Mektup yazdım Kanal İstanbul için, ‘Yapmayın, kıymayın İstanbul’a’ diye.” şeklinde konuştu.

Türkiye’yi, imar, uyuşturucu, faiz, ihale ve siyaset baronlarından kurtaracaklarını ifade eden Davutoğlu, siyaseti kar ve rant alanı olmaktan çıkaracaklarını kaydetti. Ahmet Davutoğlu, devletin ve Türkiye’nin yeniden imara ihtiyaç duyduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasında “buyruğumdur” ifadesini kullandığını söyleyen Davutoğlu, şöyle konuştu:

Buyruk yazacaksan, dön Netanyahu’ya ‘Ben ki Selahaddin Eyyubi’nin, Hazreti Ömer’in mirasının takipçisi, Yavuz Sultan Selim Han’ın fethettiği diyarların bugünkü hamisi, Sultan Abdülhamid Han’ın reddettiği siyonist projelerin takipçisi ve karşılığı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ım; sen ki Netanyahu’sun ‘sana ticareti kesiyorum, sana hava sahalarımı kapatıyorum.

Eğer zulmünü durdurmazsan gemilerimle yardım gönderiyorum, ebabil kuşları gibi helikopterlerle yardım indiriyorum Gazze’ye, ramazan yaklaşırken saldırılarını kesmezsen bütün gücümle orada olacağım’ de. Buyruk böyle yazılır.

“Faiz düşürülecek dendi, düşmedi”

Ekonomide yaşanan krize de değinen Davutoğlu şöyle konuştu: Faiz düşürülecek dendi, düşmedi. Devlet planlama teşkilatı kapatıldı. Hiçbir denetime tabi olmayan Varlık Fonu kuruldu. Başına, buyruğu veren kayınpeder, vekili olarak da damat atandı. Varlık fonu üzerinden de neler döndüğünü sadece bir bürokrattan sordular. İhale kanunu 200 defa değiştirildi.

Paylaşın

Davutoğlu’ndan Erdoğan’a “Hatay” Tepkisi: Millette İhanettir

GP Lideri Ahmet Davutoğlu, Erdoğan’ın Hatay’da yaptığı konuşmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “‘Hatay madem bize yerel yönetimleri vermedi muhalefete verdi. Biz onlara ders veririz’ diye bilinçli bir şekilde Hatay’ı yetim bırakmışsanız bu Hataylılara da ve milletimize ihanettir” dedi.

Haber Merkezi / Gelecek Partisi (GP) Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet ve Gelecek Partisi’nin TBMM’deki ortak grup toplantısında, açıklamalarda bulundu. Konuşmasının büyük bir bölümünü 6 Şubat 2023 yılında yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlere ayıran Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Çevre ve Şehircilik Bakanı, bütün bu deprem afetiyle ilgili geçmiş dönemde birinci derecede sorumluluk sahibi olması gereken makamda olması gereken kişi. Bir açıklama yaptı. Şimdi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı. İstanbul depreminin korkusunu, kabusunu yaşarken İstanbul’u kendisine emanet edilmesi düşünülen bir görevde.

Bir konuşmasında dedi ki ‘Depremde 130 bin vatandaşımızı kaybettik.’ Resmi rakamlara depremde 53 bin 537 kişi vefat etmiş. Birçok benzer beyanatta olduğu gibi onu da tevil etmeye kalktılar ama tablo değişmedi. Ampüte olan vatandaşlarımızın sayısı 29 Mart 2023’te sayın Cumhurbaşkanı 850 bin rakamını vermişti. Hepimizin televizyonda duyduğumuzda tüylerimiz diken diken olmuştu. Çünkü resmi yaralı rakamı 107 bin 213’tü… Devlet demek, kayıt sahibi olmak demektir, arşiv sahibi olmak demektir…

Bugün bütün teknolojik imkanlarla hala ne kadar vatandaşımızı kaybettiğimizi net olarak söyleyebilecek durumda değiliz. Bu kadar ampüte kardeşimiz var. Bunları bilmiyorsak bunun ayıbı, haysiyetini ve kurumları yerle bir eden bu iktidarın üzerinedir. Depremin sonuçlarını ortaya çıkaracak bilgi beceri yetenekten yoksunsanız, size nasıl devlet emanet edilir.”

“Hatay’ı yetim bırakmışsanız bu Hataylılara da ve milletimize ihanettir”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hatay’a ilişkin sözlerini de eleştiren Davutoğlu, “Hatay Ankara’dan koparıldıysa sorumlusu kim? Hatay’da hala konteynerlerde, çadırda kalan çocuklar varsa bunun sorumlusu sizsiniz. Hatay’da 400 bin insan o şehri terk etmiş. 215 bin bina yıkılmış, 10 binlerce vatandaşımızı sadece Hatay’da kaybetmişiz, siz Hatay’a ulaşamamışsınız.

Ulaşamamak beceriksizliktir, iktidar yetersizliğidir ama ulaşamamak eğer bilinçli bir tercihse ‘Hatay madem bize yerel yönetimleri vermedi muhalefete verdi. Biz onlara ders veririz’ diye bilinçli bir şekilde Hatay’ı yetim bırakmışsanız bu Hataylılara da ve milletimize ihanettir” dedi.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki’nin deprem bölgesi için “villa gibi evler” açıklamasına da tepki gösteren Davutoğlu, “Ya Allah aşkına, yas günü söylenecek söz mü bu ya? Kime villa verdiniz, demek ki yandaşlarına verdiniz. Demek ki sadece size oy verenlere veya oy vermek için teşvik edenlere verdiniz. Niye şehit annesine babasına vermediniz. Bakın bir ay oldu. Nerede villalarınız. Kim yaptı o villaları kaça yaptı? 518 bin acilen yıkılması gereken bina var… Hatay’a ayrılan kaynak bütün deprem bütçesinden sadece yüzde 7” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ne demişti?

Antakya Spor Salonu’nda düzenlenen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hatay İlçe Belediye Başkan Tanıtım Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” demişti.

“Hatay Büyükşehir’de Cumhur İttifakı adayı olarak Mehmet Öntürk kardeşimizi kamuoyumuzla paylaştık. Mehmet kardeşimizin Hataylıların teveccühüne mazhar olduğunu görmekten memnuniyet duyuyorum” diye konuşan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürmüştü:

“Hatay, kamu yatırımlarını noksansız alsa da yereldeki vizyon eksikliği nedeniyle potansiyelini açığa çıkmakta zorlanan şehrimiz… Şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim, maalesef şu deprem olayından sonra ‘bad-el harab-ül Basra’ oldu. Nerede belediye başkanı? Yok. İşte şimdi, 31 Mart akşamı yeni bir dönemi, ben inanıyorum ki Mehmet Öntürk kardeşim ve ekibiyle ayağa kaldıracaktır.

Hatay, iş ve icraat yerine laf üreten CHP zihniyetinin elinde adeta heder oldu. Sizlerin de güçlü desteğiyle 31 Mart’ta Hatay’da yeni bir dönemin kapılarını aralayacağız. El ele, gönül gönülle vererek Hatay’ın hizmet ve eser siyaseti hasretini 56 gün sonra bitireceğiz.”

Paylaşın

GP Lideri Ahmet Davutoğlu’ndan Bekir Bozdağ’a: Kullanılmaktan Bıkmadı

Saadet – Gelecek Partisi ortak grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu da isim vermeden Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi kararını okuyan Bekir Bozdağ’ı eleştirdi.

GP Lideri Davutoğlu, “Şundan eminim Numan Kurtulmuş dahil hiçbir AK Partili Beştepe’den talimat gelmedikçe böyle bir şeyi içlerine sindiremezler ama şundan da eminim şahsiyetleri öylesine ezildi güç karşısındaki ahlaki tutarlılıkları öyle öyle örselendi ki artık herhangi bir konuda direnme güçleri kalmadı.

Dün Gazze’yle ilgili bir konferanstan dönüp Türkiye’deki manzarayı gördüğümde bir kez daha utanç duydum. Meclis Başkanı, ki bu tür konularda nedense hep aynı isim öne çıkarılır aynı isim kullanılır, o kullanılmaktan bıkmaz birileri de onu kullanmaktan hiç geri durmaz” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi TBMM’de ortak grup toplantısında konuştu. Davutoğlu’nun konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Hepimizin ağaya kalkma vakti. Hangi düşünceden, hangi partiden, hangi inançtan, hangi bölgeden olursa olsun yeter deme vakti. Can Atalay meselesi feri bir mesele değildir. Tekil olarak, bir milletvekilliğinin şahsi davası gibi görebilir bazıları, ama ülkemiz için çok sembolik bir nitelik kazanmaya başladı…

Dün yaşanan şey, ilkeler manzumesi olan Anayasanın yok sayılmasıdır. İnsan hakları temelinde ortaya konan temel demokratik kazanımların yok sayılmasıdır. Süratle bir anayasasızlaşmaya gidiyoruz. Anayasa çok muteber mi bizim için? Hayır.

12 Eylül Anayasası, delik deşik edilmiş şekliyle Türkiye’ye zaten dar geliyorken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bunu daha da daralttı. Daha dar bir tünele soktu bizi. Ama şimdi daha vahim bir gelecek bizi bekliyor. Bu beğenmediğimiz anayasanın dahi devreden kalktığı anayasasızlaştırılan bir ülkeye doğru gidiyoruz.

Bunun çözülmesi lazım. Yapılmak istenen şey çok açık. Önce Anayasa Mahkemesi’ni işlevsizleştirecekler. Sonra mümkünse Anayasa Mahkemesi’ni kapatacaklar ve sonra mümkünse Türkiye’yi tamamıyla uluslararası hukukun dışına çıkarıp kendi içinde bir dar boğaza sokacaklar.

Fiilen hukuk kalmayacak. Tüylerim ürpererek söylüyorum. Bu gittiğiniz yol yol değil. Bir gün gelecek bu hukuka adalete sizin de ihtiyacınız olacak.

“Direnme güçleri kalmadı”

Şundan eminim Numan Kurtulmuş dahil hiçbir AK Partili Beştepe’den talimat gelmedikçe böyle bir şeyi içlerine sindiremezler ama şundan da eminim şahsiyetleri öylesine ezildi güç karşısındaki ahlaki tutarlılıkları öyle öyle örselendi ki artık herhangi bir konuda direnme güçleri kalmadı.

Dün Gazze’yle ilgili bir konferanstan dönüp Türkiye’deki manzarayı gördüğümde bir kez daha utanç duydum. Meclis Başkanı, ki bu tür konularda nedense hep aynı isim öne çıkarılır aynı isim kullanılır, o kullanılmaktan bıkmaz birileri de onu kullanmaktan hiç geri durmaz.

Devlet Bahçeli dün yine kürsüde bize dönük ağır hakaretlerde bulundu. Bir hafta önce münafık dün de şeytan dedi. Türkiye’deki siyasi polemiklere bir dakikamı ayırmaktansa bin dakikamı dünyadaki mazlumlara ayırırım.”

Paylaşın

GP Lideri Davutoğlu: Arap Ve İslam Ülkeleri Acz İçinde

‘Küresel Vicdan Bildirisi’ne imza atan aydınlarla 27 Ocak’ta Londra’da yapacakları toplantıyı ve bu girişimlerin arka planını anlatan GP Lideri Ahmet Davutoğlu, “Dünyanın sessiz kaldığı, Arap ve İslam ülkelerinin aciz bir şekilde seyrettiği, Türkiye’nin İsrail ile olan ticaretini dahi kesmediği bu tablo karşısında elimizden geleni tarihi ve vicdani bir görevdi” dedi.

Davutoğlu, Güney Afrika’nın yaptığı öncülüğü ve Türkiye’nin adının Uluslararası Adalet Divanı’nda Gazze konusunda müracatta ve arabuluculuk girişimlerinde bulunun ülkeler arasında neden olmadığına ilişkin ise; “Türkiye’nin Türkiye tabi ki hem Uluslararası Adalet Divanı hem de arabuluculuk konusunda ciddi bir liderlik ve öncülük üstlenebilirdi. Ancak böylesi öncülüklerin olmazsa olmaz üç şartı vardır: kapsamlı bir barış vizyonu, taraflar nezdinde etki edebilme gücü ve uluslararası toplumun genelinde sahip olunan itibar. Bugün Türkiye maalesef bu üç unsurdan da yoksun görünüyor. Bu zaaf yüksek dozlu bir hamaset ile örtülmeye çalışılıyor” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, dış borca olan bağımlılığın Türkiye’nin Gazze konusunda cesur adımlar atmasını engellediğini söyledi ve Uluslararası Adalet Divanı’nın bugün Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ‘İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığı’ başvurusu üzerine vereceği kararı, öncülük ettiği Gazze için ‘Küresel Vicdan Bildirisi’ çağrısıyla 27 Ocak’ta İngiltere, Londra’da düzenleyeceği ilk konferans hakkında çeşitli değerlendirmelerde bulundu.

GP Lideri Davutoğlu, Gazze konusundaki uluslararası girişimi nasıl başlattıklarını, ‘Küresel Vicdan Bildirisi’ne imza atan aydınlarla 27 Ocak’ta Londra’da yapacakları toplantıyı ve bu girişimlerin arka planını şöyle anlattı: “Her şeyden önce şunu ifade etmek isterim ki bugün dünyanın gözü önünde canlı olarak yayınlanan bir soykırım yaşanmaktadır. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıyı bahane eden çevreler bu soykırımı meşrulaştırma çabası içindeler. Hiçbir şey boşlukta gelişmez. BM’in 1948’de aldığı Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme kararı 75 yıldır hayata geçirilemedi. 1967’da İsrail’in işgal ettiği topraklardan derhal çekilmesini öngören 242 sayılı BMGK kararı da 57 yıldır uygulanmadı ve bir halk sürgünlere, katliamlara maruz bırakıldı.

“Dünyanın sessiz kaldığı, Arap ve İslam ülkelerinin aciz bir şekilde seyrettiği, Türkiye’nin İsrail ile olan ticaretini dahi kesmediği bu tablo karşısında elimizden geleni tarihi ve vicdani bir görevdi. Önce 9 Ekim’de (Saadet Partisi lideri) Sayın Temel Karamollaoğlu ile Filistin Büyükelçiliğini ziyaret ederek atılması gereken adımları kamuoyu ile paylaştık. 11 Ekim’de yaptığım konuşmada Uluslararası Adalet Divanında İsrail’e soykırım davası açması için İslam İşbirliği Teşkilatına çağrı yapılmasını istedim. Daha sonra BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin büyükelçiliklerinden randevu talep ederek bu ülkelerin devlet başkanlarına birer mektup gönderdim. Bu çerçevede Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva’ya, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’e, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’a, AB Konsey Başkanı, Komisyon Başkanı ve Dış Politika Yüksek Komiseri’ne, her ülkenin yapabilecekleri ile ilgili hususları da kapsayan bu mektuplarla uluslararası kamuoyu oluşturma çabalarına katkı vermeye çalıştım.

“Zaaf yüksek dozlu bir hamaset ile örtülmeye çalışılıyor”

Davutoğlu, Güney Afrika’nın yaptığı öncülüğü ve Türkiye’nin adının Uluslararası Adalet Divanı’nda Gazze konusunda müracatta ve arabuluculuk girişimlerinde bulunun ülkeler arasında neden olmadığı sorusuna ise; “Türkiye’nin Türkiye tabi ki hem Uluslararası Adalet Divanı hem de arabuluculuk konusunda ciddi bir liderlik ve öncülük üstlenebilirdi. Ancak böylesi öncülüklerin olmazsa olmaz üç şartı vardır: kapsamlı bir barış vizyonu, taraflar nezdinde etki edebilme gücü ve uluslararası toplumun genelinde sahip olunan itibar. Bugün Türkiye maalesef bu üç unsurdan da yoksun görünüyor. Bu zaaf yüksek dozlu bir hamaset ile örtülmeye çalışılıyor.

İç kamuoyunu tatmin için uluslararası topluma ve BM aleyhine artan şiddetli açıklamalar yapılıyor ama fincancı katırlarını ürkütmemek için hiçbir uluslararası girişimin içinde bulunulmuyor. Krizin daha ilk günlerinde ülke olarak Uluslararası Adalet Divanına, İslam İşbirliği Teşkilatından temsilen bazı ülkelerin Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurmasını için çağrıda bulunduk. Ama hiçbir adım atılmadı, çünkü dış borca olan bağımlılık cesur adımlar atılmasını engelledi. Güney Afrika Cumhuriyeti cesur bir tavırla öne çıkınca da “Türkiye Uluslararası Adalet Divanına zaten başvuramazdı, çünkü taraf değildi” gibi bir argümanı yayarak bu acziyete kılıf bulmaya çalışıyorlar. Halbuki BM üyesi bütün ülkelere Uluslararası Adalet Divanına başvurabilir. Türkiye’nin taraf olmadığı mahkeme Uluslararası Adalet Divanı değil, Uluslararası Ceza Mahkemesidir.” şeklinde yanıt verdi.

Murat Yetkin’in, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı röportajın tamamını okumak için TIKLAYIN

Paylaşın

Ahmet Davutoğlu’ndan Devlet Bahçeli’ye “Münafık” Yanıtı

Gelecek – Saadet ortak grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, “Bahçeli, MHP grubunda doğrudan benim ismimi vererek munafık suçlamasında bulundu. İslamı kavramları kullanırken insanın zihninden diline doğru giden süreç elli filtreden geçmesi lazım. Ben kimseye munafık demem kimseye kafir de demem. Kalpleri bilen Allah’tır” dedi ve ekledi:

“Sayın Bahçeli, biz de herkes şahit olduğumuz gibi göründük göründüğümüz gibi olduk. Böyle olduğumuz için siyasi ahlak dediğimiz ve davasına başımızı koyduğumuz değerler adına siyasi ahlak mücadelesi verdiğimizde olduğumuz gibi görünmemek ya da göründüğümüz gibi olmamak için sizin peşinde olduğunuz başbakanlık makamını terk ettik ama hep olduğumuz gibi göründük göründüğümüz gibi olduk.”

Davutoğlu, konuşmasının devamında, “Koalisyon görüşmeleri için gittiğimizde odanızda saat 17.25’e ayarlıydı ve önce masaya koyduğunuz 17-25 dosyaları açılsın, yolsuzluk meseleleri çözülsün ondan sonra hükümet kurarız dediniz, ne oldu o günden bugüne Sayın Bahçeli? Neden olduğunuz gibi görünüyorsanız 17-25 dosyalarını ve yüce divanı işletin. Göründüğünüz gibi olacaksanız bir daha ağzınızı açmayın lütfen, yolsuzluk demeyin teslim olduk deyin iktidara. Bir takım bürokratik makamlara yakınlarımızı veya bizim fikriyatımızdan insanları yerleştirmek için yolsuzlukları unuttuk deyin” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Gelecek-Saadet ortak grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Davutoğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şu şekilde:

“Diyarbakır’da Kulp da bir olay yaşında Merkez Başkanı ile ilgili iddialar var TÜİK’in enflasyon rakamları var ve hemen hemen hangi konuya dokunursanız dokunun milletin değerleriyle devletin kurumsallaşması arasında bağ kurmayan bir iktidar var.

Diyarbakır Kulp’ta ne oldu bizim tutumumuz açıktı şu anda da son derece açık bazı olaylar vardır ki olup olmaması kadar duyulması dahi toplumu sarsar hutbe okuyan bir imama kaymakamın müdahalesinde bahsediyorum. Sadece müdahale değil darp iddiaları da ve bu iddialar da reddedilmiş değil.

Şimdi hepimiz Anadolu topraklarından geldik. Bir küçük köyde eğer bir boşanma olsa iki aile ihtilaf etse, o köy de bir felaket olsa, üç kanaat önderi bir araya gelir. Muhtar imam ve öğretmen. Muhtar halkı temsil eder, imam halkın değerlerini temsil eder, öğretmen irfanı öğretmeni temsil eder.

Şehitlerimiz bizim en yüce miraslarını başımızın tacı kıldığımız yetimlerini evladımız, eşlerini bacı bildiğimiz en yüce değerlerimizdir, kimse şehitlerimiz üzerinde bir istismara asla kalkışmasın. Şehitlerin ruhu ve maneviyatı o şehitler adına konuşan yüce milletimize, meclisimize aittir. Bundan hiçbir taviz vermeyiz.

Diyelim ki imam şehitlerimizle ilgili iki paragrafı unuttu, sehven veya bilerek okumadı. Bir kaymakamın yapması gereken bunu not alması ve daha sonra idari soruşturma ile gereğini yapması. Eğer sehven olmuşsa mesele hallolur, eğer bilinçli veya bir örgüt iltisatı varsa bunun gereğini yapıp adli makamlara teslim etmesidir.

Bir kaymakam suç ne olursa olsun ceza makamı değildir. Demokratik hukuk devletinde ceza makamı mahkemelerdir. Eğer herkes kendisi adaletin yerine geçip ceza uygulamaya başlarsa toplumda huzur kalmaz.

Kaymakamı destekleyen diğer kaymakamlar arkası arkasında açıklama yaptılar. Memur-Sen açıklama yaptı. Bir devlette olmaması gerek şey, devletin bürokratı kaymakamı sendika değildir. Ortada suç varsa yeri ve otoritesi bellidir. Kaymakamlar tek tek devleti temsil ederler. Toplumca bir refleks vermeye başladıklarında ortak beyanatlarda bulunan askeri yetkililerin vesayeti gibi bir tablo ortaya çıkar. Hatırlarsanız 28 Şubat’ta.

Devlet bürokratı kendi başına konuşmaz, devlet bürokratı devlet adına konuşur ve siyasi iktidar gerçekten iktidarsa önce o konuşur sonra bürokrat konuşur. Demokratik hukuk devletinde böyle şey yaşanmaz. Kaymakam MHP kökenliymiş, imam AK Partiliymiş. MHP ile AK Parti arasında bir güç mücadelesi varmış. Çok net ifade edeyim. İmamın siyasi kimliği olmaz, imamın tek kimliği vardır; islam islam islam.

Bir devlet adamı olarak ifade ediyorum; kaymakamın siyasi kimliği olmaz kaymakamın tek kimliği vardır devlet devlet devlet. Siyasi kimlikler üzerinden kaymakamları imamları karşı karşıya getirirsek olacak şey toplumsal kaostur. Biz bunları söyledik diye, şehitlerimize sahip çıktığınız gibi devlete ve camilerimize sahip çıkın dediğimizde itirazlarımıza sert eleştiriler yöneltenler oldu.

“Kimseye munafık, kafir demem”

Dün Sayın Bahçeli, MHP grubunda doğrudan benim ismimi vererek munafık suçlamasında bulundu. İslamı kavramları kullanırken insanın zihninden diline doğru giden süreç elli filtreden geçmesi lazım. Ben kimseye munafık demem kimseye kafir de demem. Kalpleri bilen Allah’tır.

Sayın Bahçeli, biz de herkes şahit olduğumuz gibi göründük göründüğümüz gibi olduk. Böyle olduğumuz için siyasi ahlak dediğimiz ve davasına başımızı koyduğumuz değerler adına siyasi ahlak mücadelesi verdiğimizde olduğumuz gibi görünmemek ya da göründüğümüz gibi olmamak için sizin peşinde olduğunuz başbakanlık makamını terk ettik ama hep olduğumuz gibi göründük göründüğümüz gibi olduk.

Koalisyon görüşmeleri için gittiğimizde odanızda saat 17.25’e ayarlıydı ve önce masaya koyduğunuz 17-25 dosyaları açılsın, yolsuzluk meseleleri çözülsün ondan sonra hükümet kurarız dediniz, ne oldu o günden bugüne Sayın Bahçeli? Neden olduğunuz gibi görünüyorsanız 17-25 dosyalarını ve yüce divanı işletin. Göründüğünüz gibi olacaksanız bir daha ağzınızı açmayın lütfen, yolsuzluk demeyin teslim olduk deyin iktidara. Bir takım bürokratik makamlara yakınlarımızı veya bizim fikriyatımızdan insanları yerleştirmek için yolsuzlukları unuttuk deyin.

Biz Doğu Türkistan diye bu salonları bu meydanları ve sayın grup başkanımız Japonya’da gür sesle Doğu Türkistan’ı haykırırken siz neredeydiniz? Olduğunuz gibi gerçekten ‘Kızıl Elma’ bir takım idealleriniz var idiyse niye Doğu Türkistan’dan bahsetmezseniz.

Hepimiz takdir ettik 24 saat süre verdiniz İsrail’e değil mi Sayın Bahçeli. Hala alkışlıyorum o sözü. Hala alkışlıyorum o sözü. Peki 24 saat üzerinde kaç 24 saat geçti. Anladık İsrail’e sözün geçmiyor ama bari iktidara sözünüz geçsin de İsrail ile olan şu ticareti durdurun diye bir sesinizi duyalım Sayın Bahçeli.

Serok Ahmet diyerek bana atıfta bulunmuş yine, bakın her dil azizdir Rabb’imin milletlere lütfettiği dil mukaddestir. Taaruf için milletlerin birbirini tanıması için yaratılmış her dil bizim için saygı dahil ve mukaddestir. Onun için bana her Serok Ahmet dendiğinde Kürtçe olarak, “sersera ser çava” derim; göz baş üzere derim. Ama bilirler ki hani Atatürk’ün gidin bakın ülke krizdeyse Toros dağlarında Yörük çadırlarında duman tütüyorsa ülke emniyettedir çünkü Yörükler ayaktadır dediği Yörük doğmuş Yörük Ahmet’im ben.

Gidemediniz ama Uygur’a bir gidin, sokağa çıkın Rumçi’ye Ahmet Davutoğlu deyin Uygur o derler, Cengiz Dağcı’nın Kırım’daki mezarına gidin Tatarlar, Tatar Ahmet derler. Biz bu milletin her rengini temsil etmeyi başımızın tacı biliriz. Milleti birleştiririz, bölmeyiz. dilleri kardeş kılarız düşman kılmayız. Bu topraklarda konuşulan hiçbir dili de yabancı dil kabul etmeyiz.

Biz Dicle ile Fırat’ı Meriç’e Sakarya’ya kardeş kılanlarız. Şimdi herkes iddiasıyla mesuldür. Şimdi gelelim daha net bir ifade ile söyleyeceğim. İmamlarımıza güveniyor muyuz, diyanet işlerimize güveniyor muyuz. Peki o zaman niye Ankara’dan merkezi hutbe gönderilir, niye Türkiye’nin her yerinde aynı hutbe milli güvenlik kurulu bildirisi gibi okunur. 70’li yıllarda İstanbul’da yaşayan bilir hepimiz Gönenli Mehmet Efendi’nin hutbesini dinlemeye giderdik Sultanahmet’e. Gönenli Mehmet Efendi, Ankara’dan gönderilmiş hutbeyi okumazdı.

Şimdi bizim Toros Dağları’ndaki Taşkent’teki hutbe ile Şişli’deki hutbe aynı hutbe. Edirne’deki hutbe ile Hakkari’deki hutbe aynı hutbe. Din adamı ve imam cemaatini bilir, cemaatine sahip çıkar, cemaatine ne söyleyeceğini de bilir. Ne zaman çıktı bu hutbelerin merkezileşmeleri biliyor musunuz? Hep darbe sonrasında. 1962’dedir ilk genelgelerden biri çünkü imamların çoğunun 27 Mayıs karşıtı ve Demokrat Partisi yanlısı olduğu düşünülmüştür. 12 Eylül’de başörtüsünü yasaklayanlar helikopterle Kur’an-ı Kerim bildirileri attılar. 28 Şubat’ta hutbelere ve ezanın mikrofonuna ayar getirmeye kalkıştılar.

Çekin elinizi dinimizin üstünden, bırakın gerçekten iyi yetişmişlerse imamlarımız, din adamlarımız hür özgürce konuşsunlar. Hutbelerin bu niteliği dolayısıyla gençler, siyasi bildiri gibi bir şey dinlememek için camilerden koptular, uzaklaştılar.

Biz olsaydık ne yapardık. Bu haber geldiği anda İçişleri Bakanı’na derhal soruşturma açmasını isterdim, bir mülkü amir nasıl bir din adamını caminin içinde rencide eder diye. Sonra da Diyanet İşleri Başkanlığı’na derhal bir soruşturma açın, gerçekten bu imam sehven mi unuttu yoksa bilinçli örgütsel bir yapımı var ve gözünün yaşına bakmadan ikisini de gerekli şekilde cezalandırırdım ta ki milletin, devletin kaymakamına ve dinin imamına karşı güveni kaybolmasın.

Biz bunları söyledik diye üstümüze gelenlere sesleniyorum. Devlete sahip çıkmak slogan atmakla olmaz, devletin valisinin kaymakamının halk tarafında itibar sahibi kılınmasıyla olmasıyla olur. Dine sahip çıkmak her ne suretle olursa olsun gidip Cuma namazında oturmak ve merkezi hutbe dinlemek değil, ahlaken dine sahip çıkmakla olur hal ile dine sahip çıkmakla olur. Ahlakçı olmakla değil ahlaklı olmak ile dine sahip çıkılır.

“Amerika’da yapamadıklarını burada yapıyorlar”

Bir aydır neredeyse daha önce söylenti halindeydi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan hakkında iddialar var. Daha 6 ay oldu ya, nasıl Amerika’dan Türkiye şartlarına bu kadar kolay intibar ettiler bilmiyorum ama dünyayı tanırız Amerika’da herhangi bir şirketin hanımefendinin başında bulunduğu bankanın CEO’su babasını bırak oda ayırmayı, benim kızım buradan çalışıyor diyerek resepsiyondan bile geçemez kimliğini göstermesi lazım veya ne yapacaksınız diye sorarlar çünkü bir dakikasını bile ayıramaz bir bürokrat görev yaparken bir dakika bile haramdır, işinizi yapacaksınız. Amerika’da yapamadıklarını burada yapıyorlar.

Amerika’da yapamadıklarını burada yapıyorlar. Özel odalar ayrılmış, memurlar onların çocuklarına bakıyor. Bir göreve bir kişi atandığında sülalesiyle atanıyor, cümbür cemaat geliyorlar.

Balık baştan kokar derler, siz damadınızı bakan yaparsanız, Varlık Fonu’nun başkanını kayınpeder, yardımcısı, vekili damat olursa demek usul Türkiye’de böyle der dışardan gelen de aynı usulü kendisi yerleştirir. Kimi eleştiriyorsunuz, nepotizm diye başbakanken ilk kullandığımda herkes sözlüklere bakmıştı. Tam da bu işte akraba kayırmacılığı, bir gece yarısı üst düzey bir bürokratı saat 1’de akrabalarını yanında çalıştırıyor diye görevden aldığım zaman bir hafta içinde bütün bakanlıklardan akrabalar temizlenmişti.

Nerede Merkez Bankası Başkanı’mız, 1 Ocak’tan itibaren Christmas’tan bu yana Amerika’dalar. Amerika’dan ayrılmak bu kadar zorsa gelmeyecektiniz Hanımefendi. Neredeyse yılda bir kere merkez bankası başkanı değişiyor, göreceksiniz yakında bu da değişir. Kurumsallaşma nerede.

Kulp olayında İçişleri Bakanlığı’nın teamülü, milletin teamülü ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teamülü sarsıldı, burada da Merkez Bankası gibi devlete çok ciddi bir bürokrat yetiştirmiş bir okul gibi olan bir kurum, su anda lime lime dökülüyor. Sayın Erdoğan’ın ne Kulp olayıyla ilgili ne Merkez Bankası olayıyla ilgili herhangi bir açıklamasını görmüyorsunuz, varsa yoksa muhalefete isim takma peşinde.

Nedir kanaatiniz Sayın Cumhurbaşkanı Kulp olayıyla ilgili, pozisyonunuz nedir, kim haklı kim haksız ya da ikisi de haksızsa ne yaptınız. Birisi haklıysa hangi soruşturmayı yaptınız. Devletin itibarını korumak Cumhurbaşkanlığı makamının görevidir. Aynı şekilde Merkez Bankası Başkanı ile ilgili iddialarda, kimi iddialar eski damat bakanın bir komplo kurduğu, kimi iddialar şu anki Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı’nın arasının açık olduğu. Siyaset saray dedikoduları haline dönüşmüşse millet kendini güvende hissetmez.

TÜİK’in resmi açıklaması enflasyon yüzde 64,7, bir kaç gün önce yine bir açıklama yaptı; hissedilen enflasyon açıkladığımız enflasyonun iki mislidir yani yüzde 129,7’dir dedi. Bu bir itiraf, hissedilen enflasyon halkın hissettiği, TÜİK enflasyonu ne demek biliyor musunuz, memura işçiye düşük maaş vermek için devletin tayin ettiği enflasyon. TÜİK Başkanı’na da sesleniyorum, sizin hissedilen enflasyon dışında ürettiğiniz her enflasyon rakamı memurun, çiftçinin cebinden para çalmaktan farkı yoktur. Bunun adı memurun, çiftçinin dolandırılması, bunun adı hırsızlıktır.

Kamu özel işletme köylülere ödenirken hissedilen ödeme yok, orada ne yazılırsa o yazıyor. Halbuki her köprü geçişinde acı hissediyor millet, siz bu acının da hissedilenini bir düşünün bakalım. Emekliler kan ağlıyor. Yapmayın etmeyin 10 bin lirayla geçinemez bu emekli dedik ve rakam verdik. 2016’da emekli maaşı asgari ücretin 1.2 katıydı ve şimdiki rakama vurursak 20 bin lira olması gerekirdi emekli maaşı.

Şimdi 10 bin lirayla asgari ücretin yüzde 60’ına denk geldi, neredeyse yarı yarıya asgari ücretin. Ne istiyorsunuz emeklilerden, onurla yaşamak dışında yaşamak dışında hiçbir beklentisi kalmamış son nefeste kimseye muhtaç olmayayım diyen emekliden kefen parasını bile neredeyse esirgeyen bir yaklaşım içindesiniz.

Yandaş müteahhitlerden ucuz kredi verdiğiniz yandaş sermayeden hiçbir şey esirgemiyorsunuz. Gelir adaletinin sağlanması lazım. Biz geldiğimizde gelir adaletini sağlayacağız. Bunların döneminde kim haksız rant elde etmişse önce onları vergilendireceğiz sonra bu vergilerle milletin sosyal yardım fonlarını artıracağız.

Gazze’de dördüncü ayına yaklaşıyoruz savaşın, hala İsrail ile ticaret devam ediyor hala İsrail’e Türkiye yakıt, gıda ve bir çok malzeme göndermeye devam ediyor. Sayın Erdoğan bu konuda hiçbir izahat getirmiyor, Ticaret Bakanı bir takım teknik kendilerince izahat getiriyor. Ama vaka değişmiyor Türkiye İsrail’i lojistik olarak desteklemeye devam ediyor. Dökülen her kanda, ölen her çocuğun bedeninde sizin gönderdiğiniz malzemelerin izi varsa bunun hesabını millet de Allah’ta sorar ve soracak.”

Paylaşın

Gelecek Partisi’nde Ahmet Davutoğlu Yeniden Genel Başkan Seçildi

Gelecek Partisi’nde yeniden genel başkan seçilen Ahmet Davutoğlu, “Büyük bir coşku ve heyecanla hazırlandığımız ikinci büyük olağan kongremizi, yaşadığımız acı sebebiyle, şehitlerimizin ruhunu incitmeden; büyük bir vakar içerisinde, yasal zorunluluk nedeniyle asgari düzeyde katılım ile gerçekleştirdik” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bugüne kadar emeği geçen herkese teşekkür ederken, yeni oluşan parti yönetimimize görevlerinde başarılar diliyorum. Kongremiz, milletimiz için hayırlı olsun.”

Gelecek Partisi’nin 2. Olağan Kongresi, Ankara Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleştirildi. “Basına kapalı” olarak yapılan kongrede partinin yeni yönetimi belirlendi.

Yeniden Gelecek Partisi genel başkanı seçilen Ahmet Davutoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Büyük bir coşku ve heyecanla hazırlandığımız ikinci büyük olağan kongremizi, yaşadığımız acı sebebiyle, şehitlerimizin ruhunu incitmeden; büyük bir vakar içerisinde, yasal zorunluluk nedeniyle asgari düzeyde katılım ile gerçekleştirdik. Bugüne kadar emeği geçen herkese teşekkür ederken, yeni oluşan parti yönetimimize görevlerinde başarılar diliyorum. Kongremiz, milletimiz için hayırlı olsun” dedi.

Gelecek Partisi

Gelecek Partisi, 12 Aralık 2019’da eski dışişleri bakanı (2009-2014) ve başbakan (2014-2016) Ahmet Davutoğlu tarafından kuruldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğiyle 28 Ağustos 2014’te başbakan seçilen Davutoğlu, daha sonra, iktidarın Türkiye’nin hükûmet biçimini parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine dönüştürme hareketlerine karşı çıktı. Erdoğan ile fikir ayrılığı, Davutoğlu’nun 22 Mayıs 2016’da başbakanlıktan istifasıyla sonuçlandı.

İstifasının ardından Davutoğlu, partiyi kendisine karşı ihraç istemi ile disipline sevk etmesine neden olan AK Parti hükûmetini sık sık eleştirdi. Buna karşılık olarak 13 Eylül 2019’da AK Parti’den istifa etti.

Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetimine karşı yeni bir parti kurmaya ilgi duyduğunu ifade etti ve sonunda 12 Aralık 2019’da Gelecek Partisi’nin kurulduğunu ilan etti. Yeni parti 152 kişiden oluşan ve çok sayıda eski AK Parti yetkilisi ve iştirakini içeren kurucu üyelerden oluşan listesini yayınladı.

Gelecek Partisi, Çankaya’da bulunan genel merkez binasını 26 Temmuz 2020’de açtı. Davutoğlu tarafından 2 Nisan 2021’de yapılan açıklamada, YSK tarafından partinin seçimlere girmeye hak kazandığını belirtti.

6 Temmuz 2023 tarihinde Saadet Partisi ve Gelecek Partisi yetkilileri TBMM’de ortak bir grup kurulması konusunda anlaşıldığını bildirdiler.

“Saadet Partisi-Gelecek Partisi İttifakı” adıyla imzalanan protokol sonrası Gelecek Partisi milletvekilleri olan Mustafa Nedim Yamalı, Serap Yazıcı Özbudun, Cemalettin Kani Torun, Sema Silkin Ün, Selim Temurci, İsa Mesih Şahin, Doğan Demir, Mustafa Bilici, Hasan Ekici ve Selçuk Özdağ partilerinden istifa edip Saadet Partisine katılarak Saadet Partisinin TBMM’de bir parti grubu kurmasını sağladılar. Kurulan bu yeni grubun başkanı Selçuk Özdağ oldu.

Paylaşın