AK Parti’nin “Meclis A Takımı” Belli Oldu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Adalet Ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında AK Parti Meclis Grup Yönetimi’nde yer alacak isimler belirlendi.

Haber Merkezi / Buna göre; AK Parti TBMM Grup Başkanı’nın Abdullah Güler, Grup Başkanvekilleri’nin ise Abdulhamit Gül, Özlem Zengin, Muhammet Emin Akbaşoğlu, Leyla Şahin Usta ve Bahadır Yenişehirlioğlu seçildi.

Abdullah Güler kimdir?

28 Mart 1969’da Sivas’ta doğan Güler İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. İstanbul’da uzun yıllar serbest avukat olarak çalıştıktan sonra, TOKİ Başkan Danışmanı ve Hukuk Müşaviri olarak görev yaptı.

2016-2018 yılları arasında Türkiye Okçuluk Federasyonu Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü. 2003-2015 yılları arasında AK Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyeliği ve İl Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu.

2009-2014 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyeliği ve Hukuk Komisyonu Başkanlığı yaptı. Okçular Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi olan Güler orta derecede İngilizce biliyor.

Muhammet Emin Akbaşoğlu kimdir?

Aslen Çankırılı olan M. Emin Akbaşoğlu 6 Ekim 1968’de İstanbul’da doğdu. Baba adı Bayram, anne adı Nevin’dir. Küçükköy İHL’den sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Ayrıca Halkla İlişkiler Bölümünden mezun oldu.

Gaziosmanpaşa Millî Gençlik Vakfı İlçe Başkanlığı, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu.

Gaziosmanpaşa Belediyesi’nde Özel Kalem Müdürü ve Müfettiş olarak, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda Hukuk Müşaviri ve 1. Hukuk Müşaviri olarak görev yaptı. Adli Tıp Kurumu Başkan Yardımcılığı’na atandı.

Avrupa ülkeleri ile birlikte gerçekleştirilen Geliştirilmiş Bilirkişilik Projesinde Yürütme Kurulu Üyesi olarak görev aldı. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının yönetimlerinde bulundu. 25, 26 ve 27. Dönem Çankırı Milletvekili seçildi. İngilizce ve Arapça bilen Akbaşoğlu, evli ve 2 çocuk babasıdır.

Özlem Zengin kimdir?

1969 yılında Tokat’ta dünyaya gelen Özlem Zengin’in baba adı Salih, anne adı Nimet’tir. Özlem Zengin, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Din Sosyolojisi alanında yüksek lisans yaptı.

Serbest avukat olarak çalıştı. Medya alanında çalışmalar ve televizyon programları yaptı. 25. Dönemde İstanbul Milletvekili seçildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı olarak görev aldı. İyi düzeyde İngilizce bilen Zengin, 3 çocuk annesidir.

Abdulhamit Gül kimdir?

12 Mart 1977’de Gaziantep Nizip’te dünyaya gelen Abdulhamit Gül’ün baba adı Cemil, anne adı Saliha’dır. Abdulhamit Gül, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi.

Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının gençlik kollarında aktif olarak yer aldı. Milli Gençlik Vakfı Üniversitelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER) Üyesidir. Ankara’da serbest avukatlık yaptı.

Refah ve Fazilet Partisi Ankara İl Gençlik Kolları Yönetim Kurulu Üyeliği, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyeliği görevlerini yürüttü. HAS Parti Genel İdare Kurulu Üyeliği ve Ankara İl Başkanlığı görevlerinde bulundu. AKP 4. Olağan Kongresinde MKYK Üyesi seçildi.

Seçim İşleri Başkan Yardımcılığı ve Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. AKP 5. Olağan Büyük Kongresinde yeniden MKYK Üyeliğine seçildi ve AKP Genel Sekreteri olarak görevlendirildi. Adalet Bakanlığı yaptı.

Leyla Şahin Usta kimdir?

8 Mart 1973 tarihinde dünyaya gelen Leyla Şahin Usta, Tıp eğitimini Viyana Medizinische Universität’de 2003 yılında tamamlamıştır.

25 ve 26. Dönemde Konya Milletvekili seçildi. AK PARTİ Genel Merkez İnsan Hakları Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türk Grubu Üyeliği, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Sözcülüğü, çeşitli Meclis araştırması komisyonları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyeliği yaptı.

Çok iyi düzeyde Almanca ve orta düzeyde İngilizce bilen Usta, evli ve 2 çocuk annesidir.

Bahadır Yenişehirlioğlu kimdir?

Manisa’nın Akhisar ilçesinde dünyaya gelen Bahadır Yenişehirlioğlu’nun babası Ali Yenişehirlioğlu, annesi Namiye Yenişehirlioğlu’dur (Gürman Şahin, 2018). Dedesi Yenişehirlizâde Ahmet Efendi, İzmir belediyesinin ilk başkanıdır. Amcası Nahit Yenişehirlioğlu (TBMM) ise iki dönem Manisa milletvekilliği yapmıştır.

İlk, orta ve lise öğrenimini Akhisar’da tamamlayan Bahadır Yenişehirlioğlu, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, Hukuk Fakültesini 1985’te bitirdi. Ağır ceza avukatı olarak çalıştı ve bu mesleği emekli oluncaya dek sürdürdü.

Çin, Fransa, İspanya, İsviçre, İtalya, Almanya, İngiltere, Bosna Hersek, Suudi Arabistan, Suriye, Filistin ve daha birçok ülkede halklar ve toplumlar üzerine araştırmalar yaptı.

Bahadır Yenişehirlioğlu, Canan Yenişehirlioğlu ile evli ve Neyir adında bir kızı, Talha adında bir oğlu vardır.

Paylaşın

Abdulhamit Gül’ün İstifasında ‘Cemal Kaşıkçı’ İddiası

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, Abdulhamit Gül’ün Adalet Bakanlığı görevinden Cemal Kaşıkçı davasını Suudi Arabistan’a devretmeye ‘yanaşmadığı’ için istifasının istendiğini iddia etti.

CHP’li  Muharrem Erkek, sosyal medya hesabından eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün görevinden zorla istifa ettirildiğini öne sürdü. Muharrem Erkek, geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’a devredilen Cemal Kaşıkçı davasının buna sebep olduğunu belirterek, ” Yerine devri onaylayacak bir Bakan atanmış. Saray İktidarı ülkemizin itibarını satacak kadar acz içinde…” dedi.

Muharrem Erkek’in paylaşımı şöyle:

“Saray İktidarı, #CemalKaşıkçı dosyasıyla birlikte yargı yetkisini ve aslında egemenlik hakkını bir avuç dolar için devretti. Gerçek beka sorunu budur. Bu konudaki iddialar ise oldukça vahim:

Önceki Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, #Kaşıkçı dosyasını Suudi Arabistan’a devretmeye yanaşmadığı için gözden çıkarılmış ve zorla istifa ettirilmiş. Yerine devri onaylayacak bir Bakan atanmış. Saray İktidarı ülkemizin itibarını satacak kadar acz içinde…”

Cemal Kaşıkçı dosyasının devri

Washington Post gazetesinde köşe yazarlığı yapan Cemal Kaşıkçı, 2 Ekim 2018’de gittiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürüldü. Kaşıkçı’nın cansız bedeninin parçalanarak ortadan kaldırıldığı iddia edildi. Kaşıkçı cinayetine ilişkin olarak Türkiye’de görülen 26 sanıklı dava Adalet Bakanlığı’nın ‘uygun görmesiyle’ Suudi Arabistan adli makamlarına  devredildi.

Paylaşın

Erdoğan Seçim Kabinesi Mi Kuruyor?

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk kabinesinde yer alan Abdülhamit Gül’ün Adalet Bakanlığı’ndan istifasının ardından yerine atanan Bekir Bozdağ, TBMM’de yemin ederek görevine başladı.

Adalet Bakanlığı’ndaki değişikliğin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Gerekirse kabinede yeni değişiklikler yapabiliriz” diyerek revizyon mesajı vermesi siyasi kulisleri hareketlendirdi.

AKP kulislerinde 3-4 bakanın değişeceği beklentisi dile getirilirken, “görevden alınacak bakanlar” listesinde Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ilk sırada sayılıyor.

Ayşe Sayın’ın BBC Türkçe’de yer alan haberine göre Erdoğan’ın son dönemde yaptığı kabine değişikliklerinde, parlamentodan isimleri kabineye taşıması nedeniyle Pakdemirli’nin yerine daha önce Tarım Bakanlığı yapan Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker’in getirilebileceği yorumu yapılıyor.

AKP kulislerinde Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun adı da değişecek bakanlar arasında sayılıyor.

Seçim kabinesi mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabinenin yaklaşık yarısını değiştirdiğine dikkat çekilirken bundan sonraki süreçte yapılacak değişikliklerle beraber “seçim kabinesi”ni de oluşturmuş olacağı vurgulanıyor.

2018 seçimlerinden sonra oluşturduğu kabinesinde teknokrat isimlere ağırlık veren Erdoğan’ın, parti içinden de gelen “teknokrat bakanların Meclis ve halktan kopuk olduğu” eleştirilerini dikkate alarak, kabinede siyasi deneyimi olan isimlerin ağırlığını artıracağına işaret ediliyor.

Erdoğan’ın yerel seçimler öncesinde “metal yorgunluğu” gerekçesiyle seçilmiş belediye başkanlarına görevden el çektirdiğine dikkat çekilerek kabine de “yorgun, etkisiz veya “uyumsuz” görülen isimlerin değiştirileceği ifade ediliyor.

Şahin politikanın işareti mi?

Muhalefet partilerinde ise AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’a yakınlığı ile bilinen, milli görüş kökenli bir isim olan Abdülhamit Gül’ün görevden alınması, iktidarın seçimlere giderken daha “şahin” politikalar izleyeceğinin işareti olarak görülüyor.

CHP kaynakları, Abdülhamit Gül’ün, bakan olarak yaptığı son konuşmasında, “Hukuk devletinde haysiyet cellatlığı, itibar suikastı olmaz. FETÖ’vari anlayış ve uygulamaların gerçekleştirilmemesi yönünde tedbir alınması en esaslı görevlerden biridir” sözlerini, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “MOBESE ile izlenmesi”ne tepki olarak yorumluyor.

Bu açıklamaların hedefinde, Gül ile daha önce de yine yargı bağımsızlığı konusunda görüş ayrılığı yaşadıkları bilinen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun olduğuna dikkat çekiliyor. Muhalefet kulislerinde iktidarın seçime giderken “güvenlikçi” ve sert politikalara yöneleceği, Erdoğan’ın da bu süreçte kendisine itiraz etmeyecek ve “mutlak uyumlu” olacak isimlerle yol yürüyeceği görüşü savunuluyor.

Kabinenin yarıya yakını değişti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni hükümet sistemine göre parlamento dışından ve çoğu teknokrat ismi kabineye almıştı. Cumhurbaşkanlığı kabinesinde ilk değişiklik 30 Mart 2020’de Cahit Turhan’ın görevden alınması ile yapıldı, bunu 27 Kasım 2020’de Erdoğan’ın damadı olan Berat Albayrak’ın sosyal medya hesabından “görevden af istemesiyle” gelen istifası izledi.

Yeni sistemde, topluca kabine revizyonlarına gitmek ve bunu ekranlardan açıklamak yerine “görevden af talepleri” veya görevden almaların Resmi Gazete’de yayınlanması yoluyla toplam sekiz bakan değişti, Aile ve Sosyal Hizmetler ile Çalışma Bakanlığı’nın bölünmesiyle de dokuz yeni isim kabineye girmiş oldu.

Paylaşın

“Abdulhamit Gül, Dört Günde İki Kez İstifa Sunmuş” İddiası

Eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün istifasını 4 günde 2 kez sunduğu iddia edildi. İddiada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk istifayı kabul etmediği ancak Abdulhamit Gül’ün MOBESE eleştirilerinin ardından Erdoğan’ın istifayı kabul ettiği iddia edildi.

Halk TV yazarı İsmail Saymaz, eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün istifasını 4 günde 2 kez sunduğunu öne sürdü.

Saymaz, Gül’ün ‘affının’ kabulünden dört gün önce, 25 Ocak Salı sabahı Cumhurbaşkanlığı’ndaki kritik bir görüşme için Beştepe’de olduğunu ifade ederek, “Beştepe kaynaklarından aldığım bilgiye göre gizli tutulan bu zirveye Gül’ün yanı sıra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve iki bakanlığın bürokratları ile MİT Başkanı Hakan Fidan katıldı. Toplantıda Avrupa Konseyi’nin yakından ilgilendiği, başta Osman Kavala olmak üzere siyasi davalarda nasıl bir politika belirleneceği konuşuldu. Gül, tutuksuz yargılamaları savundu her zamanki gibi” dedi.

Saymaz, yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Ne olduysa, nasıl bir tartışma yaşandıysa… Gül, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a istifa etmek istediğini açıkladı. Erdoğan da “Olur mu öyle şey!” diye reddetti. Ancak bir kere vazo kırılmıştı.

İki gün sonra… Gül, 27 Ocak Perşembe günü istifasını yazıya döktü ve ardından Beştepe’ye gönderdi. Ertesi gün. Gül’ün resmi programında ’28 Ocak Veri Koruma Günü’ vardı. Adalet Bakanı sıfatıyla katılacağı son tören olacaktı. Ne var ki, bu gerçeği Gül’den başka bilen yoktu.

Gül, törende 15 dakika konuştu. Adalet Bakanlığının Youtube hesabında paylaşılan konuşmasında Gül’ün metin dışına çıktığı görülüyor. Veri madenciliğinden söz ederken konudan saparak, şunları söylüyor: ‘Hukuk devletinde haysiyet cellatlığı, itibar suikastı olmaz. Hukuk asla izin vermez, veremez, vermemelidir. Dijital kumpaslarla insanların hayatını tarumar eden, insanlara kumpas kuran FETÖ’cü zihniyetin asla unutulmaması gereken bir mücadele alanı olduğunu hatırlatmak isteriz. Bu FETÖ’vari anlayış ve uygulamaların gerçekleştirilmemesi yönünde tedbir alınması en esaslı görevlerden biridir. ‘Geçmişte oldu, şimdi de olsa ne olur’ diye bir şey kimsenin aklından geçemez. Hukuk izin vermez. Geçmişte acı örneklerini hep birlikte yaşadık.’

MOBESE eleştirisi

Bu cümleler İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun MOBESE kayıtlarının sızdırılmasına yönelikti. İsim vermeden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu eleştirmişti. Toplantı biterken… Gül’ün ekibi bakanlıktan ayrılık hazırlıklarına başladı. Erdoğan, MOBESE eleştirisinin etkisiyle mi, bilinmez, dört gün önce sözlü istifasını geri çevirdiği Gül’ün dilekçesini aynı gün kabul etti. 29 Ocak Cumartesi sabahı saat 01.35’te Resmi Gazete yayınlandığında Türkiye, Gül’ün ‘affını’ istediğini, yerine Bekir Bozdağ’ın getirildiğini öğrendi.”

Paylaşın

“Erdoğan Bozdağ’a ‘AK Parti Yargıyı Ele Geçirdi, Dedirtme’ Dedi”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Bekir Bozdağ’ı Adalet Bakanlığı görevine getirirken ilk talimatın da “Yargıda birliği sağla, aksaklıkları çöz ve ‘AK Parti yargıyı ele geçirdi’ dedirtme’ olduğu” iddia edildi.

AK Parti kulislerinde Bekir Bozdağ’ın üçüncü kez Adalet Bakanlığı görevine getirilmesinin perde arkasında “Bakanlıktaki Hakyol ve Menzilci yapılanmanın yarattığı rahatsızlık olduğu” iddia ediliyor.

Cumhuriyet’ten Selda Güneysu’nun haberine göre, AK Parti içinde uzun zamandır, görevden affını isteyen Abdulhamit Gül döneminde, “yargı içinde halen aktif görevde bulunduğu bilinen ve çoğu kez basına da yansıyan ‘FETÖ bağlantılı’ hakim ve savcılara ilişkin gerekli işlemlerin yapılmadığı ya da geç yapıldığı” iddiaları da tartışılıyordu.

AK Parti içindeki pek çok isim de başta Hakyol ve Menzilciler olmak üzere bu grubun Adalet Bakanlığı içinde “ağırlık kazandığı ve FETÖ’den boşalan kadrolara bu tarikat mensuplarının yerleştirildiği” yönünde eleştirilerde bulunuyordu.

AK Parti kulislerinde Bozdağ’ın üçüncü kez göreve getirilmesinin perde gerisinde “bakanlıktaki bu yeni yapılanmadaki rahatsızlığın olduğu” belirtiliyor.

İddiaya göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Bozdağ’ı göreve getirirken ilk talimatının da “Yargı içindeki bu yapılanmanın etkisini kır. Yargıda birliği sağla, aksaklıkları çöz ve ‘AK Parti yargıyı ele geçirdi’ dedirtme” olduğunun altı çiziliyor.

Paylaşın

Erdoğan, Dört Bakanı Daha Görevden Alacak

Abdulhamit Gül’ün Adalet Bakanlığı görevinden alınmasının ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin de ‘görevden alınacağı’ konuşuluyor. 

Abdulhamit Gül’ün Adalet Bakanlığı’ndan istifasıyla hareketlenen AKP kulisleri, gelişmeyi ‘malumun ilanı’ olarak değerlendiriyor.

Yargı çevrelerinde son dönemde ‘Hakyol ve Menzilci isimlerin ön plana çıktığı, Gül’ün de bu oluşuma ses çıkarmadığının’ konuşulduğu, Bakan Gül’ün “Yargı asla ele geçirilebilecek bir merci değildir” açıklamasının da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ‘tatmin etmediği’ belirtiliyor.

Gül’ün istifası iktidar partisinde “Genel başkanvekili Binali Yıldırım ekibi güçlendi, Numan Kurtulmuş ve ekibinin eli zayıfladı” şeklinde değerlendiriliyor.

Milli Görüş geleneğinden gelen Gül, uzun süre Refah ve Fazilet partilerinde görev yapmışti. Saadet sonrası Has Parti’yi kuran Kurtulmuş’un yanında yer alan Gül, yine Kurtulmuş ile birlikte AKP’ye geçmişti. AKP’de MKYK üyeliği gibi önemli görevler üstlenen Gül, daha sonra da Adalet Bakanı olmuştu.

Cumhuriyet gazetesinden Selda Güneysu’nun haberine göre  Gül’ün görevden azli ile birlikte, yeniden gözler olası kabine değişikliğine çevrildi. Erdoğan’ın, ‘birden kabine değişikliğine gitmeyeceği, aynı Lütfi Elvan ve Gül gibi isimlerde olduğu gibi, peyderpey kabinede değişiklik yapacağı’ da dillendiriliyor.

‘Çavuşoğlu, Ersoy, Koca ve Pakdemirli’

Gül’ün ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin de ‘görevden alınacağı’ konuşuluyor. Burada en dikkat çeken ismin ise Çavuşoğlu olduğu belirtiliyor.

Paylaşın

Abdulhamit Gül Neden İstifa Etti? İşte İstifanın Perde Arkası

Adalet Bakanlığı görevinden istifa eden Abdulhamit Gül’ün ayrılma gerekçelerine DW Türkçe ulaştı. Buna göre, yakın çevresine “Türkiye polis devleti oldu” diyen Gül’ün  başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu  olmak üzere bazı bakanların yargıya müdahale girişimlerinden rahatsız olduğu bildirildi.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; Özellikle Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin de etkisiyle Süleyman Soylu’nun uygulamaya koyduğu “güvenlikçi politikaların” hukuk devletine zarar verdiğini belirten Gül’ün en son yaptığı MOBESE çıkışının da Soylu cephesinde tepkiyle karşılandığı ifade edildi. Yargıdaki  İstanbul Grubu’nun kendi başına hareket etme girişimi ile İnsan Hakları Eylem Planı’nın uygulanmaması da Gül’ü rahatsız eden konuların başında geldi.

Bu istifanın ardından yargıda güç dengelerinin yeniden değişmesi beklenirken, bir süredir pasifize edilen İstanbul Grubu’nun yargıda yeniden önünün açıldığı kaydedildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Berat Albayrak’ın ardından iktidar içinde sık sık karşı karşıya geldiği bir rakibinin daha devre dışı kaldığı belirtildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla 4 yıl 6 ay 10 gündür görev yaptığı Adalet Bakanlığı’ndan istifa eden Abdulhamit Gül’ün yerine Bekir Bozdağ’ın atanmasıyla yargıda yeni bir dönemin kapıları açılmış oldu. Alınan bilgiye göre, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, 24 Ocak Pazartesi günü istifa dilekçesini Erdoğan’a verdi. Ancak Erdoğan, istifa dilekçesini hemen yürürlüğe koymayarak bekletti.

MOBESE krizi son damla oldu

Bu süreçte Abdulhamit Gül’den dünkü MOBESE çıkışı geldi. Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK) ve Ankara Üniversitesi’nin 28 Ocak Veri Koruma Günü dolayısıyla ortaklaşa düzenlediği programa katılan Adalet Bakanı Gül, isim vermeden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ait MOBESE görüntülerinin iktidara yakın medyaya servis edilmesini eleştirdi. FETÖ zihniyetinin dijital kumpaslar kurduğunun unutulmaması gerektiğini belirterek, “Hukuk devletinde esas itibarıyla haysiyet cellatlığı olmaz, itibar suikastı olmaz. Hukuk buna asla izin vermez, veremez, vermemelidir” dedi.

Gül’ün bu çıkışının özellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu cephesinde rahatsızlık yarattığı, bu rahatsızlığın da Beştepe’ye iletildiği ifade edildi. Bu durum, “bardağı taşıran son damla oldu”. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Abdulhamit Gül’ün istifasını dün kabul ederek, yeni atama kararını imzaladı.

Gül neden istifa etti?

Peki, Gül’ü istifaya götüren süreçte rahatsız olduğu konular nelerdi? Gül’ün rahatsızlığı 4 ana eksende toplandı. Bazı bakanların yargıya müdahale girişimleri; atamalarda “likayat” yerine refaranslı kişilerin esas alınması; İstanbul’da yargının kendi başına hareket etme çabası; İnsan Hakları Eylem Planı ve bu kapsamda çıkarılan yargı reform paketlerinin yeterince uygulanmaması etkili oldu.

“Polis devleti olduk”

Abdulhamit Gül’ün, uzun süredir özellikle MHP ile kurulan Cumhur İttifakı’nın da etkisiyle hükümetin güvenlikçi politikalarından rahatsız olduğu biliniyordu. Gül’ün son dönemde yakın çevresine duyduğu bu rahatsızlığını “Türkiye iyice polis devleti oldu. Özgürlük güvenlik dengesinde terazi güvenlik yönünde değişti. Hukuk devletine aykırı uygulamalar yapılıyor” dediği öğrenildi. İnsan Hakları Eylem Planı ve yargı reformu süreçlerine işaret eden Gül’ün buna karşılık reformun uygulamalarda takibinin yapılmaması ve uygulanmasını eleştirdiği bildirildi.

Gül’ün güvenlikçi politikaları yöneten İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile sık sık karşı karşıya gelmişti. Bazı bakanların yargıya müdahale girişiminden kastedilenler arasında Süleyman Soylu’nun ilk sırada yer aldığı öğrenildi. Bu nedenle Gül ve Soylu, konuşmalarında sık sık birbirine sert mesajlar vermişti. Süleyman Soylu, Ocak 2021 daha önce annesine küfür eden kişinin serbest bırakılmasını Twitter üzerinden “Bakan olsam ne yazar, millet, devlet işleriyle boğuşurken anasının namusuna sahip çıkamamak ne ifade eder” şeklinde eleştirmişti. Buna karşılık veren Gül, “Klavye başına geçip sosyal medyada bana her gün tutuklama siparişi verenlere sesleniyorum. Bu işleyişi beğenmeyen gider itiraz hakkını kullanır ama yargıya parmak sallayamaz” demişti.

Soylu’nun, Kasım 2021’de muhtarlarla yaptığı konuşmada metruk binaların yıkılmasına ilişkin “Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin” şeklindeki sözleri de tepki çekmişti. Gül, bu sözleri “Bizim rehberimiz hukuktur, bizim rotamız hukuktur, bizim kılavuzumuz hukuktur. Biz yapalım hukuk arkadan gelsin değil, hukuk önden yürüsün biz ona göre kendimizi ayarlayalım anlayışıdır hukuk devleti” ifadesini kullanmıştı.

Gül’ü Cumhur İttifakı içerisinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de istemediği konuşuluyor. Bahçeli’nin Gül’den rahatsızlığını daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilettiği belirtildi. Özellikle MHP kontenjanından seçilen HSK Üyesi Hamit Kocabey’i istifaya götüren süreçte Bahçeli’nin Gül’ü sorumlu tuttuğu kaydedildi.

Yargıdaki dengeler nasıl etkilenecek?

Gül’ün istifasının bir gerekçesi de “İstanbul’da yargının başına buyruk hareket etme isteği” olmuştu. Bu durumdan kast edilenin, yargı içinde bir güç odağı olan İstanbul Grubu’nun olduğu öğrenildi. Gül ile sık sık karşı karşı gelen İstanbul Grubu’nun Gül’ün gidişini olumlu karşıladığı ifade edildi. Gül, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a yakın olduğu ifade edilen İstanbul Grubu’nun kendisine karşı güç mücadelesine girdiği bir dönemde, “Daha düne kadar FETÖ’cülerle aynı maklubeye kaşık sallayanlar; bugün çıkıp da ‘FETÖ mücadelesi’ dersi vermeye kalkmasınlar, Türk yargısına hesap sormaya, töhmette bulunmaya kalkmasınlar. Türk yargısı, bu mücadelesini büyük kararlılıkla sürdürmektedir” demişti.

Bir kaynak, “Gül’ün istifasıyla yargıya müdahalelerin önü açıldı. İstanbul Grubu artık yargıda çok daha rahat hareket etme, kritik birimlere gelme imkanı yakaladı” yorumunu yaptı.

Gül, görev süresi içinde İstanbul ve Ankara başsavcılıklarına kendisine yakın muhafazakar kökenli isimlerin atanmasını sağlayarak, İstanbul Grubu’nun gücünü bir ölçüde kırmıştı. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nda (HSK) Genel Sekreter ve Teftiş Kurulu Başkanı da İstanbul Grubu’na yakın kişilerdi, ancak Abdulhamit Gül bu isimleri görevden almıştı.

Ancak önce Yargıtay, ardından Anayasa Mahkemesi üyeliğine İrfan Fidan’ın atanması, Adalet Bakan Yardımcılığı’na Hasan Yılmaz’ın getirilmesi, Bakan Gül’e rağmen yapılmıştı. Gül’ün koltuğu Bekir Bozdağ’a devretmesinin ardından yargıda kritik başsavcılıklarda değişim yaşanabileceği konuşuluyor. Bekir Bozdağ’ın Gül’e göre “uyumlu” çalışan bir siyasetçi olduğu, bu nedenle İstanbul Grubu ile karşı karşıya gelmesinin beklenmediği kaydedildi.

Gül’ün varlığı, yargıdaki siyasi bazı operasyonlarda frene basılmasına neden oluyordu. Ancak özellikle Gül’ün görevi bırakmasıyla bu durumun değişeceği konuşuluyor. Olası bir İstanbul ve Ankara başsavcıları değişimi ve bu yerlere İstanbul Grubu’na yakın savcıların getirilmesi halinde bu durumun yargı politikasının da değişmesine neden olacağı belirtiliyor.

Paylaşın

Abdülhamit Gül, Adalet Bakanlığı’ndan İstifa Etti; Yerine Bekir Bozdağ Atandı

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül görevinden istifa etti. Yerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Bekir Bozdağ adalet bakanı olarak atandı. Atama kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.

Abdülhamit Gül, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle 19 Temmuz 2017 tarihinden beri sürdürdüğüm Adalet Bakanlığı görevinden ayrılmış bulunuyorum. Kendilerine görevden af talebimi kabulleri için şükranlarımı arz ediyor, yeni Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ’a başarılar diliyorum” dedi.

Bekir Bozdağ da sosyal medya hesabından Erdoğan’a teşekkür etti. Bozdağ “Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı görevini şahsıma emanet eden Cumhurbaşkanımız Sn.R.Tayyip Erdoğan’a takdir/tensipleri için şükranlarımı sunuyorum. Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül kardeşime hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Allah yardımcımız olsun” ifadelerini kullandı.

Abdülhamit Gül kimdir?

Mart 1977’de Gaziantep’te dünyaya gelen Abdülhamit Gül, Nizip İmam Hatip Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi.

Bir süre serbest avukatlık yapan Gül, AKP’nin 4. Olağan Kongresinde MKYK Üyeliğine seçildi ve partide Seçim İşleri Başkan Yardımcılığı ve Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu.

25, 26 ve 27. Dönem Gaziantep Milletvekiliği yaptı, AKP’nin 5. Olağan, 2. ve 3. Olağanüstü Büyük Kongrelerinde yeniden MKYK Üyeliğine seçildi ve Parti Genel Sekreterliği görevini üstlendi.

Temmuz 2017 tarihindeki kabine değişikliğiyle 65. Hükümet’te Bekir Bozdağ yerine Adalet Bakanlığı koltuğuna oturan Gül, Temmuz 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Kabinesi’nde de aynı görevini sürdürdü.

Bekir Bozdağ kimdir?

Adalet Bakanlığı Bekir Bozdağ için yeni bir görev değil. Bozdağ ilk olarak 2013 yılında Hatay Büyükşehir Belediye başkan adaylığı nedeniyle görevinden ayrılan Sadullah Ergin’in yerine bu göreve atandı.

Ardından ise bakanlığı Mart 2015’te 8 ay süreliğine Kenan İpek’e bıraktı. İpek’in ardından Kasım 2015’te tekrar göreve geldi ve Temmuz 2017’ye kadar Adalet Bakanı görevini sürdürdü.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte oluşan yeni kabinede ise koltuğunu Abdülhamit Gül’e devretti. Son olarak Anayasa Komisyonu Başkanlığı’nı yürüten Bozdağ, AKP içerisinde de Genel Başkan Yardımcılığı dahil çeşitli kademelerde görev aldı.

Nisan 1965’te Yozgat’ın Akdağmadeni ilçesinde doğan Bozdağ, siyasete de bu ilçede 1999 yılında Fazilet Partisi’nden Belediye Başkan adayı olarak adım attı. Ancak seçimde yüzde 26 oyla ikinci sırada yer aldı.

22, 23, 24, 26 ve 27. yasama dönemlerinde AKP’den Yozgat Milletvekili seçilen Bozdağ, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dinler Tarihi Anabilim Dalında yaptı.

Paylaşın

Bakan Gül’e “Demirtaş Neden Serbest Bırakılmıyor?” Sorusu

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş’ın neden serbest bırakılmadığını ve serbest bırakılmamasının yasal dayanağını Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e sordu.

Haber Merkezi / Soru önergesinde, “Bugün iç hukuk uygulamalarında AİHM kararlarının taraflı uygulandığına veya hiç uygulanmadığına dair çok sayıda örnek yaşamaktayız. Bunun en çarpıcı ve somut örneğini, önceki dönem eş genel başkanımız Selahattin Demirtaş hakkında AİHM’in “derhal tahliye edilmesine” yönelik kararının uygulanmamasında görmekteyiz” diyen Beştaş, Erdoğan’ın, “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz, biz karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz” ifadesini hatırlattı.

Önergesinde “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Bakanlar Komitesine verilen süre içinde sunulacak eylem planının uygulanması ve Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerekmektedir” diyen Beştaş, Bakan Gül’ün yanıtlaması istemiyle 9 soru yöneltti.

Soru önergesinde şu ifadeler yer aldı:

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit GÜL tarafından Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 99. maddesi gereğince yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesine göre Sözleşmeye taraf tüm devletler AİHM kararlarına uymaya mecburlardır. Bu açıdan AİHM kararları, üye devletler için bağlayıcıdır ve infazı zorunludur. AİHS 44. maddeye göre de AİHM Büyük Dairesinin kararları kesindir ve AİHS’nin tarafı olan ülkeler, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler. Yine Anayasa’nın 90.Maddesine göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”

“Demirtaş hakkındaki ihlaller silsilesine devam edilmiştir”

Ancak ne yazık ki bugün iç hukuk uygulamalarında AİHM kararlarının taraflı uygulandığına veya hiç uygulanmadığına dair çok sayıda örnek yaşamaktayız. Bunun en çarpıcı ve somut örneğini, önceki dönem eş genel başkanımız Selahattin Demirtaş hakkında AİHM’in “derhal tahliye edilmesine” yönelik kararının uygulanmamasında görmekteyiz.4 Kasım 2016 tarihinden bu yana tutuklu olan Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun devamı ile ilgili olarak AİHM 20 Kasım 2018 tarihli kararında, Demirtaş’ın tutukluluk halinin sürmesini kişi özgürlüğünün ihlali olarak kabul etmiştir. Aynı zamanda AİHM kararında seçme ve seçilme hakkının da ihlal edildiğine karar vermiştir. Yine Türkiye’ye karşı verdiği bir kararda ilk kez Sözleşme’nin 18. maddesinin ihlal edildiğine, yani Demirtaş’ın hukuki değil siyasi gerekçeyle tutuklandığına karar vermiştir. Ancak cumhurbaşkanının “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz, biz karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz” şeklindeki açıklamalarından sonra bu kararın gereği yerine getirilmemiş ve Demirtaş hakkındaki ihlaller silsilesine devam edilmiştir.

AİHM’in daha önce verdiği ve Demirtaş’ın hapsedilmesinin siyasi saikle olduğuna dair tespitini, AİHM Büyük Daire de 22 Aralık 2020’de verdiği kararla tekrarlamıştır. Büyük Daire, 20 Eylül 2019 tarihli ikinci tutuklamanın, Demirtaş’ın 4 Kasım 2016 tarihli ilk tutukluluğunun devamı niteliğinde olduğunu vurgulayarak, halen bu nedenle tutuklu olan Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerektiğine hükmetmiştir.

AİHM Büyük Dairesinin kararından sonra, son olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de 17 Eylül 2021 tarihli kararında Demirtaş’ın bir an önce serbest bırakılmasını istemiştir. Demirtaş ve Kavala’nınderhal serbest bırakılması gerektiğine yönelik bir kez daha uyarıda bulunan Komite, Aralık oturumuna kadar Kavala’nın serbest bırakılmasını bekleme kararı almış; Demirtaş için eylem planınısunması için de Türkiye’ye 30 Eylül’e kadar süre vermiştir. Komitenin, Demirtaş ile ilgili kararında “Propaganda suçundan verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezasının, Demirtaş’ı cezaevinde tutma ve seçimlere katılmasını engelleme amacı taşıdığı” belirtilirken, “Başta Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden dava ve Yargıtay’ın onama kararı olmak üzere, Demirtaş’ın yasama dokunulmazlığı ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan açıklamaları nedeniyle uygulanan bütün olumsuz yaptırımların sonuçlarının ortadan kaldırılması gerektiği” hatırlatılmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Bakanlar Komitesine verilen süre içinde sunulacak eylem planının uygulanması ve Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerekmektedir.

Bu bağlamda;

1- Selahattin Demirtaş hakkındaki 20 Kasım 2018 tarihli AİHM kararına, 22 Aralık 2020 tarihli AİHM Büyük Daire kararına ve 17 Eylül 2021 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararına rağmen neden hala tahliye edilmemiştir?

2- Hem 2018’deki AİHM Daire hem de 2020’deki AİHM Büyük Daire kararından sonra Demirtaş’ın serbest kalmasının önüne geçilmesi için çözüm sürecinin başladığının duyurulduğu 2013 Newroz’unda yaptığı bir konuşma sebebiyle ona verilen bir hapis cezası önce İstinaf’ta, sonra yapılan değişiklikle Yargıtay’da onaylanmıştır. Dolayısıyla Demirtaş şu anda 20 Eylül 2019 tarihinde ikinci kere tutuklandığı dosyadan tutuklu ve Yargıtay’ın verdiği kararla birlikte başka bir dosyadan da hükümlü bulunmaktadır. Bu dosya ifade özgürlüğü kapsamında olduğu halde, serbest bırakılmamasının yasal dayanağı nedir?

3- AİHM Büyük Daire’nin kararı üzerine Avrupa Komitesi Bakanlar Komitesi’nin verdiği karar sonucu; Ankara 22 Ağır Ceza Mahkemesi’nin Demirtaş’ın tutukluluğuna derhal son vermemesinin ve Anayasa Mahkemesi’nin de 4 yıl 8 aylık hapis cezası ile ilgili başvuruyu inceleyip, hükmün kaldırılmasının önünü açmamasının gerekçesi nedir?

4- Demirtaş ve Kavala davalarının dışında başka davalarda da yerel mahkemelerinsiyasi sebeplerle, Anayasa Mahkemesi dâhil olmak üzere başvurucuların cezaevinde tutulması için bir çaba içinde olduğu bilinmektedir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili bu hak ihlallerini önlemeye yönelik herhangi bir girişiminiz olacak mıdır?

5- Selahattin Demirtaş hakkında TCK’nin 314. maddesinde düzenlenen örgüt üyeliği suçunun kanuni olarak öngörülemez olduğu; çok açık ve geniş olarak yorumlandığı tespiti karşısında herhangi bir kanun değişikliği yapılması hazırlığı var mıdır?

6- Komitenin önüne herhangi bir dosya geldikten sonra taraf devletin tespit edilen ihlal ile ilgili altı ay içinde eylem planı hazırlaması gerekmektedir. Komite, AİHM’in arasında yargı bağımsızlığının da olduğu tespitlerini hatırlatarak Türkiye’de özellikle siyasi tutuklulukla ilgili olarak yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi için atılacak adımları da içerecek şekilde eylem planı sunulmasını talep etmektedir. Bu kapsamda hazırlığı yapılan bir eylem planı var mıdır? Yok ise, gerekçesi nedir?

7- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin üye devletlerin üyeliğini askıya alma ve üye devletleri üyelikten atma yetkisine sahip olduğu göz önüne alındığında bu karara uyulmaması halinde meydana gelecek sonuçların sorumluluğu kime ait olacaktır?

8- AİHM kararlarına uymamanın yaptırımı Avrupa Konseyi’nden çıkmak olduğu halde, neden bu yaptırım ve yaratacağı ağır sonuçlar göze alınmaktadır?

9- Cumhurbaşkanının “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz” şeklindeki ifadesinden sonra yaşanan hukuksuzluklar silsilesi, cumhurbaşkanının yargıya müdahale ettiğinin ve mahkemelerin de talimatla karar verdiğinin kanıtı değil midir? Şayet öyle ise mahkemelerin “bağımsız” olduğundan söz edebilir miyiz?

Paylaşın