Erdoğan Ve Özel Önümüzdeki Hafta Görüşecek

Erdoğan, “Benimle görüşme talepleri oldu. İnşallah en kısa zamanda bir araya gelişi de gerçekleştiririz” ifadelerini kullanırken, Özel, “Gerçekleştireceğimiz görüşme bir nezaket görüşmesi değil bir çalışma ziyareti olacak. Her iki tarafın da gündemleri var” dedi.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) özel bir resepsiyon düzenlendi. Bu kapsamda parti temsilcileriyle bir araya gelen AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile görüştü.

AK Parti Grup Başkanvekili Emin Akbaşoğlu, CHP Lideri Özgür Özel’i TBMM’de resepsiyonun yapıldığı tören salonunun bitişiğindeki mermerli salonda çay içmeye davet ettiklerini söyledi. Erdoğan ile Özel arasında ilk görüşme gerçekleşmiş oldu. Görüşme yaklaşık 15 dakika sürdü.

Erdoğan, gazetecilerin, “Özgür Özel de buralarda. Sizinle görüşme talebi vardı. Acaba bir araya gelecek misiniz, ikinizi yan yana görebilir miyiz?” soruları üzerine, “Benimle görüşme talepleri oldu. İnşallah en kısa zamanda bir araya gelişi de gerçekleştiririz. Böyle ayak üstü olmaz” karşılığını verdi. Erdoğan, “CHP Genel Başkanı Özel ile önümüzdeki hafta bir araya geleceğiz” ifadesini kullandı.

CHP Lideri Özel’den açıklama

Özgür Özel ise resepsiyonda gazetecilere yaptığı açıklamada, “Sayın Cumhurbaşkanı’na sormam gerekenleri sordum ama bu aramızda. Gerçekleştireceğimiz görüşme bir nezaket görüşmesi değil bir çalışma ziyareti olacak. Her iki tarafın da gündemleri var. Randevu netleşince görüşmenin içeriğini devlet geleneklerine uygun bir şekilde gerçekleştireceğiz” dedi.

Özel yeni anayasa tartışmalarına dair de şu yorumu yaptı: “Ben sayın Erdoğan’ı dinlemeden bir şey diyemem. Büyük ihtimalle Sayın Erdoğan belli arkadaşlarını görevlendirecektir. Nasıl kapsam düşündüklerini… Bir kırmızı çizgiden önce bir başlangıç hattının olması lazım. Siz şimdi anayasayı değiştirecekseniz, uymayacağınız bir anayasayı değiştirecek misiniz? Son anayasa Sayın Erdoğan için yapıldı.

Bu anayasaya uyuyor mu? Ben AİHM kararlarına uymadığını biliyorum. AYM kararlarını son Can Atalay örneğinde tanımıyor. 1 Mayıs’ta Taksim’in açılmasına ilişkin AYM kararına uymuyor. Pek çok AYM kararına uymuyor. Mevcut anayasaya uyan bir Erdoğan bizimle geleceğe dönük bir anayasa konuşabilir”

Türkiye Büyük Millet Meclisi 600 üyeden oluşuyor. Anayasa ve Meclis İç Tüzüğü’ne göre Anayasa değişiklik teklifi için 200 milletvekilinin imza vermesi gerekiyor. Eğer 400 milletvekili değişiklik teklifini onaylarsa o yasa maddesi yürürlüğe giriyor. Teklifin referanduma sunulması ise 360 milletvekilinin “evet” oyu kullanmasıyla mümkün oluyor.

Irak dönüşü gazetecilere açıklama yapan Erdoğan yeni anayasa çalışmalarına dair, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’den bir randevu talebinin henüz gelmediğini ancak olabileceğini düşündüklerini aktarmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa çalışmalarıyla ilgili şu ifadeleri kullanmıştı:

” Dünyada birçok alanda değişimden söz ediliyor. Sosyolojiler, teknolojiler, iklimler ve daha birçok zemin çok hızlı değişiyor. Bunu ayak uydurmak için de Türkiye’nin eskinin darbe ruhunu özünde barındıran anayasa metninden kurtulup yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşma zamanı gelmiştir.

Yani bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi’nin de böyle bir değişime destek verebileceği düşüncesinde ve inancındayım. Bu görüşme sağlandığında tabii ki anayasa konusu da bizim görüşme başlıklarımızın arasında yer alacaktır. Kaldı ki Meclis Başkanımızın da liderlerle yapacağı görüşmelerde bu konuları onlarla ele alma düşüncesinin olduğunu biliyorum.

Doğrusu ben de bize çok ama çok dar gelen bu mevcut anayasayla ilgili liderler olarak neler yapabiliriz, bunları konuşmakta fayda var diye düşünüyorum. Sayın Özel’in bu ziyaretinin gerçekleşmesi halinde kendisiyle de bunları konuşarak böyle bir adımı atabileceğimizi kendisine teklif etmekten daha doğal bir şey olmaz.”

Paylaşın

Beşiktaş, Türkiye Kupası’nda Turu Rövanşa Bıraktı

Türkiye Kupası yarı final ilk maçında MKE Ankaragücü ile Beşiktaş, Eryaman Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Hakem Ümit Öztürk’ün yönettiği karşılaşma 0-0 berabere sona erdi.

Haber Merkezi / İki takım arasındaki rövanş karşılaşması, 7 Mayıs’ta İnönü Stadyumu’nda oynanacak.

Karşılaşmadan dakikalar

15. dakikada sol kanattan ceza sahasına giren Bassogog’un içeriye çevirdiği meşin yuvarlağı Ali Sowe arka direkte tamamlayarak ağlarla buluşturdu. VAR’dan gelen karar sonrası gol ofsayt gerekçesiyle iptal edildi. 26. dakikada yaptığı baskı sonrası topu kazanan ve ceza sahasına giren Ali Sowe’nin şutu üstten auta gitti.

35. dakikada sol kanattan ceza sahasına giren Bassagog’un yaptığı şut sonrası meşin yuvarlak, sağ direğin dibinden az farkla auta çıktı. 39. dakikada ceza sahası çizgisi üstünde topla buluşan Tolga Ciğerci’nin çektiği şut sonrası top direkten auta çıktı.

40. dakikada sağ kanattan gelişen atakta Morutan’ın pası sonrası ceza sahası yayında topla buluşan Efkan Bekiroğlu’nun şutunu kaleci Mert Günok çıkardı. 47. dakikada Masuaku’nun sol kanattan ortasında ön direkte Muleka kafa vuruşunu yaptı ancak top üstten dışarı çıktı.

69. dakikada topla hareketlenen Muçi’nin ceza yayından çektiği sert şutta, meşin yuvarlak takım arkadaşı Cenk Tosun’a çarparak auta gitti. 81. dakikada hava topu mücadelesinde yere dengesiz basarak sakatlanan Morutan, acı içinde yerde kaldı. Rumen futbolcu sahayı sedyeyle terk etti.

Stat: Eryaman

Hakemler: Ümit Öztürk, Abdullah Bora Özkara, Mehmet Kısal

MKE Ankaragücü: Bahadır Güngördü, Kitsiou, Atakan Çankaya (Kazımcan Karataş dk. 77), Radakovic, Mujakic, Tolga Ciğerci (Pedrinho dk.66), Efkan Bekiroğlu (Ali Kaan Güneren dk. 77), Bassogog, Morutan (Chatsigiovanis dk. 84), Flips, Ali Sowe (Macheda dk. 65)

Beşiktaş: Mert Günok, Svensson, Worrall, Necip Uysal, Umut Meraş (Masuaku dk.46), Al-Musrati, Gedson Fernandes, Rachid Ghezzal (Chamberlain dk. 79), Ernest Muçi (Salih Uçan dk. 88), Milot Rashica (Cenk Tosun dk.46), Muleka (Aboubakar dk. 90)

Paylaşın

İYİ Parti’de İstifa Furyası Devam Ediyor!

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlere “hür ve müstakil” giren ve seçimlerde büyük bir hezimet yaşayan İYİ Parti’de istifalar devam ediyor. Son olarak İYİ Parti Ankara İl Başkanı Akif Sarper Önder, partisinden istifa ettiğini duyurdu.

Akif Sarper Önder, istifa açıklamasında “Derdiyle dertlenip, neşesiyle gülümsediğim, Cumhuriyetimizin 2. yüzyılında ve sonrası sonsuz yüzyıllarında ülkemizin olmazsa olmazı olan İYİ partimizin 27 Nisan’da yapılacak olan, olağanüstü genel kurulunun ülkemize, milletimize, Türk siyasetine ve partimize hayırlı olmasına diliyorum” ifadelerini kullandı.

27 Nisan’da olağanüstü kurultay yapmaya hazırlanan İYİ Parti’de Ankara İl Başkanı Akif Sarper Önder, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla görevinden istifa ettiğini açıkladı. Önder, paylaşımında şunları kaydetti:

“Derdiyle dertlenip, neşesiyle gülümsediğim, Cumhuriyetimizin 2. yüzyılında ve sonrası sonsuz yüzyıllarında ülkemizin olmazsa olmazı olan İYİ partimizin 27 Nisan’da yapılacak olan, olağanüstü genel kurulunun ülkemize, milletimize, Türk siyasetine ve partimize hayırlı olmasına diliyorum.

Bu vesileyle; 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel yönetimler seçimlerinin gerçekleşmesine az bir zaman kala kurucu Genel Başkanım Meral Akşener Hanımefendinin onurlarıyla atandığım ve görev süresince Ankara’mızın en ücra köşesindeki üyemizin dahi partimize olan mensubiyet şuurunu artırmak, il teşkilatımızı kurumsal bir yapıya dönüştürmek ve seçimlerde de başarılı olmak adına yönetim kurulu ve divan üyesi arkadaşlarımla birlikte büyük bir gayretle yürütmüş olduğum Ankara İl Başkanlığı görevimi bugün itibariyle sonlandırdığımı tüm kamuoyuna duyururum.”

Paylaşın

CHP Lideri Özel: Erdoğan’la Haftaya Görüşmeyi Planlıyoruz

Erdoğan’la önümüzdeki hafta görüşmeyi planladıklarını söyleyen CHP Lideri Özgür Özel, “Kendilerinden randevuyu talep edeceğiz” dedi. Özel, “İkimiz de gündemlerimizi konuşacağız” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’den AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile gerçekleştirmesi beklenen görüşmeye ilişkin açıklama geldi. Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu talep edeceklerini belirterek, “Önümüzdeki hafta görüşmeyi planlıyoruz” dedi.

Ana gündem maddesinin anayasa çalışmaları olması beklenen görüşme için “İkimiz de gündemlerimizi konuşacağız” diyen CHP Lideri Özel, “Elbette liderler arasında görüşmeler olur ama anayasa uymamak için değiştirilmez. Önce uyun onu görelim” ifadelerini kullandı.

Erdoğan ne demişti?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak’tan dönüş yolunda uçakta soruları yanıtlamış, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştu. Erdoğan, “CHP Genel Başkanı Özgür Özel de gelecek dönemi konuşmak için sizden bir randevu talep edeceğini söylemişti. Randevu talebi geldi mi? Özür Özel’den bu konuşma ve sonrasında yeni Anayasa konusunda CHP’yle uzlaşma olur mu?” sorusuna şöyle yanıt vermişti:

“Şu an itibarıyla henüz böyle bir randevu talebi gelmiş değil. Fakat olabileceğini düşünüyoruz. Dünyada birçok alanda değişimden söz ediliyor. Sosyolojiler, teknolojiler, iklimler ve daha birçok zemin çok hızlı değişiyor. Bunu ayak uydurmak için de Türkiye’nin eskinin darbe ruhunu özünde barındıran anayasa metninden kurtulup yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşma zamanı gelmiştir.

Yani bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi’nin de böyle bir değişime destek verebileceği düşüncesinde ve inancındayım. Bu görüşme sağlandığında tabii ki anayasa konusu da bizim görüşme başlıklarımızın arasında yer alacaktır. Kaldı ki Meclis Başkanımızın da liderlerle yapacağı görüşmelerde bu konuları onlarla ele alma düşüncesinin olduğunu biliyorum. Doğrusu ben de bize çok ama çok dar gelen bu mevcut anayasayla ilgili liderler olarak neler yapabiliriz, bunları konuşmakta fayda var diye düşünüyorum.

Sayın Özel’in bu ziyaretinin gerçekleşmesi halinde kendisiyle de bunları konuşarak böyle bir adımı atabileceğimizi kendisine teklif etmekten daha doğal bir şey olmaz. Biz Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun en önemli köşe taşlarından biri olan yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili çalışmaktan, gayret etmekten geri durmayacağız. Milletimize yeni ve demokratik bir anayasa kazandırana kadar gayretimiz sürecektir.”

Paylaşın

Bankalara ‘Kredi Kartı Limiti’ Uyarısı: İnceleme Başlatın

Yüksek enflasyonun getirdiği hayat pahalılığı geçim derdini derinleştirirken, ayı döndürmeye çalışan vatandaşın kredi kartı ve banka borçları katlanarak artmaya devam etti. 

Kredi kartı harcamalarını düşürmek isteyen ekonomi yönetimi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BBDK) aracılığıyla bankalara bir talimat gönderdi.

Bankalar kredi kartı tahsis edecekleri müşterilere yönelik ilk yıl için mevcut maaşlarının 4 katı oranını verebiliyor. Bazı bankalar bu sınırı ihlal edebiliyor. Söz konusu bankaların müşterilere aylık gelirinin 10 ile 15 katı oranında limit tahsis ettiği belirtildi.

Yeniçağ’ın haberine göre, BBDK, bankaların kart limitlerinde detaylı bir inceleme başlatması gerektiğini söyledi. Yapılacak düzenleme ile kart limitlerinde düşüşler olması bekleniyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından getirilen tebliğ ile kredi kartı işlemleri için uygulanacak faiz oranlarına üst sınır belirlenmişti.

Bankada parası olanların varlıklarına son bir yılda 5.1 trilyon lira eklenirken, borçlu olanların borcu da 1.4 trilyon artışla 3.2 trilyon liraya ulaştı.

Varlıkların artışında kur ve faizlerdeki yükseliş önemli rol oynarken, döviz kurlarındaki artıştan kaynaklı zenginleşenlere yapılan ödemeler ağırlıklı olarak Merkez Bankası’nın kasasından çıkmış oldu.

Merkez Bankası’nın (TCMB) yayımladığı Finansal Hesaplar Raporu’na göre, 2023 yıl sonu itibarıyla hane halkının borçları 2022 sonuna göre 1 trilyon 858 milyar liradan, 3 trilyon 245 milyar liraya fırladı.

Kredi kullananların üzerindeki kredi yükü son bir yılda 1 trilyon 387 milyar lira birden arttı. Hanehalkı borcunun milli gelire (GSYİH) oranı yüzde 11, borcun harcanabilir gelire oranı da yüzde 28 düzeyinde gerçekleşti.

Buna karşılık hanehalkının finansal varlıkları 2022 sonuna göre 7.3 trilyon liradan 12.4 trilyon liraya yükseldi.

Yaklaşık 3’te 2’si banka mevduatlarından oluşan bu varlıklardaki yıllık 5 trilyon 138 milyar liralık artışın 1 trilyon civarındaki kısmı döviz kurlarındaki artışlardan, yine yaklaşık 1 trilyon liralık kısmı hisse senedi kazançları sayesinde elde edildi.

Paylaşın

AK Parti’de MHP Çatlağı: İttifak, Cinnet Hali

AK Parti’nin kurucularından Hüseyin Çelik, “AK Parti din üzerinden siyaset yapmayan, muhafazakâr demokrat bir partiydi. Sonra kendisini dini değerler üzerinden siyaset yapan, milliyetçilik rüzgarıyla kendisini MHP’ye mahkum eden bir parti haline getirdi” dedi.

Çelik, “Daha önce MHP ile ittifak için ‘cinnet hali’ demiştim. Şimdi yine aynı şeyi söylüyorum” diyerek, şöyle devam etti: Bunun izahını da yapıyorum: 50 +1 teklifi, daha doğrusu başkanlık sistemi teklifi Erdoğan’a ve AK Parti’ye bir tuzaktı. Ben bunu söylediğim zaman MHP’nin sözcüleri bana ağız dolusu hakaretler ettiler. Fakat Tayyip Bey de bir süre önce bunun yanlış olabileceğini söyledi. MHP yine tepki gösterdi. Niçin?

Çünkü MHP şu anda özgül ağırlığının 20 katı Türkiye’de iktidar üzerinde etki ve yetkiye sahiptir. Sorumluluk yok ama etki alanınız, olayları şekillendirme potansiyeliniz son derece büyüktür. Neden? Çünkü AK Parti kendini onlara mahkum etti. 50+1’den dolayı. Şu anda mecliste MHP’nin desteği olmasa AK Parti çoğunluğu kaybetmiş durumda. Böyle olunca da siz oraya mahkum oluyorsunuz.

Buna gerek var mıydı? Bugünkü şekliyle bir başkanlık sistemi Türkiye için gerekli miydi? Bana göre kesinlikle gereksizdi. Çünkü AK Parti 2002’de yüzde 34 küsur oyla cumhurbaşkanını, başbakanı, meclis başkanını seçti. Şimdi peki niye gidip yüzde 50+ 1’le siz kendinizi etnisite üzerinden siyaset yapan bir partiye mahkum ediyorsunuz? MHP ile olan ittifak AK Parti’ye çok büyük zararlar vermiştir.”

AK Parti’nin kurucularından ve eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Serbestiyet’ten Hilal Köylü’nün sorularını yanıtladı. Çelik, Erdoğan ve yakın çevresine yönelik eleştirilerde bulunarak, MHP ile kurulan ittifakın partiye kaybettirdiğini iddia etti.

31 Mart seçim sonuçlarını değerlendiren Çelik, MHP ile kurulan ittifakın, AKP’yi kimlik çizgisine götürdüğünü belirtti. Çelik’e göre, bu nedenle AKP’ye gelen Kürt oyları dip yaptı. “Kürt vatandaşlarımız kesinlikle ırkçı olarak görmediği ve kendilerine daha yakın gördüğü AK Parti’ye oy veriyordu” diyen Çelik, “Ama AK Parti’nin MHP ile ittifakından sonra bu meselede de çok büyük bir kırılma oldu ve Kürt vatandaşlarımızın önemli bir kısmı AK Parti’ye oy vermemeye başladı” ifadelerini kullandı.

“MHP ile ittifak, cinnet halidir”

“AK Parti din üzerinden siyaset yapmayan, muhafazakâr demokrat bir partiydi. Sonra kendisini dini değerler üzerinden siyaset yapan, milliyetçilik rüzgarıyla kendisini MHP’ye mahkum eden bir parti haline getirdi” görüşünü savunan Çelik, “Daha önce MHP ile ittifak için ‘cinnet hali’ demiştim. Şimdi yine aynı şeyi söylüyorum” diyerek, şöyle devam etti:

Bunun izahını da yapıyorum: 50 +1 teklifi, daha doğrusu başkanlık sistemi teklifi Erdoğan’a ve AK Parti’ye bir tuzaktı. Ben bunu söylediğim zaman MHP’nin sözcüleri bana ağız dolusu hakaretler ettiler. Fakat Tayyip Bey de bir süre önce bunun yanlış olabileceğini söyledi. MHP yine tepki gösterdi. Niçin?

Çünkü MHP şu anda özgül ağırlığının 20 katı Türkiye’de iktidar üzerinde etki ve yetkiye sahiptir. Sorumluluk yok ama etki alanınız, olayları şekillendirme potansiyeliniz son derece büyüktür. Neden? Çünkü AK Parti kendini onlara mahkum etti. 50+1’den dolayı. Şu anda mecliste MHP’nin desteği olmasa AK Parti çoğunluğu kaybetmiş durumda. Böyle olunca da siz oraya mahkum oluyorsunuz.

Buna gerek var mıydı? Bugünkü şekliyle bir başkanlık sistemi Türkiye için gerekli miydi? Bana göre kesinlikle gereksizdi. Çünkü AK Parti 2002’de yüzde 34 küsur oyla cumhurbaşkanını, başbakanı, meclis başkanını seçti. Şimdi peki niye gidip yüzde 50+ 1’le siz kendinizi etnisite üzerinden siyaset yapan bir partiye mahkum ediyorsunuz? MHP ile olan ittifak AK Parti’ye çok büyük zararlar vermiştir.

AKP’nin, yola devam edebilmesi için fabrika ayarlarına dönmesi gerektiğini söyleyen Hüseyin Çelik, Erdoğan’ın, birkaç genel başkan yardımcısını, bakanı, danışmanı görevden almasının yeterli olmayacağını belirtti ve “Özeleştiri yapılırken veya fatura çıkartırken kimin yetkisi ne kadarsa, onun sorumluluğu da o kadardır. Dolayısıyla sorumluluğu daha çok olanın daha çok hesap vermesi gerekir. Burada en büyük yetki Sayın Erdoğan’ındır. Burada sayın cumhurbaşkanının sadece bazı isimleri değiştirmek yerine bence kendi kendisiyle de bir hesaplaşması gerekiyor. Başarıyı sahiplenip başarısızlığı başkasına mal etmek doğru bir tutum olmaz” dedi.

“Saraydaki komünist bozuntusu”

Van’daki mazbata krizi sürecinde yaptığı açıklamalarla tartışma yaratan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Uçum’u da hedef alan Çelik, “Mazbata verildi, verilmedi meselesinden ötürü bazı açıklamalar yaptık. Benim söylediğimi, Hayati Bey’in söylediğini kendinizce doğru bulmayıp, eleştirebilirsiniz ama sarayda kanunların efendisi konumuna getirilmiş bir komünist bozuntusu var. Bu arkadaş Anayasa Mahkemesi’ne, AK Partililere, bizlere kendi aklınca ayar çekiyor. Hayati Yazıcı, partideki ikinci adamdır. Ama ne idüğü belirsiz bir adam ona parmak sallıyor. Racon kesiyor. Bizim yaptıklarımız kaydediliyormuş. Kendini devlet yerine koyuyor. Bu yenilir, yutulur bir şey değildir” şeklinde konuşarak, “Sayın cumhurbaşkanı, bu adamın bunu yapmasına nasıl müsaade ediyor?” diye sordu.

AKP’nin bir kadro hareketi olmaktan çıktığını söyleyen Çelik, Erdoğan’ı “Etrafınıza topladığınız insanların kim olduğuna dikkat etmeniz gerekiyor. Bizim dönemimizde Sayın Erdoğan’ın etrafında hasbî insanlar vardı şimdi ise hasbilik, yerini hesabiliğe bırakmış görünüyor” sözleriyle uyardı.

“Siz devletin partisi olmuşsanız ve buradan dönmezseniz ebediyen kaybedersiniz” diyen Çelik, “AK Parti’nin yeniden fabrika ayarlarına dönmesi gerekiyor. Hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, ötekine saygı, basın özgürlüğü, yozlaşmadan dünya ile uzlaşmak, israfa sıfır tolerans, tevazu, empati, bütün yolsuzluklara paydos, şeffaflık, hesap verilebilirlik, kimsenin malına çökmeme, özgürlüklerin güvenliğe feda edilmemesi gerekiyor. AK Parti’nin bu topu buradan çevirmesi mümkün” şeklinde konuştu.

Söyleşinin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Taksim Meydanı Bu Yıl Da 1 Mayıs’a Kapalı

İstanbul Valiliği, bu yılda da 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanmasına izin vermedi. DİSK, KESK, TMMOB, TTB, TDB ve CHP, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına yönelik açıklamalarda bulunmuştu.

Haber Merkezi / İstanbul Valiliği, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne sayılı günler kala Taksim Meydanı kararını açıkladı.

İstanbul Valisi Davut Gül, önümüzdeki çarşamba gününe denk gelen 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı ile ilgili olarak “Taksim bu tür etkinliklerin tamamına kapalı. Talep eden herkese Taksim’de kutlamaların olmayacağını ilettik. Taksim’in dışındaki bir alanda kutlanacak” dedi.

Vali Gül, kutlamalar için belirlenecek alanın bu hafta içi duyurulacağını da belirtti.

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Diş Hekimleri Birliği (TDB) ve CHP 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına yönelik açıklamalarda bulunmuştu.

1 Mayıs ve Taksim Meydanı

Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı, ilk defa 1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan Selanik’te kutlanırken İstanbul’daki ilk kutlama 1912 yılında gerçekleştirildi. 1923 yılında 1 Mayıs’ın yasal olarak İşçi Bayramı ilan edilmesinden bir yıl sonra hükûmet, kutlamaların kitlesel olarak gerçekleştirilmesini yasakladı. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile de İşçi Bayramını kutlamaları tamamen yasaklandı.

Cumhuriyet döneminde yükselişe geçen işçi hareketi tarafından uzun yıllar kutlanamayan 1 Mayıs, ilk defa 1976 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) öncülüğünde yüz bini aşkın kişinin katılımı ile Taksim Meydanında gerçekleştirildi. 1977 yılına gelindiğinde ise Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu daha kitlesel bir kutlama için hazırlıklara başladı.

Tertip Komitesi ile İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyeti arasında yapılan görüşmeler sonucu iç güvenliği DİSK’in, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı dış güvenliği ise emniyet güçlerinin sağlaması konusunda anlaştılar. Ulaşım kolaylığı ve merkezi konumu nedeniyle kutlama yerinin Taksim Meydanı olması konusunda da anlaşma sağlandı.

Bu süreçte, DİSK’in politikalarına karşı çıkan bazı Maoist gruplar da DİSK’in bu 1 Mayıs kutlamalarına katılmak istediklerini belirtmişlerdi. DİSK ise, kendi disiplinlerini bozacağını ve olay çıkaracağını düşündüğü bu grupların kutlamaya katılmalarını istemedi. Buna karşın söz konusu gruplar zorla da olsa Taksim Meydanı’na gireceklerini ilan ettiler. Bu koşullarda, 1 Mayıs öncesi dönemin gazetelerinin bazılarında 1 Mayıs’ta olayların çıkacağı, insanların ölebileceği yönünde köşe yazıları yayınlandı.

1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı’nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul’a gelenler ile birlikte yüz binlerce kişi Taksim Meydanı’ndaki kutlamalara katıldı. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürdü, konuşmalar da uzadı.

Saat 19.00 sularında dönemin DİSK genel başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde Saraçhane tarafından Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşün sonunda Sular İdaresi arkasına kadar gelen Maocu gruplar kordon oluşturmuş DİSK güvenlik görevlileriyle çatışmaya girerek ateş açmaya başladılar. Bunun ardından tüm Taksim Meydanı’nı saran silah sesleri duyulmaya başlandı.

Gerek DİSK gerekse kutlamaya katılan çeşitli kuruluşlardan Sular İdaresi binasının üstünden ve Intercontinental Oteli’nin (bugün The Marmara Oteli) üst katlarından ateş açıldığı iddialarında bulunuldu. Taksim Meydanı’nın dolduran kalabalık panik halinde kaçmaya çalışırken polis de ses bombaları ve panzerlerle kalabalığa müdahale etmeye başladı.

Meydandan kaçmak için Kazancı Yokuşu’na yönelen büyük bir kalabalık park edilmiş DİSK üyesi Teknik-İş sendikasına ait bir kamyonun önünde sıkışınca burada birçok kişi ezildi. Sonuç olarak, 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi silahla vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak toplamda 34 kişi yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. DİSK’in yayınladığı listede ise 36 kişinin öldüğü belirtildi.

Olay sonrası 470 kişi göz altına alındı fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamayarak serbest bırakıldılar. Tertip komitesi, bazı sendika ve sol gruplardan 98 kişi hakkındaki yargılamalar 14 yıl boyunca sürdü. Bu yargılamalardan kimse ceza almadı. Emniyet veya devlet yetkililerinden herhangi birinin yargılanmadığı dava zaman aşımına uğrayarak düştü. Bunun üzerine dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. Bugüne kadar ateşi kimlerin açtığı tam olarak belirlenememiş ve olay aydınlatılamadı.

1980 askeri darbesinin yasaklarından 1 Mayıs da kurtulamadı. 7 yıl boyunca işçi kutlamalarına izin verilmedi.  1987’de sadece milletvekillerinden oluşan bir grup Taksim anıtına çelenk bırakabildi. 1989 ve 1990’daki kutlama girişimlerinde bir işçi hayatını kaybederken bir üniversite öğrencisi felç oldu.

2010, işçi bayramının yeniden binlerce kişi ile kutlandığı ilk yıldı. Taksim Meydanı’nı 200 bin kişi doldurdu, görkemli bir kutlama gerçekleştirildi. Fakat 2013’te mügelerin yerini yine göz yaşartıcı bombalar ve şiddet aldı. Sendikaların 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim Meydanı’nda kutlama ısrarı göstericilerle güvenlik güçlerini karşı karşıya getirdi.

1 Mayıs İşçi Bayramı

İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesinden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler. 1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar.

Chicago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlandı.

Bu gösteriler 1 Mayıs’ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs’ta kanlı Haymarket Olayı’na yol açtı. Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs’ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

Paylaşın

Erdoğan’dan ‘Fahiş Fiyat Ve Kamuda Tasarruf’ Mesajı

Irak ziyareti dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, “Önceliğimiz ve birinci hedefimiz, tasarrufu kamu harcamalarında uygulamak, enflasyonu düşürmek ve ekonomiyi rahatlatmaktır. Bunu daha önce biz başardık. Yine başaracağız” ifadelerini kullandı.

Son dönemde gıda fiyatlarındaki artışın ekonomik gerekçeye tabi olmadan artıranlara caydırıcı tedbirler konacağına dikkat çeken Erdoğan, ne kadar maaş artışı yapılırsa yapılsın sorunun devam edeceğini belirtti. Erdoğan, ilgili bakanlıkların fiyatları denetlenme konusunda çalışma yaptıklarını aktardı.

Erdoğan, “Ambalajların üzerine fiyatlarının yazılması konusu da düşünülebilir. Burada taviz veremeyiz, üzerine üzerine gideceğiz. Milletimizin fahiş fiyat yükünün altında ezilmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Bunu kim yaparsa yapsın bedelini fazlasıyla ödeyecek” diyerek sözlerini sonlandırdı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Irak ziyareti dönüşünde uçakta basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Gazete Duvar’ın aktardığına göre, gazetecilerin sorduğu sorular ve Erdoğan’ın verdiği yanıtlar şöyle:

Irak’la terörle mücadele konusunda ‘Bu yaz itibariyle Irak sınırında terörün çözüleceğini’ söylemiştiniz. Irak ile bir ortak operasyon mu söz konusu? Yoksa bu operasyonu Türkiye kendi başına mı yapacak? Bu konu Irak’taki temaslarınızda gündeme geldi mi? Süreç nasıl işleyecek?

Irak’ta da Suriye’de de özellikle terör bataklığı sadece bizim çalışmamızla değil, buradaki her iki ülke yönetiminin müşterek gayretleriyle kurutulacaktır. Bunun yanında biz bütün terör örgütleriyle ayrımsız bir şekilde aralıksız mücadelemizi sürdürüyoruz. Özellikle Irak ve Suriye’de yuvalanmış PKK/PYD/YPG ile ilgili mücadelemiz uzun yıllardır bildiğiniz gibi kapsamlı bir şekilde sürüyor. Bundan sonra da yine aynı kararlılıkla bu devam edecek. Gerek yurt içinde gerek sınırlarımızın hemen ötesinde, uluslararası hukukun içinde ve komşularımızın toprak bütünlüğü noktasındaki hukukuna da saygılı olarak bu mücadele devam edecektir.

Gönül ister ki komşularımız topraklarından bize yönelen tehditler karşısında gereken tavrı kendileri koysun ve müşterek olarak bu mücadeleyi sürdürelim. PKK/PYD/YPG terör örgütü Irak’ın da istikrarına, kalkınmasına, huzuruna bir tehdittir. Bu tehdidin ortadan kaldırılması Irak’ın da çıkarınadır. Ben inanıyorum ki bu gerçeği görüyorlar ve artık bu pürüzün yok edilmesi için irade ortaya koyacaklardır. Irak’ın kalkınma vizyonunun, uluslararası yatırımların güvenliği için bu terör çukurlarının dümdüz edilmesi ve Irak için öngörülebilir yarınların inşa edilmesi şarttır. Biz terörü öyle ya da böyle yok edeceğiz. Biz bu konuda kararlıyız. Terörle ve terör örgütleriyle birlikte yol yürüyenlere, terör örgütlerini maşa olarak kullananlara meydanı asla bırakmayacağız.

Su meselesi iki ülke arasındaki önemli konulardan biri. Irak’ın Fırat ve Dicle nehirlerinden akıtılan su miktarı konusunda önemli bir beklentisi vardı. Su konusunda iki tarafı bir araya getirecek iş birliği ya da anlaşma olabilir mi?

Burada kaynakların su konusunda akılcı kullanılması gereği söz konusu. Irak’ın su konusunda bizden talepleri bulunuyor. Bu noktada yapılması gereken dünyanın değişen iklim şartlarına uygun yeni planlar, programlar ortaya koymak ve suyun sürdürülebilir kullanımını temin etmektir. Akıldan çıkartmamak gerekir ki bizim de en az onlar kadar su konusunda sıkıntımız bulunuyor. Türkiye de su zengini değil ve su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde. Yani, kısa süre içerisinde planlamalarımızı hayata geçiremezsek biz de su temini konusunda sorun yaşayabiliriz. Dolayısıyla temkinli adım atmamız gerekiyor.

Bu doğrultuda yapılacak değerlendirmelerle bir ortak noktada buluşmak mümkün olabilir. Teknik meseleler ayrıntılı incelenmeden, geleceğe yönelik senaryolar oluşturmadan ‘yaptık oldu’ mantığıyla bunlar halledebilecek konular değildir. Türkiye bu konularda duygusal değil, akılcı, uzlaşmacı ve çözüm odaklı bir yaklaşım tarzını benimsemektedir ve buna devam edeceğiz. Yapacağımız iyi niyetle ve yapıcı bir yaklaşımla diyaloğu sürdürmek, ortak projeleri hayata geçirmek ve ortak sorunumuza müşterek çözümler üretmektir. Çünkü su, çatışma aracı değil müşterek çıkarlarımıza hizmet edecek bir iş birliği alanı.

Gazze’de İsrail tarafından yapılan bir soykırım var. Gazze’de kalıcı ateşkesin sağlanması için çalışmalar da bulunuyor. Türkiye olarak çok yoğun diplomasi trafiği yürütüyoruz. Son olarak Hamas lideriyle görüştünüz. Ayrıca birçok liderle de temaslarınız oldu. Kalıcı ateşkesin sağlanması için ümidiniz var mı? Irak’la görüşmeleri nasıl değerlendirirsiniz?

Gazze meselesine 7 Ekim öncesinin perspektifiyle bakarsak hata ederiz. Çok daha hassas olmamız gerekiyor. İsrail’in eşi benzeri görülmemiş katliamlara imza atması ve Gazze’yi yok etmek üzere harekete geçmesi, bu konudaki yaklaşım biçimlerini değiştirmesi lazım. Gazze’nin İsrail tarafından ele geçirilmesi, başka işgallerin de kapısını aralar. Gazze’nin, İsrailli hırsız teröristlerin yerleşimine açılması İsrail’i daha saldırgan, daha pervasız yapar. Buna da bizim müsaade etmemiz söz konusu olamaz. Dolayısıyla atmamız gereken adımlar var. İsrail’in bu şımarık, cani tavırları karşısında bizler de Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ni devreye sokma, onlarla müşterek bazı adımları atma gayreti içinde olacağız.

İslam dünyası bu soykırımlara varan katliamlar zincirinin oluşturduğu titremeyle kendine gelmezse, reflekslerini tamamen kaybetme tehlikesiyle yüzleşir. Onun için de bizim burada sessiz kalmamız mümkün değildir. Bütün sinir uçları nerede ise onları harekete geçirmemiz şarttır. Gazze konusu şu anda İslam dünyasının en önemli meselesidir. İslam dünyasının odaklanması, çözüm için akıl yürütmesi, gerçekçi ve etkili politikalar üretmesi gereken yer Gazze’dir. Hem Hamaslı yetkilerle hem birçok ülkenin liderleri ile bu konuları görüşmeye devam edeceğiz. Birinci gündem başlığımız bu konudur ve çözüm için elimizden gelenin fazlasını yapmayı sürdüreceğiz. Herkes bu konuyu görmezden gelebilir, unutabilir ama bizim öyle bir yaklaşımımız olamaz.

HAMAS Siyasi Büro Lideri İsmail Haniye Filistinlilerin sizin İsrail yönetimine karşı söylediğiniz “one minute” ve “işgalci İsrail” değerlendirmenize aşık olduğunu söyledi. Bu konudaki duygularınızı alabilir miyiz?

Sayın Haniye ile gerçekten çok samimi bir görüşme gerçekleştirdik. Sayın Haniye’yi İsrail’e karşı mücadelede kararlılık içerisinde gördüm. Bu samimi görüşmede gönülden gönüle uzanan bu bağın, Filistin’deki karşılığını hissettik. Filistinli kardeşlerimizle biz et-tırnak gibiyiz. Onların canı yanıyor ve kimse zannetmesin ki biz rahat uyuyoruz. Bizi Gazze’deki, Nablus’taki, Kudüs’teki, Beytüllahim’deki, Ramallah’taki ve diğer tüm Filistin şehirlerindeki kardeşlerimizle ayrı bir yere koymaya kalkanlar büyük bir hezeyan içindedir.

Onlar bizi bilir, biz onları biliriz. Bunu bundan önce de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ve bunun dışında yaptığımız bütün açıklamalarımızda çok açık, net zaten ortaya koyduk. Bundan sonra da yine aynı şekilde biz bu tavrımızı sergilemeye devam edeceğiz. Biz hiçbir zaman Hamaslılar dahil Filistinli kardeşlerimizi kendi başlarına bırakmayız. Bunun için şu ana kadar Gazze’ye 45 bin ton civarında yardım gönderdik. Bu yardımlar hala devam ediyor ve edecek. Bunun yanında Ankara ve İstanbul’daki hastanelerimizde şu anda yaralıları tedavi ediyoruz.

Sahra hastanesi noktasında attığımız adımlarla biz bu kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Bizim öykümüz Filistin davasından ayrı yazılamaz. Ne mutlu ki, Filistin Davası’nın büyük öyküsünde de bizim bir yerimiz vardır. Bunu Filistinli kardeşlerimiz tarafından bize yönelik söylenen naif sözlerden, oradaki çileli anaların ve yavruların dualarından anlıyoruz. Onların sevgisine, onların yüce gönüllülüğüne layık olabilirsek ne mutlu bize. Şairin deyimiyle insanlık için vakit daralıyor. Daralan vakitlerde Filistin için daha çok koşturmalı, yaslı yürekleri ferahlatacak, bebeklerin acı dolu çığlıklarını dindirecek bir gelecek için çalışmalıyız.

Sayın Cumhurbaşkanım Katar’daki Hamas üyelerine yönelik ciddi baskılar olduğuna, Hamas yönetiminin oradan ayrılmasına yönelik iddialar var. Türkiye’ye gelmeleri mümkün olabilir mi? Sizden bir talepte bulunuldu mu?

Önemli olan Hamas liderlerinin nerede olduğu değil, Gazze’deki durumdur. Bu söylediğiniz konuyla ilgili olarak Katar’daki konumlarının ne olacağı hususunda doğrusu bana böyle bir bilgi gelmedi. Fakat Katar Emiri Sayın Şeyh Temim’in, bu kardeşlerimizle ilgili, onların Katar’daki pozisyonunu yok farz edecek bir adımı atacağına dair bir şey duymadım. Böyle bir adım atacağını da düşünmüyorum. Onlara karşı olan samimiyeti, onlara karşı olan tavrı, her zaman ailenin bir ferdi gibidir. Bundan sonraki süreçte de yine onlara karşı bu tavrın değişeceğine asla ihtimal vermiyorum.

İsrail, Gazze’de kadın, çoluk, çocuk demeden katliam yapmaya devam ediyor. Aynı zamanda gerçekleri dünyaya duyurmak için görevini ifa eden gazeteci meslektaşlarımız da bundan fazlasıyla etkileniyor. En son TRT Arabi ekibine bir saldırı olmuştu, 7 Ekim’den itibaren İsrail tarafından yaklaşık 140 gazeteci şehit edildi. Bununla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

İsrail’in gerçeklerden rahatsızlığının somut kanıtı, özellikle yazılı, görsel medya mensuplarına yönelik bu saldırılarıdır. İsrail katliamlarının izlerini silmek, soykırım delillerini karartmak için bu saldırıları gerçekleştiriyor. Demokrasinden, insan haklarından, hürriyetlerden dem vuranlar bu tabloyu iyi analiz etmelidir. Yüzlerce basın mensubunun bu şekilde öldürülmesi dünyanın bu saldırılara karşı, bu zulme karşı sessiz kalması anlaşılır değildir. TRT mensubu kardeşimizin ağır yaralanmış olması da gerçekten bizler için ayrı bir üzüntüyü beraberinde getiriyor.

Rabbim sağlık, sıhhat, afiyet lütfetsin inşallah. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar Uluslararası Adalet Divanı önüne biz İsrail’in işlediği suçlara dair bütün belgeleri koyduk, koymaya devam edeceğiz. Biz gerçeği ortaya koymaya, İsrail’in cinayetlerini dillendirmeye devam edeceğiz. Şunu bilelim ki, zamanın Hitler’i Netanyahu ve suç ortakları hesap vermekten kaçamayacak. O ne kadar kaçarsa kaçsın, biz de o denli onu takip edeceğiz. Bir gün mutlaka adalet, masumların ve mazlumların hesabını onlardan soracak. Adalet sormazsa tarih soracak.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan geçtiğimiz günlerde, 1915 olaylarından bahsederken “soykırım” ifadesini kullanmaktan çekindi. “Büyük felaket” demekle yetindi. Bu kendisini iktidara taşıyan seçmenin bölgede bir normalleşme talebinin yansıması olarak yorumlandı. Aynı Paşinyan, Ağrı Dağı’nın Türkiye sınırları içerisinde olduğunu söyleyerek devlet armasında yer almasını da eleştirmişti. Siz, barıştan yanaymış gibi görünen bu tavır hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye’nin, Azerbaycan’la, Türkistan’la Kafkasya’daki o büyük kalkınma projelerinde, barıştan yana tavır devam ettiği takdirde, bu projelere Ermenistan’ın da dahil olması ihtimali mümkün olabilir mi efendim?

Artık bölgede yeni bir düzen kuruluyor. Dayanaksız ezberlerin bir kenara bırakılma vakti geldi ve geçiyor. Zamanın gerçekleriyle hareket etmek, gerçeklikle bağı olmayan uydurma tarihi öykülerle hareket etmekten her zaman daha iyidir. Şu anda bunu Paşinyan da anlamış durumda. Tarihsel süreçte neyin ne olup bittiğini öncelikle tarihçiler ele alır. Bu konuda en başından beri çok açık davrandık ve arşivlerimizi açabileceğimizi söyledik ve açtık. Şimdi gerçekçi bir zeminde yeni bir yol haritaları oluşturma zamanıdır.

Umarım Ermenistan, diasporanın kendilerini esir ettiği karanlıktan kurtulup, aydınlık yarınlar için yeni başlangıçlar yapma yolunu seçer. Fırsat kapıları sonsuza kadar açık kalmaz. Onu açık kaldığı süre içerisinde iyi değerlendirmek lazım. Sadece diaspora değil, birçok kışkırtıcı bu süreçte Ermenistan’ı, sizlerin de takip ettiğiniz gibi, etkileme gayreti içerisinde. Bunların farkındayız. Zaman zaman da bizler de uyarılarımızı yaptık. Umarım Ermenistan doğru yolu tercih eder ve yeni bir dönem başlar.

CHP Lideri Özel’in ziyareti

Sayın Cumhurbaşkanım yeni Anayasa için çalışmalar başladı. 1921 Anayasası da yeniden gündeme geldi. Bu arada, CHP Genel Başkanı Özgür Özel de gelecek dönemi konuşmak için sizden bir randevu talep edeceğini söylemişti. Randevu talebi geldi mi? Özür Özel’den bu konuşma ve sonrasında yeni Anayasa konusunda CHP’yle uzlaşma olur mu sizce?

Şu an itibariyle henüz böyle bir randevu talebi gelmiş değil. Fakat olabileceğini düşünüyoruz. Dünyada birçok alanda değişimden söz ediliyor. Sosyolojiler, teknolojiler, iklimler ve daha birçok zemin çok hızlı değişiyor. Bunu ayak uydurmak için de Türkiye’nin eskinin darbe ruhunu özünde barındıran anayasa metninden kurtulup yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşma zamanı gelmiştir. Yani bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi’nin de böyle bir değişime destek verebileceği düşüncesinde ve inancındayım. Bu görüşme sağlandığında tabii ki anayasa konusu da bizim görüşme başlıklarımızın arasında yer alacaktır.

Kaldı ki Meclis Başkanımızın da liderlerle yapacağı görüşmelerde bu konuları onlarla ele alma düşüncesinin olduğunu biliyorum. Doğrusu ben de bize çok ama çok dar gelen bu mevcut anayasayla ilgili liderler olarak neler yapabiliriz, bunları konuşmakta fayda var diye düşünüyorum. Sayın Özel’in bu ziyaretinin gerçekleşmesi halinde kendisiyle de bunları konuşarak böyle bir adımı atabileceğimizi kendisine teklif etmekten daha doğal bir şey olmaz. Biz Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun en önemli köşe taşlarından biri olan yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili çalışmaktan, gayret etmekten geri durmayacağız. Milletimize yeni ve demokratik bir anayasa kazandırana kadar gayretimiz sürecektir.

“Anayasa’nın hükümlerini kimler çiğnemeye kalkıyorsa bedelini ödemeye hazır olmalı”

Efendim son birkaç gündür DEM Parti’yle ilgili bir tartışma var. Mardin ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyelerinin meclis açılışında İstiklal Marşı’nın okunmadığı ve bayrağımızın kaldırıldığı iddiaları sebebiyle İçişleri Bakanlığı zaten mülki müfettiş görevlendirdi, bu kamuoyuyla paylaşıldı. Bugün Sayın Bahçeli’nin çok sert eleştirileri vardı. Sizin değerlendirmeleriniz nedir?

Bu konuyu İçişleri Bakanlığımız şu anda kapsamlı bir şekilde incelemektedir. Türkiye’de hepimizi temsil eden değerler vardır. Bunları dışlamak, bunlara saygısızlık etmek, birlik ve bütünlüğümüze kastetmek anlamına gelir ve tabii ki hukuk devletinde bunun da bir karşılığı vardır. Bunları daha önce de söyledim. Teröre destek vermek, terörle müşterek hareket etmek şüphesiz ki bizim değerler silsilemize saldırıdır ve bununla ilgili olarak da Anayasanın çok açık hükümleri vardır. Türk’ü de Kürt’ü de Laz’ı da Çerkez’i de diğer gruplar da bu ülkenin hür ve eşit vatandaşlarıdır. Bunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmez ve yetmeyecek.

Birliğimize ve bütünlüğümüze böylesine kışkırtıcı eylemlerle el uzatmaya kalkanlara bundan önce hukuk zemininde hangi yanıt verildiyse aynısının ortaya konması sürpriz olmaz. Buna bir defa herkesin hazır olması gerekir. Sayın Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu açıklamalar Anayasa hükmünün icrasından başka bir şey değildir. Aynı durum şu anda benim için de geçerlidir. Anayasa’nın hükümlerini kimler çiğnemeye kalkıyorsa bedelini de ödemeye hazır olmalıdır.

Efendim kamuda tasarrufa yönelik bir çalışma yürütüldüğünü, hazırlandığını biliyoruz. Bu çalışmanın neyi kapsadığını, içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz ve ne zaman yürürlüğe girer?

Tasarruftan kamuda gereksiz harcamaların ortadan kaldırılması, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması anlaşılmalıdır. Yani bundan farklı bir şey anlaşılmamalı. Bütçelerin buna göre revize edilmesi için bizler de şu anda bir çalışma yapıyoruz. Hazine ve Maliye Bakanlığımız tasarruf adımlarını takip edecek, resmi taşıt kullanımlarından, haberleşme giderlerine, temsil, tören, ağırlama hizmetlerinden, demirbaş alımlarına kadar tüm harcamalar gözden geçirilecektir. Gerçek ihtiyaçlar tespit edilip ihtiyaç dışı harcamaların önü kesilecek. Milletimizin refahını artırmak için tasarruf tedbirleri almak durumundayız. Bunun için de gereği neyse kesinlikle bunu hükümet olarak yapmakta kararlıyız. Önceliğimiz ve birinci hedefimiz, tasarrufu kamu harcamalarında uygulamak, enflasyonu düşürmek ve ekonomiyi rahatlatmaktır. Bunu daha önce biz başardık. Yine başaracağız.

Sayın Cumhurbaşkanım, gıdada özellikle son dönemde, son bir yılda hiçbir ekonomik gerekçeye tabi olmayan fahiş fiyat uygulamaları görüldü. Bununla birlikte toplumda, kafelere ve restoranlara yönelik boykot yapıldı. Hafta sonunda, geçtiğimiz süreçte. Gıdada bu fahiş fiyatla ilgili mücadelede kimine göre ambalajların üzerine ürünün kendi fiyatının yazılması gibi öneriler var. Fahiş fiyata yönelik yeni bir yol haritası ya da yeni bir adım var mı? Örneğin hapis cezası da düşünülebilir mi?

Burada temel önceliğimiz her şeyden önce vatandaşımızın refahıdır. Fahiş fiyatlarla mücadelede yeni ve daha caydırıcı tedbirler ortaya koyabiliriz. Aşırı kar hırsı dizginlenmediği müddetçe ne kadar maaş artışı yaparsanız yapın sorun devam edecektir. Hele gıda gibi mecburi kalemlerde buna müsaade edemeyiz. Gerekli tedbirler için ilgili bakanlıklarımız şu anda çalışmalarını yapıyorlar. Kısa süre içinde somut birtakım adımlarla enflasyonu da artıran bu fahiş fiyatlara karşı mücadelemiz kesinlikle gerçekleşecektir. Ambalajların üzerine fiyatlarının yazılması konusu da düşünülebilir. Burada taviz veremeyiz, üzerine üzerine gideceğiz. Milletimizin fahiş fiyat yükünün altında ezilmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Bunu kim yaparsa yapsın bedelini fazlasıyla ödeyecek.

Paylaşın

Pallister W Sendromu Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Pallister W sendromu, yarık damak ve üst dudak, geniş düz burun, geniş aralıklı çekik gözler ve/veya aşağı çekik göz kapağı kıvrımları (palpebral çatlaklar) gibi sıra dışı yüz özellikleriyle karakterize edilen nadir bir genetik hastalıktır.

Haber Merkezi / Diğer semptomlar zeka geriliği, konuşma sorunları, kol ve bacaklarda kemik deformasyonları ve/veya nöbetleri içerebilir. Pallister W sendromunun kesin nedeni bilinmemektedir.

Pallister W sendromu doğumda belirgindir. Aşağıya doğru eğimli göz kapağı kıvrımları (palpebral çatlaklar), geniş düz bir burun köprüsü, geniş bir burun ucu, geniş düz bir çene, damak veya üst dudağın merkezi yarıklığı, nöbetler ve nöbetler ile geniş aralıklı gözler (hipertelorizm) ile karakterizedir. zeka geriliği. Kol uzatıldığında dirseğin vücuttan anormal şekilde sapması (cubitus valgus) gibi kollarda ve bacaklarda kemik anormallikleri de olabilir.

Diğer semptomlar arasında kafanın üzerinde düz durmayan saçlar (kafa yalaması), eksik dişler (kısmi adontia), geniş küçük dil ve yüksek geniş bir alın yer alabilir. Ek bulgular arasında titreme ve/veya istemsiz kas kasılmaları (yani spastisite) yer alabilir.

Pallister W sendromunun kesin nedeni bilinmemektedir. Bozukluğun X’e bağlı bir genetik özellik olarak kalıtsal olduğu düşünülmektedir. Bu bozuklukla ilgilenen genetikçiler, genetik aktarımın baskın veya resesif kalıtım kalıplarının kurallarını takip edip etmediği konusunda anlaşamıyorlar.

İnsan hücrelerinin çekirdeğinde bulunan kromozomlar, her bireyin genetik bilgisini taşır. İnsan vücut hücrelerinde normalde 46 kromozom bulunur. İnsan kromozom çiftleri 1’den 22’ye kadar numaralandırılır ve cinsiyet kromozomları X ve Y olarak adlandırılır.

Erkeklerde bir X ve bir Y kromozomu, kadınlarda ise iki X kromozomu bulunur. Her kromozomun “p” ile gösterilen kısa bir kolu ve “q” ile gösterilen uzun bir kolu vardır. Kromozomlar ayrıca numaralandırılmış birçok banda bölünmüştür. Örneğin “kromozom 11p13”, 11. kromozomun kısa kolundaki 13. bandı ifade eder. Numaralandırılmış bantlar, her bir kromozomda bulunan binlerce genin yerini belirtir.

Genetik hastalıklar belirli bir genin kombinasyonuyla belirlenir. Anne ve babadan alınan kromozomlarda bulunan özellik.

X’e bağlı resesif genetik bozukluklar, X kromozomu üzerindeki anormal bir genin neden olduğu durumlardır. Dişilerde iki X kromozomu vardır ancak X kromozomlarından biri “kapalıdır” ve o kromozomdaki tüm genler etkisiz hale getirilmiştir. X kromozomlarından birinde hastalık geni bulunan kadınlar bu hastalığın taşıyıcılarıdır. Taşıyıcı dişiler genellikle bozukluğun semptomlarını göstermezler çünkü genellikle “kapalı” olan anormal gene sahip X kromozomudur. Bir erkeğin bir X kromozomu vardır ve eğer bir hastalık genini içeren bir X kromozomunu miras alırsa, hastalığa yakalanacaktır.

X’e bağlı bozuklukları olan erkekler, hastalık genini taşıyıcı olacak kızlarının tümüne aktarır. Bir erkek, X’e bağlı bir geni oğullarına aktaramaz çünkü erkekler, erkek yavrularına her zaman X kromozomu yerine Y kromozomunu aktarır. X’e bağlı bir bozukluğun kadın taşıyıcıları, her hamilelikte kendileri gibi taşıyıcı bir kız çocuğuna sahip olma şansı %25, taşıyıcı olmayan bir kız çocuğuna sahip olma şansı %25, hastalıktan etkilenen bir oğul sahibi olma şansı %25’tir ve etkilenmemiş bir oğul sahibi olma şansı %25’tir.

X’e bağlı dominant bozukluklara da X kromozomu üzerindeki anormal bir gen neden olur, ancak bu nadir durumlarda anormal gene sahip dişiler hastalıktan etkilenir. Anormal gene sahip erkekler kadınlara göre daha ciddi şekilde etkilenir ve bu erkeklerin çoğu hayatta kalamaz.

Resesif genetik bozukluklar, bir bireyin her bir ebeveynden aynı özellik için aynı anormal geni miras almasıyla ortaya çıkar. Bir kişi hastalık için bir normal gen ve bir de hastalık geni alırsa, kişi hastalığın taşıyıcısı olacaktır, ancak genellikle semptom göstermeyecektir.

Taşıyıcı olan iki ebeveynin her ikisinin de kusurlu geni geçirme ve dolayısıyla etkilenmiş bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte %25’tir. Anne-baba gibi taşıyıcı olan bir çocuğa sahip olma riski her gebelikte %50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden de normal genler alma ve söz konusu özellik açısından genetik olarak normal olma şansı %25’tir. Risk erkekler ve kadınlar için aynıdır.

Tüm bireyler birkaç anormal gen taşır. Yakın akraba (akraba) olan ebeveynlerin her ikisinin de aynı anormal geni taşıma şansı, akraba olmayan ebeveynlere göre daha yüksektir, bu da resesif genetik bozukluğu olan çocuk sahibi olma riskini artırır.

Baskın genetik bozukluklar, hastalığın ortaya çıkması için anormal bir genin yalnızca tek bir kopyasının gerekli olduğu durumlarda ortaya çıkar. Anormal gen, ebeveynlerden herhangi birinden miras alınabilir veya etkilenen bireyde yeni bir mutasyonun (gen değişikliği) sonucu olabilir. Anormal genin etkilenen ebeveynden yavruya geçme riski, ortaya çıkan çocuğun cinsiyetine bakılmaksızın her hamilelik için %50’dir.

Karakteristik yüz özellikleri tanıya yardımcı olur. Pallister W sendromunun tedavisi, damak ve dudaktaki yarıkların onarımı ve gerekirse kol ve bacaklardaki şekil bozukluklarının onarılması için ameliyattan oluşabilir. Nöbetleri kontrol altına almak için nöbet önleyici ilaçlar reçete edilebilir. Okulda özel eğitim ve ilgili hizmetler yararlı olacaktır ve damak yarığının cerrahi onarımı sonrasında konuşma terapisi gerekebilir. Diğer tedaviler semptomatik ve destekleyicidir.

Paylaşın

Pallister Hall Sendromu Nedir? Belirtileri, Nedenleri, Teşhisi, Tedavisi

Pallister Hall sendromu (PHS), genellikle doğumda ortaya çıkan, oldukça nadir görülen bir genetik hastalıktır. Bozuklukla ilişkili semptom ve bulguların kapsamı ve şiddeti hastadan hastaya büyük ölçüde değişebilir.

Haber Merkezi / Bununla birlikte, PHS’li bireylerin çoğunda anormallikler fazladan el ve/veya ayak parmaklarının varlığını içerebilir; epiglotun anormal bir bölünmesi (bifid epiglot); hipofiz bezinin işlevini koordine eden ve başka birçok işlevi olan beynin bir kısmı olan hipotalamusta (hipotalamik hamartom) bir malformasyon; hipofiz fonksiyonunda azalma; ve/veya ince bir örtünün anal açıklığı veya normalde anüs ile kalın bağırsağın en alt kısmını (rektum) birbirine bağlayan geçidi tıkadığı bir durumun gelişememesi (deliksiz anüs).

Ek semptomlar ve bulgular, baş ve yüz bölgesindeki karakteristik malformasyonları ve/veya genito-üriner malformasyonlar dahil diğer anormallikleri içerebilir. PHS, otozomal dominant bir şekilde kalıtsaldır ve GLI3 genindeki patojenik varyantlardan (gen değişiklikleri) kaynaklanır.

PHS’li bireylerdeki semptom ve bulguların kapsamı ve şiddeti hastadan hastaya büyük ölçüde değişebilir. Etkilenen bazı bireylerde yalnızca birkaç karakteristik anormallik bulunurken, diğerleri bozuklukla ilişkili semptomların ve fiziksel özelliklerin çoğuna sahip olabilir.

PHS’nin en yaygın karakteristik özellikleri arasında fazladan el ve/veya ayak parmaklarının varlığı (polidaktili); belirli el ve/veya ayak parmaklarının (parmaklar) füzyonu (osseöz sindaktili); ve tırnakların yanlış gelişimi (displazi). Etkilenen bazı kişilerde, PHS ile ilişkili polidaktili, ellerin ve/veya ayakların üçüncü ve dördüncü parmakları (mezoaksiyal polidaktili) arasında fazladan bir rakamın varlığıyla karakterize edilebilir.

Etkilenen bireylerde elin “serçe parmağı” (ulnar) tarafında veya ayağın dış (fibular) tarafında fazladan (fazladan) bir rakam bulunabilir (postaksiyal polidaktili). PHS’li pek çok kişi, ince bir örtünün anal açıklığı veya normal olarak anüs ile kalın bağırsağın en alt kısmını (rektum) birbirine bağlayan geçidin gelişememesi (deliksiz anüs) gibi bir duruma da sahip olabilir. Etkilenen birkaç kişide ayrıca hipospadias, bifid veya hipoplastik skrotum, hidrometrokolpos ve vajinal atrezi gibi genito-üriner malformasyonlar bulunur.

Tıp literatüründe yer alan raporlara göre, PHS’nin en önemli özelliklerinden biri, hipofiz bezinin işlevini koordine eden ve birçok ek vücut fonksiyonunu düzenleyen beynin bir kısmı olan hipotalamusta (hipotalamik hamartom) bir malformasyonun varlığıdır.

Hipofiz bezi beynin tabanında bulunan hormon üreten bezdir. Bu, hipotalamusun bir malformasyonudur (ve bir tümör değildir) ve ciddi şekilde etkilenen kişilerde hipofiz fonksiyonunda anormalliklere neden olabilir. Hipofiz bezinin işlevinin bozulması anormal derecede küçük bir penise (mikropenis), tiroidin düşük işleyişine (hipotiroidizm), büyüme hormonu eksikliğine, değerli ergenliğe veya daha nadiren diyabet veya kortizol üretimi eksikliğine neden olabilir. Nöbetler ayrıca sıklıkla hipotalamik hamartomla da ilişkilidir.

Şiddetli hipotalamik hamartomdan etkilenen bazı bebeklerde doğumda hipofiz fonksiyonunda azalma veya yokluk (hipopitüitarizm) mevcut olabilir. Bu, düşük kan şekerine (hipoglisemi), anormal elektrolit seviyelerine ve kanda ve vücut dokusunda alışılmadık derecede yüksek asit seviyelerine (metabolik asidoz) yol açabilir. Etkilenen bireylerde ayrıca uyuşukluk ve ciltte, mukozalarda ve göz beyazlarında anormal sarımsı renk değişikliği (sarılık) görülebilir. Hipopitüitarizm, zamanında ve uygun tedavi yapılmazsa ciddi, yaşamı tehdit eden komplikasyonlara neden olabilir.

PHS’li bebeklerde ayrıca başın arkasına doğru dönen küçük kulaklar dahil olmak üzere baş ve yüz (kraniofasiyal) bölgesinin ayırt edici özellikleri bulunabilir; yukarı dönük burun delikleri (anteverted burun delikleri) ve geniş veya düz bir burun köprüsü olan kısa bir burun; ve/veya üst dudağın (philtrum) ortasında alışılmadık derecede uzun dikey bir oluk.

Etkilenen bireylerde ayrıca küçük bir dil (mikroglossi) bulunabilir; gırtlakta, ses üretiminde rol oynayan ve yutma sırasında yiyeceklerin hava yoluna girmesini önleyen boğaz organında bir yarık veya çatlak; ve epiglotun bölünmesi (bifid epiglot), gırtlak girişinin önündeki kıkırdak kanadı.

PHS’li bazı bireylerin ek anormallikleri olabilir. Bunlar, doğumda belirli dişlerin varlığını (doğum dişleri), ağzın yanak bölgesinde hareketi sınırlayan mukoza dokusunun anormal kıvrımlarını (bukkal frenula), anormal derecede kısa kol ve/veya bacakları (uzuvlar) ve/veya içerebilir. çıkık kalçalar. Etkilenen bazı bireylerde, ek anormallikler arasında akciğer loblarının anormal gelişimi, böbreklerin yokluğu (agenezi) ve/veya uygunsuz gelişimi (displazi), doğumda mevcut olan kalp kusurları (konjenital kalp defektleri), hipospadias, bifid sayılabilir. veya hipoplastik skrotum, hidrometrokolpos ve vajinal atrezi.

PHS’li bireylerin çoğunda yaşamı tehdit eden malformasyonlar olmasa da, etkilenen bazı bireylerde bozukluğun erken öldürücü bir varyantı vardır. Bu erken ölüm büyük olasılıkla hipotalamik hamartomun neden olduğu adrenokortikal hormon eksikliğine veya laringotrakeal yarıklar gibi ciddi hava yolu malformasyonlarına atfedilebilir.

PHS tipik olarak ekspresyonda geniş değişkenlik gösteren otozomal dominant bir şekilde kalıtsaldır ve GLI3 genindeki GLI3 ile ilişkili PHS olarak adlandırılan patojenik varyantlardan kaynaklanır . Etkilenen ailelerde, ailesel GLI3 gen varyantına sahip bireylerin çoğunda, bozuklukla ilişkili semptom ve bulgular (yüksek penetrasyon) olacaktır. Ancak bu gibi durumlarda özelliklerin aralığı ve şiddeti hastadan hastaya farklılık gösterebilir.

Belirli bir aile içindeki değişkenlik, farklı ailelerin etkilenen üyelerindeki değişkenlikten daha az görünmektedir. GLI3, etkilenen PHS’li bireylerin %95’inde ilişkili gendir. Birkaç hastanın SMO geninde, SMO ile ilişkili PHS olarak adlandırılan iki varyantın olduğu bulunmuştur . PHS’nin bu nadir formu otozomal resesif bir şekilde kalıtsaldır.

Baskın genetik bozukluklar, belirli bir hastalığa neden olmak için çalışmayan bir genin yalnızca tek bir kopyasının gerekli olduğu durumlarda ortaya çıkar. Çalışmayan gen, ebeveynlerden herhangi birinden miras alınabilir veya etkilenen bireydeki değiştirilmiş (mutasyona uğramış) bir genin sonucu olabilir.

Çalışmayan genin etkilenen ebeveynden çocuğuna geçme riski her hamilelik için %50’dir. Risk erkekler ve kadınlar için aynıdır. GLI3 ile ilişkili PHS’li bazı hastalarda , GLI3 varyantı her iki ebeveynden de miras alınmaz ve bunun yerine yeni bir mutasyondan kaynaklanır. Genel olarak bu hastaların, etkilenen bir ebeveynin çocuğundan ciddi şekilde etkilenme olasılığı daha yüksektir.

SMO ile ilişkili PHS, otozomal resesif bir düzende kalıtsaldır. Resesif genetik bozukluklar, bir bireyin her bir ebeveynden çalışmayan bir geni miras almasıyla ortaya çıkar. Bir kişiye hastalık için bir çalışan gen ve bir de çalışmayan gen verilirse, kişi hastalığın taşıyıcısı olacaktır, ancak genellikle semptom göstermeyecektir.

Taşıyıcı olan iki ebeveynin her ikisinin de çalışmayan geni geçirme ve dolayısıyla etkilenen bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte %25’tir. Ebeveynler gibi taşıyıcı olan bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte %50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden de çalışan genleri alma şansı %25’tir. Risk erkekler ve kadınlar için aynıdır.

PHS tanısı kapsamlı bir klinik değerlendirmeye, ayrıntılı aile geçmişine ve hamartomun varlığını ve boyutlarını tespit etmek için kullanılan manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi çeşitli özel testlere dayanarak konur. PHS’nin tanısına ve ciddiyetinin değerlendirilmesine yardımcı olabilecek ek testler arasında böbrek ultrasonografisi ve fiberoptik laringoskopi yer alır.

GLI3 genindeki varyantlara yönelik moleküler genetik testler, tanıyı doğrulayabilir ve bozukluğun daha hafif belirtileri olan bireylerin teşhisine yardımcı olma konusunda özellikle önemli olabilir. GLI3 varyantlarına yönelik test negatifse SMO varyantlarına yönelik test yapılması düşünülmelidir.

Hipofiz işlevi azalmış veya hiç olmayan (hipopitüitarizm) PHS’li bebekler, derhal hormonal replasman tedavisi (yani tiroksin ve hidrokortizon) ile tedavi edilmelidir. Hipopitüitarizmin tedavisi genellikle ilişkili semptomları (hipoglisemi, anormal elektrolit seviyeleri ve/veya metabolik asidoz) giderir. Hayatı tehdit eden komplikasyonları önlemek için yakın takip ve hızlı tedavi zorunludur.

Bu bozuklukla ilişkili hipotalamik malformasyonun izlenmesi için özel ekipmanla yapılan periyodik muayeneler önemlidir. Bilgisayarlı tomografi (BT taraması) hipotalamik hamartomları her zaman tespit edemeyebileceğinden sıklıkla bir MRI testi gereklidir.

Bir hamartomun cerrahi olarak çıkarılması genellikle bir malformasyon olduğundan ve bir tümör olmadığından endike değildir. Fazla parmakların cerrahi olarak çıkarılması sıklıkla bebeklik döneminde yapılır, ancak küçük çocuklarda genel anestezinin potansiyel bilişsel etkileriyle ilgili endişeler nedeniyle yaşamın ilerleyen dönemlerinde giderek daha fazla yapılmaktadır. Nöbetler karbamazepin gibi antikonvülsan bir ilaçla tedavi edilebilir.

Paylaşın