KCDP’den Dikkat Çeken ‘Yargıda Cinsiyetçilik’ Raporu

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), takip ettiği davalarla ilgili Yargıda Cinsiyetçilik Raporu’nu yayımladı. Raporda, “Covid-19 Pandemisi, kadınlar için “Gölge Pandemi” olarak adlandırılmaya neden olabilecek biçimde kadınları çok yönlü etkilemiş, bu durum adalet mekanizmasına da yansıyan sonuçlar doğurmuştur” ifadelerine yer verildi.

Haber Merkezi / Rapor, bu dönemi Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi süreciyle birlikte ele alıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu dava takibinde en sık rastlanan ayrımcı uygulamaları şöyle sıralıyor:

  • Son dönemde artış gösteren “şüpheli kadın ölümleri” ile ilgili davalarda etkin soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin işletilmediğine, “delil yetersizliği” gerekçe gösterilerek dosyaların hızla kapatıldığına tanık oluyoruz.
  • Dava açılabilmiş dosyalarda ya hızla beraat kararları ya da “kasten öldürme” yerine faillerin daha düşük ceza almalarını sağlayan suç türlerinden(taksirle öldürme, yaralama, cinsel saldırı gibi) ceza verildiğini görüyoruz.
  • Ayrımcı ceza indirimleri sıkça karşımıza çıkıyor. Sanığın pişmanlığı, giyim kuşamı, cezanın geleceği üzerine etkileri, sabıkasız olması gibi gerekçelerle “iyi hal” olarak bilinen takdir indirimi uygulanabiliyor.
  • Benzer biçimde “sadakatsizlik” gibi cinsiyetçi bahanelere dayandırılan “haksız tahrik” indirimi uygulanması ya da “gönüllü vazgeçme” maddesi gibi ayrımcı indirim uygulamanın yeni yöntemleri uygulanıyor.
  • Göz göre göre gelen kadın cinayetlerinde bile “tasarlamayı” yok sayan kararlara, bu kararların “bir anlık öfke”, “kabul etse öldürmezdi” gibi ayrımcı gerekçelere dayandırılmasına tanık oluyoruz.
  • Sadece şüpheli ölüm davalarında değil, tüm şiddet davalarında suç türünün değiştirilerek daha düşük cezalı bir suça çevrilmesi sıklıkla karşılaştığımız bir durum oluşturuyor.

  • Tutuklamalarda “somut delil şartı” aranması, özellikle takip ettiğimiz cinsel şiddet ve çocuk istismarı davalarına; tahliye, beraat ve ayrımcı indirimler olarak yansıyor.
  • Sanığa verilen cezanın paraya çevrilmesi ya da ertelenmesi, kadına yönelik suçlarda caydırıcılığı ortadan kaldırıyor, cezasızlığa neden oluyor.
  • Ceza Kanunu’nda suç tipleri tanımlanırken “toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle işlenen suçlar” ya da “kadına yönelik şiddet” benzeri bir suç tanımlaması bulunmuyor. Bu durum, ceza kanunu reformu, ceza infaz kanunu değişikliği gibi gündemlerde yetkililer tarafından sık sık sarf edilen “kadına yönelik şiddet suçlarını düzenliyoruz” ve “reform” tarzı ifadelerin ne kadar gerçeği yansıtmadığını ortaya koyuyor.
  • İstanbul Sözleşmesi ile ilgili gelişmeler, hukuki mekanizmalardaki ayrımcılık olarak; bir cinsel taciz davasında, sanık avukatının “İstanbul sözleşmesi kalktı, kadının beyanını esas almayın” ifadesinde olduğu gibi duruşmalardaki tutumlara doğrudan yansıyor.

Raporun tamamına ulaşmak için TIKLAYIN

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir